hirahos
Kıdemli Üye
- Katılım
- 9 Kas 2006
- Mesajlar
- 35,948
- Tepkime puanı
- 483
- Puanları
- 0
- Yaş
- 54
ALİ USTA'NIN HATIRALARINDA ŞEYH ŞERAFEDDİN DAĞISTANÎ (K.S.)
Bursa Valisi Abbas Halim Paşaya Gelen Ecnebinin Sorduğu Sualler
Aslen Kafkasyalı olan Şeyh Şerafettin Dağıstanî, Osmanlının son dönemlerinde yaşamış, ilim, şahsiyet ve hizmetleriyle önde gelen Nakşibendi Şeyhlerindendir.. Kendisinin Kurtuluş Savaşında büyük yararlıkları ve hizmetleri nakledilir..
Ali Usta Anlatıyor:
Bir gün yatsı namazından sonra evime Hasan isminde birisi geldi.
- Ali Usta, Şeyh Efendi seni çağırdı, dedi. Şeyh Şerafeddin Efendi'nin evine gittim. Tek başına odasında oturuyordu ve yazı ile meşgul idi. Selam verip girdim.
- Efendim, beni çağırmışsınız, dedim.
- Ali Usta! Otur orada...
diye işaret etti. Kendisi yazısına devam etti. Yatsıdan sonra saat on ikiye kadar oturdum. Bu süre içinde bana bir şey söylemedi. Benim de hatırıma "Acaba Hasan beni kendiliğinden mi çağırdı?" diye geldi. Ben böyle düşünürken kapıya bir otomobil geldi. Evden koştular. "Bursa'dan Şeyh Servet gelmiş" dediler. Şeyh Servet yukarı çıktı, Şeyh Şerafeddin Efendi, Şeyh Servet'e dedi ki:
- Servet! Bu geç vakitte gelişinin sebebi nedir? (O sıralarda Şeyh Servet, Bursa'da Şeyhlik ve Ulu Cami'de vaizlik yapıyordu. Bursa mebusluğu da yaptı. O vakit seferberlik vardı. Abbas Halim Paşa Bursa'da Vali idi.)
Şeyh Servet:
- Abbas Halim Paşa'ya bir ecnebi gelmiş; bir takım dini sualler sormuş. Cevap veremeyince Paşa beni çağırdı. Ben de bir yere kadar cevap verdim. Ondan sonra ben de cevap veremedim. O vakit Abbas Halim Paşa kızdı:
- Camii Kebir'de taş kürsüye çıkarsınız; halkın karşısında bülbül gibi ötersiniz. Ver bunun cevabını, dedi. O vakit ben dedim ki:
- "Paşam, bana üç gün müsaade ver." İşte Efendim, bunun cevabını almaya sana geldim.
Şeyh Şerafeddin Hz.:
- Ne sordu sana? Sorduğu sualleri söyle bakalım. Şeyh Servet:
- İlk olarak, nesteizübillah "Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı-kuruyu -ki apaçık Kitab'dadır-, ancak O bilir." (6/59) ayetini okudu ve bu ayette, "dünyada yaş-kuru ne varsa Kur'an'da mevcuttur", deniyor. Halbuki gemileri aradım, bulamadım, dedi. Ben cevaben şu ayeti okudum:
- Nesteizübillah, işte, ALLAH (cc.) diyor ki: "Ben size demiri indirdim, onda korkunç bir şiddet var. İnsanlar için menfaatli bir çok şeyler de var." (57/25) İşte zırhlı gemiler bunun içindedir, dedim.
- Pekala, elektrikten hangi ayette bahsedilmektedir? diye sordu.
- Estaizübillah : "ALLAH göklerin ve yerin Nur'udur. O'nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır, bu, ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, neredeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. ALLAH dilediğini nuruna kavuşturur. ALLAH insanlara misaller verir. O, herşeyi bilir." (24/35) ayeti elektriğe işaret etmektedir, dedim.
- Pekala, tayyare hangi ayette geçmektedir? Ben de dedim ki:
- Nesteizübillah : "Sizin için atları, katırları ve merkebleri binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır." (16/8)
- Pekala! Siz bu kadar güzel bunları biliyorsunuz da niçin bir tanesini siz yapmadınız da biz yaptık? dedi.
- O vakit, ilim ve siyaset birbirine uygun değildi de onun için, dedim.
- Sizin Peygamberiniz Hz. Muhammed'in (s.a..v.) siyasi meslek de ilmi meslek de elinde idi. Bu Kur'an'da O'na geldi. O niçin yapmadı?
- Burada cevapsız kaldım, Efendim. Cevap veremedim. O vakit Şeyh Efendi dedi ki:
- Peki bunun cevabını ben sana versem; o adam daha büyüğünü sorarsa ne yaparsın?
- Aman Efendim, sen bilirsin. O vakit Şeyh Efendi dedi ki:
- Sen git. Yarın bana bir araba gönder. O ecnebi de beklesin. Ben onu cevaplandıracağım.
Şeyh Efendi ertesi sabah gitti. Ben her gün gidip "Şeyh Efendi geldi mi?" diye yokluyorum. Şeyh Efendi'nin niçin gittiğini benden başka bilen yok. Şeyh Efendi geldiği vakit bana haber verdiler. "Şeyh Efendi çağırıyor seni" dediler. Gittim.
- Efendim, neden bu kadar geç kaldın? dedim.
- O ecnebiyi cevaplandırdığım vakit, Abbas Halim Paşa çok sevindi ve bana "Ne maksadın varsa benden iste" dedi. Ben de "Köyümüz 70 haneye verilmiş bir köydü. Şimdi çoğaldık. Arazi dar olduğu için hükümet arazisinden arazi isterim" dedim. İstanbul'a bir kaç defa telgraf çekildi. Oradan şöyle cevap geldi: "Bu civarda müsait arazi yoktur. Anadolu dahilinde başka yerlerden verelim." Biz de razı olmadık. Ondan sonra Abbas Halim Paşa bana dedi ki:
- Sen bir iki tane çiftlik bul. Ben kendi paramla alacağım. (Daha sonra Karakilise denilen yerden iki tane çiftlik aldı köy namına.)
- Cevabın nasıl oldu Efendim? dedim. Şeyh Efendi şöyle anlattı:
- Eğer Resulullah tayyare yahut zırhlı gemii yapmış olsaydı halkı İslam dinine zorla sokmuş olurdu. "Korkuttu da halkı müslüman etti" denirdi. Ve din çabucak kaybolurdu. Halbukiyse mecbur etmedi ve korkutmadı. Güzel ahlak ile dine davet etti. Peygamber Efendimiz, "ALLAH beni güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderdi" dedi. İnsanları öldürmek için değil. Ayrıca, Resulullah (s.a.v.), kendisine inanmayanların neslinden İslam dinine hizmet edecek bir kimse gelecek ise, O'nun hatırına o kimseleri öldürmezdi, dedim. O zaman o yabancı:
- Hz. Muhammed, düşmanlarının neslinden gelecek kimseleri nasıl bilebilir ki? dedi. Cevaben:
- Değil Resulullah, O'nun varisi durumunda olan evliya bile bilir. Senin baban filan, deden şu, dedenin babasının ismi şu, deyip adamın şeceresini saydım. Biz bunları görüyoruz. Onları gördükten sonra senden kıyamete kadar gelecek nesili de görürüz. Onlardan bir kişi iyi ise, O'na hürmeten seni de öldürmeyiz. Biz insan öldürmeye gelmedik dünyaya, amma siz öldürürsünüz. Siz insan öldürmeyi düşündüğünüzden yaptınız bu silahları, dedim. İnşaALLAH bu konuşma üzerine o yabancı müslüman olmuştur.
(alıntıdır)
Bursa Valisi Abbas Halim Paşaya Gelen Ecnebinin Sorduğu Sualler
Aslen Kafkasyalı olan Şeyh Şerafettin Dağıstanî, Osmanlının son dönemlerinde yaşamış, ilim, şahsiyet ve hizmetleriyle önde gelen Nakşibendi Şeyhlerindendir.. Kendisinin Kurtuluş Savaşında büyük yararlıkları ve hizmetleri nakledilir..
Ali Usta Anlatıyor:
Bir gün yatsı namazından sonra evime Hasan isminde birisi geldi.
- Ali Usta, Şeyh Efendi seni çağırdı, dedi. Şeyh Şerafeddin Efendi'nin evine gittim. Tek başına odasında oturuyordu ve yazı ile meşgul idi. Selam verip girdim.
- Efendim, beni çağırmışsınız, dedim.
- Ali Usta! Otur orada...
diye işaret etti. Kendisi yazısına devam etti. Yatsıdan sonra saat on ikiye kadar oturdum. Bu süre içinde bana bir şey söylemedi. Benim de hatırıma "Acaba Hasan beni kendiliğinden mi çağırdı?" diye geldi. Ben böyle düşünürken kapıya bir otomobil geldi. Evden koştular. "Bursa'dan Şeyh Servet gelmiş" dediler. Şeyh Servet yukarı çıktı, Şeyh Şerafeddin Efendi, Şeyh Servet'e dedi ki:
- Servet! Bu geç vakitte gelişinin sebebi nedir? (O sıralarda Şeyh Servet, Bursa'da Şeyhlik ve Ulu Cami'de vaizlik yapıyordu. Bursa mebusluğu da yaptı. O vakit seferberlik vardı. Abbas Halim Paşa Bursa'da Vali idi.)
Şeyh Servet:
- Abbas Halim Paşa'ya bir ecnebi gelmiş; bir takım dini sualler sormuş. Cevap veremeyince Paşa beni çağırdı. Ben de bir yere kadar cevap verdim. Ondan sonra ben de cevap veremedim. O vakit Abbas Halim Paşa kızdı:
- Camii Kebir'de taş kürsüye çıkarsınız; halkın karşısında bülbül gibi ötersiniz. Ver bunun cevabını, dedi. O vakit ben dedim ki:
- "Paşam, bana üç gün müsaade ver." İşte Efendim, bunun cevabını almaya sana geldim.
Şeyh Şerafeddin Hz.:
- Ne sordu sana? Sorduğu sualleri söyle bakalım. Şeyh Servet:
- İlk olarak, nesteizübillah "Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı-kuruyu -ki apaçık Kitab'dadır-, ancak O bilir." (6/59) ayetini okudu ve bu ayette, "dünyada yaş-kuru ne varsa Kur'an'da mevcuttur", deniyor. Halbuki gemileri aradım, bulamadım, dedi. Ben cevaben şu ayeti okudum:
- Nesteizübillah, işte, ALLAH (cc.) diyor ki: "Ben size demiri indirdim, onda korkunç bir şiddet var. İnsanlar için menfaatli bir çok şeyler de var." (57/25) İşte zırhlı gemiler bunun içindedir, dedim.
- Pekala, elektrikten hangi ayette bahsedilmektedir? diye sordu.
- Estaizübillah : "ALLAH göklerin ve yerin Nur'udur. O'nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır, bu, ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, neredeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. ALLAH dilediğini nuruna kavuşturur. ALLAH insanlara misaller verir. O, herşeyi bilir." (24/35) ayeti elektriğe işaret etmektedir, dedim.
- Pekala, tayyare hangi ayette geçmektedir? Ben de dedim ki:
- Nesteizübillah : "Sizin için atları, katırları ve merkebleri binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır." (16/8)
- Pekala! Siz bu kadar güzel bunları biliyorsunuz da niçin bir tanesini siz yapmadınız da biz yaptık? dedi.
- O vakit, ilim ve siyaset birbirine uygun değildi de onun için, dedim.
- Sizin Peygamberiniz Hz. Muhammed'in (s.a..v.) siyasi meslek de ilmi meslek de elinde idi. Bu Kur'an'da O'na geldi. O niçin yapmadı?
- Burada cevapsız kaldım, Efendim. Cevap veremedim. O vakit Şeyh Efendi dedi ki:
- Peki bunun cevabını ben sana versem; o adam daha büyüğünü sorarsa ne yaparsın?
- Aman Efendim, sen bilirsin. O vakit Şeyh Efendi dedi ki:
- Sen git. Yarın bana bir araba gönder. O ecnebi de beklesin. Ben onu cevaplandıracağım.
Şeyh Efendi ertesi sabah gitti. Ben her gün gidip "Şeyh Efendi geldi mi?" diye yokluyorum. Şeyh Efendi'nin niçin gittiğini benden başka bilen yok. Şeyh Efendi geldiği vakit bana haber verdiler. "Şeyh Efendi çağırıyor seni" dediler. Gittim.
- Efendim, neden bu kadar geç kaldın? dedim.
- O ecnebiyi cevaplandırdığım vakit, Abbas Halim Paşa çok sevindi ve bana "Ne maksadın varsa benden iste" dedi. Ben de "Köyümüz 70 haneye verilmiş bir köydü. Şimdi çoğaldık. Arazi dar olduğu için hükümet arazisinden arazi isterim" dedim. İstanbul'a bir kaç defa telgraf çekildi. Oradan şöyle cevap geldi: "Bu civarda müsait arazi yoktur. Anadolu dahilinde başka yerlerden verelim." Biz de razı olmadık. Ondan sonra Abbas Halim Paşa bana dedi ki:
- Sen bir iki tane çiftlik bul. Ben kendi paramla alacağım. (Daha sonra Karakilise denilen yerden iki tane çiftlik aldı köy namına.)
- Cevabın nasıl oldu Efendim? dedim. Şeyh Efendi şöyle anlattı:
- Eğer Resulullah tayyare yahut zırhlı gemii yapmış olsaydı halkı İslam dinine zorla sokmuş olurdu. "Korkuttu da halkı müslüman etti" denirdi. Ve din çabucak kaybolurdu. Halbukiyse mecbur etmedi ve korkutmadı. Güzel ahlak ile dine davet etti. Peygamber Efendimiz, "ALLAH beni güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderdi" dedi. İnsanları öldürmek için değil. Ayrıca, Resulullah (s.a.v.), kendisine inanmayanların neslinden İslam dinine hizmet edecek bir kimse gelecek ise, O'nun hatırına o kimseleri öldürmezdi, dedim. O zaman o yabancı:
- Hz. Muhammed, düşmanlarının neslinden gelecek kimseleri nasıl bilebilir ki? dedi. Cevaben:
- Değil Resulullah, O'nun varisi durumunda olan evliya bile bilir. Senin baban filan, deden şu, dedenin babasının ismi şu, deyip adamın şeceresini saydım. Biz bunları görüyoruz. Onları gördükten sonra senden kıyamete kadar gelecek nesili de görürüz. Onlardan bir kişi iyi ise, O'na hürmeten seni de öldürmeyiz. Biz insan öldürmeye gelmedik dünyaya, amma siz öldürürsünüz. Siz insan öldürmeyi düşündüğünüzden yaptınız bu silahları, dedim. İnşaALLAH bu konuşma üzerine o yabancı müslüman olmuştur.
(alıntıdır)