durmuş göktekin
Paylaşımcı
- Katılım
- 16 Ağu 2009
- Mesajlar
- 185
- Tepkime puanı
- 7
- Puanları
- 0
- Yaş
- 88
BUNLARI KİM DÜZELTECEK?
Şahsi değerlerimiz ne kadar önemli ise, milli değerlerimiz de o kadar önemlidir. Bunlar et kemik gibi birbirinden ayrılmayan maddi manevi değerlerimizdir. Hiç kimse; vatan, bayrak, dil, din, namus, şeref, haysiyet, örf, adet ve ananelerimizin bozulmasına göz yummamalıdır. Aksi halde hürriyet ve bağımsızlığımızı kaybeder, emperyalistlerin sömürgesi oluruz. Zaten onların da istediği bu. Birlik ve dirliğimizi temin eden ortak değerlerimizi bozmak, bizi zayıf düşürüp sömürge haline getirmektir.
Bugün Türkiye’nin genelinde bir yabancı isim tabelacılığı almış yürümüştür. Hangi Avrupa ve Amerika ülkesi; kendi lisanlarının dışında iş yerlerine isim tabelası yazdırıp koydurmuştur? Kendimize saygı duymalıyız. Taklit eden daima geriden gider. Taklit etmesi için önünde gideni görmesi lazım. İşimize yarar iyi şeyleri taklit edelim. Buna bir söz yok! Adamların okumasını, ilmini, teknik ve teknolojisini alıp onları taklit edelim. İşimize yaramayacak hallerini almak insanlığımıza eksiklik getirir. Eskiden hastane idi, şimdi oldu hospitalium, medical hospital, memorial gibi herkesin rahat rahat anlayamayacağı isimler. Hele alış-veriş yerlerinin isimleri bir başka alem.
Şehirlerdeki iş yeri tabelalarına, binaların üzerine yabancı isimlerle yazılmış yazıların kaldırması kimin görevi? Bu işe duyarlı insanlar ve yetkililer el atmalıdır. Değerlerimizi korumak herkesin görevi olmalıdır. Bundan daha tabii bir şey olamaz! İsmi; Hasan, Hüseyin, Ali, Veli, Ahmet, Mehmet olanlar, isimlerinizin bozulmasını ve hoşlanmayacağınız sözlerle çağrılmayı ister misiniz? Sizler neden bu kültür erozyonuna göz yumuyorsunuz? Tedavi edilecek bu kadar hastalık varken şimdi buna mı kaldık demeyin. Bakınız bunlar azar azar başladı, şimdi Türkiye’yi sardı.
Anadolu’dan İstanbul’a ilk gelen bir vatandaş, kendini yabancı bir ülkeye gelmiş zannediyor. Dükkan kapılarının üstündeki tabelaları okudukça şaşkınlaşıyor. Bu tür şaşkınlığı, insanlarımızın çoğu yaşıyor.
Samsun’a ait ilçelerden birinde, edebiyat öğretmeni, talebelere ödev vermiş. İlçede; yabancı lisanla yazılmış iş yeri isimleri araştırması yaptırmış. Talebeler pek çok iş yeri sahibine “neden yabancı lisanla iş yeri tabelanıza isim yazdırdınız” sorusuna hiçbiri tatmin edici cevap verememiş. Sadece değişim, yenilik ve dikkat çekmeyi düşündüklerini söylemişler.
Dikkat çekmek satış artırmak akılla, çalışmakla, kaliteli mal üretmek ve kaliteli hizmet vermekle olur. Bunları yapmayacaksın, elin lisanıyla tabela yazıp dükkan kapına asacaksın, böylece yenilik ve değişim yapmış olup dikkat çekip, para kazanacaksın (!) Bu işe kargalar bile güler.
Anlaşmamızı sağlayan dilimiz bozulursa varlığımızı nasıl sürdürebiliriz? Dilimiz kendi içinde, zaman akışında yenilenebilir. Farklı şivelerde ve üç kıtada konuşulan bir dilin sahibi olan Türkiye kendi kendine ihanet etmemelidir? İdareciler, Türkçe’nin bozulmasına, yerine yabancı kelimelerin konmasına izin vermemelidir. Dil ve dilimizdeki kavramlarla konuşur ve düşünürüz. Dilin bozulması ile iletişimimiz bozulur. Nesiller arasında kopukluklar oluşur. Gelecek nesiller bugünkü neslin kullandığı lisanı anlayamaz olur. Şimdiki neslin Nutuk ve Safahatı anlayamadığı gibi. Okumayan bir toplum, hatta okuduğunu anlamayan veya anlatamayan bir nesil var ortada. Bütün bunlar giderilmeden bir de üstüne üstlük maziyle toplumun irtibatını kesmek yaşama şansımızı azaltmaz mı? Peki Bunları kim düzeltecek? Meselenin teknik yönlerini bilemem. Ben bunları gözlemci olarak yazıyorum İnşallah istifade edilir, yeni fikirlere kapı açılır.
06. 02. 2011
Durmuş Göktekin
Şahsi değerlerimiz ne kadar önemli ise, milli değerlerimiz de o kadar önemlidir. Bunlar et kemik gibi birbirinden ayrılmayan maddi manevi değerlerimizdir. Hiç kimse; vatan, bayrak, dil, din, namus, şeref, haysiyet, örf, adet ve ananelerimizin bozulmasına göz yummamalıdır. Aksi halde hürriyet ve bağımsızlığımızı kaybeder, emperyalistlerin sömürgesi oluruz. Zaten onların da istediği bu. Birlik ve dirliğimizi temin eden ortak değerlerimizi bozmak, bizi zayıf düşürüp sömürge haline getirmektir.
Bugün Türkiye’nin genelinde bir yabancı isim tabelacılığı almış yürümüştür. Hangi Avrupa ve Amerika ülkesi; kendi lisanlarının dışında iş yerlerine isim tabelası yazdırıp koydurmuştur? Kendimize saygı duymalıyız. Taklit eden daima geriden gider. Taklit etmesi için önünde gideni görmesi lazım. İşimize yarar iyi şeyleri taklit edelim. Buna bir söz yok! Adamların okumasını, ilmini, teknik ve teknolojisini alıp onları taklit edelim. İşimize yaramayacak hallerini almak insanlığımıza eksiklik getirir. Eskiden hastane idi, şimdi oldu hospitalium, medical hospital, memorial gibi herkesin rahat rahat anlayamayacağı isimler. Hele alış-veriş yerlerinin isimleri bir başka alem.
Şehirlerdeki iş yeri tabelalarına, binaların üzerine yabancı isimlerle yazılmış yazıların kaldırması kimin görevi? Bu işe duyarlı insanlar ve yetkililer el atmalıdır. Değerlerimizi korumak herkesin görevi olmalıdır. Bundan daha tabii bir şey olamaz! İsmi; Hasan, Hüseyin, Ali, Veli, Ahmet, Mehmet olanlar, isimlerinizin bozulmasını ve hoşlanmayacağınız sözlerle çağrılmayı ister misiniz? Sizler neden bu kültür erozyonuna göz yumuyorsunuz? Tedavi edilecek bu kadar hastalık varken şimdi buna mı kaldık demeyin. Bakınız bunlar azar azar başladı, şimdi Türkiye’yi sardı.
Anadolu’dan İstanbul’a ilk gelen bir vatandaş, kendini yabancı bir ülkeye gelmiş zannediyor. Dükkan kapılarının üstündeki tabelaları okudukça şaşkınlaşıyor. Bu tür şaşkınlığı, insanlarımızın çoğu yaşıyor.
Samsun’a ait ilçelerden birinde, edebiyat öğretmeni, talebelere ödev vermiş. İlçede; yabancı lisanla yazılmış iş yeri isimleri araştırması yaptırmış. Talebeler pek çok iş yeri sahibine “neden yabancı lisanla iş yeri tabelanıza isim yazdırdınız” sorusuna hiçbiri tatmin edici cevap verememiş. Sadece değişim, yenilik ve dikkat çekmeyi düşündüklerini söylemişler.
Dikkat çekmek satış artırmak akılla, çalışmakla, kaliteli mal üretmek ve kaliteli hizmet vermekle olur. Bunları yapmayacaksın, elin lisanıyla tabela yazıp dükkan kapına asacaksın, böylece yenilik ve değişim yapmış olup dikkat çekip, para kazanacaksın (!) Bu işe kargalar bile güler.
Anlaşmamızı sağlayan dilimiz bozulursa varlığımızı nasıl sürdürebiliriz? Dilimiz kendi içinde, zaman akışında yenilenebilir. Farklı şivelerde ve üç kıtada konuşulan bir dilin sahibi olan Türkiye kendi kendine ihanet etmemelidir? İdareciler, Türkçe’nin bozulmasına, yerine yabancı kelimelerin konmasına izin vermemelidir. Dil ve dilimizdeki kavramlarla konuşur ve düşünürüz. Dilin bozulması ile iletişimimiz bozulur. Nesiller arasında kopukluklar oluşur. Gelecek nesiller bugünkü neslin kullandığı lisanı anlayamaz olur. Şimdiki neslin Nutuk ve Safahatı anlayamadığı gibi. Okumayan bir toplum, hatta okuduğunu anlamayan veya anlatamayan bir nesil var ortada. Bütün bunlar giderilmeden bir de üstüne üstlük maziyle toplumun irtibatını kesmek yaşama şansımızı azaltmaz mı? Peki Bunları kim düzeltecek? Meselenin teknik yönlerini bilemem. Ben bunları gözlemci olarak yazıyorum İnşallah istifade edilir, yeni fikirlere kapı açılır.
06. 02. 2011
Durmuş Göktekin