IHH Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım, Hülya Okur'a verdiği ropörtajda Kanlı Mavi Marmara baskını ile ilgili 'BM karar versin' diyen Fetullah Gülen'in özür dilemesi gerektiğini söyledi.
7 YAŞINDA DAĞA TAŞA ECEVİT’İN POSTERLERİNİ ASTIM”
1967 Erzurum doğumlusunuz. Kendinizden çıktığınız yolda nelerle karşılaştınız…Tekrar kendinize varabildiniz mi?
Çocukluğum güzel geçti. Bana özgüven kattı. Mahallemiz, köyün çoğu tamamen akrabaydı. O nedenle kendimi hep emniyet içerisinde hissettim. Tabi hem annemin, hem de babamın köyü Kürt köyüydü. Fakat köyün içerisinde Türkler vardı, Çerkezler vardı…O nedenle etnik kökenin hiçbir zaman önde olmadı. Hayatımı insani ilişkiler şekillendirdi. Aileler arasında kız alışverişleri çok olduğu için, o bölgede kimse kendi ırkıyla övünür halde yaşamadı. Ve hala da yaşamıyor. Erzurum Şenkaya bölgesi, Suni ve Alevilerin yan yana yaşadığı bölgeler. Allahı Ekber dağları(Sarıkamış şehitlerinin olduğu) bizim yaylalardır. Toprağı kazsan bir şehit kemiği çıkıyor. Çocukluğumuzda şehitlerden kalan askeri kemerler, elbise parçaları hatta yüzükler bulurduk. O bölgede yaşayan herkes şehit türkülerini, manilerini dinlerdik. Aklımda hep şahadet kavramı var olageldi. Dünya hayatının ötesinde bir yaşama kavuşmak veya fedakarlık, her şeyini bırakıp, bir şeyler için canını verebilme duygusu…Orada doğal bir eğitmenlik oldu aslında. Onun dışında köyümüzde havuz vardı, bizim çocukların hepsi dağcılığı, ata binmeyi bilir, orası çocukların insanların para vererek elde ettiği özellikleri kendiliğinden elde ettikleri bir coğrafyaya sahip. Rahmetli büyükannem bize hep kıssalar anlatırdı. Namazını kılar, harmanda ateş yakar, çocukları toplar, onlara Hz Ali’nin hikayelerini anlatırdı. Peygamber Efendimizden bir şeyler anlatırdı. “Harama bulaşmayın, helal yeyin, harama bulaşanın sonu şu olur” derdi. 7 yaşında ben, dağa taşa çıkıp, Ecevit’in posterlerini asmışım. Bu da bölgenin siyasallaştığını gösteriyor. Sol örgütlerinin bütün fraksiyonlarının olduğu bir yerdi. Biz kendimizi o küçük yaşta halkın kurtuluşu içerisinde görürdük ama her bahçede ayrı ayrı guruplar ders halkaları kurarlardı, sol öğretiyi yayarlardı. Öyle bir farklılaşma vardı. Köyün kendi içerisinde kavgası olmasa bile, solun bütün renklerini o köyde görürdünüz. Zaten Şenkaya, geçmişte “Küçük Moskova” olarak anılırdı.
“SOLCULUĞUN BANA ÇOK FAYDASI OLDU”
Sağı, dolu dolanarak keşfetmenizin size bir faydası, getirisi oldu mu?
Çok faydası oldu. Çocukluktan itibaren; işçi hakları, emekçi, haksızlığa karşı olmak, adalet duygusu gibi kavramlar oradan geldi. Bizim orada MHP kökenli insanlar da vardı, fakat bu MHP kökenli insanlar, Türkiye’deki MHP algısından öte bir şeydi. Orası Osmanlı-Rus sınırının bittiği yer. Doğal olarak devletin önemini bilen bir topluluk. Solcusu da devletin önemini biliyordu çünkü 40 yıl Rusların hakimiyetinde kalınmış ve Osmanlıya bağlılığını kaybetmemişler. Batum, Ardahan, Kars üçgeninde Güney Kafkasya İslam cumhuriyeti kurulmuş, daha sonra Oltu İslam Cumhuriyeti kurulmuş onun da sınırı. Onun için o bölgedeki herkes, devletsizliğin nasıl bir işgale dönüştüğünü çok iyi biliyordu. Bizim köyümüzdeki insanlar, Ermeniler tarafından ateşe atılmıştır. Benim sülalem o zamanki Ermeni çeteleri tarafından katledilmiş bir sülaledir. Ama bakın buna rağmen bizim köyde insanlarda, o günkü çetelerin katliamın hesabını bugünkü çocuklarınca sorma duygusu geliştirilmedi. Çünkü adalet anlayışı verildi. Ama acıların toprağı. Devletin yeni yeni hizmet götürdüğü bir yer, yıllarca onca zulme maruz kalmış o topraklarda yetişen insanlarda adalet duygusu var, özgüven var, affetme duygusu var. Zannediyorum bunlar savaş toplumlarının sonuçları.
“ERBAKAN BANA, 6 MİLYAR İNSANIN KURTULUŞUNU HEDEF GÖSTERDİ”
O toprakların bir özelliği de kahramanlar yetiştirmesi…Ağa bir dede, polis bir baba…çoban bir gençlik….Kahramanlığa varışınızda en çok hangisinin yardımı oldu?
Bu bir bütün. Öncelikle Adem Aleyhisselamdan beri, var olan bütün peygamberlerin hayatını okudum. Adem Aleyhisselamın nasıl bir tövbekar olduğunu, aslında gücünün tövbesinden geldiğini anladım. Hz Musa’da, Hz İsa’da, Peygamber Efendimizde kendimizi bulabilmek çok önemliydi. Sonra Müslüman olsun, olmasın toplumu yönlendirmiş bir çok insanın hayatını okudum. Malcolm-X beni çok etkilemiştir, Amerika’daki mücadelesi. Ondan cesaret ve dik duruşu aldım. Özgürlük adına yola çıkan ve her türlü kavramları kulağa hoş gelen Lenin’i ve daha sonraki katliamları okudum. Demek ki kavramları sadece kullanmak yetmiyor, onları yaptırmayacak şeyin merhamet olduğunu gördüm. Merhametin ahret inancı ile bağlantısını fark ettim. Ahret inancı olmadığı zaman, insan kendini, iktidarını düşünüyor. Rahmetli Erbakan Hocayı tanıdım, ben hocamı çok severim. Hocam bana şunu öğretti: “6 Milyar insanın mutluluğundan ve saadetinden sorumluyuz” Ben evvelden diyordum ki, “Köyde bir evim olsun, camiden eve, evden camiye gideyim hiç günaha girmeyeyim, Allah’a öyle gideyim” Erbakan’ı tanıdıktan sonra, bana 6 milyar insanın kurtuluşunu hedef gösterdi. Şimdi Türkiye’yi bana verseler yetmez. Dünyanın her yerinde zulüm bitmiyor. Onun için İHH’nın bir açılımı da; İyilik, Her zaman, Her yerde…
7 YAŞINDA DAĞA TAŞA ECEVİT’İN POSTERLERİNİ ASTIM”
1967 Erzurum doğumlusunuz. Kendinizden çıktığınız yolda nelerle karşılaştınız…Tekrar kendinize varabildiniz mi?
Çocukluğum güzel geçti. Bana özgüven kattı. Mahallemiz, köyün çoğu tamamen akrabaydı. O nedenle kendimi hep emniyet içerisinde hissettim. Tabi hem annemin, hem de babamın köyü Kürt köyüydü. Fakat köyün içerisinde Türkler vardı, Çerkezler vardı…O nedenle etnik kökenin hiçbir zaman önde olmadı. Hayatımı insani ilişkiler şekillendirdi. Aileler arasında kız alışverişleri çok olduğu için, o bölgede kimse kendi ırkıyla övünür halde yaşamadı. Ve hala da yaşamıyor. Erzurum Şenkaya bölgesi, Suni ve Alevilerin yan yana yaşadığı bölgeler. Allahı Ekber dağları(Sarıkamış şehitlerinin olduğu) bizim yaylalardır. Toprağı kazsan bir şehit kemiği çıkıyor. Çocukluğumuzda şehitlerden kalan askeri kemerler, elbise parçaları hatta yüzükler bulurduk. O bölgede yaşayan herkes şehit türkülerini, manilerini dinlerdik. Aklımda hep şahadet kavramı var olageldi. Dünya hayatının ötesinde bir yaşama kavuşmak veya fedakarlık, her şeyini bırakıp, bir şeyler için canını verebilme duygusu…Orada doğal bir eğitmenlik oldu aslında. Onun dışında köyümüzde havuz vardı, bizim çocukların hepsi dağcılığı, ata binmeyi bilir, orası çocukların insanların para vererek elde ettiği özellikleri kendiliğinden elde ettikleri bir coğrafyaya sahip. Rahmetli büyükannem bize hep kıssalar anlatırdı. Namazını kılar, harmanda ateş yakar, çocukları toplar, onlara Hz Ali’nin hikayelerini anlatırdı. Peygamber Efendimizden bir şeyler anlatırdı. “Harama bulaşmayın, helal yeyin, harama bulaşanın sonu şu olur” derdi. 7 yaşında ben, dağa taşa çıkıp, Ecevit’in posterlerini asmışım. Bu da bölgenin siyasallaştığını gösteriyor. Sol örgütlerinin bütün fraksiyonlarının olduğu bir yerdi. Biz kendimizi o küçük yaşta halkın kurtuluşu içerisinde görürdük ama her bahçede ayrı ayrı guruplar ders halkaları kurarlardı, sol öğretiyi yayarlardı. Öyle bir farklılaşma vardı. Köyün kendi içerisinde kavgası olmasa bile, solun bütün renklerini o köyde görürdünüz. Zaten Şenkaya, geçmişte “Küçük Moskova” olarak anılırdı.
“SOLCULUĞUN BANA ÇOK FAYDASI OLDU”
Sağı, dolu dolanarak keşfetmenizin size bir faydası, getirisi oldu mu?
Çok faydası oldu. Çocukluktan itibaren; işçi hakları, emekçi, haksızlığa karşı olmak, adalet duygusu gibi kavramlar oradan geldi. Bizim orada MHP kökenli insanlar da vardı, fakat bu MHP kökenli insanlar, Türkiye’deki MHP algısından öte bir şeydi. Orası Osmanlı-Rus sınırının bittiği yer. Doğal olarak devletin önemini bilen bir topluluk. Solcusu da devletin önemini biliyordu çünkü 40 yıl Rusların hakimiyetinde kalınmış ve Osmanlıya bağlılığını kaybetmemişler. Batum, Ardahan, Kars üçgeninde Güney Kafkasya İslam cumhuriyeti kurulmuş, daha sonra Oltu İslam Cumhuriyeti kurulmuş onun da sınırı. Onun için o bölgedeki herkes, devletsizliğin nasıl bir işgale dönüştüğünü çok iyi biliyordu. Bizim köyümüzdeki insanlar, Ermeniler tarafından ateşe atılmıştır. Benim sülalem o zamanki Ermeni çeteleri tarafından katledilmiş bir sülaledir. Ama bakın buna rağmen bizim köyde insanlarda, o günkü çetelerin katliamın hesabını bugünkü çocuklarınca sorma duygusu geliştirilmedi. Çünkü adalet anlayışı verildi. Ama acıların toprağı. Devletin yeni yeni hizmet götürdüğü bir yer, yıllarca onca zulme maruz kalmış o topraklarda yetişen insanlarda adalet duygusu var, özgüven var, affetme duygusu var. Zannediyorum bunlar savaş toplumlarının sonuçları.
“ERBAKAN BANA, 6 MİLYAR İNSANIN KURTULUŞUNU HEDEF GÖSTERDİ”
O toprakların bir özelliği de kahramanlar yetiştirmesi…Ağa bir dede, polis bir baba…çoban bir gençlik….Kahramanlığa varışınızda en çok hangisinin yardımı oldu?
Bu bir bütün. Öncelikle Adem Aleyhisselamdan beri, var olan bütün peygamberlerin hayatını okudum. Adem Aleyhisselamın nasıl bir tövbekar olduğunu, aslında gücünün tövbesinden geldiğini anladım. Hz Musa’da, Hz İsa’da, Peygamber Efendimizde kendimizi bulabilmek çok önemliydi. Sonra Müslüman olsun, olmasın toplumu yönlendirmiş bir çok insanın hayatını okudum. Malcolm-X beni çok etkilemiştir, Amerika’daki mücadelesi. Ondan cesaret ve dik duruşu aldım. Özgürlük adına yola çıkan ve her türlü kavramları kulağa hoş gelen Lenin’i ve daha sonraki katliamları okudum. Demek ki kavramları sadece kullanmak yetmiyor, onları yaptırmayacak şeyin merhamet olduğunu gördüm. Merhametin ahret inancı ile bağlantısını fark ettim. Ahret inancı olmadığı zaman, insan kendini, iktidarını düşünüyor. Rahmetli Erbakan Hocayı tanıdım, ben hocamı çok severim. Hocam bana şunu öğretti: “6 Milyar insanın mutluluğundan ve saadetinden sorumluyuz” Ben evvelden diyordum ki, “Köyde bir evim olsun, camiden eve, evden camiye gideyim hiç günaha girmeyeyim, Allah’a öyle gideyim” Erbakan’ı tanıdıktan sonra, bana 6 milyar insanın kurtuluşunu hedef gösterdi. Şimdi Türkiye’yi bana verseler yetmez. Dünyanın her yerinde zulüm bitmiyor. Onun için İHH’nın bir açılımı da; İyilik, Her zaman, Her yerde…