Bu portrenin peşinden gidilir mi?

Ercan Tekin

Kıdemli Üye
Katılım
25 Eyl 2010
Mesajlar
5,631
Tepkime puanı
266
Puanları
0
Bu portrenin peşinden gidilir mi?

“İddiası olan toparlar, ihtirası olan böler”


Ekli dosyayı görüntüle 1611
Muhittin Yıldırım

Kıymetli Kardeşlerim

Bu yazımızda herkesçe malum olan bir portreyi içten bir bakışla sizlerin önüne olabildiğince objektif olarak koymaya çalışacağım.

Bir insan düşünün, kendi halinde, işiyle gücüyle meşgul bir insan iken bu Dava ve onun Lideri, o insana, o an ki görünen ve bilinen haliyle kıymet vermiş, onu davanın ve teşkilatın hizmetinde birçok kademelerde görevlendirmiştir. Ancak bu görevler zinciri esnasında, ortaya çıkan birçok önemli olay, bu insanın gerçek karakter yapısının anlaşılmasına vesile olmuştur.

Şöyle ki; kongreden önce ve sonra olanları anlamak için, bu kimsenin karakter yapısını, verilen görevlerden, olayların oluş çizgisinde ki kırılmalardan, beyanlardan ve eylemlerden yola çıkarak maddeler halinde ortaya koyabiliriz. Birçoklarının “bunlar mademki biliniyordu neden bu görevlere getirildi ?” sorusunu sorması tamamen yanlıştır. Çünkü birtakım davranışların oluşması fiilerin meydana çıkması sonucunda ancak karakter yapısı ortaya çıkabilir. Yoksa zan ile hareket edilse idi niyet yargılanacağından; Temel Esaslarımıza göre “Niyet fiile dönüşmeden hüküm yoktur” kuralı çiğnenmiş olurdu.

1. ACELECİLİK (İSTİ’CAL)

Buna inancımızda “isti’cal” denir. İşleri yürütme sırasında, tercih dizginini ‘acele’nin eline veren kişinin sonunda o işi başaramayacağı veya pişmanlık duyacağı doğal olarak bilinmektedir. Eskiler aceleci kişinin yaptığına “ ümmü nedamet” yani “pişmanlıkların anası” derler idi. Portremizde acelecilğin örnekleri çoktur. Bir kaçı ise şunlardır:

a) 2002 seçimlerinden hemen sonra Genel Başkan Yardımcılığından alelacele! istifa etmesi.

b) Genel Başkan adayı olduğu ve üzerinde mutabık kaldığı listeden kongre anında “bilgim dışında hazırlanmıştır” diyerek hemen istifa etmesi, kongre sonrası olan bütün tatsız olayların başlangıç sebebi olmuştur.

c) Mahkemenin olağanüstü kongre kararı vermesinden sonra sabredip, bir nefer gibi davasında çalışacağına, ayrı parti kurmaya karar verip “iddiası olan toparlar, ihtirası olan böler” sözünün tam tersi mahiyette teşkilatı bölme teşebbüsünde bulunması.

2. KENDİNİ BEĞENME (UCUB)

Çalışmalarda elde edilen güzellikleri kendine mal etmek anlamına gelir. Bu davanın içinde erimemiş olup kendinde diğer insanlardan farklı ve üstün meziyetler görme yapısında olanların ortaya koydukları en önemli davranışlardan biridir.

Oysa bu davada herkes tek başına bir kişidir. Dava ve teşkilat varsa, o insan da, o davada ve o teşkilatta olduğu sürece kıymet kazanır. Ayrıldığı andan itibaren kendi özellikleriyle baş başa kalır.

“Hiç kimse vazgeçilmez değildir.” Diyerek, liderimiz dahil kendi dışındakileri beğenmeme durumu ortaya çıkmaktadır. “ Bize karşı olanları ezer geçeriz” diye defaatle çeşitli toplantılarda söyleyerek de, kendini beğenmişlik ve bencillik ortaya çıkmaktadır.

3. KISKANÇLIK – (ALINGANLIK)

Kişiyi bencilliğe götüren bir hastalıktır. Elinde olmayan bir mevkiyi başkasında olduğu sürece onunla her yolu deneyerek mücadele etme durumudur.

Yıllarca Genel Başkan Yardımcılığı ünvanını taşıdığı halde, bir önceki Genel Başkanımızın davamızda başarılı olması için hiçbir gayret sarf etmemiş, başkanlık divanı toplantılarına dahi hiç katılmayıp, Anadolu’yu dolaşarak kendi Genel Başkanlığı için sürekli kulis yapmış olmak, bu kıskançlığın göstergesidir.

4. KİBİR (ENANİYYET)


Büyüklük taslamak, kendini farklı ve ulaşılmaz görmek anlamlarına gelir. “Çok adamla karşılansın istemek, çok alkış beklemek, çok övgü beklemek, şu kadar adam salonda olmaz ise konuşmam” demek bu enaniyet’in somut emareleridir.

5. HIRS

Herhangi bir şeye karşı (makam, mal, şöhret) aşırı istekli ve düşkün olmak demektir.

Davanın ve onun çözümlerinin insanlığa tebliğ edilmesi yerine, kendi tanıtımını “özü doğru, sözü doğru” diyerek öne çıkartan ve kendisinden “Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğim” diye iddialı sözler sarf eden ve her toplantıda kendinden övgüyle bahsedilmesini arzu etme, bu hırsın dışarı vuran göstergesi olsa gerektir.

6. RİYA (GÖSTERİŞ)

Başkaları görsün ve takdir etsin diye aldatıcı davranışlar ortaya koymaktır. “Davanın muhtevasından çok kişilerin görüntüsüne ve propagandalar esnasında söyleyecekleri aldatıcı sözlere önem vermek.” Böyle olunca da riya ve gösterişi esas alan sahte görüntüler için her yol mubah olabiliyor.

7. HULF ( SÖZÜNDE DURMAMAK)

Yapılan ahdi kasıtlı olarak bozup, sözleşmelere ters davranışlarda bulunmak. Üçüncü Büyük Kongreden önce 19 Ekim 2008 Pazar günkü Milli Gazetede yayınlanan

a) Milli Görüşün Temel Esaslarına bağlı kalmak ve bunları muhafaza etmek,

b) Yüksek iştişare kurulu kararlarına ve tavsiyelerine severek uymak,

c) Milli Görüş ananelerine sadık kalmak ,

d) Saadet partisinin kadrolarının muhafazasına, geliştirilmesine ve genişletilmesine severek gayret etmek.

e) Dava mensupları arasında ayırım yapmadan sevgi, sadakat ve itaat temeline dayalı bir yapının geçleşmesini sağlamak.

f) Milli Görüş’ün ‘Yaşanabilir bir Türkiye’, ‘Yeniden Büyük Türkiye’, ‘Yeni Bir Dünya’ Hedeflerinin gerçekleşmesi için canla başla çalışmak

Şeklindeki Yüksek İstişare Kurulunun kararlarına uyulacağına söz verdiği halde 2 yıllık tatbikat esnasında bu ahde riayet etmemiş olması bu karakter yapısını ortaya koymaktadır.

11 Temmuz Kongresinden sonra Liderimizle yaptığı görüşmelerde, liderimize ‘arkadaşları ile istişare edip kongreyi yenileme kararı alacağını’ söylemesi fakat bu sözünü yerine getirmemesi.

8. HILAFI HAKİKAT - YANILTMA

Karşısındaki insanı aldatmak için bildiği doğrunun tersini söylemek veya tevil edip bunu hareket ve davranışlarıyla ifade etmek.

a) Partinin İstanbul İl başkanı olduğu sırada, İstanbul Eski MGV Başkanı Bülent YILDIRIM’ın hem İHH hem MGV il Başkanı olması dolayısıyla MGV il Başkanlığından ayrılması söz konusu olunca; O zamanki Gençlik Koordinasyon kurulu Başkanı sayın Lütfü YALMAN Bey kendisiyle iki defa İstanbul da bir defa da Ankara da istişarelerde bulunmuş ve ona “kim getirirseniz getirin ben herkesle çalışırım” demiştir. Görev değişikliği yapılacağı zaman ise kendisi Liderimize “benim bu değişiklik kararından haberim yok” demiştir. Kendisiyle üç defa istişare edilen bir konuda böyle bir beyanda bulunması ne kadar doğru bir beyan olabilir?

b) 11 Temmuz Olağanüstü Kongresinden bir gün önce Cumartesi gecesi Liderimizle birlikte Genel İdare Kurulu Listesini oluşturmak üzere çalıştığı ve 52 kişi üzerinde mutabık kaldığı halde, daha sonra kongre konuşmasında “Benim bu listeden haberim yok, bilgim dışında hazırlanmıştır” demesi ve ardından hemen istifa etmesi ne kadar doğru bir beyan olabilir ?

c) Kongre günü akşamı Atatürk spor salonun protokol odasında bir çok kişininde şahit olduğu bir ortamda Mehmet ALTINÖZ beye “Partiyi götürüp Hocaya teslim edeceğim…” dediği halde, birkaç gün içerisinde hiçbir şey olmamış gibi “Biz yolumuza devam edeceğiz” diye defaatle medyaya beyanat verip bütün bu kırgınlıkların oluşmasına vesile olması nasıl bir karakter yapısını ortaya koyar?

d) Israrla kongre kararı almayarak delegelere mahkeme kapılarını gösterip sonrada, Mahkeme delegeler lehine karar verince de -hiçbir gerçek bilgiye dayanmadan- “Bütün bu belgeleri Önder Sav’dan aldılar” iftirası, nasıl bir karakter yapısını ortaya koyar?

Yukarıdan beri çeşitli ifadelere ve fillere dayanarak sıraladığımız bu karakter yapısındaki bir kimsenin, -medyanın ve bir kısım köşe yazarlarının saptırıcı yazılarına ve havasına kapılarak- peşine düşüp, ondan herhangi bir medet ummak boşuna olsa gerektir.

Bu durum kısa bir zaman sonra bütün çıplaklığıyla, önümüze çıkarsa hiç şaşırmamak gerekir.

Uzun yıllardan beri birlikte çalıştığımız arkadaşlarımızın, Milli Görüş yolundan ve onun Liderinin gösterdiği çizgiden ayrılmayacak şekilde karar vermeleri onlar içinde en uygun yol olsa gerektir. En doğrusunu ALLAH bilir.





ajans5.com
 
Üst