Bu gidiş nereye?

durmuş göktekin

Paylaşımcı
Katılım
16 Ağu 2009
Mesajlar
185
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
88
Bu gidiş nereye?

Lüzumsuz işler, gelişmemizi engelleyen işlerin başında gelmektedir. Meyve ve sebzeyi sadece marketten alanlar, zaman içinde çiçekle, yaprakla, dalla, ağaçla, kökle, tohumla ve toprakla ilgisini kesti. Belki de sıfıra indirenler oldu. Büyük kentlerde gök delenler yükseldi. Hane konuta, toprak arsaya çevrildi. Böylece bazıları bol, bol kar etti. Pek çokları da karın tokluğuna çalıştı. Üretmeden tüketenler çoğaldı. Üretim, tüketime yetmiyor, tüketim hızla artıyor. Günden güne, dünyada işsizlik çoğalıyor. Bir tarafta nimet azgınlığı, diğer yanda, alış-verişte baş döndürücü tüketim. Düşünmeden yiyip içenlerin ağız şapırdatmaları, alamayanların iştahını kabartıyor. Bazıları bazılarının elindekini almaya kalkınca iş kavgaya dönüyor. Bunların hepsi, dengesiz ve adaletsiz paylaşımdan kaynaklanıyor.

Batının ürettiği maddeci akımlar, insanımızı maneviyattan uzaklaştırdı, yozlaştırdı, ruhunu soydu. Bütün gayretini madde etrafında yoğunlaştırdı. Kapitalizm, insana ihtiyacı olmayanı ihtiyaçmış gibi gösterdi, tüketim hastalığını bulaştırdı. Bu durum hayat tarzımızı değiştirdi. Sonra da fıtratımızı bozdu. Kanaat ve iktisat duygularımızı öldürdü. Aç gözlülük ve israf alabildiğine arttı. Her istediğine sahip olan, bolluk ve refah içinde bulunan, bedenine hizmet etti, ruhunu aç bıraktı. Bedeni semirdikçe ruhu zayıfladı, fıtratı bozuldu. Bollukta bolluğu vereni, yani Allah’ı unuttu. Çünkü bollukta kendini ihtiyaçsız görür. Darlıkta, ise acizliğini fark eder. Böylece fıtratına döner, Allah’a yaklaşır.

Oruçlu insanın; yemek hazır olduğu halde yememesi onun acizliğini göstermez. O, nimetlerin gerçek sahibini bildiği için, O’nun ye emrini bekler. Yokluk çekmeyen insan yokluktan anlamaz. Bugünkü nesil yokluğun yokluğunu bilmiyor. Zenginler daha zengin, fakir daha fakir olma yolunda ilerliyor. Ehhh çok şükür müreffeh bir hayat yaşıyoruz(!) Herkes kendi havasını çalıyor.

Toplumda, nimet azgınlığı başladı. İsyanlar ateş olup, azgınları haşladı. Kazanılan nimetler başlarına dert oldu. Yürekler sıkıntılarla doldu. Asrı Saadetten beri; “yevm-ül beter” yani gün günden kötü manasına gelen söz söylenmiş. Bugün düne göre imkânlar arttı, mutluluk azaldı. Gün günden beter oldu. İnsanlar kötülükte yarışır hale geldi. Sanki herkes birbirinin yemi oldu. Başkasına iyilik talkını veren yuttu kendi salkımı. Değişik yollarla, insanlar birbirini uyuttu. Aç insan yok, gözü doymayan insan var! Bu yüzden, olmuyor kimse, kimseye yar. Haktan uzak, şerre yakın, sözü medeni, işi bozuk, özü çürüklerle şu dünya insana dar. İçimiz doğuya, dışımız batıya bakıyor. Yani inancımızla hayatımız birbirine zıt. Her şeyin bir bedeli olduğuna inanırız ama bedel vermek istemeyiz.

Dışımızı tıka basa doldurduk. Evlerimizin önü arabalarla, traktörlerle, odalarımız koltuk, kanepe, masa ve sandalyelerle, mutfaklarımız elektrikli eşyalarla, buzdolaplarımız çeşitli yiyeceklerle doldu. Vitrini süsleyecek birkaç ansiklopediden başka eve kitap sokmadık. Hep dışımızla meşgul olduk, içimizi ihmal ettik. Bu yüzden ruhlarımız cılız kaldı. Başkalarının yaptığı iş makineleriyle dağları deldik, tünel açtık, yol yaptık, arsa yaptık, gök delen diktik, kar ettik, zengin olduk. Ama ruhumuzu zayıf bıraktık. Bu kadar inşanın arasında ruhumuzu inşa etmeyi unuttuk. Kurtuluşumuz insanileşmemize bağlı. Onun için bütün gayretimizi o noktada toplamalıyız. Aksi halde kaybımız büyük olacak. Bunlar bilinen şeyler. İyi şeylerin olması ve hayata geçmesi için hep birlikte gayret göstermeliyiz. 20. 01. 2015
Durmuş Göktekin
 
Üst