Kaptan
Mecra Yazarı
Bizim Tarafımız Belli, Siz Kendinize Mukayyet Olun!
Asılsız siyasî te’viller tam bir komediye dönüştü, İslamcı seçmene -ki, İslamcılar seçmenlik limanına demirlemiş durumdalar- verilen Kırım Hanı örneği bugüne kadar duyduğumuz en berbat analojilerden biri. Sanki Viyana’yı kuşatıyoruz. Türkiye’deyiz hâlbuki, seçim de Viyana kuşatması değil, laik-demokratik düzende iktidar tayini sadece. İnsanları kandırmak için daha makul şeyler söylemek lazım, ola ki “kararsız İslamcı seçmen” arasından inananlar çıkar.
Ümmetin maslahatı için… “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” hesabı. Hakikat eninde sonunda yetişip yalanı geçecek, herkes bunu aklının bir köşesine yazsın. Yalan söyleyenler, yalan söyledikleriyle kalacaklar.
Önce durum tespiti yapıyorlar: “Önce tarafları belirleyelim: Türkiye’de İslami ve İslami olmayan partiler arasında bir yarış yok. Buna anayasal olarak imkân da yok.” Sonra çağrıda bulunuyorlar: “Tarafınızı belli edin.” İlk cümleye bakıp kimi seçelim?! Bu İslamcı “akılla” yol yürüyen helak olur.
Utanmasalar “Şeriat için AK Parti’ye oy verin” diyecek olan akıldan noksan insanlar var. Gelinen son nokta itibariyle bu ülkenin bağımsız muhalif Müslümanlarından başka Tevhid ve Adalet için yol yürüyecek hiç kimse kalmadı. Müslümanlar laik-demokratik düzenin oy deposu mesabesindeki köleleri değil. Oy verme işleminde kullanılan mührün altında “Tercih” yazıyor, biz tersinden okuyoruz onu: Hicret! Sistemden beriyiz.
Yürürlükte olan düzen itibariyle sistem partilerinden herhangi birini tercih eden kimse dinini pazarlık konusu yapmış, dini üzerine bir nevi kumar oynamış, dolayısıyla onu riske atmış olur. Bize düşen bayrağı düşürmemek, ama olduğumuz yerde, ama ilerleyerek, ama üç adım geride.
Halka sözümüz yok, halk kendini rahatlatacak çözümler arar, sistem içi araçları kullanır, işine gelen kim ise onu iktidar yapar. Çıkarını bugün A partisinde, yarın B partisinde görür. Bundan dolayı da kınanamaz, zira önünde sistem dışı bir seçenek yoktur.
Bir de işin aslını bilenler vardır ki, bunlar her şeyin farkında olmalarına karşın bin bir türlü asılsız tefsir ve te’ville gayri meşru olanı meşru gösterip insanları aldatırlar ve sisteme hizmet ederler. Oysa onlar işin tabiatı gereği akıntının tersine kürek çekmekle emrolunmuş kimselerdir. İşte budur yoldan çıkış!
İktidar âşığı İslamcı “akıl” bizi sadece iktidara muhalif, defaatle ‘kirli’ olarak nitelendirdiğimiz muhalefete ise dost zannedecek kadar şaşkın.
Bir: AK Parti gitsin, yerine başkası gelsin diye bir derdimiz yok.
İki: Bizim muhalefetimiz şu veya bu partiye değil, bir bütün olarak mevcut sisteme muhalifiz.
Üç: AK Parti sayesinde bir İslam inkılabı süreci yaşanıyormuş havası yaratılmasına itirazımız var, eleştirilerimizin daha çok AK Parti üzerinde yoğunlaşması ise onun sistemi işleten parti olmasından.
Dört: İslamcı “aklın” bağımsız kalmayı başarabilmiş muhalif Müslümanları sisteme eklemleme çabasına itirazımız var.
Beş: “İktidar el değiştirirse başımıza felaket gelir” türünden yapay korkulara itibar etmiyoruz. Zaten başımıza gelmeyen felaket kalmadı, muhafazakâr modernleşmeci AK Parti hükümetinin icraatları Cumhuriyet dönemindeki felaketler zincirine yeni halkalar ekledi.
Altı: Ümmetin kaderi AK Parti’ye bağlı değil, günün birinde bir seçim kaybedip iktidar koltuğunu terk edecek olan bir partiden söz ediyoruz neticede. Burası laik-demokratik sistem, uyanın bizahmet.
“Ahmak muhalif olmayalım!” Duyan da “akıllı muhalif” konuşuyor zannedecek. Ahmak olmayan “Ümmetin maslahatı için” deyip muhafazakâr modernleşmeci bir partinin arkasına takılmaz. Acı ama gerçek, kırk yılın radikalleri günümüzün müstahdemleri oldular, ganimet uğruna mevzilerini terk ettiler, “Ümmetin maslahatı için oy verin” diyecek kadar düştü seviye, bundan âlâ ahmaklık mı olur?! Tepeyi terk etmemekle yükümlüyüz.
Davutoğlu’na Başbakanlığın Hz. Peygamber tarafından verildiğini söyleyen saray soytarısı Haşhaşîlere taş çıkartacak cinsten.
Şu bir gerçek ki, Türkiye’de siyaset dinin içini boşalttı. Cemaat mi, yoksa istihbarat örgütü mü olduğu belli olmayan -ne idüğü belirsiz- bir yapı Hz. Peygamber’i kamyonete bindirdi. Başbakan neredeyse her konuşmasında dâr-ı bekâya göçmüş ulu şahsiyetlerden aldığı icazetleri sıraladı.
Saray soytarıları meydanlarda Başbakanlığın Hz. Peygamber tarafından verildiğini anlattılar. Cumhurbaşkanı bir miting sırasında “Bakın bunu Diyanet yayınladı” diye Kur’an-ı Kerîm meali salladı. Bir diğer fitne fesat partisinin lideri ise kameraların karşısında Ermenilere Fatiha okudu. İslam bolca propaganda malzemesi lakin pratikte yok. Bizim bir dinimiz var ve siyaset onu din olmaktan çıkardı.
“AK Parti iktidardan düşerse meydan fitne fesatçılara kalır” diyen “akla” sormak lazım: Sizin fitne fesatçılarınız diğerlerininkinden daha mı hayırlı?! Geçen gün Şehzade Camii’nin önünden geçerken gözüm mezar taşlarına ve türbelere ilişti, seçim propagandası yapayım derken iktidar uğruna en pespaye yalanları söylemekten dahi çekinmeyenlerin ölümden ahiretten gafil akılsızlar olduklarını bir kez daha anladım.
Uzun lafın kısası, bizim tarafımız belli, siz kendinize mukayyet olun. Hak ile bâtılı birbirine karıştırmayacağız, iktidar putunun önünde eğilmeyeceğiz, kirli muhalefete de asla arka çıkmayacağız!
Bildiğimiz, öğrendiğimiz, ele avuca gelir bir-iki şey varsa onlardan biri -belki de en önemlisi- Hakikat’i maslahata kurban etmemek. “Seçim üzeri aman falan partiye, şuna buna zarar gelmesin” diye düşünen varsa yazıklar olsun. Parti, seçim, oy oranı, iktidar ya da iktidar olma hayalleri Hakikat’in karşısında “Hakikat” ise, Allah o seçimin, partinin, oy oranının, iktidarın ya da iktidar olma hayallerinin belasını versin.
Oyum Şeriat’ın, sıfatan tükürim kıvıranın!
Atilla Fikri Ergun
Asılsız siyasî te’viller tam bir komediye dönüştü, İslamcı seçmene -ki, İslamcılar seçmenlik limanına demirlemiş durumdalar- verilen Kırım Hanı örneği bugüne kadar duyduğumuz en berbat analojilerden biri. Sanki Viyana’yı kuşatıyoruz. Türkiye’deyiz hâlbuki, seçim de Viyana kuşatması değil, laik-demokratik düzende iktidar tayini sadece. İnsanları kandırmak için daha makul şeyler söylemek lazım, ola ki “kararsız İslamcı seçmen” arasından inananlar çıkar.
Ümmetin maslahatı için… “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” hesabı. Hakikat eninde sonunda yetişip yalanı geçecek, herkes bunu aklının bir köşesine yazsın. Yalan söyleyenler, yalan söyledikleriyle kalacaklar.
Önce durum tespiti yapıyorlar: “Önce tarafları belirleyelim: Türkiye’de İslami ve İslami olmayan partiler arasında bir yarış yok. Buna anayasal olarak imkân da yok.” Sonra çağrıda bulunuyorlar: “Tarafınızı belli edin.” İlk cümleye bakıp kimi seçelim?! Bu İslamcı “akılla” yol yürüyen helak olur.
Utanmasalar “Şeriat için AK Parti’ye oy verin” diyecek olan akıldan noksan insanlar var. Gelinen son nokta itibariyle bu ülkenin bağımsız muhalif Müslümanlarından başka Tevhid ve Adalet için yol yürüyecek hiç kimse kalmadı. Müslümanlar laik-demokratik düzenin oy deposu mesabesindeki köleleri değil. Oy verme işleminde kullanılan mührün altında “Tercih” yazıyor, biz tersinden okuyoruz onu: Hicret! Sistemden beriyiz.
Yürürlükte olan düzen itibariyle sistem partilerinden herhangi birini tercih eden kimse dinini pazarlık konusu yapmış, dini üzerine bir nevi kumar oynamış, dolayısıyla onu riske atmış olur. Bize düşen bayrağı düşürmemek, ama olduğumuz yerde, ama ilerleyerek, ama üç adım geride.
Halka sözümüz yok, halk kendini rahatlatacak çözümler arar, sistem içi araçları kullanır, işine gelen kim ise onu iktidar yapar. Çıkarını bugün A partisinde, yarın B partisinde görür. Bundan dolayı da kınanamaz, zira önünde sistem dışı bir seçenek yoktur.
Bir de işin aslını bilenler vardır ki, bunlar her şeyin farkında olmalarına karşın bin bir türlü asılsız tefsir ve te’ville gayri meşru olanı meşru gösterip insanları aldatırlar ve sisteme hizmet ederler. Oysa onlar işin tabiatı gereği akıntının tersine kürek çekmekle emrolunmuş kimselerdir. İşte budur yoldan çıkış!
İktidar âşığı İslamcı “akıl” bizi sadece iktidara muhalif, defaatle ‘kirli’ olarak nitelendirdiğimiz muhalefete ise dost zannedecek kadar şaşkın.
Bir: AK Parti gitsin, yerine başkası gelsin diye bir derdimiz yok.
İki: Bizim muhalefetimiz şu veya bu partiye değil, bir bütün olarak mevcut sisteme muhalifiz.
Üç: AK Parti sayesinde bir İslam inkılabı süreci yaşanıyormuş havası yaratılmasına itirazımız var, eleştirilerimizin daha çok AK Parti üzerinde yoğunlaşması ise onun sistemi işleten parti olmasından.
Dört: İslamcı “aklın” bağımsız kalmayı başarabilmiş muhalif Müslümanları sisteme eklemleme çabasına itirazımız var.
Beş: “İktidar el değiştirirse başımıza felaket gelir” türünden yapay korkulara itibar etmiyoruz. Zaten başımıza gelmeyen felaket kalmadı, muhafazakâr modernleşmeci AK Parti hükümetinin icraatları Cumhuriyet dönemindeki felaketler zincirine yeni halkalar ekledi.
Altı: Ümmetin kaderi AK Parti’ye bağlı değil, günün birinde bir seçim kaybedip iktidar koltuğunu terk edecek olan bir partiden söz ediyoruz neticede. Burası laik-demokratik sistem, uyanın bizahmet.
“Ahmak muhalif olmayalım!” Duyan da “akıllı muhalif” konuşuyor zannedecek. Ahmak olmayan “Ümmetin maslahatı için” deyip muhafazakâr modernleşmeci bir partinin arkasına takılmaz. Acı ama gerçek, kırk yılın radikalleri günümüzün müstahdemleri oldular, ganimet uğruna mevzilerini terk ettiler, “Ümmetin maslahatı için oy verin” diyecek kadar düştü seviye, bundan âlâ ahmaklık mı olur?! Tepeyi terk etmemekle yükümlüyüz.
Davutoğlu’na Başbakanlığın Hz. Peygamber tarafından verildiğini söyleyen saray soytarısı Haşhaşîlere taş çıkartacak cinsten.
Şu bir gerçek ki, Türkiye’de siyaset dinin içini boşalttı. Cemaat mi, yoksa istihbarat örgütü mü olduğu belli olmayan -ne idüğü belirsiz- bir yapı Hz. Peygamber’i kamyonete bindirdi. Başbakan neredeyse her konuşmasında dâr-ı bekâya göçmüş ulu şahsiyetlerden aldığı icazetleri sıraladı.
Saray soytarıları meydanlarda Başbakanlığın Hz. Peygamber tarafından verildiğini anlattılar. Cumhurbaşkanı bir miting sırasında “Bakın bunu Diyanet yayınladı” diye Kur’an-ı Kerîm meali salladı. Bir diğer fitne fesat partisinin lideri ise kameraların karşısında Ermenilere Fatiha okudu. İslam bolca propaganda malzemesi lakin pratikte yok. Bizim bir dinimiz var ve siyaset onu din olmaktan çıkardı.
“AK Parti iktidardan düşerse meydan fitne fesatçılara kalır” diyen “akla” sormak lazım: Sizin fitne fesatçılarınız diğerlerininkinden daha mı hayırlı?! Geçen gün Şehzade Camii’nin önünden geçerken gözüm mezar taşlarına ve türbelere ilişti, seçim propagandası yapayım derken iktidar uğruna en pespaye yalanları söylemekten dahi çekinmeyenlerin ölümden ahiretten gafil akılsızlar olduklarını bir kez daha anladım.
Uzun lafın kısası, bizim tarafımız belli, siz kendinize mukayyet olun. Hak ile bâtılı birbirine karıştırmayacağız, iktidar putunun önünde eğilmeyeceğiz, kirli muhalefete de asla arka çıkmayacağız!
Bildiğimiz, öğrendiğimiz, ele avuca gelir bir-iki şey varsa onlardan biri -belki de en önemlisi- Hakikat’i maslahata kurban etmemek. “Seçim üzeri aman falan partiye, şuna buna zarar gelmesin” diye düşünen varsa yazıklar olsun. Parti, seçim, oy oranı, iktidar ya da iktidar olma hayalleri Hakikat’in karşısında “Hakikat” ise, Allah o seçimin, partinin, oy oranının, iktidarın ya da iktidar olma hayallerinin belasını versin.
Oyum Şeriat’ın, sıfatan tükürim kıvıranın!
Atilla Fikri Ergun