Bizim için yananlar ne zariftir

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
Bizim için yananlar ne zariftirler
Bizim için yananlar ne zariftirler 05 Kasım 2010 - 01:41:59
Ve 'Hayat bir boş rüyaymış; Geçen ibadetler özürlü' diyenler ne samimi...
“Konuşmak” denen fiilin ilmi izahı vardır elbette. Beynin komutuyla harekete geçen ciğer boğazdaki telleri titreterek sesi oluşturuyor. Dudak ve dil ve diş birbiriyle mezcediyor. Hâsılı vücutta bir şeyler oluyor ve biz konuşuveriyoruz.

Dikkat buyurunuz bu izahta “kalp” yok. Çünkü zahiren kalp bu işte görev almıyor. Kalbin hayatta tuttuğu yer göz önüne alındığında; onun konuşma işine “bulaşmıyor” olması enteresan değil mi? Bu çok ince bir mesajdır bence.

Konuşma biz istemedikçe kalpten gelmiyor. Kalbe varmıyor. Dudaktan kulağa ulaşıyor sadece. Samimiyeti biz seçiyoruz. Ve bu seçimi o kadar net gösteriyoruz ki karşı taraf hemen hiç sektirmeden anlıyor bunu. Samimi olmadığı halde karşısındakini samimiyete inandıranları “münafık” adıyla Allah’a havale ediyoruz zaten. Politikacıların gülüşündeki sahteliği televizyonların soğuk yüzünden bile anlıyoruz. Hangi gözyaşının “timsah”la özdeşleştirildiğini, hangisinin kalpten geldiğini bilebiliyoruz. (Bilemiyor olmamız da kötü değil gerçi. O da bizim safiyetimizi gösteriyor.) Kısaca samimiyeti “kısmen de olsa” ölçebiliyoruz.

Bizim bile kısmen ölçebildiğimiz şeyi ilmi her şeyi şamil olan Allah elbette ve elbette ölçüyor. Ve bu ölçüyle yaklaşıyor kuluna. Buna “ihlas” diyoruz.

Sanırım “İbrahim Ethem”deydi; Necip Fazıl, İbrahim Ethem Hazretlerinin dilinden bir dizi tövbe sıralıyordu. En can alıcı söz şuydu: “Samimiyetsiz tövbeden de tövbe ederim.” Şimdi yine İbrahim Ethem Hazretleri’nin, Kabe-i Muazzama’da yaptığı dua geldi aklıma:

İlahi abdüke’l-âsî etâke
Mukırran bi’z-zünûbî ve kad-deâke
Fe in tağfir fe ente li-zâke ehlün
Fe in tatrut fe men yerham sivâke

İlahi! Asi kulun sana geldi. Günahlarımı ikrar edip sana dua ediyorum. Eğer affedersen bu zaten senin şanındandır. Ama eğer reddedersen senden başka kim affedebilir?

Kabe-i Muazzama’da Mecnun dilinden süzülen Fuzuli kaleminden dökülen o duaya ne demeli:

Ya Rab, belay-ı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belay-ı aşktan kılma cüda beni

Samimiyet denen kutsal duyguyu yaşayan o güzel insanlar –inancım oldur ki- boş dönmediler o samimiyet dergâhından. Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’nun o meşhur “Sultan”ına ne demeli.

Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım

Kolaysa esirgeme

Hayat bir boş rüyaymış

Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım

Kolaysa esirgeme

Hayat boş geçti

Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum

Sözleri kalpten gelerek dizdikçe ve iki dudağa rağmen bir dilin verilmesindeki hikmeti fikrettikçe ve sözü kalp ile söyledikçe, samimiyetimiz zahir olacaktır.

Dualarımız makbul olacaktır.

Ve kalbimiz, sözümüzde aktif olacaktır.



Ahmed Pak
 
Üst