Bizantizim nedir? Bizans-Osmanli Sentezi

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
prof. halil inalcik; "osmanlı düzeni, doğu'dan ve bizans'tan gelen bir sistem, osmanlılar bu sistemi fazla değiştirmeden sürdürdüler"

prof. ömer lütfü barkan; "bizanslı rumlar ve diğer balkan milletleri, sadece isim ve din değiştirerek tarih sahnesine yeni ırk ve millet olarak çıktılar. osmanlılar, islami bir renk ve cila altında eski bizans'ı ihya ve devam ettirdiler"


yanlış hatırlamıyorsam, ilahiyatçı-sosyolog ali bulac
'ın türkiye'de cari olan din-devlet ilişkisine dair bir tanımıydı.

ali bulaç türkiye'deki din devlet ilişkisinin bizanstan miras kaldığını iddia eder. bu görüşe göre bizans imparatorluğu döneminde bir imparator ve imparatorluğun resmi dini ortodoks hıristiyanlığın dini lideri bir patrik vardı. patrik imparator'a bağlıydı. yani siyasi otoriteye. tamam devlet laik değildi din hayat üzerinde sıkı bir kontrole sahipti ama misyonu toplumun afyonu olmaktan öte değildi. işlevi siyasi otoriteye meşruiyet sağlamak ve siyasi otoritenin taleplerini dine uydurmak.

osmanlı da aynı yapıyı devraldı. mutlak otorite padişah ve ona bağlı şeyhulislam. görünürde devlet şeri idi. ama islam'ın hanefi yorumunda örfi hukuka da cevaz verilmesi geniş bir hareket alanı sağlıyordu siyasi otoriteye. örneğin siyaeten katl
kesinlikle islam fıkhına uygun birşey değildir ama osmanlı bunu kurumsallaştırmıştır. şeyhuisilamların rolü bir anlamda padişahın yaptıklarına dini kılıf bulmak, işlemleri şeriata uydurmaktı. örneğin en bilinen seyhulislam ebussud efendi bir noterden öteye gidememiştir.

ve laik türkiye cumhuriyeti. kanunları laik, dini hukuku terk edip batılı hukuku benimsemiş türkiye cumhuriyeti de bu sistemi aynen muhafaza etmiştir. diyaneti doğrudan başbakanlıka bağlamış hem dini hayatı düzenlemek hem de gerektiği zaman işe yarar fetva çıkarttırmak için gözü gibi bakmıştır bu kuruma. hatta başka bir yorumlama ile tek bir mezhebin tek bir yorumunu tüm topluma empoze etmede osmanlı imparatorluğu'ndan daha başarılı olmuştur cumhuriyet türkiyesi. örneğin osmanlı'da dini konularda hüküm vermek üzere altı şeyhten oluşan bir kurul vardı. bu kurulda bektaşi dedesi de vardı. şimdi ise sünniliğin hanefilik yorumu dışında bir dini anlayış yoktur resmi olarak.

not: biraz ali bulaç'ın bizantizm tanımı ile kendi yorumlarımın karması gibi oldu. zaten çoook uzun yıllar önce sadece bir malumatım olmuştu bu görüşten.

alinti
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Bakmak lazım. Acaba Hz. Peygamber zamanında ki uygulamaların hepisi orjinal miydi yoksa o bölge insanlarının örf ve ananelerine uygun muydu? Puta tapmak gibi cahiliyye adetlerinden bahsetmiyorum. Mesela anlaşmalar, bir araya gelmeler, bürokratik işler, ordu düzenlemesi, anlaşma bozulduğu zaman bozan tarafa yapılan işlem falan nedir bakmak lazım.. Bunu tarihçiler incelemeli.. Eğer o dönemin uygulamaları Arap toplumunda zaten bilinen ve alışılagelmiş uygulamalarsa Osmanlı'nın Bizansı devraldıktan sonra devlet sistemini birtakım cahiliyyelerden arındırıp İslama inkılap ettirmesi doğal bir şeydir.. Ali Bulaç ''islamda katliyam yoktur ama Osmanlı yapmıştır'' diyor. Bazı değerli Kürt aydınlarımızın Osmanlı düşmanlığına aklım bir türlü ermedi gitti.. Ali Bulaç'ın Beni Kureyza yahudilerinin başına gelenleri bilmemesi mümkün değil. Mescidi Dırar meselesi ve Hz. Ebubekir'in zekat vermeyen bir topluluğua ne yaptığını yazmama gerek yok sanırım. Evet, bütün bunlar bugünün paradigmalarına göre katliyamdır. Lakin unutmayalım ki o dönemiş şartları buydu.. Belki yapılmasaydı tepki alırdı!!

Bu devrin paradigmaları değişmiştir. Direk topluca öldürmelere gitmek artık katliyam sayılıyor. Katliyamdır ve aynı zamanda en adi insanlık suçudur..

Bu noktada şunu sorgulamak lazım: Asr-ı Saadette yapıldı diye her şeyi bugüne taşıyamak mı gerek? Genelin kabul ettiği paradigmaların hiç mi kıymeti harbiyesi yok? Siz, Asr-ı Saadette nasıldıysa ebed müddet öyle kalmalı şeklinde bir ön kabulü hiç sorguladınız mı? Bunun böyle olması gerektiğine dair ayet ve hadislerden delil getirebilir misiniz? Allah'ın bize ''zamanı dondurmak'' gibi bir sorumluluk yüklediğini hiç duymamıştım. Yoksa ''Asr-ı Saadet'' özlemi bir saplantı; zaman içinde kendi kendimize geliştirdiğimiz bir psiko olabilir mi? Nerden çıktı şimdi bu iddia demeyin! Toplumsal komplekslerin kendi kendine neler üretebileceğini unutmayın!.. Bu komplekse bir senaryo çizerek örneklendirebiliriz. Örneğin Avrupa medeniyetinin başlangıç noktası Fransız İhtilalidir. Fransız İhtilali denince aklınıza ne geliyor? Giyotinler, katliyamlar değil mi! Farz-ı Muhal Avrupa medeniyeti hem ekonomik olarak hemde bilimsel olarak iflas etti. Başka bir coğrafyada yeni bir medeniyet yükseldi diyelim.. Hem ekonomik hemde bilimsel olarak güçlenen bu yeni medeniyetin karşısında Avrupa toplumu kendisini haksızlığa uğramış hissedecektir. Toplumda oluşan bu duygu hemen karşılık bulup birtakım üçkağıtçılara meydan açılacaktır. Bu sahtekarlar bu duyguyu istismar etmeye başlıyarak kitaplar yazacak, meydanlarda konferanslar vermeye başlıyacaklar.. Mesela nasıl istismar ederler? Diyecekler ki, ''giyotinleri tekrar kurmamız lazım, kafa kelle almamız lazım. Zaten bunları yapmadığımız için bu hallere düştük'' gibi masallarla teselli bulacaklar. Tabi günah keçiside lazım olacak. Gizli örgütler, komplo teorileri, falanlar içimize sızdılar ondan battık gibi.. Çünkü bir kin bir nefret, bir haset duygusu vardır ve bu duyguların tatmini ancak günah keçileri bulmak ve şiddetle mümkündür. Toplum zaten kompleks yaşarken ona ''kabahat sende'' diyemezsin ya! O hiç suçlu olur mu canım.. Bazen bunun tersini, yani gerçekleri o topluma söyleyenler çıkar. O toplum bu gerçekleri söyleyenlere karşı husumet besler. Çünkü gerçekler acıdır ve artık daha fazla acı çekmeye tahammülü kalmamıştır. Ayağa kalkmaya niyeti yoktur. Yalanlarla avunmayı tercih etmiştir.

Bu, öyle bir sarmaldır ki, içine düşen asla çıkamaz. İşte bu yüzden bir coğrafyada 2 defa aynı medeniyetin filizlendiği gözlemlenmemiştir. Tarihte bunun örneği çoktur. Medeniyet dediğin şey bir yerde batar, başka yerde tekrar filizlenir. Geriye ise hiç dönüp bakmaz.. Anadoluda birkaç medeniyet kurulumuş, evet, bu var. Ama dikkat ederseniz hepisi yeni kafa yapılarının eseridir. Kendi kompleksi içinde batmış kafa yapılarında bir ayıkma, bir uyanma yok.. Dışarıdan bir kavim veya bir taze nefes geliyor, bununla tekrar filizleniyor..

Bana sorarsanız Ümmet-i Muhammedin yaşadğı travma ve saptığı yolların izahı tamda burada yatıyor.. Bunlar yazılmıyor malesef..

Onun için fakirin tezi, tevhid eksenli taptaze bir kafa yapısı, yeni bir evrensel fikir, yeni bir düşünce iklimi geliştirmemiz lazım. Geçmişte yazılan çizilen ne varsa hepisini suya salmasını bilmemiz gerek. Yok edelim demiyroum. Historik bir pozisyona taşıyıp ibret alınacak vesikalar olarak muhafaza edelim ve ileriye odaklanalım.. Eğer bunu yapmazsak daha çoook kendi kendimizi kandırırız. Gerçeklerle yüzleşelim artık yeter.. Dikkat: Geçmişe sövmekte duygusal bir tepkidir ve geçmişe saplananlarla aynı noktadadırlar.. Benim dediğim olay başka. Rasyonel olacaksın kardeşim. Gerçekleri görmek ve ona göre ilerlemek istiyorsan rasyonel olacaksın..
 
Üst