Biri necis biri ences,peki hangisi ences!

hasandemir

Asistan
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
624
Tepkime puanı
1
Puanları
0
GERİDE BIRAKALI HAYLİ zaman olduğu rahatlıkla ve soğukkanlılıkla değerlendirebileceğimiz bir Soğuk Savaş dönemi yaşadı dünya. Bizim kuşak dünyaya gözünü açtığında, Soğuk Savaş vardı ve ‘ateizm’i devletin anayasal görevi olarak tanımlayan Sovyetlerden yayılan tehdit had safhadaydı. Çocukluk ve gençlik yıllarımız boyunca gördük ki, ülke içinde de, ‘solculuk’ ve ‘din düşmanlığı’ neredeyse eş-anlamlı idi zaten.

70’lerin moda tabiriyle ‘kızıl tehlike’yi ensemizde hissettiğimiz o dönem, şimdi baktığımda gördüğüm üzere, mü’minlerin zihin dünyasında üç büyük tahribata yol açtı: (i) dinî hassasiyetin ‘milliyetçi-devletçi’ hassasiyetlerle örtüştürülmesi, (ii) adalet vurgusunun, özellikle de sosyal adalet, gelir eşitsizliği, insan hakları ve benzeri hususların ‘sol’a terkedilmesi, (iii) ‘kızıl tehlike’den kaçarken, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak misali, zihinlerde kapitalizme bir meşruiyet zemini aralanması...

Mü’minleri tavır alışlarını iman-küfür, hak-bâtıl, adalet-zulüm denklemi yerine—veya, bu denklemin yanısıra—sağcılık-solculuk denklemi dahilinde tavır alma yanlışına sürükleyen bu tablo, bir hicran yarasıdır benim için.

Çünkü Müslümanlığı ‘sağcılık’la birleştiren bu yaklaşım yüzünden, zulme razı olmayan ve kalbinde hiss-i adaleti koruyan nice dimağ ‘sol’a teslim edilmiştir. Kur’ân’a muhatap olma istidadı taşıyan nice adalet sevdalısı, Karl Marks’ta çözüm arama yoluna itilmiştir.

Sırf solcular karşı çıkıyor diye DGM’lere evet diyen 70 yılların ‘milliyetçi-muhafazakâr’ dindarlığı, 90’larda en melek ruhlu mü’mini dahi ‘idam talebiyle’ yargılatmaya yeltenen DGM savcılarını görünce bilmem ki olup biteni farketmiş midir?

80’lı yılların ortasından itibaren, yirmi küsur yıldır en çok kullandığımız klişe tabir ‘dünyevîlik’ olmuşsa, ‘tüketim kültürü’ üzerine analizler bizi bu kadar meşgul ediyorsa, bunun bir sebebi, komünizmle zamanında hesaplaşabilmiş mü’minlerin yanlış bir algıyla ‘komünizmin antidotu’ olarak gördükleri kapitalizmle hesaplaşmayı ne 60’larda, ne 70’lerde, ne de sonrasında bir türlü beceremeyişleridir.

Bir mü’min akademisyen, Risale-i Nur’dan da beslendiği halde, 90’lı yıllarda bile ‘bugün kapitalizm diye ifade edilen Batı teknolojisi, veya bir başka ifade ile Batıdaki terakki’den söz ediyorsa, “...Batı insanının düşünce ve hayatına yerleştirdiği bazı temel ahlâkî fikirlerle kapitalizmin doğmasını sağlayacak ruhî atmosferi hazırlamış; işte bu ruhî ve sosyal atmosferden de Batı teknolojisi, Batı terakkisi meydana gelmiştir” gibi pozitif cümleler kuruyorsa, zihin dünyasının Soğuk Savaş döneminin tasvir ettiğim şartları dahilinde şekillenmiş olmasının etkisi vardır.

Velhasıl, akademisyen veya değil, Risale-i Nur müntesipleri de, 60’ların ve 70’lerin dünyasında ‘milliyetçi-muhafazakâr’ söylemin etkisi altında bir ‘okuma ve anlama’ biçimi geliştirmişlerdir ve daha genç kuşaklar için doğru veya yeterli gelmese dahi onlar bu okuma-anlama biçimini büyük ölçüde sürdürmektedir.

Halbuki, Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu tahliller, böylesi bir üçlü hataya düşmeyi engellemeye yetecek güçte ve açıklıktadır.

Meselâ, onun ‘adalet-i mahzâ’ üzerindeki ısrarının, hele milliyetçi-devletçi duruşa İslâm’ın ilk asrı bağlamında ‘adalet-i mahzâ’ cihetiyle getirdiği açık eleştirilerin nasıl Risale-i Nur müntesiplerini böyle bir iltibastan alıkoyamadığı benim için hâlâ daha bir merak konusudur.

Öte taraftan, “Rüyada Bir Hitabe” hiç de kapalı değil, apaçıktır. Bu hitabede Bediüzzaman “Beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez” derken, kapitalizmin gayrifıtrîliğine ve gayriinsanîliğinedir atıf. Devamında, “Galib olsa idik, hasmımız ve düşmanımız elindeki cereyan-ı müstebidâneye, belki daha şedîdâne kapılacak idik. Halbuki o cereyan hem zâlimâne, hem tabiat-ı âlem-i İslâm’a münafi, hem ehl-i imanın ekseriyet-i mutlakasının menfaatına mübayin...” derken, tarifin adresi bizi kapitalizme götürür hep. “Bu medeniyet-i hâzıra; beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete atmış; onunu mümevveh saadete çıkarmış; diğer onu da beyne beyne bırakmış” deyip, “Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola. Bu ise ekall-i kalîlindir” hükmünü koyması, ardından “Nev’-i beşere rahmet olan Kur’ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder” demesi, hep bir kapitalizm eleştirisine götürür bizi.

Diğer taraftan, “Demek biz mağlubiyetle ikinci cereyana takıldık ki, mazlumların ve cumhurun cereyanıdır” deyip “Âlem-i İslâm şu ikinci cereyana karşı lâkayd veya muarız kalmakla, hem istinadsız, hem bütün emeğini heder, hem onun istilasıyla istihaleye maruz kalmaktan ise; âkılâne davranıp onu İslâmî bir tarza çevirip, kendine hâdim kılmaktır” diye uyarırken, Bediüzzaman’ın hangi cereyandan bahsettiği de ortadadır: yine Batı dünyası içinden, kapitalizme karşı bir antitez olarak gelişmiş, ama ‘dinsizlikle’ imtizaç etmemiş bir sosyalizm...

Risale-i Nur müntesipleri bugüne dek açıkça ifadeden hep kaçınmış da olsa, vâkıa budur. Bediüzzaman’ın gözünde, ‘dinsizlik’ ve ‘ateizm’le eşdeğer hale gelmiş komünist ideoloji son derece menfur olmakla birlikte, yine onun gözünde bir zihniyet/proje/eylem olarak sosyalizm kapitalizmin karşısında mü’minlerin ‘müttefiki’dir.

Risale-i Nur talebelerinin hatırı sayılır kısmı, Bediüzzaman’ın 1920’lerin başında “Gâvurlardaki iki cereyanları nasıl görüyorsun?” şeklinde kendisine yöneltilen soruya verdiği “Şimdilik biri necis, biri encestir. Tâhir-i mutlak yalnız desåtir-i İslâmiyettir” cevabını bilirler. “Öyle ise iki cereyana da lânet!” mukabelesine karşı, “Lâkin, bize bulaşmış olan encesin temizliği hesabına, onun izalesine çalışan necise ‘necis’ demekle, onu da kendimize sıçratmak maslahat olmasa gerektir” cevabı verdiğini de.

Kapitalizm, sosyalizm.

Biri ‘necis’ ise, diğeri ‘ences’tir, yani ‘daha necis’tir Bediüzzaman’a göre. Ve ‘necis,’ ‘ences’e göre ehven-i şerdir.

“Rumuz”daki bu cümlenin gelişi de, Bediüzzaman’ın sair eserlerinde yazdıkları da, sosyalizm ‘necis’ ise, kapitalizmin ‘ences’ olduğu mesajını içerir.

Ama Risale ehlinin dünyasında, bu ya hiç ifade edilmemiş, yahut kapalı kapılar ardında ifade edilmiştir. Ya farkedilmemiş, yahut farkedilse bile ifşa edilmemiştir.

Kapitalizmin kuralları zihin dünyamıza ve hayatlarımıza bu derece etki ediyorsa, bir sebebi zannımca budur.

Şimdiye dek söylenemeyen, artık söylenmelidir.

07.04.2006

www.karakalem.net
Metin Karabaşoğlu
 

hasandemir

Asistan
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
624
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Kapitalizm ences.Ama birileri anlamak istemiyorlar.
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Encesi tanımak ona karşı tavır almayı gerektiriyor.Bu da nefsin mübtela olduğu pek çok şeyden mahrum kalması anlamına geliyor.
 
Üst