dedekorkut1
Doçent
BİR NEFES SIHHAT OKSİJEN MUCİZESİ
SELİM GÜRBÜZER
Plastitler, alg ve bitki hücrelerinde bulunan aynı zamanda hücrenin görevine uygun renk ve şekil kazanan çift zarlı temel organellerdir. Nitekim bu temel organellerden mesela kromoplastlar bitkilere farklı renkler kazandırması yönüyle en dikkat çekici örneğini teşkil eden plastitler türüdür. Hem nasıl dikkat çekmesin ki, bikere lökoplastlar gibi renksiz değillerdir, elbette ki dikkat çekeceklerdir. Hem ayrıca kromoplastların bir diğer plastit gruplarından lökoplastlar (beyaz kloroplastlar) ve kloroplastlar gibi fotosentez yapan ökaryot türleri de mevcut olup bunlar turuncu, sarı, kırmızı renkte kromoplastlar olarak kategorize edilirler.
Peki ya, kloroplastlar? Malumunuz kloroplastlar ise bitki hücreleri içerisinde değim yerindeyse yeşil renkte ışığı emen düğmeler şeklinde glikoz imal etmek için konumlanmış plastitlerdir. Zira fotosentez olayında kloroplast içerisinde yer alan klorofil maddesinin ışığı absorbe etmesiyle (tutma eylemi) tutulan ışık bir bakıyorsun kimyasal enerjiye dönüştüğü gibi ayrıca ATP taşıyıcı enerji olarak açığa çıkar da. Yetmedi enerjinin haricinde bu arada bitkiler fotosentez sayesinde oksijen üretmişte olurlar. Nasıl mı? Bitkiler malumunuz yaprakları marifetiyle atmosferden aldıkları on binde üç oranında (% 0,03) 6 molekül karbondioksit gazını ve kökleriyle aldıkları 6 molekül suyu güneş ışığı yardımıyla bünyelerinde var olan klorofille özümleyerek glikoz (besin) ve 6 molekül oksijen üreterek bu işi gerçekleştirmiş olurlar. Böylece su ve karbondioksitin birlikte sentezlenmesi sayesinde karbonhidrata grubundan glikoz nimetine mazhar oluruz. Sadece bu nimete insanlar mı mazhar olur? Hiç kuşkusuz bizim dışımızda mesela tek hücreli yeşil bitki olarak bilinen fitoplanktonlar da kendi payına düşen güneş ışığından istifade ederekten CO2, H2O, besi elementlerini (azot, fosfor, kükürt vs.) oksijene ve organik maddelere dönüştürüp hem kendisi için nimet edinmiş olur hem de bulunduğu okyanus, deniz ile tatlı su ekosistemindeki tüm canlılara oksijen üreten can nimet olur.
Kelimenin tam anlamıyla anlaşılan o ki, fotosentez sayesinde üretilen oksijen gerek karada gerekse denizde yaşayan tüm canlılar için hayat kaynağı olmakta. Nitekim karada yaşayan canlılar olarak başta insan olmak üzere diğer pek çok canlılar soludukları temiz hava sayesinde (oksijen) yedikleri gıdaları vücutlarında gıdaları yavaş yanma mekanizmalarıyla yakıp dışarıya karbondioksit vermek suretiyle hayat bulmaktalar. Tıpkı bu sobada yanan yakıtın yanması sonucu bacadan tütsü halde dışarıya dumanın atılması gibi bir durumdur bu. İyi ki de yediğimiz gıdalar vücut iklimimiz de yakılıp karbondioksit olarak dışarı atmaktayız. Aksi halde karbondioksit birikiminin vücuda vereceği zarar ciddi sonuçlar doğuracaktır. Şu bir gerçek karbondioksiti vücutta yeteri kadar dengede tutan akciğerden başkası değildir. Bu demektir ki, canlı cansız âlemde her varlık yaratılış gayesi doğrultusunda bir kendi aralarında karşılıklı “al gülüm ver gülüm” misali tıpkı fotosentez olayında olduğu gibi biri diğerine karbondioksit ikram ederken diğeri de oksijen sağlayarak ikramda bulunmakta. İyi ki de yaratılan varlıklara arasında karşılıklı ikramlar söz konusu, bu sayede birbirlerine karşılıklı can simidi olunmakta. Düşünsenize bir an oksijensiz kaldığımızı düşünelim, bu durumda beyin oksijensizliğe ancak 4 dakika dayanabilmekte. Sonrası malum beyin ölümü, akabinde ölüm kaçınılmaz alın yazımız olarak karşımıza çıkar. Hakeza rızıklandığımız gıdalar için de oksijen çok önemli maddedir. Oksijen molekülleri olmaksızın istediğiniz kadar yiyip içelim asla dışardan vücudumuza aldığınız besinlerin hiçbir bir kıymet değeri olmayacaktır. İlla ki aldığımız besinler oksijenle yakılması gerekir ki vücut içerisinde metabolizma faaliyetleri start alabilsin. Hem oksijen öyle mucizevi bir elementtir ki, herhangi bir maddeyle reaksiyona girdiğinde hızlıca bileşik oluşturabiliyor da. Nitekim herhangi bir elmayı kestiğimizde bir süre sonra kahverengimsi renk hal alması ya da demirin oksitlenerek pas tutması bunun tipik misallerini teşkil eder. Bu tipik misallerin ötesinde oksijenin vücutta sergilediği yakım ve yıkım faaliyetleri sayesinde karbondioksit oluşumu gerçekleşmekte. Gerçekten de bizler Allah’a iman etmiş kullar olarak bizim irademizin dışında vücut şehrimizde cereyan eden bu muazzam işleyen sistem karşısında “Bu ne güzel karşılıklı döngü ve yardımlaşmadır” demekten kendimizi alamayız da.
Evet, yanma olayı tabiat ile canlılar arasında karşılıklı bir döngü planı içerisinde gerçekleşen bir yardımlaşma hadisesidir. Nasıl mı? Hiç kuşkusuz havadan aldığımız oksijenin vücudumuzda besin kaynağı herhangi bir maddeyle reaksiyona girmesiyle vuku bulan bir nefes sıhhat hadisenin adı bir mucizedir bu. Bakınız, Yüce Allah Kur’an’da:
-“Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır” (Zâriyât, 22),
-“Ya da (bütün mahlûkatı) önce hiç yoktan yaratan, sonra onu iade edecek(öldükten sonra yeniden dirilecek) olan (mı İlahlığa daha layıktır? Düşünün ve anlayıp görün ki, yaratılışı ilkten başlatan, sonra onu sürekli yenileyip duran?) Ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı (gerçek Rabbinizdir, yoksa put ve tağut cinsinden aciz şeyler mi?) Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: “Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin burhanınızı getirin” (Neml, 64),
-“Yeryüzünde ne varsa tamamını sizin için yaratan, sonra göğe yönelerek onları, yedi gök olarak tamamlayıp düzene koyan O’dur ve O, her şeyi hakkıyla bilmektedir” (Bakara, 29) diye beyan buyurduğu ayet-i celileriyle bu gerçeğe işaret etmiş bile.
SELİM GÜRBÜZER
Plastitler, alg ve bitki hücrelerinde bulunan aynı zamanda hücrenin görevine uygun renk ve şekil kazanan çift zarlı temel organellerdir. Nitekim bu temel organellerden mesela kromoplastlar bitkilere farklı renkler kazandırması yönüyle en dikkat çekici örneğini teşkil eden plastitler türüdür. Hem nasıl dikkat çekmesin ki, bikere lökoplastlar gibi renksiz değillerdir, elbette ki dikkat çekeceklerdir. Hem ayrıca kromoplastların bir diğer plastit gruplarından lökoplastlar (beyaz kloroplastlar) ve kloroplastlar gibi fotosentez yapan ökaryot türleri de mevcut olup bunlar turuncu, sarı, kırmızı renkte kromoplastlar olarak kategorize edilirler.
Peki ya, kloroplastlar? Malumunuz kloroplastlar ise bitki hücreleri içerisinde değim yerindeyse yeşil renkte ışığı emen düğmeler şeklinde glikoz imal etmek için konumlanmış plastitlerdir. Zira fotosentez olayında kloroplast içerisinde yer alan klorofil maddesinin ışığı absorbe etmesiyle (tutma eylemi) tutulan ışık bir bakıyorsun kimyasal enerjiye dönüştüğü gibi ayrıca ATP taşıyıcı enerji olarak açığa çıkar da. Yetmedi enerjinin haricinde bu arada bitkiler fotosentez sayesinde oksijen üretmişte olurlar. Nasıl mı? Bitkiler malumunuz yaprakları marifetiyle atmosferden aldıkları on binde üç oranında (% 0,03) 6 molekül karbondioksit gazını ve kökleriyle aldıkları 6 molekül suyu güneş ışığı yardımıyla bünyelerinde var olan klorofille özümleyerek glikoz (besin) ve 6 molekül oksijen üreterek bu işi gerçekleştirmiş olurlar. Böylece su ve karbondioksitin birlikte sentezlenmesi sayesinde karbonhidrata grubundan glikoz nimetine mazhar oluruz. Sadece bu nimete insanlar mı mazhar olur? Hiç kuşkusuz bizim dışımızda mesela tek hücreli yeşil bitki olarak bilinen fitoplanktonlar da kendi payına düşen güneş ışığından istifade ederekten CO2, H2O, besi elementlerini (azot, fosfor, kükürt vs.) oksijene ve organik maddelere dönüştürüp hem kendisi için nimet edinmiş olur hem de bulunduğu okyanus, deniz ile tatlı su ekosistemindeki tüm canlılara oksijen üreten can nimet olur.
Kelimenin tam anlamıyla anlaşılan o ki, fotosentez sayesinde üretilen oksijen gerek karada gerekse denizde yaşayan tüm canlılar için hayat kaynağı olmakta. Nitekim karada yaşayan canlılar olarak başta insan olmak üzere diğer pek çok canlılar soludukları temiz hava sayesinde (oksijen) yedikleri gıdaları vücutlarında gıdaları yavaş yanma mekanizmalarıyla yakıp dışarıya karbondioksit vermek suretiyle hayat bulmaktalar. Tıpkı bu sobada yanan yakıtın yanması sonucu bacadan tütsü halde dışarıya dumanın atılması gibi bir durumdur bu. İyi ki de yediğimiz gıdalar vücut iklimimiz de yakılıp karbondioksit olarak dışarı atmaktayız. Aksi halde karbondioksit birikiminin vücuda vereceği zarar ciddi sonuçlar doğuracaktır. Şu bir gerçek karbondioksiti vücutta yeteri kadar dengede tutan akciğerden başkası değildir. Bu demektir ki, canlı cansız âlemde her varlık yaratılış gayesi doğrultusunda bir kendi aralarında karşılıklı “al gülüm ver gülüm” misali tıpkı fotosentez olayında olduğu gibi biri diğerine karbondioksit ikram ederken diğeri de oksijen sağlayarak ikramda bulunmakta. İyi ki de yaratılan varlıklara arasında karşılıklı ikramlar söz konusu, bu sayede birbirlerine karşılıklı can simidi olunmakta. Düşünsenize bir an oksijensiz kaldığımızı düşünelim, bu durumda beyin oksijensizliğe ancak 4 dakika dayanabilmekte. Sonrası malum beyin ölümü, akabinde ölüm kaçınılmaz alın yazımız olarak karşımıza çıkar. Hakeza rızıklandığımız gıdalar için de oksijen çok önemli maddedir. Oksijen molekülleri olmaksızın istediğiniz kadar yiyip içelim asla dışardan vücudumuza aldığınız besinlerin hiçbir bir kıymet değeri olmayacaktır. İlla ki aldığımız besinler oksijenle yakılması gerekir ki vücut içerisinde metabolizma faaliyetleri start alabilsin. Hem oksijen öyle mucizevi bir elementtir ki, herhangi bir maddeyle reaksiyona girdiğinde hızlıca bileşik oluşturabiliyor da. Nitekim herhangi bir elmayı kestiğimizde bir süre sonra kahverengimsi renk hal alması ya da demirin oksitlenerek pas tutması bunun tipik misallerini teşkil eder. Bu tipik misallerin ötesinde oksijenin vücutta sergilediği yakım ve yıkım faaliyetleri sayesinde karbondioksit oluşumu gerçekleşmekte. Gerçekten de bizler Allah’a iman etmiş kullar olarak bizim irademizin dışında vücut şehrimizde cereyan eden bu muazzam işleyen sistem karşısında “Bu ne güzel karşılıklı döngü ve yardımlaşmadır” demekten kendimizi alamayız da.
Evet, yanma olayı tabiat ile canlılar arasında karşılıklı bir döngü planı içerisinde gerçekleşen bir yardımlaşma hadisesidir. Nasıl mı? Hiç kuşkusuz havadan aldığımız oksijenin vücudumuzda besin kaynağı herhangi bir maddeyle reaksiyona girmesiyle vuku bulan bir nefes sıhhat hadisenin adı bir mucizedir bu. Bakınız, Yüce Allah Kur’an’da:
-“Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır” (Zâriyât, 22),
-“Ya da (bütün mahlûkatı) önce hiç yoktan yaratan, sonra onu iade edecek(öldükten sonra yeniden dirilecek) olan (mı İlahlığa daha layıktır? Düşünün ve anlayıp görün ki, yaratılışı ilkten başlatan, sonra onu sürekli yenileyip duran?) Ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı (gerçek Rabbinizdir, yoksa put ve tağut cinsinden aciz şeyler mi?) Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: “Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin burhanınızı getirin” (Neml, 64),
-“Yeryüzünde ne varsa tamamını sizin için yaratan, sonra göğe yönelerek onları, yedi gök olarak tamamlayıp düzene koyan O’dur ve O, her şeyi hakkıyla bilmektedir” (Bakara, 29) diye beyan buyurduğu ayet-i celileriyle bu gerçeğe işaret etmiş bile.