Bİr Çocuk Kuvvetlİ Bİr Dersİ İmanİ Almazsa

güldeste

Üye
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
160
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
ANKARA
Risale-i Nur'un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta, masum çocuklardır.

Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imani alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslamiyet ve imanın erkanlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı müslim birisinin İslamiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer.

Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevi fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi bela olur. Ahirette de onlara şefaatçi değil, belki davacı olur: "Neden imanımı terbiye-i İslamiye ile kurtarmadınız?"

İşte bu hakikate binaen, en bahtiyar çocuklar onlardır ki, Risale-i Nur dairesine girip dünyada peder ve validesine hürmet ve hizmet ve hasenatı ile onların defter-i a maline vefatlarından sonra hasenatı yazdırmakla ve ahirette onlara derecesine göre şefaat etmekle bahtiyar evlat olurlar.
emirdağ lahikası / 39

Çocuk terbiyesi

Çocukla konuşmak


Evet, yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların şivesiyle konuşursa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi, onun çat pat söylediği sözlerle ünsiyet peyda eder; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde, o insanla o çocuk arasında bir malumat alışverişi olamaz.

İşârâtü’l-İcâz, s. 209



Çocukla konuşulsa, çocukça tâbirât istimâl edilir.

Sözler, s. 354


Çocuklara şefkat neyi gerektirir?


Eğer insan bir cesed-i hayvânîden ibaret olsaydı ve kafasında akıl olmasaydı, belki bu masum çocukları muvakkaten eğlendirecek terbiye-i medeniye tabir ettiğiniz ve terbiye-i milliye süsü verdiğiniz bu firengî usul, onlara çocukçasına bir oyuncak olarak, dünyevî bir menfaati verebilirdi. Madem ki o masumlar hayatın dağdağalarına atılacaklar, madem ki insandırlar. Elbette küçük kalblerinde çok uzun arzuları olacak ve küçük kafalarında büyük maksatlar tevellüt edecek. Madem hakikat böyledir; onlara şefkatin muktezası, gayet derecede fakr ve aczinde, gayet kuvvetli bir nokta-i istinadı ve tükenmez bir nokta-i istimdadı, kalblerinde iman-ı billâh ve iman-ı bi’l-âhiret sûretiyle yerleştirmek lâzımdır. Onlara şefkat ve merhamet bununla olur. Yoksa, divane bir validenin, veledini bıçakla kesmesi gibi, hamiyet-i milliye sarhoşluğuyla, o bîçare masumları mânen boğazlamaktır. Cesedini beslemek için beynini ve kalbini çıkarıp ona yedirmek nevinden, vahşiyâne bir gadirdir, bir zulümdür.

Mektûbât, s. 409


Çocuklara neyi öğretmeli?


Çocuklar hamiyet-i milliyeden merhamet isterler, şefkat beklerler. Bunlar da, zaaf ve acz ve iktidarsızlık noktasında, merhametkâr, kudretli bir Hâlıkı bilmekle ruhları inbisat edebilir, istidatları mesudâne inkişaf edebilir. İleride, dünyadaki müthiş ehval ve ahvâle karşı gelebilecek bir tevekkül-ü imanî ve teslim-i İslâmî telkinatıyla o masumlar hayata müştakane bakabilirler. Acaba, alâkaları pek az olduğu terakkiyât-ı medeniye dersleri ve onların kuvve-i mâneviyesini kıracak ve ruhlarını söndürecek, nursuz, sırf maddî, felsefî düsturların taliminde midir?

Mektûbât, s. 409


Çocuğa şefkatin ölçüsü


O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şekvâ edecek. Dünyada da, terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.

Lem’alar, 24. Lem’a, s. 259

Çocuğa önemli olduğunu hissettimek

Üstadın mâsum çocuklarla sohbet ve muhâveresi ise, çok ibretli ve saadetlidir. Emirdağ’ı ve civan köylerinde, yanına gelen mâsumlara, büyükler gibi ehemmiyet verip, kalben onlara müteveccih olurdu. "Evlâtlarım, siz mâsumsunuz, daha günahınız yoktur. Ben çok hastayım, bana duâ ediniz, sizin duânız makbuldür. Ben sizi mânevî evlâtlanm ve talebelerim olarak duâma dahil ettim" derdi. O çocuklar, gözlerinden akan muhabbet nurlarıyla Üstadı selâmlarlar; Üstad, gafil büyüklerden ziyâde, onlara samîmi ve ciddî selâm ederdi. Ve "Bunlar istikbâlin Nur Talebeleridir. Bana olan bu alâka ve teveccühlerinin sebebi ise, mâsum ruhları hissediyor ki, Risâle-i Nur onların imdâdına gelmiş. Ben de o Nurun bir tercümanı olmam hasebiyle, gayr-i ihtiyârî, bu fedâkârâne muhabbet ve alâkayı gösteriyorlar" derdi.
Üstad, yanına gelen gençlere de dâimâ Nur derslerini okumalarını, zamanın ahlâksızlık tehlikelerinden sakınmalarının büyük menfaat ve saadetini onlara telkin ederek, namaz kılmalarının lüzumunu ihtar ederdi. Bu tarzdaki dersinden, belki binlerce gençler intibâha gelmişlerdir.

Tarihçe-i Hayat 404
 

ozlem_tns

Doçent
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
586
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
ANKARA
Rabbim bize böyle çocuklar yetiştirmeyi nasip eder inşallah.
 
Katılım
9 Ağu 2006
Mesajlar
184
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Gerçi bu meseleye dair yazmaya kalbe gelen hissime mukabil bir yazı yazmak arzu etmiştim.. Sonra baktım bir kardeşimiz bu mevzuda bir yazı tertip etmiş. O halde müstakil bir yazı yazmak yerine bir ilave de ben yapayım dedim. Yalnız kardeşimiz muhtemelen hanım olması münasebetiyle mahremiyet cihetinden endişe ettiysem de, bu tarzda şahsıyla temas etmeden inşaallah zarar olmaz diye rahat ettim..

Evet kardeşlerim az önce Risale i Nurdan bir bahis okuyordum. Parça şudur..


..Nev-i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar âhiret imanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidatlarını taşıyabilirler.. Yoksa elîm endişeler içinde, kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla haylaz bir hayatla yaşayacak.. Çünkü her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nazik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zayıf kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir tesir yapar ki, hayatı ve aklı o biçareye âlet-i azap ve işkence edeceği zamanda, âhiret imanının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde, bir sevinç ve genişlik hissederek der:

"Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyf eder, gezer. Ve validem öldü, fakat rahmet-i İlâhiyeye gitti, yine beni Cennette kucağına alıp sevecek ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim" diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir
..


Ahiret imanının çocuklara verdiği faideler hakkında Üstadımızın izahatlarını düşündüm.. Evet biz büyükler maalesef çok zaman gaflet edip o biçarelerin kalbi ruhi vaziyetlerini, hadiseler karşısında kesbettikleri vaziyeti ve çocukça hislerini her vakit nazara almıyoruz. Halbuki bizlerin dahi hakaik ı imaniyeden gafletimiz nisbetinde, ölüm hadiseleri karşısında bazen hissiyatımızı şaşırdığımız ve ölüme tam hazır olmadığımız, yakınımızda hususan sevdiğimiz insanların vefatı ile ortaya çıkarken; biçare çocuklar taifesinin, o ulvi hakikatları daha tam kavrayamayan zavallı çocuklarımızın ne hal kesbedeceğini düşünemiyoruz..

Acaba neden bu insanlar ölüyor?.. Ölünce nereye gidiyorlar?.. Ölmek ne demek?.. gibi belki zihinlerinden geçen pek çok suallerin cevaplarını bulamayıp ruhen pek çok çırpındıkları bir hengamda, gafil büyükleri onları imandan gelen teselliler ile ferahlandırıp, imanın bu dünyada dahi verdiği binler faide ve neticelerinden o hadisede o biçarelere temas eden meselesinden bahsetmenin lüzumu varken bakıyoruz ki onların hissiyatına pek de müraat edilmediğini teessüfle müşahede ediyoruz.. Onları düşünmediğimiz gibi gafil büyüklerin dahi henüz ölüme hazır olmadığını görüyoruz..

Ben bir zaman bu mesele ile alakalı olarak kendime demiştim ki, ölüm gelmeden hazır ol. Etrafında sevdiğin insanlar bilhassa annen baban gibi çok alakadar olduğun insanlar, her an ölüm yetişip vefat edebilirler. Onlar senden ayrılmadan sen onların firakına kendini alıştır diye kendi kendime karar vermiştim.. Evet dostlar.. ille de başımıza gelince mi düşüneceğiz. Her ne kadar ahirete inanan insanlar da olsak, ben kendi namıma ölümü pek de beklemediğimizi, başa gelince de nerden çıktı gibi şaşırıp kaldığımızı farkettim..

Ölüm öyle bir hadise ki, insan pusulasız gemi gibi ne yapacağını, ne düşüneceğini bilemez.. Onun için şimdiden ölüme hazırlanmalıyız.. Hem böyle yapanlar ölüme ciddi bir manada hazırlandıkları gibi, sevdiği ve halen onun yanında olan insanlara da, hayatta kaldıkları sürece daha bir muhabbetle hak ettikleri hürmeti, teveccühü gösterdiklerini gördüm. Zira ecel genç ihtiyar farketmiyor her vakit gelebilir, sevdiğini ondan alabilir.. Öyleyse yol yakınken hak ettikleri muameleyi yap! diye insana ihtar ediyorlar.. Her ne ise.. saded harici girdi kusura bakılmasın..

Gelelim çocuklara.. Evet Risale i Nurda yine başka bir parçada şöyle geçer..


.. her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri o zayıf biçarelerin endişeli nazarlarına çarpması, mukavemetlerini ve kuvve-i mâneviyelerini zîr ü zeber ederek gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün letaifini dahi öyle ağlattıracak, ya mahvolup veya divâne bir bedbaht hayvan olacaktı..


Demek etrafındaki insanların kaybolması, hele konuştuğu, münasebettar olduğu insanların onun yanından gitmeleri ve bir daha görünmemeleri o biçarelerin nazarlarından kaçmıyor.. Bunu belki her vakit ifade etmiyorlar fakat kalben ruhen bu boşluğu hissettiklerini kati bilmeliyiz.. Evet insan bazen sakin durur fakat içinde fırtınalar kopar..

Kardeşlerim İslamiyet ve insaniyet namına geliniz, gözümüzün nuru olan o çocuklarımızla daha fazla ilgilenelim. Onların hissiyatını anlamaya ve cevap vermeye çalışalım. Risale i Nurda, Kuran'dan ve Hadis'ten gelen pek çok müvazeneler ve hakikatlar ifade ve işaret edilmiş. Onlarla çocuklarımızı İslam terbiyesiyle, iman hakikatları ile yetiştirmek hususunda gayret edelim.. Unutmayalım ki çocuklarla iman Kuran cihetinden meşgul olmak ve ihtiyaç duydukları meseleleri onlara öğretmek pek çok kıymettardır, ibadet hükmündedir.. Zira 4.sözde geçtiği üzere,


..hem namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır.. Bu sûrette bütün sermâye-i ömrünü âhirete mal edebilir. Fânî ömrünü bir cihette ibkâ eder..


Ben bir zaman hanıma demiştim ki "bu çocuklara bakmak büyük bir ibadettir." O da "öyle mi?" diye hayret etmişti.. Halbuki Üstadımız bir yerde der ki..

Hem Barla, hem Isparta, hem Emirdağ'da çobanlara derdi: "Bu hayvanlara bakmak büyük bir ibâdettir.. Hattâ, bâzı peygamberler de çobanlık yapmışlar. Yalnız, siz farz namazını kılınız, tâ hizmetiniz Allah için olsun.."


Hayvanlara bakmak ibadet ise, masum insanlara hususan çocuklara bakmak ve onları islami vasıflar ile yetiştirmeye çalışmak elbette daha ziyade ibadettir diye kabime gelmişti.. Bu da şimdi hatıra geldi ben de yazdım..

Umum kardeşlerimize selam..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Alıntı:
..Nev-i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar âhiret imanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidatlarını taşıyabilirler.. Yoksa elîm endişeler içinde, kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla haylaz bir hayatla yaşayacak.. Çünkü her vakit etrafında onun gibi çocukların ölmesiyle onun nazik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zayıf kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir tesir yapar ki, hayatı ve aklı o biçareye âlet-i azap ve işkence edeceği zamanda, âhiret imanının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde, bir sevinç ve genişlik hissederek der:

"Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyf eder, gezer. Ve validem öldü, fakat rahmet-i İlâhiyeye gitti, yine beni Cennette kucağına alıp sevecek ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim" diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir
..

GERÇEKTEN BÜYÜK TEVAFUK....

SİKKE-Yİ TASDİKİ GAYBİDEN SONRA ASAY-I MUSAYA BAŞLAMIŞTIM..

VE BU SABAH ACİZANE TEHECCÜTTEN SONRA YASİN-CEVŞEN-ASAY-I MUSA DA BU BAHSİ OKUDUM...

BELKİ ALINTIYLA BU KISMI BURAYA KONU YAPACAKTIM AMA KARDEŞLERİM SAĞOLSUN O İŞİ YAPMIŞLAR....

RABBİM (CC) HEPİMİZDEN RAZI OLSUN...

EBEDİYYEN CENNETİYLE CEMALİYLE YAŞAYAN İNSANLAR ARASINA BİZLERİ DE KATSIN...

***
 

aBı ReyyaN

EnE AbDuKeL Asİ
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
296
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
AnKaRa
s.a

ALLAH c.c. razı olsun bunlar çok faideli bilgiler inş. okur anlar ve uygularız ve bunları diğer kardeşlerimizede ulaştırırız,duada untmayın selametle kalın,,,,,,,,:friends:
 
Üst