Bilgisayar mı Üstün İnsan mı?

efruz

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ağu 2009
Mesajlar
5,170
Tepkime puanı
735
Puanları
0
Konum
İstanbuL
Harun Yüksel



Deep Blue adı verilen bir bilgisayarla dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov arasında 1997 yılı içinde yapılan satranç müsabakasında Kasparov’un bu bilgisayara yenildiği kamuoyuna bildirilmişti. Bu olay, bilgisayarların en zeki insanlara bile üstün gelip gelemeyeceğine dair yeni bir tartışma başlatmıştı... Bazıları bunu bilgisayarların insana üstünlüğü şeklinde yorumlamışlardı.

Deep Blue’nun bu başarısından çok daha önceleri de başka bilgisayarlar, robotlar ve bilgisayar oyunları -genellikle yüksek hızları ve hatasız(a yakın) performanslarından dolayı insanlara üstün gelebiliyorlardı. Acaba neden üstünlükleri değil de bir satranç oyunu sonucu böyle bir kanaate varılmıştı?

Satranç oynansın mı oynanmasın mı hususunu bir tarafa bırakacak olursak; satranç, (diğer oyunlar gibi) şansa dayalı veya hızlı reaksiyonu gerektiren bir müsabaka olmayıp. stratejik düşünmeyi gerektirir. Satrançta sonsuza yakın ihtimaller bulunup, beklenmeyen neticeler her an için mümkün olabilir. Rakibin yaptığı her hamle (oyun) daha önce hiç karşılaşılmayan sonuçlar silsilesini başlatabilir. Bu yüzden hamlelerin muhtemel sonuçlarını önceden düşünmek çok önemli olup, başarılı bir satranç ustası bir çok hamle ilerisini düşünebilir. Satrancın bu özelliklerinden dolayıdır ki bu müsabakanın sonucu bu kadar çok önemsenmişti.

TURNUVA ÖZELLİĞİ

İncelenmesi gereken birinci husus, satranç turnuva müsabakalarına getirilen zaman sınırlamasıdır. Turnuva müsabakalarında bir oyuncuya bir hamle yapabilmesi için ortalama 3 dakikalık bir düşünme süresi tanınmaktadır. Bu 3 dakika içerisinde muhtemel hamle ve sonuçlarını düşünme oranı ne kadar fazla olursa, kazanma ihtimali o denli yüksek olmaktadır. Kasparov ve Kasparov kabiliyetindeki bir oyuncunun saniyede 3 hamle hesaplayabileceği göz önünde bulundurularak, bir hamle için tahsis edilen 3 dakikada 540 hamle (3x60x3) hesaplayabileceği tahmin ediliyor.

Deep Blue’nun şu anki (1997) sürümü ise, saniyede 200 milyon, dolayısıyla 3 dakikada 36 milyar muhtemel hamleyi hesaplayabiliyor.

DEEP BLUE’NUN ÖZELLİKLERİ

Süperbilgisayarlar kategorisine giren Deep Blue’nun ilk üretimi 1985 yılında olup, şu an itibariyle 12 yıllık bir emeğin ve gayretin sonucudur.

Donanım bazında, Deep Blue 1,4 ton ağırlıkta olup, 32 paralel işlemciyle (processor) çalışmaktadır. Bilindiği gibi işlemci, bilgisayar komutlarını yorumlayan ve işleme koyan ana mekanizmadır. Normalde bir işlemciyle bir bilgisayar çalıştırılabileceği gibi, bu işlemcilerin sayısı artırılarak, o bilgisayara aynı anda bir çok iş yapma imkânı tanınabilir. İşte Deep Blue’da bunların 32 tanesi aynı anda işlem görmektedir. Bu işlemciler (IBM P2SC süper çipi olup), şimdiye kadar yapılan en kompleks mikro işlemcilerdir. Öyleki her çip, 160 KB’lık (takriben 160 000 karakterlik bir ön hafızası dahil, 15 milyon transistör ihtiva ediyor. Bu, şu an itibariyle çok iyi diyebileceğimiz bir işlemcinin (mesela Intel Pentium II) iki misli kapasitesinde olmuş oluyor. Bunlardan 32 tanesinin aynı anda bir arada çalıştığı zamanki performansını varın artık siz düşünün.

Yazılım bazında, Deep Blue’nun içerisinde yalnızca satranç oyununa göre adapte edilmiş çok sofistike bir program çalışır. Deep Blue ekibi bu programın hızlı çalışması için büyük gayretler sarfetti. Başarılı olabilmeleri için genel amaçlı bu süperbilgisayarı, özel amaçlı bir bilgisayara dönüştürerek, sadece satranç oyunu oynayabilecek bir makina haline getirdiler. Bilhassa önemli olan hamle üretme rutinleri, hafızada tutulmak yerine hızdan kazanmak için elektronik devrelere kodlanmıştır. Aşağıdaki tabloda da görüleceği gibi, Chiptest olarak bilinen bu program ilk yazıldığı 1985 senesinden günümüze kadar çok büyük gelişimlere tabi tutulmuştur.

1985 senesinde 3 dakikada 9 milyon hamle hesaplayabilmesine karşılık, 1996 senesinde bu kapasite 18 milyara çıkarılmış, fakat bu da 3 dakikada ancak 540 hamle hesaplayabilen Kasparov’u yenmeye yeterli gelmemişti. 1997 senesinde bu hız iki misline (3 dakikada 36 milyar) çıkarılmış ve çok ayrı bir özellik de eklenmek zorunluluğunda kalınmış. Programın hamle değerlendirme fonksiyonlarına, değişik oyun stillerine göre yönlendirme yapabilmek için oyun aralarında elle ayarlanma imkanı dahil edilmiş. Bir başka ifadeyle oyunun akışına göre gerekli olan program kodu ve algoritması (mantığı), oyun aralarında geliştirilebiliyor. Bu da bize açıkça şunu göstermektedir ki Deep Blue, yukarıda bahsedilen yüksek kapasitesine rağmen kendi başına yeterli olmayıp, işin mantıksal akışını yönlendirmek için daha kapasiteli bir akla ihtiyaç duymaktadır.

TURNUVANIN YAPILIŞ ŞEKLİ

Deep Blue ekibinden Feng-hsiung Hsu, Kasparov’un yaptığı bir hamleyi turnuvanın yapıldığı yerdeki klavyeden giriş yapıyor, bunlar laboratuarda konumlanmış bulunan Deep Blue’ya aktarılıyor, Deep Blue gerekli işlemleri yapıyor, sonuçları turnuvanın yapıldığı yere ileterek ekrana yansıtıyor ve Hsu’da gereken hamleyi Kasparov’a karşı oynuyordu.

DEEP BLUE EKİBİ

Süperbilgisayarı kullanan mühendisler ve programcılardan oluşan teknik elemanlara, oyun aralarında program değişikliklerine kılavuzluk yapmak için en tanınmış satranç ustalarından 4 tanesi dahil edilerek, bunların zekası ve tecrübesiyle çok güçlü bir beyin takımı oluşturulmuş oldu. Deep Blue ekibi gelmiş geçmiş satranç ustalarının oyunlarını (buna Kapsarovun oyunları da dahi) bir araya toplayarak 100 senelik bir oyun taktiği veritabanına da sahip oldu (Yani bir bakıma Kasparov, kendine yenildi!). Geçmişteki büyük oyuncuların ustalıklarına, oyun aralarında değerlendirmeler yaparak oyuna yönlendirmeler yapan bu 4 ustanın mantığı da katılınca, Kasparov’a karşı çok güçlü bir satranç potansiyeli oluşturulmuş oldu.

EKİP ÇALIŞMASININ ÖNEMİ

Yalnız başlarına Kasparov’u yenmeleri imkân dışı olan Deep Blue ekibi, kabiliyetlerini bir araya getirerek, buna geçmişteki ustaların kabiliyetlerini de ekleyerek, Deep Blue’nun yüksek hızı ve hesaplama gücüyle Kasparov’a üstün gelebildi. Diğer bir ifadeyle; daha az yetenekli olan insanlar, kabiliyetlerini bir yerde toplayarak, daha kabiliyetli olan başka birine sonunda üstün gelebildi.

Deep Blue’nun tasarımcılarından olan Murray Campbell bu gerçeği bakın nasıl ifade ediyor: “Bu galibiyet bir makinenin başarısı değil, fakat makinenin arkasındaki insanların başarısıdır...”.

Bu da ekip çalışmasının ne kadar önemli olduğu ve tek bir insanın yalnız başına yaptıklarının tesirini büyük ölçüde yitirdiğine güzel bir örnektir. Ayrıca kolektif şuur ve çalışmanın önemi bir kere daha ortaya konulmuştur.

“CYC” MANTIK PROGRAMI

Deep Blue’nun başarısıyla ilgili söylenmesi gereken bir başka gerçek de, bu başarının sadece spesifik bir alanla sınırlı kalmasıdır. Bu müthiş kapasitedeki Deep Blue, adiyattan başka bir iş için kullanılmaya kalkışılsa veya (bırakın dünya şampiyonlarını) idrak sahibi herhangi bir insanla satranç-dışında baksa bir müsabaka yaptırılsa, çok başarısız olacağı, hiç mi hiç bu işleri gerçekleştiremeyeceği görülecektir.

Austin’de bulunan Doug Lenat isimli bilim adamı, konuya biraz da bu açıdan yaklaşarak, bir bilgisayarın satranç oyununda dünya şampiyonunu yenmesi olayının, bu bilgisayarın gerçekten zeki (!) olduğunun bir göstergesi olamayacağı tezini savunuyor. Bu bilim adamı 10 senedir üzerinde çalışmalar yaptığı programı bir “mantık” olarak değerlendiriyor. “Cyc” ismini verdikleri bu programın ve benzerlerinin ancak gerçekten makinaların zeki olduğunun bir göstergesi olabileceğini söylüyor.

Lenat ve arkadaşları, bu programa, “su yaştır, kuşların kanatları vardır...” gibi 2 milyondan fazla mantıki komut tanıtmaya çalışıyorlar. Lenat, Cyc’ın, bu mantıksal komutları baz alarak kendiliğinden sebep-sonuç ilişkisine ulaşabileceğini umuyor. Mesela; kuşların kanatlarının var olduğunu bildiği gibi, kanatlan var olan bir hayvanın kuş olabileceği sonucuna de gidebilecek. Küçük bir çocuğa hayatta lazım olacak her şeyi birden öğretmediğimizi örnek göstererek, Cyc için de aynı metodu uygulamaya çalıştıklarını belirtiyor.

“COG” ROBOTU

Massachusetts Institute of Technology’de çalışan bilim adamları ise değişik bir metod uyguluyorlar. Lenat’ın eski bir öğrencisi olan Rodney Brooks ve arkadaşları, “Cog” ismi verdikleri insan benzeri bir Robot oluşturmaya çalışıyorlar. Bu Robot üzerinde 3 senedir çalıştıkları halde ancak onu insan yaşına göre bir aylık bir bebeğe denk hale getirebilmişler.

Yapay zekâ uzmanları, Cog’a uygulamaya çalışılan bu yapay zeka makinesi sisteminin pek alışılmamış bir yöntem olduğunu belirtmektedirler. Şöyle ki: Karar verilirken kullanılacak kuralların tedarik edilmesi yerine, insanların bebekken, görme, işitme ve dokunma duyuları ile öğrenme şekline benzer bir makine oluşturulmak isteniyor. Cog’un gözleri kameralar, kulakları mikrofonlar ve dokunma organları ise el benzeri alıcılardan oluşuyor. Brooks, bebeklerin hayatlarının ilk üç ayında müthiş bir öğrenme gerçekleştirdiklerini ve bunları hatırladıklarını söyleyerek, Cog’da da aynı öğrenme sürecini oluşturmaya çalıştıklarını, hali hazırda, Cog’un sadece el-göz koordinasyonuna konsantre fakat, işittiği seslerin yönüne doğru bakabilmesi için gayret sarfettiklerini belirtiyor.

Brooks, Cog’un duyu organları (kamera, mikrofon ve alıcı) aracılığı ile topladığı bilgiler kullanarak bunlarla başka sentezlere gidebilmesinin veya kendisi açısından yeni şeyler keşfetmesinin çok yakın olacağını umut ediyor.

‘CYC’ VE ‘COG’ GERÇEĞİ

Gerek Cyc programı gerekse Cog robotu, üzerinde çalışan bilim adamları, “farkında olmak veya farkı fark etmek” (aware) diye tanımlanan özelliklere, eserlerinin ne zaman ulaşabileceğine dair kesin bir şey söyleyemiyorlar. İnsanların özelliklerinden biri olan, yerinde şaka yapabilme veya fıkra anlatabilme gibi basit görünen bir kabiliyete bile ulaşmanın şu an için mümkün olmadığını belirterek; bu özellikleri yaptırabilmek için senelerin belki asırların gerekeceğini belirtiyorlar.

SONUÇ

Teknolojinin bu gelişmelerine bakarak, insanın, yani kendimizin değerini daha iyi anlayabiliriz. Gerek Deep Blue, gerekse Cyc ve Cog olsun, hepsine bakıldığında, uzun gayretlerin ve ekip çalışmalarının sonucu, ya da sadece özel bir konuda başarı kaydedildiği, ya da bir sistemin bütünü olarak, çok sınırlı bir gelişme kaydedildiği görülecektir. Bunların hepsinde görülen ve öne çıkan gerçek; insan beyninin fonksiyonunun sonucu olan zekânın, mantığın ve idrakin ne kadar önemli olduğudur. Bizler hergün defalarca gerçekleştirdiğimiz ve belki adiyattan kabul ettiğimiz algılamalarımızın, öğrenmelerimizin, yorumlamalarımızın Cog’un veya sentezlere gidebilmemizin uygulamaya çalışılan bu eserler aracılığı ile daha iyi anlayabiliyoruz. Daha doğuştan hiç bir gayretimiz olmadan bize bahşedilen beynimiz ve duyu organlarımız aracılığı ile bir şeyi algılaya öğrenebiliyor, bu öğrendiğimiz şeyi başka bir şeye, onu da başka bir şeye kıyaslayabiliyor, dolayısıyla sebep- sonuç ilişkisine varabiliyoruz.

Evet, görünen o ki insanlar; kendilerine lütfedilen akılları aracılığı ile (ki bütün kapasitesiyle henüz kullanılamıyor) ve gayretlerini de bir araya getirerek, tam anlamıyla bir insan olmasa da, insan kabiliyetleri ile donatılmış bir eser bir gün ortaya koyabileceklerdir. Yani gelecekte insan beyninin fonksiyonlarını bilgisayarlar aracılığıyla icra etmek mümkün olacaktır. Fakat bu merhalede, insanın, sevinme üzülme, sevme, nefret etme, kıskanma, hoşgörülü olma, korkma gibi yüzlerce manevi özelliğinin hangi boyutlarda uygulanabileceği ise şu an için büyük bir muamma.






KAYNAKLAR
- Deep Blue’nun Derinlikleri, Tom R. Halfhill, BYTE Temmuz 1997 (s. 92-96)
- Of Minds and Machines, Gina, Smith Popular Science April 1997 (s. 38)
- Chess showdown, William R. Macklin,
- The Practical Requirements for Making a Conscious Robot, Daniel C. Dennett,
- Robotik Kültür, Yusuf Alan. T. Ö. V İzmir 1994 (s. 79)
 

cicek demeti

Sükut
Katılım
7 Ocak 2011
Mesajlar
11,683
Tepkime puanı
3,778
Puanları
0
insani en ustun sekilde yarattik buyuran yuce rabbimizdir..dolayisiyla insanin vesilesiyle yapilmistir bilgisyar yani rabbimin verdigi akil gucuyle bundan da ne anlasiliyor kendimiz birer hazineyiz aslinda...tesekkurler..
 
Üst