Hükümet yetkilileri, işi bilenler, yazıp çizenler bu borç işini anlatıyorlar: Türkiye'nin borcunda özel sektörün kendi borçları da sayıldığı için rakamlar kabarıyor. Artı, eskiye göre Milli gelir yükseldiği için mesela 10 sene öncesiyle bugünü doğrudan kıyasın bir anlamı yok. Ne kadar geliriniz var? Ne kadar borcunuz var: Oran olarak bakmak lazım. Yani
borcunuzun gelirinize oranı nedir? Anlamlı ve faydalı soru budur. Evet Türkiye’nin rakam olarak borcu artmıştır ama geliri daha fazla arttığı için büyük rakamlı borçların önemi azalmıştır. Artı faizlere bütçeden ödenen rakamlar düşmüştür. Bundan 10 sene önce bütçenin önemli kısmı faizlere akmaktaydı.
Hey yavrum hey. Siyaset işinin bir tarafında hakkaten şeytan ve nefs taht kurmuş. Halbuki iyiye iyi, kötüye kötü demek lazım. Kuru kuruya, bilgiye dayanmadan, çeşitli hokkabazlıklara yalanlara kanarak, karşı çıkmak ve karalamak... Sırf muhalefet olsun diye konuşmak, konuşanın itibarını düşürür. Haaa, biz demiyoruz ki süper durumdayız. Elbette, mesela on senede 50 kalem sorundan belki 30’u çözülmüştür. Amma, 60’ları, 70’leri, 80’leri bilenler ve özellikle 1990’lı yıllardaki çöküşümüzü ve 2001 krizini bizzat ateşin içinde yaşayanlar çok iyi bilecektir ki 10 senede 50’de 30 kalem sorunun çözümü dahi çok çok büyük bir başarıdır.
Bizim ve babalarımızın nesli için adeta bir rüyadır! (Nerde görmüş idik?) Ve belki 100 senedir böyle bir başarı asla görülmemiştir. Onlar filanın adamı, beceremediler; ben süpermenim dakkada çözerim diye benlik şişirmekle vakitlerimizi harcamayalım. İnşallah, Allah hükümetimizi şaşırtmasın ve hata ettirmesin. Hatalarını telafi ettirsin. Doğruları cesaretle ve başarıyla işleme azmi ve kuvveti versin. İnşallah önümüzdeki 10 sene tamamına yakını da çözülecektir. Öyleyse kalan 20 kalem soruna bakıp
felaket tellalığı yapmanın kimseye faydası yok. Ves'selam.
Not: Lütfen aşağıdaki rakamları inceleyelim. Türkiye’nin 10 senelik zaman diliminde nerden nereye geldiğini görmeye çalışıp insaf edelim. Hamd olsun, şükr olsun.
Allah Teala, şükrü sever. Nankörlüğü sevmez. Kıymeti bilinmeyen nimeti kulunun elinden alır. Kıymet bilmeyince gelen gideni aratır. Kıymeti, yokluğunda ve kötüsünde anlaşılır:
EKONOMİDE RAKAMLARIMIZ
Yumuşak karnımız, işşizlik sorunumuzdan başlayalım:
* Büyümede yıllık yaklaşık %6 büyüme ivmesi yakalayan Türkiye, işsizlikte bunu tam olarak sağlayamadı. Toplam istihdamımız 23 milyon civarındadır. İşsiz sayımız da yaklaşık 2 milyon 800 bin kişidir. 2009’daki rakamlar ise: Toplam istihdam 22 milyon, işsiz sayısı 3 milyon 300 bin idi. 2009 işsizlik oranı %14.
- 2001 Nüfusumuz: 68.5 Milyon
- 2011 Nüfusumuz: 74 Milyon
- 2001 İşsizlik oranı: %8.4
- 2011 İşsizlik oranı: %12 civarında
- 2001 Brüt Asgari Ücret: 140 TL
- 2011 Brüt Asgari Ücret: 761 TL
***
2011 Şubat son Tuik Rakamları: İstihdam: (Kasım 2010) 22.854 Bin kişi. İşsizlik (Kasım 2010) 2.811Bin kişi
Kamu Kesimi İç Borçlanma (2008 Net) 6.268 Milyon TL Kamu Kesimi Dış Borçlanma, (2008 Net) 3.762 Milyon TL
---------------------
Türkiye 10 yılda 4 kat büyüdü. Karşılaştırmalar:
- Gayri safi yurt içi hâsılası (2001) 196,7 milyar dolar
- Gayri safi yurt içi hâsılası (2010) 730 milyar dolar
- On yıl önceki krizde Türkiye ekonomisi 5,7 oranında küçülmüştü.
- Küresel krizin etkisine rağmen 2010’da %6,8 büyüme
- 2001'de enflasyon oranları Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) %88,6, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) %68,5
- 2010 enflasyon oranları Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) yüzde 7,6, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) % 7,5
- 2001 yılı ihracatı 31 milyon 334 bin dolar
- 2011 yılı ihracatı 111 milyon 700 bin dolar
- 2001 yılı ithalatı 41 milyon 399 bin dolar
- 2011 yılı ithalatı 185 milyon 500 bin dolar (dış ticaret dengesi açık veriyor)
- 2001 Kişi başına düşen Milli Gelir: 3.000 dolar
- 2011 Kişi başına düşen Milli Gelir: 10.000 dolar
- 2001 Merkez Bankası döviz rezervi (mevcudu): 22 Milyar dolar
- 2011 Merkez Bankası döviz rezervi (mevcudu): 82 Milyar dolar
- 2001 Gecelik faiz oranı %7500
- 2011 Gecelik faiz oranı %6,5
- 2001 TOKİ toplu konut sayısı: 43.145
- 2011 TOKİ toplu konut sayısı: 480.000
- 2001 Toplam bölünmüş yol: 6.100 Km.
- 2011 Toplam bölünmüş yol: 19.700 Km.
- 2001 Sağlığa ayrılan bütçe: 2.9 Milyar dolar
- 2011 Sağlığa ayrılan bütçe: 14 Milyar dolar
- 2001 Eğitime ayrılan bütçe: 6.5 Milyar dolar
- 2011 Eğitime ayrılan bütçe: 34 Milyar dolar
- 2001 Kamu (devlet) yatırımları miktarı: 8.7 Milyar dolar
- 2011 Kamu (devlet) yatırımları miktarı: 35 Milyar dolar
- 2001 Bütçe gelirleri 58 milyon 416 bin TL
- 2011 Bütçe gelirleri 254 milyon TL
- 2001 Bütçe giderleri 86 milyon 972 bin TL
- 2011 Bütçe giderleri 293 milyon 600 bin TL
- 2001 Bütçe açığı/GSMH %11.89
- 2011 Bütçe açığı/GSMH %3.6
- 2001 Trafiğe kayıtlı toplam araç: 7 milyon 500 bin
- 2011 Trafiğe kayıtlı toplam araç: 12 milyon 800 bin
- 2001 Trafiğe kayıtlı toplam otomobil: 4 milyon 500 bin adet
- 2011 Trafiğe kayıtlı toplam otomobil: 7 milyon 600 bin adet
- 2001 toplam motorlu araç üretimi: 271 bin adet
- 2011 toplam motorlu araç üretimi: 1 milyon 95 bin adet
- 2001 toplam araç ihracatımız: 3 milyon 865 bin dolar
- 2011 toplam araç ihracatımız: 15 milyon 900 bin dolar
- 2001 Havayolu yolcu sayısı toplam: 33 milyon 620 bin kişi
- 2011 Havayolu yolcu sayısı toplam: 102 milyon 705 bin kişi
- 2001 Havayolu iç hatlar yolcu sayısı toplam: 10 milyon 60 bin kişi
- 2011 Havayolu iç hatlar yolcu sayısı toplam: 50 milyon 515 bin kişi
- 2001 toplam geniş band internet abonesi: 3 bin
- 2011 toplam geniş band internet abonesi: 8 milyon 500 bin
(Geniş band: ADSL, kablo, fiber ve mobil internet vs.)
- 2001 toplam cep telefonu abonesi: 20 milyon
- 2011 toplam cep telefonu abonesi: 66 milyon
TÜRKİYE’NİN BORÇLARI
Dış borcun miktarı önemli değildir, asıl dış borcun GSYH'ye oranı önemlidir. Mesela Avrupa Birliği, aday ülkelerden Maastricht kriteri olarak %60 oranını geçmemesini şart koşar.
- 2001-2002 yılları toplam borcun GSMH'ye oranı yaklaşık %75
- 2010 yılı toplam borcun GSMH'ye oranı yaklaşık %40
- 2001 yılı özel sektör borcu/GSMH oranı: %18 civarı
- 2009’da özel sektör borcu/GSMH oranı: %28
Avrupa Birliği ülkeleriyle yapılan karşılaştırmada "Dış borç stoku/GSMH" oranı (2009’da) en düşük olan ülke
Türkiye'dir. (Yanlış hatırlamıyorsam %
45 civarında). Bugünün rakamları ile Yunanistan %125. İtalya %106. Belçika %95 ve kendini çok başarılı gören Avusturya’nın %64’tür.
- 2001 yılı IMF’ye borcumuz: 25,6 Milyar dolar
- 2011 yılı IMF’ye borcumuz: 5,5 Milyar dolar
- 2001’de özel sektörün borç miktarı: 42 Milyon 112 bin dolar idi. (Toplam borcun yaklaşık %37’siydi). 2010 Özel kesim uzun vadeli borç tutarı ise 115 milyar dolar düzeyinde… Özel sektör yurt dışına; 2005 yılında 50,6 milyar dolar, 2006 yılında 82,2 milyar dolar, 2007 yılında 121,5 milyar dolar, 2008 yılında 140,2 milyar dolar borçlanmış idi. (2010 yılı özel kesime ait kısa vadeli borç tutarı ise yaklaşık 2.2 milyar dolardır. Yukarıdaki rakamlar uzun vadeli borçları ifade ediyor) Bankacılık kesimi ve kısa vadeli ticari krediler hariç, Özel Kesim’in bir yıla kadar ödemesi gereken toplam borç rakamı Aralık 2010 itibarıyla 26,5 milyar dolar düzeyinde bulunuyor. Bankalar ve ticari krediler rakamı da eklendiğinde bu rakam 66.6 milyar dolara ulaşıyor.
2008 yılının Haziran ayı itibariyle, Türkiye'nin toplam dış borcu, 284 milyar dolar idi. Dış borçların 191 milyar doları yani %67'si, özel sektöre ait idi. 2002'de 43 milyar dolar olan özel sektör borcu, yaklaşık yüzde 350 artarak, 2008’de 191 milyar dolara ulaşmış durumdaydı. Kamu sektörünün (Devletin) borçları ise; 2008 yılında 284 milyar dolar toplam borcun 77.6 Milyar doları kamuya aitti. Bu rakamlar bugün düşmektedir.
- Merkezi yönetim borç stokunun (Ocak 2010 hesaplamasıyla) yaklaşık %75'i iç borç, %25'i dış borç stokudur... Borç stoku, 2010 sonu itibarıyla yaklaşık 500 milyar lira yani yaklaşık 265 milyar dolar düzeyindedir.
***
Çok uzatıp rakamları daha çoğaltmak anlamayı da güçleştirecektir. Burada bırakalım.
Kısaca, “
Üfff üff üf borcumuz çok çok arttı, belimiz büküldü, yandık bittik mahvolduk” diye insanımızın yanıltılmaya çalışıldığı bugünkü gelinen noktada, kamunun toplam borç içindeki oranı yaklaşık
% 30’lar civarında iken özel kesimin toplam borç içindeki oranı
%70’ler civarındadır! Bizi, vergi veren vatandaşların çoğunluğunu yani ülke genelini ilgilendiren asıl kısım ise zaten kamuya ait olan o %30’lık rakamlardır.
Ayrıca, kıyas imkanı bulabilmek için dünya ülkelerinin dış borçları ile ilgi şu sayfayı inceleyiniz:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Dış_borç
Ayrıca bu konuda yakın tarihli bir haber için:
http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/557044-dis-borcumuz-brut-2663-milyar-dolar
***
ERDAL TANAS KARAGÖL, Türkiye’de son 50 yılın borç yapısını ele aldığı makalesinde, bütün bu rakamları şöyle sonuçlandırmaktadır (Lütfen hiç bir rakam ilginizi çekmese dahi en azından burayı okuyunuz) :
“
Bu raporda yıllarca Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan dış borç sorunu incelenmiştir. Türkiye’nin 1945 yılında başlayan borçlanma serüveni, 1970’li yıllarda dış borç bulunamayan, meşhur tabiriyle, “yetmiş sente muhtaç olunan” bir kabusa dönüşmüştür. Türkiye birinci ve ikinci petrol krizinin etkisiyle de 1977’de vadesi gelen dövize çevrilebilir mevduat (DÇM) borçlarını ve bunların faizlerini ödeyemez hale gelmiştir. Bu durum Türkiye’de hem borçların yeniden yapılandırmasına hem de ötelemesine neden olmuştur.
1980 yıllarda dışa açık ekonomiye geçen ülkede, ekonomik kalkınma için gerekli olan kaynak dış ülkelerden karşılanmaya çalışılmış ve dış borç miktarında yıllar itibariyle büyük artışlar göstermiştir. Ancak, ihracattan elde edilen gelirler ile dış borç ödemeleri (anapara ve faiz) ve dolayısıyla borcun sürdürülmesi sağlandığı için Türkiye ekonomisi açısından dış borçlanma başarılı olmuştur.
1990 yıllarda alınan dış borçlar büyük ölçüde yanlış alanlarda kullanılarak israf edilmiştir. 1990’lı yıllar da koalisyon hükümetlerin kötü ekonomik performansları nedeniyle alınan dış borçlar popülist politikalar için heba edilmiştir. Kamuda çalışanlara verilen yüksek ücretler ve dolayısıyla ortaya çıkan KİT ve kamu açıklarına, vergi gelirlerinin dış borç ödemelerini karşılamamasına ve iç piyasadaki açığa bağlı olarak döviz rezervlerinde hızlı erimeler olmuştur. Dolayısıyla bu dönemde alınan dış borçlar, döviz artırıcı gelir oluşturamadığı için yapılan dış borç servisi (anapara ve faiz) ekonomide büyük bir sızıntıya neden olmuş ve bu da ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemiştir.
Buna ek olarak, ülkedeki mevcut siyasi istikrarsızlık, uygulanan popülist politikalar, beceriksizlik ve hesap verememe nedeniyle, Türkiye ekonomisi 1994 yılında önemli bir iç borç baskısı altında kalmış, Türkiye’de ilk defa dış borç ödemek için, içeride daha fazla borçlanılmıştır. Devletin sürekli bütçe açıkları vermesi, dış borç ödemek için bile dış borçlanmaya ihtiyaç duyar bir borç sarmalına girmiş bulunması, devletin temel görevlerini de yapamaz hale gelmesine sebep olmuştur.
Bu dönemde hükümetler tarafından gerçekleştirilen özelleştirmeler hep başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Çünkü devlet kendi bankalarından kredi vererek gerçekleştirdiği özelleştirmelerde, devredilen bankaların ile birlikte kredi veren devlet bankalarının kredileri de batması nedeniyle kamu kaynaklarının çarçur edilmesine neden olmuştur. Bu da ekonominin üretimden gittikçe uzaklaşmasına neden olurken 2000 yılların başında çıkacak krizin de ilk işaretini vermiştir
2001 krizi ile birlikte Türkiye, tarihinin en büyük IMF borçlanmasını gerçekleştirmiş, devalüasyon ile birlikte dış borcun TL karşılığı olan borç yükü katlanarak artmıştır.
2001 krizi sonrası IMF destekli 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın ekonomideki olumlu etkisi ve 2002’de iktidara gelen AK Parti hükümeti tarafından gerçekleştirilen yapısal reformların sonucu, finansal sistem güçlendirilmiş, program istikrarlı bir biçimde devam etmiş ve kamu dengelerinde önemli iyileşmeler kaydedilmiştir. Bu program, hem ülke ekonomisine istikrar kazandırırken hem de ekonomik büyüme oranlarında artışa ve borcun yükünün sürdürülmesi konusunda olumlu katkılar sağlamıştır. 2001 krizinden sonra ve uygulanan tutarlı politikalarla 2002 sonrası, her ne kadar mutlak olarak dış borç stoku artmış görünüyorsa da kamu sektörünün dış borcu azalmış hatta 2002 yılında GSYİH içindeki kamu kesiminin payı 28 olmasına rağmen bu oran 2009 yılında 13,5 olmuştur. Ama özel sektör dış borç stokunun GSYİH içindeki payı 2002 yılından itibaren artmış ve 2002 yılında 18,6 iken 2009 yılında bu oran 28,2 olmuştur. Ayrıca, ülke için yapılan derecelendirme ve kredi notundaki yükselmeler sonucu reel faiz oranlarındaki gerilemeye bağlı olarak faiz ödemelerinin GSYİH içindeki oranı 2002 yılında 2,8 iken bu oran, 2009 yılında 1,7 olmuştur. Böylece kamu borç stoku içindeki faiz yükü azalmıştır.
Ayrıca, dış borç ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki incelendiğinde, 2002 sonrası dönemler hariç ekonomik büyüme rakamları hep zikzaklar çizmiştir. Dış borç stokunun artığı dönemlerde ekonomik performansta zayıflama ile birlikte büyüme rakamları düşmüştür. Ama 2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesiyle hem dış borç stokunda azalma görülmüş hem de ortalama %6’lık bir büyüme rakamına ulaşılmıştır. Bu ekonomik performans nedeniyle hem dış borçlar zamanında anapara ve faiziyle ödenmiş hem de daha önceki iktidarların bir alışkanlık haline getirdikleri borcu borç ile ödeme dönemi sona ermiştir.
Dolayısıyla, Türkiye ve AB ülkeleri karşılaştırıldığında, tüm ülkelerden daha düşük Dış Borç Stoku/GSYİH oranlarına sahiptir. Türkiye’de dış borç stoku ve borç stokunun GSYİH içindeki payı söylenenlerin aksine 2002 yılından itibaren düşmeye başlamıştır. 2002 yılında 56,2 olan bu oran 2009 yılında küresel finans krizine rağmen 43,9 olmuştur. Hatta toplam kamu açığına ilişkin Maastricht Kriteri tutturulmuş, AB tanımlı brüt kamu borç yükü, AB-27 ortalamalarının çok altına düşmüş, net kamu borç stoku, hem milli gelire oran olarak, hem de mutlak değer olarak azalmıştır.”
http://www.setav.org/Ups/dosya/45225.pdf
***
Gördüğünüz gibi nerden nerelere geldik. Gözümüzü kapatmazsak göreceğiz. Zaten 10 sene öncesini yaşayıp idrak eden her insaflı kişi, rakamlara bakmadan, kendinden ve etrafından nerden nereye geldiğimizi hayli hayli fark ediyor. Efendim, yeterli değil. Efendim geçinemiyorum. Efendim daha çoğunu, daha lüxünü, daha modellisini istiyorum. Vs. vs. vs. İnşallah daha iyi olur. Ancak nimetin artması için, mevcuda şükür ve takdir, sebeb olana da teşekkür lazımdır.
Ali Babacan: “
2001 krizi nedeniyle ihraç edilen senetlerin toplam ödemelerinin bugüne enflasyonla getirilmiş hali, 251 milyar 563 milyon lira. Bu faturayı ödeyebilmek için piyasalara borçlanmak zorunda kalınıldı. Yapılan hesaplamaya göre, bu maliyeti ödemek zorunda kalınmasa, hazinenin borcu 381 milyar 877 milyon lira daha aşağı olacaktı” dedi. (2011 açıklamasıdır)
Bu beyanatın gösterdiği: Çok uzak değildi; tiyatrolar, darbeler, soygunlar, krizler, batmalar, batırmalar, kaçırmalar, gizli anlaşmalar, birilerini (mesela israili ve muhiblerini) kalkındırmalar... Hatırlayınız. Unutmayınız.