betülgül21
Üye
- Katılım
- 29 Ara 2011
- Mesajlar
- 14
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
MELANKOLİ
Evet, oldu işte ama yine de evet
Bugün kendime oy veriyorum başkasına gerek yok!
Acıtıyor belki gizli öznelerim, kırıyor onursal yalakaları
Ama evet haykıracağım topluma, dünyayı mikrofon yaparak
Altın kaplamalı dişlerin sahibinin hoşuna gitmemiş gibi
Sırıtınca kusturuyor kendi halinde olan halkımın nefretini
Ne garip ne garip ama evet
İnsanın içinde saklı kalp insan kalbinin içinde
Suikastınızı daha sakin bir yerde yapmak istiyorsunuz
Bari mezarda rahat bırakın onları evet
Birçok şey kırılıyor içimde aşk kadehi düşünce yeryüzüme
Estetik ameliyatlardan yer kalmıyor hastanelerde tedavime
Kırmızı başlıklı bir balon patlatmalıyım üstüne
İpotek altına alınan hayalleri kurtarmalıyım belki
Bana göre -günlüğüm olmadı ve fakat olsaydı-
Altından, elmastan ve döviz kurundan daha pahalıydı bugün
Aklımı yaslarken Sultan Ahmet Caminin öksüz duvarına
Ayasofya yalnız hissetmemeliydi kendini
Kalabalık soğukkanlı ediyor belki tuğlaları
Kuru, kupkuru, fön makinesinden çıkan bir kalabalık
Evet, avucum epey yoruldu ama ölümüne evet
Ales sınavlarında bir devrimin manifestosu bir destan
Çatlıyor orta yerinden soğan kafalılar ve kadavra!
Sanatın zorluğuna hayran bir toplum
Çıkarına uymayan, hesabına gelmeyen her olayda
Kolayına kaçıyor sanatkârca ve kaypakça
Konserlerde kelle sallayana bir çift sözüm olmalı
Bulunmalı birkaç şiirsel tenkit çalışma masamda
Balla sokmalıyım yapmacık tavırlar kölesini
Evet, bu karanlık horultuya su sesiyle durmalıyım
Klişe kurşunlar sıkmalıyım ara sıra lügat şarjöründen
Akvaryum almalıyım yerlilerin toprağında pinekleyene
Salkım salkım yaşamalıyım çilemi bir başıma bir yüreğime
Dolunay gömülüyor toprağa ve izlemeliyim evet
Toprağa gömülmekten korkmamalıyım adım çamur
Sözcükleri sıkıp portakal suyu çıkaracağım çocuklara
Tatlı içip acı olgunlaşmalar adına biraz ve bariz
Tekere saklanan çomağı bulamazsam çabucacık
Belki geç kalacağım son istasyona durdurmak için dünyayı
Kalemimde bir demet çığlık saklıyorum yaklaş ve dinle
Kamil Eşfâk ustanın serçelerinde tutuşmalısın evvela
Biraz daha yaklaş ve yeniden diril ufukta anlam göründü
Kavramların milimetrik aralığında kaybolmak bana göre değil
Özgürlük heykelinin adını değiştiriyorum kim karşı çıkabilir?
O artık tutsaklık metnidir her kirpiğin ateşten kıvrımında
Tuz basılmış yaraya biraz keççap daha sık ve biraz kezzap
Yakında kantinlere taşınır çocuklar sakın şaşırma
Kalbin yağ bağlaması bir başkadır kararmasından buna inanmalıyız
Zamane ihtiyaçlar başlığı altında bunca haksızlık
Marka oluyor dikkat the drink coco cola
Yahut mc donal’s demeliyim aynı sinsiyetin perdesinden
Kelimeleri ipten alıyorum evet şimdi tam zamanı
Yumruklamalıyım işlevini kaybetmiş inançsız bir statüyü
Çöp kutusuna buruşturup attım zaten sakın kimseye söyleme
Şiirin kulağı vardır aman dikkat
Dinle, taze bir ikindi hâli bende bu sesi kısık sırlar
Lamelifin boynundan tutup kaldırmalıyım bayrak gibi dimdik
Güçlü olmak bu zamanda karşı durmakla doğru orantılı
Titrekliğin üzerinde bir tetik olmak her şairin harcı değil
Tüllerden yeni bir pertev icadı, zırhı, yarası ve gülü
Onurumun değişmez hassasiyetlerinden olmalı evet olmalı
Tek tipleşen insanlar, apartmanlar vesaire vesaire
Hayat kimine bayat kimine rahat kimine heyhat
Putları kıracak bir zanaat okuyorum öğrenmek isteyenler
Şiirde saklanan numaramdan yüreğime ulaşabilirler
Birçok öğretmen gördüm geçirdim ve gördüm geçirildim
Şimdi mezunum yüzümde o ifade o şaşkınlık
Evet, belki biraz kırgınlık
Aslında şu an yirmi yıl öncesinde olabilirim
Diyarbakır cezaevinde bir lağım birikintisi var hâlâ taze
Tıkayabilirim belki zalim komutanların boğazına
Kinci değilim zira bu yakışmaz bana on numara küçük
Büyük işlerin adamı olmalıyım memleketlim gibi
Üstadım Sezai Karakoç’a bir selam yolluyorum buradan
Şiirde selamı ilk defa icat eden ben olmalıyım ah ne mutlu
Yetimlere kucak dolusu kelam ve lisan ile tutuşmalıyım
Çocuklara ney dinletin sonra çok geç olabilir aşka
Faturalardan ve borsadan ve kurdan bıkan adamların
Kravatını gevşettiği işte tam o an gel demeliyim
Ne olursan ol kravatını ve hatalarını bırak öyle gel
İşte antik surlar üzerinde bir ekim akşamı kalp ve sır
Baş başa düşünüyorum ne kadar okul gezisinde uğrasam dâhi
Çok geç değil aşka, hayata, yeniden doğmaya
Her gün tekrar ediyor güneş dağların tesettürlü eteğinden
Beni bekliyor olmalı Sultan Mihrimah
Bayezid yangın kulesinde bir gölge fotoğrafım olması şartıyla
Sonra Truva atına binmeliyim şakaklarımda derin mazimle
Peri bacalarında bir sigara tüttürmeliyim pasif içici olarak
Bakırcılar çarşısından kapalı çarşıya yol olmalıyım
Üstümden geçenler matemimden bir katre hissetmeli evet
On gözlü köprüyü Boğaz köprüsüne bağlamalıyım çelikten kollarımla
Bu benim ana yurdum demeliyim günde yetmiş üç milyon defa
Evet, kurtarmalıyım bebekleri firavun ellerden Rabbın adıyla
Dünyaya bir başörtüsü bulmam gerek artık büyük çapta
İnsanın insanı ilah etmesine bir son verin artık hey sizler
Evet evet evet
Bebek kalan boğulur çünkü dünya bir küvet
Yüzmeyi bilmiyorsam koşmalıyım tonlarca sevgiyle
Ah sevmek ne ağır ne ağır
Biraz daha bağır
Seni Allah duyacak başkası duyamaz içinin göklerinden
Yedi İklim ~ Sayı 249
YASAK BÖLGE
Koşamıyorum çıkmaz sokak
Aynalar sarıyor topraktan gövdemi verasetle
Uçamıyorum duvar örülü yedi gök
Uçamıyorum yerçekimi kanunu
Dünyadan uzaya bıraksam kendimi bir güvercin ahengiyle
Düşünsem ve uçsam
Koşamıyorum, uçamıyorum anlamıyorlar beni
Bağnazlar bağlayamazlar sesim sert ve gür
Saniyede milyon kilometreyle kulak zarına
Haykırmak üzereyim
Kırık imgelerimden toparlanıp
Gitmek üzereyim valizim yok
Yüküm ağır mı ağır
Medyatik mermilere siper olan şiir
Nicedir kime parya
Orada bir Çeçenya var ırakta
Tutmak istiyorum tutamıyorum kamçılanan nefreti
Eşelemek, irdelemek, bağırmak istiyorum
Duymuyorlar içimi
Fırtınalar içimde kopuyor benim
Tükenmez kalemin mürekkebiyle pıhtılaşan tufanda
Kopan benim fırtınalar içinde kâğıda
Kalem de tükenir
Belirli kaideler içinde bir zaman
Daha tükenmedim
Koşamıyorum çıkmaz ayın son çarşambası
Susamıyorum tutamazlar nefretimi
Riyâ sergisi, the magazine, cemiyet hayatı
Mehmet Akif’in cemiyeti
Hayır, bu değil
Arıyorum insanlıktan kalmışsa bir meziyet
Eziyet
Her çapta
Kulvarda ve boyda
Vuramıyorum mavzerim kırık dökük
Duramıyorum ama yıkamıyorum
Balyozcuları kaşeleyecek
Güneşten balyozlar lâzım bana
2
Vasiyetin
Vesikalaştığı karanlıktan bu yana
Sükûtun çarmıhına geriliyor nice çığlık
Nice insan
Asıyor kalbini - dilinin idamlık ipiyle
Asıyor ve işte canlı yayın
Asıyor, haber ajansları, propagandalar, teehhül izlencesi
Gönenen kalpazan kumpanyası
Benim sevgilim Filistin / vatan toprağından büyük nebze
Benim sevgilim ölümsüz davadan derlenen her deste
Her beste
Sevgimin bir müzakeresi
Her defne
Tökezleyen planların acizleştiği oylum
Enleminden boylamına sosyete salatası
Denkleminden barometresine savsaklanan düş güdümü
Koşamıyorum koşamıyorum yasak
Kalbimin Afgan bölgesinde milyarlarca vir’gülle
Bağırıyorum artık
Rabden lütuf nefesle
DİPNOT:
(Şeytan
Darwin’in kucağındaydı kimi zaman
kimi zaman Lenin’le aynı yastıkta
Marx’ın fırıldak dişleri
kana bürünüyordu Mao’nun ağzında kimi zaman
Binlerce dünya savaşında Müslüman
-Hâlâ Müslüman / hâlâ imtihan-
Bu süreç belki ele verecek belki koparacak elini zulmün
Belki kıyametle belki Mesihle bir zaman
Bir gölge başka gölgenin koynundayken
Başka bir gölge yine yasta
Duvardan gelen kademli mısra
Dinle şairi / dinle ki burada )
Ayraca alınca biter mi şiir
Biter mi hayat şiir bitince
Şiir biter mi hayat bitince
Tarihin örseleyemediği duvardan
İnanıyorum sökeceğiz hiyerarşiyi
Tırnağı etinden koparan kesafetle
Benim hicvim
Hödükleredir dünyam döndüğünden beri
Egzotik egzoz boruları
Bir gün iflas edecek inanıyorum
3
Küresel ısınmadan krize
Atlatacak mıyız sahi
Atlatacağız ölümle
Geride kalan her mesafeyi
Akort edilmiyor gibi birçok bağ
Şımartılan çocukluğuyla bana bakan
Her şehvete bir ihtar!ım var
Çocukluktan kalan her şarkı
Artık birer skandal
Koşamıyorum muamma çelişkilerle dolu yaşam
Bir tarafta
Mevzi yerine dönemeyen nice onurlu hayat
Diğer yanda yedi yıldızlı oteller ve barlar ve
Kervansız saraylarda yitirilen iffet
Diyorum ki
Harflerinden doğan su molekülüyle
Tahlili isabetli yüzlerin karartısına
Tükürmek güzeldir bazen
Evet güzeldir tükürmek bazen
Ârâf’ta güzeldir unutma
Cehennemlik bir ucube olmaktansa
Koşamıyorum
Ayağımda ne varsa
Yedi İklim ~256
İZDÜŞÜM
Maymundan insana dediler: evrim
İnsan maymunluğunda âzamî devrim!
Palavra ahmağa muhtaç zift zemin
Bak şu zamparaya bir de etmez mi yemin!
Zımparala beynini, tuğla eksilsin!
Balyoz mu lâzım general amca?
Ölüm bile celladından titrerken
İşte yandı yeşil ışık pasaparola
Diplomasi işlemez mahşerde kanka!
Göğsümün mahşerinde büyük diaspoara
Ünlü bir aptal sarışın der ki: beni ara
Nefsinden akan bu kaçıncı salya
Havyar kalmadı elimizde bay hıyar!
Seyyar kalbe inen kepenkti zar
Âh azizim ömrümüz beklemekte karar
Saç yolar kendini kara karar
Kara para zan kendini haklar!
Mevt hangi bacadan sürpriz yumurta?
Çocuk dolar gibi yükselmez aşk kurunda
Faizsiz bir eylemdir ölüme kafa tutma
Skolastik beyinler ne anlar anlamdan
Alıngan genler ne anlarsa algıdan
Hırka yamalarından oyun yamalarına
Eh be tekno ne etekler giydirdin
Kendini kaybeden maktul ruhlara
Yedi İklim ~258
SOSYOLOJİK TRAVMA
adımı tersten oku! anlayacaksın
sokağım lâl; işlek kaldırımına
avuçlarım göğüs kafesinde sürgün
uzak bir sinyal gibi düş kapsama alanıma
mahşerden evvel toprağından fışkırsın
sularında susayan suskun cesedim
sıkışan moleküllerime sırılsıklam sıkılan
bir merminin yarıçapında yolun başındasın
uyuştum eklemlerinde esrâr gibi
geçen biz miyiz? yol mu bizden geçiyor?
uzaklaştıkça yaşlanıyor çocukluk
yaşlanan ellerin midir uzanırken suya?
şeritlerden kıvrım kıvrım kıvrılan
karanbolde kendimi şutladım kaleye
direkten dönen bir ışın değil miyiz biraz da?
usanılmayan tekrar… bir paradigma…
Yedi İklim~ 261
TİPSİZ TİPİ
kurşun bir kalem gibi kırılsana
gülün boşluğu gibi kinayelisin
elini uzat dünyamın öbür ucundan
her insan bir uyduysa; sen kimsin?
öfkenin çevresinde anafor çember
ateş böcekleri ve ateşten köpekler
toroslar sahil ayini / Akdeniz kara!
iklim tipin çok banal; bir tutam bayat
göklerinse senin bile bilmediğin
koleksiyonun en nadide parçası
bakma bir elma gibi çürüdüğüme
öyle bir sonum ki sonum bile sonsuzluk
ama sahillerimi kimse anlamıyor
kalçalardan kustuğunu denizlerimin
Yedi İklim ~ 261
TARİFSİZ
Yaşamak ne garip sahi ne zarif
Üzerinden sular akması değirmenin
Kayalıklardan intihar eylemi şelalenin
Kâinatın bütün vergilerinden muaf
Ey yaşam ak
Bütün kötü niyetleri cehennem taşlarında
Poker masalarında bırakarak
Kirli banknotlar yakmak üstüne
Yaşamak rüzgârla çevirisi sahifelerin
Ve sevişmesi bütün hücrelerinin
Tensiz erişimi yıldızlı yüreklerin
Gök kadar mavi, gün gibi akça, kanca kırmızı
Rafyaların takılması morarmış yakamıza
Yaşamak çekicin çiviyle dansı ahşap evlerde
Bin kapı gıcırtısı bir ökçe sesi
Gizemli hazneler yatakaltlarında
Bileklerde büyüyen arterlerin
Gerilmiş tüylerin büyük keşfi
İlk çıkan sivilcenin sivil tahribi
İnsanları adımlarından tanımak
Her adım kasvet her adım
Bir önceki ıssızlığa onaylı
Külde tanıksal cinnet
Her Kızıldeniz bir firavun boğar elbet
Bebeğe -ilk sütten ücra- gelen şahadet
Çocuk dediğin doğar aşka selamet
Ve panzehriyle büyür her hıyanet
Aşksa âlemlere sığmayan iffet
Aşkı sokaklara sığdırmaksa cinayet
Gazap tufanla buluşunca seyret
Hüsran, hüsran ne ağır kasvet
Âh cezir sürgündeyse nasıldır med
Yaşamak dediğin buysa ya ebed
Yedi İklim ~Sayı 258
DİRENİŞ
Ufuklardan bir ses gelir
Gül yaprakları kımıldar
Ben şimdi burada
Ateşten gömlekler düğümlenir
Bir sevdâ yağmurunda
Düşlerim ıslanır ve saçlarım
Dalgalanır direniş rüzgârında
Silâhlar feryat eder,zalim ellerde
Tanklar, bombalar ve her şey
Boyun eğmiştir Hakk'a
Kuşlar teselli eder
Ümit gözlü çocukları
Ve konar hüzünle
Balkonlarından balkonlarımıza
Her yerde kuş sesi fakat
İnsanlık dinlemiyor gibi artık
Barış türküleri kuşlardan
Bir de damarlarımdan gelir
Damarlarda dolaşan ses
Nefeslere karşı nefes
Hayat kumarlarında
Yakınlardan bir 'ölü' gelir
Adı vicdan
Vicdansızda kaybolan
Ve ben şimdi çilekeş
Sömürülmüş bir çağda
Kan emicilere direnişim
Haydi Yankılansın uydulardan
Duyulsun fezâda bir söz
Sızıntı Dergisi ~ Sayı 378
YAĞMUR
Bulutlardan damlar derin bir yağmur
Sağdan sola düşer aynı ritimde
Düşünce doluyum, yüreğim mağdur,
Dünya benle ağlar bir raks içinde
Bulutlardan damlar derin bir yağmur
Bahçelerde güller ne güzel parlar!
Bu yağmur sabahı bak rahmet kokar!
Gelip geçen yolcular, seni hatırlar
Yollara kıvrım kıvrım uzanırlar
Bahçelerde güller ne güzel parlar!
Dün gece kâbusta karanlıktaydım!
Yaradanın adıyla aydınlıktayım!
An anı olmadan yol almaktayım,
Kalbi hâsretinle ısıtmaktayım!
Dün gece kâbusta karanlıktaydım!
Kapkara gölgeler, fitneyle çöker!
Zamanın, mekânın son nefesinde!
Demirden zincirler şiire benzer!
Halka halka bağlı, fikir içinde!
Kapkara gölgeler, fitneyle çöker!
Düşünce, bakışlar hangi açıda?
Bakışlar, dalışta göre bilir mi?
Ruhun ki; teninden cevher konumda!
O zaman nedendir şu batıl seli?
Düşünce, bakışlar hangi açıda?
Dua, eller açılır; gökler avuçta!
Firuze yakarış, inler nağmesi!
Güvercin süzülür bir an boşlukta!
Ruhumu okşuyor ezanın sesi,
Dua, eller açılır; gökler avuçta!
Gözyaşları kâğıtları parçalar!
Mürekkebi kan dolu bir kalemden,
Dökülür ta içimdeki yaralar,
Sessizce izlerim pencerelerden,
Gözyaşları kâğıtları parçalar!
Bu hâsret bitmeli ve gitmem gerek!
Ne vakit gün biter, ecel gelirse,
Sayfalar çöllerdir, kalemler değnek!
Kalemde ayrılır, vakti gelince,
Bu hâsret bitmeli ve gitmem gerek!
Bilal Yavuz / Bizim Mahalle Dergisi ~ Sayı 3/4
Hernefe Dergisi ~ Güz sayısı 2010
sitesinden alıntıdır..
Evet, oldu işte ama yine de evet
Bugün kendime oy veriyorum başkasına gerek yok!
Acıtıyor belki gizli öznelerim, kırıyor onursal yalakaları
Ama evet haykıracağım topluma, dünyayı mikrofon yaparak
Altın kaplamalı dişlerin sahibinin hoşuna gitmemiş gibi
Sırıtınca kusturuyor kendi halinde olan halkımın nefretini
Ne garip ne garip ama evet
İnsanın içinde saklı kalp insan kalbinin içinde
Suikastınızı daha sakin bir yerde yapmak istiyorsunuz
Bari mezarda rahat bırakın onları evet
Birçok şey kırılıyor içimde aşk kadehi düşünce yeryüzüme
Estetik ameliyatlardan yer kalmıyor hastanelerde tedavime
Kırmızı başlıklı bir balon patlatmalıyım üstüne
İpotek altına alınan hayalleri kurtarmalıyım belki
Bana göre -günlüğüm olmadı ve fakat olsaydı-
Altından, elmastan ve döviz kurundan daha pahalıydı bugün
Aklımı yaslarken Sultan Ahmet Caminin öksüz duvarına
Ayasofya yalnız hissetmemeliydi kendini
Kalabalık soğukkanlı ediyor belki tuğlaları
Kuru, kupkuru, fön makinesinden çıkan bir kalabalık
Evet, avucum epey yoruldu ama ölümüne evet
Ales sınavlarında bir devrimin manifestosu bir destan
Çatlıyor orta yerinden soğan kafalılar ve kadavra!
Sanatın zorluğuna hayran bir toplum
Çıkarına uymayan, hesabına gelmeyen her olayda
Kolayına kaçıyor sanatkârca ve kaypakça
Konserlerde kelle sallayana bir çift sözüm olmalı
Bulunmalı birkaç şiirsel tenkit çalışma masamda
Balla sokmalıyım yapmacık tavırlar kölesini
Evet, bu karanlık horultuya su sesiyle durmalıyım
Klişe kurşunlar sıkmalıyım ara sıra lügat şarjöründen
Akvaryum almalıyım yerlilerin toprağında pinekleyene
Salkım salkım yaşamalıyım çilemi bir başıma bir yüreğime
Dolunay gömülüyor toprağa ve izlemeliyim evet
Toprağa gömülmekten korkmamalıyım adım çamur
Sözcükleri sıkıp portakal suyu çıkaracağım çocuklara
Tatlı içip acı olgunlaşmalar adına biraz ve bariz
Tekere saklanan çomağı bulamazsam çabucacık
Belki geç kalacağım son istasyona durdurmak için dünyayı
Kalemimde bir demet çığlık saklıyorum yaklaş ve dinle
Kamil Eşfâk ustanın serçelerinde tutuşmalısın evvela
Biraz daha yaklaş ve yeniden diril ufukta anlam göründü
Kavramların milimetrik aralığında kaybolmak bana göre değil
Özgürlük heykelinin adını değiştiriyorum kim karşı çıkabilir?
O artık tutsaklık metnidir her kirpiğin ateşten kıvrımında
Tuz basılmış yaraya biraz keççap daha sık ve biraz kezzap
Yakında kantinlere taşınır çocuklar sakın şaşırma
Kalbin yağ bağlaması bir başkadır kararmasından buna inanmalıyız
Zamane ihtiyaçlar başlığı altında bunca haksızlık
Marka oluyor dikkat the drink coco cola
Yahut mc donal’s demeliyim aynı sinsiyetin perdesinden
Kelimeleri ipten alıyorum evet şimdi tam zamanı
Yumruklamalıyım işlevini kaybetmiş inançsız bir statüyü
Çöp kutusuna buruşturup attım zaten sakın kimseye söyleme
Şiirin kulağı vardır aman dikkat
Dinle, taze bir ikindi hâli bende bu sesi kısık sırlar
Lamelifin boynundan tutup kaldırmalıyım bayrak gibi dimdik
Güçlü olmak bu zamanda karşı durmakla doğru orantılı
Titrekliğin üzerinde bir tetik olmak her şairin harcı değil
Tüllerden yeni bir pertev icadı, zırhı, yarası ve gülü
Onurumun değişmez hassasiyetlerinden olmalı evet olmalı
Tek tipleşen insanlar, apartmanlar vesaire vesaire
Hayat kimine bayat kimine rahat kimine heyhat
Putları kıracak bir zanaat okuyorum öğrenmek isteyenler
Şiirde saklanan numaramdan yüreğime ulaşabilirler
Birçok öğretmen gördüm geçirdim ve gördüm geçirildim
Şimdi mezunum yüzümde o ifade o şaşkınlık
Evet, belki biraz kırgınlık
Aslında şu an yirmi yıl öncesinde olabilirim
Diyarbakır cezaevinde bir lağım birikintisi var hâlâ taze
Tıkayabilirim belki zalim komutanların boğazına
Kinci değilim zira bu yakışmaz bana on numara küçük
Büyük işlerin adamı olmalıyım memleketlim gibi
Üstadım Sezai Karakoç’a bir selam yolluyorum buradan
Şiirde selamı ilk defa icat eden ben olmalıyım ah ne mutlu
Yetimlere kucak dolusu kelam ve lisan ile tutuşmalıyım
Çocuklara ney dinletin sonra çok geç olabilir aşka
Faturalardan ve borsadan ve kurdan bıkan adamların
Kravatını gevşettiği işte tam o an gel demeliyim
Ne olursan ol kravatını ve hatalarını bırak öyle gel
İşte antik surlar üzerinde bir ekim akşamı kalp ve sır
Baş başa düşünüyorum ne kadar okul gezisinde uğrasam dâhi
Çok geç değil aşka, hayata, yeniden doğmaya
Her gün tekrar ediyor güneş dağların tesettürlü eteğinden
Beni bekliyor olmalı Sultan Mihrimah
Bayezid yangın kulesinde bir gölge fotoğrafım olması şartıyla
Sonra Truva atına binmeliyim şakaklarımda derin mazimle
Peri bacalarında bir sigara tüttürmeliyim pasif içici olarak
Bakırcılar çarşısından kapalı çarşıya yol olmalıyım
Üstümden geçenler matemimden bir katre hissetmeli evet
On gözlü köprüyü Boğaz köprüsüne bağlamalıyım çelikten kollarımla
Bu benim ana yurdum demeliyim günde yetmiş üç milyon defa
Evet, kurtarmalıyım bebekleri firavun ellerden Rabbın adıyla
Dünyaya bir başörtüsü bulmam gerek artık büyük çapta
İnsanın insanı ilah etmesine bir son verin artık hey sizler
Evet evet evet
Bebek kalan boğulur çünkü dünya bir küvet
Yüzmeyi bilmiyorsam koşmalıyım tonlarca sevgiyle
Ah sevmek ne ağır ne ağır
Biraz daha bağır
Seni Allah duyacak başkası duyamaz içinin göklerinden
Yedi İklim ~ Sayı 249
YASAK BÖLGE
Koşamıyorum çıkmaz sokak
Aynalar sarıyor topraktan gövdemi verasetle
Uçamıyorum duvar örülü yedi gök
Uçamıyorum yerçekimi kanunu
Dünyadan uzaya bıraksam kendimi bir güvercin ahengiyle
Düşünsem ve uçsam
Koşamıyorum, uçamıyorum anlamıyorlar beni
Bağnazlar bağlayamazlar sesim sert ve gür
Saniyede milyon kilometreyle kulak zarına
Haykırmak üzereyim
Kırık imgelerimden toparlanıp
Gitmek üzereyim valizim yok
Yüküm ağır mı ağır
Medyatik mermilere siper olan şiir
Nicedir kime parya
Orada bir Çeçenya var ırakta
Tutmak istiyorum tutamıyorum kamçılanan nefreti
Eşelemek, irdelemek, bağırmak istiyorum
Duymuyorlar içimi
Fırtınalar içimde kopuyor benim
Tükenmez kalemin mürekkebiyle pıhtılaşan tufanda
Kopan benim fırtınalar içinde kâğıda
Kalem de tükenir
Belirli kaideler içinde bir zaman
Daha tükenmedim
Koşamıyorum çıkmaz ayın son çarşambası
Susamıyorum tutamazlar nefretimi
Riyâ sergisi, the magazine, cemiyet hayatı
Mehmet Akif’in cemiyeti
Hayır, bu değil
Arıyorum insanlıktan kalmışsa bir meziyet
Eziyet
Her çapta
Kulvarda ve boyda
Vuramıyorum mavzerim kırık dökük
Duramıyorum ama yıkamıyorum
Balyozcuları kaşeleyecek
Güneşten balyozlar lâzım bana
2
Vasiyetin
Vesikalaştığı karanlıktan bu yana
Sükûtun çarmıhına geriliyor nice çığlık
Nice insan
Asıyor kalbini - dilinin idamlık ipiyle
Asıyor ve işte canlı yayın
Asıyor, haber ajansları, propagandalar, teehhül izlencesi
Gönenen kalpazan kumpanyası
Benim sevgilim Filistin / vatan toprağından büyük nebze
Benim sevgilim ölümsüz davadan derlenen her deste
Her beste
Sevgimin bir müzakeresi
Her defne
Tökezleyen planların acizleştiği oylum
Enleminden boylamına sosyete salatası
Denkleminden barometresine savsaklanan düş güdümü
Koşamıyorum koşamıyorum yasak
Kalbimin Afgan bölgesinde milyarlarca vir’gülle
Bağırıyorum artık
Rabden lütuf nefesle
DİPNOT:
(Şeytan
Darwin’in kucağındaydı kimi zaman
kimi zaman Lenin’le aynı yastıkta
Marx’ın fırıldak dişleri
kana bürünüyordu Mao’nun ağzında kimi zaman
Binlerce dünya savaşında Müslüman
-Hâlâ Müslüman / hâlâ imtihan-
Bu süreç belki ele verecek belki koparacak elini zulmün
Belki kıyametle belki Mesihle bir zaman
Bir gölge başka gölgenin koynundayken
Başka bir gölge yine yasta
Duvardan gelen kademli mısra
Dinle şairi / dinle ki burada )
Ayraca alınca biter mi şiir
Biter mi hayat şiir bitince
Şiir biter mi hayat bitince
Tarihin örseleyemediği duvardan
İnanıyorum sökeceğiz hiyerarşiyi
Tırnağı etinden koparan kesafetle
Benim hicvim
Hödükleredir dünyam döndüğünden beri
Egzotik egzoz boruları
Bir gün iflas edecek inanıyorum
3
Küresel ısınmadan krize
Atlatacak mıyız sahi
Atlatacağız ölümle
Geride kalan her mesafeyi
Akort edilmiyor gibi birçok bağ
Şımartılan çocukluğuyla bana bakan
Her şehvete bir ihtar!ım var
Çocukluktan kalan her şarkı
Artık birer skandal
Koşamıyorum muamma çelişkilerle dolu yaşam
Bir tarafta
Mevzi yerine dönemeyen nice onurlu hayat
Diğer yanda yedi yıldızlı oteller ve barlar ve
Kervansız saraylarda yitirilen iffet
Diyorum ki
Harflerinden doğan su molekülüyle
Tahlili isabetli yüzlerin karartısına
Tükürmek güzeldir bazen
Evet güzeldir tükürmek bazen
Ârâf’ta güzeldir unutma
Cehennemlik bir ucube olmaktansa
Koşamıyorum
Ayağımda ne varsa
Yedi İklim ~256
İZDÜŞÜM
Maymundan insana dediler: evrim
İnsan maymunluğunda âzamî devrim!
Palavra ahmağa muhtaç zift zemin
Bak şu zamparaya bir de etmez mi yemin!
Zımparala beynini, tuğla eksilsin!
Balyoz mu lâzım general amca?
Ölüm bile celladından titrerken
İşte yandı yeşil ışık pasaparola
Diplomasi işlemez mahşerde kanka!
Göğsümün mahşerinde büyük diaspoara
Ünlü bir aptal sarışın der ki: beni ara
Nefsinden akan bu kaçıncı salya
Havyar kalmadı elimizde bay hıyar!
Seyyar kalbe inen kepenkti zar
Âh azizim ömrümüz beklemekte karar
Saç yolar kendini kara karar
Kara para zan kendini haklar!
Mevt hangi bacadan sürpriz yumurta?
Çocuk dolar gibi yükselmez aşk kurunda
Faizsiz bir eylemdir ölüme kafa tutma
Skolastik beyinler ne anlar anlamdan
Alıngan genler ne anlarsa algıdan
Hırka yamalarından oyun yamalarına
Eh be tekno ne etekler giydirdin
Kendini kaybeden maktul ruhlara
Yedi İklim ~258
SOSYOLOJİK TRAVMA
adımı tersten oku! anlayacaksın
sokağım lâl; işlek kaldırımına
avuçlarım göğüs kafesinde sürgün
uzak bir sinyal gibi düş kapsama alanıma
mahşerden evvel toprağından fışkırsın
sularında susayan suskun cesedim
sıkışan moleküllerime sırılsıklam sıkılan
bir merminin yarıçapında yolun başındasın
uyuştum eklemlerinde esrâr gibi
geçen biz miyiz? yol mu bizden geçiyor?
uzaklaştıkça yaşlanıyor çocukluk
yaşlanan ellerin midir uzanırken suya?
şeritlerden kıvrım kıvrım kıvrılan
karanbolde kendimi şutladım kaleye
direkten dönen bir ışın değil miyiz biraz da?
usanılmayan tekrar… bir paradigma…
Yedi İklim~ 261
TİPSİZ TİPİ
kurşun bir kalem gibi kırılsana
gülün boşluğu gibi kinayelisin
elini uzat dünyamın öbür ucundan
her insan bir uyduysa; sen kimsin?
öfkenin çevresinde anafor çember
ateş böcekleri ve ateşten köpekler
toroslar sahil ayini / Akdeniz kara!
iklim tipin çok banal; bir tutam bayat
göklerinse senin bile bilmediğin
koleksiyonun en nadide parçası
bakma bir elma gibi çürüdüğüme
öyle bir sonum ki sonum bile sonsuzluk
ama sahillerimi kimse anlamıyor
kalçalardan kustuğunu denizlerimin
Yedi İklim ~ 261
TARİFSİZ
Yaşamak ne garip sahi ne zarif
Üzerinden sular akması değirmenin
Kayalıklardan intihar eylemi şelalenin
Kâinatın bütün vergilerinden muaf
Ey yaşam ak
Bütün kötü niyetleri cehennem taşlarında
Poker masalarında bırakarak
Kirli banknotlar yakmak üstüne
Yaşamak rüzgârla çevirisi sahifelerin
Ve sevişmesi bütün hücrelerinin
Tensiz erişimi yıldızlı yüreklerin
Gök kadar mavi, gün gibi akça, kanca kırmızı
Rafyaların takılması morarmış yakamıza
Yaşamak çekicin çiviyle dansı ahşap evlerde
Bin kapı gıcırtısı bir ökçe sesi
Gizemli hazneler yatakaltlarında
Bileklerde büyüyen arterlerin
Gerilmiş tüylerin büyük keşfi
İlk çıkan sivilcenin sivil tahribi
İnsanları adımlarından tanımak
Her adım kasvet her adım
Bir önceki ıssızlığa onaylı
Külde tanıksal cinnet
Her Kızıldeniz bir firavun boğar elbet
Bebeğe -ilk sütten ücra- gelen şahadet
Çocuk dediğin doğar aşka selamet
Ve panzehriyle büyür her hıyanet
Aşksa âlemlere sığmayan iffet
Aşkı sokaklara sığdırmaksa cinayet
Gazap tufanla buluşunca seyret
Hüsran, hüsran ne ağır kasvet
Âh cezir sürgündeyse nasıldır med
Yaşamak dediğin buysa ya ebed
Yedi İklim ~Sayı 258
DİRENİŞ
Ufuklardan bir ses gelir
Gül yaprakları kımıldar
Ben şimdi burada
Ateşten gömlekler düğümlenir
Bir sevdâ yağmurunda
Düşlerim ıslanır ve saçlarım
Dalgalanır direniş rüzgârında
Silâhlar feryat eder,zalim ellerde
Tanklar, bombalar ve her şey
Boyun eğmiştir Hakk'a
Kuşlar teselli eder
Ümit gözlü çocukları
Ve konar hüzünle
Balkonlarından balkonlarımıza
Her yerde kuş sesi fakat
İnsanlık dinlemiyor gibi artık
Barış türküleri kuşlardan
Bir de damarlarımdan gelir
Damarlarda dolaşan ses
Nefeslere karşı nefes
Hayat kumarlarında
Yakınlardan bir 'ölü' gelir
Adı vicdan
Vicdansızda kaybolan
Ve ben şimdi çilekeş
Sömürülmüş bir çağda
Kan emicilere direnişim
Haydi Yankılansın uydulardan
Duyulsun fezâda bir söz
Sızıntı Dergisi ~ Sayı 378
YAĞMUR
Bulutlardan damlar derin bir yağmur
Sağdan sola düşer aynı ritimde
Düşünce doluyum, yüreğim mağdur,
Dünya benle ağlar bir raks içinde
Bulutlardan damlar derin bir yağmur
Bahçelerde güller ne güzel parlar!
Bu yağmur sabahı bak rahmet kokar!
Gelip geçen yolcular, seni hatırlar
Yollara kıvrım kıvrım uzanırlar
Bahçelerde güller ne güzel parlar!
Dün gece kâbusta karanlıktaydım!
Yaradanın adıyla aydınlıktayım!
An anı olmadan yol almaktayım,
Kalbi hâsretinle ısıtmaktayım!
Dün gece kâbusta karanlıktaydım!
Kapkara gölgeler, fitneyle çöker!
Zamanın, mekânın son nefesinde!
Demirden zincirler şiire benzer!
Halka halka bağlı, fikir içinde!
Kapkara gölgeler, fitneyle çöker!
Düşünce, bakışlar hangi açıda?
Bakışlar, dalışta göre bilir mi?
Ruhun ki; teninden cevher konumda!
O zaman nedendir şu batıl seli?
Düşünce, bakışlar hangi açıda?
Dua, eller açılır; gökler avuçta!
Firuze yakarış, inler nağmesi!
Güvercin süzülür bir an boşlukta!
Ruhumu okşuyor ezanın sesi,
Dua, eller açılır; gökler avuçta!
Gözyaşları kâğıtları parçalar!
Mürekkebi kan dolu bir kalemden,
Dökülür ta içimdeki yaralar,
Sessizce izlerim pencerelerden,
Gözyaşları kâğıtları parçalar!
Bu hâsret bitmeli ve gitmem gerek!
Ne vakit gün biter, ecel gelirse,
Sayfalar çöllerdir, kalemler değnek!
Kalemde ayrılır, vakti gelince,
Bu hâsret bitmeli ve gitmem gerek!
Bilal Yavuz / Bizim Mahalle Dergisi ~ Sayı 3/4
Hernefe Dergisi ~ Güz sayısı 2010
sitesinden alıntıdır..