rabbinsadikkulu
FETÖ nurcu değildir!
- Katılım
- 10 Ocak 2012
- Mesajlar
- 9,937
- Tepkime puanı
- 131
- Puanları
- 0
çağımızın hastalığı bidat nedir? çeşitli tanımlar yapılmış.
“bid’at: sonradan ihdas edilen adetler . dinin aslında olmayıp sonradan icad edilen şeylerdir. şer’i delile istinad etmiyerek ve dine dayalı olarak çıkarılan şeylerdir. din alimleri tarafından din namına beğenilen ve dine müteallik olan yeni icad ve hükümlere bid’a-yı hasene, beğenilmeyip tasvib görmeyenlere bid’a-yı seyyie denilmektedir.” (yeni lügat, abdullah yeğin, sh.67)
“bidat, peygamber efendimiz (asv)'in sünnetini beğenmeyip, onun yerine başka bir yol başka bir tarz başka bir yaşam şekli ve alternatif bir çığır açmaktır ki bu hem sünnete hem de bir çok ayetin hükmüne aykırıdır.” ( sorularlarisale.com)
ve benzeri çeşitli bi’at tanımlamaları yapılmaktadır.
bir kısım büyüğümüz, “mevlid kandili” gibi bidalara, bidayı hasene demişler ve bunlar bida olmakla birlikte, bidayı hasene dir. yani içerik olarak güzeldir. bunu yapmakta mahzur yoktur demişlerdir.
biz bu minvalde yapılan tanımlamalara, imam rabbaniden referans vererek katılmadığımızı (eksiklikler olduğunu ifade ederek) ifade ederiz.
imam rabbani 255. mektubunda aynen şöyle demektedir.
“İmam rabbani, 255. mektup
Bu mektûb, molla Muhammed Tâhir-i Lâhorîye yazılmışdır. Sünnet-i seniyyeyi her yere yaymağı ve bid’atleri yok etmek lâzım olduğunu bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği sevdiği iyi insanlara selâm olsun! Hâfız Behâeddîn ile göndermiş olduğunuz kıymetli mektûb geldi. Bizleri çok sevindirdi. Ne büyük ni’metdir ki, yanınızda olanlar ve sevdikleriniz, bütün gücleri ile, Resûlullahın sünnetlerinden bir sünneti diriltmeğe çalışmakdadırlar ve bütün varlıkları ile, kötü ve beğenilmeyen bid’atlerden bir bid’ati yok etmeğe uğraşmakdadırlar. Sünnet ile bid’at, birbirlerinin zıddıdır, tersidir. Birinin bulunduğu yerde, ikincisi bulunamaz, gider. Birini diriltmek, ötekini yok etmekdir. Sünneti diriltmek, bid’ati yok eder. Bid’ati diriltmek de, sünneti yok eder. İster hasene, ya’nî güzel desinler, ister seyyie, çirkin desinler, her bid’at, sünneti yok eder. Belki, bir bakımdan güzel denilmiş olabilir. Hiçbir bid’atin kendisi güzel olamaz. Çünki Allahü teâlâ, sünnetlerin hepsini beğenir. Sünnetlerin zıddı ise, şeytânın beğendiği şeylerdir. Bugün, bid’atler, her yere yayılmış olduğundan, bu sözümüz çok kimseye ağır gelir. Fekat, âhıretde, hangimizin doğru olduğunu anlıyacaklardır. İşitdiğimize göre, hazret-i Mehdî, hükûmet sürdüğü zemân, dîni yayarken ve sünneti diriltirken, bid’at işlemeğe alışmış olan Medînedeki âlim, bid’ati güzel sandığı ve ibâdet olarak yapdığı için, hazret-i Mehdînin emrlerine şaşarak, (Bu adam, bizim dînimizi yok etdi ve milletimizi öldürdü) diyecekdir. Hazret-i Mehdî “rahmetullahi aleyh” bu âlimi öldürecekdir. Onun güzel sandığı bid’atin, kötü olduğunu bildirecekdir. Bu, Allahü teâlânın ni’metidir. Dilediğine verir. Onun ihsânı çokdur. Size ve yanınızda olanlara selâm ederim. Çok unutkan oldum. Mektûbunuzu kime verdiğimi hâtırlıyamıyorum. Süâllerinize cevâb veremediğim için afvınızı dilerim. Meyân şeyh Ahmed-i Garmelî, sevdiklerimizdendir. Size yakındır. Kendisine teveccüh buyurunuz! ”
yani; “ister hasene, ya’nî güzel desinler, ister seyyie, çirkin desinler, her bid’at, sünneti yok eder.” diyor. yani bidat bidattir. güzeli çirkini olmaz diyor imam rabbani hazretleri. (ahir zamanın ahirinde olduğumuzu yinelemek istiyorum.)
ayrıca imam rabbaninin bu görüşü ile üstadın 11. lemanın 6 nüktesindeki görüşü arasında tezatta yoktur. 11. lemanın 6 nüktesi aşağıdaki gibidir.
“altıncı nükte
resul-i ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş:
كُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ وَكُلُّ ضَلاَلَةٍ فِى النَّارِ 1
yani, 2 اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ sırrıyla, kavaid-i şeriat-ı garrâ ve desâtir-i sünnet-i seniyye tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut -hâşâ ve kellâ- nâkıs görmek hissini veren bid’aları icad etmek dalâlettir, ateştir.
sünnet-i seniyyenin merâtibi var. 3 bir kısmı vâciptir, terk edilmez. o kısım, şeriat-ı garrâda tafsilâtıyla beyan edilmiş. onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. bir kısmı da nevâfil nev’indendir. nevâfil kısmı da iki kısımdır:
bir kısmı, ibadete tâbi sünnet-i seniyye kısımlarıdır. onlar dahi şeriat kitaplarında beyan edilmiş; onların tağyiri bid’attır. diğer kısmı, “âdâb” tabir ediliyor ki, siyer-i seniyye kitaplarında zikredilmiş.
onlara muhalefete bid’a denilmez; fakat âdâb-ı nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edepten istifade etmemektir.
bu kısım ise, örf ve âdât, muamelât-ı fıtriyede resul-i ekrem aleyhissalâtü vesselâmın tevatürle malûm olan harekâtına ittibâ etmektir.
meselâ, söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taallûk eden çok sünnet-i seniyyeler var. bu nevi sünnetlere “âdâb” tabir edilir.
fakat o âdâba ittibâ eden, âdâtını ibadete çevirir. o âdâbdan mühim bir feyiz alır. en küçük bir âdâbın mürââtı, resul-i ekrem aleyhissalâtü vesselâmı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur veriyor.
sünnet-i seniyyenin içinde en mühimi, islâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taallûk eden sünnetlerdir. şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev’inden, cemiyete ait bir ubudiyettir.
birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes’ul olur. bu nevi şeâire riyâ giremez ve ilân edilir. nafile nev’inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.”
biz üstadın ve imam rabbaninin görüşüne katılıyoruz.
tam da bu noktada mustafa sungur abinin, bediüzzaman sempozyumunda ifade ettiği; (la yağlemül gaybe illallah), kıyametin yakın olduğu pek bir sürenin kalmadığı (yaklaşık 100-120 yıl) ifadesini ekleyerek ahir zamanın ahirinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
ve deriz ki ey ahali, ahir zamanın ahirindeyiz.
bidatın güzeli çirkini olmaz. bidat bidattir.
ayrıca bu kapsamda değerlendirilecek ve mehdi hazretleri ile ilgili çok önemli bir konuyu burada tekrarlamak istiyorum;
imam rabbaninin “işitdiğimize göre, hazret-i mehdî, hükûmet sürdüğü zemân, dîni yayarken ve sünneti diriltirken, bid’at işlemeğe alışmış olan medînedeki âlim, bid’ati güzel sandığı ve ibâdet olarak yapdığı için, hazret-i mehdînin emrlerine şaşarak, (bu adam, bizim dînimizi yok etdi ve milletimizi öldürdü) diyecekdir. hazret-i mehdî “rahmetullahi aleyh” bu âlimi öldürecekdir. “ ifadesi ile mustafa sungur abimizin yukarıda ifade ettiği (kıyametin yaklaştığı ile ilgili olan) görüşleri bir arada değerlendirdiğimizde ne dehşetli vede ne müjdeli bir zamanın eşiğinde olduğumuzun farkına varalım.
imtihan şiddetli olacaktır. hazırlığımızı yapalım, azığımızı hazırlayalım.
inşallah mehdinin gelişi yakındır veya gelmiştir.
Selam ve dua ile.
“bid’at: sonradan ihdas edilen adetler . dinin aslında olmayıp sonradan icad edilen şeylerdir. şer’i delile istinad etmiyerek ve dine dayalı olarak çıkarılan şeylerdir. din alimleri tarafından din namına beğenilen ve dine müteallik olan yeni icad ve hükümlere bid’a-yı hasene, beğenilmeyip tasvib görmeyenlere bid’a-yı seyyie denilmektedir.” (yeni lügat, abdullah yeğin, sh.67)
“bidat, peygamber efendimiz (asv)'in sünnetini beğenmeyip, onun yerine başka bir yol başka bir tarz başka bir yaşam şekli ve alternatif bir çığır açmaktır ki bu hem sünnete hem de bir çok ayetin hükmüne aykırıdır.” ( sorularlarisale.com)
ve benzeri çeşitli bi’at tanımlamaları yapılmaktadır.
bir kısım büyüğümüz, “mevlid kandili” gibi bidalara, bidayı hasene demişler ve bunlar bida olmakla birlikte, bidayı hasene dir. yani içerik olarak güzeldir. bunu yapmakta mahzur yoktur demişlerdir.
biz bu minvalde yapılan tanımlamalara, imam rabbaniden referans vererek katılmadığımızı (eksiklikler olduğunu ifade ederek) ifade ederiz.
imam rabbani 255. mektubunda aynen şöyle demektedir.
“İmam rabbani, 255. mektup
Bu mektûb, molla Muhammed Tâhir-i Lâhorîye yazılmışdır. Sünnet-i seniyyeyi her yere yaymağı ve bid’atleri yok etmek lâzım olduğunu bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği sevdiği iyi insanlara selâm olsun! Hâfız Behâeddîn ile göndermiş olduğunuz kıymetli mektûb geldi. Bizleri çok sevindirdi. Ne büyük ni’metdir ki, yanınızda olanlar ve sevdikleriniz, bütün gücleri ile, Resûlullahın sünnetlerinden bir sünneti diriltmeğe çalışmakdadırlar ve bütün varlıkları ile, kötü ve beğenilmeyen bid’atlerden bir bid’ati yok etmeğe uğraşmakdadırlar. Sünnet ile bid’at, birbirlerinin zıddıdır, tersidir. Birinin bulunduğu yerde, ikincisi bulunamaz, gider. Birini diriltmek, ötekini yok etmekdir. Sünneti diriltmek, bid’ati yok eder. Bid’ati diriltmek de, sünneti yok eder. İster hasene, ya’nî güzel desinler, ister seyyie, çirkin desinler, her bid’at, sünneti yok eder. Belki, bir bakımdan güzel denilmiş olabilir. Hiçbir bid’atin kendisi güzel olamaz. Çünki Allahü teâlâ, sünnetlerin hepsini beğenir. Sünnetlerin zıddı ise, şeytânın beğendiği şeylerdir. Bugün, bid’atler, her yere yayılmış olduğundan, bu sözümüz çok kimseye ağır gelir. Fekat, âhıretde, hangimizin doğru olduğunu anlıyacaklardır. İşitdiğimize göre, hazret-i Mehdî, hükûmet sürdüğü zemân, dîni yayarken ve sünneti diriltirken, bid’at işlemeğe alışmış olan Medînedeki âlim, bid’ati güzel sandığı ve ibâdet olarak yapdığı için, hazret-i Mehdînin emrlerine şaşarak, (Bu adam, bizim dînimizi yok etdi ve milletimizi öldürdü) diyecekdir. Hazret-i Mehdî “rahmetullahi aleyh” bu âlimi öldürecekdir. Onun güzel sandığı bid’atin, kötü olduğunu bildirecekdir. Bu, Allahü teâlânın ni’metidir. Dilediğine verir. Onun ihsânı çokdur. Size ve yanınızda olanlara selâm ederim. Çok unutkan oldum. Mektûbunuzu kime verdiğimi hâtırlıyamıyorum. Süâllerinize cevâb veremediğim için afvınızı dilerim. Meyân şeyh Ahmed-i Garmelî, sevdiklerimizdendir. Size yakındır. Kendisine teveccüh buyurunuz! ”
yani; “ister hasene, ya’nî güzel desinler, ister seyyie, çirkin desinler, her bid’at, sünneti yok eder.” diyor. yani bidat bidattir. güzeli çirkini olmaz diyor imam rabbani hazretleri. (ahir zamanın ahirinde olduğumuzu yinelemek istiyorum.)
ayrıca imam rabbaninin bu görüşü ile üstadın 11. lemanın 6 nüktesindeki görüşü arasında tezatta yoktur. 11. lemanın 6 nüktesi aşağıdaki gibidir.
“altıncı nükte
resul-i ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş:
كُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ وَكُلُّ ضَلاَلَةٍ فِى النَّارِ 1
yani, 2 اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ sırrıyla, kavaid-i şeriat-ı garrâ ve desâtir-i sünnet-i seniyye tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut -hâşâ ve kellâ- nâkıs görmek hissini veren bid’aları icad etmek dalâlettir, ateştir.
sünnet-i seniyyenin merâtibi var. 3 bir kısmı vâciptir, terk edilmez. o kısım, şeriat-ı garrâda tafsilâtıyla beyan edilmiş. onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. bir kısmı da nevâfil nev’indendir. nevâfil kısmı da iki kısımdır:
bir kısmı, ibadete tâbi sünnet-i seniyye kısımlarıdır. onlar dahi şeriat kitaplarında beyan edilmiş; onların tağyiri bid’attır. diğer kısmı, “âdâb” tabir ediliyor ki, siyer-i seniyye kitaplarında zikredilmiş.
onlara muhalefete bid’a denilmez; fakat âdâb-ı nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edepten istifade etmemektir.
bu kısım ise, örf ve âdât, muamelât-ı fıtriyede resul-i ekrem aleyhissalâtü vesselâmın tevatürle malûm olan harekâtına ittibâ etmektir.
meselâ, söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taallûk eden çok sünnet-i seniyyeler var. bu nevi sünnetlere “âdâb” tabir edilir.
fakat o âdâba ittibâ eden, âdâtını ibadete çevirir. o âdâbdan mühim bir feyiz alır. en küçük bir âdâbın mürââtı, resul-i ekrem aleyhissalâtü vesselâmı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur veriyor.
sünnet-i seniyyenin içinde en mühimi, islâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taallûk eden sünnetlerdir. şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev’inden, cemiyete ait bir ubudiyettir.
birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes’ul olur. bu nevi şeâire riyâ giremez ve ilân edilir. nafile nev’inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.”
biz üstadın ve imam rabbaninin görüşüne katılıyoruz.
tam da bu noktada mustafa sungur abinin, bediüzzaman sempozyumunda ifade ettiği; (la yağlemül gaybe illallah), kıyametin yakın olduğu pek bir sürenin kalmadığı (yaklaşık 100-120 yıl) ifadesini ekleyerek ahir zamanın ahirinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
ve deriz ki ey ahali, ahir zamanın ahirindeyiz.
bidatın güzeli çirkini olmaz. bidat bidattir.
ayrıca bu kapsamda değerlendirilecek ve mehdi hazretleri ile ilgili çok önemli bir konuyu burada tekrarlamak istiyorum;
imam rabbaninin “işitdiğimize göre, hazret-i mehdî, hükûmet sürdüğü zemân, dîni yayarken ve sünneti diriltirken, bid’at işlemeğe alışmış olan medînedeki âlim, bid’ati güzel sandığı ve ibâdet olarak yapdığı için, hazret-i mehdînin emrlerine şaşarak, (bu adam, bizim dînimizi yok etdi ve milletimizi öldürdü) diyecekdir. hazret-i mehdî “rahmetullahi aleyh” bu âlimi öldürecekdir. “ ifadesi ile mustafa sungur abimizin yukarıda ifade ettiği (kıyametin yaklaştığı ile ilgili olan) görüşleri bir arada değerlendirdiğimizde ne dehşetli vede ne müjdeli bir zamanın eşiğinde olduğumuzun farkına varalım.
imtihan şiddetli olacaktır. hazırlığımızı yapalım, azığımızı hazırlayalım.
inşallah mehdinin gelişi yakındır veya gelmiştir.
Selam ve dua ile.