Bid`atler

vuslatgeceleri

Asistan
Katılım
13 Eyl 2006
Mesajlar
438
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
vuslatgeceleri.spaces.live.com
Bid`atler

Sahâbe-i kirâm zamanında görülmeyen, onların tatbik etmemiş olduğu, müctehidlerin kıyaslarında da yeri olmayan ve ümmetin ittfiak etmiş olduğu meselelerin dışında kalan; dinde yeri ve dinle alakası olmayan, sonradan uydurulmuş veya icad edilmiş ve buna rağmen dîni bir mevzu imiş gibi gösterilen şeyler ve bunları tabik etmek yahut bunlara dindenmiş gibi inanmak, tek kelime ile BİD’AT olarak isimlendirilmektedir. Bu sonradan icad edilen şey ister itikatta olsun, isterse amelde olsun farketmez, yine bid’attır.

Böyle şeylere inanan ve dînî bir vazife gibi tatbik edenler de BİD’AT EHLİ ya da BİD’ATÇİ olarak isimlendirilir. BİD’AT FIRKALARI demek de mümkündür.

Bid’ati şöyle de tarif edebiliriz: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında olmayıp, hayatından sonra ibadet olarak ihdas olunan şeylerdir. Zeyn-ul Arab der ki: “Bid’at, dînin aslına dayanmayan kıyaslarla, ihdas olunan şeylerdir.” Herevî de şöyle der: “Bid’at, celî veya hafî olarak Kitab ve Sünnet’e dayanmayan, sonradan ihdas edilen görüşlerdir.”

BİD’ATÇİLERİ DİNLEMEK HARAMDIR! Bid’atçilerin sözlerini dinlemek, kitaplarını okumak, onlarla hemdem olmak ilmî ve itikâdî hatalardan biridir ve müslüman için bundan daha zararlı bir şey olmaz! Dîni bilgi ve şeriate uygun tatbikatı olmayan şahısların peşine düşmek hem haram, hem de zulümdür. Ashab, tabiin ve tebei tabiin hazeratından oluşan, ehl-i sünnet vel cemaate uymayanların imanı ya zayıftır veya yoktur; yani, bid’at ehlidir.

İmam Birgivi’nin bazı haşiyelerinden naklen, Tarîkat-i Muhammediyye’nin şarihleri Ebû Saîd Hâdumî ve Şeyh Receb’in tesbitlerine göre bid’atlerin en çirkini 10’dur:

1. Kur’ân-ı Hakîm’i ücret karşılığında okumak.Özellikle Kur’ân okunması için vakfedilmiş paradan alınmışsa. Çünkü, Kur’ân okunması için yapılan vakıf bâtıldır. Zikir, duâ, salavat, tesbih ve benzeri şeylerin de para karşılığında yapılması, çirkin bid’attir. Camilerde, yardım almak amacıyla yapılan kıraatler de buna dahildir.

2. Ölünün evinden yemek vermek. Makberlerde mum yakmak. Cenazenin önünde, gelin çıkarırken ve benzerlerinde cehrî zikir yapmak. Kabirlerin üzerine bina inşa etmek. Kabirleri süslemek ve kabirlerin yanında yatmak.

3. Nafile namazları cemaat halinde kılmak. Teravih müstesna, bütün nafilelerin cemaatle kılınması bid’attir.

4. Namazda ta’dîl-i erkânı terk etmek, kıvrak namaz kılmak, karganın didiklemesi gibi secde etmek (namazda acelecilik).

5. Namazda kendisine uyduğu imamı geçmek (ondan önce rükû etmek v.s.) veya ona muhalefet etmek.

6. Cemaat namazlarında safları düzgün tutmamak.

7. Şarkı, türkü dinlemek ve söylemek. Kur’ân-ı Kerîm’i dalgalı, yani tecvîd kurallarına uygunsuz biçimde okumak. Yahud bu tarz ile zikir yapmak ve bununla kendinden geçerek, dengeyi kaybetmek.

8. Hutbe esnasında salâvat-ı şerîfeyi, ashâba terdiyeyi(radiyallahu anh demeyi), âmin demeyi cehren (sesli ve dille) yapmak. Bunları gizlide yani kalple yapmak bid’at değildir. İbn-i Âbidin bunu tasrih etmiştir. Biri duâ ederken, dinleyenlerin yüksek sesle “âmîn” demeleri de bid’attir.

9. Cami içinde dilencilik yapanlara, israfçılara, oyunculara sadaka vermek, raks etmek, Kur’ân hatmi ya da şöhret ve riya (gösteriş amacıyla) yemek hazırlamak (ziyafet vermek).

10. Kadınların bir yabancının evinde erkekle halvet olmaları, yabancı erkeği kutlamaları, taziye etmeleri, hastalandıklarında, kabirleri ziyaret ettiklerinde yabancı erkeklerin seslerini işteceği şekilde sesli kıraat, tevhid ve mevlit okumaları bid’attir. Özellikle evli, genç, süslü ve koku sürünmüş olanları için daha şiddetli bid’attir. İmam Şer’anî, Tenbihat’ında: kadınların büyük ibadet olarak addettikleri mevlid toplantıları bid’attir, diyor. Hele de yanlarında bülûğ çağına yakın erkek çocuğu olması, nağmelerinin duyulması ve başka fitne fesadın olması durumunda haramdır! Şeyh Süleyman Zühdî: “Her hal-ü kârda, farz ilimleri öğrenmek gayesi dışında, kadınların evlerinden çıkmaları bid’attir. Çünkü, Asr-ı Saâdet’te böyle şeyler olmamıştır.” demektedir.

Medreselerin inşa edilmesi, ilmî te’lîfler yapılması, ribatların (tekkelerin) bina edilmesi, minarelerin yükseltilmesi gibi şeylerin dînin önemli meselerinden olduğu hususunda ümmet ittifak etmiştir. Bunlarda bid’at, aslâ söz konusu değildir! Bu tür yenilikler vacip de olabilir. Aynı zamanda, sadâtların belirtmiş oldukları hususî edepler, nefy-u isbat zikri, celâl zikri, teveccüh, hatme ve tarikat usulleri de bid’atlerin dışındadır. Ayrıca, bunlara asırlardır inkâr ve itiraz söz konusu olmaksızın devam edilmektedir. Bu da, bunların delillerinin var olduğunun bir ispatıdır. Bizler, bu delilleri bilmiyor olsak bile, sadâtlar hakkında hüsn-ü zan etmek mecburiyetinde olduğumuzu unutmamalıyız!

Bid’atler, asıl itibariyle iki kısımdır. Birincisi “bid’at-i seyyie”dir ve üç kısımdır:
A) Müslümanı küfre götürecek bid’atler. Meselâ, Allah Teâlânın Zât ve Sıfât’ında olursa küfre götürür! Mücessime mezhebinde olanların Allah Teâlâyı cisimle vasıflandırması.. gibi! Bunun gibi, mu’tezile mezhebinde olanların, “Allah Teâlâ cüz’iyyatı bilmez!” demeleri. Yine, felsefecilerin cismânî haşri inkâr etmeleri, “madde kadim(ezelî)dir” demeleri bu türden çirkin bid’atlerdir! Aynı şekilde, Peygamberleri mâsûm (günahsız) kabul etmemek, yahut onlara şirk veya küfür isnat etmek de böyledir! Peygamberlerden başkasının mâsûm olduğuna inanmak da böyledir. Böylesine fikirlere kapılmak, bu konularda mücadeleye girmek çok tehlikelidir!

B) Farz ve vacipleri terk ettirecek bid’atler. Namazda ta’dîl-i erkânı terk etmek, fitneye yol açabilecek sözler söylemek, mutasavvıfların şatahatları (sekir halinde çok nadir de olsa söyledikleri şeriatin zahirine muhalif bazı şeyler) çirkin ve büyük günahlardandır! Tasavvuf ehlini (ve tasavvufu) inkâr da aynıdır! Bundan çıkış yolu, Mevlânâ’nın dediği gibi “Ya olduğu gibi görünmek yahut göründüğü gibi olmak”tır.

C) Müekked sünnetlerden birini terk ettirecek bid’atler.
Bid’atin ikinci kısmı “Bid’at-ı hasene”dir:

Bu tür bid’atler sonradan çıkarılmış âdetler olmasına rağmen, bid’atlere girmeyen bid’at-ı hasenedir. Yukarıda bazı örneklerini vermiştik. Bid’at-i haseneyi şöyle tarif etmişlerdir: Sıfat olarak veya işâreten sünnette –aslında- var olup, sonra maddeten meydana çıkandır. İşte bu kısım bid’atlerin bazısı vâcib olur! Meselâ, ilim talep etmek şeriatin emridir. Meselâ, hadîs ilminin tedvînine işaret olunmuştur. Peygamber aleyhisselâm hayatta iken bu iş yapılmamıştı. Yani, hadisleri bir araya toplama çalışması yapılmamıştı. Ancak, şeriat buna izin verdiği ve şeriat ilminin öğrenilmesine faydası olduğu için, bu işi yapmak bid’at-ı hasene olur. Şer’î ilimlere vesîle olan âlet ilimleri (sarf, nahiv, belağat.. gibi) ve bu ilimlerin öğrenilmesine imkân sağlayacak medrese de buna dahildir.

Bid’atin hasene olabilmesi için şeriati icad edenin kavlen, fiilen ya da işareten buna izin vermiş olması şarttır. Bunun içindir ki, âlimler: “İbadete vesile olmak da ibadettir. Çünkü, vesîle (Kur’ân ile) emredilmiştir!” dediler.

Haklarında varîd olan hadislerin çoğu mevdû olduğundan dolayı kandil gecelerinde tesbih namazı ve diğer bütün nafile namazların cemaatle kılınması mekrûh, ve bid’attir. Hem de çirkin bid’at! Bunları tek başına kılmakta hiç bir mahzûr yoktur; meşrû olmayan şey, bunları cemaatle kılmaktır. Kur’ân-ı Kerîm’i tecvidsiz okumak da bid’attir. Bezzaziye adlı eserde bunun ma’siyet olduğu ifade edilmiştir. Bu hüküm zikirler için de aynen geçerlidir.

Nevevî diyor ki: “Namazların akabinde halkın icad ettiği musafaha yapmak, çirkin bid’attir. Çünkü, ashabın böyle bir şey yaptığı nakledilmemiştir.” Musafaha yapmanın meşrûluğu ancak karşılaşma anında olmasıyladır. Özet olarak bid’at-i hasene –buna bid’at ismi verilmesi uygun olmamakla birlikte- dört kısımda açıklanabilir:

a) Mendûb olanlardır. Minare, medrese yapmak, aruz ilmi öğrenmek, edebiyat kitapları yazmak. Mantık ilmini de bunlara ilave edenler vardır. Bazıları da mantık ilmini öğrenmenin, felsefe öğrenmek gibi çirkin bid’at olduğunu söylediler. Hanefîlerin çoğunluğu bu görüştedir. İtikâdından emîn olmayan için, mantık ilmi öğrenmek, ittifakla haramdır!

b) Vâcib olanlardır. Yetkili olanların mülhidleri red etmesi. Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebini takviye etmek, felsefecilerin delillerini reddetmek ve çürütmek. İslâmî kaideleri muhkemleştirmek için tebliğ ve eserler te’lif etmek misal olarak verilebilir.

c) Farz-ı kifâye olanlardır. Halk tabakasının itikadını bozacak derecede olması durumlarında, bunu yapan ve yazanlara karşı sözlü ve yazılı olarak mücadele etmek kifâye yoluyla farz olur! Hâdumî der ki: “Zamanımızda şer’î (islâmî) kitapları te’lif etmek (yazmak) vaciptir. Şeriate hizmet etmeyen felsefe kitaplarının yazılması haramdır!” İmam Sübkî ise: “Ehl-i sünnet mezheplerinin birbirlerini red (tenkit) etmeleri gereksizdir. Aksine, hak mezhebi temsil eden bu kesimin birbirlerini takviye etmeleri ve dalâlet fırkalarını red etmeleri gerekli bir vecîbedir.” demektedir. Bedîüzzaman Saîd-i Nursî ise şunları söyler: “Ey ehl-i hakîkat! Birbirinize karşı gelmeyin! Birleşin! Aksi halde, düşmanlarınız sizin kıyafetinize bürünerek, kolayca sizi saptıracaklardır!”

d) Mübah olanlardır. Sofrada çok yemek ve (çeşitli) meşrûbatlar bulundurmak.. gibi. Bunlarda israfa kaçılırsa, haram olabilir! O zaman çirkin bid’at olur! Meselâ, bütçesi 5 lira harcamaya müsait olan birinin, 7 lira harcaması yahut gösteriş amacıyla böyle yapması tahrîmen mekrûh ve bazan da haram olan çirkin bir bid’attir! İbâdet namına değil de, örf ve âdet üzere elek kullanmak, mideyi devamlı tok bulundurmak.. mübah bid’atlere dahildir. Giyim kuşamlar da âdete dayalı ise mübah bid’at olur. Meselâ dar olmayan pantolon giymek, kravat takmak, yakalı frenk gömleği giymek.. gibi. Kâfirlere mahsus kılık kıyafetler, onlara özenti ve benzeme gayesi taşıyarak kullanılırsa, çirkin bid’at olur! Bazan küfre bile götürür!

Netice olarak, bid’atlerin mübah olabilmesi için üç şart vardır:

1. Şer’î bir farz, vâcib veya sünnetin terkine sebep olmamasıdır. Meselâ, geniş de olsa, örf ve âdet gereği de olsa KADINLARIN PANTOLON GİYMESİ HARAMDIR! Erkeğin edep yerlerini belli edecek derecede dar pantolon giymesi de tahrîmen mekrûhtur! Kadının ağlı şalvar yahut pijema; erkeğin ağsız fakat en az dört santim bolluk ihtiva eden genişlikte pantolon giymeleri bid’at olmaz.

2. Giyimin kâfirlerin giyimine (özellikle onların dîni giysilerine) benzememesidir. Meselâ, zünnar bağlamak gibi. Yahut, şer’î bir hükmün hafife alınmamasıdır. Bunun için denildi ki, erkeklerin baş açık namaz kılmaları mekrûhtur; fakat, baş açıklığını hafife almak, küfürdür!

3. Örf ve adete göre giyinmenin ibadet sayılmamasıdır. Meselâ, ibadet olarak değil de, âdet olarak soğuk veya sıcaktan korunmak için ya da maksatsız olarak –sarıkla eş tutmksızın- şapka yahut fotör takmak. Eğer bunlar sarığa tercih edilir, sarıktan üstün tutulursa, küfür alâmeti olur! Küfre alâmet olan giysiyi giyenin küfrüne hükmedilip edilmeyeceği hususu ihtilaflıdır.

Bütün bunlarda esas, Buhârî’nin rivayet ettiği: “Kim bizim dînimizde, dinden olmayan bir şey (bid’at) ihdas ederse, o şey merduttur!” meâlindeki hadîs-i şerîftir. Merdut olan şey, aynı zamanda bâtıl ve sevapsızdır!

Ebî Şeddâd bin Evs şu hadîsi rivayet ediyor: “Peygamber aleyhisselâmın yanında idik. “İçinizde garipten (ehl-i kitaptan) kimse var mıdır?” diye sordu. “Hayır.” dedik. Bunun üzerine: “Haydi kapıyı kapatın. Lâ ilâhe illallah, deyin.” buyurdu. Biz de ellerimizi kaldırdık ve bir saat kadar ΄lâ ilâhe illallah΄ dedik. Sonra, Rasûlullah aleyhisselâm ellerini saldı, Allah Teâlâya hamd ettikten sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım! Beni bu kelime ile gönderdin, bununla emrettin ve buna inanmak üzerine Cennet’i va’d ettin. Ve Sen, gerçekte va’dine muhalefet etmezsin. (sonra bizlere dönerek:) Sizlere müjdeler olsun! Muhakkak ki, Allah Teâlâ sizleri mağfiret etti!” buyurdu. Hatme ve teveccühün asıl delîli bu hadîstir. Hâkim ve başkaları bu hadîsi naklettiler. Aynı hadîs Ubbâde bin Sâmid, Utbe bin Ğazvan ve Rıfaa tarafından da rivayet edilmiştir. Buhârî de, Bâb-u İğlâk-il Bâb başlığı ile bu hadîsin benzerini nakletmiştir.

Her halukârda hatme, teveccüh ve nefy-u isbâtın taşlarla, parmaklarla, tesbihle uygulaması yapılmıştır. Ebû Davûd, Tirimizî ve Hâkim’de nakledilen şu hadîs de konuya bir delil teşkil etmektedir: “Siz kadınlara Tesbih, Tehlîl ve Takdîs gerek. Parmaklarınızın eklemleriyle bunları sayınız. Çünkü onlar, (yaptıklarından) sorumludurlar. Lehte ve aleyhte konuşucudurlar. Sakın ha, gaflete dalmayın; unutursunuz!”

Tesbîh: “Subhânallah, Subhânallah...”, Tehlîl: “Lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah...” yani, nefy- u isbat. Takdis de: “Subbûhun Kuddûsün Rabbunâ ve Rabb-ul melâkiti ver-rûh...” zikirleridir.

Adamlar sağa sola bakar vaziyette, kalbi çarşı pazarda dolaşırken, “Tevhîd ve Tehlîl hatmi” diyerek birbirlerine taşları devrederler. Mevtânın rûhuna okunurmuş. Bunun aslı astarı yoktur! Hele de para karşılığında yapılırsa, daha çirkin bid’attir! Mevlâna Hâlid’in halîfelerinden İbn-u âbidîn de bunun için yapılan vasiyetin bâtıl olduğunu söylemiştir.

Namazdan sonra cemaat ferdleri yahut imamın tesbihleri dağıtmaları ve atmaları da çirkin bid’attir. Cemaat fertlerinin ellerine aldığı tesbihlere hiç bir şey okumaksızın üflemeleri ve müezzinin komutunu beklemeleri de bid’attir! Müezzin ΄Subhânallah΄ dediğinde jet hızıyla ve ne dediklerini kendileri de anlamıyacak derecede tesbih çevirmeleri de bid’attir. Bazı kimselerin kapmaca tesbih çekmeleri vardır ki, bu da bid’atten çıkarılmış, yeni bir bid’attir!

Namaz sonu tesbihlerini parmakla yapmak sünnettir.
Rasûlullah aleyhisselâmın takrîri ile tesbihatları ve zikirleri tesbih, taşlar veya iplerle yapmak aslâ bid’at değildir. Aksine, müstehâb, hatta sünnettir! Sa’d bin Ebî Vakkâs radiyallahu anh, küçük çakıl taşlarıyla tesbihlerini sayardı. Ebû Hureyre radiyallahu anh zikirleri için ikibin düğümü olan kendine mahsus bir ip kullanırdı. Ebû Derda radiyallahu anhın da kendine mahsus bir zenbilin içinde taşları vardı.

Kitab ve Sünnet ile sabit olmamış bazı vird veya sözleri belirli vakitlerde okumak, yahud şahsın kendi başına karar vererek uygun gördüğü zikir veya duâları vird edinmesi; evliyâların tabutlarını öpmek, şeriatte olmayan şeylere itikad etmek şiddetli bid’atlerdendir!

Bazı sofuların çakardıkları raks ve benzeri şeylerle Allah Teâlâya yaklaşmayı dilemeleri, bazı taşların yahut ağaçların mukaddes ve mübârek olduklarına inanmaları, hem de bunlardan medet beklemeleri, ihtiyaçlarını bizzat gidermeleri için belirli şahıslara gitmek.. hepsi bid’at olan işlerdir!

Şahısların sebep ve vesile değil de fâil olduklarına inanmak, küfürdür! Meselâ, cahil bir sofu çıkar: “Biz her şeyi şeyhimizden öğrendiğimizden dolayı, kitaba ihtiyacımız yoktur! Bizler şeyhimizin himmetiyle Allah’a kavuşuyoruz; o bizde tasarruf eder; bizi irşâd ve terbiye eder...” der ve bu bahaneye sığınırak tashîh-i itikattan, ilmihal öğrenmekten geri ve âciz kalır. Bu sözler korkunç hatadır! Şayet kitab ve Sünnet kast edilirse küfürdür!

İlimden istifade ve Üstâz’ın Üstâziyetinden istifâze ile Allah Teâlâya kavuşmak mümkündür. Bu şekilde iki kanatla (zahiri ve bâtınî ilimlerle) kavuşanlar zül-cenaheyndirler (iki kanatlıdırlar) Bunlardan birini inkâr etmek bid’at ve dalâlettir. Allah Teâlânın huzuruna varmak için bâtınî ilim maksat ise de, zâhiri ilim de şarttır. Namaz, abdest.. ve bunlara ait ilim ve bilgileri öğrenmek gibi.

Vicdânî (bâtınî) şeyleri, zâhirî ilme (fıkıh ilmine) tercih etmek veya şeriate muhâlif olan şeylerin bile hakikat olduğunu iddia etmek zındıklıktır ve çirkin bid’attir!

Te’vîl imkânı olsa bile, sofilerin şeriatın zâhirine uymayan bazı sözleri de bid’at dahilindedir!

En büyük bid’at ashaba dil uzatmak ve düşmanlıktır!

Camilerde sünnet kılındıktan sonra, farz namaza kalkılmadan önce okunan üç İhlas ve bir Fatiha. Bunu okumak bid'at değildir. Bid'at olan, bunun farz namaza kalkılmadan önceki zamana tahsis edilmesidir. Ashab böyle bir uygulama yapmamıştır.

El,kol,baş işaretleriyle, yahut eğilerek selam vermek.

Topluca yenen yemeklerin sonunda birinin yemek duâsı okuyup diğerlerinin ‘âmin’ demeleri bid’attir.

Kur’ân hatmi sonunda topluca hatim duası yapılması, ya da hatmin başkasına dualattırılması da bid’attir. Ancak, alimler ΄Böyle yapanlara dokunmayınız!” demişlerdir.

Cemaat namazlarında safların sık ve düzgün tutulmaması bid'attir.

Rasûlullah aleyhisselâm anıldığında eli göğsüne koymak bid’attir.

Cami içerisinde para toplamak bid’attir.

Ölüler için kırkıncı gün, elli ikinci gece, sene-i devriye.. gibi isimler altında yapılan merasimler bid’attir. Ölüye hayır yapmak için belli gün veya sati beklemek diye bir şey yoktur. Aksine bu iş için beklemek yerine, acele yolu tercih edilmelidir!

Bid’at konusunu özet olarak da olsa dile getirdik.
Rasûlullah aleyhisselâm Efendimiz, ümmetinin yetmiş üç fırka olacağını ve biri (fırkâ-i nâciye) hariç, hepsinin ateşte olacağını haber vermişlerdir! Bid’atlerden ve bid’at ehlinden sakınmayanlar, fırka-i naciye adını verdiğimiz bu cemaate dahil olamazlar! Bid’atleri küfrü gerektirenler de gerektirmeyenler de, tevbe etmezse Cehennem’dedirler. Birincisi ebedî olarak, ikincisi geçici olarak.

Allah Teâlâ bizleri bid’atlere düşmekten, bid’atçilerin şerrinden ve bid’atçilerle olmak, bid’atçilerden olmak felâketinden muhâfaza buyursun! Âmîn!..
Yâ Rabb-el Âlemîn. Ve selâmün alel mürselîn. Vel-hamdü lillâhi Rab-il âlemîn...
 
Üst