“Ben Kudüs’üm”ün çekimlerine başlandı

Berre Tuna

Nazende
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,816
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Konum
İstanbul
Filistin asıllı yönetmen Basil El-Hatib Suriye’de Filistin trajedisini ele alan bir dizi filmin çekimlerine başladı. Film, 1917-1967 tarihleri arasını konu ediniyor.

Betül Akyüz / Timeturk

Filistinlilerin çektikleri acıları dile getirmek için Suriye’de “Ben Kudüs’üm” isimli yeni bir dizinin çekimlerine başlandı. Üç yıllık veri toplama ve emeğin ardından çekimlerine başlanan filmin hiçbir kesime iyi görünme çabasında olmadığı bu nedenle çok cesur bir çalışma olduğuna dikkat çekiliyor. Dizide tarihsel akışın yanı sıra o dönemdeki olaylardan etkilenmiş karakterler ve sonları da ele alınıyor. Filmin Filistin asıllı yönetmeni daha önce de Filistin davasını ele alan çalışmalarıyla biliniyor.​

Yönetmen Basil El-Hatib, Suriye’nin Tartus kentinde “Ben Kudüs’üm” isimli bir dizi film çekiyor. Suriye-Mısır yapımı olan bu film, Kudüs şehrindeki Filistin halkının yaşadığı trajediyi ele alıyor.​

Dizinin olayları 1917-1967 yılları arasında geçiyor. Savaş ve devrimleri kapsayan bu 50 yıllık dönem Kudüs çatışması açısından büyük önem taşımaktadır. Dizi, Filistin insanına ve topraklarını, ailelerini kaybetmelerine neden olan siyasi, ekonomik değişimlerden etkilenen bir dizi karaktere odaklanıyor.​

“Yahya Ayyaş”, “Hayfa’ya dönen” dizi filmleri ve kısa sinema filmleri aracılığıyla yönetmenlik hayatında Filistin davasını benimsemesiyle bilinen El-Hatib, bundan önce yayınlananların istediği düzeyde olmadığını açıkladı. Filistin asıllı olan yönetmen, sanatsal olgunluğu, kendi vatanıyla ilgili olduğu için “Ben Kudüs’üm” dizi filminde yakaladığına işaret etti.​

El-Hatib, bu diziyi çekme fikrinin 1990 yılında yayınlanan “Mukaddes dikim rüyası” romanıyla ortaya çıktığını ardından dizinin hatlarını ve gerçek yazı aşamasını oluşturacak olaylarını toplamaya başladığını, tüm bu çalışmaların üç yıl gibi bir süreyi kapladığını ve büyük çaba sarfettiğini ifade etti.​

El-Hatib çekim alanında şöyle konuştu: “Altı ayımı günde on iki saat yazarak geçirdim. Çok hassas ve şaibeli bir dönemden bahsediyorum. Bu nedenle de genel tarihi olaylarla dizideki karakterlerin sonlarına ilişkin özel tarih arasında uyum olması gerekir.”​

Yönetmen El-Hatib sözlerine hem hayalini harekete geçiren hem de vicdanı rahat bir şekilde çalışmasını sağlayan; kendisini harcadığı çaba neticesinde vatani bir çalışma sunduğunu hissetmeye iten ahlaki bir unsura sahip olduğunu ekledi. Yönetmen ayrıca senaryoda geçen konunun, bu dönemi belgeleyen onlarca kitapta anıldığını ifade etti. Gerçeklerin kurban olmasına yol açacak her türlü nezakete karşı çıkan El-Hatib, dizinin pazarlanmasını kolaylaştırmak için ayrıntılardan taviz vermeyi de kesinlikle reddettiğini vurguladı.​

Uydu kanalları dört gözle bekliyor

El-Hatib, dizi çok cesur bir yapım olduğu ve hiçbir tarafa ya da nizama iyi görünmeye çalışmadığı için bazı Arap uydu kanallarınca dört gözle beklendiğine işaret etti. Yönetmen aynı zamanda insani değerler taşıdığı ve yayınlayacak olan kanal için bir şeref kaynağı olacağı için dizinin pazarlanması hususunda oldukça iyimser.​

Yönetmen en son annesinin şehri Gazze’yi ziyaret etti. Bu ziyaret kendisine duygusal bir enerji verdi. Edindiği izlenimler önünde geniş ufuklar açtı ve görüşünü daha açık kıldı. Bu bağlamda El-Hatib şöyle dedi: “İlk defa vatanımı ziyaret ediyor ve toprağına dokunuyor, havasını kokluyorum.”​

Dizinin çekimi işgalcinin Kudüs’ü Yahudileştirme ve yerleşim uygulamalarını yoğunlaştırdığı bir döneme denk geldi. El-Hatib bu hususta da şunları söyledi: “Ne şaşırtıcı ki bugün olanlar 50 sene önce olan olaylarla aynı ve Arapların verdiği yanıt da neredeyse aynı. Sanki tarih tekerrür ediyor. Biz de hatalarımızdan bir ders çıkarmıyoruz.”​

Dizede Filistinli karakterleri Suriyeli Abid Fehed ile Mısırlı Faruk El-Fişavi ile Ahmet Mahir canlandırıyor.​

Dizi Sykes-Picot Antlaşması’na ışık tutuyor

Sanatçı Abid Fehed’e göre bu dizi eski bir kitap gibi ayrıntılarıyla, bugün bile bedelini ödemeye devam ettiğimiz Sykes-Picot Antlaşması sırasında neler olduğunu bilmeyen bir nesli aydınlatıyor.​

Fehed, ailesinin fertlerinden büyük kısmını kaybeden, iki çocuk babası Filistinli mücadeleci Şerif’i temsil ediyor. Şerif’in oğullarından biri Amerikan üniversitesinde eğitim görmesi nedeniyle küreselleşme ve normalleşmeden etkilenerek İngiliz işgaline farklı bir gözle bakarken diğer oğlu bu işgale ilk karşı çıkan oluyor.​

Fehed, Arap uydu kanallarının da normalleşmeden etkilenip diziyi yayınlamaktan çekinmemeleri yönündeki emelini dile getirdi. Sanatçı: “Uydu kanalları bana göre bu diziyi yayınlamak için yarışmalıdır. Çünkü film, saygın bir içerik, güzel bir dramatik yapı ve bir görüş sunuyor.”​


Yönetmen El-Hatib, Filistin davasını konu alan yapımlar çıkarmakta aceleci davranılmasını eleştirerek: “bu oldukça hassas bir konu. Bu konuda bir yapım çalışması vakit ve araştırma ister. Bu sanattır. Yapım işi aceleye gelmez. Günümüzdeki sosyal konuları ele alan herhangi bir dizi gibi çekimi yapılamaz. Birilerinin yarı ziyafetine dönüşmesine müsaade edilemez” dedi.​

Yönetmen şöyle ekledi: “İyi niyetli olmak yetmez. Aksine Filistin halkını ve davasını kötüleyebilir. Bu tür çalışmalara kültürlü, eğitimli, iddialı ulusal projeleri bulunan kimselerin kalkışmasını temenni ederim. Gaye ise insanlık trajedisinin gösterilmesine destek olmak olmalıdır, aksi değil.”​
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Merhaba,

İsrail'in filistini işgal ettiği süreden beri,cereyan eden insanlık dışı olayları filmeden onlarca yapıt sunuldu sinemaya,Lakin izleyiciler filmlerin ideolojisini değil,dahilinde barındırdığı,öykü ile yetinmeyi tercih ettiler.Buda akla şunu getiriyor,toplumsal genellemeler,ne yazıkki başkalarının ilkel fikirlerini yinelemekten öte gitmiyor.Sinema ise insanlığın gelişim serüveninde sadece bir yol göstergesi olarak kalıp,fikir hengamesinde işlevin indirgenmesinde,üstüne atfedilen görev rudimentlerini,bir şekilde aksatıyor.Ama bunun sorumlusu yine idrak edemeyen birey olsa gerek.

Yönetmenler ise filmlerin finansal getirisi,aynı zaman aşamalarında perdeye yansıyan -ülkemizi baz alıyorum- recep ivedik,yahşi batı,kutsal damacana gibi ironi espiriden bile aşırı müberra,bir burjuva altkültürü olarak gösterilip,emperyal yaşamı empoze eden filmlerden geride kaldığı için bir daha etnik köken ve benzeri siyasi ideolojileri taşlayan senaryoları beyaz perdeye aktarmaktan hep geri durmuşlardır.

Nitekim,negasyonist bir reformasyon geçirme aşamasında olan sinemada,imge sayılabilecek bu denli acıyı drametize eden filmleri görmek şahsım adına konuşmam gerekirse güzel.Teşekkürler paylaşımınızdan ötürü sayın,Berre Tuna.
 
Üst