Bel’am gerçekte ne idi?

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Bel’am gerçekte ne idi?


Bel’am b. Bâûrâ, tefsir kitaplarımızda, aralarında sahabeden bazı isimlerin de yer aldığı bir grup müfessir tarafından A’râf suresi 175 ve 176. ayetlerde, Allah’ın kendisine lütfettiği ayetlerden sıyrılıp çıkan ve şeytan tarafından ayartılıp yoldan sapan kimseyle ilişkilendirilmektedir. Yine aralarında bazı sahabilerin yer aldığı diğer bir kısım müfessir ise bu kimseyi Ümeyye b. Ebi’s-Salt ya da Ebu Amir er-Rahib’le ilişkilendirirler. Başka kimselerle ilişkilendiren müfessirler de bulunmaktadır. (İbn el-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, c. 2, s. 169)

Ayette işaret edilen kimseyi Bel’am b. Bâûrâ ile ilişkilendiren müfessirlerin zikrettiği kıssanın muhtevasına bakılırsa kaynağın Tevrat olduğunu tahmin etmek güç değildir. (Tevrat’ta Beur oğlu Balam diye anılan bu kimsenin kıssası baştan sona bir bütün halinde Çölde Sayım, 22-24. bölümlerde anlatılmaktadır.)
Şu var ki, kıssanın Tevrat’taki anlatımıyla tefsir kitaplarımızdaki anlatımı arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Ve bu fark kanımca bizi “sahte alim” diye karakterize ettiğimiz Balam’ı tekrar düşünmeye itecek önemli ipuçları taşımaktadır.

Şöyle ki, tefsir kitaplarımıza yansıyan bazı rivayetlerde Balam’ın, Hz. Musa ve ordusuna beddua etmeye teşebbüs ettiği ve bunun için dili göbeğine kadar sarkıp rezil rüsva olduğu bilgisi geçer. Bu bilgiler Tevrat’ta anlatılan kıssayla hiçbir surette örtüşmemektedir.

Tevrat’taki kıssada Balam kral Balak’ın kendisinden Hz. Musa ve İsrailoğullarına beddua etmesini istemesi üzerine Tanrı’ya danışır ve Tanrı kendisine onlara beddua etmemesini, onların kutsanmış halk olduğunu bildirir. Balam Tanrı’nın sözünü tutar ve İsrailoğullarına beddua etmez. Kral ne kadar ısrar etse de Balam bu tutumundan vazgeçmez. (Tevrat, Çölde Sayım, 22-24)

Tefsir kitaplarında Balam’la ilgili geçen diğer bazı rivayetlere göre Balam Hz. Musa ve İsrailoğullarına karşı krala yardım eder ve Moav’ın kızlarını süsleyip İsrailoğullarının arasına salmasını salık verir.

Balam’ın öngörüsü İsrailoğullarının Moav’ın kızlarıyla yatıp Allah tarafından cezalandırılmaları yönündedir. Moav kralı Balam’ın tavsiyesine uyar ve nihayet İsrailoğulları Moavlı kızlarla yatarlar. Allah İsrailoğullarını cezalandırmak üzere veba salgını verir ve binlerce İsrailî ölür.

Balam’la ilgili bu son anlatım Tevrat’ta Balam’ın topluca anlatıldığı bölümde yer almasa da daha sonraki bir bölümde geçen bir cümleyle örtüşmektedir.

Tevrat’taki anlatıma göre İsrailoğulları toparlandıktan sonra Moav halkını mağlup ederler. Aralarında Balam’ın da bulunduğu Moav halkının erkeklerini kılıçtan geçirirler. Kadınları arasından İsrailoğullarıyla yatanları da kılıçtan geçirirler. Bunların anlatıldığı bölümde Moav kralına kızları İsrailoğullarıyla yatırmaları fikrini verenin Balam olduğunu belirten bir cümle yer almaktadır. (Tevrat, Çölde Sayım, 31/16)

Yanı sıra İncil’de Vahiy kitabı’nda bu husus daha açık biçimde yer alır. Buradaki anlatıma göre kral Balak’a kızları süsleyip İsrailoğullarıyla yatmalarını sağlama fikri yanında putlar adına kesilen kurbanların etlerinden onlara yedirme fikrini veren de yine Balam’dır. (İncil, Vahiy, 2/ 14) İncil yazarının bu bilgiyi Tevrat’ın az evvel işaret ettiğim cümlesinden elde ettiğini söylemek mümkün.
Şunu da eklemek gerekir; İncil’de, 2 Petrus’da Balam’ın bir peygamber olduğu da belirtilmektedir. (İncil, 2 Petrus, 2/16)

İncil’in diğer bölümlerinde Balam’ın adı bir kaç yerde daha geçer. Buralarda Balam, tıpkı İslam literatüründe olduğu gibi, Allah’ın dinini para için satan sahte din adamını resmeden bir karakter olarak karşımıza çıkar. (İncil, Yahuda, 11)
Tevrat’taki ilgili bölümleri dikkatli ve mütecessis biçimde okuyan biri başta anlatılan Balam’la daha sonra onun ihanet ettiğine dikkat çeken atıfta resmedilen Balam arasında şaşkınlık verecek ölçüde tutarsızlık hisseder ve şu soruyu sorar: Balam gerçekten Allah’a ve peygamberine cephe almış mıdır?


Tevrat’ta bizzat Balam’dan bahseden bölümlerde (Çölde Sayım, 22-24. bablar) yer alan uzun anlatımlara bakılırsa karşımızda Allah’a bağlı bir din adamı durmaktadır.
O bölümlerde anlatıldığına göre Balam; Allah’ın yanına geldiği, kendisiyle sürekli görüştüğü seçkin bir kuldur. Bizzat Tevrat’ta müspet bağlamda sık sık tekrarlanan kendi ifadesiyle Balam “Allah’ın sözlerini duyan, O’nun görümlerini gören ve Tanrı tarafından gözleri açılan” kimsedir.

Ayrıca kendisi de Allah’ın sözü dışına çıkmamaya son derece özen gösteren, kral kendisine saray dolusu altın-gümüş verse bile Allah’ın istemediği bir şeyi yapmayacağını önce kralın adamlarına, sonra kralın yüzüne açıkça ifade eden sadık bir Allah adamıdır. Hatta İslam terminolojisine göre, Allah’ın Balam’ın yanına gelmesi, Balam’ın bir şey yapacağı zaman Allah’a danışması, Allah’ın onunla sık sık konuşması ve krala iletmek üzere ona bir kısım sözler öğretmesi onun bir peygamber olduğu ihtimalini güçlendirmektedir.

Yine aynı bölümlerde Allah’tan öğrendiği ve krala iletmekle memur kılındığı cümleler arasında kendisinin akıbeti hakkında fikir vermesi cihetiyle konumuz açısından önemli cümleler vardır. Balam kral Balak’a kendisine bizzat Tanrı’nın öğrettiği şu sözleri söyler: “Doğru kişilerin ölümüyle öleyim, Sonum onlarınki gibi olsun!” (Tevrat, Çölde Sayım, 23/10) Bu sözlerin krala söylemesi için Balam’a bizzat Tanrı tarafından öğretilmiş olması boşuna değildir.
Şurası açık; Tevrat’taki Balam tasvirine yansıyan baskın karakter onun sadık biri olduğu yönündedir.

Tefsir literatürümüze geçen Balam kıssasının kaynağı Tevrat ve İncil külliyatı olduğuna göre, kıssanın muhteva kritiği için Kutsal kitap külliyatına başvurmamız ve binaenaleyh Balam karakteri hakkında Tevrat ve İncil’de yer alan ilgili anlatımları kritik etmemiz yerinde ve gerekli bir teşebbüstür. Ayrıca Tevrat’taki ilgili ifadeler arasında tutarsızlık bulunduğundan eleştirel bir metin kritiği yapmamız gerektiği de unutulmamalıdır.

Evvel emirde, Balam’ın Allah’a ve peygamberine ihanet ettiği bilgisini Tevrat ve İncil’den alarak bu konuda mezkur iki kitabı zımnen mevsuk kabul ettiğimize göre aynı kitaplarda yer alan Balam’la ilgili müspet ve takdirkar ifadeleri de mevsuk kabul etmemiz gerekir.

Buna göre İncil’de peygamber olduğu belirtilen, Tevrat’ta, hakkında kullanılan ifadelerle peygamber olduğu ihtimali güçlenen birinin bizim teolojik prensiplerimize göre sonradan hevasına yenik düşerek Allah’a ihanet etmesi düşünülemez.

Bu bakımdan Balam yorumumuzda Tevrat ve İncil’deki anlatımı esas aldığımıza göre bu kitaplardaki çelişkiyi aşmak onlardan önce bizim sorumluluğumuzdur. Çünkü onlar bizimki kadar gelişmiş bir teolojik düşünceye sahip olmadıklarından ortada bir çelişki görmemektedirler. Çelişki bizim teolojik prensiplerimize göredir ve bunu aşmak da bizim sorumluluğumuzdadır.
Bu çelişkiyi aşmanın iki yolu var: Birincisi, bugüne kadar bilinçli ya da bilinçsiz biçimde yapıldığı gibi, Balam’ın İncil’de peygamber olduğu, Tevrat’ta ise peygamber olabileceği yönündeki ifadeleri geçersiz/asılsız/muharref sayıp yine bu iki kitaptaki bilgilere dayanarak onun sadece Allah’a ihanet etmiş sahte din adamı olduğunu kabul etmek.

İkinci yol ise bunun aksine Balam’ın ama peygamber ama seçkin bir alim olarak sadık ve salih bir insan olduğunu kabul edip hain olduğu yönündeki bilgiyi geçersiz/asılsız/muharref kabul etmek.

Birinci yolu takip etmek durumunda izahı güç bir durumla karşılaşmaktayız. Çünkü Tevrat’ta Balam’ın Allah’a ihanet etmeyecek biri olduğunu gösteren anlatımlar diğerine göre daha yoğundur. Tevrat’ta bir yerde geçen bir cümlelik bilgiyi esas alıp bu yoğun anlatımı geçersiz saymak objektif bir tutum olamaz.
Kaldı ki Balam’ın kralın ve halkının sonunun Hz. Musa eliyle helak edilmek olduğunu bildiği halde Hz. Musa’ya cephe alması, onun muzaffer olacağını bizzat Allah’tan öğrenip krala ilettiği halde yine de onun kaybetmesi için krala taktik vermesi izahı güç bir çelişkidir.
Dolayısıyla ikinci yolu takip etmek suretiyle, Tevrat’taki anlatımın geneline bakarak, Balam’ın bir peygamber olduğunu ya da Allah’tan kendisine iletilen bilgiye dayanarak halkını uyaran ve Hz. Musa’ya karşı cephe almaktan uzak duran sadık bir alim olduğunu kabul edip aksi yöndeki tek bir cümleyi geçersiz saymak hem metnin bütünlüğü açısından hem kul hakkı ve hüsn-i zan prensibi açısından daha sıhhatli bir tutum olsa gerektir.

Sonuç olarak, Balam hakkında taşıdığımız yaygın menfi kanaati doğrulayacak yeterli dini ve tarihi dayanağımızın olmadığını düşünüyorum… Allahu a’lem…

Ayrıca Balam örneği üzerinde daha detaylı biçimde inceleme yapılırsa, Kuran’da işaret edilen soyut karakterleri Tevrat ve İncil’deki hazır bilgilerle açıklama çabasının bir tefsir yöntemi olarak ne kadar sıhhatli olduğu konusunda kayda değer fikirler elde edebiliriz.

 
Üst