HarunYahya
Üye
- Katılım
- 7 Eki 2006
- Mesajlar
- 126
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Konum
- Zuhurat
- Web sitesi
- www.ademyakup.net
Risale-i Nur talebesi olan bazı muhterem ağabeylerin, “Bediüzzaman'ın, eserlerinde inandığı şeylerin tam aksine bilgiler vererek bazı gerçekleri gizlemiş olduğu ve bunları özel bir sohbet esnasında yalnızca iki üç kişiye açıkladığı” şeklinde birtakım iddialarda bulunmaları son derece yanlıştır. Böyle bir yaklaşım, Bediüzzaman'ın yüzlerce sayfa boyunca yaptığı açıklamaların “yalan” olduğunu söylemek olur ki, bu da böylesine değerli bir İslam alimine karşı yapılan çok büyük bir bühtan ve iftiradır.
Bediüzzaman'ın, ahir zamanda İslam ahlakının dünya hakimiyetine vesile olacağı müjdelenen Hz. Mehdi ile ilgili açıklamaları son derece anlaşılır, açık ve nettir. Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi olmadığını (Emirdağ Lahikası, s. 266), Hz. Mehdi'nin kendisinden bir yüzyıl sonra geleceğini (Kastamonu Lahikası, s. 57), kendisinin Hz. Mehdi'nin bir eri, neferi ve öncüsü olduğunu (Barla Lahikası, s. 162), eserleri ve yaptığı çalışmalar ile de Hz. Mehdi'ye zemin hazırladığını (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189) açıkça beyan etmiştir.
Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi olmadığını açıkladığı delillerden birinde “Hz. Mehdi'nin seyyid olacağını ancak kendisinin seyyid olmadığını” ifade etmiştir. Bediüzzaman'ın bu gerçeği açıkça dile getirdiği sözlerinden bazıları şöyledir:
Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi olmadığını (Emirdağ Lahikası, s. 266), Hz. Mehdi'nin kendisinden bir yüzyıl sonra geleceğini (Kastamonu Lahikası, s. 57), kendisinin Hz. Mehdi'nin bir eri, neferi ve öncüsü olduğunu (Barla Lahikası, s. 162), eserleri ve yaptığı çalışmalar ile de Hz. Mehdi'ye zemin hazırladığını (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189)açıkça beyan etmiştir.
"... HEM MEHDİLİK İSNADINI HİÇ KABUL ETMEDİĞİMİ BÜTÜN KARDEŞLERİM ŞEHADET EDERLER. Hatta Denizli’deki ehli vukuf (bilgi sahibi kişiler) eğer Said mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirtleri (talebeleri) kabul edecek dediklerine mukabil (karşılık), Said itiraznamesinde demiş ki: “BEN SEYYİD DEĞİLİM MEHDİ SEYYİD OLACAK” DİYE ONLARI REDDETMİŞ...." (Tenvir, Şualar, s. 365)
"… Ben de onlara demiştim: "BEN, KENDİMİ SEYYİD (Peygamber Efendimiz (sav)'in soyundan) BİLEMİYORUM. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. HALBUKİ ÂHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT’TEN (Peygamberimiz (sav)’in soyundan) OLACAKTIR." (Emirdağ Lâhikası, s. 267)
Risale-i Nur’un herbir kitabı bir Said’dir. Siz hangi kitapa baksanız benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakiki bir surette benimle görüşmüş olursunuz. Risale-i Nur bana hiçbir ihtiyaç bırakmıyor. (Emirdağ Lahikası, s. 159)
Ey hocalar ve ehl-i kalb! Soracağınız suallerin cevaplarını Risale-i Nur'da bulabilirsiniz. Ehl-i keşf (gözle görülmeyen gaybi hakikatleri Allah'ın lütfuyla keşfedip bilen evliyâlar) ve kalbden birisi, benim gibi âciz bir insandan Mehdi’yi soruyor. "Ne vakit gelecek..." Daha Mehdi’yi anlayamamış. Dâbbetü'l-Arz kimler olduğunu bilmiyor. Bunlara dair, risalelerde birer bahis (söz, açıklama) vardır. Her müşkil suâlin (zor sorunun) cevabını o risalelerden arayınız, bulursunuz. (Mustafa Hulûsi, Barla Lahikası, 143)
Bediüzzaman yine eserlerinde, Peygamberimiz (sav)'in bir hadisini hatırlatmış; “seyyid olan bir kişinin seyyidliğini gizlemesinin Kuran ahlakına uygun olmadığını” belirterek, bu konudaki sözünün kesin olarak doğru olduğunu ifade etmiştir:
"Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim diyenler, ikisi de günahkar ve duhul ve huruc (isyan) haram oldukları gibi... hadis ve Kuran’da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu’dur (yasaklanmıştır)." (Muhakemat, s. 52)
Peygamberimiz (sav)’in hadisinde bildirildigi gibi, İslam ahlakına göre, seyyid olan bir kişi hiçbir nedenle bunu gizleyemez, saklayamaz. Seyyid olmayan bir kişi de “ben seyyidim” diyemez. Peygamber Efendimiz (sav)'in neslinden olmak Müslümanlar için büyük bir şereftir. Dolayısıyla Bediüzzaman seyyid olsaydı, bunu açıkça ifade eder, bu durumdan büyük onur duyardı. Aynı şekilde eğer kendisinin Hz. Mehdi olduğu yönünde bir kanaati olsaydı, milyonlarca kişinin okuduğu eserlerinde buna taban tabana zıt yüzlerce sayfa izah yapmaz; Hz. Mehdi'nin özelliklerinin kendisiyle uyuşmadığını ve bu mübarek zatın kendisinden sonraki dönemde geleceğini onlarca deliliyle birlikte açıklamazdı.
Bediüzzaman, “bir Risale-i Nur talebesi olarak ben de bunlara uyuyorum” diyerek, hayatta olduğu süre içerisinde eserlerinde yazdıklarının doğruluğunu defalarca tasdik etmiştir. Risalelerin her biri, binlerce nüshası olan kitaplardır. Dolayısıyla eserlerinde açıkça “Ben kendimi seyyid bilmiyorum” diyorsa, Risale-i Nur talebesi bazı muhterem ağabeylerin “Bediüzzaman'ın bu açıklamaları doğru değildir; kendisi falanca gün bizi çağırmış, hem şerif, hem seyyid hem de Mehdi’yim demiştir” demeleri Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ne karşı çok galiz bir hakaret, büyük bir zulüm ve iftira olur. Zira bu, Bediüzzaman gibi değerli ve üstün ahlaklı bir şahsın bu konuda yazdıklarının “yalan” olduğunu iddia etmek anlamına gelir. Yüzlerce sayfa boyunca yazdıklarının aksine, Bediüzzaman'ın “-yalnızca iki üç kişiye- tüm yazdıklarının yalan olduğunu”söylediği şeklinde bir iddia, bu tür iddiaların sahiplerini töhmet altında bırakır. Bediüzzaman gibi derin imanlı büyük bir müceddidin, eserlerinde, düşündüğü ve inandığı şeylerin tam tersine açıklamalarda bulunması hiçbir şekilde söz konusu değildir. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın vefatından yıllar sonra böyle bir iddia ile ortaya çıkmak, her ne kadar iyilik adına, Bediüzzaman'ı sevme adına yapılmış dahi olsa, Bediüzzaman adına çok büyük bir iftira olur. Onu yalancılıkla itham eden ve yüzlerce sayfa ile ümmeti aldattığını iddia eden böyle bir yaklaşım ise hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği bir davranıştır
Bediüzzaman'ın, ahir zamanda İslam ahlakının dünya hakimiyetine vesile olacağı müjdelenen Hz. Mehdi ile ilgili açıklamaları son derece anlaşılır, açık ve nettir. Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi olmadığını (Emirdağ Lahikası, s. 266), Hz. Mehdi'nin kendisinden bir yüzyıl sonra geleceğini (Kastamonu Lahikası, s. 57), kendisinin Hz. Mehdi'nin bir eri, neferi ve öncüsü olduğunu (Barla Lahikası, s. 162), eserleri ve yaptığı çalışmalar ile de Hz. Mehdi'ye zemin hazırladığını (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189) açıkça beyan etmiştir.
Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi olmadığını açıkladığı delillerden birinde “Hz. Mehdi'nin seyyid olacağını ancak kendisinin seyyid olmadığını” ifade etmiştir. Bediüzzaman'ın bu gerçeği açıkça dile getirdiği sözlerinden bazıları şöyledir:
Bediüzzaman kendisinin Hz. Mehdi olmadığını (Emirdağ Lahikası, s. 266), Hz. Mehdi'nin kendisinden bir yüzyıl sonra geleceğini (Kastamonu Lahikası, s. 57), kendisinin Hz. Mehdi'nin bir eri, neferi ve öncüsü olduğunu (Barla Lahikası, s. 162), eserleri ve yaptığı çalışmalar ile de Hz. Mehdi'ye zemin hazırladığını (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 189)açıkça beyan etmiştir.
"... HEM MEHDİLİK İSNADINI HİÇ KABUL ETMEDİĞİMİ BÜTÜN KARDEŞLERİM ŞEHADET EDERLER. Hatta Denizli’deki ehli vukuf (bilgi sahibi kişiler) eğer Said mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirtleri (talebeleri) kabul edecek dediklerine mukabil (karşılık), Said itiraznamesinde demiş ki: “BEN SEYYİD DEĞİLİM MEHDİ SEYYİD OLACAK” DİYE ONLARI REDDETMİŞ...." (Tenvir, Şualar, s. 365)
"… Ben de onlara demiştim: "BEN, KENDİMİ SEYYİD (Peygamber Efendimiz (sav)'in soyundan) BİLEMİYORUM. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. HALBUKİ ÂHİR ZAMANIN O BÜYÜK ŞAHSI, ÂL-İ BEYT’TEN (Peygamberimiz (sav)’in soyundan) OLACAKTIR." (Emirdağ Lâhikası, s. 267)
Risale-i Nur’un herbir kitabı bir Said’dir. Siz hangi kitapa baksanız benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakiki bir surette benimle görüşmüş olursunuz. Risale-i Nur bana hiçbir ihtiyaç bırakmıyor. (Emirdağ Lahikası, s. 159)
Ey hocalar ve ehl-i kalb! Soracağınız suallerin cevaplarını Risale-i Nur'da bulabilirsiniz. Ehl-i keşf (gözle görülmeyen gaybi hakikatleri Allah'ın lütfuyla keşfedip bilen evliyâlar) ve kalbden birisi, benim gibi âciz bir insandan Mehdi’yi soruyor. "Ne vakit gelecek..." Daha Mehdi’yi anlayamamış. Dâbbetü'l-Arz kimler olduğunu bilmiyor. Bunlara dair, risalelerde birer bahis (söz, açıklama) vardır. Her müşkil suâlin (zor sorunun) cevabını o risalelerden arayınız, bulursunuz. (Mustafa Hulûsi, Barla Lahikası, 143)
Bediüzzaman yine eserlerinde, Peygamberimiz (sav)'in bir hadisini hatırlatmış; “seyyid olan bir kişinin seyyidliğini gizlemesinin Kuran ahlakına uygun olmadığını” belirterek, bu konudaki sözünün kesin olarak doğru olduğunu ifade etmiştir:
"Seyyid olmayan seyyidim ve seyyid olan değilim diyenler, ikisi de günahkar ve duhul ve huruc (isyan) haram oldukları gibi... hadis ve Kuran’da dahi, ziyade veya noksan etmek memnu’dur (yasaklanmıştır)." (Muhakemat, s. 52)
Peygamberimiz (sav)’in hadisinde bildirildigi gibi, İslam ahlakına göre, seyyid olan bir kişi hiçbir nedenle bunu gizleyemez, saklayamaz. Seyyid olmayan bir kişi de “ben seyyidim” diyemez. Peygamber Efendimiz (sav)'in neslinden olmak Müslümanlar için büyük bir şereftir. Dolayısıyla Bediüzzaman seyyid olsaydı, bunu açıkça ifade eder, bu durumdan büyük onur duyardı. Aynı şekilde eğer kendisinin Hz. Mehdi olduğu yönünde bir kanaati olsaydı, milyonlarca kişinin okuduğu eserlerinde buna taban tabana zıt yüzlerce sayfa izah yapmaz; Hz. Mehdi'nin özelliklerinin kendisiyle uyuşmadığını ve bu mübarek zatın kendisinden sonraki dönemde geleceğini onlarca deliliyle birlikte açıklamazdı.
Bediüzzaman, “bir Risale-i Nur talebesi olarak ben de bunlara uyuyorum” diyerek, hayatta olduğu süre içerisinde eserlerinde yazdıklarının doğruluğunu defalarca tasdik etmiştir. Risalelerin her biri, binlerce nüshası olan kitaplardır. Dolayısıyla eserlerinde açıkça “Ben kendimi seyyid bilmiyorum” diyorsa, Risale-i Nur talebesi bazı muhterem ağabeylerin “Bediüzzaman'ın bu açıklamaları doğru değildir; kendisi falanca gün bizi çağırmış, hem şerif, hem seyyid hem de Mehdi’yim demiştir” demeleri Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ne karşı çok galiz bir hakaret, büyük bir zulüm ve iftira olur. Zira bu, Bediüzzaman gibi değerli ve üstün ahlaklı bir şahsın bu konuda yazdıklarının “yalan” olduğunu iddia etmek anlamına gelir. Yüzlerce sayfa boyunca yazdıklarının aksine, Bediüzzaman'ın “-yalnızca iki üç kişiye- tüm yazdıklarının yalan olduğunu”söylediği şeklinde bir iddia, bu tür iddiaların sahiplerini töhmet altında bırakır. Bediüzzaman gibi derin imanlı büyük bir müceddidin, eserlerinde, düşündüğü ve inandığı şeylerin tam tersine açıklamalarda bulunması hiçbir şekilde söz konusu değildir. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın vefatından yıllar sonra böyle bir iddia ile ortaya çıkmak, her ne kadar iyilik adına, Bediüzzaman'ı sevme adına yapılmış dahi olsa, Bediüzzaman adına çok büyük bir iftira olur. Onu yalancılıkla itham eden ve yüzlerce sayfa ile ümmeti aldattığını iddia eden böyle bir yaklaşım ise hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği bir davranıştır