Bediüzzaman, niçin sakal bırakmamış ?

Erhan

Profesör
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
2,115
Tepkime puanı
42
Puanları
48
Konum
Ankara
Web sitesi
www.softajans.com
Bediüzzaman, niçin sakal bırakmamış ve Cuma cemaatlerine katılamamıştır?

.....Bana itiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zahiri bazı hatalarımı bahane edip ve yanlış olarak Risale-i Nur u benim malım zannedip Risale-i Nur’un nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler: 'Said Cuma cemaatine gelmiyor, sakal bırakmıyor' gibi tenkitleri var.
Elcevap: Ben, çok kusurları kabul ile beraber derim: Bu iki meselede büyük mazeretlerim var.
Evvela: Ben Şafiiyim. Şafii Mezhebinde Cumanın bir şartı, kırk adam imam arkasında Fatiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana Cuma farz değil. Ben, mezheb-i Azamiyi takliden, bazan sünnet olarak kılıyordum.
Saniyen: Yirmi senedir haksız olarak beni insanlarla görüştürmekten men ettikleri için-hem bu ahirde, resmen dört ay evvel perde altında insanlarla temas ettirmemek için tenbihat olmuş-hem yirmi beş senedir ben münzevi yaşadığım için, kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum ve herkesin arkasında mezhebimce iktida edip namaz kılamıyorum ve okumakta yetişemiyorum ve daha Fatiha nın yarısını okumadan, imam rükua gidiyor. Bizde Fatiha okumak farzdır.
Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmi hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inayet-i İlahiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nur a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım.
Bazı alimler 'Sakalı tıraş etmek caiz değildir' demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebireden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur’un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferit hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşaallah o sünnetin terkine bir kefarettir.
Hem bunu katiyen ilan ediyorum ki: Risale-i Nur, Kur’ân ın malıdır. Benim ne haddim var ki, sahip olayım, ta ki kusurlarım ona sirayet etsin. Belki o Nur’un kusurlu bir hadimi ve o elmas mücevherat dükkanının bir dellalıyım. Benim karma karışık vaziyetim ona sirayet edemez, ona dokunamaz. Zaten Risale-i Nur’un bize verdiği ders de, hakikat-i ihlas ve terk-i enaniyet ve daima kendini kusurlu bilmek ve hodfuruşluk etmemektir. Kendimizi değil, Risale-i Nur’un şahs-ımanevisini ehl-i imana gösteriyoruz. Bizler, kusurumuzu görene ve bize bildirene-fakat hakikat olmak şartıyla-minnettar oluyoruz, 'Allah razı olsun' deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa, ısırmadan atılsa, nasıl memnun oluruz; kusurumuzu-fakat garaz ve inat olmamak şartıyla ve bid alara ve dalalete yardım etmemek kaydıyla-kabul edip minnettar oluyoruz.


Emirdağ Lahikası, 45
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Üstat Bediüzzaman kaç zamandır belirtmek istediklerimi söylemiş bir bakıma vaya ona ışık tutmuş. Malesef günümüzde pek çok insan sakal, sarık ve cübbeye sünnet değil diyor. Ve yine malesef bir çoğu kendilerine destek olarak da Bediüzzaman ve diğer kişiyi gösterip destek bulmaya çalışıyor. Görüldüğü gibi Üstaz da sakalın sünnet olduğunu vurguluyor belirtiyor. Yanlış hatırlıyorsam arkadaşlar düzeltsin. Ahirette hesap vereceklerindeen ilk ikisi:
biri sakal bırakmadığım için diğeride evlenmiyeceğim için diyor. Sakal bırakmadığı için sünnete uymadığı için hesaba çekileceğini söyleyen bir zat ve sakala sarığa cübbeye sünnet değil diyen vew üstazı örnek alan kişiler???
Kim bilir onlar nasıl hesap verecekler?
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Üstat Bediüzzaman kaç zamandır belirtmek istediklerimi söylemiş bir bakıma vaya ona ışık tutmuş. Malesef günümüzde pek çok insan sakal, sarık ve cübbeye sünnet değil diyor. Ve yine malesef bir çoğu kendilerine destek olarak da Bediüzzaman ve diğer kişiyi gösterip destek bulmaya çalışıyor. Görüldüğü gibi Üstaz da sakalın sünnet olduğunu vurguluyor belirtiyor. Yanlış hatırlıyorsam arkadaşlar düzeltsin. Ahirette hesap vereceklerindeen ilk ikisi:
biri sakal bırakmadığım için diğeride evlenmiyeceğim için diyor. Sakal bırakmadığı için sünnete uymadığı için hesaba çekileceğini söyleyen bir zat ve sakala sarığa cübbeye sünnet değil diyen vew üstazı örnek alan kişiler???
Kim bilir onlar nasıl hesap verecekler?
 

Erhan

Profesör
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
2,115
Tepkime puanı
42
Puanları
48
Konum
Ankara
Web sitesi
www.softajans.com
Allah razı olsun paylaşımın için ellerine sağlık kimse üsdad hz arkasına sıgınıpta yanlış ypaamaz ve üsdad kendinin nasıl yapadıgını çok güzel izah ediyor....
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
Ce: Bediüzzaman, niçin sakal bırakmamış ?

S.a

Yanlış hatırlamıyorsam;

"Dünyada iki sünnet i terk ettim öyle zannediyorum ki başıma gelen bu musibetlerin hepsi ondan oldu" (buna yakın bir mana orjinalini hatırlayamadım)

O sünnet dedi ama terk etmek zorunda idi.... Terkettirdiler...
Sakal için diyorkki;

Her hapse girişinde kesiyorlar
Eğer sakal bıraksaydım zorla keseceklerdi buna dayanamaz dım... ölürdüm....

Şapkayada taviz vermiyor bilirlsiniz.... Alimler asılırken bile.... Demek ki sünnetten taviz vermek ten se Alimlerden taviz vermek daha kıymetliydi... Hem onlar kurtuldu şehit oldular hem inş. bu kurtuldu

selametle....
 

mürid

Üye
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
112
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Ce: Bediüzzaman, niçin sakal bırakmamış ?

saakli jilete vurmak haram, bir tutma birakmak sünnet bai sünneti isleyemiyorsak jiletle degilde makinayla alalim hic olmassa haramdan kurtamir olusurz
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
Ce: Bediüzzaman, niçin sakal bırakmamış ?

sa.
Bu saçma Peygamberizim sas zamanında jilet mi vardı ?
Sakalı bırakmak sünnet.. Biraktıktan sonra kesmek haram..

Hiç değilse kirli sakal bırakalım demelisin....

Selametle...
 

mürid

Üye
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
112
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Ce: Bediüzzaman, niçin sakal bırakmamış ?

sa.
Bu saçma Peygamberizim sas zamanında jilet mi vardı ?
Sakalı bırakmak sünnet.. Biraktıktan sonra kesmek haram..

Hiç değilse kirli sakal bırakalım demelisin....

Selametle...


jilet olmamis olabilir peki niye o zmn etek trasi yapiliyordu??? madem ete tresini yaptiklari gibi yüzlerinide yapsalardi asil snin düsüncen sacma jilete vurmak haram, delilinide bulup eklerim merak etmeyin
 

RaBiA

Asistan
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
448
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Konum
şehr-i yar
jilet olmamis olabilir peki niye o zmn etek trasi yapiliyordu??? madem ete tresini yaptiklari gibi yüzlerinide yapsalardi asil snin düsüncen sacma jilete vurmak haram, delilinide bulup eklerim merak etmeyin

Saçmalığı hakkında tam bir bilgim yok lakin Geylani Hz.(K.S) Gınyet-üd Talibin (hakkı arayanların kitabı) adlı eserinde tıraş işlerinin hamam otu ile yapıldığı geçmektedir.ayrıca sakal bırakılmasa bile bıyığın mutlak surette bırakılması gerektiği bildirilmektedir.
 

mirzabey

Üye
Katılım
5 Eki 2006
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Risale-i Nur’un ilmi ne şarkın ulumundan ne de garbın felsefesinden alınmış bir ilim olmayıp, nevi şahsına münhasır bir ilimdir. Kuran’ı Hakimden muktebes olup, ahir zaman hadisatı içerisinde ehli imanın küfürle mücadelesinde yegane düsturlar mecmuasıdır.

Evet tarihte emsali asla vuku bulmamış azim ve acip inkılaplar bu İslam beldesini kasıp kavurdu.Mesela bir harf inkilabının emsalini tarihte görmek mümkün degildir. Mesela
Kıyafet inkilabının bie eşine tarihte rastlamak mümkün degildir. Allameler, müctehidler, alimler bir sabah kalksınlar ki, ilim namına bildikleri her şey yasak olmuş, yeniden
A-B-C ögrenmeye icbar edilmişler ve devletin emrinin dışında hiçbir kimse hiçbir suretle arzusuna göre giyinemeyecektir.

İnsanları hayvan sürüleri haline getirmeyi hedef alan, emsali görülmemiş bu dehşetli tahribatlara karşı, elbette tarihte emsali görülmeyen metodlarla mukabele edilmesi zaruridir.
Zira ceza cins-i ameldir. O halde gayet rahalıkla diyebilirizki; Risalei Nur okumamış bir kimse, ne kadar alim bir zat da olsa, onun muhteviyatını malum olan ilimlerle bilmesi mümkün degildir. Zira Risale-i Nur harekatı ilim ve cihad sahasında yeni bir iştir. Emsali
sebkat etmemiştir. O halde bu emsalsiz eserlerden tam istifade edebilmek için, bazı usullerin
bilinmesinde zaruretler ortaya çıkmaktadır. Hadis ilmi usul-i hadise, fıkıh ilmi usul-i fıkha muhtaç olduğu gibi, usul-i hadisle fıkıh ilmi, usul-i fıkıhla da hadis ilmi kamil manada anlaşılamayacağı gibi, bilinen usullerin hiç birisiyle de Risale-i Nur tam manasıyla anlaşılamaz. Zira dediğimiz gibi, Risale-i Nur islami ilim ve islami karekette yeni bir iştir.

NETİCE-İ KELAM:
Risale-i Nur hareketi, ilimde ve kıyamda Kur’an-ı Azimüşşan’ın, irtidad hareketlerine karşı çektiği bir elmas kılıçtır. Bu kılıcı tam ve kamil manada kullanmak için usul bilmek lazımdır.

Bu ufak çalışmamız, bu azim davanın tahakkukuna hizmet etmek içindir.

Usul-i Resail-i Nur namıyla bu büyük meseleye giriştik. Tevfilk Allah’tandır cc.

Risale-i Nur bir hareketin adı veya cihanşümul bir kıyamın bütün düsturlarına havi, ilham-ı Rabbani bir eserdir.

Barla’da zalim bir kaymakamın ve vicdansız bir muallimin zulumleri altında te’lif edilen Risale_i Nur, İttihad-ı İslam ile Cihanda İslamı tekrar layık olduğu mevki-i muallasına
Oturtacağı mes’ud güne gelinceye kadar, hareketini üç merhalede tahakkuk ettirecektir.

1- İman-ı tahkikinin neşri ve ehl-i imanı dalaletten kurtarmak
2- Hilafet-i Muhammedi ünvanı ile şeriatı icra ve tatbik etmek
3- Hilafet_i Muhammediyeyi ittihad-ı İslam-a bina ederek din-i mubini islama hizmet etmektir.
Bu üç merhalede takınılacak hareket tarzını bütün teferruatıyla ve umumiyetle icmali olarak risaleler beyan etmişlerdir. Birinci hizmet tarzını Hz. Üstad ra. Hayatıyla bizzat yaşamıştır. Risale-i Nur’un telifinin bittiği tarih olan 1944 veya 1949 tarihine kadar Risale-i Nur dairesine talebe vasfı ile dahil olmuş, sayıları takriben otuza vasıl olan erkanlar da elhak o mübarek Mürşid-i Rabbaninin yolundan kıl kadar inhiraf etmeyerek yollarına devam etmişlerdir. İman-ı tahkikiyi neşr ve ehli imanı dalaletten kurtarmışlardır.Allah cc hepsine rahmet etsin. Amin.

Biz bu birinci hizmet devresinin 1985 veya 1986 tarihinde bittiğine kaniyiz. Bu iddiamıza deliller ise: Birincisi.
Bir devir 60 senede biter hükmüne göre 1925 veya 1926 da başlayan telifat ve birinci hizmet devresi 60 ilavesi ile 1985 veya 1986 senelerinde
bitmiş olur.

İkincisi: Birinci hizmet devresinin ve tarzının adeta ruhu durumuna gelmiş olan H.Hulusi Yahyagil’in bu tarihte vefatı ile beraber arka arkaya Hasan Atıf K.S., Kastamonulu Mehmet Feyzi K.S hazretlerinin vefatıyla 30 erkan zattan hiç kimsenin hayatta kalmamış olmaları

Üçüncüsü: Risale –i Nur dairesindeki dağınık acı vaziyet de gösteriyor ki: Ya yeni hal veya izmihlal…. İzmihlal olmayacağına göre yeni hal zaruri olarak ortaya çıkar.

Her neyse, madem bu mübarek eserler vücut sahasına çıkmışlardır. O halde bu eserlerde yazılı olanların tahakkuk edecegine zerre kadar şüphe edilmemek gerekir. Ve
Şüphemiz asla yoktur.

Bu devrelerin arası bıçakla kesilmiş bir şekilde degildir. Birincide ikincinin icmalen hakikatları bulunduğu ve yaşandığı gibi, elbette ikinci ve üçüncü devrelerde de birinci hizmet devresi kesintisiz olarak devam eder, arada kopukluk olmaz. Ancak her devrede esas faaliyet
O devrenin usulleri ile olur. Diğerleri onun zımnında cerayan eder.

Risale-i nur harekatının mebdeinden müntehasına kadar devam eden hatt-ı müstakim üzerinde, yanlış anlaşılması ile büyük hatalara ve saplanmalara sebebiyet veren bazı terimler üzerinde duracağız.

1. FENA-FİL-İHVAN
2. HAKİKAT MESLEĞİ NE DEMEKTİR
3. RİSALE-İ NUR HAREKETİ BİR TARİKATMIDIR
4. CADDE-İ KÜBRA NE DEMEKTİR
5. İLM-EL-YAKİN—AYN-EL YAKİN—HAKK-EL YAKİN
6. RİSALE-İ NUR MESLEGİNDE ZİKİR VARMIDIR

Bu konuları zamana bölerek beraber sizlerle paylaşmak isterim
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Yunus Emre'nin Beğendiğim Bir Sözünü Belirtmek İstiyorum Bu Konuda:

Dervişlik Olaydı Taç İle Hırka,Biz Dahi Alırdık Otuza Kırka...

Yani uzun lafın kısası Yunus Emre Şeyhliğin dervişliğin sakalla cübbeyle şalvarla

olamayacağını en iyi şekilde belirtmiştir...
 
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
32
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
~~BURSA~~
Hadis-i Şerif meali: "Said..Said..Said..Said fitnelere muhafaza edilendir"üç def'a tekrar buyrulmuştur. O ibtila olunur ve sabreder.İşte o zayıf ve sakalsız..Sonra o zayıf ve sakalsız kelimesinin birçok manaları olup;burada Hadis-i Şerif'in insan riyazesinde ima edilen husus nazar-ı itibara alınmıştır.

Tılsımlar mecmuası sayfa:212
 

gumus_Tesbih

Paylaşımcı
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
382
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
van
Aziz kardeşim,

Risale-i Nur'un avukatı Ziya'yı bizim tarafımızdan hem çok teşekkür, hem tebrik ediniz. Çoktan beri ruhuma ihtar edilmiş ki, Ziya namında birisi, Risale-i Nur namına büyük bir hizmet edecek. Bu mesele gösterdi ki, o Ziya, bu Ziya'dır. Bizleri ebede kadar minnettar eyledi. Mahkemede zabıt kâtibi ve âzâdan Hesnâ Hanım ve sorgu hakimi gibi vicdanlı zatlara teşekkür ederiz. Ve onları unutmayacağımı, bilhassa başta Müftü Osman, Hasan Feyzi olarak çok ehemmiyetli kardeşlerime selâmımızı ve minnettarlığımızı bildiriniz. Ve hâkim-i âdil olan zata, Risale-i Nur'un ekser eczalarını ona hediye etmek için yazdırmayı karar verdiğimi söyleyiniz. Ve Risale-i Nur'un fahrî avukatı Ziya'ya, kısm-ı mühimmini yazdırıp ona hediye etmek niyetindeyim.

Tab' olunan Âyetü'l-Kübrâ risalesinin beş yüz matbu nüshaları da tab'edenlere verilecek mi, merak ediyorum.

Biri de, İstanbul'da müsadere edilen ne kadar Risale-i Nur varsa bana aittir. İçinde yirmi risale bulunan mecmua bana çok ehemmiyeti var.

Hem Denizli'den mufarakat ederken, emanet Mucizât-ı Ahmediye risalesini orada bazılarına bırakmıştım, o da bana çok lâzımdır. Belki Hoca Mûsâ Efendi biliyor.

Risale-i Nur'un zayıf veya yeni şakirtlerini vesveseden kurtarmak için beyan ediyorum ki: Gizli bir komitenin desisesiyle safdil bazı hocalar veyahut bid'a taraftarları bazı muarızlar, Risale-i Nur'un hiç zedelenmez bazı hakikatlerine karşı gelmek için, benim çok kusurlu ve-itiraf ediyorum-çok hatalı şahsımın noksanlarını ve hatalarını işâa etmek ve beni onlar ile çürütmekle Risale-i Nur'a ilişmek ve darbe vurmak istediklerinin bu yirmi senedir yirmi ehemmiyetli hâdisesi var. Hattâ iki defa hapsimize de bir nevi vesilesi olduğundan, dostlarıma ve Risale-i Nur'un şakirtlerine ilân ediyorum ki:

Ben Cenab-ı Hakka şükrediyorum ki, nefsimi kendime beğendirmemiş ve kusurlarımı kendime bildirmiş. Değil kendimi satmak, hodfuruşluk etmek, belki kemâl-i mahcubiyetle Risale-i Nur'un mübarek şakirtleri içinde onların samimiyet ve ihlâsıyla kendimi affettirmek ve onların mânevî şefaatiyle günahlarıma bir kefaret aramaktır.

Bana itiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zahirî bazı hatalarımı bahane edip ve yanlış olarak Risale-i Nur'u benim malım zannedip Risale-i Nur'un nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler: "Said Cuma cemaatine gelmiyor, sakal bırakmıyor" gibi tenkitleri var.

Elcevap: Ben, çok kusurları kabul ile beraber derim: Bu iki meselede büyük mâzeretlerim var.

Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cumanın bir şartı, kırk adam imam arkasında Fatiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana Cuma farz değil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bazan sünnet olarak kılıyordum.

Saniyen: Yirmi senedir haksız olarak beni insanlarla görüştürmekten men ettikleri için-hem bu âhirde, resmen dört ay evvel perde altında insanlarla temas ettirmemek için tenbihat olmuş-hem yirmi beş senedir ben münzevî yaşadığım için, kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum ve herkesin arkasında mezhebimce iktida edip namaz kılamıyorum ve okumakta yetişemiyorum ve daha Fatiha'nın yarısını okumadan, imam rükûa gidiyor. Bizde Fatiha okumak farzdır.

Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inayet-i İlâhiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nur'a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım.

Bazı âlimler "Sakalı tıraş etmek caiz değildir" demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebîreden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur'un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferit hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşaallah o sünnetin terkine bir kefarettir
.

Hem bunu kat'iyen ilân ediyorum ki: Risale-i Nur, Kur'ân'ın malıdır. Benim ne haddim var ki, sahip olayım, tâ ki kusurlarım ona sirayet etsin. Belki o Nur'un kusurlu bir hâdimi ve o elmas mücevherat dükkânının bir dellâlıyım. Benim karma karışık vaziyetim ona sirayet edemez, ona dokunamaz. Zaten Risale-i Nur'un bize verdiği ders de, hakikat-i ihlâs ve terk-i enâniyet ve daima kendini kusurlu bilmek ve hodfuruşluk etmemektir. Kendimizi değil, Risale-i Nur'un şahs-ımânevîsini ehl-i imana gösteriyoruz. Bizler, kusurumuzu görene ve bize bildirene-fakat hakikat olmak şartıyla-minnettar oluyoruz, "Allah razı olsun" deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa, ısırmadan atılsa, nasıl memnun oluruz; kusurumuzu-fakat garaz ve inat olmamak şartıyla ve bid'alara ve dalâlete yardım etmemek kaydıyla-kabul edip minnettar oluyoruz.
EMİRDAĞ LAHİKASI​

OKUMAK OKUMAK OKUMAK DEM VE DAMARLARA VARINCAYA KADAR OKUMAK
ZÜBEYİR GÜNDÜZALP​
 

gumus_Tesbih

Paylaşımcı
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
382
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
van
Aziz kardeşim,

Risale-i Nur'un avukatı Ziya'yı bizim tarafımızdan hem çok teşekkür, hem tebrik ediniz. Çoktan beri ruhuma ihtar edilmiş ki, Ziya namında birisi, Risale-i Nur namına büyük bir hizmet edecek. Bu mesele gösterdi ki, o Ziya, bu Ziya'dır. Bizleri ebede kadar minnettar eyledi. Mahkemede zabıt kâtibi ve âzâdan Hesnâ Hanım ve sorgu hakimi gibi vicdanlı zatlara teşekkür ederiz. Ve onları unutmayacağımı, bilhassa başta Müftü Osman, Hasan Feyzi olarak çok ehemmiyetli kardeşlerime selâmımızı ve minnettarlığımızı bildiriniz. Ve hâkim-i âdil olan zata, Risale-i Nur'un ekser eczalarını ona hediye etmek için yazdırmayı karar verdiğimi söyleyiniz. Ve Risale-i Nur'un fahrî avukatı Ziya'ya, kısm-ı mühimmini yazdırıp ona hediye etmek niyetindeyim.

Tab' olunan Âyetü'l-Kübrâ risalesinin beş yüz matbu nüshaları da tab'edenlere verilecek mi, merak ediyorum.

Biri de, İstanbul'da müsadere edilen ne kadar Risale-i Nur varsa bana aittir. İçinde yirmi risale bulunan mecmua bana çok ehemmiyeti var.

Hem Denizli'den mufarakat ederken, emanet Mucizât-ı Ahmediye risalesini orada bazılarına bırakmıştım, o da bana çok lâzımdır. Belki Hoca Mûsâ Efendi biliyor.

Risale-i Nur'un zayıf veya yeni şakirtlerini vesveseden kurtarmak için beyan ediyorum ki: Gizli bir komitenin desisesiyle safdil bazı hocalar veyahut bid'a taraftarları bazı muarızlar, Risale-i Nur'un hiç zedelenmez bazı hakikatlerine karşı gelmek için, benim çok kusurlu ve-itiraf ediyorum-çok hatalı şahsımın noksanlarını ve hatalarını işâa etmek ve beni onlar ile çürütmekle Risale-i Nur'a ilişmek ve darbe vurmak istediklerinin bu yirmi senedir yirmi ehemmiyetli hâdisesi var. Hattâ iki defa hapsimize de bir nevi vesilesi olduğundan, dostlarıma ve Risale-i Nur'un şakirtlerine ilân ediyorum ki:

Ben Cenab-ı Hakka şükrediyorum ki, nefsimi kendime beğendirmemiş ve kusurlarımı kendime bildirmiş. Değil kendimi satmak, hodfuruşluk etmek, belki kemâl-i mahcubiyetle Risale-i Nur'un mübarek şakirtleri içinde onların samimiyet ve ihlâsıyla kendimi affettirmek ve onların mânevî şefaatiyle günahlarıma bir kefaret aramaktır.

Bana itiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zahirî bazı hatalarımı bahane edip ve yanlış olarak Risale-i Nur'u benim malım zannedip Risale-i Nur'un nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler: "Said Cuma cemaatine gelmiyor, sakal bırakmıyor" gibi tenkitleri var.

Elcevap: Ben, çok kusurları kabul ile beraber derim: Bu iki meselede büyük mâzeretlerim var.

Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cumanın bir şartı, kırk adam imam arkasında Fatiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana Cuma farz değil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bazan sünnet olarak kılıyordum.

Saniyen: Yirmi senedir haksız olarak beni insanlarla görüştürmekten men ettikleri için-hem bu âhirde, resmen dört ay evvel perde altında insanlarla temas ettirmemek için tenbihat olmuş-hem yirmi beş senedir ben münzevî yaşadığım için, kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum ve herkesin arkasında mezhebimce iktida edip namaz kılamıyorum ve okumakta yetişemiyorum ve daha Fatiha'nın yarısını okumadan, imam rükûa gidiyor. Bizde Fatiha okumak farzdır.

Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inayet-i İlâhiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nur'a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım.

Bazı âlimler "Sakalı tıraş etmek caiz değildir" demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebîreden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur'un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferit hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşaallah o sünnetin terkine bir kefarettir
.

Hem bunu kat'iyen ilân ediyorum ki: Risale-i Nur, Kur'ân'ın malıdır. Benim ne haddim var ki, sahip olayım, tâ ki kusurlarım ona sirayet etsin. Belki o Nur'un kusurlu bir hâdimi ve o elmas mücevherat dükkânının bir dellâlıyım. Benim karma karışık vaziyetim ona sirayet edemez, ona dokunamaz. Zaten Risale-i Nur'un bize verdiği ders de, hakikat-i ihlâs ve terk-i enâniyet ve daima kendini kusurlu bilmek ve hodfuruşluk etmemektir. Kendimizi değil, Risale-i Nur'un şahs-ımânevîsini ehl-i imana gösteriyoruz. Bizler, kusurumuzu görene ve bize bildirene-fakat hakikat olmak şartıyla-minnettar oluyoruz, "Allah razı olsun" deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa, ısırmadan atılsa, nasıl memnun oluruz; kusurumuzu-fakat garaz ve inat olmamak şartıyla ve bid'alara ve dalâlete yardım etmemek kaydıyla-kabul edip minnettar oluyoruz.
EMİRDAĞ LAHİKASI​

OKUMAK OKUMAK OKUMAK DEM VE DAMARLARA VARINCAYA KADAR OKUMAK
ZÜBEYİR GÜNDÜZALP​
 
Üst