Bedüizzaman Hz ile Faik Yurtöven Efendi'nin İlk Görüşmesi
Efendim Sait Nursi Hz.'den bahseder misiniz?
Faik Efendi:
Üstad Hz. kendisi İslam'a hizmet etmiş büyük bir alim ve velidir. Onun yazdığı eserler kendi zamanı içersinde dini yazlaşmayı büyük ölçüde önlemiştir. Kendisi birliği ve beraberliği temin için çalışmış vatanımız bir dinimiz bir diyerek herkese çağrıda bulunmuştur.
Efendim Bediüzzaman Hz. ile görüşmüşsünüz bize bundan bahseder misiniz?
Faik Efendi: Efendim Bediüzzaman Hz. ile iki görüşmem oldu. Birincisi Afyon Emirdağ'ında ziyaretine gitmiştim. Benim mürşidim vefat etmişti o zaman, bende "Ya rabbî bu zamanın Kutbu kimse bana göster" diye dua ettim. Rüyamda bana Bediüzzaman Hz. zamanın Kutbu olarak gösterildi.
Bende o zatı ziyarete gittim. Öğleden sonra idi. Üstat yemeğini yemiş öğle namazını kılmış ve yatmış. İkindiye yakın kalkar namazı kılar, o saatten sonra da kendi evradıyla meşgul olduğunu, başka kimseyle görüşmediğini öğrendim. Bende orda ceylana dedim ki; madem Üstat yeni yatmış henüz uyumamıştır, Ankara'dan bir ağabeyimiz geldi, sizinle mana aleminde görüşmüş şimdi de sizin ziyaretinize geldi, deyin dedim.
Gelsin derse gelirim, gitsin derse giderim, beklesin derse beklerim dedim. Ne emrederse onu yapmak lazım İslam'da edep şart. Bu yolda edebi olmayan ilerleyemez.
Arkadaş Üstada durumumu anlatınca, benim için Üstat çağır o genci gelsin demiş. İçeri girdim elini öptüm kucaklaştık, otur dedi. Kendisi çok yumuşak konuşurdu, bana dedi ki;
"Kardeşim almış olduğum zehirlerin tesiriyle sizinle ancak çeyrek saat kadar konuşabileceğim" dedi, nasıl emrederseniz efendim dedim. Ondan sonra Risale-i Nur'un yazılmasından başladı. Efendim Allah razı olsun çok güzel, istifadeli eserleriniz var, ama 133 parça risaleden bahsediliyor. Hali hazırda çıkan 1'den 9'a kadar çıkan sözler var; Ufak Sözler, Gençlik Rehberi, Asayı Musa, Hanımlar Rehberi, İhtiyarlık Risalesi, Hastalık Risalesi başka da bir şey yok dedim.
Müsaade buyurunda bu eserler yeni Türkçe'ye tercüme edilsin, gençlik bu eserlerden istifade etsin, imanı kurtulsun dedim. Şöyle bir düşündü ve bana baktı, "Adın ne senin" dedi, Ali Faik dedim. "Seni birinci talebem olarak kabul ediyorum, birinci sınıf talebemsin, sana ismen dua edeceğim" dedi.
Ben o anda "Yahu ben ne Kur'an okumasını bilirim nede yazmasını, nasıl olurda en birinci talebe olurum" diye kalbimden geçirdim ,hemen kalbime vakıf oldu ve cevabını verdi, dedi ki; "Her ne kadar Kur'an okumasını yazmasını bilmesen de sen benim birinci sınıf talebemsin işte o kadar" dedi. Teşekkür ederim efendim Allah razı olsun teveccühünüz dedim. Dışarı çıkınca saate baktım tam 45 dakika konuşmuşuz içerde.
İkinci ziyaretimde de Gençlik Rehberi'nin Eskişehir'de mahkemesi sırasında oldu. Mustafa Sungur vardı, Zübeyr Ceylan gibi şu anda hatırlayamadığım arkadaşlar vardı. Bazılarıda vefat etti Allah rahmet eylesin. Üstadın yanına gittim içeri girdim, kapıda biri daha vardı beraber girdik içeri. Meğer o adam Üstadın hapishane arkadaşıymış, beraber yatmışlar hapiste. Avukat Hakkı Tığlılı. İçeri girince bu benim hapishane arkadaşım diye takdim etti.
Beraberce sohbet ettik. Ben müsait bir zaman kollayıp, "Efendim Abdulkadir Geylani Hz.lerini ziyarete gideceğim bir emriniz var mı diye geldim" dedim. "Seni Allah gönderdi buraya, ben feyzimi Abdulkadir Geylani Hz.'den alırım şeyhim odur benim, başka yerden değil doğrudan feyzimi ondan alırım ben. Ahir ömrümün O'nun yanında geçmesini istiyorum, fakat benim Urfa'da 6 şeker sandığı dolusu kitaplarım ve Halid-i Bağdadî Hz.lerinden bana intikal eden bir cübbem var, onların benden önce Bağdat'a geçmesini isterim sen Bağdat'ta bir görüşme yap bakalım, onları oraya nasıl aldırırız öğren" dedi. Ben de baş üstüne efendim dedim.
Bağdat'ta (Uhuviyyet-i) İslamiyye'nin Reisi olan bir Efendi Hz. vardı. O tahsilini İstanbul Fatih medresesinde gördüş. Elmalılı Ahmet Hamdi 2. sınıftayken Reis o zaman 1. sınıftaydı.
Onunla görüştüm Üstadın bu isteğini söyledim, "Biz eşyaları huduttan karşılar, teslim alırız ama O'nun Türkiye'den ayrılması doğru olmaz, O'nun vazifesi Türkiye'de dedi. Bediüzzaman'nın Türkiye'den ayrılması; bir ordunun kumandanını kaybetmesi gibidir" dedi. "Efendim zaten O da hemen gelecek değil ahir ömründe burada bulunmak istiyor, bu eşyaların kendisinden önce buraya geçmesini istediği için böyle bir teklifte bulundu" dedim.
Üstat Bağdat'a geçmeyi tehir ederse, arkadaşlar bana mektupla bildirecekler, dedim. Nitekim 5-10 gün sonra mektuplar geldi. Mektupta "Sayın Ali Faik Yurtöven Üstat Bağdat ziyaretini tehir etti, sende ziyaretin biter bitmez dönebilirsin" dediler. Bende mektubu alınca yanına gittim "Efendim mektup geldi Üstat gelmeyecekmiş bende dönüyorum Allah'a ısmarladık" dedim. O zamanın parasıyla bana 10 dinar verdi bizim parayla 110 lira ediyordu, utandım, efendim benim param var dedim.
Sen benim misafirimsin hem de üstadın talebesisin ben burada ders veriyorum seni gezdiremem, sen şu parayı al dedi, ben istemedim, zorla cebime koyuverdi. Bende mahcup duruma düştüm, benim de yanımda güzel bir tespihim vardı, benim tespihte 100 liraydı o vakit, hemen hemen paranın tam karşılığıydı, efendim buyurun bende bu tespihi size hediye ediyorum dedim. Beni mahcup etmemek için nezaketten memnuniyetle, teşekkür ederim dedi tespihi aldı cebine koydu.
Efendim Sait Nursi Hz.'den bahseder misiniz?
Faik Efendi:
Üstad Hz. kendisi İslam'a hizmet etmiş büyük bir alim ve velidir. Onun yazdığı eserler kendi zamanı içersinde dini yazlaşmayı büyük ölçüde önlemiştir. Kendisi birliği ve beraberliği temin için çalışmış vatanımız bir dinimiz bir diyerek herkese çağrıda bulunmuştur.
Efendim Bediüzzaman Hz. ile görüşmüşsünüz bize bundan bahseder misiniz?
Faik Efendi: Efendim Bediüzzaman Hz. ile iki görüşmem oldu. Birincisi Afyon Emirdağ'ında ziyaretine gitmiştim. Benim mürşidim vefat etmişti o zaman, bende "Ya rabbî bu zamanın Kutbu kimse bana göster" diye dua ettim. Rüyamda bana Bediüzzaman Hz. zamanın Kutbu olarak gösterildi.
Bende o zatı ziyarete gittim. Öğleden sonra idi. Üstat yemeğini yemiş öğle namazını kılmış ve yatmış. İkindiye yakın kalkar namazı kılar, o saatten sonra da kendi evradıyla meşgul olduğunu, başka kimseyle görüşmediğini öğrendim. Bende orda ceylana dedim ki; madem Üstat yeni yatmış henüz uyumamıştır, Ankara'dan bir ağabeyimiz geldi, sizinle mana aleminde görüşmüş şimdi de sizin ziyaretinize geldi, deyin dedim.
Gelsin derse gelirim, gitsin derse giderim, beklesin derse beklerim dedim. Ne emrederse onu yapmak lazım İslam'da edep şart. Bu yolda edebi olmayan ilerleyemez.
Arkadaş Üstada durumumu anlatınca, benim için Üstat çağır o genci gelsin demiş. İçeri girdim elini öptüm kucaklaştık, otur dedi. Kendisi çok yumuşak konuşurdu, bana dedi ki;
"Kardeşim almış olduğum zehirlerin tesiriyle sizinle ancak çeyrek saat kadar konuşabileceğim" dedi, nasıl emrederseniz efendim dedim. Ondan sonra Risale-i Nur'un yazılmasından başladı. Efendim Allah razı olsun çok güzel, istifadeli eserleriniz var, ama 133 parça risaleden bahsediliyor. Hali hazırda çıkan 1'den 9'a kadar çıkan sözler var; Ufak Sözler, Gençlik Rehberi, Asayı Musa, Hanımlar Rehberi, İhtiyarlık Risalesi, Hastalık Risalesi başka da bir şey yok dedim.
Müsaade buyurunda bu eserler yeni Türkçe'ye tercüme edilsin, gençlik bu eserlerden istifade etsin, imanı kurtulsun dedim. Şöyle bir düşündü ve bana baktı, "Adın ne senin" dedi, Ali Faik dedim. "Seni birinci talebem olarak kabul ediyorum, birinci sınıf talebemsin, sana ismen dua edeceğim" dedi.
Ben o anda "Yahu ben ne Kur'an okumasını bilirim nede yazmasını, nasıl olurda en birinci talebe olurum" diye kalbimden geçirdim ,hemen kalbime vakıf oldu ve cevabını verdi, dedi ki; "Her ne kadar Kur'an okumasını yazmasını bilmesen de sen benim birinci sınıf talebemsin işte o kadar" dedi. Teşekkür ederim efendim Allah razı olsun teveccühünüz dedim. Dışarı çıkınca saate baktım tam 45 dakika konuşmuşuz içerde.
İkinci ziyaretimde de Gençlik Rehberi'nin Eskişehir'de mahkemesi sırasında oldu. Mustafa Sungur vardı, Zübeyr Ceylan gibi şu anda hatırlayamadığım arkadaşlar vardı. Bazılarıda vefat etti Allah rahmet eylesin. Üstadın yanına gittim içeri girdim, kapıda biri daha vardı beraber girdik içeri. Meğer o adam Üstadın hapishane arkadaşıymış, beraber yatmışlar hapiste. Avukat Hakkı Tığlılı. İçeri girince bu benim hapishane arkadaşım diye takdim etti.
Beraberce sohbet ettik. Ben müsait bir zaman kollayıp, "Efendim Abdulkadir Geylani Hz.lerini ziyarete gideceğim bir emriniz var mı diye geldim" dedim. "Seni Allah gönderdi buraya, ben feyzimi Abdulkadir Geylani Hz.'den alırım şeyhim odur benim, başka yerden değil doğrudan feyzimi ondan alırım ben. Ahir ömrümün O'nun yanında geçmesini istiyorum, fakat benim Urfa'da 6 şeker sandığı dolusu kitaplarım ve Halid-i Bağdadî Hz.lerinden bana intikal eden bir cübbem var, onların benden önce Bağdat'a geçmesini isterim sen Bağdat'ta bir görüşme yap bakalım, onları oraya nasıl aldırırız öğren" dedi. Ben de baş üstüne efendim dedim.
Bağdat'ta (Uhuviyyet-i) İslamiyye'nin Reisi olan bir Efendi Hz. vardı. O tahsilini İstanbul Fatih medresesinde gördüş. Elmalılı Ahmet Hamdi 2. sınıftayken Reis o zaman 1. sınıftaydı.
Onunla görüştüm Üstadın bu isteğini söyledim, "Biz eşyaları huduttan karşılar, teslim alırız ama O'nun Türkiye'den ayrılması doğru olmaz, O'nun vazifesi Türkiye'de dedi. Bediüzzaman'nın Türkiye'den ayrılması; bir ordunun kumandanını kaybetmesi gibidir" dedi. "Efendim zaten O da hemen gelecek değil ahir ömründe burada bulunmak istiyor, bu eşyaların kendisinden önce buraya geçmesini istediği için böyle bir teklifte bulundu" dedim.
Üstat Bağdat'a geçmeyi tehir ederse, arkadaşlar bana mektupla bildirecekler, dedim. Nitekim 5-10 gün sonra mektuplar geldi. Mektupta "Sayın Ali Faik Yurtöven Üstat Bağdat ziyaretini tehir etti, sende ziyaretin biter bitmez dönebilirsin" dediler. Bende mektubu alınca yanına gittim "Efendim mektup geldi Üstat gelmeyecekmiş bende dönüyorum Allah'a ısmarladık" dedim. O zamanın parasıyla bana 10 dinar verdi bizim parayla 110 lira ediyordu, utandım, efendim benim param var dedim.
Sen benim misafirimsin hem de üstadın talebesisin ben burada ders veriyorum seni gezdiremem, sen şu parayı al dedi, ben istemedim, zorla cebime koyuverdi. Bende mahcup duruma düştüm, benim de yanımda güzel bir tespihim vardı, benim tespihte 100 liraydı o vakit, hemen hemen paranın tam karşılığıydı, efendim buyurun bende bu tespihi size hediye ediyorum dedim. Beni mahcup etmemek için nezaketten memnuniyetle, teşekkür ederim dedi tespihi aldı cebine koydu.