Bediüzzaman Hz.leri Siyasete Karşımıydı?

Bediüzzaman hz.leri siyasete karşımıydı?

  • Kararsızım

    Oy: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    13

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
[/SIZE]
kardeşim lütfen "yani diyorsunuz ki" deyip, demediğim şeyleri demişim gibi sunmayınız..Ne söylediğim mesajımda gözüküyor..siz de alıntılamışsınız zaten..



sen biliyorsan, bize de naklet dedim..Ben bilmiyorum..
Ayrıldığını beyan eden bir açıklaması olmamıştır..

Vehim : "Sen Selanik'te İttihat ve Terakkî ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın?
İrşad : Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar.


Beyanat ve tenvirler


Bu sorunun cevabını bilmek veya bilmemek neyi ortaya çıkaracak..?

Alimlerin görevi emr-i maruf nehyi anilmünker yapmaktır..Hidayetine sebep olduklarının isim isim çetelesini tutmak değildir..
Şunu da bilmelisiniz ki, Peygamberlik vazifesiyle vazifelendirilmiş ama kendisine bir tane iman eden kişi bulamamış peygamberler gelmişgeçmiştir..Asıl önemli olan vazifeye uygun davranmaktır..gerisi nasip kısmet kader..






Diyorsunki:"kardeşim lütfen "yani diyorsunuz ki" deyip, demediğim şeyleri demişim gibi sunmayınız..Ne söylediğim mesajımda gözüküyor..siz de alıntılamışsınız zaten.."

Aşağıdaki yazılar size ait:

Ama İttihadçıların masonlarına destek vermediği zaten aşikar..Zaten İttihad ve terakki içindeki kötü niyetli kişilerin fikirlerini tersine çevirmek için onları doğru yola getirmek için de çok çalışmıştır.."

Bediüzzaman itiihad ve terakki partisine İslamiyete ,şeriata, hürriyet-i şeri'ye hizmet etmek için girmiştir..İttihad ve terakki partisinin kurucularının ve yöneticilerinin ne yaptığı ,hangi hataları yaptığı Bediüzzaman'ı bağlamaz..
Bediüzzaman hamiyet-i İslamiye için destek vermiştir,




Diyorsunki:"sen biliyorsan, bize de naklet dedim..Ben bilmiyorum..
Ayrıldığını beyan eden bir açıklaması olmamıştır.."



Bu gerekçelerden ve delillerden yola çıktığımız zaman Tarihçe-i Hayatta geçen “Hürriyetten sonra mücahit arkadaşlarıyla beraber İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini kurmuşlar” (Tarihçe-i Hayat, 1994, s. 46)


 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Diyorsunki:"kardeşim lütfen "yani diyorsunuz ki" deyip, demediğim şeyleri demişim gibi sunmayınız..Ne söylediğim mesajımda gözüküyor..siz de alıntılamışsınız zaten.."

Aşağıdaki yazılar size ait:

Ama İttihadçıların masonlarına destek vermediği zaten aşikar..Zaten İttihad ve terakki içindeki kötü niyetli kişilerin fikirlerini tersine çevirmek için onları doğru yola getirmek için de çok çalışmıştır.."

evet böyle demişim sizin dediğiniz gibi dememişim..
GENCAKINCI' Alıntı:
Yani kısaca diyorsunuzki Bediüzzaman hz.leri İttihat ve Terraki partisine onları ıslah edip hidayetlerine vesile olmak için girmiştir.Onlara doğru yolu göstermek için girmiştir

Benim söylediğim ile sizin "yani diyorsunuzki" dediğin yer mana olarak farklı..



Bu gerekçelerden ve delillerden yola çıktığımız zaman Tarihçe-i Hayatta geçen “Hürriyetten sonra mücahit arkadaşlarıyla beraber İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini kurmuşlar” (Tarihçe-i Hayat, 1994, s. 46)
Tarihçe-i Hayattaki bu ifadeler Üstad'ın ifadeleri değildir tashih edilmesi lazımdır,önemli olan ve geçerli olan Üstad'ın kendi beyanlarıdır..Üstad'ın kendi beyanlarına baktığımız zaman İttihad-ı Muhammedi cemiyetinin bırakın kurucuları arasında yer almayı(çünkü cemiyet kurulduktan sonra haberi oluyor kurulduğundan),fiilen o cemiyete gidip üye bile olmadığı anlaşılıyor..Yalnızca "İttihad-ı Muhammedi" ism-i mübarekine hürmet ederek, bu ismin hakiki manasına hamledilmesi gerektiğini belirtmiştir..Hatta bu ism-i mübarekin kötü olaylara,menfi siyasete alet edilmesinden korkmuştur..
İşittim, Muhammed (asm) namıyla bir cem’iyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki; bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin… … Lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdid kabul etmez. Ben nasıl ki, dindar müteaddid cem’iyete bir cihette mensubum. Zira maksatlarını bir gördüm. Kezâlik o ism-i mübareke intisab ettim” (Divan-ı Harb-i Örfî, 27)
"...Kezâlik o ism-i mübareke intisap ettim. Lâkin tarif ettiğim ve dâhil olduğum İttihâd-ı Muhammdedînin (asm) tarifi budur ki: Şarktan garba, cenuptan şimâle uzanan bir silsile-i nuranî ile merbut bir dâiredir. Dâhil olanlar da bu zamanda üç yüz milyondan ziyadedir…” (DHÖ, 27)

Demek ki tarihçe-i hayattaki ifadeler ,tarihi belgelerle ve Üstad'ın kendi beyanları dikkate alınarak tashih edilmelidir..
Bu tashihin yapılması gerektiğini Üstad'ın kendi ifadeleri ile beraber yazıya döken M. Ali Kaya'nın ilgili yazısı şöyledir:

İttihad-ı Muhammedi cemiyeti ve bir tashih:
5 Nisan 1909 tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyetine muhalif olanlar tarafında Volkan Gazetesi idare odasında kurulmuş bir cemiyettir. Volkan Gazetesi sahibi Derviş Vahdetî’nin kurucusu ve başkanı olduğu İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti kuruluşunu Ayasofya Camiinde okutulan bir mevlit merasiminde ilan etmiştir.
Bazı tarihçilere göre bu bir cemiyet olarak değil bir fırka olarak kurulmuştur ve amacı da siyasidir. Ancak, Tarık Zafer Tunaya’ya göre İttihad-ı Muhammedî Fırkası “parlamento içinde kurulan gizli ve ihtilalci eğilimli bir parti değildir.” (http://tr.wikipedia.org/wiki/ittihad-ı_Muhammedi) Volkan ve Mizan gazeteleri “İttihat ve Terakki Cemiyeti” aleyhine yazdığı yazılarla muhalefet cephesi meydana getirmişti. Zira “İttihat ve Terakki Cemiyetinden çok büyük beklentisi olan Osmanlı aydınları uyguladıkları dine/şeriata ve “Hürriyet, adalet ve müsavât” gibi hürriyetçi söylemelere aykırı icraatlarından dolayı beklentilerine cevap bulamamışlar ve muhalefete başlamışlardı. Bunların içinde Bediüzzaman Said Nursi de vardı. Bediüzzaman İttihat ve Terakki Fırkası kurucuları olan Jön Türkleri ikaz ederek “Siz dini incittiniz, gayretullah’a dokundunuz, Şeriatı tezyif ettiniz; neticesi vahim olacaktır” diye ikaz ediyordu. (Tarihçe-i Hayat, 1994, s.46)

Cemiyetin kurucuları arasında o zamanın meşhur simalarından Süheyl Paşa ve Şeyh Sadık gibi zatlar da bulunuyordu. Derviş Vahdeti İttihat ve Terakki’ye müfrit bir muhalefet yaptığı için Bediüzzaman tarafından “Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı. Ve onların sözleri kalb-i umumi-i müşterek-i milleten bîtarafâne çıkmalı. Ve atbuat nizamnâmesini, vicdanmızdaki hiss-i diyânet ve niyet-i hâlise tanzim etmeli.” (Divan-ı Harb-i Örfî, 1993, s. 25) bizzat Derviş Vahdetî’yi ikaz etmiştir. Daha sonra Divân-ı Harbî Örfîdeki müdafaasında da “Edipler edepli olurlar. Edepsiz bazı gazeteleri nâşir-i ağraz görüyorum” (Divan-ı Harb-i Örfî, 1993, s.53) diyerek kışkırtıcı yayınları tasvip etmediğini ifade etmiştir. Dolayısıyla Bediüzzaman’ın Derviş Vahdeti ile beraber bir cemiyet kurması mümkün değildir.
Bediüzzaman en önemli bir vesika olan Mahkeme müdafaası olarak idamı için çıkarıldığı Divan-ı Harb-i Örfî’deki müdafaasında “İşittim, Muhammed (asm) namıyla bir cem’iyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki; bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin… Lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdid kabul etmez. Ben nasıl ki, dindar müteaddid cem’iyete bir cihette mensubum. Zira maksatlarını bir gördüm. Kezâlik o ism-i mübareke intisab ettim.” (Divan-ı Harb-i Örfî, 27) Bediüzzaman’ın bu mahkeme müdafaasındaki ifadelerinde cemiyete değil isme intisap ettiğini belirtmektedir. Muhtelif cemiyetlere de Bediüzzaman “bir cihetle mensuptur.” O cihet de manevi ve dini olan “haramlarla mücadele, farz ve sünneti ihya” yönüdür. Bediüzzaman’ı ilgilendiren husus budur.
Bediüzzaman İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’nin siyasete âlet edilmesinden korkar. “Nihayet derecede korktum ki; bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin.” Bediüzzaman o günün siyasi karışıklıklarına bu mübarek ismin karışmasının dine vereceği zararı düşünerek korkmaktadır. “Sonra işittim: bu ism-i mübareki bazı mübarek zevât -Süheyl Paşa ve Şeyh Sadık gibi zatlar- daha basit sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyasi cemiyetten kat-ı alaka ettiler. Siyasete karışmayacaklar. Lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez. Ben nasıl ki, dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensubum. Zira maksatlarını bir gördüm. Kezâlik o ism-i mübareke intisap ettim. Lâkin tarif ettiğim ve dâhil olduğum İttihâd-ı Muhammdedînin (asm) tarifi budur ki: Şarktan garba, cenuptan şimâle uzanan bir silsile-i nuranî ile merbut bir dâiredir. Dâhil olanlar da bu zamanda üç yüz milyondan ziyadedir…” (DHÖ, 27) şeklinde devam etmektedir. Burada maddi bir mensubiyet ve cemiyete üye olmak yoktur. İsme sahip çıkmak ve siyasi istismardan kurtarmaya çalışmak ve tahdit ve tahsisten muhafaza etmek ve umuma mal etmek vardır.
Cemiyetin kurulmasından on gün sonra 13 Nisan 1909 (Rumi 31 Mart 1325) tarihinde meşhur 31 Mart Vakası olarak bilinen isyan ve ayaklanma baş gösterdi. 10 gün İstanbul karışıklık içinde kaldı. 31 Mart vakasına adı karışan ve İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini kuran Derviş Vahdetî idam edildi. Bediüzzaman bu cemiyetin kurucusu ve bir üyesi olsaydı somut bir delil bulunmuş olur, suç isnat edilebilirdi ve bu müdafaanın bir değeri de olmazdı.
Bu gerekçelerden ve delillerden yola çıktığımız zaman Tarihçe-i Hayatta geçen “Hürriyetten sonra mücahit arkadaşlarıyla beraber İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini kurmuşlar” (Tarihçe-i Hayat, 1994, s. 46) ifadesi havada kalmakta ve araştırmaya, temel kaynaklara inerek yeniden bu ifadeleri tashih etmeye ihtiyaç olduğu görülmektedir. Nitekim Bediüzzaman’ın doğum tarihi ve Tarihçe-i Hayatta geçen bazı tarihlerin yanlış olduğu anlaşılarak delillere dayanarak düzeltilmiştir. (Haşiye) Bu ifade de bu bakımdan tashih edilerek yanlış anlaşılmalara meydan vermemek gerekir.
Yine Bediüzzaman’ın Divan-ı Harb-i Örfî’nin başında Mahkeme reisi Hurşit Paşa’nın “İttihad-ı Muhammediye dahil misin?” sorusuna “Dedim: Maaliftihar! En küçük efradındanım. Fakat benim tarif ettiğim vecihle. Ve o ittihattan olmayan dinsizlerden başka kimdir? Bana gösteriniz.” (D.H.Ö, 19-20) ifadeleri de “İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti” nin bir parti ve fırka olarak değil bütün inananları içine alan “İttihad-ı İslam” anlamında “Sünnet-i Seniyeyi” ihyaya çalışan bütün Müslümanların dâhil olduğu manevi ve nuranî bir cemiyet olarak görmekte ve tarif etmektedir.
Bediüzzaman’ın “siyasi bir cemiyet” veya “tashih ve tahdit” altına alınan bir cemiyet olarak ortaya çıkmasından korktuğu “İttihad-ı Muhammedî” ve “İttihad-ı İslam”ın tarifini yaparak bütün inananların dahil olduğu umumî ve manevî bir cemaat ve cemiyet olarak görür. Dolayısıyla Bediüzzaman’ın dar alanlarda kurulan, tarafgirlik ve siyaset manası bulunan cemiyet ve fırkalarla alakası yoktur. Olması da mümkün değildir. bu konuda doğru önerme ve düşünce “İşittim, Muhammed (asm) namıyla bir cem’iyet teşekkül etmiş” ifadesidir.
Haşiye: Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatta 1876 olarak geçen doğum tarihi yapılan araştırmalar sonucu 1878 olarak tashih edilmiştir.
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Diyorsunki:"kardeşim lütfen "yani diyorsunuz ki" deyip, demediğim şeyleri demişim gibi sunmayınız..Ne söylediğim mesajımda gözüküyor..siz de alıntılamışsınız zaten.."

Aşağıdaki yazılar size ait:


Ama İttihadçıların masonlarına destek vermediği zaten aşikar..Zaten İttihad ve terakki içindeki kötü niyetli kişilerin fikirlerini tersine çevirmek için onları doğru yola getirmek için de çok çalışmıştır.."

Bediüzzaman itiihad ve terakki partisine İslamiyete ,şeriata, hürriyet-i şeri'ye hizmet etmek için girmiştir..İttihad ve terakki partisinin kurucularının ve yöneticilerinin ne yaptığı ,hangi hataları yaptığı Bediüzzaman'ı bağlamaz..
Bediüzzaman hamiyet-i İslamiye için destek vermiştir,


Arkadaş,yukardaki sözlerden ne anlaşılıyor?

"Bediüzzaman itiihad ve terakki partisine İslamiyete ,şeriata, hürriyet-i şeri'ye hizmet etmek için girmiştir.."diyorsun

Mason teşkilatında "İttihad ve terakki içindeki kötü niyetli kişilerin fikirlerini tersine çevirmek için onları doğru yola getirmek için çok çalışmış" diyorsun.

Peki ben ne dedim?

Yani kısaca diyorsunuzki Bediüzzaman hz.leri İttihat ve Terraki partisine onları ıslah edip hidayetlerine vesile olmak için girmiştir.Onlara doğru yolu göstermek için girmiştir.?

Yine bir örnek veriyorsun.

İttihadçılardaki çok kişiyi masonluğa alet eden Karassoyla (sonradan MEclis-i mebusan milletvekili oldu) birebir görüşmüştür ve görüşme neticesinde mason Karasso,görüşmeyi yarıda keserek hızla dışarı çıkar ve arkadaşlarına
“Eğer biraz daha içeride kalsaydım, beni de Müslüman edecekti.” diyerek durumu ortaya koyar..


Şimdi bu şahıs müslüman olsaydı, hidayete ermiş olmuyormu?



Bu sözlerden bu mana çıkmazmı? Üstelik son cümlede"onları doğru yola getirmek için çok çalışmış" diyorsun.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Konuyu tartışmadan evvel , siyasetle ilgili üstadın veya diğer ulemanın tariflerinde anlaşmak gerek.İstilahlarda anlaşamayanların, konuyu açıklamada, detaylarda anlaşmaları da mümkün değildir.O zaman soru şu: Günümzde cari olan siyasetle, İslami siyaset arasında ne fark vardır? Saniyen cari olan siyasete, üstad ne demiştir, tavrı ne olmuştur? Buyrun burdan başlayalım...
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Konuyu tartışmadan evvel , siyasetle ilgili üstadın veya diğer ulemanın tariflerinde anlaşmak gerek.İstilahlarda anlaşamayanların, konuyu açıklamada, detaylarda anlaşmaları da mümkün değildir.O zaman soru şu: Günümzde cari olan siyasetle, İslami siyaset arasında ne fark vardır? Saniyen cari olan siyasete, üstad ne demiştir, tavrı ne olmuştur? Buyrun burdan başlayalım...

Yaw , Bediüzzamanın hayatının büyük bir dönemi T.C. devletinde geçti. Siyaset denilince elbetteki bu ülkedeki meri siyaset kasdedilemktedir. İslâmın Siyasetini bugünkü Türkiyede uygulayabilmek imkânı mı var da böyle bir soru soruluyor ?
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
evet böyle demişim sizin dediğiniz gibi dememişim..


Benim söylediğim ile sizin "yani diyorsunuzki" dediğin yer mana olarak farklı..




Tarihçe-i Hayattaki bu ifadeler Üstad'ın ifadeleri değildir tashih edilmesi lazımdır,önemli olan ve geçerli olan Üstad'ın kendi beyanlarıdır..Üstad'ın kendi beyanlarına baktığımız zaman İttihad-ı Muhammedi cemiyetinin bırakın kurucuları arasında yer almayı(çünkü cemiyet kurulduktan sonra haberi oluyor kurulduğundan),fiilen o cemiyete gidip üye bile olmadığı anlaşılıyor..Yalnızca "İttihad-ı Muhammedi" ism-i mübarekine hürmet ederek, bu ismin hakiki manasına hamledilmesi gerektiğini belirtmiştir..Hatta bu ism-i mübarekin kötü olaylara,menfi siyasete alet edilmesinden korkmuştur..
İşittim, Muhammed (asm) namıyla bir cem’iyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki; bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin… …Lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdid kabul etmez. Ben nasıl ki, dindar müteaddid cem’iyete bir cihette mensubum. Zira maksatlarını bir gördüm. Kezâlik o ism-i mübareke intisab ettim” (Divan-ı Harb-i Örfî, 27)
"...Kezâlik o ism-i mübareke intisap ettim. Lâkin tarif ettiğim ve dâhil olduğum İttihâd-ı Muhammdedînin (asm) tarifi budur ki: Şarktan garba, cenuptan şimâle uzanan bir silsile-i nuranî ile merbut bir dâiredir. Dâhil olanlar da bu zamanda üç yüz milyondan ziyadedir…” (DHÖ, 27)

Demek ki tarihçe-i hayattaki ifadeler ,tarihi belgelerle ve Üstad'ın kendi beyanları dikkate alınarak tashih edilmelidir..
Bu tashihin yapılması gerektiğini Üstad'ın kendi ifadeleri ile beraber yazıya döken M. Ali Kaya'nın ilgili yazısı şöyledir:

İttihad-ı Muhammedi cemiyeti ve bir tashih:
5 Nisan 1909 tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyetine muhalif olanlar tarafında Volkan Gazetesi idare odasında kurulmuş bir cemiyettir. Volkan Gazetesi sahibi Derviş Vahdetî’nin kurucusu ve başkanı olduğu İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti kuruluşunu Ayasofya Camiinde okutulan bir mevlit merasiminde ilan etmiştir.
Bazı tarihçilere göre bu bir cemiyet olarak değil bir fırka olarak kurulmuştur ve amacı da siyasidir. Ancak, Tarık Zafer Tunaya’ya göre İttihad-ı Muhammedî Fırkası “parlamento içinde kurulan gizli ve ihtilalci eğilimli bir parti değildir.” (http://tr.wikipedia.org/wiki/ittihad-ı_Muhammedi) Volkan ve Mizan gazeteleri “İttihat ve Terakki Cemiyeti” aleyhine yazdığı yazılarla muhalefet cephesi meydana getirmişti. Zira “İttihat ve Terakki Cemiyetinden çok büyük beklentisi olan Osmanlı aydınları uyguladıkları dine/şeriata ve “Hürriyet, adalet ve müsavât” gibi hürriyetçi söylemelere aykırı icraatlarından dolayı beklentilerine cevap bulamamışlar ve muhalefete başlamışlardı. Bunların içinde Bediüzzaman Said Nursi de vardı. Bediüzzaman İttihat ve Terakki Fırkası kurucuları olan Jön Türkleri ikaz ederek “Siz dini incittiniz, gayretullah’a dokundunuz, Şeriatı tezyif ettiniz; neticesi vahim olacaktır” diye ikaz ediyordu. (Tarihçe-i Hayat, 1994, s.46)

Cemiyetin kurucuları arasında o zamanın meşhur simalarından Süheyl Paşa ve Şeyh Sadık gibi zatlar da bulunuyordu. Derviş Vahdeti İttihat ve Terakki’ye müfrit bir muhalefet yaptığı için Bediüzzaman tarafından “Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı. Ve onların sözleri kalb-i umumi-i müşterek-i milleten bîtarafâne çıkmalı. Ve atbuat nizamnâmesini, vicdanmızdaki hiss-i diyânet ve niyet-i hâlise tanzim etmeli.” (Divan-ı Harb-i Örfî, 1993, s. 25) bizzat Derviş Vahdetî’yi ikaz etmiştir. Daha sonra Divân-ı Harbî Örfîdeki müdafaasında da “Edipler edepli olurlar. Edepsiz bazı gazeteleri nâşir-i ağraz görüyorum” (Divan-ı Harb-i Örfî, 1993, s.53) diyerek kışkırtıcı yayınları tasvip etmediğini ifade etmiştir. Dolayısıyla Bediüzzaman’ın Derviş Vahdeti ile beraber bir cemiyet kurması mümkün değildir.
Bediüzzaman en önemli bir vesika olan Mahkeme müdafaası olarak idamı için çıkarıldığı Divan-ı Harb-i Örfî’deki müdafaasında “İşittim, Muhammed (asm) namıyla bir cem’iyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki; bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin… Lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdid kabul etmez. Ben nasıl ki, dindar müteaddid cem’iyete bir cihette mensubum. Zira maksatlarını bir gördüm. Kezâlik o ism-i mübareke intisab ettim.” (Divan-ı Harb-i Örfî, 27) Bediüzzaman’ın bu mahkeme müdafaasındaki ifadelerinde cemiyete değil isme intisap ettiğini belirtmektedir. Muhtelif cemiyetlere de Bediüzzaman “bir cihetle mensuptur.” O cihet de manevi ve dini olan “haramlarla mücadele, farz ve sünneti ihya” yönüdür. Bediüzzaman’ı ilgilendiren husus budur.
Bediüzzaman İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti’nin siyasete âlet edilmesinden korkar. “Nihayet derecede korktum ki; bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin.” Bediüzzaman o günün siyasi karışıklıklarına bu mübarek ismin karışmasının dine vereceği zararı düşünerek korkmaktadır. “Sonra işittim: bu ism-i mübareki bazı mübarek zevât -Süheyl Paşa ve Şeyh Sadık gibi zatlar- daha basit sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyasi cemiyetten kat-ı alaka ettiler. Siyasete karışmayacaklar. Lâkin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez. Ben nasıl ki, dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensubum. Zira maksatlarını bir gördüm. Kezâlik o ism-i mübareke intisap ettim. Lâkin tarif ettiğim ve dâhil olduğum İttihâd-ı Muhammdedînin (asm) tarifi budur ki: Şarktan garba, cenuptan şimâle uzanan bir silsile-i nuranî ile merbut bir dâiredir. Dâhil olanlar da bu zamanda üç yüz milyondan ziyadedir…” (DHÖ, 27) şeklinde devam etmektedir. Burada maddi bir mensubiyet ve cemiyete üye olmak yoktur. İsme sahip çıkmak ve siyasi istismardan kurtarmaya çalışmak ve tahdit ve tahsisten muhafaza etmek ve umuma mal etmek vardır.
Cemiyetin kurulmasından on gün sonra 13 Nisan 1909 (Rumi 31 Mart 1325) tarihinde meşhur 31 Mart Vakası olarak bilinen isyan ve ayaklanma baş gösterdi. 10 gün İstanbul karışıklık içinde kaldı. 31 Mart vakasına adı karışan ve İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini kuran Derviş Vahdetî idam edildi. Bediüzzaman bu cemiyetin kurucusu ve bir üyesi olsaydı somut bir delil bulunmuş olur, suç isnat edilebilirdi ve bu müdafaanın bir değeri de olmazdı.
Bu gerekçelerden ve delillerden yola çıktığımız zaman Tarihçe-i Hayatta geçen “Hürriyetten sonra mücahit arkadaşlarıyla beraber İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini kurmuşlar” (Tarihçe-i Hayat, 1994, s. 46) ifadesi havada kalmakta ve araştırmaya, temel kaynaklara inerek yeniden bu ifadeleri tashih etmeye ihtiyaç olduğu görülmektedir. Nitekim Bediüzzaman’ın doğum tarihi ve Tarihçe-i Hayatta geçen bazı tarihlerin yanlış olduğu anlaşılarak delillere dayanarak düzeltilmiştir. (Haşiye) Bu ifade de bu bakımdan tashih edilerek yanlış anlaşılmalara meydan vermemek gerekir.
Yine Bediüzzaman’ın Divan-ı Harb-i Örfî’nin başında Mahkeme reisi Hurşit Paşa’nın “İttihad-ı Muhammediye dahil misin?” sorusuna “Dedim: Maaliftihar! En küçük efradındanım. Fakat benim tarif ettiğim vecihle. Ve o ittihattan olmayan dinsizlerden başka kimdir? Bana gösteriniz.” (D.H.Ö, 19-20) ifadeleri de “İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti” nin bir parti ve fırka olarak değil bütün inananları içine alan “İttihad-ı İslam” anlamında “Sünnet-i Seniyeyi” ihyaya çalışan bütün Müslümanların dâhil olduğu manevi ve nuranî bir cemiyet olarak görmekte ve tarif etmektedir.
Bediüzzaman’ın “siyasi bir cemiyet” veya “tashih ve tahdit” altına alınan bir cemiyet olarak ortaya çıkmasından korktuğu “İttihad-ı Muhammedî” ve “İttihad-ı İslam”ın tarifini yaparak bütün inananların dahil olduğu umumî ve manevî bir cemaat ve cemiyet olarak görür. Dolayısıyla Bediüzzaman’ın dar alanlarda kurulan, tarafgirlik ve siyaset manası bulunan cemiyet ve fırkalarla alakası yoktur. Olması da mümkün değildir. bu konuda doğru önerme ve düşünce “İşittim, Muhammed (asm) namıyla bir cem’iyet teşekkül etmiş” ifadesidir.
Haşiye: Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatta 1876 olarak geçen doğum tarihi yapılan araştırmalar sonucu 1878 olarak tashih edilmiştir.



İttihad-ı Muhammedî Cemiyetine iki maksatla girdim
http://www.sorularlasaidnursi.com/s...-muhammedi-cemiyetine-iki-maksatla-girdim.pdfhttp://www.sorularlasaidnursi.com/s...l?tmpl=component&print=1&layout=default&page=http://www.sorularlasaidnursi.com/c...lbWl5ZXRpbmUtaWtpLW1ha3NhdGxhLWdpcmRpbS5odG1s
Bediüzzaman Said Nursi tarafından yazıldı.

İşittim: İttihad-ı Muhammedî (a.s.m.) namıyla bir cemiyet teşekkül etmiş. Nihayet derece-de korktum ki; bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Sonra işittim: Bu ism-i mübareki bazı mübarek zevat-Süheyl Paşa ve Şeyh Sadık gibi zatlar- daha basit ve sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyasî cemiyetten kat’-ı alaka ettiler. Siyasete karışmayacaklar. Lakin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkı-dır, tahsis ve tahdit kabul etmez. Ben nasıl ki, dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensubum. Zira, maksatlarını bir gördüm. Kezalik, o ism-i mübareke intisap ettim İki maksad-ı azîm için:
Birincisi: O ismi tahdit ve tahsisten halas etmek ve umum mü’minlere şümulünü ilan etmek.Ta ki, tefrika düşmesin ve evham çıkmasın.
İkincisi: Bu geçen musîbet-i azîmeye sebebiyet veren fırkaların iftirakının, Tevhid ile önüne set olmaktı. Vaesefa ki, zaman fırsat vermedi. Sel geldi, beni de yıktı. Hem derdim: Bir yangın olsa, bir parçasını söndüreceğim. Fakat hocalık elbisem de yandı. Ve uhdesinden gele-mediğim bir yalancı şöhret de maalmemnuniye ref’ oldu.

Divan-ı Harb-i Örfî, ss. 27-30.

http://www.sorularlasaidnursi.com/siyaset/ittihad-i-muhammedi/129-ittihadi-muhammedi-cemiyetine-iki-maksatla-girdim.html
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
"Evet karşıydı" şıkkını seçen iksir arkadaşa soruyorum. Bediüzzaman, İttihat ve Terakkki partisi üyesi değilmiydi? Evet diyeceksin. Peki masonik İtttihat Terraki,Abdülhamit han'ı yıkmaya çalışan siyasi bir yapılanma değilmiydi?

Öyleyse, Bediüzzaman,siyasete girmişdi.
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
[Aşağıdaki yazılar size ait:[/SIZE]

Ama İttihadçıların masonlarına destek vermediği zaten aşikar..Zaten İttihad ve terakki içindeki kötü niyetli kişilerin fikirlerini tersine çevirmek için onları doğru yola getirmek için de çok çalışmıştır.."

Bediüzzaman itiihad ve terakki partisine İslamiyete ,şeriata, hürriyet-i şeri'ye hizmet etmek için girmiştir..İttihad ve terakki partisinin kurucularının ve yöneticilerinin ne yaptığı ,hangi hataları yaptığı Bediüzzaman'ı bağlamaz..
Bediüzzaman hamiyet-i İslamiye için destek vermiştir,


Arkadaş,yukardaki sözlerden ne anlaşılıyor? ]

Arkadaş boşuna uğraşma senin "yani diyorsunki" dediğin kısmı ben demedim,sen eksik anlamışsın,yanlış mana vermişsin..Yukarda da görüldüğü gibi "onları doğru yola getirmek için çok çalışmıştır" demişim, "onları doğru yola getirmek için girmiştir" dememişim , mana olarak birbirinden farklı, siz en iyisi bir Türkçe edebiyat hocasına gidiniz, bu mana farkını sorunuz..
Mesela bir öğretmen bir okula öğrencilere faydalı olmak için.ilim öğretmek için giriyor,fakat okulda bazı öğretmenler işlerini iyi yapmıyorlar,bu öğretmen de bu hocaların yanlışlarını söylüyor,onları doğru yola getirmek için çalışıyor..Şimdi benim "bu öğretmen, yanlış yapanları doğru yola getirmek için de çok çalışmıştır" demiş olmam "bu öğretmen yanlış yapan öğretmenleri doğru yola getirmek için okulda öğretmenlik yapmaktadır " manasına mı gelir ?

Ne komik Türkçe anlayışın var senin öyle ..

 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
İttihad-ı Muhammedî Cemiyetine iki maksatla girdim
http://www.sorularlasaidnursi.com/s...-muhammedi-cemiyetine-iki-maksatla-girdim.pdfhttp://www.sorularlasaidnursi.com/s...l?tmpl=component&print=1&layout=default&page=http://www.sorularlasaidnursi.com/c...lbWl5ZXRpbmUtaWtpLW1ha3NhdGxhLWdpcmRpbS5odG1s
Bediüzzaman Said Nursi tarafından yazıldı.

İşittim: İttihad-ı Muhammedî (a.s.m.) namıyla bir cemiyet teşekkül etmiş. Nihayet derece-de korktum ki; bu ism-i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Sonra işittim: Bu ism-i mübareki bazı mübarek zevat-Süheyl Paşa ve Şeyh Sadık gibi zatlar- daha basit ve sırf ibadete ve Sünnet-i Seniyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyasî cemiyetten kat’-ı alaka ettiler. Siyasete karışmayacaklar. Lakin tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkı-dır, tahsis ve tahdit kabul etmez. Ben nasıl ki, dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensubum. Zira, maksatlarını bir gördüm. Kezalik, o ism-i mübareke intisap ettim İki maksad-ı azîm için:
Birincisi: O ismi tahdit ve tahsisten halas etmek ve umum mü’minlere şümulünü ilan etmek.Ta ki, tefrika düşmesin ve evham çıkmasın.
İkincisi: Bu geçen musîbet-i azîmeye sebebiyet veren fırkaların iftirakının, Tevhid ile önüne set olmaktı. Vaesefa ki, zaman fırsat vermedi. Sel geldi, beni de yıktı. Hem derdim: Bir yangın olsa, bir parçasını söndüreceğim. Fakat hocalık elbisem de yandı. Ve uhdesinden gele-mediğim bir yalancı şöhret de maalmemnuniye ref’ oldu.

Divan-ı Harb-i Örfî, ss. 27-30.

http://www.sorularlasaidnursi.com/siyaset/ittihad-i-muhammedi/129-ittihadi-muhammedi-cemiyetine-iki-maksatla-girdim.html

Burada da görüldüğü gibi Üstad "İttihad-ı muhammedi cemiyetini kurdum" demiyor ,"girdim" de demiyor, "O ism-i mübareke intisap ettim " diyor hatta diyor ki "Ben nasıl ki, dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensubum. Zira, maksatlarını bir gördüm. Kezalik, o ism-i mübareke intisap ettim "
Yani Üstad sadece İttihad-ı Muhammedi cemiyetine değil dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensup olduğunu söylüyor..Burdaki intisap etme,mensup olma fiilen gidip cemiyete kayıt olmak,kuruluşunda çalışmak manasına gelmiyor..Çünkü Üstad dindar bütün cemiyetlere bir cihetle mensup olduğunu söylüyor..İkisi farklı şeyler..
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Arkadaş boşuna uğraşma senin "yani diyorsunki" dediğin kısmı ben demedim,sen eksik anlamışsın,yanlış mana vermişsin..Yukarda da görüldüğü gibi "onları doğru yola getirmek için çok çalışmıştır" demişim, "onları doğru yola getirmek için girmiştir" dememişim , mana olarak birbirinden farklı, siz en iyisi bir Türkçe edebiyat hocasına gidiniz, bu mana farkını sorunuz..
Mesela bir öğretmen bir okula öğrencilere faydalı olmak için.ilim öğretmek için giriyor,fakat okulda bazı öğretmenler işlerini iyi yapmıyorlar,bu öğretmen de bu hocaların yanlışlarını söylüyor,onları doğru yola getirmek için çalışıyor..Şimdi benim "bu öğretmen, yanlış yapanları doğru yola getirmek için de çok çalışmıştır" demiş olmam "bu öğretmen yanlış yapan öğretmenleri doğru yola getirmek için okulda öğretmenlik yapmaktadır " manasına mı gelir ?

Ne komik Türkçe anlayışın var senin öyle ..


Arkadaş kelime oyunları yapma.Laf cambazlığıda yapma.Asıl senin Türkçen komik.

Bediüzaman'ın masonik İttihat ve Terakki partisinde ne işi var? Bir amacı yokmu? Sadece o partiye mensup kişilerin yanlışlarını, hatalarını söylemek içinmi girmiştir?



 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Burada da görüldüğü gibi Üstad "İttihad-ı muhammedi cemiyetini kurdum" demiyor ,"girdim" de demiyor, "O ism-i mübareke intisap ettim " diyor hatta diyor ki "Ben nasıl ki, dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensubum. Zira, maksatlarını bir gördüm. Kezalik, o ism-i mübareke intisap ettim "
Yani Üstad sadece İttihad-ı Muhammedi cemiyetine değil dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensup olduğunu söylüyor..Burdaki intisap etme,mensup olma fiilen gidip cemiyete kayıt olmak,kuruluşunda çalışmak manasına gelmiyor..Çünkü Üstad dindar bütün cemiyetlere bir cihetle mensup olduğunu söylüyor..İkisi farklı şeyler..

Sorularla Said Nursi sitesi hocaları yanlış yorum yapıyor.Siz doğru yorum yapıyorsunuz öylemi?

Yazının başında "İttihad-ı Muhammedî Cemiyetine iki maksatla girdim "yazıyor. Bu cümleyi anlamıyacak kadar Türkçen zayıfsa asıl senin bir Türkçe hocasına gitmen gerekiyor.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Arkadaş kelime oyunları yapma.Laf cambazlığıda yapma.Asıl senin Türkçen komik.

Bediüzaman'ın masonik İttihat ve Terakki partisinde ne işi var? Bir amacı yokmu? Sadece o partiye mensup kişilerin yanlışlarını, hatalarını söylemek içinmi girmiştir?

Yaw, bu nasıl ve çarpık bir mantıktır anlayan beri gelsin ? Adam vefat edeli tam 50 sene olmuş...Ve üstelik sıreadan bir kişi de değil... Böyle bir insanın bir cemiyete neden girdiğini sorgulayacal kadar bilgisiz olabilir mi bir insan ? Bu ameli doğru veya yanlış olsun hiç ffarketmiyor. Ölüğlerimiz hayırla yad etmeliyiz. Bilmiyorsanız öğrenin !
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Arkadaş kelime oyunları yapma.Laf cambazlığıda yapma.Asıl senin Türkçen komik.

Kardeşim çatlasan da patlasan da senin "yani diyorsun ki" dediğin kısmı ben söylemedim..:)Sen yanlış ve eksik anlamışsın..Benim ne yazdığım ortada..

Bediüzaman'ın masonik İttihat ve Terakki partisinde ne işi var? Bir amacı yokmu? Sadece o partiye mensup kişilerin yanlışlarını, hatalarını söylemek içinmi girmiştir?

Kardeşim senin sıcaktan başınmı dönük vaziyette Allah aşkına..Ben ilk mesajımda Bediüzzaman'ın amacını yazmışım..
"Bediüzzaman itiihad ve terakki partisine İslamiyete ,şeriata, hürriyet-i şeri'ye hizmet etmek için girmiştir.." demişim ..sen hala "partiye mensup kişilerin yanlışlarını söylemek için mi girmiştir " diyorsun..
Hakkaten komiksin..:D
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Sorularla Said Nursi sitesi hocaları yanlış yorum yapıyor.Siz doğru yorum yapıyorsunuz öylemi?

Yazının başında "İttihad-ı Muhammedî Cemiyetine iki maksatla girdim "yazıyor. Bu cümleyi anlamıyacak kadar Türkçen zayıfsa asıl senin bir Türkçe hocasına gitmen gerekiyor.

Senin bahsettiğin "iki maksatla girdim " cümlesini bediüzzaman 'ın kendisi söylemiyor..Bediüzzaman "o ism-i mübareke intisap ettim" diyor.."girdim" ile ilgili bir beyanı yok, "kurdum" da demiyor..
"Ben nasıl ki, dindar müteaddit cemiyete bir cihetle mensubum" diyerek, sadece İttihad-ı Muhammedi cemiyetine değil dindar bütün cemiyetlere bir cihetle mensup olduğunu söylüyor..
Üstad, "ittihad-ı Muhammedi" kelimesine gerçek manasını vererek "intisap ettim " diyor, Mahkemede de aynı şekilde beyan ediyor..Sizin anladığınız manada "girmek" değil yani..
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
[/SIZE]
Kardeşim çatlasan da patlasan da senin "yani diyorsun ki" dediğin kısmı ben söylemedim..:)Sen yanlış ve eksik anlamışsın..Benim ne yazdığım ortada..



Kardeşim senin sıcaktan başınmı dönük vaziyette Allah aşkına..Ben ilk mesajımda Bediüzzaman'ın amacını yazmışım..
"Bediüzzaman itiihad ve terakki partisine İslamiyete ,şeriata, hürriyet-i şeri'ye hizmet etmek için girmiştir.." demişim ..sen hala "partiye mensup kişilerin yanlışlarını söylemek için mi girmiştir " diyorsun..
Hakkaten komiksin..:D

Sayın Süleyman Demirel'in mason olduğunu bilmeyen yoktur.Hatta bir gazete bundan yıllar önce onun mason kimlik belgesini yayınlamıştı.

Şimdi Demirel çıksa deseki ben o teşkilata dinime ve vatanıma hizmet etmek için girdim dese kaç kişi inanır.

Diyeceksinizki Sayın Demirelle,Bediüzzaman'ı birmi tutuyorsun? Elbette bir tutmuyorum. Fakat gerçekler ortada.

Yine sayın Demirel'in bir sözü aklıma geldi.Süleymancılar,Demireli destekler ona oy verirlermiş.Demirelin mitinginde "Elinde Kur'an,gösünde iman,geliyor muhteşem Süleyman" diye Süleymancılar bağırırmış.

Bir gün Süleymancıların ileri gelenleri Demirel'i ziyaret etmişler.Bir ricada bulunmuşlar.Demişlerki:"Devletin üst kademelerinde hiç Süleymancı yok.Bizlerede yer verseniz" Demirel'de demişki: "Ben başbakanım.Devletin en üst kademesinde ben varım.Bu yetmezmi? "
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Sayın Süleyman Demirel'in mason olduğunu bilmeyen yoktur.Hatta bir gazete bundan yıllar önce onun mason kimlik belgesini yayınlamıştı.

Şimdi Demirel çıksa deseki ben o teşkilata dinime ve vatanıma hizmet etmek için girdim dese kaç kişi inanır.

Diyeceksinizki Sayın Demirelle,Bediüzzaman'ı birmi tutuyorsun? Elbette bir tutmuyorum. Fakat gerçekler ortada.

Evet gerçekler ortada Bediüzzaman'ın kim olduğu ve kendi beyanları da ortada kardeşim..
evvela yaptığın kıyas yanlış bir kıyastır,Süleyman Demirel Mason teşkilatına, o teşkilatın "mason teşkilatı" olduğunu bilerek girmiştir elbette ve bilirsiniz mason teşkilatına girmek öyle basit değildir, masonluğa hizmet etmeyi kabul ederler..Masonluğun kurallarını ve şartlarını kabul ederler..
Bediüzzaman'ın ittihad ve terakki cemiyetine girmesiyle ne alakası var..Süleyman Demirel, mason teşkilatında karşılaştığı o masonları masonluktan vazgeçirmeye mi çalışmıştır ayrıca..
Kısacası yaptığınız kıyas yanlış..

İkinici bir husus da, Adnan Menderes'e bütün dindar halk oy vermiştir bilirsiniz fakat o partinin içinde de masonlar vardı ,bunu bizzat Adnan Menderes'in kendisi söylemiştir, yapmak istediği hizmetleri tam olarak yapamadığnı devamlı engellendiğini beyan etmiştir..
Şimdi o partide masonların var olması ve kötü niyetlerini gerçekleştirmek istemeleri, o partiyi destekleyen herkesin ,o parti içinde İslama hizmet etmek isteyen herkesin masonlara alet olduğu manasına mı gelir..? Sizin bakış açınıza göre Demokrat partide olan herkes masonluğa alet olmuş oluyor,oy veren herkes de masonluğa hizmet etmiş oluyor o halde..Halbuki bu bakış açısı yanlış..
Bir kıyas yapcaksanız böyle yapın bari..Mason teşkilatıyla felan kıyaslamak yanlış..
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Evet gerçekler ortada Bediüzzaman'ın kim olduğu ve kendi beyanları da ortada kardeşim..
evvela yaptığın kıyas yanlış bir kıyastır,Süleyman Demirel Mason teşkilatına, o teşkilatın "mason teşkilatı" olduğunu bilerek girmiştir elbette ve bilirsiniz mason teşkilatına girmek öyle basit değildir, masonluğa hizmet etmeyi kabul ederler..Masonluğun kurallarını ve şartlarını kabul ederler..
Bediüzzaman'ın ittihad ve terakki cemiyetine girmesiyle ne alakası var..Süleyman Demirel, mason teşkilatında karşılaştığı o masonları masonluktan vazgeçirmeye mi çalışmıştır ayrıca..
Kısacası yaptığınız kıyas yanlış..

İkinici bir husus da, Adnan Menderes'e bütün dindar halk oy vermiştir bilirsiniz fakat o partinin içinde de masonlar vardı ,bunu bizzat Adnan Menderes'in kendisi söylemiştir, yapmak istediği hizmetleri tam olarak yapamadığnı devamlı engellendiğini beyan etmiştir..
Şimdi o partide masonların var olması ve kötü niyetlerini gerçekleştirmek istemeleri, o partiyi destekleyen herkesin ,o parti içinde İslama hizmet etmek isteyen herkesin masonlara alet olduğu manasına mı gelir..? Sizin bakış açınıza göre Demokrat partide olan herkes masonluğa alet olmuş oluyor,oy veren herkes de masonluğa hizmet etmiş oluyor o halde..Halbuki bu bakış açısı yanlış..
Bir kıyas yapcaksanız böyle yapın bari..Mason teşkilatıyla felan kıyaslamak yanlış..


İttihat ve Terakki Cemiyeti

(İTC, Osmanlı Türkçesi: إتحاد و ترقى, Güncel Türkçesi: Birlik ve İlerleme Derneği), Osmanlı Devleti'nde İkinci Meşrutiyet'in ilânına önayak olan ve 1908-1918 yılları arasında - kısa kesintilerle - devlet yönetimine hakim olan siyasî örgüt. Batı dillerinde daha çok Jön TürklerFransızca: Les Jeunes-Turcs, İngilizce:Young Turks Genç Türkler olarak adlandırılır.

Kuruluşu

Yurtiçinde İTC'nin ilk nüvesini 1889'da Askeri Tıbbiye Mektebi'nde kurulan İttihad-ı Osmanî Cemiyeti adlı gizli örgüt oluşturdu. Bu örgütü İshak Sükûti (1868-1902), İbrahim Temo (1865-1939), Abdullah Cevdet (1869-1932), Mehmed Reşid ve Hikmet Emin adlarında beş öğrenci kurdu. Örgütün bazı üyeleri tutuklandı, bazıları ise Paris'e kaçtı ve anayasanın yeniden yürürlüğe girmesi taraftarı diğer Osmanlı muhacirleriyle bir araya geldiler. [1] Ahmet Rıza Bey'in önderliğindeki bu grup, II. Abdülhamit rejimine karşı mücadele etmek amacıyla yurtiçi ve yurtdışında örgütlenen iki veya daha fazla grubun birleşmesiyle oluşan Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı örgütü kurmuş ve 1895'ten itibaren Osmanlıca ve Fransızca yayımlanan Meşveret adlı gazeteyi çıkarmaya başlamıştır. 1896'da yapılan kongrede, daha liberal ve İngiliz yanlısı görüşleriyle tanınan Mizan gazetesinin editörü Mizancı Murat Bey cemiyet başkanlığına getirildi. 1897 başlarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin merkezi Cenevre'ye taşındı. [1]
1895'ten itibaren Osmanlı Devleti'nin her yanında askeri birlikler içinde devrimci örgütlerin kurulduğuna dair anlatımlar vardır. Ancak bu örgütlerin birbiriyle ilişkisi ve merkezi bir koordinasyona ne ölçüde sahip oldukları yeterince aydınlatılamamış konulardır. Bu örgütlerin de birçoğu daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katılmıştır.
1902'de yapılan I. Jön Türk Kongresi'nde cemiyet, "Prens" Sabahaddin Bey öncülüğündeki kendilerine liberal demekle beraber aslında monarşist olan grupla, Ahmet Rıza öncülüğündeki liberal-milliyetçiler arasında ikiye bölündü. 1905'ten sonra Türkiye'den gelen Doktor Nazım ve Bahaeddin Şakir Beyler'in önderliğinde propaganda ve örgütlenme çalışmalarına hız verildi. 1906Eylül'ünde Selanik'te posta zabiti Mehmet Talat tarafından Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu ve örgüt sürgündeki Jön Türkler ile irtibata geçti. İki ay sonra Şam'da Mustafa Kemal Beşinci Ordu subayları arasında Vatan adlı örgütü kurdu. 1907Eylül'ünde Paris'te toplanan II. Jön Türk Kongresi'ne tüm muhalif gruplarla birlikteTaşnaksutyun adıyla bilinen Ermeni Devrimci Federasyonu da katıldı. Bu kongrede, Jön Türk hareketi İttihat ve Terakki Komitesi adını aldı ve II. Abdülhamit yönetimine karşı bir ihtilal örgütlenmesi kararı alındı. Teşkilat Vatan ile bazı başka muhalif grupları da bünyesine kattı. [2]

http://tr.wikipedia.org/wiki/İttihat_ve_Terakki


YORUMU ANKETE KATILAN VE KATILACAK OLANLARA BIRAKIYORUM....
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
YORUMU ANKETE KATILAN VE KATILACAK OLANLARA BIRAKIYORUM....

Zaten anketin bu mevzularla alakası yok, "Üstad siyasete karşı mı değil mi" diye sunulan bir ankette, "Üstad'ın şu şu cemiyetlere girmesi hata, ayrılması da hatadan dönüştür" diye konuşmak çok abes..
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Bediüzzaman her meselede olduğu gibi İttihat ve terakki'ye de toptancı bir şekilde bakmamıştır..Genelde siyasilerde ve politikacılarda ,kişi bağlı bulunduğu fırkanın ve partinin her hareketini desteklemekten yanadır,toptancı bir şekilde destekleme mevcuttur,Bugün de aynı durum mevcut biraz da..
Fakat Üstad Bediüzzaman'ın bakış açısı ,ifrat ve tefritten uzak olarak dengeli bir bakış açısı içerir..
İttihat ve terakki hakkında :
“Kıymetlerini takdirle beraber, siyasiyyunlarındaki şiddete muterizim”

“Fakat emin olunuz ki, onların masonluğa girmeyen kısmının maksatları dine zarar değildir. Belki, milletin selâmetini temin etmektir"
“onların bir kısmı selamet-i millet fedaileridir"
“Vakıa onlarda birtakım edepsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur. Yüzde doksanı sizin gibi mu`tekid Müslimlerdir"
Siz dini incittiniz, gayretullah’a dokundunuz, Şeriatı tezyif ettiniz; neticesi vahim olacaktır"

Görüldüğü gibi Üstad Bediüzzaman bir alim olarak emr-i maruf nehy-i anil münker vazifesini yerine getirmeye çalışmıştır her zaman için..
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Sultan Abdulhamid’in Siyonistler, Jön Türkler ve İttihat Terakki ile İlişkileri
Siyonizm, sanıldığının aksine 19. yüzyılın sonlarında gündeme gelmiş bir fikir değildir. Muharref Tevrat'ta "Dünya Krallığı"nın merkezi haline gelecek bir Yahudi Devleti'nin kurulacağından bahsedilir. Dolayısıyla Siyonizmin tarihi Tevrat kadar eskidir. Siyonizmin vazgeçilmez hedefi olan bu devletin sınırları Tevrat'ta şöyle tarif ediliyor"

Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden Lübnan'dan ırmaktan, Fırat Irmağı'ndan Garp Denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak, Allah'ınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır." (Tekvin Bölümü, 12/25)

Yahudiler kendilerine vadedildiğine inandıkları bu topraklara kavuşmak amacıyla, ilk resmi adımı 29 Ağustos 1897'de Basel'de I. Siyonist Kongresi'ni düzenleyerek attılar. TheodorHerzl, başkanlığını yaptığı bu kongrede kuracakları Yahudi Devleti'nin sınırlarını şöyle açıklıyordu:

"Kuzey sınırlarımız Kapadokya'daki (Orta Anadolu) dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş Kanalı'na; sloganımız Davud ve Süleyman'ın Filistin'i olacaktır." (The Complete Diaries of Theodor Herzl, Theodor Herzl, cilt 2, sf.711)

Herzl, bütün dünya Yahudilerinin vereceği destekten emin olarak, kongrede şunları da söylemişti:"Basel'de ben Yahudi Devleti'ni kurdum. Eğer bunu yüksek sesle söylersem bütün dünya güler. Fakat beş sene içinde veya elli sene sonra herkes bunu böyle bilecektir." (The Complete Diaries of Theodor Herzl, Theodor Herzl, cilt 2, sf.581)

Gerçekten de İsrail, Herzl'in söylediği bu sözden 50 sene sonra kuruldu. Herzl'in söylediğinin bu kadar isabetle gerçekleşmesinin nedeni neydi? İleri görüşlülük konusundaki büyük yeteneği mi? Yoksa İsrail kurulana kadar uygulanan Siyonist planın ilk bölümünün, büyük bir örgütlenme sayesinde, her adımı hesaplanarak sonuca ulaştırılması mı?

Filistin'de kurulan İsrail Devleti de Siyonistleri tam anlamıyla tatmin etmemiş, daima Muharref Tevrat'ta vadedilen toprakların tamamının ele geçirilmesi hedeflenmiştir. Theodor Herzl Kutsal Toprakları açıkladıktan 88 yıl sonra, İsrail ordusunun komutanı Moshe Dayan, mevcut Yahudi Devleti'nin sınırlarını yeterli bulmayacak ve şunları söyleyecekti:"

Eğer Kitab-ı Mukaddes'e sahip çıkıyorsak, eğer kendimizi Kitab-ı Mukaddes'te yazılı olan halktan sayıyorsak, Kitabın yazdığı topraklara da sahip olmamız gerekir. 'Hakimlerin, patriklerin, Kudüs'ün, Hebron'un, Jeriko'nun ve daha pek çok yerlerin toprakları..." (Jerusalem Post, 10 Ağustos 1967)

İsrail Devleti'nin Filistin toprakları Siyonizmin ilk hedefiydi. İlk Siyonist Kongresi'nin yapıldığı dönemde, bu topraklar Osmanlı Devleti'nin elinde bulunuyordu. Bu nedenle Yahudi liderlerin ilk işi, Filistin'i Osmanlı'dan koparmak üzere çalışmaya başlamak oldu. Theodor Herzl bu amaçla birçok defa İstanbul'a geldi.

Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu ekonomik bunalımdan faydalanarak Filistin'i satın almaya çalıştı. Böylece Yahudi Devleti yeniden kurulabilecekti.

"Theodor Herzl İstanbul'a da gelmiş, Sultan II. Abdülhamit'le görüşmek için çok uğraşmıştır. Bu adam bütün Osmanlı borçları karşılığında Filistin'de bir yer istemiş ve şu cevabı almıştır: 'Bu yerler bana ait değil milletime aittir. Bu yerlerin her karış toprağı için şehit verilmiştir. 93 Harbi'nde Orduy-u Humayun'umun Filistin Alayı'nın askerleri, bir tanesi dönmemek üzere şehit olmuşlardır. Ben canlı vücud üzerinde paylaştırma yapamam. Filistin'e ancak cesetlerimiz üzerinden girilebilir. Böyle bir teklif yapan bir adam, bir adım daha atmasın ve memleketi terk etsin'." (The Sampson's Option, Seymour M. Hersh, sf.119)

Parayla toprak satın alma girişimleri, Abdülhamit'in kararlı tutumuyla sonuçsuz kalınca, Siyonist hareket, Osmanlı'yı yıkmak için yoğun bir faaliyet başlattı. Herzl bu durumu kendi sözleriyle şöyle açıklıyordu:

"Siyonizmin amaçlarına ulaşabilmesi için Osmanlı'nın dağılmasını beklemeliyiz." (The Complete Diaries Theodor Herzl, Theodor Herzl, cilt I, sf.374)

Tabii bu son derece "aktif" bir bekleyiş oldu. Siyonistler, İsrail Devleti'ne izin vermeyen Abdülhamit'i kesin olarak saf dışı bırakmaya karar vermişlerdi. Planlarının ancak bu şekilde gerçekleşebileceğini düşünüyorlardı. Bunun için de sadece dışarıdan yapılacak bir müdahalenin yeterli olmayacağı da ortadaydı. Dolayısıyla Abdülhamit karşıtı, bir iç muhalefet grubuyla iş birliği yapmak gerekiyordu. Yahudi liderler bu noktadan hareketle, Jön Türklerle iş birliği yapmaya karar verdiler. Siyonist lider Theodor Herzl bu tarihi kararı şöyle dile getiriyor:

"Bir tek plan aklıma geliyor. Sultan'a karşı bir kampanya açmalı, bu iş için de sürgün edilmiş prensler ve Jön Türklerle temas kurmalı." (Complete Diaries of Theodor Herzl, Theodor Herzl, cilt I, sf.374)

Jön Türkler ve daha sonra da İttihat Terakki hareketiyle kurulan sıkı ilişkiler sonucunda Osmanlı İmparatorluğu kısa sürede çökertildi. Bu konu hakkında yapılan önemli yorumlar vardı:

"Birçok Avrupalı yazar, Jön Türk hareketini ve İttihatçıları, Yahudilerin, dönmelerin ve gizli Yahudilerin elinde oyuncak olan bir Yahudi-mason komplosu olarak nitelemiştir." (Young Turcs, Freemasons and Jews, Eli Kedourie, sf.89)

1908 Jön Türk İhtilali öncesinde, Avrupalı Siyonist Yahudiler, Osmanlı vatandaşı olan Yahudilerin Siyonizme hizmet etmeleri için uğraşmışlar, bu iş için üs olarak da çok sayıda Yahudinin yaşadığı Selanik'i seçmişlerdi. Burada çalışmalar yapan Siyonistler kısa zamanda kendilerine birçok Yahudi taraftar buldular. Siyonizm için çalışan her Yahudi bir kazanç olarak görülüyordu.

"Fakat en büyük kazanç Jön Türklerin içinde ünlü bir sima ve Osmanlı Parlamentosu'nda Selanik mebusu olan Emanuel Karosso oldu." (Germany, Turkey and Zionism 1897-1918, Isaiah Friedman, sf.143)

Selanik Yahudilerinin görevi olan Jön Türklere Siyonizmi benimsettirme çabaları, özellikle Emanuel Karasso, Nissim Mazliyah ve Nissim Russo adlı Yahudiler tarafından yürütülüyordu.

"Karasso, Mazliyah ve Russo'nun görevi, Türk politikacıları Siyonizmden çekinmenin gereksiz olduğuna inandırmak, onları davalarına kazandırmaktı." (Germany, Turkey and Zionism 1897-1918, Isaiah Friedman)

"Yahudi Nissim Mazliyah masondu." (Türkiye'de Masonlar ve Masonluk, İlhami Soysal, sf.6)"Yahudi Nissim Mazliyah yıllarca Osmanlı Meclisinde İzmir milletvekili olarak faaliyet göstermiştir. İttihat ve Terakki üyelerinin Siyonizme kazandırılmasında önemli görevler üstlenmiştir. 'İttihat ve Terakki gazetesinde yazıları yayımlanmıştır." (Türkler ve Yahudiler, Avram Galante, sf.91)

Siyonizm sempatizanı olan Yahudiler de, Jön Türklere Abdülhamit karşıtı mücadelelerinde ellerinden gelen desteği veriyorlardı. Nissim Russo Jön Türklerle sıkı ilişkiler içerisindeydi. Halkı 1908 İhtilali'ne dahil edebilmek için duvarlara ilanlar yapıştırmış, ihtilal sabahı kahve kahve dolaşarak attığı nutuklarla halkı isyana katılmaya çağırmıştı. Aynı akşam ihtilalcilerin isteklerini padişaha tebliğ etmek üzere saraya giden heyetin de sözcüsüydü. II. Meşrutiyet sonrası kurulan Siyonist cemiyetinin ilk üyelerindendi.

''Bir başka Yahudi 'iş birlikçi' Rafael Benuziyar, Selanik'te eczacıydı. Eczanesi Jön Türklerin buluşma yeri idi. Bundan başka İdare-i Hamidiye'ce şüphe altında bulunan Jön Türklerin haberleşmesi Benuziyar vasıtasıyla sağlanırdı. Benuziyar 22 Temmuz 1908 senesi akşamı, yani Meşrutiyetin ilan edileceği günün öncesi, Selanik duvarlarına bildiri yapıştıranlardan ve bunları evlere dağıtanlardan biri olmuştur. Aşer ve Avram Salem kardeşler, Fransa'ya kaçarak Jön Türk hareketine destek vermeye devam etmişlerdir. Leon Gatezno da Fransa'da Jön Türkler lehine büyük faaliyetler yapmıştır. Selanik manifatura tüccarlarından olan Tiamo, Selanik'teki Jön Türk grubuna büyük hizmetlerde bulunmuş ve servetini Jön Türklerin emrine vermiştir." (Türkler ve Yahudiler, Avram Galante, sf.94)

<H1 style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt">Abdülhamîd Han'a Göre Jön Türkler</H1>


"... Ve daha garib bir tecelliye bakiniz ki, "Genç Osmanhlar"i da "Jön Türkler"i de Osmanli Imparatorlugu'nu parçalamak isteyen büyük devletlerin hepsi arkaliyorlardi! Bu devletlerin gözünde ümit bu gençlerdeydi!.. Bunlarin dedigi yapilirsa, Osmanli imparatorlugu kurtulacak, dediklerine kulak asilmazsa, batacakti! Iki kere istemeyerek de olsa, dediklerini yaptik ve iste battik!... Bari son kalan bir avuç vatan topraginda yasayanlarin gözleri açildi mi?., Insaallah!..



Evlâdim sayilan bu vatan çocuklari, benim, bir sarayin dört duvari arasinda gördügüm hakikati, koskoca yeryüzünü gezip tozduklari hâlde nasil görmediler; nasil görmediler de ecdâd kani ile sulanmis koskoca bir ülkeyi kendi elleriyle hatirdilar!


Suçlamaya dilim varmiyor; fakat görüyorlardi ki, ingilizler, Fransizlar, Ruslar, hattâ Almanlar ve Avusturyalilar yâni bütün büyük Avrupa devletleri, menfaatlerini Osmanli mülkünün parçalanmasinda bulmuslardir. Görüyorlardi ki bu devletler birbirleriyle dalasiyorlar, ama Osmanlilari bölüsmekte anlasiyorlardi. Anlasamadiklari, kimin daha büyük parçayi yutacagi idi. öyle oldugu hâlde, bu düsüncede olan devletlerin kendilerini arkalamalarindan da mi bir mânâ çikaramiyorlardi ?

Söyledim, yine söyleyecegim, anlattim, yine anlatacagim, düsünmüyorlarmiydi ki, Osmanli ülkesi bir çok milletlerin bir araya gelmesinden meydana gelmistir. Böyle bir ülkede mesrûtiyet, ülkenin unsur-i aslîsi için (temel unsur) ölümdür, ingiliz Parlamentosunda bir Hindli, Afrikali, Misirli; Fransiz Parlamentosunda bir Cezayirli meb'ûs varmiydi ki, Osmanli Parlamentosunda Rum, Ermeni, Bulgar, Sirp ve Arap meb'ûsu bulunmasini istemeye kalkiyorlar!..

Hayir, bunca okumus, düsünmüs, kendisini dâvasina vermis vatan evlâdinin cibilliyetsiz çikacagini kabul edemem! Sâdece aldandilar, derim. Aldandilar ama, cezalarini kendilerinden çok, aldanmayan milyonlarca masum vatan evlâdi çekti! Hem öldüler, hem de vatandan oldular!

Kendilerine "Jön Türkler" denilen kimseler aslinda üç-bes kisidir. Bunlar yillarca Avrupa'da benim aleyhimde çalismislar, benim aleyhimde çalismanin vatanin da aleyhinde çalismak demek oldugunu düsünmeden yazmislar, çizmisler, söylemislerdir. Çikardiklari gazeteleri gizlice memlekete sokmanin yolunu büyük devletlere arkalarini dayayarak buluyorlar, yabanci posta-hânelerden de yabanci uyruklu kimseler araciligi ile çekip suna buna dagitiyorlardi. Yillar yili, ciddî sayilabilecek bir te'sirleri olmamistir; ciddi sayilacak bir fikirleri olmadigi gibi...

Fakat ben buna ragmen, kendileriyle ilgilendim. Yabanci memleketlerde parasizlik yüzünden bâzi seylere katlanmamalari için, gazetelerini satin almak bahanesiyle büyük yardimlarda bulundum, bazi kimselerin memleketten para göndermelerine göz yumdum. Tek yabancilarin masasi olmasinlar, muhalefetleri yanlis da olsa namuslu kalsin diye!..

Ahmed Celâleddîn Pasa'nin Misir'da Ali Kemâl Bey'den aldigi mektubu görmüstüm. Bu mektup her hâlde Yildiz evraki arasinda saklidir. Kimin nereden para aldigini isim isim yaziyordu. Bu mektupta, Dr. Abdullah Cevdet, Dr. Ishak Sükuti, Dr. Bahaddin Sâkir, Dr. Nâzim, Dr. Ibrahim Temo'nun Fransiz ve italyan localarina bagli olduklarini ve bu localarin yardimiyla yasadiklarini, hattâ memleketteki ailelerine dahi bu localar eliyle para gönderildigini yaziyor ve bunlarin vesikalarini gösteriyordu.

Avrupa'da, Misir'da çesitli namlar altinda çikan gazeteler ve buralarda gezinen gizli cemiyetin adamlari, daha önce de söyledigim gibi, memlekete ciddî bir zarar vermediler. Fakat mason localari, bütün takiblerimize ragmen, "Ittihâd ve Terakki'ye bagli subaylari harekete geçirince, bu âvâre insanlar birer bayrak hâline geldiler. Iste Jön Türkler ve Ittihâd ve Terakki cemiyetinin hikâyesi de budur."



http://www.yeniosmanlilar.org/index.php?option=com_content&task=view&id=544&Itemid=140
 
Üst