Akşam oğlu Ahmet bey gelince daha kendisi ile konuşmaya vakit bulamadan Huriye hanım onu yatak odasına götürmüş, bir saate yakın konuşmuşlardı. Odadan çıktıklarında ise Ahmet bey biraz tutuk, oldukça da üzgün, Annesinin yanına gelmiş:
- "Canım anacığım, sen bizim başımızın tacısın ama çocuklarla rahat edemiyorsan, seni üzüyorlarsa, yakınımızda bir ev bulalım, oraya taşın. Ne diyorsun?" demişti.
Büyük hanım bunu gurur meselesi yapmış hiç istemediği halde taşınmak istediğini söylemiş, geri adım atmamıştı.
Ve bir hafta içerisinde tek odalı, oğlunun evine çok yakın olan bu küçücük evi bulmuşlardı. Hemende eşyaları eve taşımış, yerleştirmişlerdi.
Bugün eve taşındığının ilk günüydü. Büyük hanım şimdiye kadar evde hiç yalnız kalmamıştı. Hep yanında birileri olmuştu. Üç çocuğu vardı. Büyük oğlu ile kızı Almanya'da idiler. Her ikisi de evliydi. Onlardan da torunları vardı. On yıl önce kocası ölünce, küçük oğlu Ahmet bey onu yanına almıştı. Ahmet beyden iki torunu vardı. Büyük torunu Ayşe yatılı bir okuldaydı.
Bu yüzden yalnızlığı ilk kez tadiyordu. Ve çok sıkılıyordu. Hele gece yalnız kalmak gözünü büsbütün korkutuyordu.
- "Ah..." diyordu. "Bu ilk geceyi bir atlatabilsem, ondan sonra nasılsa alışırım."
Onu asıl inciten şey ise bacak kadar çocuk yüzünden kendisinin kapı önüne konulmasıydı.
- "Ama" diyordu. "Onlar görecekler, elbet beni görmeye gelirler, yüzlerine bile bakmayacağım. Senelerce torun baktım, yemek yaptım, önlerinde hizmetçi gibi çalıştım. Artık bana ihtiyaçları kalmayınca kapı dışarı ettiler. Hiç birine hakkımı helâl etmiyeceğim. Bunların hepsini yüzlerine vuracağım.
Evet ne yapsa, ne etse bütün bunları kafasından bir türlü silip atamıyordu. Aklına birden Kur'an okumak geldi. Kur'an'ı aldı, Yasin suresini açarken aklı hâlâ onlardaydı. Acaba ne yapıyorlardı? Torunu Ali yaptıklarına pişmanmıydı?
Ali'nin ise bu mesele okulda, gün boyu aklının ucuna bile gelmemişti. Ancak akşam eve döndüğünde, babaannesinin gittiğini hatırladı. İlkten artık televizyon kendine kaldığı için sevindi. Hemen televizyonu açmaya yeltendi sonra vazgeçti. Önce dersini bitirmeliydi. Kitabını açıp derslerine gömüldü. Bir ara kitaptan başını kaldırdı. Babaannesinin her zaman oturduğu yere baktı. Yeri boştu. O an babaannesinin her zaman bezgin olan yüzü gözünün önüne geldi. Neden acaba hep mutsuzdu? diye düşündü. Annesi ile babaannesi genelde iyi geçinirlerdi. Ama aralarında bir anlaşmazlık çıktığı zaman babaannesi susar, bir medet umar gibi Ali'nin yüzüne bakardı.
"Demekki" diye düşündü Ali, evde kendisine en yakın beni buluyordu. Gözleri doldu. Zaman zaman da annesi ile babası Ali'ye kızdıklarında bir yolunu bulur Ali'nin yanına gelir onun gönlünü alırdı. Ve sık sık ta harçlık verirdi. Şimdi ise Ali'nin yüzünden evden gitmişti. Acaba babaannesi şu anda yapayalnız nasıl vakit geçiriyordu? Ne yapıyordu? Ali göz yaşlarını daha fazla tutamadı. Yanağından aşağı yuvarlanıverdiler. Babaannesini bu kadar sevdiğinin ilk kez farkına vardı. Bu durumda ders çalışamayacağını anlayınca kalkıp televizyonu açtı. Düşüncelerinden sıyrılabilmek için sesi iyice yükseltti. Huriye hanım bangır bangır bağıran televizyondan rahatsız olmuştu. Müdahale etmeyi düşündü ama, "Şimdide ben başlamıyayım." deyip vazgeçti. Ama Ahmet bey öfkeyle yerinden fırladı, gidip televizyonun düğmesine basıp kapattı: - "Hayırdır İnşaallah, ne oluyoruz? Babaannen gitti diye bayram mı ediyorsun. Hayır küçük bey, bundan sonra televizyon senin emrinde olmayacak." diye bağırdı. Kadıncağız sırf senin edepsizliğin yüzünden evden gitti."