Başörtüsün de Beşerin Zulmü.. Kaderin Adaleti...

Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Bediüzzaman hazretleri anlatıyor. Bir Cuma gecesinde nevm ile âlem-i misale girdiğim de . Biri geldi, dedi:"Mukadderat-ı İslâm için teşekkül eden bir meclis-i muhteşem seni istiyor."Gittim, gördüm ki, münevver, emsalini dünyada görmediğim, Selef-i Salihînden ve a'sârın meb'uslarından her asrın meb'usları içinde bulunur bir meclis gördüm. Hicap edip kapıda durdum. Onlardan bir zat dedi ki:"Ey felâket, helâket asrının adamı, senin de reyin var. Fikrini beyan et."Ayakta durup dedim:"Sorun, cevap vereyim."biri sordu: "Musibet, cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir. Hangi fiilinizle kadere fetva verdirdiniz ki, birinci harbi umumudeki (1.Dünya Savaşı)mağlubiyetinize sebep vererek şu elim şu musibetle hükmetti?
Dedim: "Mukaddemesi üç mühim erkân-ı İslâmiyedeki ihmalimizdir: salât, savm, zekât."Zira, yirmi dört saatten yalnız bir saati, beş namaz için Hâlık Teâlâ bizden istedi. Tembellik ettik; beş sene yirmi dört saat talim, meşakkat, tahrikle bir nevi namaz kıldırdı mevzilerde cephelerde.. Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık; kefâreten beş sene harbi umumide aç bırakarak oruç tutturdu, kırktan yalnız biri, ihsan ettiği maldan zekât istedi. Buhl ettik, zulmettik, O da bizden müterakim zekâtı aldı.bütün malımız zayi oldu harbi umumide.El cezâu mincinsi'l-ameliile hükmetti .yani her cezanın cinsnii kendi ameliyle verilir ile hüketti..
"Mükâfat-ı hâzıramız ise: Fâsık, günahkâr bir milletten, humsu olan dört milyonu velâyet derecesine çıkardı; gazilik, şehadetlik verdi. Müşterek hatadan neşet eden müşterek musibet, mâzi günahını sildi."Evet başa gelen zulümlerde iki cihet var ve iki hüküm vardır: Biri insanın, biri kader-i İlâhî'nin. Aynı hâdisede insan zulmeder, fakat kader âdildir, adalet eder. bizim başımıza gelen zulümler ve musibetlerin altında kaderin adaleti var. İnsanlar, bizim yapmadığımız bir işle bize zulmediyorlar. Fakat kader, bizlerin gizli hatalarına binaen, o musibet eliyle bizleri hem terbiye, hem hatalar kefaret ediyor. Bu meselemizde, insanın zulmünden ziyade, kaderin adaleti ve hikmet-i İlâhiyenin sırrını düşünmeliyiz."
Bende bu hakikati okuduktan sonra düşündüm kalben ve lisanen dedim’ örtü allahın kuranla sabit olan bir emri ve islamın bin dört yüz senelik bayraktarlarından birisidir. Hilalden sonra en mukaddes görülen şiarlardandır. Kadının siperi, kalasıdır. İffetinin abidesidir. Zillete karşı korunmaları için kuran tezgâhında dokunmuş müminelerin zırhıdır. Hal böyle iken örtü allahın emri iken, kader adalet edip zulme rıza göstermezken, bu örtü zulmüne neden müsaade etti, bu zalimleri ve münafıkları ve ahmakları okullarına örtülü olarak gitmek isteyenlerin üzerine neden musallat etti, insan zulüm eder kader adalet eder hükmüne göre başlarına gelen bu musibette kaderin nasıl bir adaleti var. Zalimler neden bu örtülülere zulm ediyorlar. Bu örtülülerin hangi gizli hatalarına mukabil Allah bu zalimlerin eliyle örtülülere zulm ederek kaderi ilahiye noktasında adalet ediyor. Düşündüm nasıl ki bela ağızdan çıkan söze bakar öylede bela ve musibet de hal ve hareketlere de bakar. Hal ve hareketlerle bela celbedilebilir. Bu zulme rıza göstermeyen nefsim ve kalbimle beraber zulme maruz kalanlarda dinlesin ki kaderin ince derin sırlarını bilmeden kadere şekva edip ve isyana girmesinler. Örtülülerin bu zulme maruz kalmasında en büyük vebalin ve mesuliyetin kendilerine ait olduğunun, başlarına gelen musibetlerin ve zulme kendilerinin kadere fetva verdiklerinin, kendilerine ve islama zulm etmelerinin cezası olarak zalimler onlara musallat edilerek zalimlerin eliyle allahın adalet ettiğini gösterir delillerinden bir kısmını burada zikrediyoruz.

1. Ey Peygamber! Hanımlarına ve kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman dış örtülerini üstlerine alsınlar. Bu onların tanınmamaları ve incinmemeleri için en elverişli olan budur. allah bağışlayandır. Esirgeyendir. Emrinin ruhuna zıt, okuyan örtülüler tarafından kurana göre değil, modaya göre, heva ve heveslere göre erkeklerin beğenisine göre bir tesettür ortaya çıkarıldı. Bırak tanınmamayı dikkat çekmek için her türlü giyim ve kuşama girildi. Tesettür içinde setr edilmek yerine pazarlamacı oldular. İhtiyaç gördükleri ilimleri almak için sadece üniversite kapılarını tutular medreselerde iffet, takva, izzetlerini muhafaza ederek iman ilmi tahsil etmeyi ihtiyaç görmediler. Doktor olmak iman doktoru olmaktan üstün tutuldu. Amellerinde sadece rızayı ilahi yoktu, Onlar sadece doktorluk istemiyorlardı para, kariyer, tevecüh, iltifat, ekonomik özgürlük, prestijde istiyorlardı. ilim sahibi olundukça ihtiyaçlar büyüdü iş ihtiyacı, kariyer ihtiyac,ı araba ihtiyacı, moda kozmetik ihtiyacı ve gibi bu ihtiyaçlar için çok rüşvetler verildi mukaddesattan.tanındılar incindiler şefkat madeni olan kalpleri ayaklar altında zillet çekti.

 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
2. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini muharemattan korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tövbe edininiz ki, kurtuluşa, eresiniz.Emrinin zıddına okuyan çalışan kızlar,başörtülerini yakalarının üzerine bırak salmayı sanki utanç giysisiymiş gibi küçültülerek sıkmabaş, topbaş, nüklerbaş ve uzaybaş gibi acayip garayip bir şekle sokuldu.giyimlerinin üstü islamı altı batının sefih medeniyetinin temsilciliğini yaptı .zinetler ortaya döküldü,gösterilmesi haram olanlardan başka her kese gösterildi ve teşhir edildi zinetler.ilim uğrunda.sokaklarda okulda her yerde endamlarıyla, giyim ve cazibeleriyle açıklardan daha çok dikkat çeken bir hale getirdiler..sanki podyum mankeniymiş gibi bir havaya girdiler.arzı endam ettiler kaldırımları.tesettür ayetlerinin içini boşaltarak ortaya çıkarılan giysilerle tesettüriffet aleyhine yeni çığırlar açtılar.Hz Aişe Validemizin yarım örtülü bir hanıma "Nûr Suresine inanan bir kadın bunu örtünmez,sözünü kulaklarına küpe yapmadılar. tesettürün ruhunu öldürdüler şeklini katlettiler.,
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
3. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini harama bakmaktan korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Ayetinin zıddına okullarda, ilim adına, hizmet adına erkeklerle, hocalarıyla göz göze diz dize ortamlarda bulunuldu. Hal dilinin en büyük tercümanı olan göz bakış gülüş ve tebessümün erkekleri nasıl ümide ittiğini görmezden geldiler. Harama bakmayı bırak haramlarla içli dışlı olundu. İşi dokunmaya tutmaya kadar vardırıldı. "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin evine ümmü mektum geldiği. Vakit Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem; hanımlarına "Haydi ikinizde perde arkasına geçin" dediğini hanımlarınında: Ya Rasulullah! O âmâ değil mi? Bizi ne görür ne tanır?" Buyurdu ki, "Siz de mi körsünüz? Onu görmüyor musunuz?" Hakikatini duymamazlıktan ve gözlerini kapatarak görmemezlikten geldiler. Bakmakla kalmadılar fasit kalplileri, hain kalplileri de kendilerine baktırdılar. Beğenilmek bizimde hakkımız diyerek fasık hain alçak fıtratlı imansız yarı imanlı insanların bakışlarından, rahatsiz olmadılar. Harama baktırarak o bakanların yarın ahirette gözlerine kurşun dökülmesine sebeb oldular. Kokular sürünerek kokularını alanların bir nevi zinaya girmesine sebeb oldular uğrevi noktada. Beğenilmek uğruna tesettürden soyutlandıkları yetmiyormuş gibi el göz ayak ve bedenen zinadan nasiplendiler.

 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
4. (Vela tekrabu zenne) ayeti kerimesi zinaya yaklaşmayın derken, okumak ve hizmet davasıyla evinden ailesinden binlerce kilometre uzaklarda okumaya gelen örtülüler bu ayeti dikkate almayarak bakışmaların yakınlaşmalara yakınlaşmaların buluşmalara, buluşmaların tenhalaşmalara, tenhalaşmalarını gizli dini nikâhlara çevirdiler. Zinayı bir nevi muta nikâhı ile meşrulaştırdılar. Birçok örtülü bu zina tuzaklarına düştü. Ailesinden gizlice nikâhlar yaptılar. Bu ihtilatın kaçınılmaz olan sonu olan flörte düştüler bu yakınlaşmaların ateşini ancak gizli dini gayrimeşru nikâhlarla söndürdüler. Artık tevil ve tefsir yapabiliyor ve hatta içtihat yaparak kendilerine kendilerinin hevasıyla fetva vermeye başladılar. Evleneceğiz ciddiyiz. Birbirimizi seviyoruz demeye başladılar. Birçoğu üç beş gün sonra ayrıldılar. Geriye günahlar ve pişmanlıkları kaldı. Yaralanan imanlar kaldı. Gizli nikâhlara düşmeyenlerde ellerinin gözlerinin ayaklarının bedenlerinin zinadan nasibini vermeyi unutmadılar.

 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0

5.Vakarla evlerinizde oturun cahiliye kadınları gibi açılıp saçılarak ( teberüc)yürüyüşü yapmayınız. Yani yarım yamalak bir örtüyle sokaklarda orda burada gezmeyiniz. Ayetinin zıddına olarak okullarda sokaklarda tesettüre dikkat etmeyip de bütün güzellik ve süs¬ püsle¬riyle kendini yabancı gözlere vaz’ ve teşhir ettirdiler. Çapkın yü¬rü¬yüşle na¬zar-ı dikkati cel¬bettiler. edeb-i vakar ile yü¬rümek yerine lakayt ve cazibedar bir yürüyüş takındılar. Süs ve eylemleriyle kendilerinden yararlanma hakkı olmayanların dikkatini ve ilgilerini çektiler. Vakarları ve izzetlerini İslami feminist akımlarının akıntısına, modanın rüzgârına, kozmetiğin cazibesine, ekonomik özgürlüğün gizli köleliğine feda ettiler. Evlerini hapishane gördüler. Dört duvar arası olarak düşündüler. Evlerin birer cennet köşesi, çocuklar birer cennet çocuğu tasavvur edemediler. Evlerin birer medrese-i Nuriye yapma şevki taşımadılar. Öteki örtüsüz olanlar gibi ekonominin vitrinlerin sömürünün kapitalizmin köleliğini kabul etme yarışına girdiler. Ötekiler gibi çocuklarını para kazanma iyi bir hayat yaşama hırsına ve bencilliğine kurban ettiler, bakıcılara kreşlere mahkûm ettiler. Bunu da ilim hizmet kılıfı altında yaptılar. Kur’anın merha¬meten, kadın¬ların hürme¬tini muha¬faza için, haya per¬desini takmasını emreder. Ta heve¬sat-ı rezile¬nin ayağı altında o şefkat madenleri zil¬let çekmesinler; âlet-i he¬vesat, ehemmi¬yetsiz bir meta’ hük¬müne geçmesinler ihtarını dinlemeyerek kendilerini medeniyetin sefih çarşısında en adi bir meta hükmüne getirmeye başladılar. Evi hapishane gibi gören kızlar ve genç kadınlar artık sokaklarda göz hapsinde yaşadıklarını, özgürlük adına erkeklerin göz zevklerine gönüllü kölelik yaptıklarını ya düşünmediler., ya da bundan şeytânî şekilde zevk alıyorlardı.. İslâmî ahlâkın sokaklara hâkim olmadığı bugünkü çarşı ve pazarlar, hanımıyla erkeğiyle Müslümanların, özellikle gençlerin ancak çok zarûrî bir işleri varsa, zarûret miktarı çıkıp dönecekleri (benzetme yerinde ise tuvalet gibi) mekânlardır. Kapitalistleşen ve Allah korkusundan sıyrılan insanların mâbedi ve köle pazarı haline gelen, kapitalizmin can damarı çarşı ve pazarların Allah nazarındaki yerini Peygamberimiz şöyle belirtiyordu:"Allah'ın en çok sevdiği yerler mescidlerdir. Allah'ın en fazla nefret ettiği yerler de çarşı ve pazarlardır." (Müslim, Mesâcid) Kadının huzur ve mutluluğu sokaktan geçmemektedir. Sokakta bulunanlar veya bulunduğu sanılanlar yine bir sokakta kaybedilecek şeylerdi..

 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Cep telefonundan gönderdiğim için ilk kısımlar biraz karışık olmuş.. Gerçi ilgisizliğin nedeni bu olmasa gerek.. Her ne ise biz devam edelim..



6. "Kadın örtülmesi gereken bir avrettir. Dışarı çıktığında şeytan bakışları ona çevirtir." Hadisinin zıddına bütün fasık hain dinsiz bakışları allı pullu giysi ve tavırları ile üzerlerine çektiler. Ulviyet makamından sufliyet makamına düştüler. İnsi şeytanların fantezilerini süslediler.sadece fasıkların bakışların duygularını celp ederek onları günah sokmadılar mütedeyyin gençlerinde kalplerini hissiyatlarını üzerlerine celp ederek onları da günaha soktular.iffet ve onurlarına hain bakışların lekesini eklediler.




7. Eğer takvaca hareket istiyorsanız (yabancı erkeklerle) konuşurken yumuşak söylemeyin. Kalbinde maraz olan kimse kötü bir ümide kapılmasın…"ayetinin zıddına hareket edilerek bırak ciddi ve vakarla konuşmayı erkelerle ve hocalarla konuşurken seslerini incelterek kıvırtarak yüz göz ve mimiklerin hepsini seferber edilerek konuşuldu. Bu tarz konuşmalar yüzünden belki birçok gönül ilişkilerine kapılar açıldı. Kalplerinde maraz olan kimselerin tasallutuna ve tacizine saldırısına maruz kalındı. Bırak gözlerini erkeklerden kaçırtmayı gözlerinin derinliklerine nüfus ederek o kalpleri kendilerine çevirdiler. fasıkların hayallerinde fotoroman oldular. Fantezilerine girdiler. Şurası bedihi (apriori) olarak bilinmektedir ki; kadın, erkeklerin bulunduğu yerlere girince, mecburen onlarla konuşacak, birbirlerine karşı konuşmalarını inceltecekler, şeytan da fuhşa düşürene kadar geri planda çirkinliği süsleyecek ve güzel gösterecektir.


8-“Namus gayreti (kıskançlık) imandan, Kadın-erkek bir arada bulunmak münafıklıktandır." hadisinin zıddına kadın, erkeklerle bir arada bulundular ve onlarla beraber çalıştılar okudular, gözlerini nasıl sakınacaklardı, avretlerini korumaları ve zinetlerini göstermemeleri nasıl mümkün olacaktı. Çünkü şüphesiz insanlar arasında iyisi ve faciri, temizi ve rezili bulunmaktadır. Örtünme ve ihtilattan sakınma, Allah’ın izniyle fitneden alıkoymakta, şehvet hastalıklarından uzaklaştırmakta, kadınların ve erkeklerin kalplerinin temiz kalmasını sağlamakta, itham edilmekten ve suizandan korumaktadır. Ali Bin Ebi Talib r.a., kadınlar ile erkeklerin karışmasına karşı çıkarak dedi ki; “Hiç utanmıyor musunuz? Hiç kıskanmıyor musunuz? Duyduğuma göre kadınlarınız çarşılara çıkıyor ve kalabalığın arasına giriyormuş!” İhtarını o asra mahkûm ettik.


9.“Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır.”(Ahzab 53) ayetinin zıddına hareket edildi. Yabancı kadınlardan bir şey istenilmesi, ancak erkekler ile kadınlar arasında birbirlerini görmelerini engelleyen bir perdenin bulunması halinde caiz olurken. Derken örtüyü yeterli bulan ve örtünün hakiki ruhunu yansıtan siyası içtimai iktisadi ne olursa olsun erkekle kadınının aynı ortamda bulunmaması gereği çiğnendi. Hizmet okul uğruna karma okullarda erkeklerle aynı ortamlara girildi. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Şüphe yok ki, İslam’a davet ve tebliğ amacıyla bile olsa, iki cinsin ihtilatı ister çalışma alanında, ister öğrenim alanlarında olsun, karşılıklı bakışın önüne geçilemez. Bu yüzden kadınlarla erkeklerin bir arada bulunmaları haramdır. Hükmü hep dünyevi ilimlere kurban edildi. Kadın ile erkeği cami gibi ulvi, nezih, kudsi ve mübarek bir ibadethanede bile yan yana getirmeyen din nasıl okulda, işte vb. gibi yerlerde bir arada olmasına müsaade eder. Gerçeğini hep vicdanlarında gizlediler. Mahrem ve namahrem sınırlarını kaldırdılar. Namahremlere mahremlerden daha yakın oldular. Ne kalpler temiz kaldı nede gönüller. Allah hem hain gözlerin (tecessüslerini) hem de (fâsid) gönüllerin gizle¬diği te¬ma¬yülleri bilir ayetinin manası hoşgörüye ve medeniyete kurban edildi.


10.Hadisi Şerifte. Kadının Rabbine en yakın olduğu yer, evinin ortasıdır.” Derken zıddı yapıldı. Kadın evinde olduğu müddetçe, şeytan, insanlara vesvese vererek tamaha düşüremezken. Evinden çıktığında ise, hem tamah eder, hem ona tamah edilir. Zira şeytanın en önemli tuzak kapısı kadınlardır.” Gerçeği örtbas edildi. Dışarı çıktığında Şeytan bakışları kadına çevirtir ve vesvese verir. Çünkü evinden çıkmakla kendisine musallat olunmasına sebep olmuştur.” Sözünün söyleyen âlimlere itibar edilmez oldu. Evler sanki onlara hapishaneymiş gibi gelmeye başladı. Dışarıda sömürülen dövülen taciz ve tecavüzlere maruz kalan ucuz iş gücü olarak kullanılan kadınların varlıklarından rahatsız olmadılar. Sanki namusu ırzı şerefi mukaddes sayılan bir toplumda yaşıyormuş gibi dışarıyı kurtuluş gördüler. o ulvi sıcak güvenli nurani evlerde sanki kafesteymişler gibi çırpınmaya başladılar. yanıbaşındaki komşular ve akrabaların sanki imanlarını kurtardılar yâda takviye etmişler gibi işin ve okulların yolunu tutular.
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
11."Bir erkekle bir kadın yalnız kalınca aralarına şeytan girer. Yabancı bir kadınla sıkışık durmak üstü pis hınzırla sıkışık durmaktan daha kötüdür. hadisinin zıddına eğitim yuvalarında koridorlarda dolmuşlarda erkeklerle sıkı fıkı olundu. Sıralar ko12. Sizin evlerinizdeki mihnetiniz Mücahidlerin Allah yolundaki ameline ulaştırır.” "Kadınların cihadı evde oturmaktır" hadisini okullara taşıdılar. Komşularını akrabalarını ıslah etmeden okul kapılarında kendilerini cihada mecbur bildiler. Allahın silahlarına itimad etmeyerek kendi önderlerinin silahlarıyla cihada çıktılar. Neticede mağlubiyet zillet gözyaşı buldular. Şefkat kahramanları sıfatını kendine kazandıran çocuğunun ilk muallimi, kocasının evde muavini olmayı, fitne ve fücura bulaşmamanın en nezih yeri olan evlerinde oturarak cihet etmeyi gereksiz gördüler. Peygambere itimat etmediler.bu kolay yoldan mucahit sevabı kazanmayı az gördüler dışarıda okul kapılarında işyerlerinde mücahit olmayı bırak günah kapısı oldular.fitne kazanı oldular.yanlış siperlere sığındılar.bütün sevap kapılarını kapattılar.hem başörtüleri gitti hem de namazlarını kılamaz oldular. terazinin bir kefesine güneşi, ayı, dünyadaki bütün diplomaları, sertifikaları, adalyonlar,alkışları paraları ve makam vardı,diğer kefede Örtü vardı,ama onlar için maalesef örtü ağır basmadı.tercih ötekisinden yana yapıldı.


13.Kalplerinde batıl hevesler bulunanlar fitne aramak ve tevil cihetine gitmek için muteşabih ayetlere tabi olurlar.”(Ali İmran 7) ayetinin zıddına hareket edilerek islamın 1400 senelik mahsulâtını ve hükümlerini yakacak olan fetvalara kulak astılar, bazı ulemai sui tabir edilen ulemai hakiki sınıfında olmayan alimlerin başörtüsünü teferuat gösteren hükmüne tabi olunarak okullarda tatbik edildi. alemi islamın yıldızları olan, sahabelerin, güneşi olan müçtehitlerinin, nurani sislilerin başında ve sonunda bulunan selefi salihin, tabi ve teba taabinlerinin.esfiyaların evliyaların müdakik ve muhakkiklerin tesettürün farziyetindeki ittifaken tasdikleri hiçe atıldı.bir adamın sözüne itimat edildi.o çürük fetvaya tutunuldu,tevilcilik hastalığı türedi.hocalar, zalim alimler hatadan Müberra,kusurdan münezzeh zırhına büründürüldü.Her yapılan yanlışın kılıfı tevil tezgahından geçerek dar kafalarda ve fikirlerde kabul gördü.içtihat alimleri her tarafı kapladı.artık hükmeden müçtehid alimlerin görüşleri değil bana göre zırvalarıydı.heva ve heveslerin nefislerin temsilcileriydi bu tevilciler ve tabirciler.


14."Ey kadınlar, ancak mahreminiz olan erkeklerle konuşun, mahreminiz olmayanlarla konuşmayın. Ayetinin zıddına hareket ederek ilim adına iş adına kariyer adına makam adına hizmet din iman adına röportajlar programlar konuşmalar kahkahalar gülümsemeler bakışmalar tanışmalar buluşmalar yapıldı. bu ayetin ihtar ettiği kadınlar sınıfından kendilerini muaf tutular çünkü onlar kendi zanlarınca kendi vehimlerince ulvi ve kudsi davalar için bunları yapıyordular. Büyük hayırlar için küçük şerleri kabul ediyorlardı. cehennemdede yanacaklarını bilselerdi erkeklerle tokalaşıyorlardı. Çünkü fetvayı vermişti. ABD patentli HOCALARI.


15.Hadis: "Ümmetimin son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacak, bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Onlar cennete giremez, cennetin kokusunu bile alamazlar." Hadisinin tevilini göstermek için teberüclü örtülüler ve bunların başını da okuyan örtülülerin çektiği gruplar yani çeyrek örtülüler yarıştılar. O ihtar edilen grup olmak için sanki. Çünkü o hadisin teviline en çok uyan onların giyimleriydi. Daracık bluzlar altta daracık kot pantolonlar. Başlar topuz topuz. Üst elbiseler çıkarılmış. pardisöler atılmış. setr edilen değil teşhir edilen bir elbise kalmış. Giyinik çıplaklar hadisini haber veren giysilerle.
16.Hidayet Allahtandır. Hakikatinin zıddına bir yol yöntem takip edildi. Hidayet Allahtan alındı kullara verildi. Ben okumazsam ben yapmazsam vb gibi zırvalarla hidayeti kendi çalışmalarına ve gayretlerine bağladılar. allahın ezelden takdir ettiği mecraları değiştiremyecekleri gerçeğini düşünemediler. İnsanları hidayete getirmek için Allahın onlara takdir ettği silahları yetersiz ve zaif görerek kendilerince silahlar fikirler geliştirdiler. Bu silah ve fikirlerininin islamın hükümlerince çatıştığını görmemezlikten geldiler. Allahı tecrübe etmeye kalktılar. Ben olmazsam biz olmazsak bu insanlar hidayete ermezler. Koltuklar kâfirlere zalimlere kalır hezeyanına düştüler. Hayırları celp edelim derken fitne ve fesatlara sebep vererek ifsata sebeb oldular. Vazifelerini aşıp vazifeyi ilahiyeye müdahale ettiler Hidayet okulları, bayilikleri açtılar. Hidayet dağıttılar. İçinde namazın ve örtünün olmadığı batının değerleriyle yoğrulmuş bir hidayet. Gerekirse başkalarının hidayeti için kendileri haramlara girmeyi günaha girmeyi cehenneme girmeyi göze aldılar. Hâlbuki Allah onlara kaldıramayacağı yükü yüklemiyordu. gerçeğini hidayet düsturlarına uymadığı için kaale almadılar.


17"Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir."ayetinin zıddına gidilelerek tetbir adı altında hayra çağırma terk edildi. Kötülükler görmemezlikten gelindi. Veya özgürlükler hak ve hürriyetlere karışılmaz denildi. Zevkler ve renkler tartışılmaz denilerek günahlara ve sefahetlere bir nevi rıza gösterildi. Sizden birisi bir kötülük görürse onu eli ile değiştirsin, buna gücü yetmezse dili ile değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbi ile bu durumu kötü görsün ki bu da imanın en zayıfıdır. Hadisinin ltuklar koridorlar iki cinsin birleşme provaları hep yapıldı. netecesinde flörtler zinalar vücuda gelsede.kendi üzerindeki mesuliyetini hiç mukayese ve muhakeme etmediler. Hoşgörüye ve diyaloga ne değerleri kurban ettiler.


18. "Ya iyiliği emreder, kötülüğü menedersiniz; ya da başınıza Allah`tan gelecek bir musibeti beklersiniz..hadisinin hakikati ortaya çıktı ve hakiki manada ve Allahın istediği bir tarzda tebliğ metodu uygulanmadı emir ve nehiy yerine hoşgörü metodu uygulandı her ortamda. Hakikatler tedbirlere ve tavizlere kurban edildi. Cezası olarak musibetler zalimlerin eliyle geldi örtülerine ilişildi. Namazlara ilişildi. onlardan çekinildikçe onlar üstlerine gelmeye başladı.


19. peygamber size neyi emrediyorsa onu yapın neyden men ediyorsa ondan sakının ayetini zıddına hareket edildi Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede ve bu ülkenin en büyük din makamı olan diyanet işleri tesettür Allahın emridir derken, kanunlarla tesettürü yasaklayıp, insanların inançlarını hiçe sayanlar, kanunlar perdesi altında dinsizlik yapıp dinsizlik ve imansızlığa hizmet edenlere karşı baş açılarak taviz ile teslim olundu.. Onlar dinsizliklerinden taviz vermezken örtülü n mukaddes ve hak dininden taviz verdi.. Allaha and olsun ki dinsizliğe taviz verilecek ve satılacak ne imanımız var nede dinimiz. Mukaddesatımızı hiçbir şey için rüşvet vermeyiz. dışarıda başımızı kapatarak Allaha itaat edip içeride o imansızların dinsiz kanunlarına boyun eğip başını açmak bir nevi kafirlerin emirlerine itaat edip allahı inkar etmektir..yani dışarıda Allah var içeride yoktur demektir.o sahte ilahlara,tağutlara imanını teslim etmektir.sadece kendi şahsını onurunu şerefini değil dinini ve imanında şerefini düşürüp o zalimler karşısında zillete atmaktır.o zalimlerin maskarası olmaktır.bir nevi iman ölçer vazifesi yüklenmiş bu zalim ve kafirlere karşı imanımızın zaifliğini veya kaviliğini göstermektir.sözünü haykıramadılar zalimlerin yüzüne.mecburuz kılıfını yüzlerine geçirerek ağladılar.allahın dinini zalimler karşısında küçültmek mecburiyeti hangi kitapta sünnette icmadave fıkıhta vardı.

20. İlim öğrenmek Erkek ve kadına farzdır. Hakikati hap tek taraflı olarak algılandı. Halbuki. İlim ikidir. Fen ilimleri olan ve dünyalık işlerde muvaffak olmak için öğrenilen ilimdir ki bu farz değildir. Öğrenmeyene ise mesuliyet yoktur. Bu tür ilim ancak insanın dünyadaki rahatına hizmet eder ikinci ilim ise dini ilimlerdir bu ilim ise erkek ve kadına farz kılınmıştır. Bu ilimin neticesi ise ebedi helaketten kurtarmak içindir. Bugün ilim tahsil ettiklerini dava edenlerin yüzde doksanı dünyevi mevki ve makamları kazandıracak ilim peşinde koşmaktadırlar. Evet, dünyasını kazandıracak ilimler için bu kadar çaba ve emek sarf edenler bu yolda dinden bile taviz verenler uhrevi saadeti kazandıracak ilimleri ise tam manasıyla ve hakkıyla talim ve tatbik etmediler. Din ilimlerini fen ilimlerine feda ettiler.. Çünkü eğer sadece maksadı ilim öğrenmek olan kızların diploma peşinde koşmaları gösteriyor ki eğer maksat ilim öğrenmek olsaydı İslam tarihinde bir çok mübarek kadınlar okula gitmeden ilim öğrenmişler ve bu din ilimleri sayesinde insanlığın en büyük makamlarına çıkmışlar. Sadece imanları ve ilimleri zamanında kalmamış asırları aşarak bizlere kadar gelmiş.ilim öğrenmek uğruna okullara hücum edenler medreseleri mahzun ettiler.iman ilmi öğrenmek farz iken dünyalık ilim farz görüldü.çünkü dünyalık ilimin neticesinde mevki para kariyer rahatlık vardı ama İslami ilimlerde fedakarlık sabır meşakket çile vardı.cazibedar bir hayata girmeye müsaade yoktu.halbuki o üniversitelerde ahlak ilimleri öğretilmiyordu.ahlaksızlığın her çeşidi icra ediliyordu.medreselerde kuran kurslarında ise iman kurtarma kuran ve sünneti hayata tatbik etme ilimleri öğretiliyordu.erkeklerle karışık olarak okumak yoktu.flörte zinaya tavize ortam hazırlayacak şartlar yoktu.neticesinde dünyevi mükafatlar olmasa da uhrevi büyük mükafatlar vardı.niyetler Allahın emirleriyle uyumluydu.çatışmıyordu.tezatlık yoktu.en kutsi meslek olan iman doktoru, annelik ve muallimlik dersini alıyorlardı.bunu yaparken de örtülerine ilişen kimse yoktu.namazlarına karışan yoktu.dinsiz kanunlarına boyun eğdirmeye çalışan rektörler yoktu.onlar en esaslı eğitimin temelini çocukken verilmesi gerektiğini iyi bildikleri için o esaslı sarsılmaz eğitimi verecek anneleri yetiştirmeye çalışıyorlardı evlerde.


Ayetinin sırrınca ve yukarıda sadece 20 madde ile sınırladığımız etkenlerden ve daha sayamayacağım emir ve nehiylere ittiba, tevekkül ve itimat edilmemesinin, kurani ve nebevi bir hayatın batı değerleri ile harmanlanması, inandığı gibi değilde yaşadığı gibi inanılması vb gibi sebeplerden dolayı gadabı ilahiyeye ilişilmiş, gayretullaha dokundurulmanın cezasını dinden mukaddesattan rüşvet veren veya verdirilen örtülüler cezaların bu musibetlerle ödüyorlar. Bunu apaçık dile getiren ayeti kerime ile sözümüzü bitiriyoruz. Sizin başınıza gelen bütün kötülükler kendi nefsinizdendir. Size gelen iyilikler ise allahtandır

Not: daha uzun gidecektim lakin şimdilik bu kadarını uygun gördüm.gerisini kitaba sakladım.Yazımız inşallah imanı taklitde giden,dünya için dininden vazgeçen, bayanların uyanmalarına vesile olur.izni ilahiyle.Ben yazdıklarımın sadece tasdik edilmesini değil hayata da tatbik edilmesini bekliyorum.vesselam.M.KAKÇA
 
Katılım
17 May 2010
Mesajlar
53
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yalandaroğlu vb eliyle korunuyordu bu batıl sistemden, şeriatı baş-örtüsünden ibaret saymayan Rabbânî duruşundan taviz vermeyenler.
Yine bir elenmeye doğru sürüklendiğimizin farkinda değiliz ne acı...
 

Duha

Profesör
Katılım
13 Ocak 2007
Mesajlar
794
Tepkime puanı
34
Puanları
0
Web sitesi
www.risaletalim.com
Değerli serdengeçti kardeşim, vazifeni ifa etmene yardımcı olacak bir makaleyi sana göstermek istedim.


Başörtüsü Yasağına Kaderî Bakış

Güncelliği yıllarca devam eden ve çok hızlı bir şekilde ülkemizin gündemine tekrar çözüm arayışı adı altında gelen “tesettür veya başörtüsü” meselesi yine tartışılıyor ve önemini koruyor. Dinin bir emri olan başörtüsü meselesi senelerce siyâsî çalkantılar ve tartışmalar içerisinde epey örselendi ve yıpratıldı. Hâlbuki insânî ve vicdanî hiçbir kişi bu meselenin çözümünden rahatsızlık duymaması gerekir. Çünkü bu mesele dînî ve vicdânî bir tercih ve insânî bir haktır. Bu hak üzerinden yapılan ucuz hesaplar ve haksızlıklar gayretullaha dokunmuştur. Herkes bu imtihânın sorumluluğunu şahsî ve siyâsî olarak verecektir.

Tesettür veya başörtüsü meselesini değişik boyutlardan inceleyebiliriz. Zaten son günlerde bu mesele epey konuşuluyor ve tartışılıyor. Medenî ölçüler içerisinde konuşulması ve tartışılması elbette ki bu problemin çözümüne katkı yapabilir. Yıllardır siyâsî zeminlerde bu hâdisenin konuşulması ve sû-i istimâl edilmesi öncelikle bu hakkı kullanmak isteyenlere zarar verdiği de bir hakîkattir. Biz de kaderî bakış boyutundan başörtüsü ve tesettür meselesini değerlendirmek istiyoruz. Çünkü kâinatta hiçbir hâdise yoktur ki, kaderin şumûlü harici olsun. Hele ki musîbet ciheti de olan hadîselerde beşerin zulmü arkasında muhakkak kaderin hissesi ve adaleti vardır. Bu noktalara da değineceğimiz değerlendirmelerimizde özellikle meselenin ehl-i îmâna bakan yönlerini tefekkür etmek istiyoruz.

Çoğu meselede olduğu gibi tesettür veya başörtüsü meselesinde de birileri yine hâlen işin kışır boyutunda geziniyor. Bir türlü başörtüsü meselesi lüb ve öz olan emir boyutuna geçemiyor. Hâlen ulemâ-yı ehl-i zâhirlerin de aldandıkları yer olan illet ve hikmet meselesi karıştırılıyor. Hikmeti illetin önüne geçirmek ve böylece lübbü kışıra fedâ etmek olan “Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur”1 cihetine hamlediyor.

Tesettürün hiçbir dünya maslahatı için fedâ edilmemesi gereği ve gerçeği atlanıyor. Dahâ fazla kışır ve dış görünüş ciheti nazarlara sunuluyor. Hakîkatte tâife-i nisânın fıtratının gereği olarak emredilen tesettür basitleştirilerek dünyevîleştiriliyor. Üzerinde çok u’cûbe yorumlar yapılıyor. Böylece lübbe ulaşılamayınca lübdeki sır kışırdaki sûrete kurban ediliyor. Öncelikle tesettürün rûhlarda ve kalblerde ma’kes bulan emir ciheti ve fıtrat yönü atlanıyor. Yani lübbü ve özü öncelenmesi gerekirken kışrı ve kabuğu ile gündemde kalınmasına çalışılıyor.

Ancak rûhlarda ve kalblerde ma’kes bulacak olan îmânî salâbet ve tesettürden sonra sûretteki görüntüler de hakîkate ve rızâ ma’kamına ulaşacaktır İnşâallah. Ümîdimiz ve inancımız böyledir.

Musîbet sadece kışırdaki kusurlardan değil, lübdeki kırılmalardan terâküm eden kaymalarla verdirilen fetvaların toplamı olmalı ki; zalimlerin tasallutuna kaderin fetvası olmuş olmalıdır. Tekrar o kalbî ve fıtrî lübbe dönülsün ve sadece Allah rızâsı için fiiller derûhte edilsin. İşte o zaman bütün mesele hallolacaktır İnşâallah.

Buradan şunu rahatlıkla anlıyoruz ki, zaman çok ızdırârî duâ vaktidir. Duâya devam edilmelidir ki, kalbler toplu olarak Rabb-i Rahîm’e yönelsin. Musîbet devam ediyorsa, duâ vakti de devam ediyor bilinsin. İnşâallah kalbî, fiilî ve kavlî duâlarla zulmün kalkmasına ve hakkın hükmünün ve hürriyet-i şer’iyenin tahakkukuna çalışılsın. Ubûdiyet niyeti ile vazîfeler yapılsın ve netice Rabb-i Rahîm’den beklenilsin.

“İnsan zulmeder, kader adalet eder” hükmüne göre acaba başımıza gelen bu musîbette kaderin nasıl bir adaleti vardır?

Bu dünya imtihân dünyasıdır. Onun için de burada Yüce Allah hikmeti ile hükmetmektedir. Ahirette ise kudreti ile tecelli edecektir. İnsanın başına gelen hadîselerde beşerin hissesi olduğu kadar, kaderin de hissesi vardır. “Her şeyde, her musîbette, husûsan beşer eliyle gelen zulümlü musîbetlerde, Risâle-i Kader’de beyân edildiği gibi, iki sebep var. Biri: Zâhiren esbâba bakan beşerdir. Diğeri: Kader-i İlâhî’dir. Beşer, zâhirî esbâba bakar; bâ’zan yanlış eder, zulmeder. Fakat kader, başka noktalara bakar, adalet eder.”2 İşte bu hakîkat, musîbetlerin altında yatan hikmetlerin îzâhıdır. Üstadımız Bedîüzzamân Saîd Nursî Hazretleri buna şöyle işaret etmektedir: “Maatteessüf başımıza gelen şefkat tokatını, iki üç gündür, kat’î bir kanaatla anladım. Hattâ, ehl-i isyan hakkında gelen bir âyetin çok işârâtından bir işâreti bize bakıyor gibi hissettim. O da şudur: yânî: ‘Onlara ihtâr ettiğimiz ders ve nasîhatı unuttukları ve amel etmedikleri vakit, onları tutup musîbet altına aldık.’”3

Yukarıdaki âyete göre başımıza gelen musîbetlerde ve tokatlarda ihmâl ettiğimiz “Onlara ihtâr ettiğimiz ders ve nasîhatı unuttukları ve amel etmedikleri vakit, onları tutup musîbet altına aldık” 4 hakîkatıdır. Acaba hangi ihtâr edilen dersleri ve nasîhatleri unuttuk ve amel etmedik? Şu gelen noktalar olabilir mi diye düşünüyoruz.

Ehl-i îmân olarak dünyevîleştik. Her hâdisede dünyamızın rahatını düşündük. Bu ise ekseriyet teşkil edip kadere fetvâ verdirmiş olabilir. Hâlbuki dünyayı ahiretin mezraası ve esmâ-i ilâhînin tecellîgâhı bilmeliydik.

Başörtüsü zulmünün altında çok hikmetler saklıdır. Bu musîbeti sadece kızlarımız ve nisâ tâifesi ile sınırlamak çok yanlış olur. Mutlaka hepimizin “Umûmî musîbet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zâlim eşhâsın harekâtına fiilen veya iltizâmen veya iltihâken taraftar olmasıyla mânen iştirak eder, musîbet-i âmmeye sebebiyet verir”5 hakîkatinden hissesi olmalıdır.

Başörtüsü gibi Allah’ın emri ile farz olan bir ibâdet, emir boyutundan dünyevî maslahat, görüntü ve hatta modaya kurban edildiği görünüyor. Tesettür nisâ tâifesinin fıtratının bir gereği iken, bu cihet unutulmuş olabilir. İstisnâlar mevzûmuzun haricindedir. Emir boyutunda sırf ubûdiyet gereği yapılan tesettür elbette ki rızâ-i İlâhiye mazhar olur. Burada dahâ çok umûmî musîbete bakan cihetler değerlendirilmektedir. Kalbler Allah’ın elindedir. Hiç kimse için “Sen böyle yaptın?” diyerek meseleyi şahsîleştirmemek gerekir. Ancak seküler bir hayatın ehl-i îmânı dünyevîleştirmediğini kimse iddiâ edemez.

Bu musîbetlerle esâsında kader adalet ediyor diyebiliriz. Hepimizden öncelikle enfüse dönmemiz, ubûdiyet ve duâlarla tekrar hakîkî mâ’nâda kalbî hicretlere yönelmemiz isteniyor olmalıdır. Bu kalbî hicretlere ulaşamadıktan sonra musîbetler şekil değiştirerek devam edebilir. Çünkü “Zalim Allahın kılıcıdır. Onunla intikamını alır, sonra o kılıcı da kırar” bir hakîkattir.

Rabbimiz biz kullarının arş-ı kemâlâta ulaşmasını istiyor. Ancak kul kendi irâdesi ile buraya ulaşmakta tembellik yapıyor ve kullukta, duâda aksamalar baş gösteriyor. Yüce Allah kullarını musîbetlerle aciz bırakıp kendisine ve kulluğuna dönmesini istiyor. İşte bu cihetle de kader adalet ediyor olmalıdır. Son cümlelerimiz Risâle-i Nûrlardan: “Zâhirde zararlı gibi görünen şeyler, hakîkatte nimettir. Zahmette rahmet vardır. İmân hizmeti uğrunda başımıza ne gelse hayırdır. Biz başımıza geleceği düşünmekle mükellef değiliz, hizmet-i Kur’âniye ile mükellefiz. Biz, Rabb-i Rahîmimizin daima inâyeti altındayız. Ölsek şehidiz, kalırsak Kur’ân’ın hizmetkârıyız. İslâmiyet düşmanları bizi müebbed dünya hapsine de mahkûm etseler, bizler yine Risâle-i Nûr’un hizmetindeyiz, diye îmân etmişler ve fakat sadece imanla kalmamışlar, bilfiil de amel etmişlerdir, meydandadır.“6 İşte böyle davranmak ehl-i îmânın şe’nidir.

Dipnotlar:
1- Muhâkemât, 2006, s: 74.
2- Kastamonu Lâhikası, 2006, s: 384.
3- Lem’alar, 2005, s: 638.
4- En’âm Sûresi, 6: 44.
5- Sözler, 2004, s: 279.
6- Tarihçe-i Hayat, 2006, s: 828.

Bâkî ÇİMİÇ-11.10.2010

http://www.yeniasya.com.tr/2010/10/11/yazarlar/bcimic.htm
 
Üst