Başörtülülerle fotoğraf çektirdim

DENİZKRTL

Ordinaryus
Katılım
14 Şub 2010
Mesajlar
2,267
Tepkime puanı
475
Puanları
0
manset.jpg
Toplumu tanıdıkça önyargıların azaldığını ifade eden Mansur, “Gördüm ki çok değişik insanlar var. Beyin olarak geniş görüşlü biri başörtülü olabiliyor. İnanç başka bir şey, onu sorgulayamazsınız. İnsanlar ne şekilde yaşamak istiyorlarsa öyle yaşamalılar. Ben başörtüsüne destek olarak birlikte fotoğraf çektirenlerden biriyim. Eğer başımı kapatmam gerektiğine inansaydım beni kimse tutamazdı!” dedi.


KEMALPERESTLER MİLLETTEN UZAK

“Var olan vesayetin bitmesini istemeyenler, yani biz onlara Kemalperestler diyoruz, sistemin değişmesindense darbe olmasını tercih ediyorlar” diyen Mansur, “Kemalperestler zahmet edip sosyolojik araştırmaları hiç okumuyorlar. Alan çalışmalarına dayanan bir çok çalışma İslâmî kesimin çoğulcu olduğunu ortaya koyuyor. Ben kemalperestlerin iddialarına katılmıyorum. Kemalperestlerin halkla temasları yok” şeklinde konuştu.



KEMALPERESTLER VESAYETİN BİTMESİNİ
İSTEMİYOR

Türkiye’de yaşananlar toplumun bütün kesimlerini yakından ilgilendiriyor. Özellikle sanat dünyasından bazı insanlar İslâmî kültürün yayılmasıyla sanat alanlarının yok olacağı endişesini taşıyor. Biz de sanat hayatına İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde başlayan ve burada uzun dönem görev yapan Lale Mansur’la konuştuk. Birçok filmde başrol oynayan Mansur, İslâmi kesimin Kemalistlerin söylediği gibi olmadığını dile getiriyor.



Türkiye’de yaşanan tartışmaları bir sanatçı
gözüyle nasıl görüyorsunuz?

İktidar değişiyor; gerçek iktidar bir nebze olsun Meclise, seçilmişlere doğru kayacak. Daha önceden yargı, ordu ve CHP esas bizi idare eden bürokrasi bunlar. Aslında İttihat ve Terakki tarafından yönetildiğimizin farkında değildim. Ne zamanki “Hatırla Sevgili” dizisini çektim, o döneme ait her kesimden anı kitabı okudum, korkunç bir şeyle karşılaştım. Ve olayları daha iyi görmeye başladım. Yargı da çok yardımcı oluyor çok sağolsun; Şemdinli Savcısı’nda olduğu gibi ne tarafı tuttuğunu çok iyi belli ediyor.



”Bu zamana kadar niye görememişim” diye
düşündünüz mü?

Evet düşündüm. Bugün yazılıp çizilenleri konuşulanları, cumhuriyet tarihine yönelik eleştirileri dile getirenler hapsi boyluyordu. Her şeyi açık açık konuşma imkânı yoktu.
Bir takım şeyleri çok sonra öğreniyorduk. Benim biraz daha şansım var. Ağabeyim insan hakları konusunda uğraştığı için “Güçlü Konak” meselesini o zaman da biliyorduk. Gazeteci dostlarımdan dolayı bir takım haberleri öğreniyordum, ama birçok şey yazılamıyordu.



Bunun sebebi “resmi” politika mı?

Tabiî ki… Okulda ne öğrendim bilmiyorum. Ne öğrendiysem okuldan sonra öğrendim, tarih okumaları yaptım. Eğitim sistemimiz korkunç. Dersim’i bile Onur Öymen sayesinde öğrendik. Birçok bilgi, belge çıktı ortaya. Önceden olayı ‘isyan’ diye bilirdim şimdi katliâm olarak biliyorum. Nereye elinizi atsanız çöküyor. Geçenlerde bir okuma yaparken 1940’larda Mimar Sinan’ın kafatasının çıkarılıp Türk olup olmadığı yönünde araştırmalar yapıldığını okudum. Halbuki Mimar Sinan’ın Rum olduğunu herkes bilir.



Sizce gerçek tarihle “Cumhuriyetçiler”
yüzleşebiliyor mu?

Bu ülkede demokrasiyi iplemeyen cumhuriyetçiler var. Bizim toplum olarak esas kirlendiğimiz nokta Susurluk. Ondan önce bir takım şeyler örtbas ediliyordu ancak Susurluk’tan sonra ciddî şeyler su yüzüne çıktı. Susurlukla yüzleştikten sonra hepimiz kirlendik. Halbuki bu konuyla ilgili birçok şey yapılması gerekiyordu. Geçen gün Başbakan’ın sanatçılarla yaptığı toplantıda Oktay Kaynarca “Hiç Kürt olduğu için ayrımcılığa uğramış birini tanıyor musunuz?” dedi. Dehşete kapıldım. Kürt sorunundan bahsediyorsak aslında Türk sorunundan bahsediyoruz demektir. Kendini eşit vatandaş olarak görmek istemeyen insanlar ve bunları destekleyen ceberut bir devlet anlayışı var. Bu resmî ideolojinin bir yansıması. Artık demokrasi, eşitlik ve hukuksuzluğa bulaşanların cezalandırılmasını istiyorum.



Bir sanatçı olarak sivil diktatörlüğe gideceğimizi, sizin yaşantınıza müdahale edileceğini düşünüyor musunuz?

Biz kime oy vermek istiyorsak ona oy veriyoruz. Tek başına veya koalisyonla ülke yönetiliyor. Ama sonuç olarak sandığa gidiliyor, sonuç olarak bir hesap verme mekanizması var. Ya ötekiler, ya genelkurmay başkanları?


Sistemin dokunulmazları olduğunu mu
düşünüyorsunuz?

Sırf Hrant Dink cinayetine bakıldığında bazı çevrelerin birbirini nasıl korudukları görünüyor. Ancak jandarmada en alttakilere dokunulabiliyor. İstanbul Vali yardımcısına da dokunulamadı…



Hükümetin bu konuda girişimlerini nasıl
buluyorsunuz?

Hükümetin yaptığı birçok şey eleştirilebilir noktada, ancak muhalefet yok. Muhalefet hâlâ İnönü’nün bıyığını konuşuyor. Muhalefet “taş atan çocuklar” diye anılan suça itilmiş çocuklar konusunda kıyameti koparabilirdi. Anayasa değişikliği konusunda “Biz yokuz” diyor. Halbuki “Şu şöyle olsun” demeli. Marifetmiş gibi kaç yıl önce hazırladıkları “Kürt raporunu” ortaya atıyorlar, ama icraat yok. Aslına bakarsanız Türkiye’nin sorunlarına yeterince ilgi göstermediğimiz için hepimiz suçluyuz. Gerçi Devlet Güvenlik Mahkemelerinde birçok dâvâm oldu…



Suça itilen çocuklar konusunda Başbakan’la
konuştunuz. Neler anlattınız?

Kendisinden bir yıla yakındır randevu alınmaya çalışılıyordu. Ben de sanatçılarla olan toplantıyı bir fırsat bilip kendilerinden randevu alabildim. Başbakan’la görüşmemizde Mehmet Atak, Mehmet Uçum vardı. Başbakan bizi bir saate yakın dinledikten sonra konuyla ilgili bakanlara talimat verdi. Şu an komisyonda çocuklarla ilgili çalışmalar olduğunu duyuyoruz.


Bölgedeki çocuklar tam olarak ne durumda?

Bu çocuklar üçüncü kuşak çatışma ortamında doğan çocuklar. Bu çocukların neredeyse her birinin ailesinde faili meçhul, işkenceye maruz kalmış insanlar var. Birçok aile köylerinden atılmış başka bir şehre göç etmek zorunda kalmışlar. Kırsalda çok az ve basit geçinebilen aile birdenbire şehre gelince maddî-manevî mahvoluyor. Böyle bir ortamda büyüyen çocukların gelen tanklara papatya vermesini bekleyemezsiniz. Birçok çocuk ne yaptığını bilmeden, kışkırtılarak olaylara karışıyor. Öbür taraftan olaylara hiç karışmadığı halde seçme karpuz gibi okullarından alınıp götürülüyor. Okullarından alınıp götürülen çocuklar genelde iyi okuyan çocuklar. Aralarında Fen, Anadolu Lisesi birincileri var. Polis ve jandarma “Ben bunu tanıdım” demesiyle çocuklar içeri alınıyor.



Siz bu tür olayların devletin bazı kanadı
tarafından kışkırtılma olduğunu düşünüyor musunuz?

İnsanlar nasıl Diyarbakır Cezaevi’nde gördükleri işkence, aşağılama sonucu dağa gittilerse bu çocuklara yapılanlar da aynı neticeyi verme ihtimali var. Çünkü çocuklara yapılanlar vicdanlarda büyük bir infial uyandırıyor. Ben 14 yaşında olsam 44 yılla yargılanıyor olsam çıkar çıkmaz dağa kaçarım. Ortada vicdana sığmayan bir durum var. Devletin bir kanadı bilinçli bir şey yapıyor. Bu topraklarda barış istemeyenlerin ekmeğine yağ sürecek bir şey bu.



”Hatırla Sevgili” dizisini çekerken yakın tarihe dair okumalar yaptığınızı ifade ettiniz. Neler gördünüz?

CHP’li tanıdıkların dizideki rolüm nedeniyle beni eleştiriyorlardı; “Menderes’in propagandası yapılıyor” deniyordu. Halbuki benim okuduklarım karşısında dizide anlatılanlar “pembe dizi” kalır. Okuduklarımdan birinde Yeşilköy tarafında iki kişi rakı içiyorlar ve sarhoş oluyorlar. Kendi aralarında “Buradan Yassıada’ya tünel açıp Menderes’i kaçıralım” diyorlar. Bu yüzden sarhoş iki kişi gerçekleşmeyecek planları yüzünden tutuklanıyorlar.



Darbeden bahsetmişken Türkiye’de askerin
konumu konusundaki düşünceniz nedir?

Çok şükür işleri zorlaşıyor. Anladığım kadarıyla bunlar askerlik dışında her şeyle uğraşıyorlarmış. Bütçeden bu kadar alıyorlar, bu paralar nereye gidiyor? Son olarak saldırıya uğrayan karakoldan sonra yapılan açıklamada “Havanın yağmurlu olduğu” yönünde açıklama yapılarak savunma yapıldı. Böyle bir açıklama olabilir mi? Bir dahaki yağmurda oradaki askerler kendilerini nasıl hissedecekler acaba? Ordunun bedelli askerliği ve hatta vicdanî reddi kabul etmesi gerekiyor.



Bazı komutanlar hukuk çağırdığı halde
mahkemeye gitmiyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Genelkurmay bu subaylara sahip çıkıyor. Mahkemenin çağırdığı subaylar Ankara’ya çağırılıyor, oradan da mahkemeye gidemiyorlar. Bu, iktidar ve güç meselesi. Şu ana kadar hep iktidar ellerinde olmuş, ilk defa sorgulanıyorlar, ilk defa biri çıkıp soru soruyor. Şehit aileleri gerçekleri bir anlasa! Evlâdını yok yere kaybetmek zor bir durum. 25 yıldır bu çocuklar ölüyorlar. Nihayet bu duruma itiraz eden şehit aileleri çıkmaya başladı.


Toplumda var olduğu söylenen kutuplaşma sizce kimler arasında?

Var olan vesayetin bitmesini istemeyenler, yani biz onlara Kemalperestler diyoruz, sistemin değişmesindense darbe olmasını tercih ediyorlar.



Kemalperestler sizin gibi düşünen insanlara
“İslâmcılar biz olmasak sizi çiğ çiğ yer” diyorlar…

Kemalperestler zahmet edip sosyolojik araştırmaları hiç okumuyorlar. Alan çalışmalarına dayanan bir çok çalışma İslâmî kesimin çoğulcu olduğunu ortaya koyuyor. Bunları içinde feminist olanı, demokrat, liberal olanı var. İçinde kast edildiği gibi dinî bir sistem isteyenlerin yüzdesi oldukça düşük. Ben kemalperestlerin iddialarına katılmıyorum. Kemalperestlerin halkla temasları yok.


Sizce gerçekten korkuyorlar mı yoksa bilinçli
kesimler tarafından korkutuluyorlar mı?

Gerçekten korkan insanlar olduğuna inanıyorum, ancak CHP gibi durumun böyle olmadığını bildiği halde nemalanan kesimler var.



Şu an Türkiye’yi tarihî süreçte nerde
görüyorsunuz?

Yıllardır halının altına süpürülmüş problemler var. Bence bu problemlerin tümü Türk problemi. Hepimiz biliyoruz ki Türkçe’de kılıç artığı kavramı var, yani öldürülememişler…

Taraf Gazetesi’nden Nabi Yağcı “Türklük”
kavramının neredeyse lânetlenen bir duruma geldiğini söyleyerek bu yaklaşım doğru mu demişti…



Hiç kimse ne olarak doğduğu için aşağılanamaz. Ben mi seçtim ne olacağımı? Aslında burada Türklerden, Kürtlerden, Ermenilerden bahsetmiyoruz. Aslında burada devletin resmî ideolojisinden bahsediyoruz. Hepimizin şeceresini araştırsak kim bilir ne çıkar…



Son dönem AKP ve CHP arasında yaşanan Hitler tartışmasına ne dersiniz?

Lâf olsun torba dolsun. CHP, meselelerin özüyle ilgilenmiyor. CHP bundan önce Van’daki olayları diline dolamıştı, şimdi dillerine İnönü’yü dolayacaklar. İnönü’nün azınlıklara karşı çıkardığı “varlık vergisi” ve Dersim olayı onu yerle bir etmeye yeter. Biz o kadar hastalıklı bir toplumuz ki Amerika’dan üç günlüğüne İstanbul’a gelen arkadaşım “Sizin Atatürk’le probleminiz ne?” dedi. Bunu Dolmabahçe’deki fotoğrafları gördükten sonra sordu. Bu tür şeyler normal değil. İnsanları tabu haline getirmek hiçbir ülkede olmayan bir durum. Atatürk’ü içki içer gösterdiği için Can Dündar’ın canına okudular. Adam Siroz’dan öldü… İçmiyor muydu? Atatürk’ün içki sofraları meşhurdur. Benim babam generaldi ve bütün aile Osmanlı Paşası… Hüsrev Gerede babamın dayısı, Atatürk’ün içki sofralarında bulunmuş biri. Pek çok hikâyeler dinliyoruz, ancak bunların pek çoğu söylenemiyor!



Bu hikâyelerden paylaşabileceğiniz var mı?

Söyleyeyim de öldürsünler beni. Bu hikâyeleri anlatacak kadar delirmedim henüz. Ben hayatımda bu kadar çeşitli şekillerde kullanılan bir siyasî figür görmedim. Herkes bir yere çekiyor ve kullanıyor. İnsanlar çağdaş bir Türk vatandaşı olarak değil, Atatürk kalkanıyla bir şeyler istiyorlar. Sen ne istiyorsan kendi ağzından konuş.



Üniversitedeki başörtüsü yasağı korkunç

Etrafınızda İslâmî kesimden arkadaşlarınız var mı?

Daha önce, gençken başörtüsü ve çarşaf benim için kabul edilemez bir şeydi. Ancak Anadolu’yu gezdikçe durumun farkına vardım. İstanbul Türkiye değil. Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’yu anlatan “Kanatsız Kuşlar” adında bir roman okudum. Anadolu’daki yaşamı o kadar güzel anlatıyor ki. Süryanisi, Ermenisi, Müslümanı bir arada yaşıyorlar ve birbirleri için dua istiyorlar. Roman’da Atatürkle ilgili bölümler de var. Bu bölümlere Kemalistler nasıl çıldırmadı anlamadım.

Görüşleriniz dolayısıyla yakınlarınızla hiç
tartıştığınız oluyor mu?

Başörtüsü konusunda tartıştığımız bir arkadaşım var. “Yirmi beş yıllık geçmişimiz var. Ayrı düşünüyoruz diye geçmişimizi çöpe mi atacağız? Ben böyle bir şeyi kabul etmiyorum” dedim. “Biliyorum ki senin düşüncelerinden dolayı bir çıkarın yok benim de düşüncelerimden dolayı bir çıkarım yok” dedim. Sonuçta düşünce tartışması yapıyoruz bu da çok normal…

Toplumu tanıdıkça mı İslâmî kesimle ilgili
önyargılarınız gitti…

Benim de bir reaksiyonum vardı. Daha sonra gördüm ki çok değişik insanlar var. Beyin olarak geniş görüşlü biri başörtülü olabiliyor. İnanç başka bir şey, onu sorgulayamazsınız. Avrupa’da Katolik bir çok insan var. İnsanlar ne şekilde yaşamak istiyorlarsa öyle yaşamalılar. Ben başörtüsüne destek olarak birlikte fotoğraf çektirenlerden biriyim. Eğer başımı kapatmam gerektiğine inansaydım beni kimse tutamazdı!

Üniversitedeki başörtüsü yasağına ne
diyorsunuz?Korkunç… Korkunç… Bizde, kendisini başkasının yerine koymak çok eksik bir duygu. “Onun yerinde olsaydım, onun doğduğu çevreye doğsaydım, onlardan biri olsaydım” anlayışının tam tersine müthiş bir ötekileştirme var.
Yeni Asya
H. HÜSEYİN KEMAL
 
Üst