azrailin görüntüsü

gönül

Paylaşımcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
236
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra

Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.

Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:

-''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size...dargınım.'' ''Niçin? ' diye sordum. -'Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz? '

Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:

-'Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın...'

Konuşmaya mecali olmadığından 'Ben o isteği duyuyorum' manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler 'hızlandırılmalı öğretime' dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarını bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir hafta kala:

-'Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim? '

-'Senin durumun çok özel' dedim. ''Kelime-i Şehadet sana uzun gelir. O anı farkedince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter.'

O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:

-'Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor.' Dedi. 'Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum. 'Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste 'Muhammed' diyemezsem? . İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.

Ertesi gün O'na: -'Hiç korkma! ' dedim. 'İğneyi vurdurabilirsin. Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu: -'Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek? '

-'Kızım,' dedim. 'O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir.' Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim.Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:

-'Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı! ' dedi ve devam etti:

-Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve 'yataktan kalkması imkansız' denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı.Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:

-'Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş! ...
 

cevdet

Üye
Katılım
13 Haz 2006
Mesajlar
72
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yazan Arkadaşımızdan Allah Razı olsun inş.
 

saide

Asistan
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
516
Tepkime puanı
1
Puanları
0
eline saglik Allah razi olsun cok güsel
 
Katılım
30 Eki 2006
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
allah razı olsun kardeş allah bizlerede öyle ölümler nasip etsin
 

dilhuba

Profesör
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
2,630
Tepkime puanı
20
Puanları
0
Konum
Manisa
Web sitesi
mustafababuroglu.sitemynet.com
Azrailin Güzelliği..

Azrailin Güzelliği


Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.
Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanim hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzın o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
--''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size...dargınım.'' ''Niçin?" diye sordum. --"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı, ölümü, ahiret anlatmıyorsunuz?"
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
--"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..."
Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artik ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatin ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler "hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlerine; bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kala;
--"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"
--"Senin durumun çok özel"
dedim. ''Kelime-i şehadet sana uzun gelir. O anı farkedince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."
O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:
--"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum. "Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?. İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.
Ertesi gün O'na: --"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin. Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu: --"Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek?"
--"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir." Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
--"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
--Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkmasının imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kildi.Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:
--"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!...



Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra.
 

mustafa63

Üye
Katılım
23 Kas 2006
Mesajlar
75
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Azrail'in Güzelliği

-Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra-
Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.


Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kışaylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:


-''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size...dargınım.'' ''Niçin?" diye sordum.
-"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?"

Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
--"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..."

Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler "hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarını bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir hafta kala:
-"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"
-"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şehadet sana uzun gelir. O anı farkedince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."

O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:

-"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum. "Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?.

İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.


Ertesi gün O'na:
-"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin.

Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:
-"Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek?"
-"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."

Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim.Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
-"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
-Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı.Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:
-Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!...
 

ozlem_tns

Doçent
Katılım
19 Ocak 2007
Mesajlar
586
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
ANKARA
Azrail'in güzelliği

Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra

Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla
karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek
özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size
nakletmek istiyorum.

Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam
vardı.
Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı.

Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan
Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında
olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet
bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:

--''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size...dargınım.''
--''Niçin?" diye sordum.
--"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı, ölümü,
ahireti anlatmıyorsunuz?"

Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında
oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:

--"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim.
''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..."

Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve
saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler
"hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarını bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir hafta kala:

--"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"
--"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şehadet sana uzun gelir. O
anı farkedince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."

O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için
Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir
iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:

--"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar
inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının
sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum:

--"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?.

İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye
yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.

Ertesi gün O'na:
--"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin.
Ve Serap
bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:
--"Doktor
bey...Azrail bana nasıl görünecek?"

--"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı
bir
prens gibi gelecektir." Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca
hemen
eve gittim.Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla
perişandı.
Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı
ve
beni görünce yanıma gelerek:

--"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!"
dedi ve devam etti:

--Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması
imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz
kıldı.Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:

--"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de
güzelmiş!...
 

exe

KimsesiZ
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
832
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
40
Konum
boşluk...
vay be tesekkkurler paylaşım için.... :crying:
 

HİBAB

Üye
Katılım
29 Ocak 2007
Mesajlar
22
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
Konum
ewden
Allah razı olsun. Allah inşaallah bizlerede böyle ölümler nasip eder.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
"Geçenlerde Azrâil aleyhisselam'la göz-göze geldik. Güler yüzlü, takriben 40-45 yaşlarında, sakalsız, mısırlı kisvesinde idi. Ona kanım kaynadı. Bu ecelemin yaklaştığına bir işaret olsa gerek. Azrâil aleyhisselam'ın bakışları çok keskindi, neşeliydi. Sanki mânevî bir tebşirat taşıyordu" (Sah'ibü'l Vefa Hacı Musa Topbaş Efendi'nin tercüme-i hâl'inden)
 
Katılım
7 Haz 2007
Mesajlar
24
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
47
Konum
istanbul
musluman

DE KORKMA MUSLUMAN
GÖĞSÜN İMANLA
DOLSUN
İRTİCA
İSLAM İSE
BAŞIMIN TACI OLSUN
islamsız bir toplum çökmeye mahkumdur
 

daisyss

..hiç..
Katılım
18 May 2007
Mesajlar
968
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Konum
İzmir
ürperdim şimdi kendime gelmeye çalışıyorum.ALLAH RAZI OLSUN.iyiki paylaştınız bu olay.
 

ensari

Üye
Katılım
2 Tem 2007
Mesajlar
9
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Tr. istanbul
daha önceden okumuş olmama rağmen beni etkileyen bir hikaye.
teşekkürler kardeşim.
 

zübeyde

Doçent
Katılım
25 Nis 2007
Mesajlar
652
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
35
ALLAH razı olsun eyvallah....
 
Katılım
22 Ocak 2007
Mesajlar
1,433
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
41
Konum
ankara
Azrailin GÜzelliği

AZRAIL’IN GUZELLIGI
(bir doktorun hikayesi)


Ben, 40 yillik bir kanser uzmani olarak, maddeyi asan, sayisiz olayla karsilastim ve bunlari, o olaya sahit olanlarla birlikte belgeleyerek, ozel bir arsiv yaptim. Bunlardan 1976 yilinda yasanmis bir olayi size nakletmek istiyorum.


Kanser hastanesinde bashekimken, Serap adinda genc bir hanim hastam vardi. Bu hastam gogus kanserine yakalanmis ve tedavi icin yurt disina gitmek istemesine ragmen, bazi formaliteler sebebiyle o imkani bulamamisti.

Serap’i ozel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altina aldim. Ve kisa bir sure sonra da iyilestigini gordum. Ancak, Serap'in da butun diger kanserliler gibi ilk 5 yillik sureyi cok dikkatli gecirmesi gerekiyordu.


Bir is kadini olan Serap, 4 yil kadar sonra bir ihale icin Izmir'e gitmek istedi. Kis aylarinda oldugumuz icin ucakla gitmesi sartiyla kabul ettim. Maalesef, bilet bulamamis ve benden habersiz bindigi otobusun kaza gecirmesi uzerine, 6 saat kadar mahsur kalmis.


Donusunden kisa bir sure sonra kanser, kemik ve akcigerine yayildi. Serap, bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yuruyemez hale gelirken, hastaligin akcigerdeki tezahuru sebebiyle de devamli olarak oksijen cihazi kullaniyor ve soyledigi her kelimeden sonra, agzini o cihaza yapistirarak nefes almak zorunda kaliyordu.


Evine gittigim gun, yine guclukle konusarak :


“Doktor bey” dedi. “Ben size...darginim.”


“Nicin?” diye sordum.


“Siz... Dindar bir insanmissiniz. Nicin bana da, Allah'i, olumu, ahireti anlatmiyorsunuz?”


Dini inanclarinin cok zayif oldugunu bildigim icin bu teklifi karsisinda oldukca sasirdim. Onu uzmemeye calisarak :


“Doktora ulasmak kolaydir” dedim. “Parayi bastirdin mi, istedigine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi icin gonulden istek duymalisin...”


Konusmaya mecali olmadigindan, “Ben o istegi duyuyorum” manasinda basini salladi.

Artik umitsiz bir tibbi tedavinin yani sira, ebedi hayatin ve saadetin recetesi olan iman derslerimiz baslamis ve dersler “hizlandirilmali ogretime” donmustu. Anlattigim iman hakikatlerini butun ruhuyla mezcediyor ve arada bir soru soruyordu.


Vefatina bir hafta kala,


“Doktor bey” dedi. “Ben olurken ne soylemeliyim?”


“Kelime-i Sehadeti soylemelisin.”


O, haliyle tebessum ederek yine basini salladi.


Cok istirabi oldugu icin, Serap'a surekli morfin yapiyor ve onu uyutmaya calisiyorduk. Ben, bir is seyahati sebebiyle bir muddet ziyaretine gidemedim. Donusumde annesi telefon ederek :


“Serap, bir haftadir morfin yaptirmiyor.” dedi. “Sabahlara kadar inliyor ve cok istirap cekiyor…”


Hemen eve gittim ve igne yaptirmamasinin sebebini sordum. Aldigim cevabi hala unutamiyor ve hatirladikca urperiyorum.


“Ya morfinin tesiriyle olume uykuda yakalanir ve son nefeste? “La ilahe illallah” diyemezsem?”


Iste Serap, boyle bir hanimdi. Bu arada benden istihareye yatmami ve eger bir kac gun daha omru varsa, son gunu uyanik kalacak sekilde morfin yaptirilmasini rica etti.


Ben hic adetim olmadigi halde Cuma gunune rastlayan o gece, istihareye yattim ve Serap'in acizligi hurmetine Allah’a sigindim, sali gunune kadar yasayacagina dair isaret hissettim. Ertesi gun ona :


“Hic korkma!” dedim. “Igneyi vurdurabilirsin.”


Ve Serap bir veda niteligi tasiyan bu gorusmemizde son sorusunu da sordu :

“Doktor bey... Azrail bana nasil gorunecek?”


“Kizim” dedim. “O bir melek degil mi? Hic merak etme, olumun sana insaallah guzel gorunecektir.”


Sali gunu Serap'in agirlastigi haberini alinca hemen eve gittim. Ancak vefatina yetisememistim. Ailesi tam manasiyla perisandi. Sadece kendisine uzun muddet bakan dindar bir hanim akrabasi ayaktaydi ve beni gorunce yanima gelerek :


“Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz once bir mucize yasandi!” dedi.

Ve devam etti :


“…Serap, bir saat kadar once oksijen cihazini atti ve "yataktan kalkmasi imkansiz" denmesine ragmen kalkarak abdest aldi, iki rekat namaz kildi. Butun ev halki hayretten donup kaldik. Ve kelime-i sehadet getirerek vefat etmeden biraz once de:


“Doktor beye soyleyin” dedi.


Azrail, onun soylediginden de guzelmis!.
 
Üst