Âyet'el Kürsi

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com
şefaat Izni

Şefaat bir kimsenin suçunu affettirmek, kendisinden cezayı gidermek için hakkında yapılan bir iltimas ve istirhamdan ibarettir.

Günahı sevabından çok olduğu için cehenneme girmeyi hak eden günahkâr müminlere; Allah-u Teâlâ’nın izni ile peygamberler, sıddıklar, âlimler, şehidler şefaat edeceklerdir.

O kime şefaat yetkisi verirse, ancak o şefaat edebilir. Bu yetki O’na âittir.

“O’nun izni olmadan, katında kim şefaat edebilir?” (Bakara: 255)

Buna kim cesaret edebilir? Şefaat izni verilenler de hep O’nun rızâsı ve izni doğrultusunda âile efrâdına, yakınlarına ve dostlarına şefaat ederler. O’nun izin vermediği hiç kimse şefaat edemez.

Şefaat ancak şefaata ehil olanlara fayda sağlar. Ehil olmayanlara o gün hiçbir şefaatçının şefaatı fayda vermez.

Allah-u Teâlâ’nın engin merhametini ortaya koyan bu ilâhî hitap bütün âlemlere şâmildir. Bu sır bize yeni tecelli etti. Bütün âlemlerin ve içindekilerin, O’nun izni olmadan hiçbir şeyi yapamayacakları ve yapmadıkları ifadesi çıkıyor.

Zâhirî mânâsı; O’nun izni olmadıkça kimse kimseye şefaat edemez.

Bâtınî mânâsı ise Hakk’ı görenlere âit bir husustur. Bütün âlemlere şâmil olduğunu hem bilir, hem görür. Bütün âlemler yapılacak her işi, ancak O’nun izniyle ve emriyle yaparlar. O izin vermedikçe, O hükmetmedikçe, hiç kimsenin hiç kimseye aslâ yardımı olamaz. Âlemlerde O’ndan başka birşey yok ki, kim kime yardım edebilir, kim kime şefaat edebilir? Çünkü bütün âlemleri O halketmiş, O’nunla ayakta duruyor. Fakat bu hususun zâhirî ilimle bilinmesi mümkün değildir. O Allah-u Teâlâ’yı bilmiyor ki yaratılanları bilsin. O’nu yarattığı cisimlerde arıyor.

Abdullah bin Ebi’l-Ced’a -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:

Ben Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-i şöyle buyururken işittim:
“Andolsun ki ümmetimden bir kimsenin şefaatiyle Temimoğullarından daha çok kimse cennete girecektir.”

Ashâb-ı kiram:

“Senden başka bir kimsenin mi yâ Resulellah?” dediler.

“Benden başka bir kimse!” buyurdu.” (Tirmizi - İbn-i Mâce: 1443, 1444)

devamı var...
 

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com
Allah-u Teâlâ’nin Ezelî Ve Ebedî Ilmi



Ezelî ve ebedî ilmi ile olmuş ve olacak her şeyi en iyi bilen O’dur. O’nun sonsuz ve sınırsız ilminden gizli hiçbir şey yoktur.

“O, kullarının işlediklerini ve işleyeceklerini bilir.” (Bakara: 255)

Allah-u Teâlâ daha ruh verilmeden önce, cenin halinde iken kişinin bütün mukadderatını biliyordu. Çünkü O yazdırıyor, nasıl bilmesin?

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Sizin her birinizin yaratılışı ana rahminde nutfe olarak kırk gün derlenir toplanır. Sonra o kadar zamanda pıhtılaşmış kan aleka olur. Sonra yine kırk günde et parçası mudğa olur.
Daha sonra Allah-u Teâlâ bir melek gönderir ve o ceninin neler yapacağını, rızkını, ecelini, şâki mi sâid mi olacağını yazması o meleğe emrolunur. Bundan sonra cenine ruh üfürülür." (Buhâri, Tecrîd-i sârih: 1324)

Allah öyle bir Allah’tır ki, kişiye daha ruh verilmeden önce, cenin halindeyken bütün mukadderatını biliyordu. Şehirlerin girişlerinde “Filân şehirdir.” diye levhalar bulunur. Çıkışta da aynı levha vardır, çıkış olduğunu bildirmek için kırmızı bir çizgi çizilmiştir. Halbuki o levhalar aynı zamanda yazıldı. Girerken şehrin ismini, çıkarken bitimini görüyoruz. Bunun gibi, Allah-u Teâlâ daha biz dünyaya gelmezden evvel girişimizi de çıkışımızı da takdir etmişti. Ne yapacağımızı hep biliyordu. Bu bilgisi üzerine takdir etmiştir. Biz bir mahlûk iken o tabelâları yazıyoruz, oraya oraya dikiyoruz. O Hâlik’tır, O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.

Bir insanın yüz sene ömrü olsa, en son nefesinde söyleyeceği sözden, yapacağı işten, son lokmasına kadar yiyeceğinden, içecek suyundan haberi vardır. Yalnız insan değil, yarattığı bütün mevcûdat zerreden kürreye kadar böyledir. Bu hükmü O tayin ve takdir ettiği için her şeyi biliyor. Bu bilgi O’na mahsustur.

O’nun sonsuz ve sınırsız ilminden gizli kalan hiçbir şey yoktur.

devamı var....
 

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com
Ilmullah


İnsanların bilgisi sınırlıdır. Ancak Allah-u Teâlâ’nın dilediği kadar kavrayabilirler. İnsana bilmediğini öğreten O’dur.
“O’nun dilediğinden başka, insanlar O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar.” (Bakara: 255)

İlâhî sırları kime duyurursa onun bilebileceğini, başka kimsenin bilemeyeceğini beyan buyuruyor. Bu gibi kimseler Allah-u Teâlâ’nın duyurduğu kadar, gösterdiği ve bildirdiği kadar hepsini bilir. Bu Âyet-i kerime mucibince dilediğine dilediği kadar bildirir.

Meselâ Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Rabbim bana sual sordu. Ben ona cevap veremedim. Keyfiyetsiz bir tarzda elini her iki omzumun arasına koydu, ben o elin serinliğini kalbimde hissettim. Böylece, beni geçmiş ve geleceklerin ilmine vâris kıldı.” (El-mevâhib’ül-Ledüniyye)

Allah-u Teâlâ dilediğini seçer, dilediğini zâtına çeker, Kudsî ruh ile destekler. Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin nurunu da ona takar ve ihsan eder, dilediğini dilediğine vâris eder.

Nitekim bir Âyet-i kerime’sinde:

“Allah dilediği kulunu zâtına seçer.” buyuruyor. (Şûrâ: 13)

Bunlar Allah-u Teâlâ’nın sırf kendi zâtı için yarattığı has kullardır. Onları ne dünya için ne ahiret için yaratmamıştır. Onlarda varlığın zerresi bulunmaz, var olan Allah-u Teâlâ’dan başkası aranmaz.

Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Şüphesiz ki insanlardan Allah’a yakın olanlar vardır.” buyurmuştu.

Ashâb-ı kiram:

“Yâ Resulellah! Bunlar kimlerdir?” diye sordu.

Buyurdular ki:

“Onlar Kur’an ehli, Allah ehli ve Allah’ın has kullarıdır.” (İbn-i Mâce: 215)

Onlar, Kur’an ehli olmaları sebebiyle Allah-u Teâlâ’nın ilâhî hükmü mucibince hareket ederler.

Onlar Hakk ehlidir, halk ehli değil. Allah-u Teâlâ’nın hıfz-u himayesinde, tasarruf-u ilâhîdedirler. İrade ve arzuları olmaz, çıkacak hükm-i ilâhî’ye tâbidirler.

Kendisi için yarattığı bu has kullar Hakk’tan gayrısını düşünmezler, Cenâb-ı Hakk da onların başka şeyle meşgul olmalarını istemez.

Bütün bu lütuflar hep O’nun ihsanı ve ikramı ile mümkündür. Hiç şüphesiz ki bu lütuflara mahlûkun aklı hem ermez, hem almaz.

Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Rahman olan Allah’ın cezbelerinden bir cezbe, insanların ve cinlerin ameline denktir.” (K. Hafâ)

Allah-u Teâlâ kimi sevdiyse, kimi kendisine çektiyse bu ilâhî lütfa nâil olur. O seni bir anda çekiverir. Milyarlarca sene yürüsen bu lütfa nâil olamazsın.

devamı var...
 

Mihmân

мüиζєvî
Katılım
28 Ara 2007
Mesajlar
365
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konuyu açan Kasvetli ve bilgilerini paylaşan adalı çok teşekkürler...

Rabbim razı olsun...

 

kalan

Üye
Katılım
28 Kas 2007
Mesajlar
98
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
29
Allah razı olsun kardeşler...
 

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com
Kürsü


İlâhi iktidarın tecelli yeri olan Kürsü, emrin ve nehyin geçerli olduğu mahaldir.

“O’nun Kürsü’sü gökleri ve yeri kuşatmıştır.” (Bakara: 255)

Göklerde ve yerdeki bütün varlıklar, içinden ve dışından bu Kürsü ile kuşatılmıştır. Bu arada hiçbir zerre bulunmaz ki, orada Allah-u Teâlâ’nın hükmünün tecelli yeri olan Kürsü’sünün hükmü geçerli olmasın.

Hiçbir şey O’nun kudret ve hakimiyetinden hariç kalamaz.

Gökler ve yer Kürsü’nün içinde, Kürsü ise Arş’ın altındadır. Kürsü’nün kürsü olması, sırf cisim olmasından dolayı değil, mânevî kuvvetlerin tecellisine sahne olmasındandır. Kürsü’nün cisimle ilgili olması, Allah-u Teâlâ’ya cisimlik isnadını gerekli kılmaz. Çünkü bu bir “Oturma nisbeti” olmayıp “Rablık nisbeti”dir. Bu bakımdan ne Kürsü’nün ne de Arş’ın Allah-u Teâlâ ile ilgisi, bir yer tutma şeklinde değildir.

Nitekim bir Âyet-i kerime’de:

“O’nun benzeri bir şey yoktur.” buyuruluyor. (Şûrâ: 11)

Onun yaptığı gibisini yapacak da yoktur.


devamı var...
 

Mihmân

мüиζєvî
Katılım
28 Ara 2007
Mesajlar
365
Tepkime puanı
5
Puanları
0
adalı tekrar teşekkürler,Ayetel Kürsi'nin tefsirini verceğim İnşAllah yarın,gerçekten çok iyi oldu...:)
 

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com
O öyle Bir Allah Ki!


“Gökleri ve yeri koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez. O öyle yüce, öyle azametlidir.” (Bakara: 255)

Gökleri ve yeri korumak, onlarda bulunanları, aralarındaki her şeyi muhafaza etmek O’na göre çok kolaydır. O’nun zât-ı ehadiyeti bir meşakkate uğramaktan münezzehtir. O her şeyi murakaba edendir, hiçbir şey O’ndan gizli değildir, hiçbir şeyin bilgisi O’na gizli kalmaz.

Gerçek koruyucu O’dur, her şey varlığını O’nun hıfz-u himayesinde sürdürür. Gerçek yücelik ve ululuk O’na mahsustur. O’nun yüceliği her bakımdan sınırsızdır. Kâinat O’nun yüceliğinin şahididir.

O’nun azametini akıllar kavrayamaz, ululuğunu idrakten âciz kalır. O nasıl büyükse öyle büyüktür. Her şey O’nun büyüklüğünün şâhididir.

Bitti...
http://www.hakikat.com/nur/tsvf/tsvf23.html
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
http://www.ihvanforum.org/kuran-i-kerim/47578-ayetel-kursi/


http://www.ihvanforum.org/dua-lar/19245-ayetul-kursi/

http://www.ihvanforum.org/kuran-i-kerim/33395-hayatyn-anahtary-ayetel-kursy/


ayetelkrsibt9.jpg




ÂYETELKÜRSÎNİN FAZÎLETİ


Bekara sûresindeki (ALLAHü lâ ilâhe illâ hu...) âyetinin temâmına (Âyet-el kürsî) denir. Bu âyet-i kerîmeyi ihlâs ile okuyanın, insan ve hayvan haklarından mâ’ada ve farz borçlarından başka günâhları afv olunur. Ya’nî tevbeleri kabûl olur.

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz buyurdu ki:

(Her kim farz nemâzı bitirir bitirmez yerinden kalkmadan bir kerre Âyetelkürsîyi okuyup, otuzüç kerre Sübhânallah, otuzüç kerre Elhamdülillah, otuzüç kerre ALLAHü ekber derse, hepsi doksandokuz olur. Bir kerre de Lâilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh lehülmülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr dese, Hak teâlâ o kişinin günâhlarını afv eder.)

ALLAHü teâlâ hazretlerinin afv etdiği günâhlar, yalnız kendisi ile o kulu arasında olan, tevbe etmiş olduğu günâhlardır. İnsanların ve hayvanların haklarına tevbe etdikden sonra halâllaşmak da lâzımdır.

İslam Ahlakı
(Ebû Sa’îd Muhammed Hâdimînin “rahime-hullahü teâlâ” (Berîka) kitâbının birinci cildinden terceme edilmişdir.. )
 
Üst