Ayasofya kilise olarak esas sahiplerine verilmeli ve İstanbul adı Constantinapolis olmalı!

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Ayasofya kilise olarak esas sahiplerine verilmeli ve İstanbul adı Constantinapolis olmalı!

sevgili peygamberimiz, hz. Muhammed (sav) bize, hristiyanların faal haldeki kiliselerini kapatmayı ve/veya camiye dönüştürmeyi emretmemiştir. fatih sultan mehmet in, hristiyanların en büyük kilisesini (katedral) mülküne alarak cami yapması çok büyük bir hatadır. kurana ve sünnete de aykırıdır.

ayasofyanın tez zamanda esas sahiplerine verilmesi gerekmektedir. ecdadımızın yaptığı bu hatadan dolayı, samimi hristiyanlardan özür diliyoruz. @Mesihçi

not: (eleştiri yapacak olanlar lütfen iğneyi kendinize çuvaldızı başkasına batırınız)

ayrıca peygamber efendimizin "constantinapolis" olarak isimlendirdiği şehre hangi hakla "istanbul" adı verilmiştir. bu peygamberimize saygısızlıktır. "istanbul" adının da, tez zamanda "constantinapolis" olarak değiştirilmesi gerekmektedir.

@redyellow
@ŞehbaL
 

KUZAT

Profesör
Katılım
14 Şub 2013
Mesajlar
901
Tepkime puanı
43
Puanları
0
Konum
Antalya
Napıyoruz şimdi imzamı topluyoruz?
Bence şöyle yapalım atalarımızın M.Ö 1700 yılında orta asyadan başladığı çıkış noktasına geri dönelim,buraya gelene kadar arkamızda çok alacaklı bıraktık nede olsa,daha fazla icralık olmadan yokolalım !!!!!!!!!!!!!!!
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
konunuza diyecek sözüm yok.hiçbir kelimesine katılmamakla beraber saygı duyarım.

Ancak bence konunuzu yanlış yerde açmışsınız.konunun burada tartışılması uygun olmayacaktır. ki zaten bu konuya dair açılmış başka bir başlık var:Ayasofya'ya Biletle Değil Namaz Kılmak İçin Abdestle Girmek İstiyoruz!! orada da görüşlerinizi yazabilirdiniz. benzer bir hatayı yeni olduğum için ben yapmıştım.sağolsun @leyl!fer kardeşim doğru yere taşımıştı. siz benden daha tecrübelisiniz bu konularda.bunu biliyor olmalıydınız.

bu konunun en uygun olacağı yer:Diğer Dinler ve İnanç Sistemleri





ilgililere duyurulur.saygılarımla...

@leyl!fer@ŞehbaL@Çöl Aslanı@Erdem@Dut_agaci
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
İstanbul, yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kentidir. Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, yüzyıllar boyu çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığıkozmopolit ve metropolit yapısını korumuş ve tarihsel süreçte eşsiz bir mozaik halini almıştır. Uzun zaman dilimleri boyunca her alanda merkez olmayı ve iktidarda kalmayı başaran dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biri olan İstanbul geçmişten günümüze bir dünya başkentidir.
İstanbul'un tarihi ana hatlarıyla beş büyük döneme ayrılabilir: Tarih öncesi dönem, Byzantion dönemi, Konstantinopolis dönemi, Konstantiniyye dönemi veİstanbul dönemi.

Tarih öncesi dönem (MÖ 3000-MÖ 667) [değiştir]

Küçükçekmece Gölü kenarında bulunan Yarımburgaz Mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. Bu dönemde gölün çevresinde Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağıinsanların yaşadığı sanılmaktadır.
İlk belirgin yerleşim sahipleri olarak Megaralılar’ın insanı olarak kabul edilmektedir. Megaralılar, bugünkü Kadıköy'e yerleştiler ve "Khalkedon" adını verdiler. Ayrıca Kadıköy 'e bağlı Fikirtepe'de de çeşitli buluntular ortaya çıkmıştır. Elen Mitolojisi'ne göre Batum'a doğru yola çıkan 40 Yunanlı, İstanbul Boğazı'ndan geçerken, bugünkü Sarayburnu'nda karaya çıkmış, bulundukları yere, "Altın Boynuz" dedikleri Haliç'e ve Khalkedon'a yerleşmişlerdir.

Byzantion ve Bizans dönemi (M.Ö 667-M.S. 332) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Antik Yunanistan ile Roma İmparatorluğu
İstanbul, bu dönemde adı Byzantion olan antik bir Yunan şehir devleti olarak kurulacak, kısa zamanda gelişip güçlenecek ve dönemin merkezi gücü Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilecektir. Romalilar tarafindan Byzantion, latinleştirilecek ve Byzantium olarak Roma İmparatorluğu'nun önemli şehirlerinden biri haline gelecek, adı değiştirilecek önce Byzantium sonra Augusta Antonina diye anılacaktır.

Antik Yunan Şehir Devleti Byzantion ve Antik Yunan Dönemi (M.Ö 667-MÖ 196)


Byzantion ve Oligarşi dönemi (MÖ 667-MÖ 476) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Byzantion
Bugünkü İstanbul'un temelleri MÖ 7. yüzyılda atılmıştır. "Byzantion" şehri Megaralılar tarafından MÖ 667'de tarihi yarımadanın doğusunda Sarayburnucivarında kurulmuştur. Byzantion uzun süre şehir devlet yapısı göstermiştir. MÖ 478'de Byzantion Spartalı Pausanlılar tarafından ele geçirilmiştir.Ancak yönetimde sadece 2 yıl kalacaktır.
Byzantion ve demokrasi dönemi (MÖ 476-MÖ 196) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Byzantion
Byzantion Spartalı Pausanlıların yönetiminde ancak iki yıl kalabilmiş, sonra Pausanlılar şehrin halkı tarafından kovulmuşlardır. Böylece MÖ 476'dan itibaren Byzantion demokrasiyi yönetim biçimi olarak belirlemiştir. Uzun süre şehir devlet yapısı gösteren Byzantion, stratejik konumuna borçlu olduğu ekonomik gelişme sayesinde tüm antik Yunan bölgesine müdahale edebilen bir güç olmuştur.
Roma şehri Byzantion ve Roma dönemi (MÖ 196-M.S. 330) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Roma İmparatorluğu
Byzantion ve Roma Dönemi (MÖ 196- MS 1. yüzyıl) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Byzantion
MÖ 196'da Byzantion Roma İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına girer. Byzantion Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından Roma İmparatorluğu'na Roma Bağımsızlık Bildirgesi'yle dahil edilmiştir. Şehir Roma İmparatoru Vespasian tarafından 1. yüzyılda imparatorluğa sağlam bir şekilde bağlı kalması için latinleştirilir.
Byzantium ve Roma dönemi (1. yüzyıl-3. yüzyıl) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Byzantium
Byzantion İmparator Vespasian döneminde hızlı bir Latinleştirme politikasına tabi tutulur, adı Latince Byzantium olur ve Roma İmaparatorluğu'na tam bağlı önemli bir vilayet haline gelir. 196'da Byzantion Pers İmparatoru Pescennius ile anlaştığı için Roma İmparatoru Septimius Severus tarafından cezalandırılır ve şehir büyük zarar görür. Şehir sonra yine Septimius Severus tarafından baştan başa tekrar inşa edilir.
Augusta Antonina ve Roma dönemi (3.yüzyıl-330) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Augusta Antonina
Augusta Antonina adı baştan başa yeniden inşa edilmiş ve düzenlenmiş şehre İmparator Septimius Severus (193-211)tarafından, oğlu Antonius'un şerefine verilmiştir. 3. yüzyılda bu ad kullanılmıştır. 330 yılında Byzantion I. Konstantin tarafından Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilir.
Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi (330-1453) [değiştir]


Ayrıca bakınız: Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ile Latin İmparatorluğu
İstanbul'un bu dönemde adı Konstantinopolis olarak değişecek, önce Roma İmparatorluğu'nun sonra Bizans İmparatorluğu'nun başkentliğini yapacaktır. Bizans başkenti Konstantinopolis yaklaşık 1000 yıl boyunca Orta Doğu'ya hakim bir şehir konumuna yükselecektir.
Roma başkenti Konstantinopolis ve geç Roma dönemi (330-395) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Nova Roma ile Konstantinopolis
İstanbul'un başkentlik tarihi Roma İmparatorluğunun Doğu-Batı ayrışmasından 65 yıl önce başlamıştır. Byzantion 330 yılında İmparator Büyük Konstantin'in isteğiyle 'Nova Roma (Yeni Roma)' olarak Roma İmparatorluğu'nun başkenti yapılır, kentin ismi imparatorun ölümünden sonra onun anısınaByzantium'dan Konstantinopolis'e çevrilir. Roma'nın istilası ve yıkılmasıyla onun yerine geçen Konstantinopolis, 395'de ikiye bölünen Roma İmparatorluğu'nun ardılı devlet Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti olur.

Bizans başkenti Konstantinopolis ve Bizans İmparatorluğu dönemi (395-1204)[değiştir]

Ayrıca bakınız: Konstantinopolis
Konstantinopolis, önce Doğu Roma İmparatorluğu adıyla kurulan ve Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra zamanla adı Bizans İmparatorluğu'na dönüşen devletin de 395'de başkenti olmuştur. Konstantinopolis erken ortaçağda da dünyanın en parlak ve zengin şehridir.
Latin başkenti Konstantinopolis ve Latin İmparatorluğu dönemi (1204-1261) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Konstantinopolis ile Latin İmparatorluğu
1204-1261 yılları arasında Latinlerin işgaline uğrayan Konstantinopolis Latin İmparatorluğu'nun başkenti haline gelmiştir.
Bizans başkenti Konstantinopolis ve geç Bizans İmparatorluğu dönemi (1261-1453) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Konstantinopolis
Latin egemenliğinden sonra Konstantinopolis daha sonra tekrar 1453'e kadar Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur.bu döneme kostantinopolistik denir

Konstantiniyye ve Osmanlı İmparatorluğu dönemi (1453-1922) [değiştir]

Ayrıca bakınız: Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul'un fethi ile İstanbul'un işgali
İstanbul bu dönemde büyük bir cihan imparatorluğunun başkenti olacak, üç kıtada yayılan toprakları 400 yıldan uzun süre hakimiyetinde bulunduracaktır.

  • Kentin 29 Mayıs 1453'te II. Mehmed tarafından fethedilmesinden sonra Osmanlı dönemi başlar.
  • Müslümanlarca Konstantiniyye olarak adlandırılan şehri, Rumlar Yunanca "εις τήν Πόλι(ν)" (/is tin boli/) yani "şehir'e" olarak kullanmışlardır. Osmanlı'da da bu ismi Istanbul olarak sıkça kullanılmıştır. Ruslar ise şehre Çarigrad (Çarın şehri) adını kullanmışlar. Şehrin Balkanlar'daki adı Stambul olmuştur.
  • 13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf devletleri tarafından işgal edilen şehir, 6 Ekim 1923 tarihinde Türk ordusunun şehre girmesiyle sona ermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti dönemi (1923-) [değiştir]

Ayrıca bakınız: İstanbul ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi

  • 13 Ekim 1923'te Ankara'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti ilan edilmesiyle İstanbul, M.S. 330'dan beri sürdürdüğü başkentlik özelliğini kaybetmiştir.
  • 28 Mart 1930'da Konstantinopolis (Konstantiniyye) adı tamamen yürürlükten kaldırılmış ve şehrin resmi adı İstanbul olmuştur.
İstanbul'un tarihsel önemi

İstanbul 4. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar on altı yüzyıl boyunca dünyanın en büyük ve en önemli metropolleri arasında yer almıştır. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kesiştiği geniş bir bölgenin tartışmasız tek hakimi olmuş ve bu süreçte dünya tarihini önemli derecede etkilemeyi başarmıştır.
İstanbul kesintisiz bin altı yüz yıl boyunca, 330'dan 1922'ye kadar olan dönemde; Roma İmparatorluğu (330-395), Bizans İmparatorluğu (395-1204, 1261-1453), Latin İmparatorluğu (1204-1261) ve Osmanlı İmparatorluğu (1453-1922) olmak üzere dört farklı imparatorluğa başkentlik yapmıştır. Bu imparatorluklardan üçü var oldukları dönemde dünyanın en büyük güç ve iktidar sahibi devletleri olarak tarihe geçmiştir. Hepsinin İstanbul'dan yönetildiği düşünüldüğünde şehrin tarihsel önemi ve değeri anlaşılabilir.
1923'te Ankara'nın başkent olmasıyla köklü başkentlik özelliğini yitiren İstanbul, 4. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar on dört yüzyıl boyunca koruduğu her alanda etkin bir 'dünya kenti' olma özelliğini Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra cumhuriyet tarihiyle birlikte tekrar kazanmaya başlamış, günümüzde Orta Doğu ve Avrupa'nın en önemli merkezleri arasında yerini almıştır.
İstanbul'u yöneten devletleri [değiştir]


1696'da İstanbul​


İstanbul'un başkentlik yaptığı devletler [değiştir]



KAYNAK: VİKİPEDİ


Okudum okudum okudum. Karar verdim. İstanbul zaten bizimmiş. Rabbim onu bize nasip etmiş. adı güzel, kendi güzel İstanbul...

Ona sahip olmamızı karnı götürmeyenlere sözüm şu olacak: Nazar etme ne olur, çalış seninde olur
:p Nazara nazar, kaç yazar...

 

abdullah birisi

Kıdemli Üye
Katılım
12 Mar 2013
Mesajlar
10,357
Tepkime puanı
517
Puanları
0
Konum
istanbul
sevgili peygamberimiz, hz. Muhammed (sav) bize, hristiyanların faal haldeki kiliselerini kapatmayı ve/veya camiye dönüştürmeyi emretmemiştir. fatih sultan mehmet in, hristiyanların en büyük kilisesini (katedral) mülküne alarak cami yapması çok büyük bir hatadır. hatta ahmaklıktır. kurana ve sünnete de aykırıdır.

ayasofyanın tez zamanda esas sahiplerine verilmesi gerekmektedir. ecdadımızın yaptığı bu hatadan dolayı, samimi hristiyanlardan özür diliyoruz.
not: (eleştiri yapacak olanlar lütfen iğneyi kendinize çuvaldızı başkasına batırınız)

ayrıca peygamber efendimizin "constantinapolis" olarak isimlendirdiği şehre hangi hakla "istanbul" adı verilmiştir. bu peygamberimize saygısızlıktır. "istanbul" adının da, tez zamanda "constantinapolis" olarak değiştirilmesi gerekmektedir.

şimbi bu yazı kime ait anlayamadım...konuyu açan şahsa ait ise... ahmak sensin... sen dinsiz imansız biriymişsin.. şu yazdıklarına bak hele.... yeni moda oldu.. müslüman görünüp dinsizlik yapmak...Sen bizim ecdadımıza nasıl ahmak dersin sana bu hakkı kim verdi...ahmak sensin ve senin gibi düşünenlerdir... bir insanın ecdadına imansızın biri ahmak diyecek bizde saygı duyacağız öylemi kusura kalmasın kimse...
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
ŞİMDİ BUNCA ŞİİRİ NE YAPALIM BİZ? TARİHTE YERİNİ ALDI BU ŞİİRLER...

Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i...

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl Kısakürek

İstanbul’u Dinliyorum


İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.


İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;
ist11.jpg

Kuşlar geçiyor derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
ist12.jpg


İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan.
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.
Alnın sıcak mı, değil mi biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.

Orhan Veli KANIK

İstanbul'u Fetheden Yeniçeriye Gazel

Pençe-i Âlî`deki şemşîr aşkına
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına
Ey leşker-i müfettihü`l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına
Düşsün çelengi Rûm`un, eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk`ü gönderen yed-i takdîr aşkına
Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına

Yahya Kemal Beyatlı

Beceriksiz

Kabuğunu koparmadan
ne bir elmayı soyabildim
ne de iyileştirebildim bir yaramı
ama karşıma çıkınca
kızmadım hiç elma kurduna
bendim çünkü bıçağı saplayan
onun yurduna

Şair diyorlar benim için
bilmiyorum oysa
her şiire konmalı mı uyak
her yere nedense
konamıyor tayyare
hay dilimi
arı türkçe soksun; uçak

Kaptan olmak isterdim
aynanın karşısında
eski bir sinema yıldızı
gibi ağlayan
İstanbul hatlarında
bir fırça hafifliğiyle gidip
gelen vapurlara

Eskimo bir şair dokunuyor omuzuma
ve Kız Kulesi'ni göstererek
bırak artık diyor üzülmeyi
yedi tepeli bu şehirde
şiir okunacak tek yer
elbette denizin ortasındaki
şu küçük buz dağı

Terzi olsa da babam
sökük dikmesini beceremem
beni yalnızca sen anlarsın
iğnenin deliğinden geçsin
diye ipliklerin
bir anlık ıslatıldığı dudaklara
takılıp kalan annem
Sunay Akın

GÜL İSTANBUL
Gülistan, bul kokuyu! İstanbul gülümsesin
ne kadar solsa rengin bülbüle kırmızısın
heybesi gül tohumu münzevî âşık benim
sen şehrengiz güzeli, sen şâirân kızısın
elim var ellerinde, fermansız şehzâdenim
Gül İstanbul kokulu, gülüm İstanbul sesin


Üsküdar’da her yangın utanır yağmurundan
Beyoğlu’nda temâşâ, Ayasofya’da mâtem
şafak Dolmabahçe’de öpüyor İslâmbol’u
Bâbıâlî kederli, sahaflarda bin elem
sorsak söyler mi deniz: nerde Hüdâyî Yolu
Üsküdar da utanır her yangın yağmurundan


Leylâ’sını arayan kalbim/de İstanbul’dur
kaç nağmeye sarılsam dilimde kalan hüzzâm
üzülmem, dervişinim, köşe bucak benimsin
tanıksın yüreğime, hoşgörün ne muazzâm
ister adını duysun, ister kıyında gezsin
Leylâ, aranan aşkın kalbinde İstanbul’dur


İstanbul kalabalık, ne çok sevdâ her şeye
renklenir yedi tepe, yedi gök efsânesi
duygular mı mültecî zindanda ve sarayda
iki denize mahrem, ağlayan Kız Kulesi
gök/yüzünde ilkbahar, yaz sonbahar, kış şeydâ
İstanbul ne çok sevdâ kalabalık her şeye


Sularda secde eden elleridir Sinan’ın
âşiyân kubbelerde kandillerin şavkı var
dökülsün çeşmelerden gözyaşları Çınar’ın
kehribâr tesbih gibi çekilsin leyl ü nehâr
çağırın minareler, sonsuza dek çağırın
Sular da elleridir secde eden Sinan’ın


Türbeler, siz söyleyin tutar gibi elimden
hû çekmez mi serviler kabristan ağlar diye
kaç güvercine mesken avlular ve cumbalar
beş vakit, çocuk gibi gülen Süleymâniye
Topkapı kaç geline çeyiz sandığı saklar
Tutar gibi söyleyin bu türbesiz el’imden


Âh! gizli ve âşikâr, tenhâ sokaklarından
Haliç’e inmek için sıralanan odalar
çocuğunum kaybolan, hayalleri yaramaz
martı mı, kırlangıç mı, kuğu mudur adalar
iskelede kalınca hangi vapur yas tutmaz
Âh! tenhâ ve âşikâr, gizli sokaklarından


Neyleyim, kır kalemi, sessizliğin de şâir
köprülerin yetmiyor vuslata kadîm şehir
iki sevgili gibi her yakanda bir hüzün
kimine şerbet oldun, kimine dâr ve zehir
haritaya sığmayan manzaralar/da yüzün
Neyleyim sensizliği, kırsın kalemi şâir


Boğaz/da gezgin gibi akşamlayan gölgeler
sırrını keşfediyor Çamlıca’da güneşin
mecalsiz erguvanlar söylenmemiş şarkıdır
mehtaplı gecelerdir masal eğlencelerin
yoksa sabahladığım kuşlarla rıhtım mıdır
Boğaz’da akşamlayan gezgin gibi gölgeler


Ulubatlı gözlüyor surlardan bakan tarih
Eyüpsultân’da hâlâ Akşemseddîn duâsı
düşleriyle Fatih’in kapanan eski zaman
ey yirmi bir yaşımın hiç bitmeyen hülyâsı
İstanbul, Dersaâdet, Konstantin ve Âsitân
Ulubatlı surlarda gözlerden akan tarih


Lâledân bildim seni, sen yine gülistan bul
ayrılık bahçesinde bülbül gibi ağla/yan
fetih müjdeli diye gül/süz adın bak yarım
muammâ yalnızlığı talihime bağla/yan
yazmak bana mı düştü, nakkaş mı parmaklarım
Lâleden bildim seni, yine de gül İstanbul
MEHMET ŞAMİLGülistan, bul kokuyu! İstanbul gülümsesin
ne kadar solsa rengin bülbüle kırmızısın
heybesi gül tohumu münzevî âşık benim
sen şehrengiz güzeli, sen şâirân kızısın
elim var ellerinde, fermansız şehzâdenim
Gül İstanbul kokulu, gülüm İstanbul sesin


Üsküdar’da her yangın utanır yağmurundan
Beyoğlu’nda temâşâ, Ayasofya’da mâtem
şafak Dolmabahçe’de öpüyor İslâmbol’u
Bâbıâlî kederli, sahaflarda bin elem
sorsak söyler mi deniz: nerde Hüdâyî Yolu
Üsküdar da utanır her yangın yağmurundan


Leylâ’sını arayan kalbim/de İstanbul’dur
kaç nağmeye sarılsam dilimde kalan hüzzâm
üzülmem, dervişinim, köşe bucak benimsin
tanıksın yüreğime, hoşgörün ne muazzâm
ister adını duysun, ister kıyında gezsin
Leylâ, aranan aşkın kalbinde İstanbul’dur


İstanbul kalabalık, ne çok sevdâ her şeye
renklenir yedi tepe, yedi gök efsânesi
duygular mı mültecî zindanda ve sarayda
iki denize mahrem, ağlayan Kız Kulesi
gök/yüzünde ilkbahar, yaz sonbahar, kış şeydâ
İstanbul ne çok sevdâ kalabalık her şeye


Sularda secde eden elleridir Sinan’ın
âşiyân kubbelerde kandillerin şavkı var
dökülsün çeşmelerden gözyaşları Çınar’ın
kehribâr tesbih gibi çekilsin leyl ü nehâr
çağırın minareler, sonsuza dek çağırın
Sular da elleridir secde eden Sinan’ın


Türbeler, siz söyleyin tutar gibi elimden
hû çekmez mi serviler kabristan ağlar diye
kaç güvercine mesken avlular ve cumbalar
beş vakit, çocuk gibi gülen Süleymâniye
Topkapı kaç geline çeyiz sandığı saklar
Tutar gibi söyleyin bu türbesiz el’imden


Âh! gizli ve âşikâr, tenhâ sokaklarından
Haliç’e inmek için sıralanan odalar
çocuğunum kaybolan, hayalleri yaramaz
martı mı, kırlangıç mı, kuğu mudur adalar
iskelede kalınca hangi vapur yas tutmaz
Âh! tenhâ ve âşikâr, gizli sokaklarından


Neyleyim, kır kalemi, sessizliğin de şâir
köprülerin yetmiyor vuslata kadîm şehir
iki sevgili gibi her yakanda bir hüzün
kimine şerbet oldun, kimine dâr ve zehir
haritaya sığmayan manzaralar/da yüzün
Neyleyim sensizliği, kırsın kalemi şâir


Boğaz/da gezgin gibi akşamlayan gölgeler
sırrını keşfediyor Çamlıca’da güneşin
mecalsiz erguvanlar söylenmemiş şarkıdır
mehtaplı gecelerdir masal eğlencelerin
yoksa sabahladığım kuşlarla rıhtım mıdır
Boğaz’da akşamlayan gezgin gibi gölgeler


Ulubatlı gözlüyor surlardan bakan tarih
Eyüpsultân’da hâlâ Akşemseddîn duâsı
düşleriyle Fatih’in kapanan eski zaman
ey yirmi bir yaşımın hiç bitmeyen hülyâsı
İstanbul, Dersaâdet, Konstantin ve Âsitân
Ulubatlı surlarda gözlerden akan tarih


Lâledân bildim seni, sen yine gülistan bul
ayrılık bahçesinde bülbül gibi ağla/yan
fetih müjdeli diye gül/süz adın bak yarım
muammâ yalnızlığı talihime bağla/yan
yazmak bana mı düştü, nakkaş mı parmaklarım
Lâleden bildim seni, yine de gül İstanbul

MEHMET ŞAMİL



Not: Bu yazdıklarım sadece ve sadece denizde bir kum tanesi...daha ne şiirler var ne şiirler. unuttuklarım varsa affola...
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
resuller dışında kimse hatasız değildir.

kulların yaptıklarını mihenge vurmak lazım. mihenginde kuran ve sünnet olması lazım.

asıl olan kuran ve sünnettir. gerisi teferruat.


ayrıca; peygamberi zişan efendimiz "constantin" demişse gerisi vız gelir tırıs gider. biz, Allah (cc) ın resulü olarak efendimize boyun eğmişiz. peygamberimiz ne diyorsa o!

peygamberimiz bize, fethettiğiniz topraklardaki, üstelik faal haldeki, hristiyanların en büyük katedralini cami yapın mı demiştir.

lütfen mihenginiz kuran ve sünnet olsun. fatih te hata yapar.


 

ibrahimi

Has Uşak
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
23,463
Tepkime puanı
1,831
Puanları
0
Yaş
37
Konum
forvet arkası
1 nisan geçti kardeşim.
İnsanlar senin camilerinde inek bağlıyor, sen isimden ayasofyadan bahsediyorsun.
Rivayetlere göre hızır a.s minarenin yönünü değiştirmiştir, merak etme Mehmet HAN hocasına ve ulemaya dönüştürülme işlemini sormuştur. İstanbul'un adı değişmişse ne olmuş. Özür dilemek için yer arıyorsunuz sanırım. Biz hiçbirşeyden müzdarip değiliz.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
şimbi bu yazı kime ait anlayamadım...konuyu açan şahsa ait ise... ahmak sensin... sen dinsiz imansız biriymişsin.. şu yazdıklarına bak hele.... yeni moda oldu.. müslüman görünüp dinsizlik yapmak...Sen bizim ecdadımıza nasıl ahmak dersin sana bu hakkı kim verdi...ahmak sensin ve senin gibi düşünenlerdir... bir insanın ecdadına imansızın biri ahmak diyecek bizde saygı duyacağız öylemi kusura kalmasın kimse...


biz elhamdülillah müslümanız. birisine "ahmak" demek insanın imanına zarar vermez.

beyefendi, bize dinsiz ve imansız dediğiniz için, sizin adınıza üzüldüm. cahilliğinize veriyorum.



bu arada ahmak kime denir? buyrun cevabı;

Ahmaklık nedir

Sual: Akıllı kime denir yazılarınızdan öğrendik. Peki ahmak kime denir? Ahmaklığın çaresi var mıdır?
CEVAP
Aklı hiç olmayana deli denir. Aklı olup da aklını kullanmayana veya kullanamayana ahmak denir. Ahmak, aklı az, görüşü kısa, basiretsiz, kötü huylu kimsedir. Kârını ve zararını iyi düşünemez. Hikmet, iyiyi kötüden, hakkı bâtıldan ayıran kuvvettir. Hikmetin lüzumundan az olmasına ahmaklık denir. Ahmak, hayrı, şerri birbirinden tam ayıramaz.

Âlimler buyuruyor ki:
Ahmakla arkadaşlıktan sakın. Çünkü, sana iyilik edeyim derken, zararı dokunur. (Hazret-i Ömer)

Dişi ile tırnak uçlarını ısırmak ahmaklık alametidir. (Hazret-i Ali)

Ahmaklar arasında bulunan horlanır, âlimler arasında bulunan hürmet görür. (İmam-ı Cafer-i Sadık)

Dünyayı ele geçirmek için Ahireti [dinini] vermek ahmaklıktır. Yaratıkların en ahmağı nefstir. Çünkü her isteği kendi aleyhinedir.(İmam-ı Rabbani)

Kaza borcu varken, nafile kılmak ahmaklıktır. (Hazret-i Ebu Bekir, Seyyid Abdülkadir-i Geylani)

Ahmaklığın alameti, kendi aybını bırakıp, başkasının aybıyla uğraşmaktır. (Sırri-yi Sekati)

Ve ma cevab-ül ahmak-ı illes sükut=Ahmağa verilecek en güzel cevap ancak sükuttur. (İbni Hibbân)

Nefsin arzuları peşinde koşan ahmaktır. (Muhammed Masum Faruki)

Hatasında ısrar eden ahmaktır. (Seyyid Abdülhakim Arvasi)

Hikmet ehli de buyuruyor ki:
Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir.

Akıllı ile istişare galibiyet, ahmakla istişare mağlubiyettir.

Ahmağın kalbi ağzında, akıllının dili kalbindedir. Yani ahmak sır saklayamaz, akıllı sırrı ifşa etmez.

Ahmağın üç alameti vardır: Farzlarda tembellik, abesle iştigal ve yaratıklara eziyet etmek.

Günah işlemeye devam eden kimse unutkan olur, ahmaklaşır, aklı da azalır.

Aklımız sınırlıdır. Aklın eremediği şeyleri akıl ile anlamaya kalkışmak ahmaklık olur.
Ahmağa nasihat kâr etmez. Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Akıllı, nefsine uymaz, ibadetlerini yapar, ahmak olan da nefsine uyar, günah işler, sonra da Allah affeder diye ümit eder.) [Tirmizi]

(Akıllı, Allah’a ve Peygamberine inanıp ibadetini yapan kimsedir.)
[İbni Muhber]

(Günah işleyenin bir aklı gider, bir daha geri dönmez.) [İ. Gazali]

(Ahmak, ahmaklığından fâsıkın günahından daha büyük sıkıntıya düşer.)
[Hakim]

(Ahmak olanla ilgini kes.) [Beyheki]

(Akşam üstü uyumak ahmaklıktır.)
[İ. Maverdi]

(Sofradan düşen kırıntıyı yiyen fakirlik görmez, çocukları da ahmak olmaz.) [İ. Neccâr]

(Mümin sert değildir. Yumuşaklığından dolayı ahmak zannedilir.)
[Deylemi]

(Ahmaklığın en kötüsü, Müslümanlığı bırakıp, başka dine meyletmektir.) [Deylemi]

Müslümanlığı bırakmak, yani dinsiz olmak ahmaklığın en kötüsüdür. Kim Müslümanlığı bırakırsa mürted olur, hangi dine girerse girsin fark etmez. Bu bakımdan ateist, en ahmak kimsedir. Bir arpa tanesini, bir karıncayı yaratmaktan aciz olanın, kâinatın tesadüfen meydana geldiğini, bir yaratıcının bulunmadığını sanmasından daha büyük ahmaklık olur mu? Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kâfirlere “Müslümanların inandığı gibi siz de inanın” denilince, “Biz o sefihler, o ahmaklar gibi iman eder miyiz hiç?” derler; halbuki asıl ahmak kendileridir.) [Bekara 13]

Ahmaklığın çaresi var mıdır?
Önce İslam âlimlerinin ahmaklık hakkındaki sözlerinden bazılarını bildirelim:
İnsanların en ahmağı zekasına en çok güvenendir. İnsanların en akıllısı da, suçu kendinde arayan ve bilmediklerini âlimlere soran kimsedir.

Salih amel işlemeden yani Cehennem tohumu ekip, Cennet beklemek ahmaklıktır.
Fen bilgilerini iyi öğrenen, aklı başında bir kimse, yalnız düşünmekle, Allah’ın var olduğunu anlar, bir yaratıcının varlığına inanır. Eseri görerek müessirin, yani eseri yapanın varlığını anlamamak, ahmaklık olur.

İyiye ihanet edince, kötüye iyilik edince, akıllıyı sıkıntıya sokunca, ahmağa acıyınca, şerlerinden sakın!

Soyu ile övünmek ve kibirlenmek, cahillik ve ahmaklıktır. Kabil, Âdem aleyhisselamın, Kenan ise, Nuh aleyhisselamın oğlu idi, fakat kâfir idiler. Babalarının Peygamber olması, bunları küfürden kurtarmadı. İnsanın övündüğü soyu, bir avuç toprak oldu. Toprak ile övünmek akla uygun olur mu? Onların salih olmaları ile övünmek yerine, onlar gibi salih olmaya, onların yolunda bulunmaya çalışmalıdır.

Kadınların çoğu, güzellikleri ile kibirlenirler. Halbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, çabuk gider. İnsana mülk olmaz. Âriyet, emanet olan şeyle kibirlenmek, ahmaklıktır.

Nefsine de ki: Ey nefsim, akıllı olduğunu iddia ediyor ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun. Halbuki, senden daha ahmak kim var ki, ömrünü boş şeylerle, gülüp eğlenmekle geçiriyorsun. Senin halin, şu katile benzer ki, polislerin, kendisini aradıklarını ve yakalayınca, cezalanacağını bildiği halde, tedbirsiz dolaşıyor. Bu ahmaklık değil mi?

Üstünde akrep olan bir kimse, o akrebi üstünden atmaya, onu öldürmeye çalışmayıp da, başkasının yüzüne konan sinekleri kovalamaya çalışması ahmaklıktır.

Bir ahmaklık hikayesi şöyledir:
Ormanda bir ayının ayağı, kütük arasına sıkışmış, kurtaramıyormuş. Biri bunu görüp, ayının ayağını kütüğün arasından çıkarmış. Ayı da kendisine iyilik eden bu adama, ormandaki arıların yaptığı petekleri alıp getirmiş. Adam balı yiyince orada uyumaya başlamış. Fakat sinekler, adamın yüzüne konarak rahatsız ediyormuş. Ayı ise, adam rahat uyusun diye sinekleri kovuyormuş. Bakmış kovmakla gitmiyor, sinekleri öldüreyim bari diye, kocaman bir taş alıp, adamın yüzüne konan sineklere vurmuş. Sonucu tahmin ediyoruz. Ayı ahmak olduğu için, sinekleri öldürmek için vurduğu taşın adama zarar vereceğini düşünememiş. Ahmak olmamak lazım.

Kendisini ebedi tehlikeye atan akıllı olamaz, ahmaktır. Kur’an-ı kerimde mealen, (Düşünmüyor musunuz) ikazı çok geçer. Hadis-i şerifte, (Aklı olmayanın dini de yoktur) buyuruldu. (Tirmizi)

Ahmaklığın tek kelime ile tarifi, akılsızlıktır. Akılsızlık ise doğuştandır. Kaza kader konusudur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Her şey Allahü teâlânın takdiri iledir. Akıl ve ahmaklık bile.)[Buhari]

Hazret-i İsa, (Körleri iyileştirmek, ölüleri diriltmek zor gelmedi. Ama ahmağa, doğru sözü anlatamadım) buyurdu. Ahmaklıkta cahillik de vardır. Cahilliğin ilacı ise ilimdir. Ahmak, hak ile bâtılı ayıramaz ve daha başka zararlar yapar. O halde hak ile bâtılı ayıran ve faydalı şeyleri bildiren Ehl-i sünnet âlimlerine tâbi olan ahmaklığın zararından kurtulur. Ahmaklar, bir adada mahzur kalmış insanlara benzer. Bunlar kendi imkanları ile sahile çıkamaz. Tecrübeli bir kaptanın gemisine binerlerse sahile kavuşurlar. Binmeyen sahile çıkamaz. Onun için âlimlere uyan kurtulur. Hadis-i şerifte de, (Âlimler rehberdir, âlimlere uyun) buyuruldu.

Ahmaktan uzak durmak
Sual:
Bir arkadaşım var, iyilik olarak yaptığı şeylerin bana zararı dokunuyor. İyi niyetle yaptığı için, bana ahmak gibi geliyor. Ondan uzak durmam gerekir mi?
CEVAP
Verdiği zararlarının nasıl bir şey olduğunu bilmeden bir şey söylenmez.Belki zarar değil de siz zarar sanmış da olabilirsiniz.

Ahmaklık, kârını zararını bilmemek, iyiyi kötüyü ayıramamak, körü körüne bir şeye saplanıp gitmektir. İyilik yapıyorum sanarak kötülük eder, fitneye sebep olur. Susulacak yerde konuşur. Çeşitli zararlara sebep olur. Atalarımız, (Ürümesini bilmeyen it, sürüye kurt getirir)demişlerdir.

Bir ayı, kendisine faydası dokunan kişiye iyilik etmek ister. O kişi uyurken, yüzüne konan sinekler rahatsız etmesin diye, onlara taşla vurur. Tabii, o kişinin yüzü de parçalanır. Bunun için, (Akıllı düşman, ahmak dosttan iyidir) demişlerdir. Böyle dostlardan, iyilik yerine zarar gelir. Onlardan uzak durmalıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ahmakla ilgini kes.) [Beyheki]

Ahmak insanı iknaya çalışmak da boşunadır. Ona ne söylense faydasızdır. Fayda yerine zararı olur. Tartışmaya hiç gelmez. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ahmağa cevap verilmez.) [İslam Ahlakı]

Hadis imamlarından İbni Hibban hazretleri de, (Ahmağa verilecek en güzel cevap susmaktır) buyurmuştur. Tartışmak sadece ahmakla değil, herkesle de zararlıdır. (Tartışma, dostların dostluğunu azaltır, düşmanın düşmanlığını artırır) demişlerdir.

Ahmakla görüşmek
Sual:
(Ahmaklardan uzak durmak gerekir) deniyor. Ahmaklık, bir kimsenin elinde midir? Bir de, herkes ondan uzak durursa, yalnızlığa itilmiş olmaz mı?
CEVAP
Uzak durun demek, hiç görüşmeyin, yalnız bırakın, tamamen irtibatı kesin demek değildir. Ahmak olan kimse, iyilik ettiğini sanarak kötülük eder, fitneye sebep olur. Susulacak yerde konuşur. Çeşitli zararlara sebep olur. Bundan dolayı, (Fazla samimi olmamalı, ona sır vermemeli ve onunla konuşurken çok dikkatli olmalı) denmek isteniyor.

kaynak:
http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=527
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
resuller dışında kimse hatasız değildir.

kulların yaptıklarını mihenge vurmak lazım. mihenginde kuran ve sünnet olması lazım.

asıl olan kuran ve sünnettir. gerisi teferruat.


ayrıca; peygamberi zişan efendimiz "constantin" demişse gerisi vız gelir tırıs gider. biz, Allah (cc) ın resulü olarak efendimize boyun eğmişiz. peygamberimiz ne diyorsa o!

peygamberimiz bize, fethettiğiniz topraklardaki, üstelik faal haldeki, hristiyanların en büyük katedralini cami yapın mı demiştir.

lütfen mihenginiz kuran ve sünnet olsun. fatih te hata yapar.




Bu yazdıklarınızla ironimi yapıyorsunuz..bilmiyorum...Ama sözleriniizn hiç bir ilmi değeri yok....Bir defa Peygamber efendimizin istanbulun ismini ''Constantin'' diye belirtmesi o gün isminin öyle olmasından ötürüdür..Yoksa kendileri yeni bir isimlendirme yapmamışlardır...Siz bu ismin peygamber döneminde kullanılmadığını ispatlayabilriseniz sözünüüzn bir kıymeti olur..


Diğer yandan ''peygamberimiz bize, fethettiğiniz topraklardaki, üstelik faal haldeki, hristiyanların en büyük katedralini cami yapın mı demiştir. '2 sözünüzde aslısızdır..Zi,ra İslâm devletler hukukunun hükümlerine göre, sulh yolu ile fethedilen ülkelerde mevcut olan ehl-i kitâba ait ma'bedlere asla dokunulmaz; ancak yenilerinin inşasına da müsaade edilmez..İstanbulun fethi sulh yoluylamı olmuş ki hükmü buna göre verelim..savaş yoluyla alınan yerlerdeki mabetleri islam halifesi yok edebilir...
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
resuller dışında kimse hatasız değildir.

kulların yaptıklarını mihenge vurmak lazım. mihenginde kuran ve sünnet olması lazım.

asıl olan kuran ve sünnettir. gerisi teferruat.


ayrıca; peygamberi zişan efendimiz "constantin" demişse gerisi vız gelir tırıs gider. biz, Allah (cc) ın resulü olarak efendimize boyun eğmişiz. peygamberimiz ne diyorsa o!

peygamberimiz bize, fethettiğiniz topraklardaki, üstelik faal haldeki, hristiyanların en büyük katedralini cami yapın mı demiştir.

lütfen mihenginiz kuran ve sünnet olsun. fatih te hata yapar.




he he he :D beni çok güldürdünüz kardeşim. Allah'ta sizi güldürsün. öyle bir yazmışsınız ki sanki bu constantin ismini şehre Sevgili Peygamber Efendimiz vermiş gibi. Kargalar kahvaltısını yaptılar, onlarda gülüyorlar size:D sizin kaynak neydi? şöyle Hadis-i Şerif-i'nizi kaynağıyla belirtin de azcık ciddiyet gelsin konuya :D hani şimdi mantıken düşünelim. hristiyanlar bir isim koyacak, Sevgili Peygamberimiz de diyecek ki aman ha fethederseniz ismini değiştirmeyin.

Aksine “Letüftehanne’l Kostantıniyyete, ve le ni’mel emrü zâlike’l emr, ve le ni’mel ceyşü zâlike’l ceyş”

Anlamı: “Kostantiniye, bir gün fetholunacaktır. Onu fetheden asker ne güzel asker, onu fetheden komutan ne güzel komutandır.” demiştir. o zaman bu da şu demek Fatih Sultan Mehmet hata etmemiştir. İşte İstanbul'u fetheden o güzel müslüman asker olmak ona nasip olmuştur.

eğer siz yukarıdaki Hadis-i Şerif'ten bu sonucu çıkardıysanız o zaman:

"gerçekler acıdır, baklava tatlıdır. O zaman baklava gerçek değildir." diyebiliriz.ancak bu bile daha anlamlı kalıyor sizin tezinizin yanında.en azından düz mantık. sizin mantığın içinden çıkamadım vesselam.

Anlam [değiştir]


Konstantinopolis haritası. Ayrıntılı harita.​

İstanbul şehri, Bizans döneminde kullanılan adıyla Konstantinopolis; 1453'te Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet'in fethinden sonra Kostantiniyye, İstanbul, Dersaadet gibi değişik adlarla anılmıştır.
Kostantiniyye, İstanbul'un Osmanlıcada kullanılan isimlerinden birisi olmuştur. Bunun yanında "İstanbul" (ﺍسطانبول) ve bazı kayıtlarda "İslambol" (اسلامبول) kullanılmıştır. Şehrin 1453'ten 1930'a kadar olan dönemde en çok kullanılan resmi adıdır.[SUP][kaynak belirtilmeli][/SUP]
İslambol adı, fetihten sonra yapılan bir yakıştırma olarak literatüre geçse de Osman Bey zamanında yazıldığı sanılan bazı dörtlüklerde İslambol adına rastlanır.[SUP][kaynak belirtilmeli][/SUP]
Kentin şimdiki adı olan İstanbul'un Konstantinopolis'ten türediği ya da Yunanca "εις τήν Πόλι(ν)" (/is tin boli/) yani "şehir'e" ve "şehir'de" kullanımının Türkçeleştirilmesiyle oluştuğu kabul görür.
"Kostantiniyye" ismi 1930 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nce değitirilmiş ve resmî olarak "İstanbul" olarak adlandırılmıştır.

Kaynak: Vikipedi
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
1 nisan geçti kardeşim.
İnsanlar senin camilerinde inek bağlıyor, sen isimden ayasofyadan bahsediyorsun.
Rivayetlere göre hızır a.s minarenin yönünü değiştirmiştir, merak etme Mehmet HAN hocasına ve ulemaya dönüştürülme işlemini sormuştur. İstanbul'un adı değişmişse ne olmuş. Özür dilemek için yer arıyorsunuz sanırım. Biz hiçbirşeyden müzdarip değiliz.


biz "günaydın" demeyi yeğleriz.

su-i misal emsal olmaz. biz peygamberimizin sünnetinden bahsediyoruz. (dikkat!)
rivayeti bir kenara bırak, kurana ve sünnet bak! ulema hata yapmaz mı diyorsun! biz "istanbul" isminin aslına dönmesini peygamberimize saygımızdan dolayı istiyoruz. belki bu sizin açınızdan birşey ifade eder.
 

ibrahimi

Has Uşak
Katılım
19 Haz 2006
Mesajlar
23,463
Tepkime puanı
1,831
Puanları
0
Yaş
37
Konum
forvet arkası
Gün sana hala aymamış ne yazık ki.

Başlıkta herhangi bir ilmi kaynak yok. Dini kendi düşüncelerinle kısıtlayıp insanları yargılayıp hatta hakaret edemezsin kardeşim. Bu kadar alim, imam bu konuda ayasofya cami olarak açılsın derken, senin tek başına (ki ehil kişi forumlarda dolaşmaz) bu işi savunman hatta dayatman pek mantıklı bir iş gibi görünmüyor.
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
Belki siz anlamadınız. Constantin müslüman oldu artık, biz de onun ismini İstanbul olarak değiştirdik :D
 

KUZAT

Profesör
Katılım
14 Şub 2013
Mesajlar
901
Tepkime puanı
43
Puanları
0
Konum
Antalya
Bu yazdıklarınızla ironimi yapıyorsunuz..bilmiyorum...Ama sözleriniizn hiç bir ilmi değeri yok....Bir defa Peygamber efendimizin istanbulun ismini ''Constantin'' diye belirtmesi o gün isminin öyle olmasından ötürüdür..Yoksa kendileri yeni bir isimlendirme yapmamışlardır...Siz bu ismin peygamber döneminde kullanılmadığını ispatlayabilriseniz sözünüüzn bir kıymeti olur..


Diğer yandan ''peygamberimiz bize, fethettiğiniz topraklardaki, üstelik faal haldeki, hristiyanların en büyük katedralini cami yapın mı demiştir. '2 sözünüzde aslısızdır..Zi,ra İslâm devletler hukukunun hükümlerine göre, sulh yolu ile fethedilen ülkelerde mevcut olan ehl-i kitâba ait ma'bedlere asla dokunulmaz; ancak yenilerinin inşasına da müsaade edilmez..İstanbulun fethi sulh yoluylamı olmuş ki hükmü buna göre verelim..savaş yoluyla alınan yerlerdeki mabetleri islam halifesi yok edebilir...

Kıymetli bir îzâhat olmuş, eline sağlık kardeşim
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Gün sana hala aymamış ne yazık ki.

Başlıkta herhangi bir ilmi kaynak yok. Dini kendi düşüncelerinle kısıtlayıp insanları yargılayıp hatta hakaret edemezsin kardeşim. Bu kadar alim, imam bu konuda ayasofya cami olarak açılsın derken, senin tek başına (ki ehil kişi forumlarda dolaşmaz) bu işi savunman hatta dayatman pek mantıklı bir iş gibi görünmüyor.


buyrun size ilmi kaynak. açıklama yapan şeyh imran hüseyin. ama sonuna kadar izleyin lütfen.

http://www.youtube.com/watch?v=F80yVtqktAw

 
Üst