Avrupa, Müslümanlar İçin İslam Ülkelerinden Daha Uygun

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
mr.jpg


Avrupa, Müslümanlar İçin İslam Ülkelerinden Daha Uygun

Ortadoğudaki kadar zengin petrol kaynakları bulunan Norveç'te, Ortadoğu ülkelerinin aksine, petrol zengini şahıs yok, çünkü tüm petrol gelirleri devlet tarafında yönetilerek refah toplumunun gelişmesi için harcanıyor.

2010'da George Washington Üniversitesi'nin Uluslararası İlşkiler bölümünde hazırlanan ve Global Economic Journal isimli dergisinde yayınlanan "An Economic Islamicity Index" başlıklı makaleye dayalı ve heryıl güncellenen verilere göre Kuran'a ve İslami ideallere en uygun olarak yönetilen ilk üç ülke:

İrlanda,
Danimarka ve Lüksenburg.

Listedeki en müslüman İslam ülkesi 33. sıradaki Malezya (yüzde 61'i Müslüman). Türkiye 71., İran 139., Pakistan 145.sırada. İslam'ın doğduğu topraklar olarak bilinen Suudi Arabistan ise 91. sırada.

Bu akademik çalışmadaki ölçümler ekonomik ilerleme, devlet yönetimi, insani ve politik haklar ve uluslarası ilişkiler ile ilgili konulardaki İslami öğretiler temel alınarak yapılmış ve toplam 208 ülke değerlendirmeye alınmış.

İslam'ın idealleri

Makaleyi hazırlayan grubun başı İran doğumlu profesör Hossein Askari'ye göre İslam'ın temel değerleri Şeria kanunlarına ya da din devletine dayanmıyor.
İslam'a göre milli kaynaklar vatandaşların yararı için kullanılmalı ve eşit olarak paylaştırılmalı. İslam'da vatandaşa baskı uygulamak kesinlikle yasak, hatta müslümanların baskıya karşı durmaları gerekiyor.
Profesör Askari çalışmayla ilgili BBC'ye verdiği bir röportajda şöyle söylüyor:
"İslami metinleri incelediğimizde iyi ve adil bir devlet yönetiminin temel şart olduğunu görüyoruz. İslami öğretiye göre bir ülkedeki resmi kurumların çok iyi işliyor olması ve yöneticilerin vatandaşlarla aynı kanunlara tabii olmaları gereklidir. Ayrıca vatandaşlar ekonomik ve politik özgürlüğe sahip olmalı ve toplum düzeni ekonomik gelişmeye imkan vermeli. Yani yolsuzluk ve fakirleşen toplum İslam'a uygun değil."
Profesör, İslama uygun ülkenin özelliklerini şöyle özetliyor:
"Eğer bir ülke va ya toplum seçimle gelmeyen baskıcı ve adaletsiz yöneticiler tarafından yönetiliyorsa, insanlar kanun önünde eşit değilse, din dahil hiç bir konuda düşünce özgürlüğü yoksa, bazıları fakirlik çekerken diğerleri lüks içinde yaşıyorsa, sorunların çözümünde dialog ve uzlaşma yerine baskı ve şiddet uygulanıyorsa ve adaletsiz uygulamalar yaygınsa burası hiçbir şekilde bir İslam ülkesi olamaz."
İranlı profesöre göre müslüman ülkelerin bu sıralamada en gerilerde yer almasının sebebi bu ülkelerde İslam'ın politika ve güç unsuru olarak kullanılması.

Niteliksel sonuçlar


Bu araştırmadan çıkan diğer bazı sonuçlar ise şöyle sıralanabilir:

Kuran öğretileri batı kültürlerinde daha doğru uygulanıyor
Müslüman ülkelerin çoğınluğu İslam'a uygun haraket etmiyor.
Demokrasiyle yönetilen İslam ülkleri, krallık ya da diktatörlük ile yönetilenlerden daha üst sırada.

Norveç ve petrol politikası


Araştırmada dokuzunca sırada bulunan Norveç'in Ortadoğu'daki Müslüman ülkelerle olan bir ortak noktasına dikkat çekilmiş. Ortadoğudaki kadar zengin petrol kaynakları bulunan Norveç'te, Ortadoğu ülkelerinin aksine, petrol zengini şahıs yok, çünkü tüm petrol gelirleri devlet tarafında yönetilerek refah toplumunun gelişmesi için harcanıyor.
Bu sebepten insan hakları ve ifade özgürlüğünün yanı sıra, ekonomik uygulamalar konusunda da İslam'a en uygun ülkelerden biri bulunmuş Norveç. (DAH/EKN)
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Dünya üzerinde yaşayan 7.7 milyar insan 217 farklı ülkede yaşıyor.

Bu kadar çok insanın 2.5 milyarı Hıristiyan, 1.5 milyarı Müslüman, 35 milyonu Musevi, geriye kalanları ise Budist, Şintoist, dinsiz (ateist).

1.5 milyarlık Müslüman kitle 57 farklı ülkede bulunuyor. Bu 57 ülkenin üretim kapasitesi 1 İtalya, 1 Almanya kadar olamıyor.

Müslümanlar dünya nüfusunun yüzde 20'sini oluşturuyorlar. Ancak Dünya ekonomi pastasına yaptıkları katkı sadece yüzde 5. Yani olması gereken değerden 4 kat az üretim söz konusu.

Müslüman ülkelerinin tümünün yıllık bilimsel icat / makale / patent sayısı 7 milyonluk İsrail'den daha az. Bu küçük ülkenin yıllık ihracatı 165 milyar dolar.
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Zenginlik, Güç ve kudret Allah'ın (c.c.) yed-i kudret elindedir ! Bunları dilediğine (İstediği ülkeye veya millete) verir. Bu satırlarda ifade edilen fikirler müslümanların inaçları ve itikadları arasındadır. Nokta !..
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
En güvenli ülke Türkiye. BATI BATIYOR.
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Bizdeki Avrupa ve Batı hayranlığı hiç bir zaman eksilmedi ve gerilemedi ! Oysa, sadece bu hayranlık bile bir müslümanın itikadi yönden dumura uğramasına yeterli bir sebep !.. Buna rağmen, gidenlerin ve emekli olanların bir daha asla geriye dönmediği ezansız, camisiz küfür diyarı hayranlığının, elbetteki bu ameli işleyenlere öte alemde sorgusu sorulup cevabı hiç de kolay verilemeyecek bir sorgulama olacaktır diye düşünüyorum !
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,655
Tepkime puanı
2,337
Puanları
113
Konum
istanbul
Bizdeki Avrupa ve Batı hayranlığı hiç bir zaman eksilmedi ve gerilemedi ! Oysa, sadece bu hayranlık bile bir müslümanın itikadi yönden dumura uğramasına yeterli bir sebep !.. Buna rağmen, gidenlerin ve emekli olanların bir daha asla geriye dönmediği ezansız, camisiz küfür diyarı hayranlığının, elbetteki bu ameli işleyenlere öte alemde sorgusu sorulup cevabı hiç de kolay verilemeyecek bir sorgulama olacaktır diye düşünüyorum !

Oraya gidenler ezandan namazdan kaçmak için gitmediler. İnsanca yaşayabilmek için gittiler. Hayran olunan şey batı/gavurluk değil adalet ve eşitlikti. Bugün çok sevdiğim memleketimde bariz şekilde üstünlerin/zenginlerin hukuku geçerli. Üstüne üstlük basiretsizlik, hikmetsizlik her yere kök salmış. Tam bir cehalet hakim. Rüzgar çetini hatırlar mısınız? Polis öldürdü ama serbest? Avrupada da bu durum böyle olabilir mi sizce? Veya merkel çıkıp yaptığımız zammı beğenmiyorsunuz elinize dizinize dursun diyebilir mi? Absürt geliyor değil mi? İnsanlar "ismi" İslam olan devletten "adil" olduğuna inandığı devlete kaçıyor arkadaşım. Bir memlekete islam demekle o memleket islam memleketi olmuyor ne yazık ki.

Bir gün adli bir işlemden dolayı cumhuriyet savcısının karşısında oturuyordum. Sağolsun kahve ısmarladı sohbet ettik biraz. Adamın söylediği bir şey vardı. 1000 lira maaş alan kira ödeyen bir insanın akli melekelerini tam olarak kullanması ve bizimle aynı hesabı ( ahirette ) vermesi mümkün değil. O zaman klasik cevap olan "imtihan dünyası"...vs ehi ehi deyip geçmiştim. Şimdi düşünüyorum evet gerçekten insanlar sarhoş. Efendimiz doğru söyledi. Ayık gibi görünen insanlar geçim sarhoşluğu içerisinde. Şahsım adına konuşuyorum emin olsam bilsem ki aldığım bilete piyango çıkacak buna rağmen almam diyemiyorum. O dirayeti kendimde görmüyorum. Üstüne üstlük ( övünme veya yerme yok ) memleketin genelinden daha fazla dini bilgiye sahibim. Bilgim ve imanım münafıklık yapmamı engelliyor.

Batının hayranı değilim kardeşim ama anlıyorum. Gidenler islamdan kaçmaya gitmiyor. İnsanca yaşamaya gidiyor. Medeniyet böyledir. İnsanı çeker kendine. Adamlar dinimizin düşmanı ama din kardeşlerimiz birbirini keserken gavurun memleketinde birbirlerine fiske dahi atamazlar. Çünkü bilirler ki kovulurlar. Orada huzursuzluk çıkartamazlar. Gavur illeri kızıl elma oldu.
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Bizdeki Avrupa ve Batı hayranlığı hiç bir zaman eksilmedi ve gerilemedi ! Oysa, sadece bu hayranlık bile bir müslümanın itikadi yönden dumura uğramasına yeterli bir sebep !.. Buna rağmen, gidenlerin ve emekli olanların bir daha asla geriye dönmediği ezansız, camisiz küfür diyarı hayranlığının, elbetteki bu ameli işleyenlere öte alemde sorgusu sorulup cevabı hiç de kolay verilemeyecek bir sorgulama olacaktır diye düşünüyorum !

Yani bir yazı ancak bu kadar yanlış anlaşılabilirdi. Sahi bunu nasıl basariyorsun.

İhvan çok güzel anlamış, anlayana tabi anlamayana birşey yok. Var var, elma şekeri.
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Oraya gidenler ezandan namazdan kaçmak için gitmediler. İnsanca yaşayabilmek için gittiler. Hayran olunan şey batı/gavurluk değil adalet ve eşitlikti. Bugün çok sevdiğim memleketimde bariz şekilde üstünlerin/zenginlerin hukuku geçerli. Üstüne üstlük basiretsizlik, hikmetsizlik her yere kök salmış. Tam bir cehalet hakim. Rüzgar çetini hatırlar mısınız? Polis öldürdü ama serbest? Avrupada da bu durum böyle olabilir mi sizce? Veya merkel çıkıp yaptığımız zammı beğenmiyorsunuz elinize dizinize dursun diyebilir mi? Absürt geliyor değil mi? İnsanlar "ismi" İslam olan devletten "adil" olduğuna inandığı devlete kaçıyor arkadaşım. Bir memlekete islam demekle o memleket islam memleketi olmuyor ne yazık ki.

Bir gün adli bir işlemden dolayı cumhuriyet savcısının karşısında oturuyordum. Sağolsun kahve ısmarladı sohbet ettik biraz. Adamın söylediği bir şey vardı. 1000 lira maaş alan kira ödeyen bir insanın akli melekelerini tam olarak kullanması ve bizimle aynı hesabı ( ahirette ) vermesi mümkün değil. O zaman klasik cevap olan "imtihan dünyası"...vs ehi ehi deyip geçmiştim. Şimdi düşünüyorum evet gerçekten insanlar sarhoş. Efendimiz doğru söyledi. Ayık gibi görünen insanlar geçim sarhoşluğu içerisinde. Şahsım adına konuşuyorum emin olsam bilsem ki aldığım bilete piyango çıkacak buna rağmen almam diyemiyorum. O dirayeti kendimde görmüyorum. Üstüne üstlük ( övünme veya yerme yok ) memleketin genelinden daha fazla dini bilgiye sahibim. Bilgim ve imanım münafıklık yapmamı engelliyor.

Batının hayranı değilim kardeşim ama anlıyorum. Gidenler islamdan kaçmaya gitmiyor. İnsanca yaşamaya gidiyor. Medeniyet böyledir. İnsanı çeker kendine. Adamlar dinimizin düşmanı ama din kardeşlerimiz birbirini keserken gavurun memleketinde birbirlerine fiske dahi atamazlar. Çünkü bilirler ki kovulurlar. Orada huzursuzluk çıkartamazlar. Gavur illeri kızıl elma oldu.


Vay be ! Avrupaya veya Batıya gidenler oraya ezandan -namazdan kaçmak için değil de insanca yaşamak, medeniyet, adalet ve eşitlik için gitmişlermişmiş ! Avrupa ve Batıya bu değerleri atfetmek veya bu değerleri orada aramak için bir insanın keçileri kaçırmış olması gerekir diye düşünüyorum! Günümüzde dahi, her türlü teröre-teröriste ve eşkiyaya sahip çıkan bir Avrupa için bu şekilde meth-u senada bulunmak doğrusu aklımıza deve kuşlarını getirdi bizim ! Başka söze hacet yok diye düşünüyorum!


Yani bir yazı ancak bu kadar yanlış anlaşılabilirdi. Sahi bunu nasıl basariyorsun.
İhvan çok güzel anlamış, anlayana tabi anlamayana birşey yok. Var var, elma şekeri.

Güzel anlamış dediğin ihvanına yukarıdaki cevap verilmiştir ! Sanırım ikinize de yeterlidir !
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,655
Tepkime puanı
2,337
Puanları
113
Konum
istanbul
Vay be ! Avrupaya veya Batıya gidenler oraya ezandan -namazdan kaçmak için değil de insanca yaşamak, medeniyet, adalet ve eşitlik için gitmişlermişmiş ! Avrupa ve Batıya bu değerleri atfetmek veya bu değerleri orada aramak için bir insanın keçileri kaçırmış olması gerekir diye düşünüyorum! Günümüzde dahi, her türlü teröre-teröriste ve eşkiyaya sahip çıkan bir Avrupa için bu şekilde meth-u senada bulunmak doğrusu aklımıza deve kuşlarını getirdi bizim ! Başka söze hacet yok diye düşünüyorum!




Güzel anlamış dediğin ihvanına yukarıdaki cevap verilmiştir ! Sanırım ikinize de yeterlidir !


Allah seni adalet aramak zorunda birakmasin.

Selametle
 

ilke

Paylaşımcı
Katılım
6 Kas 2017
Mesajlar
875
Tepkime puanı
188
Puanları
0
Bizim teröristlerin ve Terör Örgütlerinin yegâne sığınma merkezi konumunda olan
Avrupada ve Batıda "adalet" arayanlar acaba gerçekten haklılar mı diye bir araştırma yapayım dedim; karşıma şu yazılar çıktı ! Belki sizinde ilginizi çeker diye alıntıladım...


Batı’nın adaleti var mı?
Ali Mohamed Farah


2. Dünya Savaşı sonrasında Nazi Almanya’sında ve Japonya’da savaşta aktif rol alan şahısların yargılanması için Nuremberg ve Tokyo askerî ceza mahkemeleri kurulmuş ve bazı üst düzey subaylar ve komutanlar burada yargılanmıştır. Söz konusu mahkemelerin yanı sıra 1990’lı yıllarda Ruanda’da ve eski Yugoslavya’da yaşanan savaşlarda insanlık suçu işlemiş olan şahısları yargılamak üzere geçici olarak Ruanda ve Yugoslavya uluslararası ceza mahkemeleri kurulmuştur. Bahsi geçen mahkemeler, sadece belli bölge ve dönemler için oluşturulduğundan hem yer bakımından hem de zaman bakımından etkileri ve yaptırım güçleri sınırlı kalmıştır. Bu mahkemeler, caydırıcılık gücünün arttırılması için, insanlık suçu işleyen yönetimler ve kişiler için daha evrensel ve daimi bir hale getirilmelidir.


UCM-binaBu arka plan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluşuna giden süreci hazırlamıştır. 17 Temmuz 1998 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) tarafından İtalya’nın Roma kentinde düzenlenen konferansa 148 BM üyesi ülke katılmıştır. Konferansta, uluslararası hukuk kapsamında işlenebilecek en ağır suçlar olan soykırım ve diğer insanlığa karşı suçları soruşturma amacıyla uluslararası toplum tarafından oluşturulacak daimi, bağımsız bir yargı organı kurulması için çalışmalar yapılmıştır. Konferansa katılan 148 ülkenin 120’sinin müspet oyuyla soykırım ve diğer insanlığa karşı suçlar konusunda dünya çapında yetkili, daimi ve bağımsız bir mahkemenin kurulması öngörülmüştür. Kabul edilen taslak, Roma Statüsü olarak tarihe geçmiştir. Taslağa göre 60 ülkenin Roma Statüsü’nü onaylamasından sonra Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulabilecektir. Nitekim 2002 yılında çoğunlukla Avrupa ve Afrika ülkeleri olmak üzere 60 ülke Roma Statüsü’nü onaylamış ve 1 Temmuz 2002 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi Hollanda’nın Lahey kentinde kurulmuştur. Halihazırda mahkemeye taraf 122 ülke bulunmaktadır.


UCM’nin yetki alanındaki suçlar ise şu şekilde tasnif edilmiştir: soykırım suçu; insanlığa karşı suç, savaş suçu ve saldırı suçu. Saldırı suçu dışındaki suçlar, mahkemenin kuruluşu esnasında tanımlanmıştır. Saldırı suçu ise ancak 2010 yılında tanımlanabilmiştir. Mahkemenin asıl amacı hem ülkeleri hem de söz konusu suçları işleyen şahısları yargılayarak mağdurlara adalet sağlamaktır. Mahkemede soruşturma açılırken ilgili ülkedeki mahkemelerde soruşturma açılıp açılmadığı veya adaletin sağlanıp sağlanamayacağı da göz önünde bulundurulmaktadır.


Mahkemeler kimler için kuruluyor?


Bugün UCM’nin önünde 21 dava bulunmaktadır. Mahkemede görülen davaların tamamı Afrika kıtasından gelmiştir. Halihazırda mahkemede sanık olup görevde olan iki cumhurbaşkanı ve bir cumhurbaşkanı yardımcısı bulunmaktadır. Söz konusu cumhurbaşkanları; Hassan al-Bashir (Sudan) ve Uhuru Kenyatta (Kenya) iken, başkan yardımcısı ise William Ruto (Kenya)’dur. Özellikle Sudan cumhurbaşkanı için mahkeme tarafından tutuklama emri çıkarılmıştır. Öte yandan davaların hepsinin Afrika’dan olması, hem Afrika Birliği hem de birçok Afrikalı liderin mahkemeye bakışının olumsuz olmasına yol açmaktadır.


Afrika Birliği dönem başkanı olan Etiyopya Başbakanı Desalegn, Ekim 2013 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni “Beyaz ırkın adaleti” şeklinde tanımlayarak “Batı çıkarlarına karşı çıkan, karşısında UCM’yi bulur.” demiştir. Desalegn, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin adil olmadığını ve insanlığa karşı işlenen suçlara karşı son derece taraflı ve seçici olduğunu belirtmiştir. UCM’nin Batı’nın Afrika üzerinde bir hâkimiyet mekanizması kurduğunu ifade eden Desalegn, Afrika ülkelerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden çekilmelerini de istemiştir. Keza, 2011 yılında Gabon Dışişleri Bakanı olan ve 2008-2012 arasında Afrika Birliği Başkanlığı görevini yürüten Jean Ping: “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin gerçekten de suçluları yargılama gibi bir derdi varsa yalan gerekçelerle Irak’a saldıran ve 1,5 milyon insanın ölümüne yol açan ABD eski Başkanı Bush ve İngiltere eski Başbakanı Blair’i yargılasınlar! Biz hukuksuzluğa karşıyız. Adaleti isteyen taraf biziz, adaleti herkesten çok istiyoruz! Fakat UCM neden diğer kıtalarda işlenen suçları görmezden geliyor? Afganistan, Sri Lanka, Irak, Suriye ve Gazze’de olanlara bakın! Başka kıtalarda suç işlenmiyor mu? ABD bile UCM’ye taraf değilken ülkemin UCM’ye taraf olması için bizim üzerimizde baskı kurmasına anlam veremiyorum. Eğer ABD vatandaşları kendi toprakları dışında başka yerde yargılanamıyorsa, Afrikalılar da Afrika kıtası dışında yargılanmasın dediğimizde neden kıyamet kopuyor? 34 Afrika ülkesi UCM’ye taraftır ve bunların hepsi çekilirse UCM düşecektir.” diyerek mahkeme ile ilgili eleştirilerini dile getirmiştir.


Nitekim son olarak Mavi Marmara davasına ilişkin yaptığı değerlendirmede, İsrail’in filoya saldırısının bir “insanlığa karşı suç” olduğu tespitini yapan UCM, iş bunun gereğini yapmaya gelince kendi yetki alanına girmediği gibi bir garabete imza atmakla “Ben sadece Afrikalıları yargılayabilirim, İsrail’e gücüm yetmez.” gibi bir mesaj vermiştir.


Gerçekten de Afrika ülkelerini bu noktaya getiren nedir? Mahkemenin kurulduğu tarihten bu yana diğer kıtalarda işlenen ve mahkemenin yetki alanına giren birçok suç, ne araştırıldı ne de soruşturuldu. Örneğin Sri Lanka’da 2009 yılında BM’nin raporuna göre 40.000 kişi öldürülmüştür. Söz konusu katliamda hem devletin hem de Tamil gerillalarının insanlık suçu işledikleri insan hakları örgütleri tarafından kanıtlanmıştır. Yine, İsrail’in genel olarak uyguladığı apartheid politikaları ve Gazze katliamları (2008, 2012 ve 2014) da insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçları kapsamına girdiği halde İsrail’e karşı hiçbir dava açılmamıştır.


UCM’nin çifte standartları sadece bununla sınırlı değildir. Arap Baharı ayaklanmalarında ölen/öldürülen siviller için Kaddafi ve oğlu Seyfulislam adına tutuklama kararı çıkarılırken, 300.000’e yakın insanı katleden Esed’e karşı halen açılmış bir soruşturma yoktur. Keza Mısır’da 13.000’den fazla insanın ölümüne sebep olan Sisi’ye karşı da açılan bir dava yoktur. Aynı şekilde Yemen’de ve Bahreyn’de öldürülen yüzlerce kişinin ailelerine adalet sağlamak için UCM hiçbir girişimde bulunmamıştır.


Mahkemeye yöneltilen bir diğer eleştiri ise; soruşturma açmada çok seçici davrandığı şeklindedir. Örneğin mahkemede yargılanmakta olan Fildişi Sahilleri eski Cumhurbaşkanı ve katı Fransa karşıtı olan Loren Gbagbo ile şimdiki Fildişi Sahilleri Cumhurbaşkanı ve Fransa yanlısı Alasane Ouattara’nın 2010 seçimleri sonrasında yaşanan iç savaşta savaş suçu işledikleri kanıtlanmasına karşın, sadece Gbagbo ve eşi Fransa’nın askerî müdahalesi sonrası mahkemeye getirilmiştir. Bir başka örnek ise, Uganda’da gerilla kanadı Lord Resistance Army (LRA) ve Uganda hükümetinin işlediği suçlardır. Mahkemede sadece gerilla lideri Joseph Kony’nin davası görülmektedir. Sayılan bu gerekçeler sebebiyle bugün Afrikalı liderler ve entelektüeller, UCM’nin neo-kolonyal bir yapı olduğuna inanmaktadırlar. Zira bütçesinin %70’ten fazlası AB ülkelerinden gelen bir mahkemenin tarafsız ve bağımsız olduğunu düşünmek safdillik olacaktır.


afrikabirligiPeki, Afrika ülkeleri için alternatif var mıdır? 13 Ekim 2013’te olağanüstü bir şekilde toplanan Afrika Birliği üye ülkeleri, UCM’de görülen Kenyatta davası düşürülmezse mahkemeye üyeliklerini sorgulayacaklarını beyan etmişlerdir. Bunun anlamı şudur; eğer mahkeme revize edilmezse mahkemeden çekileceğiz. Bu yaşananlar üzerine Afrika Birliği’nin kurum olarak Roma Statüsü’nden çekilmek istediğini tahmin etmek zor değildir. Çünkü UCM, Afrika Birliği’nin Afrika ülkelerinin meselelerine çözüm bulmasına engel olmaktadır ve söz konusu birliğin iradesinin üstünde bir konum almıştır. Bunun için Afrika ülkelerinin Roma Statüsü’nden çekilerek Afrika Birliği bünyesinde bir ceza mahkemesi kurmaları kaçınılmaz görülmektedir.


Gerçekten de Afrika Birliği bünyesinde kurulacak bir mahkeme daha rasyonel ve adaleti sağlama noktasında UCM’den daha hassas davranacaktır. Ayrıca adaletin suçun işlendiği yerde sağlanması gerektiğinden Afrika, en ağır insani suçları işleyen bir Afrikalının Afrika’da yargılanmasını sağlayacaktır. Davaların selameti için bu gereklidir.


Afrika ulusları tarafından oluşturulacak ceza mahkemesinin bir diğer getirisi ise, görevde bulunan meşru Afrikalı bir lider, Avrupa’da bulunan bir mahkemede sanık sandalyesinde oturtulamayacaktır. Zira bu, Afrikalı liderleri derinden üzen meselelerden biridir. Dolayısıyla ülkelerin ve Afrika Birliği’nin egemenliği ihlal edilmektedir.


Sonuç itibarıyla UCM Afrika ülkelerinin beklentilerinin çok altında bir performans göstererek pek çok Afrika ülkesinin güvenini yitirmiştir. Özellikle mahkeme kurulduğundan bu yana dünya genelinde işlenen onlarca suç, mahkemenin yetki alanına girdiği halde görmezden gelinmiştir. Ayrıca mahkemede görülen davaların tamamının Afrika’dan olması ve söz konusu davaların birçoğunda seçici davranılması, Afrika ülkelerinin kendi ceza mahkemelerini kurmaları gerektiğinin bir başka önemli kanıtıdır.




Dünyada adalet var mı?
Fuat Bol


El-cevap: Bu dünyada adalet yoktur!
Şayet bu dünyada adalet olsaydı; bu dünyanın temyizi olan öbür dünyaya (mahkeme-i kübra: Allah’ın c.c. mahkemesi) gerek kalmazdı. Orada boynuzsuz koyun, boynuzludan hakkını alacaktır.


İki Büyük Dünya Savaşı da benimki benim, seninki de benim anlayışı yüzünden çıktı ve sonuç olarak, güçlü olanlar (galipler) güçsüzlerin (mağlupların) haklarını gasp ettiler.
Bu hal, bugün de aynen devam etmektedir. Büyük balık küçük balığı yutmaktadır!
İşte modern dediğimiz insanlığın geldiği nokta budur ve bu nokta insanlıktan çıkıp hayvan oluşun ve hatta hayvandan daha aşağı bir mahluk oluşun resmidir.
Dünyanın ipi, yani güç zalimlerin eline geçtiği andan itibaren kopmuştur. Bunun günümüzdeki adı emperyalizmdir (sömürgecilik).
Dünyanın sonu yaklaştıkça zulüm hükmünü icra edecek; zulüm arttıkça kıyamete doğru dörtnala koşulacak.
Türkiye’nin dışında Myanmar’daki Müslümanların çığlığını duyan yok; dolayısıyla Arakan’daki zulme bütün ülkeler güçleri nispetinde ortaktır.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan BM Genel Kurulu’nda Myanmar’daki ve dünyanın diğer yerlerindeki dramları tüm ülke liderlerinin yüzlerine haykırdı. Duvardan ses gelir belki ama üzerlerine ölü toprağı serili liderlerden tek bir fısıltı bile işitilmedi.
Dedik ya, hak güçlünün elinde; güçlü ise zalimin ta kendisi!
Myanmar’ın sözde Nobel Barış ödüllü bir lideri var; Suu Çi isimli bu bayanın kendisi de aldığı ödül misali şaka gibi.
Neden sonra ülkesinde vahşet hakkında konuşma ihtiyacı duyuyor ve dünyanın televizyon ekranlarında bile bakamadığı insanlık dışı olayları görmezden gelip inkâr ediyor ve ülkesinden göç eden yarım milyon Müslümanın neden gittiklerini anlamadığını söylüyor!
Oysa geçen ağustos ayında, BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın sunduğu raporda: “...Arakanlı Müslümanların temel insan haklarından mahrum edildiklerini, vatandaşlığa alınmadıklarını, yoksulluğa mahkûm edildiklerini, polis ve asker baskısıyla inim inim inletildiklerini, köylerinin yakılıp göçe zorlandıklarını ve bütün bunların onları açık bir şekilde isyana sürüklediğini...” açıklıyordu.
Ülkesinde rezil bir şekilde soykırım yapılıyor ve bu, BM raporuyla tescilleniyor, o ise kafasını kuma gömerek tüm dünyaya yalan söylüyor. Hiç kimse de çıkıp, barış ödüllü (!) bu kadına yalan söylüyorsun deyip, haddini bildirmiyor, bildiremiyor.
Siz söyleyin; var mı bu dünyanın adaleti?
Ne diyelim; Allah c.c. imhal eder (süre tanır, mühlet verir) ama asla ihmal etmez!
Zira “Hakkın sillesinin sedası yoktur; bir vurdu mu devası yoktur!”






Belçika'da adalet var mı?


Avrupa´nın merkezi orada. İnsan haklarının beşiği olarak biliniyor ama gelen haber içler acısı...


Belçika´da yapılan bir araştırma, 2001-2007 yılları arasındaki 100 tecavüz vakasında sanıkların sadece 1´inin hapis cezası aldığını ortaya koydu.


Brüksel´deki Sint-Pieter Hastanesi psikiyatri servisinden destek alan tecavüz kurbanlarını kapsayan araştırmaya göre 100 davadan 51´i, tecavüzcünün kimliği belirlenemediği için kısa sürede düştü.


Saldırganın kimliğinin tespit edildiği 49 davanın çoğu da delil yetersizliğinden sonuçlandırılamadı. Sadece 4 tecavüz vakasında saldırganlar 18 ay ile 3 yıl arasında mahkum edilirken bunlardan 3´ünün cezası ertelendi.


Hastanenin psikiyatri servisi başkanı Daniele Zucker, tecavüzcüleri adeta teşvik eden yargılamaya etkinlik kazandırılmasını isteyerek, "Tecavüz vakalarına genelde eski eş ve arkadaşlar arasında rastlandığından şahit bulmak neredeyse imkansız hale geliyor. Bu boşluk uzman doktorların elde edeceği tıbbi kanıtlara ağırlık verilmesiyle doldurulmalı. Daha sert ve görüntü kayıtlı sorgulama yapılmalı. DNA kayıtları ortak bir veritabanında tutulmalı ve 5 yılla sınırlandırılan cezalar artırılarak caydırıcı hale getirilmeli" dedi.
 
Üst