Avatar filmi Kuran-ı Kerim ilişkisi

m-angel

Nam-ı diğer TÜRBEDAR
Katılım
20 Eyl 2007
Mesajlar
1,629
Tepkime puanı
260
Puanları
0
Yaş
55
Gazeteci Yazar Ahmet Taşgetiren, 15 yılda çekilen ve tam 500 milyon dolara mal olan Avatar filmini seyrettikten sonra bakın neler düşündü:​
Ahmet TAŞGETİREN yazdı...
Miladi 571, Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.)'in doğum yılıdır. Tarihlere 'Fil vak'ası' diye geçen hadisenin Peygamberimiz'in doğduğu yıl gerçekleştiği rivayet edilir.
Yemen Kralı Ebrehe, kendi hükümranlığına rakip bir merkez olabilir endişesiyle Kabe'yi yerle bir etmek üzere harekete geçer. Ordusunda, zamanın en güçlü savaş araçlarından olan filler vardır.
Mekke'nin yakınlarına kadar gelirler.
Mekke civarında otlamakta olan deve sürülerine el koyarlar.
Onlardan bir kısmı Peygamberimiz'in dedesi Abdülmuttalip'e aittir.
Abdülmuttalip, Ebrehe'nin çadırına gider ve develerini ister.
Ebrehe ona istihza ile bakar ve:
-Hem bu memleketin büyüğü olacaksın hem de şehri savunmayı bırakıp develerinin peşinde koşacaksın der.
Abdülmuttalip, Ebrehe'ye şu cevabı verir:
-Kabe'nin sahibi var, onu O korur. Ben ise develerimden sorumluyum.
Sonra Ebrehe ordusu şehrin üzerine yürür ve bu sırada, Kur'an'da Fil Suresi'nde anlatılan olay gerçekleşir:
'Görmedin mi Rabbin ne yaptı fil sahiplerine.
Boşa çıkarmadı mı onların kötü tasarılarını.
Onlara sürü sürü kuş gönderdi.
Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atarak,
Ve sonunda O, yenilmiş ekin yaprağına döndürdü onları...'
Kuşlar, ayaklarında taşıdıkları balçıktan pişirilmiş taşları Ebrehe'nin dev ordusu üzerine atar, Ebrehe ordusu, yenilmiş ekin yaprağına döner.
Bütün bunları neden anlatıyorum?
Avatar'ı seyrettikten sonra, bunları hatırladığım için anlatıyorum.
Ülke Pandora.
Tabiatı tahrip edilmemiş bir dünya Pandora.
İnançlı ve mutlu bir halkı var. Naviler.
İnançlarının sembolize olduğu, kutsal ağaçları ve zikri andıran ritüelleri var.
'Gök insanları' dedikleri bizim dünyamızdan farklılıklarının farkındalar.
Ama Pandora'ya, süper bir güç, deyin ki 'Beyaz Adamlar' göz dikiyor. Çünkü orada çok kıymetli bir maden bulunuyor. Maden tam da kutsal ağacın altında.
Beyaz Adamlar, Pandora'yı teslim almakta ve kutsal ağacın altındaki madene el koymakta kararlı.
Pandoralılar ise ülkelerini vermemekte kararlılar.
Sonunda Beyaz Adam'ın istila girişimi başlıyor.
Deyin ki İsrail Gazze'ye saldırıyor ya da Amerika Vietnam'a...
Filmde, Beyaz Adam'ın silah gücü, olabilecek en korkunç boyutta sergilenmiş.
Bu silah gücüne karşılık, Pandoralılar'ın oklarının hiçbir anlam taşımayacağından eminsiniz.
Bu bölümde, bilgisayar ortamında üretilmiş müthiş sahneler yer alıyor. Hele üç boyutlu seyrettiğinizde filmin içinde yaşıyorsunuz.
Savaşın seyrini tersine çeviren şey, Pandoralılar'ın sırtlarına binerek uçak gibi kullandığı kuşlar...
O kuşlarda kuşları aşan bir şey var.
Bir ayrı güç.
Film, bence bunun özenle altını çiziyor.
Filmin hikâyesi içinde olabilecek en güzel biçimde eritilerek, bu ilahi güce sık sık atıf yapılıyor.
Film hikâyesini yazanlar ya da yönetmen, 'Fil vak'ası'nı biliyor muydu, 'Ebabil'den haberdar mıydı bilmiyorum. Ama dev Ebrehe Ordusu ile çağın 'Beyaz Adam'ının birbiriyle birebir örtüştüğü, kutsallıklara yapılan atıfların ve 'Olağanüstü Kuşlar' temasının 'Kabe' ve 'Ebabil'i çağrıştırdığı çok net.
Avatar, kesinlikle moral mesajlar taşıyan bir film.
Ve Avatar, Kur'an'da geçen kıssaların manevi muhtevasının, çağımız insanına, olağanüstü güzellikte taşınabileceğini örnekleyen muhteşem bir sinema eseri.
Gerekli olan ne?
Kur'an'daki kıssalarla çağımız arasında ilişki kurabilecek bir zihin grafiği ve orada üretilenleri perdeye taşıyacak sanat performansı...
İnsan, James Cameron mu gelip bunları filme dönüştürsün diye sormaktan kendini alamıyor. Ve her alanda olduğu gibi, sinema alanında da yetişmiş insanın ne kadar hayati önem taşıdığını düşünüyor.
Bugün.com.tr
 
K

Kaçak

Guest
Kendimiz değer üretemediğimizden olsa gerek ..
Üretilmiş bir şeylere kendi değerlerimizi serpiştirmeyi çok seviyoruz nedense ...
En basitinden Taşgetiren tüm bunları görmüşte ....
Allah yerine Doğanın ikame edildigini neden görmemiş ...
Böyle bir ikameden sonra isterse ordaki isimler "Ebabil , Mekke, Muhammed (s.a.v) " olsa ne fayda ...
 

zaman

Asistan
Katılım
3 Eyl 2006
Mesajlar
520
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Bizim tarihimiz ve değerlerimiz onların elinde olsa ne filmler çekerler.
 
K

Kaçak

Guest
Avatar Çıkmazı
By Cemile Bayraktar on Oca 7, 2010
http://www.derindusunce.org/wp-content/uploads/2010/01/20100110_derin_dusunce_org_avatar.jpg

Öyle renkli bir dünyaydı ki ; yerli,aynada teninin siyahını,yabancı aksinin beyazını seçemiyordu.Grilerin ve renklerin hükümdarlığında köle ile kul sadece renkleşerek dönüşüyordu.Her şey bitmiş,üçüncü boyuta geçilmişti.
CB
Çarklıların arasına daha gişede ilk hareket ile teslim olunuyor.Soyulmaya başlıyoruz,önce ‘ madden ‘, tutarı belirten gişe görevlisi faturayla birlikte açıklama yapıyor,kısaca ;
-Film üç boyutlu,normal filmlere göre X lira daha pahalı,X lirada üç boyutlu filmi izlemek için gerekli gözlüğün kirası için. ( daha girişte üç boyut oluyorsunuz zaten )
Hayatlarımız birbiriyle bağlantılı çarkların birbirini oluşturmaktan fazlası değil aslında.Bunu ancak maratona döndürdüğümüz hayatlarımızı anlık dahi olsa dondurarak,olayın dışına yükselebilmeyi ve oradan hayatlarımızı bir an dahi olsa dışardan gözlemleyebilmeyi başarırsak fark edebiliyoruz.Lakin bu öyle bir maraton ki,tur atlama saplantısı içerisinde kendimiz duramadığımız gibi,duranları da fark edemiyoruz.Çarklar aşinalıktan kaynaklı duyulmayan sesleri ile ritimlerine katıyor bizleri.Her bir çarkın kendi tonunda,kendi renginde,kendi renklerimizin ne olduğunu hiç bilemeden dönüp durmaya,kendimizi bilmeden,bir bilinmeyen ile hiçliğe çabalıyoruz.
Bilim-kurgu,fantastik dediğimiz şeyler aslında hiç var olmamış ve muhtemelen var olmayacak kurgulardan başka birşey değildir.Var olmayan-var olmayacak şeyler için hem çalıştığımız zamanın gelirini,hem de kendimize ayıracağımız zamanın huzurunu heba ediyoruz,o gişenin önünde çark görevimizi tamamladığımızda.
AVATAR,benim gördüğüm kadarı ile bilim-kurgu,fantastik bir film.Üç boyutlu oluşu,tarzını pekiştirme amacı ile olması gerektiği gibi işlenmiş.Zaten üç boyutlu görüntü demek,yardımcı aletler ile hiç içinde olmadığınız bir dünyada kendimizin varmışız gibi sağlaması değil mi?Ekrandan üzerinize fırlayan nesnenin görüntü etkisinde eğilip,bükülmenizin temelinde sadece sanmak ve sonucunda yanılmak kandırılmaları yatıyor.Özetle hiç var olmayan bir dünyanın parçası olduğunu zannerderken aslında kandırılıyorsunuz.
Film kabaca,’ maddecilik eksenli insan türü ‘ ile ‘ manevi kaynaklardan beslenen yerli türü ‘ arasında geçen,maddi ve manevi olanın savaşını hikaye ediniyor,manevi kaynakların temsilcilerinin başarısını sonuç olarak oturtarak,noktalıyor öyküsünü.Tüm bu öyküleme sırasında görsellediği her sahnenin aşırı renkliliğinde,yanılgılar aleminde kaybediyorsunuz kendinizi.Aslında vermek istediği mesaj, ‘ tüketen,modern beyaz adamın caniliğine,doymak bilmeyen taraflarının zalimliğine rağmen modern olmayan yerlilerin temiz imajı,korunması gereken değerler.Özellikle doğaya ve mistiğe baskın bir dokunuş var,maddeciliğin kirliliğinden,manevi olanın temizliğine kaçışı,’ iyi olanı ‘ vurgulayarak anlatıyor.Buraya kadar film açısından içerikle ilgili olumsuz bir etkiye rastlamıyorsunuz.Peki verdiği mesajı,görsele aktarırken?İşte yapmak istediği şeyi,vermek istediği mesajı verirken film bal gibi eleştirdiği ‘ maddeci ‘ tarafın argümanlarından besleniyor,fazlasıyla.Çünkü o kadar renkli ki,öyle alacalı ki,tek bir renge ( tek renk kendini ortaya koyandır,kayıp ya da alacalıkta eksik değildir )ait bir duruş yakalayamıyorsunuz,bir öykü var ama aynı zamanda o öykünün temasını yakalayamayacağınız her türlü görsellikte mevcut.Sonra özellikle takıldığım üç boyutlu ( aslında var olmayanı var sayma,sanı,yanılgı ) oluşu,normal filmlerden ortalama bir saat daha uzun oluşu ve olay içerisinde kendinizi kaybetmenizi sağlamak istemesi gibi bilinçli uygulamaların hepsi kendini aklama imajı içerisinde,iyiye,güzele özlemi anlatıp,onu değerlerken aynı zamanda ondan uzaklaştırmayı da ödev edinmiş kendine.Özetle modern zihin kendini ancak bu kadar temizleyebiliyormuş,diye mırıldanmadan edemeyeceğiniz bir düzenekte gerçekleşiyor tüm bunlar.Siz ne çark sesini,ne de aşırı renkliliğinin uyuşkanlığını hissetmeden başladığınız gibi bitiriyorsunuz filmi.Çünkü değişime özlemi vurgulayıp,bundan nemalanan kurgucu,değişimi gerçekleştirmeden sadece -mış gibi yaparak tamamlıyor görevini,başarıyla !
İnsan modernleştikçe laikleşti,modernleştikçe sekülerleşti.Laiklik,sekülerlik ve modernitenin oluşacağı zemini hazırlayan Kilise’dir.Onun kurumsalında şekillenen din ( aslında semavi anlamda bir din değildir ) baskısı çok anlaşılabilir bir sonuç olarak doğurmuştur,moderniteyi.İnsan dönem itibariyle modernleştikçe kendi olabildiğini keşfetmiş,bu keşfin hazzında uzun zaman geçirmiştir.Ta ki bu eğilimin sonucunda insanın ‘ manevi ‘ olana muhtaç bir varlık olduğunu,manevi olandan koparak uzun süre yürütemeyeceğini anlayana kadar.Tam bu gerçek ile burun buruna geldiğinde devreye insanın temel ihtiyacı olan dini de bir şekilde fazla gürültü koparmadan dahil etme gereğinin farkına varır ve devreye tüm hayatı kapsayacak bir din modelini sokmaktan itina ile kaçınarak,dinin yerini tutabilecek,anlık iyileştirmeler sağlayabilecek,üç boyutlu görüntüye( gerçekte var olmayan ) sahip,’ mistik ‘ denilen argümanları yerleştirir.
Mistik,bir anlamda,insanın temel arınma,inanama,güvenme gibi ihtiyaçlarına ilkel zamanlardan modern zamanlara kadar hizmet etmiş,kendi çeşitli başlıkları altında şekillenmiştir.Dünyaya dadanma,dünyayı şekillendirme,belirli kalıplar ile yol alma,ruha hitabının yanına bedensel faaliyetleri ekleme gibi bir iddiası olmayan,olsa dahi bunu olmazsa olmaz kalıplar,kurallar bütününe çevirmemiş,daha çok yeri ve sırası geldiğinde,bir nevi ihtiyaç duyulduğunda başvurulan,keyfe hizmet olarak adlandırılabilecek kadar yeri geldiğinde çıkartılan,yeri geldiğinde rafa kaldırılan bir sistemin adıdır.Bu anlamda mistik bireyin hizmetinde,ona tabi olan,söz sahibi olanın kutsal olmadığı,söz sahibi olanın birey olduğu tersine hizmet eden bir inanç şeklidir.Aynı zamanda kabaca ifade edecek olursam sosyal yaşama alabildiğine müdahale etmeyen,gereğinde yerinde kullanılan,gereğinde ayak altından kaldırılabilen,bir nevi laik diyebileceğimiz sistemin adıdır.Laiktir çünkü,inanç sistemini,inanç başlığı altından başka bir alana dahil etmez.
İslam,ise bunun tam tersi,kural koyucunun hükümranlığında,bireyin hizmet ettiği,patronun birey olmadığı,hayatın her alanına sirayet etmiş,yalnız kalıştan,kalabalığa karıştığımız ana kadar tüm yaşama müdahale eden,bir anlamda anti-laik,kuralları belli,ihtiyaç duyulduğunda başvurulan değil tümüyle hayatın her anında ruhani ve şekli emirleri ile bireyi şekillendiren sistemin adıdır.
Avatar Çıkmazı,giriş tespitlerimin yanı sıra bu tanımlar ile yorumlandığında ; insanı modernitenin,maddeciliğin etkisinde zalim olmaktan koruyabilme görselliğinde insanı ‘maddi soygundan ‘ geçirerek, ‘ manevi soygun ‘unu da gerçekleştirmektedir.Birinci soygun,çarkın devamlılığını madden sağlarken,ikinci ve daha etkili soygun üç boyutlu (var olmayan ) din anlayışıyla aslında var olmayan ile ruhu doyurmayı,yanıltmayı sağlar.Çarkın devamlılığı için en kuvvetli renkler gözümüzü boyarken,mistiğin etkisi gönüllerimizi uyuşturur,bu afyonlar ile yine çarkın sesini duymaz,hareketini hissetmez,aslında var olmayan üç boyutlu bir yaşam sürmeye devam ederiz.
Modern zamanlar ile birlikte,din gibi siyahı ve beyazı ( net kuralları ) olan bir gerçeklik içerisinde,siyahın kendine bakamadığı,beyazın kendini göremediği bir düzenekte,grilerinde olduğu tezini savunurken ve savururken aslında bu ara rengin ( gri ) insani bir esneklik gibi görünüp,aslında bir esneklik değil,tamamen bir yanılsama olduğunu,üç boyutlu bir görüntüye inanmaya başladığımızı ve kandırıldığımızı ancak üç saatlik zaman diliminde,karanlıkta,renkli sahneye konsantre olmaya programlanmışken,gözlerimizden sahte bir dünya görüntüsü oluşturan üç boyutlu gözlüğü çıkartıp,anı durdurup,içerisinden sıyrılabildiğimiz bir hâle geçişi sağlayabilir,oradan hayatlarımızı,gerçek hayatlarımızı izlemeye,sorgulamaya başladığımızda fark ederiz ancak.
 

yosika

Doçent
Katılım
4 Kas 2007
Mesajlar
594
Tepkime puanı
52
Puanları
0
e hani sol görüşlerin bazı şeyleri protesto ettiği bilmem ne idi :)
 
Üst