Ateşten kurtuluşun teminatı

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Ateşten Kurtuluşun Teminatı




Nureddin Yıldız’ın 17.05.2009 tarihli (78.) Hayat Rehberi Dersi’dir.​


Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdülillahi Rabb’il âlemin. Ve sallallahu ve selleme alâ seyyidina Muhammed ve alâ alihi ve sahbihi ecmaîn

Aziz Kardeşler,

Rabbimiz bizi yaratırken günaha müsait bir plan üzerinde yarattı. Bu plan hem bizim bünyemizde var, yani her insan günaha müsait bir plan üzerine yaratılmıştır. Hem de insanın yaratıldığı dünya ve dünya şartları günaha müsait, hatta günaha cezbeden, teşvik eden bir ortamdır. Üzerimizde ve çevremizde günaha müsait lik vardır. Böyle dilemiş ALLAH (c.c.), böyle yaratmış.

Herhangi bir insan yüzde yüz günahtan arınmış olamaz. Sadece peygamberler, başta sevgili peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere peygamberler masumdurlar. Ne demek masumdurlar? Günaha karşı ALLAH’ ın koruması altındadırlar. Bunun dışında masum insan olmaz. Ebubekir (r.a.) kadar olsa bile. Ömer (r.a.) kadar olsa bile günahsız ve günaha karşı korunmuş değildir.

Bu kural sahabe dönemi için de geçerlidir, beş yüz sene önce de geçerliydi, bugün de geçerli, beş yüz sene sonra da geçerli. Filanca insanın ilminin çok olması bir zaman günaha düşmüş olmasına veya gelecekte bir günahı işlemeye müsait olmasına engel değildir.

Âlimlik bilginin işaretidir. Günahsızlığın işareti değildir. Koca koca sarıkların içinde akrep dolaşabilir, mümkündür. Sarığına rağmen yanlış iş yapan âlim var mıdır? Vardır. İlmine leke midir bu? Hayır. Hata ettiği için, yanıldığı için onun üzerimizdeki âlimlik vasfını kaldırabilir miyiz? Hayır kaldıramayız. Neden? Çünkü ne dedik, sahabe de dâhil kimse masum değil. Sadece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem masumdu. Günah işlemez, işleyemez, hata yapmaz, yapamaz dır. Nerde yanlış yapsa ALLAH (c.c.) onun yanlışını önceden düzeltir, düzeltti.

Bu yüzden peygamberler hariç başta sevgili peygamberimiz aleyhis salatü vesselam masumluk yok. Âlimler için yok. Büyük veli zatlar, evliya dediğimiz insanlar doğma, büyüme, ölme günahsız tertemiz kimseler mi? Hayır. Bilakis o büyük veli dediğimiz, evliya diye saygıyla, ihtiramla andığımız insanların büyük bölümü, büyük bataklıklardan çıkıp geldikleri için sonra veli oldular.

Uçurumlardan yuvarlandıkları yerlerden tırmanarak velayet makamlarına yükselenler çok daha meşhur oldular. Ömer bin Hattab gibi radıyallahu anh. Bataklığın en dibinde, en bocalanacak yerindeydi. Kulluğun, ibadetin, ihlasın, imanın, cihadın en zirvesine yükseldi. En değerli oldu.

Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Veliler analarından doğdukları gibi yaşamış kimselerdir diye bir kural yok. Belli bir makama, belli bir seviyeye gayret edip çıkmış kimselerdirler onlar. Dolayısıyla filan veli hiç günah işlemeden o hallere yükseldi dersek yanılmış oluruz. Bu onun adına bizim işlediğimiz bir günah olur zaten. Ona yazılmaz, bizim gafletimize yazılır.

Filan veli, filan ALLAH (c.c.) dostu, sabahlara kadar seccadesinden, tesbihatından geri kalmayan insan, teheccüd kaçırmayan insan, nafile oruçları ihmal etmeyen insan bir gün


delikanlılara bile yakışmayan basit bir hatayı irtikâb edebilir mi? Edebilir. Ya ne yaptın sen? Hiçbir şey yapmadım, O yaptı. Yaptığını söylüyorum. Yapabilir mi? Yapabilir. Hemen onu velilik makamından alaşağı edip yeni adayları mı getirelim? Hayır.

Velilik şeytanla mücadele edip, şeytana ve nefse yenilmeden ALLAH’a yaklaşmanın adıdır. O veli, şeytandan bir yumruk yemiştir, sonra hemen pansumanını yapmış yoluna devam etmiştir. Dün mesela seksen puanlık veli idi. Günah işleyip günahından arınıp tekrar yüceldiği için seksen beş puana çıkmıştır ALLAH (c.c.) katında.

Velilik, mücadelede kazanan mücahit demektir. Nasıl savaşta beş ileri üç geri, dört ileri yedi geri derken sonunda kazanıyorsun ve adın mücahit oluyor. Şehit oluyorsun veya gazi oluyorsun. Şeytanla yapılan manevi savaşlarda da üç kaybeden, beş yumruk yiyen, iki tokat yiyen, gözü çıkan vs. sonunda şeytanı mağlup edip Rabbinin huzuruna kelime-i tevhid ile çıkan insan demektir.

Dolayısıyla günahsızlık insanın genlerinde yoktur. Günah işlemek insanın geninde vardır. Binaen aleyh Rabbimiz, günah işleyen kullarını defterden silecek olsaydı, günah işlediği için insanlara hemen azap edecek olsaydı, Kur’an ne diyor? Yürüyen bir karınca dahi kalmaması lazımdı yeryüzünde o zaman.

Eğer ALLAH (c.c.) her günahtan dolayı paldır güldür göklerden azap indirseydi, zaten babalarımızın yetmişinci dedesi çoktan helak olmuş, bizim de neslimiz kurumuş olurdu. Rahman’ın olduğu için, rahmeti azabını çoktan geçmiş olduğu için ALLAH (c.c.) kullarının günahlarına bakarak onlara muamele etmiyor. Günahlarına karşı laubaliliklerine bakarak muamele ediyor.

“Aldık verdik ne oldu” diyen faizci yüzünden batar yeryüzü. Zina edenden çok, zinayı çağın gereklerinden gören yüzünden batar dünya.
Asıl sorun bünyemizde var olan günahlara kaymak değildir. Asıl sorun hiçbir şey olmamış gibi, Ashab-ı Kiram’a takvayı yakıştırıp modernizasyon altında günahların, haramların bize münasip olduğuna inanmaktır ki bataklık budur! Bundan dönüş yoktur! Gökleri ateş olarak yere indiren de bu hastalıktır.

ALLAH (c.c.) yüz tane müminin günaha batmasını, alkole bulaşmasını yerleri gökleri helak edecek, yok edecek bir suç olarak görmez de, bir tane dili laf yapabilen, kalemi yazı yazabilen ve “Yapmayın! ALLAH’tan korkun!” demeye muktedir olduğu halde şu veya bu sebepten emri bi’l maruf ve nehyi anil münker yapmayan, ALLAH’ın emirlerini hatırlatmayan, kendi çocuklarına, akrabalarına ALLAH’ın haramlarını hatırlatıp ikaz etmeyen bir kişi yüzünden yeryüzünü helak eder ALLAH (c.c.).

O bir kişinin vurdumduymazlığı ya da torunu olduğu için ses çıkarmayışı veya gelini olduğu için ses çıkarmayışı, iş yeri şartlarını bozmamak için iyi bildiği halde haramlara ses çıkarmayışı, turizmini engellemesin diye haramlara göz kırpışı Müslümanın, filancaların fıçılar dolusu alkol tüketmesinden, çırılçıplak sokaklarda dolaşmasından daha büyük ALLAH (c.c.) katında. Daha ağır bir tehlike.

Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Bir Müslüman nihayetinde hangi haramı işlerse işlesin, o haramı yüzünden kendisi sıkıntıya düşer, kendisi cehennemlik olur. Ama dili laf yapabilenler, kalemi yazı yazabilenler, eliyle “Hayır!” deme kudretine sahip olanlar, malıyla haramları engellemek için infak yapma imkânı olanlar, yani ALLAH (c.c.) adına konuşmaya muktedir oldukları halde konuşmayanlar, maaşları engellenmesin diye, tayinleri filan sürülmesin diye ALLAH’ın ayetlerini gizleyip gem vurulacak kadar ağır suç işleyenler yüzünden -haram işleyenler yüzünden değil- bu sessizliğe gömülenler yüzünden ALLAH (c.c.) değil yeryüzündekilere ceza vermek, yapılan duaları kabul etmemekle kullarını cezalandırıyor.

Filan yerde sessiz kalan gem vurulası âlim! Çenesi kırılası! ALLAH (c.c.) adına geldiğinde ekonomik gerekçelerle, şöhret gerekçesiyle sessiz kalan, Müslümanlara sürekli gevşekliği telkin edecek açıklamalarda bulunanlar yüzünden salih insanlar, muttaki insanlar bile gece yarısı “Ya Rab!” diye dua ettiklerinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz “Dualarınızı bile kabul etmez ALLAH (c.c.)” buyuruyor.

Çocuğuma şifa ver diyen annenin duasının kabul edilmeyişinin nedeni de filan yerde sessiz kalan, ALLAH’ın ayetlerini bilen, içki ayetlerini bilen, faiz ayetlerini bilen, “zinaya yaklaşmayın” diyen ALLAH’ın ahkâmını bildiği halde sessiz kalan, o bilmiş insanların sessizliği, yazı yazmayışı, konuşma yapmayışı, yetkililere, etkililere gidip “ALLAH’tan korkun!” demeyişi, bu alkol satılan mağazaya girmeyin, bu açık saçık bayan çalıştıran, Müslümanların kızlarını sekreter numarasıyla rezil hale getiren bu insanların mallarını almayın diye müminleri ikaz etmeyenlerin, yani ALLAH (c.c.) yolunda emri bil maruf nehyi anil münker vazifesine muktedir olup -ki her mümin belli bir çapta buna muktedirdir- bunu yerine getirmeyenlerin yüzünden Kadir gecesi diye, filan mübarek yer diye Kâbe’nin çehresi diye yaptığımız dualar bile ALLAH (c.c.) katında makbul olmayan sözlere dönüşüyor.

Filancanın hastaya yaptığı dua, filancanın düşmana yaptığı dua, filanca zatın gözyaşları içerisinde yaptığı dua sırf Müslümanların haramları laubali görmeleri, yaşadıkları atmosferden dolayı haramlara ses çıkarmayışları yüzünden ALLAH’a isyanın, asiliğin, şeytana tapınmanın namaz kılmaktan daha büyük bir hak haline geldiği yerlerdeki sessizlerin, gem vurulasıların yüzünden meleklerin ve bütün mahlûkatın lanet ettiği hakkı konuşmayanlar yüzünden salih insanların, muttakilerin bile kabul edilmez hale gelir.

Tekrar cümlemizin başına dönelim kardeşler. ALLAH (c.c.) insanı günaha müsait bir fiziki yapıda yarattı. İnsan gıdıklanır, kaşınır. İnsan günaha dayanamaz, meyleder. Fıtratında bu vardır. ALLAH (c.c.) böyle dilemiş, böyle yaratmış. Çünkü yarattığı yer cennet değil. Topraktan yaratıldı. Toprağın karışımları arasında hayvanlar var, gübre var, her şey var. Su var.

İnsan toprak ürünü olduğu için ne dikersem biter bir tiptir. Nasıl toprağa ne atarsan onu sana büyümüş olarak geri veriyor. İnsana da ALLAH’ın ahkâmını yerleştirdiğin zaman o sana ALLAH’ın hükümlerini, cennetlik işleri yansıtır, yüzünde onu okursun. Şeytan kötülük tohumu diktiği zaman da o bünye de vardır insanda diken de büyüyor toprakta, gül de büyüyor. İnsanda da ALLAH’a secde eden alın da var, hayâsız, edepsiz, insandan ve ALLAH’tan, melekten hayâ etmez çehre de var. İnsan fizik olarak bu şartlarda yaratıldı. Artı çevresi de budur insanın.

Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Başa gelenler sadece sınanmak istendiği için gelen şeyler değildir.Bazen sınanmak, bazende ellerimize işlediğimiz şeyler sebebi iledir.
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Elbette sınanmadır.Yaratılış gayemiz olan kulluğu ifa ederken kulluk çabamızda, musibet karşısında duruşumuz da değerlidir.
Birisinde haketme durumu varken diğerinde sebeb yoktur.
Ve le neblüvenneküm bi şey in.... ayeti sınama şekillerinide verir.Bazende kefaret olsun diyedir kanaatimce.Suça verilen ceza bu kabildendir.
Tevbe ise çeşitlidr.Şahsi olanın tevbesi, aleni olanı veya toplu olanının yapılması gerekeni farklıdır.Sessiz, aleni ve tubu ilallahi cemian ... ayetinde olduğu gibi toplu yapılması elzemdir.
Toplumsal olan rehavetler sebebi ile şahsi münacatların kabul olmayışı toplu tevbenin eksikliğindendir Allahu alem
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
...“Sonra uzun yola çıkan saçı-başı dağınık, toza bulanmış bir adamdan bahsetti. O adam ellerini gökyüzüne kaldırmış, ‘Ya Rabbi, ya Rabbi…’ diye dua ediyordu. Onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, haramla beslenmiş. Bunun duası nasıl kabul edilir?” (Müslim, Sahih, K. Zekat bab 20, Tirmizi, Sünen, K. Tefsir’ul-Kur’an, bab 3, Ahmed, Müsned, Ebu Hüreyre hadisi).
 

uzAyli

İhvan Forum Üye
Katılım
23 Ağu 2006
Mesajlar
7,903
Tepkime puanı
2,001
Puanları
0
Yaş
123
Konum
Uzay
Şöyle bi açıklama yapma ihtiyacı hissettim ,konuyu açtığınız icin katki babında beğeniyorum yorumlari, duanın kabul olmayışı ile ilgili söylenenlere katilmiyorum, sebeblere bağlama şeytanın vesvesesi, öyle tuhaf bi kültür var zaten bizde ayağına çöp batan ne günah işledimde başıma bu geldi der, sınanma sınanmadir başa gelen musibet başlı başına sınanmadir kabahatlerin karşılığı değil, karşılık öteki tarafta :)

Ama öyle
Basimiza gelenler günahlara kefaret sebebi eger sabredersen.
Allah kuluna zulmetmez
Herkes kendi zulumatinin neticesini ceker
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Şeytan sürekli kışkırtır. İnsanlaşmış şeytanlar, şeytanlaşmış insanlar kışkırtma rolünde bulunurlar. Ama bunların hiçbiri kayıp gitme, helak olma nedeni değildir. Alkol, içki cehenneme girme nedeni değildir. Asıl neden içkiyi, alkolü basit görmektir. Yani alkol değildir cehenneme sokan, alkolü haram eden ALLAH’ın sözünü basit görmektir cehenneme sokan.

Zina değildir cehenneme sokan. Zinaya yaklaşmayın diyen ALLAH’ın duymazdan gelmektir asıl suç olan. Kumar değildir cehennemde bırakan. Kumarı şeytan pisliği, şeytan oku olarak tanıtan ALLAH’ın ayetlerini normal gazete haberi gibi okumak ve anlamaktır asıl helak eden.

Yoksa mümin yanılıp eli kumara değer. Sonra istiğfar eder, kumarından önceki halinden bile daha değerli olur ALLAH (c.c.) katında.
Mümin hiç zina etmez diye bir şey yok. Mümin zina eder. Sahabe bile olsa zina eder, gelir Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin önünde “Ben berbat oldum. Beni temizle ya Resulellah!” der. Peygamberi de ona, “Git! Görmeyeyim seni.” der. İki gün sonra tekrar gelir "Beni temizlemeyecek misin ya Resulellah.” der.

Mümin zina etmez diye bir şey yok. Batar. Batmaz, düşmez kalkmaz bir ALLAH’tır. Mümin yanlış iş yapar. Ama açık sekreteri çalıştırma cüretinde bulunmaz hiçbir zaman. Onun zinaya düşmesi tam anlamıyla kazadır. Kendi eliyle zina zeminini hazırlamaz mümin. Çünkü ALLAH’ın “Zina etmeyin!” demeyip “Zinaya yaklaşmayın!” demesindeki hikmeti anlar mümin.

Sahabi bile zina yaptı, yapabildi. İçki içebildi. Peygamber aleyhisselamın dolaştığı Medine sokaklarında da içkiye, alkole düşen oldu. Olmadı diye bir şey yok. Ama sonra ne yaptılar? Ne yaptılar? O işledikleri hatalardan önceki halinden daha güzel hale geldiler.

Sahih hadisi şeriften Maiz isimli sahabinin hayatını öğreniyoruz. Basit bir sahabe. Yani sahabiler arasında basit biri. Zinaya düşmüş. Geldi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize “Ben battım, helak oldum ya Resulellah!” dedi. Ne yaptın dedi Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem. “Bilinen suçu işledim, zina işledim” dedi. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Cezasını verin arkadaşınızın” buyurdu.

Hadis konuşuyoruz. Ashabı Kiramın gözleriyle görüp bize anlattığı şeyi söylüyoruz. Çukur kazıldı. Taşlanarak öldürüldü. Zina işlemiş, Cebrail aleyhisselamın geldiği, an başı, saat başı gelip ALLAH’tan haberler getirdiği, müminlerin kalplerinden geçen vesveseyi bile Peygambere haber verdiği değil zina pozisyonunu içlerinden geçirdikleri kırıntıları bile, sinyalleri bile ALLAH’ın haber verdiği bir ortamda zina etmiş. Taşlandı, öldü. Ruhu çıktı. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem cenazesini kılma hazırlığı yaptı.

Ömer bin Hattab radıyallahu anh nerdeyse ayıplayacak oldu Peygamberi. Bir gün önce batak bir işten dolayı cezalandırılmış birisinin mi cenazesi kılacaksın yani uygun bir hareket değil bu. Zinaya prim vermek olur anlamında itiraz edesi geldi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ne buyurdu? Ne buyurdu? " Ömer sen ne diyorsun! Bu öyle bir tövbe etti ki tövbesinin şahidi olarak da canını verdi ALLAH (c.c.) için.”

Kaçıp gizlenebilirdi. Hiç kimsenin görmediği bir olayı gelip yüz tane sahabinin önünde şahit tutarak “Ben zina ettim.” demezdi. Efendimiz aleyhisselam dört defa tekrar ettirdi bu suçunu ona. Ettim, zina ettim, zina ettim, zina ettim dedirtti. Nasıl yaptın sordu, itirafını açıkladı. Neden dolayı? Rabbinin huzuruna o lekeyle gitmeye utandığından dolayı. Ahiretteki azaptan daha fazla korktuğu için dünyada taşlanmaya, taşlar altında ölmeye, yara bere içerisinde ölmeye razı olduğundan dolayı.

Buyurdu ki; “Bu öyle bir tövbe etti ki bunun tövbesi dağıtılacak olsa Medine’deki koyunların tüyleri sayısı kadar insana dağılsa hepsine yeter bu tövbe.” buyurdu.
Ne oldu Maiz? Meçhul bir hayattan, imanlı mı ölecek imansız mı ölecek, son nefesine kadar ne yapacak, bir sürü tereddütlü bir hayata iken zina işledi, zinasından sonraki tavrından dolayı tertemiz ALLAH’a gitti. Neredeyse insanın “Yav zina sayesinde müthiş bir ölüm yakaladı, büyük bir fırsat yakaladı” diyesi geliyor.

Demek ki mesele zina etmek değil, zinaya karşı bakışta gevşeklik göstermektir. Zinaya açılan kapıları serbest bırakmaktır. Asıl tehlike burada

Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Sadece Maiz değil. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sağlığında daha ağır suçları işleyenler de oldu. Hata ile insan öldürenler oldu. Ama geldiler suçlarını itiraf ettiler. “Haklıydım, böyleydi.” demediler. “Delikanlıydık.” filan demediler. Çevre şartlarına uyduk demediler. Ezildiler büzüldüler, utandılar, hayâ ettiler. Kimi geldi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin namaz kılacağı mescitteki direğe kendisini iple bağladı. “Beni buradan Rasulullah’tan başkası çözemez.” dediler. Kendi kendini ipe götürdü.

Neden? Evet insandı. Geninde sahabi de olsa günah işlemek vardı. Ama günaha karşı laubalilik hiç yoktu. Evirip çevirip günahtan kurtulmayı denemediler. İnsandılar, ayakları kaydı. Ayakları kayıp kafası betona vurunca hemen ayıldı, ayağa kalktı “Beni affet ya Rabbi!” dedi. Affının karşılığı olarak da samimiyetini göstermek için gitti direğe kendisini iple bağladı. Çocukları çözmek istedi, engel oldu. Hanımı çözmek istedi, engel oldu. Beni çözerse Rasulullah çözer dedi. O da hatır için, acısın çözsün diye değil. Biliyor ki Rasulullah ALLAH (c.c.) affederse çözecek. Teminat olarak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin düğümlerini çözmesini beklediler.

Kadıncağız zina etmiş, zina bataklığına düşmüş. Gelmiş “Ya Resulellah” demiş. Bildiğin gibi değil, ben zinadan hamile kaldım demiş. Efendimiz “Çek git! Seninle mi uğraşacağım!” demiş. Tekrar gelmiş kadın. Tekrar “ Ya Resulellah! Ben sana ne diyorum. Zina ettim diyorum” demiş. “Karnında çocuk var, doğur gel onu” buyurmuş. Kadın aylar sonra gelmiş. Kucağında çocuk. “Ya Resulellah! Bu, sana daha önce bahsettiğim zinadan hamile kaldığım çocuktur. Cezamı ver.” “Ben bu çocuğu ne yapacağım buyurmuş.” Efendimiz "Bunu büyüt gel." demiş. Gitmiş.

İki sene sonra kadın tekrar gelmiş. Dördüncü senesi Rasulullah’a yalvarıyor. Af kanunundan da istifade etmeye çalışmıyor. Kendisine sunulmuş af fırsatlarını tepiyor. Zina bile değerlendirildiği zaman, suçlar bile değerlendirildiği zaman ALLAH’a nasıl yaklaştırır onu anlıyoruz. Zina ve diğer suçlar hafif görüldüğü zaman, önemsiz görüldüğü zaman, onlara açılan kapılara Müslümanlar müsamaha gösterdiği zaman da neler olacağını anlayabilmemiz için.

İki sene sonra gelmiş, elinde kupkuru bir ekmek. Çocuğu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna oturtmuş. Ekmeği de çocuğun eline vermiş. “Ye yavrum bundan.” demiş. Çocuk da fare gibi tıkır tıkır ekmekten koparmaya başlamış. “Bak ya Rasulellah.” demiş anneye ihtiyacı yok bu çocuğun.” demiş.

Bu ne enteresan bir şeydir. Bir de başörtüsünü öküz kuyruğu gibi başına bağlayan birisine “Yapma böyle!” deyince “şöyleydi, böyleydi” diye mazeret getiren Müslüman kadını düşünün. Başını bile modaya göre bağlamaya çalışan bir kadın düşün, bir de burada bir kadın düşün, odun gibi ekmeği çocuğuna vermiş. Neyi belgelemeye çalışıyor? “Sen beni cezalandırırsan bu çocuk ortada kalmaz.” Onu anlatmaya çalışıyor.

Yaptığı senaryoya bak kadının. Kurtuluş arıyor ama ölerek kurtuluş arıyor. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “bu çocuğu bakacak birini bulun bana” demiş. Birisi sahiplenmiş çocuğu. Cezasını verin bu kadının demiş. Bir saat sonra kanlar içerisinde ölmüş gitmiş kadın. Gitti. Ama nere gitti? Tertemiz olarak Rabbinin huzuruna gitti.

Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Mesele günah işleme meselesi değil, günaha bakış meselemiz çok kötü. Sen en büyük veli bile olsan günün birinde bataklıktan bir bataklığa düşebilirsin. Maazellah en veli insan bile bir içki yudumu alabilir. Ama o onun için öyle fırtına oluşturur ki bir daha kıyamete kadar şeytan ona alkolün zerresine yaklaştıramaz. O onun için müthiş depresyon olur.

Müslüman sabah namazı kaçırmaz mı? Kesinlikle kaçırır. Cebrail aleyhisselamın nöbetini tuttuğu Muhammed aleyhisselam bile sabah namazı kaçırdı. Kaçırmaz diye bir şey yok. Ama o gün kendisini cezalandırır.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz sabah namazını kaçırdığını anlayınca uyanır uyanmaz “Kalkın! ALLAH’ın laneti inecek! Buradan göç edelim.” dedi. Kalktı gittiler oradan.
Sen, ayda yedi defa namaza kalkamadığın evden “Buranın camisi uzak, ezan yan binalara çarptığı için bize gelmiyor.” diye hicret et, sırf namazdan dolayı -daha ucuz daha kaliteli daire bulduğundan dolayı değil- sadece burada sabah namazına çocuklarım zor kalkıyor diye hicret et, kılmadıkların helal hoş olsun sana o zaman.

ALLAH (c.c.) görsün ki sen sabah namazını dert ediyorsun. Kılamayınca kahroluyorsun. Müslüman olarak sabah namazına kalkamadığın gün kahvaltıya oturmaya utanıyorsun ALLAH’tan. Bu sabah namaza kalkmayan birisi nasıl olurda kahvaltıya oturur? Bu nimetleri ben nasıl kendime helak ederim diye düşünebiliyor olduktan sonra öğleye kadar kaza edersin. O sabah namazı dert değil artık.

Hangi sabah namazı dert biliyor musun? Hangi öğle namazı dert biliyor musun? Hani şoföre rica etmeye utandın ya “Abi biz namaz kılacağız. Uygun bir yerde durur musun” diyemedin ya, senin yanındaki kadın “çişi geldi bu çocuğun” diye otobüsü on dakika durdurttu da, bir çiş hatırına koca on tekerlekli tır durdu ama sen ALLAH’ın hatırı için bir otobüs durduramadın ya işte tehlike olan, kaçan namaz o namaz. Asıl sorun orada.

Yoksa mümini ALLAH (c.c.) bir namaz kaçırdığı için helak etseydi, Peygamberi helak olurdu zaten. Ashaptan da namaz kaçıran oldu. Ömer’de bir gün namaz kaçırdı. Sabah namazı kaçırdı. Lakin Ömer’i o gün delirdi zannetti insanlar. Ömer delirdi herhalde zannettiler. Kendisini dağlara attı. İntihar edecek işler yaptı. “Ben sabah namazını nasıl kaçırırım?” diye düşündü. Herhalde telefonunu mu kuramadı o gün. Alarm mı çalmadı? Nasıl kalktılar sabah namazlarına da hayatta bir defa sabah namazı kaçırmak delirtti onları. Alarm sistemi mi vardı? Komşuları mı kaldırdı? Hayır. Dert edinmişlerdi onu. İnsan dertli yattı mı öyle bir uyanıyor ki ne saate gerek var, ne zile gerek var o zaman. Mesele demek ki sabah namazına kalkabilmek meselesi değil, o namazı dert edebilmek meselesi.

Sen Kur’an okumayı dert edin, “ALLAH’ın kitabından her gün üç sayfa okuyacağım” de, kekeledin okuyamadın. Hep yanlış okudun. Tecvide uyamadın. Yanlış, galet kelimeler okudun. Hatta doğruyu eğri gösterecek, anlamı bozacak şekilde okudun. Olur mu böyle Kur’an?

Nasıl olur biliyor musun? Ne diyor Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem? Mümin Mushaf’ın başına oturup Kur’an okumaya geçtiği, o pozisyona geçtiği zamanki halini tarif ediyor. Bir hocadan güzel talim okumuş, tecvit okumuş, ağzı da güzel. Bülbül gibi Kur’an okuyor. “Ona bir sevap verir ALLAH (c.c.)” buyuruyor.

Öbür mümin kekeliyor, yanlış okuyor, galet okuyor. Tecvit yok, talim yok. Ğayn diyemiyor Ayn diyor. ح, خ karıştı. Alfabe yok bunun lisanında. Ona ALLAH (c.c.) okuduğu Kur’an’dan sevap veriyor, artı çektiği emekten, utandığından dolayı da bir sevap veriyor. Değil mi o, ALLAH’ın kitabını okumaya çalışıyor da bir türlü okuyamıyor. Emeğin karşılığı var.

Burada demek ki mesele Kur’an okumaya sevdalanmak meselesidir. Öyle bir dert edinmek meselesidir. Herkes İbn Mesud gibi Kur’an mı okuyacak? Nerde o Ebu Musa el-Eşâri gibi Kur’an okumak. Kimin harcı? Mesele öyle Kur’an okumak meselesi değil. O tuttuğun kitabın sana verip vermediği meselesi. Kendisini sana alıp almadığı meselesidir.

Sen eline Kur’an’ı tutunca çok heyecanlı, voltajından seni sarsan bir vibratör gibi alıyorsan Kur’an’ı, sen istersen Fatiha’yı yirmi yanlışla oku. Sen ğayn yerine ayn de. Hiçbir zararı yok. Elif deme lelif de, zararı yok. Meleklerin işi ne? Düzeltsinler senin yanlışlarını. Melekler seni düzeltir. Sen hata yetiştiremezsin meleklere o zaman. Müminde ALLAH’ın imanına ait heyecan, o günde beş defa Kâbe’ye dönme şuuru var olduktan sonra günah yetiştiremezsin sen. Ne günah işleyeceksin de meleklerin onu silmesini yok edeceksin ki kardeşim?

Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Sen öğleyi kıldın. İkindiyi kılıncaya kadar ki günahlarını, ikindide siliyor ALLAH (c.c.). Peygamber aleyhisselamın dönemindeki hatıralara devam edelim. Öğle namazını aleyhissalatü vesselam efendimizin mescidinde kılmış, tarlasına gitmiş. Dönerken komşu tarladaki kadını yanlışlıkla gözüne değdirmiş. Ne yapıyorsun, ne ediyorsun derken zina hariç, kadınla bir arada bulununca yapılabilecek diğer şeyleri yapmış öğle namazını Cebrail’in gelip gittiği mescitte kılan adam. Sahabi. Ya Bedir’e katıldı, ya Uhud’a katıldı. Ya da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kapısında bekçi.

İkindi namazına gelmiş. Yüzü gözü kan içinde. “Ya Resulellah! Ben helak oldum” demiş. “Ne oldu sana?” demiş. Öğleyi burada kıldıydın ya ne oldu sana demiş. “Ya Resulellah! Bildiğin gibi değil. Tarlama giderken komşu kadınla işte tehlikeli işler yaptım". “Ne yaptın?” “Son şey hariç her şeyi yaptım Ya Resulellah” demiş.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş: “Ben seni öğlende burada görmedim mi?” Gördün Ya Resulellah! Şimdi ikindide de gördüm. Gördün Ya Resulellah! E sen bilmiyor musun ALLAH (c.c.) iki namaz arasında günah bırakmaz. Bilmiyor musun? Git! Ne karıştırıyorsun?

Ama mesele “Ya filan hoca fetva veriyormuş, sen niye sıkıştırıyorsun ev kredisini!” deyip dememe meselesidir. Ucuz hoca, medyaya çıkmak isteyen hoca arayıp aramadığını görmek istiyor ALLAH (c.c.).

Nasıl sen kredinin bir puan ucuzunu arıyorsun, fetvanın bir puan ağırını, nefsine ağır da gelse bu haramdır diyeni arayıp aramadığını görmek istiyor ALLAH (c.c.).

Sen o şekilde olduktan sonra öğleyi camide kıldın, ikindiyi de camide kıldın, karıştırma ALLAH’ın kapattığı dosyaları.



Duymadın mı ALLAH’ı? اِنْ تَجْتَنِبُوا كَـبَٓائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلاً كَر۪يماً ﴿٣١
Yedi büyük günahtan kaçının! “Şu yedi büyük günahı işlemeyin, yav bırakın gerisini!” ALLAH (c.c.) buyuruyor. Bırak!
Öğle namazını kaçırdın. Filan gün uyudun, yatsı namazı kaçtı. Bunları bırak. Şu yedi büyük günah var ya hani ALLAH’a şirk koşmak, insan öldürmek.
Yedi büyük günah… ALLAH’a şirk koşmak, İsa ALLAH’ın oğludur demek, ya da İsa ALLAH’ın oğludur diyen cennete girebilir demek! Bu da vahşet! Sen inanmadığın şeyi niye o adam yaptığı zaman ona mubah olduğunu söylüyorsun?

İsa ALLAH’ın oğludur haşa haşa Meryem ALLAH’ın eşidir diyen, alçak sözler söyleyen birisi cennete giremez. Sırf senin cemaatin, senin partin, senin grubun, senin okuduğun gazete, senin toplantılarda kahvelerdeki muhabbetin haklı çıksın diye “Niye girmesin adam canım. O da ALLAH’a inanıyor” niye diyorsun? Madem sen niye İsa ALLAH’ın oğludur demiyorsun? Onu da desene. Sen bebeklikten beri hani İhlas suresi okuyordun, hani لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣ idi Hani? Hani اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢ idi.

Demek ki sen kebairin, en büyük günahın en büyüğüne battın. Sırf maddi menfaatlerin, senin şirketinin reklamı daha ucuza çıkması için veya başka bir menfaatin için, ya da şeytana alet olmuş hırsından dolayı en büyük harama bile sessiz kalmak bir kenara destek oluyorsun. Bundan uzak dur.

“ALLAH’ın oğlu vardır, Üzeyr ALLAH’ın oğludur diyen Yahudiler, Hristiyanlar cennete
girebilir” asla deme. لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣ diyen cennete girer de. Bir.

İki, hayatında insan öldürme. İnsan sakın öldürmeyesin. İnsan öldürdün, iş bitti. Hac gitti. Velev trafik kazasında senin hatan yüzünden insan öldürme. Hac, hafızlık, hocalık, namazlar… Hepsi gitti. Ebedi cehennem var. Sakın insan öldürme!

Faize bulaşma. Sihre bulaşma. Gazetenin fal köşesine bakma. Fal köşesi olan gazeteye para verme. Ona sarılmış bir peyniri alma. Onu kapatma malzemesi olarak kullanan dükkânı bile protesto et. Bu kadara varıncaya kadar. Sihir, fal bul tip şeyler kehanet bunlardan uzak dur.

Kadınlara iftiradan ALLAH’a sığın. Sakın gözünle görmediğin ve yüzde yüz zina ettiğini bilmediğin kadına açık geziyor, saçık geziyor, kötü filmlerde rol aldı diye fahişe ismini kullanmayasın. Bu insan öldürmek kadar, ALLAH’a eş koşmak kadar, İsa ALLAH’ın oğludur demek kadar vahim bir suçtur -velev o öyle olsun.-

Onun öyle olması başka şey, müminlerin ağzında zina kelimesinin, fahişlik, fuhuş kelimesinin sakız olması başka bir şey. ALLAH (c.c.) iman toplumunun, mümin toplumunun bu tür kelimelerden bile uzak durmasını istiyor.

Belki onun oğlu hafız, salih bir insan olacak. Sırf annesine sen hacı bir adam olarak filanca kötü kadın dediğin için oğlu evliya bile olsa bir daha kimse ona itibar etmeyecek. Bir sülalenin, büyük bir sülalenin, yüzlerce sene gelecek bir ailenin bütün iffetini heder etmiş olacaksın sen.

Faize bulaşma. Bir kadına böyle iftiran olmasın. Cihaddan geri kaldığını görmesin ALLAH (c.c.).

Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Bu yedi büyük suçu işleme, gerisi ne peki? نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ bunların dışındakilererinizi bağışlayacağız. ALLAH! Kim bu sözü veren? Nisa süresini indiren, onun otuz birinci ayetini indiren ALLAH’ın sözü bu. نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ kötülüklerinizi bağışlayacağız. وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلاً كَر۪يماً çok onurlu bir şekilde sizi cennete alacağız ALLAH (c.c.) buyuruyor. Bitti, bu kadar!

Filan gün cünüptün. Gusül abdesti almayı iki saat geciktirdin. Bırak ALLAH’a o işi sen. Karıştırma. Hacca gitmiştin de Arafat’ta vakfe yaparken filan yanlışlığı yapmıştın. Mina’dan on cm bu tarafa geçtin, Müzdelife’yi yirmi dakika önce geçtin. Bırak ALLAH’a bu işleri, bırak!

Sen şu yedi büyük korkunç günaha girme. Ki bunların yedincisi anneye, babaya ah ettirmektir. Seksen yaşında bir anneye, seksen yaşında bir babaya velev otuz yaşında bir babaya- “Üf” yaptırdığın zaman gitti bütün geçmişin.O zaman نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ
yok. وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلاً كَر۪يماً yok.

Arkadaşlar!
ALLAH (c.c.) indirdiği Kur’an’ında üç ayrı ayette bu yedi günahta özetlenen, bu büyük yedi suçu işlemeyenlerin tamamını affedeceğine ve cennete koyacağına ALLAH (c.c.) sözü veriyor.

Bir, Nisa süresinin otuz birinci ayeti اِنْ تَجْتَنِبُوا كَـبَٓائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ şu size yasaklanan büyük günahlara yanaşmazsanız
نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ sizin günahlarınızın geri kalanlarını affedeceğiz. وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلاً كَر۪يماً sizi çok onurlu bir şekilde olgun bir misafir olarak cennete alacağız. ALLAH (c.c.) sözü bu.

Şuara süresinin otuz yedinci ayetinde وَالَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ büyük günahlardan kaçınanlar, fuhuş olan işlere bulaşmayanlar. Onlar var ya onları biz bağışlarız. Onlar cennet adayıdır. Bu da ALLAH’ın vaadi.

اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ
Bir iki ayak kayması hariç, bir iki defalığına hariç, günahlarda, yanlışlıklarda ısrar etmeyen, büyük günahlardan kaçınanlar cennetle müjdelenmiş kimselerdir ALLAH (c.c.) buyuruyor Necm suresinin otuz ikinci ayetinde.

Kardeşler!

Zina etmiş bile olsa bir mümin, kumar oynamış olsa bile mümin kalbinde ALLAH (c.c.) haşyeti, ALLAH’tan hayâ etmek hala varsa, sabah namazına kalkmadığı için nefsini protesto edip “Sana bugün kuru ekmekten başka bir şey yok ey nefis! Yarın namaza kalkma göreyim seni.” diyebiliyorsa bir mümin, sadece komşu yazlıkçılar çıplak geziyorlar diye oradaki milyarlar harcayarak yaptırdığı yazlığını ucuza da olsa satıp onun bunun hanımının, kızının bacağını seyretmeyeceği, müstehcenlikle karşılaşmayacağı bir yere gitmeye razıysa bir mümin. Böyle bir yer bulamazsa sıcak ağustos ayında bile olsa apartman dairesinde oturmaya razıysa bir mümin مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ bu yasaklardan kaçınan, harama, zinaya, fuhşa, faize, anne-baba haksızlığına, anne-baba zulmüne karşı kendisini teyakkuzda tutan mümin hiç çekinmesin. ALLAH’ın teminatı onun üzerindedir. Söz ALLAH’ın sözü kardeşler. Söz ALLAH’ın sözü.

Öbürleri de yasak eden ALLAH (c.c.) değil mi? Elbette. Bize onlarca, yüzlerce yasak listesi veren ALLAH (c.c.) ama faiz gibi tutmuyor hiçbirini. Faiz deyince gökler şimşek oluyor.

Dövüştün, vurdun, kırdın, ezdin, çaldın, hırsızlık yaptın mesela, bir sürü hırsızlık yaptın, milyarlarca para çaldın, iade ettin bitti o iş. Lakin ölmeden önce sana oğlum her türlü hakkım helal olsun diyen bir annen yoksa ne hırsızlık, ne herhangi bir günaha denk değil bu. Yandın kavruldun sen kıyamet günü! Gittin sen.

Hiçbir şey ALLAH’a şirk koşmak kadar ağır değil. İnsan öldürmek kadar ağır değil. Sihir, fal, kehanet gibi şeyler kadar ağır değil. Faiz kadar ağır değil. Namuslu, iffetli bir kadına iffetini zedeleyecek zina ithamında bulunmak kadar ağır değil. Bunlar çok ağır suçlar. Bunlardan uzak dur. ALLAH’ın teminatıdır bu ya.

ALLAH (c.c.) cennetini melekleri için yaratmadı. İnsanlardan iman edenler için yarattı. Ve günahlar, içinde müminin heyecan ölmediği sürece, ALLAH’tan utanmak, gözyaşı akıtma düzeyi var olduğu müddetçe asla günahlar da cehenneme engel değil.

Lakin şunu unutmamak lazım ki bankada hesap durduğu sürece, ana dua etmediği sürece, iftira edilmiş kadın hak helal etmediği sürece, şirke, ALLAH’a oğul, kadın vs. isnadı gibi ağır suçlar müminin dosyasında yandan bucaktan, iştirak suçundan filan bulunduğu sürece bu teminat kimse için yok.

Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Bu büyük suçlara karışma, gerisi ALLAH’ın teminatında. Cennet asla zor değil. ALLAH’ın vaadi haktır. Bir gün bu vaat yüzde yüz gerçekleşecektir.

Eğer ALLAH (c.c.) hiç günah işlememiş, sabahlara kadar tespih çekmiş ve hiç kimsenin hakkına, hukukuna tecavüz etmemiş insanları sadece cennete koyacak olsa yüz yirmi dört bin kişiyle sınırlı olurdu o cennet. Yüz yirmi dört bin peygamberle kapatılırdı kapılar. O zaman ALLAH (c.c.) bizi boşuna çağırmış olurdu o cennete. “Peygamberlerini koyacaktın da bizi niye çağırdın” derdik.

Öyle değil. Asla öyle değil! Yüz yirmi dört bin kişi için sekiz tane kapıya ne gerek vardı? Milyarlarca insan, yüzlerce milyar insan belki de o cennete girecek ALLAH’ın izniyle. Şarapçılar da girecek, kumarbazlar da girecek, faizciler de girecek. Yeter ki faizin, kumarın, içkinin, zinanın ezikliğinden dolayı çarpa çarpa kahrolmuş bir kalpleri olsun. Yeter ki onlar, kimsenin görmediği yerde bir seccadenin başında derin düşünceler içerisinde sabahlasın. Gerisi hiç önemli değil.

Hangi günah “Buraların ALLAH’ı benim!” demekten daha büyüktür? Hangi günah olabilir ki “Ben sizin Tanrı’nızım” desin birisi de ondan büyük olsun günah. Var mı böyle bir günah? Firavun bunları yapmadı mı? “Sizin ilahınız benim.” demedi mi? ALLAH’ınızı okla delik deşik ederim demedi mi? Haşa.

Çamur boğazına dolmadan “Ben Musa’nın anlattığı ALLAH’a iman ettim” deseydi kurtulmayacak mıydı? On saniye önce iman etseydi kurtulacaktı. Kurtulsun diye ALLAH (c.c.) ayağına iki tane peygamber gönderdi. Bir de peygamberlerine talimat verdi; "Sakın sert konuşmayın! Nazik konuşun. Belki iman eder.” dedi. Ben buraların Allah’ıyım diyen adam nasıl iman eder? Onda bile bir umut bekledi ALLAH (c.c.). Belki aklını başına alır dedi.
İblis bile cennette yaptığı onlarca çirkin işe rağmen sonunda “ben pişman oldum ya Rabbi” deseydi ona bile kapı açıktı. İblise de kapı açıktı. Ebu Cehil’e, Ebu Cehil’in oğluna bile ALLAH (c.c.) kapıları açık tuttu. Girmek istemediler.

Hangi suç, okyanusları kirletecek kadar büyük bir suçtur ki kudsi hadisi şerifte ALLAH Teâlâ “Kulum! Sen okyanuslar kadar büyük günahla gelsen, rahmetimi daha büyük bulursun” diyor. Bu ALLAH’ın vaadidir.

Kardeşler

Şunu unutmayalım ki şeytan yirmi üç saat günaha teşvik eder. O mesleği. Bunu icra etmek için yaratılmış. Yirmi üç saatini günün, günaha teşvik ederek geçirir. Şöyle et, böyle et. Yirmi dördüncü saatte de insana umut kapısını kapattırır. “Bu günahlardan sonra adam olacağın yok senin. Hele yak bir sigara daha” der.

Bu şeytan taktiğidir. Onun için ALLAH (c.c.) “Kâfirlerden başkası ALLAH’tan başkası umudunu kesmez.” buyuruyor. “Yok benim yatacak yerim!” demek bütün yatakları yakmaktan daha büyük bir suçtur. ALLAH’ın rahmeti karşısında cürmün ne? Sen ormanları yaksan ne olur? Yüz kişi, bin kişi öldürsen ne olur?
Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Şeytanın günah işletme cürmüne karşı, günahlarımız bağışlayan ALLAH’ı ve rahmetullahı unutturması daha büyük taktik. O zaman senin bugüne kadar aldığın küçücük bir faiz ya da küçük faiz meblağından bir anda kurtulman mümkünken, seni bu bitmez tükenmez bataklıklara senelerce sürükleyecek telkînatını bu mantıkla verir.

Onun için biz şuna iman ederiz; Bizi, yabancı kadını görünce, yabancı erkeği görünce her türlü damarları hareketlenen, tüyleri diken diken olan, şehvet dolu, para seven, tarla seven, tarla yüzünden bahçesi ve emlak ilişkileri yüzünden kardeşine bile bıçak çeken mal düşkünü, şöhret düşkünü, insanların fotoğrafına bakmasını istediği imrenilecek kimse olmayı istediği tipte yaratan ALLAH’tır.

Dünyayı da bu kadar cazip, çekici, tarlası güzel, dereleri güzel, çıplak dağları güzel, çorak arazileri bile güzel, sempatik yaratan ALLAH’tır. Bizi bu kadar şehvete düşkün, o kadar cazip bir ortamda bırakan ALLAH’tır. Niçin? İmtihan edecek.

ALLAH (c.c.) kimsenin ayağının kaydığını görmeyeyim demedi. Ayağınız kaydığı yerde yatıp kalmayın. Kalkın ALLAH’ın huzuruna. Buradayım dedi. Kim bir günah isterse, kim bir bataklığa düşer de sonra “Rabbim beni mağfiret et.” derse :
يَجِدِ اللّٰهَ غَفُوراً رَح۪يماً dedi Kur’an. Kim bataklığından sonra, faizinden, zinasından, kumarından, alkolünden sonra “Rabbim beni mağfiret et” der ve samimi olursa bunda, sadece camide öyle bir dua töreni yapıldığı için değil, mal aklar gibi kendini aklamak için hacca gitmek için değil samimi bir şekilde “Rabbim beni kabul et artık” kim derse يَجِدِ اللّٰهَ غَفُوراًرَح۪يماً “Mağfireti çok, rahmeti derin bir ALLAH (c.c.) bulacaktır o” buyuruyor.

Hâlbuki annen seni senelerce karnında taşıdığı halde “Ya anne özür dilerim” dediğin zaman kırk defa surat asmadan tamam demez sana. Baban seni ayaklarının altında linç etmeden, torunlarının önünde, senin oğlunun önünde sana tükürmeden “Tamam helal ettim hakkımı.” demez. "Helal ettim" der, iki gün sonra gene surat asar. Bir daha helallik, bir daha helallik. Kendi doğurduğunu bile cehenneme sevk eder ana. Cehenneme sevk eder baba. Lakin ALLAH (c.c.) dağlar devirmiş olsan bile, okyanusları kirletecek kadar büyük suç işlemiş olsan bile ona döndüğün zaman Ğafur ve Rahim ALLAH olarak seni bekler. ALLAH (c.c.) budur.

Şeytanın bizi ürküttüğü, uzaklaştırmak istediği ALLAH (c.c.) onun zannettiği ALLAH’tır. Biz Rabbimizin mağfiretine itimat ediyoruz. Günahlardan korkmuyoruz. Günahlara karşı gevşeklikten, hiçbir şey olmamış lakaytlığından çekiniyoruz. ALLAH (c.c.) hepimizi bundan muhafaza buyursun.

Devam edecek...
 

ebumusab

Üye
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
90
Puanları
28
Kardeşler,

Bir fıkıh meselesine de bu hafta değinmiş olalım. ALLAH’ın yarattığı tarzı değiştirecek her eylem suçtur ve haramdır. Mesela -çok uç bir örnek olarak- erkek olarak yaratılmış birisinin ameliyatla kadın olması veya tersi, büyük bir haramdır.

İnsan nasıl yaratıldıysa ALLAH (c.c.) insanı öyle görmek istiyor. Bu yüzden de erkeğin sakalını tıraş etmesi haramdır. Neden? Çünkü erkeği ALLAH (c.c.) yüzünde sakalıyla görmek istiyor. Filan yerde şuydum, buydum ayrıntısına girmeden söylüyorum.

Bunun için fakihler kol kesmekle sakal kesmeyi aynı görüyorlar. Nasıl bir insanın kolu yaratılış tarzıdır. O kolu kestin mi ALLAH’ın yarattığı iki kollu insanı çaylağa çeviriyorsun, bir kolu olmuyor. Sakalsız erkeği de böyle görüyorlar. Ama kangren olan kol kesilir, belli bir özürden dolayı kol kesilir. Sakal da böyle kesilir yerleri vardır. Mesela hanım izin vermiyordur, elbette kavga etmeyeceksin dimi (!) Hemen kes sakalı. Hanım izin vermiyor. Zavallı kadın hayatta bir kere kadının oturacağı evi alırken sormadın kadına. Ondan sonra kadının, sen hiç kapısına tutacağın yok, kullanacağı dolabı sipariş aldın. Kadın evde gördü onu. Kadının çamaşır, bulaşık yıkayacağı makinenin ne model olacağını sormadın. Kendin gittin ucuz veya tanıdık mağaza var diye aldın geldin. O zaman hiç kadına sormak diye bir şey yok. İş sakal bırakmaya geldi mi hoca hayat ortak. Şimdi caiz mi kadına sormadan? Değil(!) Asla olur mu? Asla olur mu? Hayatta sen “hanım” diye hitap ettin mi kadına da sakal bırakırken kadını insan yerine koydun? Bunlar işte delirtti melekleri delirttiyse. Ne korkunç şeyler bunlar.

Her halükarda mesela sakal erkeğin yaratılış tarzıdır. Belli özürden veya bir takım - hepimizin bildiği, benim mikrofon önünde dillendirmem doğru olmayan- gerekçelerden dolayı sakal kesilebilir. Hiçbir sakıncası yok. Yani o adam demiş ya altta kökleri bende oldukça sakaldan zararım yoktur. Öyle olur. Sen aklında, beyninde sakallı mısın melekler önce ona bakar. Öbür türlü kuaföre, berbere gidemediği için de sakal bırakanlar var.

Meselemiz sakal meselesi değil. İnsan vücudu üzerinde yaratılışı bozmaya yönelik eylem suçtur, haramdır. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem beddua etmiş bunu yapanlara.

Fakihler bu konuda örnekler üzerinde dururken Abdullah ibn Mesud’un ve Aişe annemizin Radıyallahu anhuma rivayet ettiği hadislerden de yola çıkarak kaş aldırmanın bu bedduaya dâhil olduğunu söylemişlerdir. Hadisi şeriflerde de var zaten.

Bilhassa kadınların alın cephelerini daha fazla, deri kısmını daha fazla göstermek için kaşlarını inceltmelerine lanet vardır. Abdullah İbn Mesud’un hanımı böyle fazla herhâlde zanla söylüyorum ezdiği için mi, ince görmüş kaşlarını. Demiş ki sen bu kaşlarında oynadın mı yoksa demiş. Yok demiş. He iyi demiş. Oynamış olsaydım ne yapacaktın ki demiş. Boş sayacaktım seni demiş. Rasulullah’ın lanet ettiği bir kadınla bir evde durmazdım ben demiş.

Yani kadınların kaşlarıyla, erkeklerin de kaşlarıyla oynamaları haramdır arkadaşlar. Şu kadar ki mesela kaşın büyüyor ve gözle görmeyi engelleyecek kadar aşırı büyüyor olabilir. Erkeğin veya kadının fıtratı bu değildir. Ya da mesela kadının tüyleri erkeğe göre daha cılızdır. Mesela kaşlarda hissedilir bu. İki kaşı birleşecek kadar çok tüylenme vardır. Ameliyatla veya başka bir müdahale ile kaşlarını düzelttirebilir, normal kadın kaşı haline getirttirebilir. Bu haram değil.

Yani tıbbı müdahaleyi gerektirecek ve insanlar arasındaki standartların dışına taşmış olan kaş ve yahut da kadının çenesinde sakal bitiyor olabilir, bıyıkları bitiyor olabilir, burnunda tüy olabilir. Bunlar haram değil. Bilakis bunları tıbben müdahale edip düzelttirmesi vaciptir kadının. Eşinin gördüğü zaman “Uf la bizim karının da sakalı çıktı!” diyeceği pozisyonları gidip kadının müdahale etmesi, düzelttirmesi vaciptir.

Kadının eşine karşı güzel görünmesi için gereken her şey ALLAH’ın emri olarak uygulanır arkadaşlar. Kadın akrabalarına, ziyaretçilerine, komşularına karşı parfümsüz dolaşır. Eşinin sevdiği parfümü, eşinin sevdiği en nazik elbiseleri giymek zorundadır kadın. Eşlik gereği, evlilik gereği budur. Kadın eşine karşı güzel olacak.

Kur’an’dan bunu öğreniyoruz. Kur’an’dan. Hani cenaze kitabı var ya bir tane mezarlıkta okunan (!) O kitaptan ALLAH (c.c.) bize öğüt veriyor. Kadının ziyneti diye bir şey var. Bu ziynet yabancı erkeklere, komşu kadınlarına açılması, gösterilmesi suçtur.

Her halükarda kardeşler erkeklerin veya kadınların ALLAH’ın yarattığı tipi bozmaları suçtur, haramdır. Farklı hadisi şeriflerde Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem beddua etmiştir bunu yapanlara. Bu uygulamalar arasında tıbbı engeller, mesela altıncı parmağı büyür insanın, onu ameliyatla aldırmasında hiçbir sakınca yok. Mesela büyük bir ben vardır. Bu ben, bakıldığında normal bir kadın, delikanlı bir erkek görünümü vermeyecek kadar çirkinleştiriyordur. Bu fazladan bir yaratılıştır.

Ama burnu uzun diye ameliyata girmesi bir insanın, estetik ameliyat olması haramdır. İhtiyarların estetik ameliyat yaptırıp delikanlı pozisyonuna girmeleri haramdır. ALLAH (c.c.) nasıl yaratıysa öyle kalmalı insan.

Dediğim gibi mesela Asya insanının belli bir tipi vardır. Kadının kaşı belli, erkeğin kaşı belli. Erkeğin burun tipi belli, kadının burnu belli. Bu, mesela Asya yöresindeki insanların bir tip ortalaması vardır. Bu ortalamanın çok üstünde mesela normal insan burnu bir buçuk, iki cm uzunluğundadır diyelim. Onun burnu dört, beş cm uzunluğunda. Tıbbı müdahaleyi gerektiriyordur. Hiçbir sakıncası yok.

Bunun dışında tıp gelişti, teknoloji gelişti, kadınlarla -bilhassa gösterişten dolayı- tıp çok fazla oynuyor. Yani doktorlar becerebiliyor diye ALLAH’ın izin verdiği anlamına gelmiyor bu. Bu en şiddetli haramlardan birisidir.

Bu, bir tür zaten hilekârlıktır. Yani bilhassa genç kızlar daha çok –ki onun ana mantığı tabi zavallıların kendilerini bildiği yok. Onlar moda diye bunu izliyorlar. Asıl mesele bil hassa şimdi mesela bir sıkıntı çıktı ortaya. Hani Müslüman(!) başörtüsünden dolayı üniversiteye gidemeyen kızlar, başörtüsünden dolayı üniversiteye gidemiyorlar ya, başörtüsü var. Alınlarında görülen kısım kaşlardan dolayı ciddi bir şekilde azalıyor. Başörtülü ya üniversiteye gitmiyor. Gidiyor, kaşlarını küçültüyor. Dört tane tüycük bırakıyor orda. Asıl mesele karşıdan gören erkeğin göreceği deri oranını artırmak.

Milimler üzerinden şeytan hesap yapıyor, biz böyle anlamasak bile onu. İki milim fazla görülse alnın ne olur, görülmese ne olur? Sen onu kendine sor tabi. Bir de şeytana sor neler olur neler olur! Bir defa ona itaat ediyorsun ya ondan sonra peçe tak istersen. İstersen çuval geçir başına. Değil mi sen şeytanın hatırını kırmamak için Rasulullah aleyhisselamın lanetini duyduğun halde, İbn Mesud’un karısına söylediğini duyduğun halde gittin ya sen kuaföre. Ondan sonra istersen peçe tak, ne yaparsan yap!

Bu hükmü de öğrenmiş olalım. Kardeşler aman dikkat edelim. Şeytan “Al eline bir istavroz çıkar” ve yahut da “Filan yerde git kiliseye tapın” demiyor kimseye.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ne buyuruyor? “Sizin bir daha putlara tapma tehlikeniz yok” buyuruyor. Ondan korkmuyorum. Kuaförden korkmuş ama. Ve beddua etmiş.

ALLAH (c.c.) haramlara düşmeden yaşamayı hepimize müyesser buyursun

تمّت
 
Üst