Atatürkçülüğün Tanımı

tevrat

Üye
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
50
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Bildiginiz gibi ateistlerin ekserisi İslama saldırıken dillerine doladıkları bir cümle vardır. İslam madem bu kadar Mükemmel bir din? o halde neden ona inanan insanlar dünyada sefil ve acınası bir durumda ... Sizin de bildiginiz gibi bu tez verilecek anti tez gayet acıktır. "Müslümanlar Kurandan uzak bir hayat yaşadıkları için böyle sefalet içerisindedir." Nette araştırma yaparken konuyla ilgili oldugunu düşündügüm bir yazıya rastladım. Ve gördümki aynı ateist iddayı mevzu bahis beyfendi,de savunuyor... İlginç dogrusu?

(Efendiler, yeryüzünde üç yüz milyonu mütecaviz İslam vardır. Bunlar ana, baba, hoca terbiyesiyle, terbiye ve ahlak almaktadırlar. Fakat maalesef hakikat şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kitleleri şunun veya bunun esareti ve zillet zincirleri altındadır. Aldıkları manevi terbiye ve ahlak onlara bu esaret zincirini kırabilecek meziyeti, insaniyeti vermemiştir, veremiyor. Çünkü terbiye hedefleri milli değildir. -Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, s.198- )
 

tevrat

Üye
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
50
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Atatürk’e ilişkin olarak 2 önemli çarpıtma yapılıyor.
Biri Batılılaşma konusunda…
Diğeri din konusunda…
İlki, Atatürk’ün hedef olarak Avrupa’yı göstermediği iddiasına dayanıyor.
İkincisi, -dünkü Vakit gazetesinde bir örneğini gördüğümüz gibi- ısrarla Atatürk’ü dua ederken, sarıklı mebuslarla ya da peçe içindeki Latife Hanım’la gösterip cumhuriyetin temelinde bir din motifi arıyor.
Bu 2 konuda 2 belge hatırlatacağım.
***
İlk belge, 29 Ekim günü Mustafa Kemal Paşa’nın Fransız yazarı Maurice Pernot’ya verdiği demeç… Paşa, o gün Revue Des Deux Mondes için Meclis Başkanı sıfatıyla verdiği son demecinde şöyle diyor:
“Osmanlı İmparatorluğu, Batı’ya karşı elde ettiğimiz başarılardan çok gururlanarak kendisini Avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün düşüşe başlamıştır. Bu bir hataydı. Bunu tekrar etmeyeceğiz. Bizim vücutlarımız Doğu’da ise de düşüncelerimiz Batı’ya dönüktür. Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmalarımız Türkiye’de çağdaş, bu sebeple Batılı bir hükümet oluşturmaktır. Uygarlığa girmek arzu edip de Batı’ya yönelmemiş millet hangisidir?”
***
Din meselesine gelince…
İlk Meclis’in dualarla açıldığı ve cumhuriyete oy veren milletvekilleri arasında 100 kadar din adamı olduğu doğru… Ancak böyledir diye cumhuriyetin kökeninde ve Atatürk’ün düşünce evreninde din motifleri aramak nafile uğraş.
Afet İnan cumhuriyetin ilanından 6 yıl sonra Yurt Bilgisi dersleri vermeye başlamıştı. Okutacağı kitabı Kemal Paşa’ya gösterdi. Gazi beğenmedi. Yeni bir Medeni Bilgiler kitabı yazdırdı.
Kitap, 1931′de Afet İnan imzasıyla çıktı; ortaokul ve liselerde okutuldu. İşte Kemal Paşa’nın el yazısıyla kaleme aldığı o notların “Millet” bölümünden satırlar:
***
“Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. (..)
“Türk milleti birçok asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur’an’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)
“Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah’la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. (..)
“… din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk, cenneti değil, (..) son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra…”
***
Yeterince açık değil mi?
Nasıl oluyor da din konusundaki görüşleri bu kadar net olan bir lider hâlâ yanlış yorumlanıyor?
Yukarıdaki satırların çoğu, Türk Tarih Kurumu tarafından 1969 ve 1988′de basılan “Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları” kitabında yer almıyor da ondan…
İnanması zor; ama kendi kurduğu kurum, Atatürk’ün notlarını sansür ederek yayımladı.
“Medeni Bilgiler”i geçenlerde yeniden basan Örgün Yayınevi, Türk Tarih Kurumu’ndan bir özürle yeni baskı beklediklerini yazmış.
Atatürk’ün okullarda okutulsun diye kaleme aldığı kitabının bile sansür edildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Düşünce özgürlüğü mü dediniz?
[email protected]
 

Satuk Buğra

Profesör
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
1,121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
İşte bu kadar, bu ve benzeri belgeleri binlerce kez görmüş, okumuş, tartışmışız, ama sanki bunlar yokmuş gibi davranmaya çalışıyor hala bazı müslümanlar. Yani kör olmak için kendi gözümüzü kendi ellerimizle çıkarıyoruz gibi bir şey. m. kemal yukarıda tevrat kardeşin bizzat m. kemalin ifadeleri ile alıntıladığı birisinden başka hiç bir şey değil. Yani bu adamın bizimle alakası olmaması için başka ne yapması gerekiyordu.
 

tevrat

Üye
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
50
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Son olarak m.kemalin şu sözlerini alıntılayıp şahsi kanaatimi açıklayıp yorumlarıma burda son veriyorum...

Hz. Muhammed (s.a.v.) Hakkındaki Görüşleri:
M. Kemal, Allah'ın yaratıcılığını kabul etmedikten sonra tabii ki, Hz. Peygamber'in peygamberliğini hiç kabul etmez.
Hatta Mustafa Kemal Hz. Muhammed (s.a.v.)'ı yalancılıkla itham eder:
"Muhammed, Mekke'de müşriklik muhitinde ve tesirinde büyümüş olmasına rağmen, dinî meseleler ve dinî düşünceler, pek derin bir surette, zihnini işgal ediyordu. Muhammed, 40 yaşına geldiği zaman, vatandaşlarını kendinin bulduğu ve doğru olduğuna inandığı yeni bir dine davete başladı. Muhammed'in davet ettiği bu dine, o zamanın Hanif'lerine imtisalen İbrahim Dini, yahud inkiyad manasina ifade eden "İslam" denilmiştir!"
Mustafa Kemal aynı Mekke müşriklerinin dediğini diyerek Kur'an Muhammed'in sözüdür demiştir.
Aynı müşrikler gibi Hz. Muhammed (s.a.v.)'ı cinli olarak gösteriyordu:
"Tarihi nokta-ı nazardan da müteala edildiği zaman görülüyor ki, Muhammed, birden bire Allah'ın Resulü'yüm diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arap'larin ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek ibtidaî ve islaha muhtaç olduğunu anlamış, bunların islahı için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisine vahiy ve ilham fikri doğmuştur."
Devamla Hz. Peygamber (s.a.v)'ı cinli olarak görür ve cinlerden ilham aldığını söyler:
"Vahiy, ilham fikri Muhammed'den evvel de Arap'lar, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı. Bu kuvvetler Arap'lar için cinlerdi. Cinlerin güya kahinlere gaibten
haber vermek kudretini ilham etmek kudretini ilham ederlerdi. Bu nev'i itikadlar Arabistan'da her zaman o kadar canlı ve derin olmuştur ki, Muhammed dahil cinlerin vücuduna samimi olarak
inanmışlardı. O hakikaten cinlerin şairlere şiir ilham ettiğine kâni idi. Arap'lar şairleri bir kahin gibi telakki ederlerdi. Muhammed'in Musa, İsa dinlerine dair öğrendikleri de kendisinde bu itikadi kuvvetlendirmiştir. Bu peygamberlerde melek telakkisi vardı. Dinler nazarında cinler kötü olduğundan peygamberler onlardan mülhem olamazlardı. Muhammed de diğer peygamberler gibi kendisine ilham eden kuvvetin insanları iğfal eden bir kuvvet olmayıp onları hayır ve saadete irşad eden ilahî bir kuvvet olduğuna samimi olarak inandı." (6)
M. Kemal, ilk inen ayetler belli olduğu halde bunları inkâr etmektedir:
"Muhammed'in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok rivayetler vardir. Bunlara pek çok efsaneler karışmıştır. Hakikatte Peygamber'in ilk söylediği Kur'an ayetlerinin ne olduğu kati surette mâlum değildir.
Muhammed, uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu. Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammed'i harekete getiren ilk âmil, bu samimi heyecanlar olmuştur. Muhammed, bidayete irticalen dini hitabette bulunan bir vaiz oldu. Vaizlikten Nebi'liğe, Nebi'likten nihayet Allah'in Resulü haline geçti." (7)
Bununla da kalmayıp Kur'an hükümlerinin geçici olduğunu iddia eder. Halbuki Kur'an ve hükümleri ebediyyen kalıcıdır ve geçerlidir. O bunu inkâr ederek, "Hukukî hükümler zaman ve
mekân içinde içtimaî heyetlerin uğradıkları değişiklere göre değişegeldiğinden on dört asır evvelki zaman ve mekânın ihtiyacına göre lüzumlu ve kafi görülmüş olan esaslar yerine
bugün birçok mütenevvi kanunlar ve usuller konulmak zarureti görülmüştür. Bunlar dahi ebedî olmayıp zamanla değişmeye mahkûmdurlar." (8)
Mustafa Kemal İslam'ın ilme mani ve fene aykırı olduğunu söyler, bu fikri savunurdu:
"Tarihe ait mâlumata gelince: Yeni fenler sayesinde meydana çıkarılan hakikatler en yakın tarih bilgilerini bile temellerinden sarsmaktadır." (9)
Hz. Muhammed (s.a.v.)'ı sorumsuz, kendi kafasına göre hareket eden bir kimse olarak niteleyerek Yüce Peygamber'e iftira atar:
"Muhammed, gerek dinî meselelerde, gerekse içtimaî hususlarda bir islah yapmak lazım geldiği zaman kendini hiçbirseyle bağlı görmemiştir." (10)


 

yosun

Asistan
Katılım
17 Ara 2006
Mesajlar
278
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Hayatta En Hakiki Mürşit

Atatürk hazretlerinin bir sözü vardı. ‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ diye…
Gayette mükemmel bir söz söylemişti. Yani Atatürk hazretleri; hayatınızda en sağlıklı kılavuz ‘’İLİM’’ dir. Sizde bu lafıma uyun ona göre hayatınıza şekil verin, adam olun adam demişti.

Tabi devran değişti. Atatürk öldükten sonra sahte Atatürkçüler, Atatürk’ün söylediklerini 180 derece döndürüp uygulamaya, yaşamaya başladılar. Bu lafı dinsizlik olarak nitelendirdiler.

Neymiş efendim ‘’din ile bilim birlikte yürümezmiş’’.dediler. Bir şeyler zırvalayıp durdular.Sahte Atatürkçüler bu lafın işlerine gelen kısmını aldılar, diğerini paket yapıp rafa koydular.Acaba Atatürk hazretleri bu lafta ne demek istemişti?

Maneviyatınızı yok edin, elektrik görünmüyor inanmayın elektrik falan yok! Din ile bilimin işi ne! Sevgi, hoşgörü bilimsel deneylerde gözle görülebilir,5 duyu organıyla algılanabilir değil, bu nedenle sevgi ve hoşgörü yok. Bunlara inanmayın koca karı laflarıdır bunlar.

Siz laik olun, gerici kovun, Müslüman sövün, yobaz dövün ve bunları yapıp kendinizle övünün mü (?) demek istemişti acaba! Müslümanlara eziyet edin, boş bir şeydir din, tek rakibiniz Usame bin ladin mi demek istemişti (?)

Elbette ki koskoca Gazi Mustafa Kemal paşa hazretleri %90’ı Müslüman olan bir ülkede bunları söylemek istemedi. Gerçi %90’ı Müslüman olmasına gerek yok, normal şartlar altında yine böyle demezdi Atatürk…

Her neyse biz gelelim bu sahte Atatürkçülerin kılavuzuna. Adamlar Avrupa’dan ithal edilmiş birkaç tane alafrangacı Hurşit bulmuşlar, onların dediklerini yapıyorlar. Yok laiklik elden gidiyor (!), yok ülkeyi gericiler işgal etti (!) falan filan diye zırvalayıp duruyorlar…Kendi çıkarları uğruna gerçek Atatürkçüleri bile harcıyorlar. Her şey ortada!

Atatürk öldükten sonra Atatürkçüler ne yaptı? Bu lafı ne kadar uygulamaya geçirdiler!
Uzaya mı çıktılar bizden habersiz! Kansere çare mi buldular bunca insan ölürken!

Devleti süper güç haline mi getirdiler, Amerika’ya uşaklık ederken! Bunların yaptığı tek şey Müslüman’ın türbanıyla, imanıyla uğraşmak! Başka hiçbir faaliyet yapmadılar. Eğer Atatürk bunları vasiyet ettiyse tamam diyecek lafımız yok uğraşın durun Müslümanlarla…

ALP ARSLAN
 

zaman

Asistan
Katılım
3 Eyl 2006
Mesajlar
520
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Ata'nın Sır Vasiyeti

Atatürk'ün, 'Ölümümden 50 yıl sonra açıklayın' dediği vasiyeti Evren ve Özal gördü. Süre 1988'de doldu. Ancak 'Zamanı değil' denildi ve açıklanmadı. Ata'nın sır vasiyeti neydi?

Ata'nın sır vasiyetinin 1988'de yani Atatürk'ün ölümünün üzerinden 50 yıl geçtikten sonra açıldığı iddia ediliyor.. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve o günkü Başbakan Turgut Özal’ın vasiyeti okuduğu, Ancak buradaki fikirlere 'toplumun henüz hazır olmadığı' gerekçesiyle açıklanması ertelendi, Böylece vasiyete 25 yıllık yeni bir yasak konuldu.

Atatürk’ün bir gizli vasiyeti olduğu iddiasi yeni değil.. Fakat içeriği ve neden hala açıklanmadığı gerçek bir sır. Yazar Aytunç Altındal'a göre, Atatürk'ün notlarında Hilafet'le ilgili ilginç fikirleri yeralıyordu. Atatürk hilafetin kişi bazında değil, Bütün İslam ülkeleri arasında rotasyonla değişecek bir kurum olarak canlandırılabileceğini söylüyordu. Bir başka iddiaya göre vasiyeti 1958'de öğrenen Adnan Menderes sonunu hazırlayan o cümleyi; 'Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz'i bu nedenle söylemişti.

İslami Vatikan…

Atatürk, bugün İslam Konferansı Örgütü (İKÖ)'nün ana hatlarını 1920'lerde çizmişti. Mustafa Kemal’in, beş güçlü İslam ülkesisinin daimi konseyi oluşturmasını, bunların belirli süreler içinde rotasyonlu olarak İslam ülkelerini temsil etmesini istediğini dillendiren entelektüeller de bulunuyor. Konuyla ilgili uzmanlara göre “Batının Vatikan'ı bulunuyor ve bu hem politik hem de sosyal bir güç. İslam’ın ise bu gücü eksik. Bu İslam ülkelerinin gücünü arttıran birşey olacak.

Peki Atatürk gerçekten bunu söyledi mi veya vasiyetinde böyle bir bölüm var mı?.. Atatürk'ün,1963 yılında Ankara Üniversitesi Basımevi'nde basılan Nutuk'unun 490'ıncı sayfasında aynen şu sözleri yeralıyor: “...Ortak ilişkileri korumak ve bu ilişkilerin gerektirdiği koşullar içinde birlikte iş görmeyi sağlamak için ilgili Müslüman devletlerin delegelerinden bir Meclis kurulacaktır.

Bu meclisin başkanı, birleşmiş Müslüman devletleri temsil edecektir diye bir karar alınırsa, işte o zaman, istenirse o birleşik Müslüman Devleti'ne Halifelik adı verilir. Yoksa herhangi bir Müslüman devletin bir kişiye bütün Müslümanlık Dünyası işlerini yönetip yürütme yetkisini vermesi us ve mantığın hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir şeydir.” Atatürk 1 Kasım 1922'de Meclis'te düzenlenen gizli oturumda konuşmuş, saltanatı yerden yere vururken hilafet ile cumhuriyetin birarada varolabileceğini söylemişti. Atatürk konuşmasında hilafeti TBMM'nin temsil edeceğini vurgulamıştı.

Vasiyette ne var?

Elbette bu bakış açısı Ata’nın dini bir yapıdan çok siyasi ve stratejik bir yapı arzuladığını gösteryor. Vasiyette ise böyle bir bölüm var mı belli değil Ancak vasiyetin geri kalanında ne olduğu daha önemli. Bunun içinse biraz daha beklemek gerekecek. Ama vasiyetinde gerçekten var olması gerekiyor!
 

TakVa

Ordinaryus
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2,868
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Atatürkçüler, Bu Sese Kulak Verin!

Bakınız Atatürk ne demiş?

“EFENDİLER, meselenin bir daha tekrarlanmaması ricasıyla bir iki noktayı arz etmek isterim: Burada söz konusu olan ve yüksek Meclisinizi meydana getiren kişiler sadece Türk değildir, sadece Çerkez değildir, sadece Kürt değildir, sadece Laz değildir. Fakat bunların hepsinden meydana gelen İslâmî unsurlardır, samimi bir topluluktur. Bundan dolayı bu yüksek heyetin temsil ettiği; haklarını, hayatını, şerefini kurtarmak için azmettiği emeller yalnız bir İslâm unsuruna mahsus değildir. Çeşitli Müslüman unsurlardan oluşan bir topluluğa aittir. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliriz. Birlikte kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan sınırlar belirlenir ve tespit edilirken, millî hudutlarımız İskenderun’un güneyinden geçer, doğuya doğru uzanarak Musul’u, Süleymanİye’yi, Kerkük’ü içine alır. İşte millî sınırlarımız budur dedik. Hâlbuki Kerkük’ün kuzeyinde Türk olduğu gibi Kürt de vardır. Biz onlar arasında ayırım yapmadık. Binaenaleyh korunması ve savunması ile meşgul olduğumuz millet, tabiatıyla bu unsurlardan ibaret değildir, çeşitli İslâmî unsurlardan meydana gelmektedir. Bu topluluğu oluşturan her bir İslâm unsuru bizim kardeşimizdir ve menfaatleri tamamıyla ortak olan vatandaşlarımızdır. Ve yine kabul ettiğimiz ana ilkelerin ilk satırlarında bu çeşitli İslâmî unsurlar vatandaştırlar, birbirlerine karşı mütekabil (karşılıklı) saygı ile riayetkârdırlar ve diğerlerinin her türlü haklarına; etnik, sosyal, coğrafi haklarına her zaman riayetkâr olduğunu tekrar teyit ettik ve cümlemiz bugün samimiyetle kabul ettik. Binaenaleyh menfaatlerimiz ortaktır. Meydana getirmeye azmettiğimiz birlik, yalnız Türk değil, yalnız Çerkez değil, hepsinin karışımından oluşan bir İslâm unsurudur. Bunun böyle telakki edilmesini ve yanlış anlaşmalara meydan verilmemesini rica ediyorum. (Alkışlar)”

Mustafa Kemal Paşa yukarıdaki sözleri 1 Mayıs 1920’de Ankara’da on gün önce açılmış olan Büyük Millet Meclisi kürsüsünde söylemiştir. Bu konuşmanın yapılmasına sebep olan vak’a Kastamonu mebusu (milletvekili) Yusuf Kemal Beyin kürsüye çıkıp Sağlık Bakanlığı hakkında bir konuşma yapması ve bu esnada “Türk... Türklük...” kelimelerini sık sık kullanması üzerine tartışmalar ve gürültüler olmasıdır.

Yusuf Kemal Beyin “Türklü...” konuşmasından sonra kürsüye Sivas Milletvekili Emir Paşa çıkmış ve şöyle demiştir:
“Yusuf Kemal Beyefendi Hazretlerinin konuşmasında sağlıklarının korunması lüzumunu yalnız Türklere hasretmiş olmasına itiraz ediyorum, (İslâm demekti sesleri, kelimeyle oynamayın sesleri...) İzin veriniz, sanıyorum ki Müslümanlık adına kurulmuş bir Hilafet vardır. Değil buradaki Müslümanlar, cihanın her yerinde bulunan bütün Müslümanların bu Hilafete bağlı olduklarını unutmamak gerekir. Rica ediyorum, yalnız Türklük ismini kullanmayalım. Çünkü biz buraya Türklük namına toplanmadık (gürültüler...). Rica ederim sadece Türkler değil... Müslümanlar demek, hatta Osmanlılar demek yeterlidir, (İslâm deniliyor sesleri...) Bu vatanda Çerkez, Çeçen, Laz, Kürt ve daha birtakım İslâm kabileleri vardır. Bunları hariçte bırakacak, tefrikaya yol açacak sözler söylemeyelim, (gürültüler...)
Başkan: İzin veriniz konuşmaya devam etsin.

Emir Paşa (devamla):“Bendeniz bu mesele hakkında uzun söz söyleyecek değilim. Bu gibi sözlerin şimdiye kadar bir faydasını görmedik. Hepimiz Hilafete bağlıyız, bu yüce Hilafeti birçok asırlardan beri koruyanın asil Türk kavmi olduğunu da kimse inkâr edemez. Yalnız, parçalanmaya yol açacak hiçbir söz söylenilmemesini tekrar temenni ediyorum.”

Sivas milletvekili Emir Paşa’nın bu konuşmasından sonra kürsüye Mustafa Kemal Paşa çıkarak yukarıda okuduğunuz sözleri söylemiştir. Arzu edenler İlk Büyük Millet Meclisi zabıtlarına (Latin harfli baskıları mevcuttur) bakabilirler. Tekrar ediyorum, mânada değişiklik olmamak şartıyla biraz sadeleştirme yaptım.

Mehmet Şevket Eygi
 

ORHANBEY

Üye
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
“And olsun ki her ümmete Allah’a ibadet ediniz ve tağut’tan sakının diye bir peygamber göndermişizdir.”[10]




YAZILACAK COK SEYLER VAR ASLINDA,

AMA NEYSE.....
 

şifa_

Doçent
Katılım
14 Nis 2007
Mesajlar
551
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bakınız Atatürk ne demiş?

“EFENDİLER, meselenin bir daha tekrarlanmaması ricasıyla bir iki noktayı arz etmek isterim: Burada söz konusu olan ve yüksek Meclisinizi meydana getiren kişiler sadece Türk değildir, sadece Çerkez değildir, sadece Kürt değildir, sadece Laz değildir. Fakat bunların hepsinden meydana gelen İslâmî unsurlardır, samimi bir topluluktur. Bundan dolayı bu yüksek heyetin temsil ettiği; haklarını, hayatını, şerefini kurtarmak için azmettiği emeller yalnız bir İslâm unsuruna mahsus değildir. Çeşitli Müslüman unsurlardan oluşan bir topluluğa aittir.
Mehmet Şevket Eygi

Tarih yalan söylemez.
 

SirayeT

Asistan
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
215
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KEMALİZMİN Tükenişi

Ankara’da düzenlenen mitingin 1930 modeli Kemalistlerin tükenişini gösterdiğini belirten Prof. Dr. Baskın Oran, “Son dönemde 1930 modeli Kemalistlerin iki tükeniş çığlığı duyuldu. Biri, cumhurbaşkanlığı seçimleri için Mecliste 367 milletvekilinin bulunması gerektiğiyle ilgili, ikincisi de bu miting” dedi. Oran, kendi kendisini dönüştürmeyi başaramayan Kemalizmin korku ve yılgınlık yaydığını söyledi.

Prof. Dr. Baskın Oran, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) çağrısıyla dün Ankara’da düzenlenen mitingin 1930 modeli Kemalistlerin tükenişini gösterdiğini belirterek, “Son dönemde 1930 modeli Kemalistlerin iki tükeniş çığlığı duyuldu. Biri, cumhurbaşkanlığı seçimleri için Mecliste 367 milletvekilinin bulunması gerektiğiyle ilgili, ikincisi de bu miting” dedi.

Prof. Dr. Baskın Oran bu durum Türkiye’yi dönüştürmeyi başaran, ama kendini dönüştürmeyi başaramayıp 30’larda kalan ideolojinin tükenişini gösterdiğini ifade ederek, “tükeniş”i ise şöyle açıkladı: “Kemalizm perişan haldeki bir Türkiye’de vatandaşlara özgüven aşılamayı başarmıştı. Şimdi de korku ve yılgınlık yaymayı başarmaya çalışıyor.”

Oran, mitingi anlamlı bulanlara ise “Düşünmeliler. Demokrasi, insan hakları, azınlık hakları, ifade özgürlüğü kavramları üzerinden düşünmeliler. Bir de şu: Hakkını verdiğin vatandaştan korkma. Vermediğinden kork” dedi. “1930’lardan beri hiçbir şey değişmedi sanıyorlar”

Mitingi düzenleyen çevrelerin temel argümanlarının “Sevr paranoyası” olduğunu söyleyen Oran, “1930’lardan bu yana hiçbir şey değişmedi sanıyorlar” dedi. Antiemperyalizm kavramının da bir mağduriyet psikolojisini yaymak için kullanıldığına işaret eden Prof. Dr. Oran, “İşin kötüsü, o kadar önemli bir kavramı, antiemperyalizmi mağduriyet psikolojisi yaymak için kullanıyorlar. 1870’lerin emperyalizm kavramını askeri işgalsiz düşünüp, her şeye emperyalizm demek tek anlama gelir: ‘Hep dışarıdan yapıyorlar, ben sütten çıkmış kaşığım. Bütün belâlar emperyalizmden geldiği için ben masumum.’ İşte mağduriyet psikolojisi böyle oluşuyor” ifadesini kullandı.
 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
miting tamamen gereksiz...demirelin bir sözü vardı...
yollar yürümekle aşınmaz:D :O

mitingin durumuda bu:D

lakin baskın oranında ne nane olduğunu iyi biliriz...
maşadır kendisi...kimlerden maaşını aldığına kadar biliriz...şükür...:)
 

Satuk Buğra

Profesör
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
1,121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Halklarına güvenmeyenler onlara iktidar olamazlar. Bu ülke nüfusu yüzrimibin değil.
 

rota

Doçent
Katılım
15 Nis 2007
Mesajlar
551
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Türkiye'de illegal işlerle uğraşan , silah ve kitap üzerine yamin eden vatanseverler in kalkanı haline gelen ATATÜRKÇÜLÜK bazılarının kurtarıcı ipi. Örneğin basında bir dönem yer almıştı Beşiktaş Kaymakamının eşi dolar olarak rüşvet alırken yakalandı, Kaymakamın açıklaması ne oldu, " ben ATATÜRKÇÜYÜM, Bana komplo düzenlediler" dedi ATATÜRK kime demiş sen git dolar al diye.
 

Satuk Buğra

Profesör
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
1,121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Türkiye'de illegal işlerle uğraşan , silah ve kitap üzerine yamin eden vatanseverler in kalkanı haline gelen ATATÜRKÇÜLÜK bazılarının kurtarıcı ipi. Örneğin basında bir dönem yer almıştı Beşiktaş Kaymakamının eşi dolar olarak rüşvet alırken yakalandı, Kaymakamın açıklaması ne oldu, " ben ATATÜRKÇÜYÜM, Bana komplo düzenlediler" dedi ATATÜRK kime demiş sen git dolar al diye.

Müslümanlar günah işlerken islamdan çıkmıyorlarda, Atatürkçüler rüş
vet alırken neden Atatürkçülükten çıksınlar ki. Adam hem Atatürkçüdür, hemde nüşvet alır. Ne yani. Onun rüşvet alması Atatürkçü olamayacığını mı gösterir ki.
 

KAVİ

Paylaşımcı
Katılım
13 Nis 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Müslümanlar günah işlerken islamdan çıkmıyorlarda, Atatürkçüler rüş
vet alırken neden Atatürkçülükten çıksınlar ki. Adam hem Atatürkçüdür, hemde nüşvet alır. Ne yani. Onun rüşvet alması Atatürkçü olamayacığını mı gösterir ki.
Dokunulmazlık zırhını unutmayın.
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Demokrasi, 14 Nisan'da ilk kez ev sahibi tarafından "resmi davet"
aldı.

Diplomatik deyimle, Türkiye demokrasiyi "tanıdı"

Solcular, eşitlik,özgürlük, demokrasi dediğinde İslamcılar bunu
din düşmanlığı olarak anlıyordu. Oysa, ev sahibi tarafından dövüldükleri için demokrasi istiyorlardı. İşkenceye, fikirleri nedeniyle hapse atılmaya, siyasetin dışında tutulmaya karşıydılar. Ama kime ne?
Kurtarmak istedikleri ülkenin çocukları onları idam sehpasına götürdü.
Bu nedenle demokrasiyi önce solcular keşfetti.

Demokrasi kalesinde ilk bayrak bu ülkenin solcuları tarafından dikilmiştir. Bugün kimi reklamcı, kimi gazeteci, kimi işadamı eskinin militan solcularına Türk demokrasinin büyük bir minnet borcu var.

Demokrasi demek, dini duyarlılıkları yüksek siyasi akımlar için "din
dışı" olmaktı. "Tanrısal buyruğun" dışında bir yol öngörmekti.
Demokrasiye de, onu çağrıştıran özgürlüklere de "yoldan çıkarıcı"
sapmalar olarak bakıyorlardı. "Demokrasiyi araç olarak görmek",
siyaset teorisinde, siyasal sisteme yapılan eleştirilerden biri değil
aynı zamanda derinde yatan bu "aşağılama"yı da anlatıyordu. Çünkü
demokrasi, "insanın, Tanrının emrettiğine karşı geliştirdiği bir
siyasal öneriydi, hepsi bu kadar."

Fakat ne zaman ki, seçimi kazandıkları halde Refahçılar iktidardan
uzaklaştırıldı, mensupları cezaevine gönderildi işte o zaman
"demokrasiyi" tartışmaya başladılar. Damdan düşünce demokrasiyi
keşfettiler. Demokrasiyi aradıklarında, gittikleri yerde eski
solcuları buldular... Yakın zamanda Ertuğrul Günay'la-Mehmet Bekaroğlu'nun dile getirdikleri müslaman-sol yaklaşımı bu buluşmanın adının konmasından
ibaret

Şimdi sıra ev sahibi Laiklere geldi.

Cumartesi günkü miting, Türk demokrasi tarihi açısından bir devrimdir.
Mitige liderlik eden Şener Eruygur'un adının darbe ile ilintisi,
mitingde dile getirilen bir çok anti demokratik konuşmaya karşın, bu
miting Türk demokrasisine ev sahibi tarafından verilen ilk resmi
davettir.

Türkiye'nin ev sahipleri, Laiklerin derin bilinçaltında şu vardı
"Birileri meydanlarda konuşur, seçilir, gelir gider... Ama Ankara'daki
sihirli eller gereği yapar..." Bu nedenle, meydanlara çıkmazlar,
"ötekilerin" yaptığının aksine fiyakalarını bozmaz, sokaktakilere müstehzi bakar, ev sahibi olmanın güveni içinde otururlardı.

Şimdi iş değişti. AKP iktidarı onlara "sıradan vatandaş" muamelesi
yapınca, ihmal edildiklerini görünce onlar da demokrasiyi keşfetti.

Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt'ın, miting için "demokratik hakkı"
savunması bu miladı tarihe geçiriyor. Silahlı Kuvvetler artık sadece
"Laikliğin" değil, "demokrasinin" de güvencesi.

Gerçek şu ki, canı yanmadan kimse demokrasiyi benimseyemiyor.
28 Şubat nasıl Refahçıları demokratlaştırdı ise, AKP iktidarı da
Laikleri demokratlaştırıyor.


Marksist yaklaşımla, demokratik devrimi mülkiyet ilişkilerindeki
sarsıntıya borçluyuz. Ankara'da mülkiyet el değiştirmeye başlayınca,
eski malikler sokağa döküldü.

Nasıl İslamcılar, eskiden hiç bir biçimde yollarının kesişmediği
Solcular'ı anlamaya, sevmeye başladılar ise, Laikler de İslamcıları
anlamaya, sevmeye başlayacaktır.

Eski komünist-solcuların ruhu ise bu ayini yukarıdan mütebessim bir olgunlukla izleyecektir. ..

Bu da bir yorum..bir siteden alıntıdır..kimin olduğunu yazarız yarın inşallah:D

HU..


 

AşK_€r

arabeskçi
Katılım
20 Kas 2006
Mesajlar
3,711
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Yaş
44
Konum
yersiz-yurtsuz
Gerçek şu ki, canı yanmadan kimse demokrasiyi benimseyemiyor.
28 Şubat nasıl Refahçıları demokratlaştırdı ise, AKP iktidarı da
Laikleri demokratlaştırıyor.
HU..

herşeyde bir hayır varmış...
belki akp'nin iktidar olmasındaki hayırlardan biriside budur yaw:)
 

Sabr-el-Hayat

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
3,776
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Atatürkcülüge saplanip kalmis kimileri...Atatürk bir devrimciydi, yapacagini yapti ismi tarihe karisti, onun adina hesaplar yapilmasin!

Unutulanlar bile unutulduklari unutulacak!

Devir degisti, yeni fikirler gelisti, Türkiye Cumhuriyet Devleti olarak ileriye bakmasi gerekir. Akli olan kimsenin ameline ortak olmaz, benim bildigim durum vahimlesir hafazallah..vesselam
 
Üst