Atasoy Müftüoğlu Mezhep Fitnesine Değindi

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
'Bencillikler, bağnazlıklar, hizipçilikler, mezhepçilik ve milliyetçilikler, İslami anlamda ortak inşa’ları imkansız kılıyor'
BİLİNCİN VE NİTELİĞİN TOPLUMSALLAŞMASI

Batı uygarlığı nesnel bilimler, maddi araçlar ve maddi güçler konusunda büyük başarılar elde ederken, insani bilimler, insani/ahlaki/vicdani değerler, anlamlar konusunda hiç bir başarı kaydetmedi. Bu konuda, her hangi bir başarı kaydetmek bir yana, insani/ahlaki/vicdan dünyalarda çok büyük yıkımlara/tahribata neden oldu. Endüstriyel hayat, insanlığın, ahlaki/vicdani dünyalarla olan bütün bağlarını kopardı. İnsani boyutu olmayan endüstriyel uygarlık, insanların, insanlar üzerinde tahakküm kurmasına yol açtı. Endüstriyel uygarlık, fiziksel dünyayı dönüştürürken, ruhsal dünyayı çölleştirdi.

Modern ideolojiler teknik aklı mutlaklaştırdıkları için, insani dünyalar, ilişkiler, kültürler bütünüyle metalaştırıldılar. İdeolojik evrenselcilik, bütün toplumlara silip süpürücü çözümler/yöntemler/yaklaşımlar dayattı. Her toplumun, her kültürün kendisini kendi dünya görüşü doğrultusunda tanımlamasına, konumlandırmasına, yapılandırmasına, şekillendirmesine izin vermeyen zihinsel bir diktatörlük bütün tercihlerimizi yönlendirdi. Özellikle İslam dünyası toplumları, siyasal anlamda kendi kaderlerini belirleyemediler. Modern/seküler yapılara kavram ve kurumlara mahkum edildiler.

ELEŞTİRİYE KAPALILIK VE TEK DÜZELİK

Pratik konularda yararlı olabilen nesnel bilimler, varoluşun, hayatın, kültürün, estetiğin ruhuna nüfuz edebilecek yöntemler geliştirmedi. Aklın, modern/seküler ideolojilerle sınırlandırılarak, ideolojilerin hizmetine girmesiyle birlikte, sömürgeci egemenlikler, dayatmalar, sömürgeci kültür meşrulaştırıldı, kurumsallaştırıldı. Sözünü ettiğimiz keyfi meşrulaştırmalar, şiddet yoluyla meşrulaştırmalar sebebiyle İslam dünyası toplumları yüzyıllardır, sömürgece iktidarların ve kültürlerin aşağılayıcı meydan okumalarına maruz kalıyor. Bu meydan okumalara gereği gibi karşılık veremediğimiz için, bugün de, alçaltıcı bağımlılıklara katlanmaya devam edebiliyoruz. Geçmişin büyük sorunlarıyla yüzleşemediğimiz için, şimdinin büyük sorunları altında eziliyoruz. Can sıkıcı sorunları konuşmayan bir gelenek/zihniyet sebebiyle, her durumda hamasetin ardına gizleniyor, yanılsamaları biriktiriyoruz. İslam dünyası toplumlarında toplumsal-kültürel ataletin neden olduğu uzun süren hareketsizlikler yaşandı, yaşanıyor. Sözünü ettiğimiz hareketsizlik, toplumlarımızda çeşitliliği ve üretkenliği dikkate almayan tekdüzelikler oluşturdu Bugün de, toplumlarımız geçmişin ve geleneğin başlıca özelliği haline gelen tekdüzeliği sürdürüyor. İslami gruplar/cemaatler farklı yorumlara açık olmadıkları, eleştiriye kapalı bulundukları için, kendilerini katı tekdüzelikleriyle kanıtlamaya çalışıyor. Bu kesimler, kendilerini, diğerlerini dışta bırakarak ifade etmeye, bunun için de, farklı yorumları anlamak yerine, propaganda diliyle kendilerini meşrulaştırmaya çalışıyor.

BAĞNAZCA SÜRDÜRDÜĞÜMÜZ TEKDÜZELİKLER

Kültürel niteliklere, derinlik ve zenginliklere sahip olsaydık, farklı düşünceler, yorumlar ve yöntemler sebebiyle birbirimizle çatışmayacak, birbirimize dilsel saldırılarda bulunmayacak, görüşlerimizi en güzel yollarla müzakere ediyor olacaktık. Birbirimizi anlamaya, dinlemeye, birbirimizle konuşarak bütünleşmeye çalışmaksızın yapabileceğimiz hiç bir iyi şey yoktur. Bencillikler, bağnazlıklar, hizipçilikler, mezhepçilik ve milliyetçilikler, İslami anlamda ortak inşa’ları imkansız kılıyor. Bağnazca sürdürdüğümüz tekdüzelikler, Müslümanlar olarak sahip olduğumuz büyük imkanların, büyük değerlerin, büyük bilgeliklerin bilincinde olmadığımızı gösteriyor. İslami bütünlüğü gerçekleştiremediğimiz takdirde, biz Müslümanlar için tarih ve gelecek olmayacağı gibi, yeni bir medeniyet de mümkün olmayacak. Eleştirel akla yabancılaştığımız günden bu yana, kişisel sorumluluğa, bağımsız kişisel irade ve anlama çabasına kayıtsız kaldığımız için, kuru lafızcılığı seçerek, bütüncül içeriğe, ruha, derinliğe, estetiğe ve ufka değer vermediğimiz için, yenilenme ihtiyacı duymadık, İslamı tarihsel zamanlara yansıtacak, bu zamanlarda temsil-tecrübe edecek şekilde insanlığın dikkatine sunmayı başaramadık.

NİTELİK ÜRETME ZAMANI

Toplumlarımızın, halen, karşı karşıya bulundukları, yapısal krizlerle mücadele edebilmeleri için, her şeyden önce yapılması gereken, düşünce ve kültür hayatımızın yapması gereken şey, İslami bilincin, sorumluluk ve dayanışma duygularının, İslami bilgeliğin, niteliğin, samimiyetin ve terbiyenin toplumsallaşmasını sağlamak olmalıdır. Toplumlarımızda bugün, eski alışkanlıklar etkili bir biçimde baskısını sürdürüyor. Politik popülizm ve dini popülizm, eleştirel akla, eleştirel düşünceye saygı duyuyor olsaydık eğer, toplumlarımızda, tarihin, hareketsizlik, tekdüzelik, zamanın dondurulması ve parçalanmalarla sona erdiğini; hareketlilik, üretkenlik ve bütünleşmeyle tarihin yeniden başlatılabileceğini anlayacaktık. Bilmek gerekir ki, umut, hareketlilik ve üretkenlikle birlikte tarihe girer. Zaman, nitelikli kadrolar tarafından, İslami bütünü ve üretkenliği gerçekleştirmek üzere, ortak bir bilinç temelinde ve doğrultusunda, büyük ölçekli fikirler, düşünceler, yapılar üretme zamanıdır. Böyle bir zamanda Müslümanlar olarak bizler ekonomik/maddi/niceliksel zenginlikler için var gücümüzle çalışırken, düşünsel/felsefi zenginlikler için, nitelikler için, anlamlı/kalıcı/etkili çalışmalar yapmıyoruz.

 
Üst