Aşura Günü İbadetleri ve Bid'at'leri

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
AŞÛRÂ GÜNÜ

Muharrem ayının 10. gününe, Arapça’da on sayısı ile aynı kökten türetilmiş “aşûrâ” adı verilir. Bu günün gerek insanlık tarihi gerekse İslam tarihi açısından büyük bir önemi söz konusudur. Bu konuya ilişkin sünnete uygun tavrın ne olduğunu açıklayarak dinde olmayan bid’at uygulamalara da işaret etmek gerekmektedir.

A. AŞÛRA GÜNÜ ORUCU

Aşura gününün orucu, tarihsel süreçte çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bu konuda İbn Receb, âşûra orucunun dört aşamadan geçtiğini belirtir.

Birinci aşama:

Allah Resûlü (s.a.v.) Mekke’de iken aşûrâ orucunu tutardı ancak bunu insanlara emretmezdi. Buharî ve Müslim, Hz. Âişe’nin şu sözünü rivayet etmişlerdir:

Aşûra orucu Kureyş’in cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Hz. Peygamber de o gün oruç tutardı. Medine’ye hicret edince o gün oruç tutmuş, başkalarına da tutmalarını emretmiştir. Ramazan orucunun farziyeti ile ilgili âyetler indirilince oruç tutulması gereken zaman Ramazan ayı oldu, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) aşura orucunu terk etti. Dileyen o orucu tuttu, dileyen tutmadı. (Buharî, Savm, 1; Müslim, Sıyam, 113)

Aşura, câhiliye halkının tuttuğu bir oruçtu. Ramazan orucunun farziyeti ile ilgili âyetler geldiğinde dileyen bu aşura orucunu tuttu, dileyen tutmadı. (Buharî, tefsir, 26)

Câhiliye döneminde Kâbe’nin örtüleri aşûra gününde değiştirilirdi (Buharî, Hac, 46)

İkinci Aşama:

Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin bu orucu tuttuğunu gördü. Onlara “bu nedir? [niçin bugün oruç tutuyorsunuz?]” diye sordu. Onlar “bu, sâlih bir gündür. Bu günde Allah İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardı. Bu sebeple Hz. Musa bugün oruç tutmuştur.” Dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) “ben Musa’ya sizden daha yakınım” buyurdu ve o gün oruç tuttuğu gibi ashabına da tutmalarını emretti. (Buharî, savm, 68)

Muhtemelen Hz. Peygamber, Mekke'de câhiliye toplumunun da kutsal kabul edip oruç tuttuğu bu güne Medine'de Yahudilerin de değer verip oruçlu geçirdiklerini görünce onların bu günü ne amaçla kutsal saydıklarını, bunun onlar açısından bir dayanağı olup olmadığını merak etmiş, bunu öğrenince de zaten câhiliye döneminden beri bilinen ve oruçlu geçirilen bu güne daha fazla önem verip ashabına da emretmiştir.

Bu aşamada Hz. Peygamber (s.a.v.) bu orucun tutulmasına özel bir önem vermiş, sahabeye de bunu teşvik etmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) aşura gününde etrafa duyuru yapmak üzere birini görevlendirmiş ve bu kişiden “kim şu ana kadar bir şey yemişse günün geriye kalan kısmını oruçlu geçirsin, kim bir şey yememişse yemesin” diye duyuru yapmasını istemiştir. (Buharî, Savm, 21)

Yine sahabenin, bu gün hem kendileri oruç tuttuğu hem de çocuklarına bu orucu tutturduğu, onları avutmak için de oyuncakları kullandığı belirtilir. (Buharî, Savm, 46)

İbn Abbas şöyle demiştir: “Allah Resûlü’nün diğer günlere göre daha faziletli olan hiçbir günde Aşura günü kadar oruç tutmaya özen gösterdiğini ve Ramazan ayında özen gösterdiği kadar hiçbir ayda oruç tutmaya özen gösterdiğini görmedim.” (Buharî, savm, 68)

Bu aşamada tutulan aşura orucunun farz mı yoksa sünnet-i müekkede mi olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir. Hanefîlere göre aşura orucu farz idi, Şâfiîlere göre ise müekked sünnet idi.

Üçüncü Aşama:

Ramazan orucu farz kılındıktan sonra Allah Resûlü, aşura orucu konusunda ısrarcı olmayı bırakmış, ashabının bu orucu tutması yönündeki emrini terk etmiş, dileyenin tutmasını, dileyenin tutmamasını emretmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) bu aşamada şöyle buyurmuştur:

“Bu aşura günüdür. Allah bugünü oruçlu geçirmeyi size farz kılmadı. Ben bugün oruç tutuyorum. Dileyen tutsun, dileyen tutmasın.” (Buharî, Savm, 68; Müslim, Sıyam, 116)

Hz. Peygamber (s.a.v.) aşura orucunun faziletiyle ilgili şöyle buyurmuştur:

“Aşura orucunun, tutulduğu yıldan önceki yılın günahına keffaret olmasını Allah’tan ümit ediyorum.” (Müslim, Sıyam, 196)

Dördüncü Aşama:

Hz. Peygamber (s.a.v.) ömrünün son yılında, ertesi yıl aşura orucunu tek gün olarak değil de bir gün daha ekleyerek tutmaya niyet ettiğini belirtmiş ancak ertesi yıl olmadan vefat etmiştir.

Müslim’de geçen bir rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v.) aşura günü oruç tutulmasını emredince kendisine “Ey Allah’ın Resûlü, bu günü Yahudi ve Hristiyanlar da tazim ediyor” denilince şöyle buyurmuştur: “Gelecek sene inşallah dokuzuncu günü de oruç tutarız.” Ertesi yıl aşura günü gelmeden Hz. Peygamber (s.a.v.) vefat etti. (Müslim, Sıyam, 133)

Ebu Hanife'ye göre sadece onuncu gün oruç tutmak mekruhtur. İmam Şâfiî’ye göre de muharrem ayının dokuzuncu ve onuncu gününü oruçlu geçirmek müstehaptır.

B. AŞURA GÜNÜNDE SÜSLENMENİN HÜKMÜ

Aşura gününde gözlere sürme çekmek, kına yakma ve gusletmenin faziletine ilişkin rivayetler âlimlerin çoğunluğuna göre ya uydurma veya aşırı derecede zayıf görülmüştür. Âlimlerin çoğunluğuna göre bu bid’attır. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, II, 419)

Hatta bu tür süslenmelerin, Hz. Hüseyin’in şehadeti sebebiyle matem tutan Şiîlere karşı ehl-i sünnetin cahil kesiminden bir grubun bir tür kutlama gibi alternatif olarak yaptığı bir hareket olduğu belirtilmiştir. (İbn Ebi’l-İzz, et-Tenbîh alâ müşkilâti’l-Hidâye, II, 930))

C. AŞURA GÜNÜNDE KİŞİNİN AİLESİNE YİYECEK, İÇECEK VB. ALARAK GENİŞLİK GÖSTERMESİ

Aşura gününde kişinin ailesine rızık, giyecek vb. şeyler konusunda genişlik göstermesi, bunları almasının sene boyu o kişi için genişliğe vesile olup olmayacağı âlimler arasında tartışmalıdır.

Bir grup âlime göre konu ile ilgili şu rivayet sebebiyle bunu yapmak müstehaptır:

“Kim aşura gününde ailesine genişlik gösterirse Allah da ona senenin geriye kalan kısmında genişlik gösterir.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, V, 331)

İbn Âbidîn, Haskefî’den şunu nakletmiştir: İnsanlar bu hadisten sadece hububat vb. yiyecekler konusunda genişlik göstermeyi anlıyorlar. Oysa hadisten yiyecekler, giyecekler vb. hususlar konusunda genişlik göstermek anlaşılmaktadır.” (İbn Abidîn, Reddü’l-muhtar, VI, 430)

İbn Teymiyye ise konu ile ilgili hadisin uydurma olduğunu, bunun Şia’ya alternatif olarak onların bu günü matem olarak geçirmesine bedel bir grubun da bu günü bayram havasına bürümek için bunu yaptıklarını belirtmiştir. (İbn Teymiyye, İktidâu’s-sırati’l-müstakîm li muhâlefeti ashâbi’l-cahîm, II, 132)

D. AŞURA GÜNÜNDE GERÇEKLEŞTİĞİ BELİRTİLEN TARİHİ OLAYLAR

Yukarıda geçen sahih hadislerde aşura gününde Allah’ın İsrailoğullarını Firavun’un elinden kurtardığı belirtilmiştir. Bunun dışında kimi rivayetlerde Hz. Adem’in yeryüzüne o gün indirildiği, Hz. Nuh’un gemisinin o gün karaya oturduğu, Hz. İbrahim’in ateşten o gün kurtulduğu, Hz. Yunus’un balığın karnından o gün çıktığı gibi ayrıntılı bilgilere yer verilmiş olmakla birlikte bunlar bizzat Hz. Peygamber tarafından bildirilmemiş olduğundan kesin bir biçimde doğrulanma ya da yanlışlanması mümkün değildir.

E. AŞURE TATLISI

Aşura günü söz konusu olduğunda o günde çeşitli kuru gıdalar kullanılarak yapılan aşure tatlısı da zaman zaman bir soru olarak gündeme gelmektedir. Bu uygulama dinî herhangi bir emir veya talimata dayanmamakla birlikte yukarıda bahsi geçen "aile halkına genişlik göstermek" kabilinden addedilebilir. Bu uygulamayı dinî bir emir gibi telakki etmemek, bir örf olarak görmenin bir sakıncası söz konusu değildir. Böyle yapan kişi eğer bununla ailesine, komşularına yönelik bir ikramda bulunmaya niyet ederse niyetinden ötürü sevap alır. Bununla birlikte "muharrem ayının onuncu gününde aşure tatlısı yapmak dini bir uygulamadır" diye düşünmek ve böyle bir algı oluşturmak doğru değildir.

F. HZ. HÜSEYİN’İN ŞEHADETİ VE KERBELÂ FÂCİASI

Hz. Hüseyin ve soyundan olan pek çok kişi Muharrem ayının 10. Gününde Kerbelâ’da Yezid'in gönderdiği askerler tarafından hunharca şehit edilmişlerdir. Bu sebeple o günü Şiîler bir matem günü olarak kabul edip her yıl o günde yas tutmuşlardır. Hz. Hüseyin’in şehadeti, Allah Resûlü’nü (s.a.v.) seven herkesi derinden üzen, sarsan bir olaydır. Bununla birlikte İslam’da insanın kendisini dövmesi, vurması, vücuduna işkence ederek matem tutması söz konusu değildir.

SONUÇ:

Aşura günü, Müslümanın ibadet hayatı açısından önemli günlerden birisidir. O günü bir gün öncesi ve / veya sonrası ile birlikte oruçlu geçirmek, bir yıllık –küçük- günahlara keffaret olarak kabul edilmiştir.

Ümmet olarak bir yandan Firavun’un boğulduğu bu tarihle Firavun’un başına gelenlerden ibret alırken diğer yandan da Resûlullah (s.a.v.)’ın ciğerparesi ve sevgili torunu Hz. Hüseyin’e reva görülen zalimce vahşeti de unutmamak gerekir. Bununla birlikte bunu bir mateme çevirmek, kendini dövmek gibi yollara başvurmak da doğru değildir. Hz. Hüseyin’in kıyamına ve hatırasına sahip çıkmak, kişinin vücudunu dövmesinden çok daha anlamlıdır.

Rabbimiz aşûra gününün feyiz ve bereketinden nasibdar olmayı, Firavun’un boğulduğu bu günde yeryüzünün tüm Firavunları için de aynı sonu görmeyi, Hz. Hüseyin’in kutlu kıyamına sahip çıkmayı cümlemize nasip eylesin.

KAYNAKLAR
------------------

1. İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtar, II, 419; VI, 430.
2. İbn Ebi’l-İzz, et-Tenbîh alâ müşkilâti’l-Hidâye, II, 930
3. İbn Receb, Letâifü'l-meârif, s. 122 vd.
4. İbn Teymiyye, İktidâu's-sırati'l-müstakim, II, 132.
5. Beyhakî, Şuabu'l-Îman.
6. el-Mevsûtatü'l-fıkhiyyetü'l-kuveytiyye.
7. Buharî, el-Câmiu's-sahih.
8. Müslim, el-Câmiu's-sahih.

(Soner Duman /8.Muharrem.1439/Perşembe)
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Muharrem ayında olduğu rivayet olunan;

-Hz Adem'in yeryüzüne indirilmesi
-Hz Adem'le Havva'nın buluşması
-Kızıldeniz'in yarılması
-Hz Nuh'un gemisinin karaya vurması
-Hz Yunus'un balığın karnından kurtulması vs.

Şeklindeki haberlerin hepsi uydurmadır.
 

Ehl-i Sünnet

Kıdemli Üye
Katılım
5 Şub 2011
Mesajlar
3,061
Tepkime puanı
139
Puanları
0
Kızıldenizin yarılma zamanı sahih hadislerle mevcut (Buhari, 3397; Sahih) ancak dediğiniz gibi diğerlerinin uydurma olma ihtimali yüksek, çünkü hiçbir sahih kaynakta yer almamakta.
 
Üst