astroloji ilminin islamda yeri var mı?

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
astroloji nedir?bir fal mı? ilim mi? dinimizde astrolojinin yeri varmı?

astrolojinin kader konusuyla bir ilgisi var mıdır?

bu konu hakkında paylaşımda bulunmak isteyenler buyursunlar.bizimde konuyla ilgili paylaşımlarımız olacak inşaALLAH...

önce bir görelim neler düşünülüyor astroloji hakkında, burçlar hakkında...
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
şimdi birde Tasavvuf ehli ne diyor okuyalım...


muhyiddin arabi k.s. fütuhat-ı mekkiye kitabında diyor ki:

“Şunu da bil ki, Hak Teâlâ daha evvelce anlattığımız kürsü içinde şeffaf dairevî bir cisim yaratmıştır. Bunu da 12 eşit parçaya ayırmış ve bu parçalara BURÇLAR adını vermiştir.”

Bu burçlar toprak, su, hava, ateş gibi unsurlardan olup, tıpkı dünya ehlinin unsurlarına benzer.

Hak Teâlâ her bir burçta cennet ehlinden bir melâikeyi orada iskân ettirir. İşte bu burçlardan cennetlerde tekevvün edecek şeyler tekevvün eder. Değişiklikler ve karışıklıkların tümü bu burçların değişmesiyle ve kurulan düzenin bozulmasıyla olur.

Gerçek olarak âlemimizin öncülüğünü bu 12 burçta bulunan 12 melâike yapmaktadır. Böylelikle bu 12 burç, âlemlerimizin gerçek olarak imamlığını yapmaktadır. Arşın esası 4 kaide üzerine oturtulduğundan, bu burçlar 12 olmasına rağmen, 4 mertebe üzerine bulunurlar.

Konaklar üçtür. Dünya, Berzah, Âhiret. Bu konaklardan her bir konağın dört menzili vardır. Bu konaklarda bunların hükmü geçer. Üç konağı dört menzile çarparsak 12 eder bu da 12 burca delâlet eder.

Şu anda bize cennet gibi gelen dünyamız, âhıret günü itibariyle ateşe döneceği için Berzah da bu dört menzilin hükmü altındadır. Cennet de bu dördün etkisindedir.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Bunlardan Koç, Aslan, Yay aynı mizaç ve mertebededir.

Boğa, Başak ve Oğlak başka mertebede ve aynı mizaçtadır.

İkizler, Terazi ve Kova başka mertebe ve aynı mizaçtadır.

Nihâyet Yengeç, Akrep ve Balık başka mertebede ve aynı mizaçtadır. Bunlar dört hâkim vali olarak bir menzilde bulunurlar.

Dünyanınki ise Yengeç burcudur.

Berzah âlemi ise Başak burcunun hüküm ve etkisi altındadır. Ayrıca bir de dünyanın ateşe dönmesi durumunda sahibi Yengeç Burcu olmaktan çıkar ve Terazi burcunun hükmüne girer. Cehennem ateşine düşenlerin azâbı sona erdiğinde ise ikizler burcu dünyayı teslim almış olur.

Cenâb-ı Hak Teâlâ oniki burcun mümessili olan her bir melâikeye otuz ilim hazinesi vermiştir. Bu burçlardaki melâikeler kâinatta lüzumlu olan şeyleri bu ilim dolabı olan burçlardan olarak indirirler ve bir sene ile yüz sene arasında dünyada bırakırlar.

Cennet ve Cehennem ehline nezâret hakkı da bu 12 burca verilmiştir. Cennetteki hükümler hep bu 12 burçtan çıkar.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
İnsanın âhıret neşeti, berzah neşeti gibidir. İnsanın bâtını, kendisine göre bir hayâldir.

Mükevkep felek cennetin tabanı, atlas felekte cennetin semâsıdır. Hava, âlemin hayatıdır. Bu nemli sıcak bir havadır. Hava içindeki nisbetler ve dereceler yükseldi mi buna ateş adı verilmiş olur. Hararet ve rutubet derecesi düştüğünde ise su adını almış olur. Havadan gayrı süratle değişecek bir şey yoktur.

En azâmetli burçlar da hava tabiatlı İkizler, Terazi ve Kova burçlarıdır.

Dünya ve dünya semâsı içindeki aydan sonra ikinci semâda Merkür, üçüncü semâda Venüs, dördüncü semâda Güneş, beşinci semâda Mars, altıncı semâda Jüpiter, yedinci semâda da Satürn vardır.

Bu gezegenlerin her biri meydana geldikten sonraki zaman içinde, burçlardaki hazineler bu gezegenlere melâikeler tarafından indirildiler ve bütün bu uydulardaki rükûnlere tesir etmeye başladılar.

Zaman, tümüyle izâfî bir şey olup gerçek varlığı yoktur. Güneşin görünmesiyle gündüz ve kaybolmasıyla gece olur ki bu izâfî hükümlerden aylar, mevsimler seneler doğar.

ALLAH her semâyı imâr edecek ruh âlemleri ve melâikeler yaratmıştır.

İnsanlardan evvel, ALLAH, yeryüzünde ateşten yaratılmış olan cinleri var kılmıştı.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Dünyadan ayrıldıktan sonra, artık uyku diye bir şey yoktur. Çünkü kıyâmet günüdür.

Mükevkep felek ateşe döndüğünde, bu feleğin içi Mukaar yâni sonsuz ateş derinliği olduğundan “cehennem” adını almıştır.

Sırat ise, arzımızın üstünden mükevkep felek doğrultusunda ve belirli bir yükseklikte cennet surları dışındaki geniş ve çimenli alana doğru kurulur.

Dünyada insan bir hayâldir.

Bugün dünya evi denen bu yerler kıyâmet günü Cehennem evi hâline gelecektir.”

Evet, Hazreti MUHAMMED aleyhisselâmın getirdiği İslâm Dini’ni en iyi anlayanlardan biri olan Muhyiddini A’rabî’den bu konuda size naklettiğimiz cümleler şimdilik bu kadar.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
İBRAHİM HAKKI ERZURUMİ DİYOR Kİ:

Zamanın Gavs-ı A’zâmı ve Kutbul Aktabı olarak bilinen büyük âlim, mütefekkir ve mutasavvıf İbrahim Hakkı Erzurumî de Burçlar ve tesirleri hakkında bakın neler demiş:

“Zuhal (Satürn) yıldızın tabiatı gayet soğuk ve kurudur. Erkek olup, gündüze nisbet edilmiştir. Nahsı ekber, denilmiştir. Buna bakmak gam ve keder getirir.

Buna karşılık Zühre (Venüs) gezegenine bakmak da surûr ve safâ getirir demişlerdir.

Zuhal yıldızına ahmaklık, cehâlet, korkaklık, cimrilik, kin, yalan, levm, tembellik ve geç anlama gibi huylar izâfe edilmiştir. Bu yıldız rahimlere vâki olan nutfelere tâli olsa, bu yıldızın tabiatı ve vasıfları, ALLAHû Teâlâ’nın izni ile sirâyet edip, o cibiliyetle doğumdan sonra bu vasıfların meydana çıktığı tecrübe olunmuştur.

Zuhal, Çarşamba gecesine ve Cumartesi gününe hâkim bulunmuştur.”

Bu gibi bilgileri her gezegen için anlatan İbrahim Hakkı Erzurumî bu arada çeşitli hadîslerde geçen “beşyüz yıllık yol” tâbiri için de şu izahı yapmaktadır:

“Heyeti İslâm’da göklerin ve yerlerin büyüklük ve uzaklıklarını beşer yüz yıllık yol ile târif etmekten maksad, büyüklüklerinde mübalağadan kinayedir, yoksa bu esas ölçüleri değildir.”
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Bu şiirinde yıldızların olaylar üzerindeki tesirlerini şu satırlarla ifâde eder. İ. Hakkı Erzurumî:

“Ve sonra Hakkı der, ilm-i felek sırrını ayân ettim

Otuz beyt içinde Nahs ve Sa’d saatlerini beyân ettim.

İki âlemde bir bildim müessir Zât-ı Mevlâyı

Fakat sebeplere bağlanmış ednâyı hem alâyı.

Eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattır

Hangi yıldız hükmeder, ol dem nuhusat ya saadettir.”
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Mârifetnâme’de, gezegenlerin tesirinin hakikatı bahsinde beşinci nevî de özetle şöyle demektedir İbrahim Hakkı Hazretleri:

“Yıldızlar, meleklerin elinde mecbur ve muztardır. Melekler de Hak Teâlâ’nın emrinde boyun eğerler, itâat ederler. Hepsi onun iradesi ile ve kudreti ile harekette ve hareketsizliktedir.

Güneş sıcak ve kurudur. Ay soğuk ve rutûbetlidir. Yıldızlar bu keyfiyetleri ile âlemde mutasarrıftır. Müneccim –astrolog- bu sözleri ile doğruyu söylemektedir. Ancak bütün işleri, yıldızlara bağlaması doğru değildir. Yıldızlar ancak Hak Teâlâ’nın izni ile bu tasarruflara yetmişlerdir. Yıldızlar ve tabiatların tesir ve tasarrufda rolleri vardır.

Oniki burçda oniki melek vardır... Yedi gezegen gece gündüz o burçların kapılarında dolaşıp hizmet ederler!”

Bu konuyu daha detaylı olarak anlatan İbrahim Hakkı, konuları geniş boyutlu görmek gerektiğini de belirterek tek bir bilimle çözülemeyeceğine işaret ederek şöyle der:

“Bu hakikatı bu şekilde idrâk etmek ne tıb ilmiyle, ne hikmeti tabiî ile ve ne de ahkâm-ı nücum-astroloji hükümleri-ile hâsıl olur. Ancak Nübüvvet ilmiyle bilinir!.”
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
devam etmeden önce bir iki hususta açıklama yapalım.
1-bizim savunduğumuz astroloji ile ilgili konular kesinlikle gayb ten bilgi vermek ve fal değildir.bunlar,aynen incil ve tevratın tahrif edildiği gibi gerçek astroloji bilgilerinin (ki idris aleyhisselam tarafından açıklanmıştır) tahrif edilerek falcılığa ve müneccimliğe dönüştürülmüş halidir.bizim açıklamaya çalıştığımız ise bu kainatta ALLAHU TEALA nın yaratmış olduğu düzene dair açıklamalardır.
2-konuyu herkesin bilmesi ve böyle amel etmesi diye bir şart yok.arzu eden,hikmetlere meraklı kardeşlerimizle bilgi paylaşımı amacımız.
3-konu hakkında paylaşımlara devam edeceğiz biiznillah.lakin alıntılarımız konunun anlaşılması için uzun olacak.sabredip okuyanların konu hakkında değerlendirme yapabileceği kadar ilmi olacağını ümit ediyoruz.ALLAH ın izni ile...inşaALLAH...
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Burçlar olarak nitelendirilen takımyıldızlar eskiçağda Babil’liler tarafından tespit edilmiş ve tasnife sokulmuştur. 12 Burç olarak tasnif edilen takımyıldızların bu durumuna ait bilgi bazı kaynaklarda o çağda yaşadığı ileri sürülen İdris Nebi’nin mucizesi olarak da belirtilmiş ve bu ilmin kaynağının adı geçen Zât olduğu öne sürülmüştür.

Daha sonra bu ilim Yunan’lılara, Mısır’lılara ve İslâm âlemine intikal etmiştir. “Burçlar” denilince akla gelen, dünya ve üzerindekileri etkileyen 12 büyük takımyıldızdan söz edilir. Bunlar sırasıyla şöyledir:

Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık.

Eski inanışa göre yeryüzündeki olayları “burçlar” adı verilen kümelerdeki yıldızlar meydana getirirdi. Güneş sistemindeki gezegenlerde bu kümelerdeki yıldızlarla birlikte insan kaderi üzerinde rol oynardı. İnsanların bu iddiaları kuvvetlendirecek bazı delillerde elde etmesi üzerine artık “YILDIZLARA TAPINMA” devri açılmış oldu. Bu devirlerde insanlar sanıyorlardı ki, her burç birer ilâh ve insanlar hakkındaki hükümler onlardan çıkıyor. Böylece de tarihte yıldızda oturan tanrılı inanç sistemi doğdu.

Buna karşılık, gelen çeşitli Nebiler ise âlemde bütün varlıklar üzerinde hâkim ve mutasarrıf olan tek ALLAH esasını insanlara idrak ettirmeye çaba sarfettiler.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
İDRİS Nebi, görev süreci içinde, insanlara, yeryüzünde olup-bitenler üzerinde gök cisimlerinin tesirlerinden bahsetmiş; yani “BURÇLAR İLMİNİ” açıklamıştı...

Ancak, kendisi bu açıklamayı yaparken, elbette ki bütün bu güçlerin idaresinin de ALLAH'ın ilim, irade ve kudretiyle meydana geldiğini bildiriyordu...

"ASTROLOJİ" yani eskilerin deyişiyle "BURÇLAR İLMİ" denilen sistem, İDRİS aleyhisselâm tarafından açıklandıktan sonra; derin düşünce yeteneğinden mahrum insanlar olayın kökündeki ve sistemdeki ana güçten perdelenerek; tesirlerini kesinlikle tespit ettikleri "BURÇLAR" ilmine sarılıp, her şeyin yaratıcısı ana kudret olarak yıldızları kabullendiler!..

Bu yanlış tespit, daha sonraları, dar görüşlü insanların, bu gök cisimlerini "TANRILIK TAHTINA" oturtmalarına; ve böylece birer tanrı kabul ettikleri gezegen ve burçlara tapınmaya kadar uzandı!..

Esasen her Nebinin getirdikleri, o toplum içindeki dargörüşlüler tarafından zaman içinde saptırılmış, sistem içindeki doğruluk noktasından kaydırılarak; lokalize doğruluk veya yerel doğruluk noktasına oturtulmak suretiyle deforme edilmiştir..

İşte, "BURÇLAR İLMİ"nin (astroloji) konusunu oluşturan "ALLAH'ın varediş sistemi içindeki bu mekanizma"nın yanlış kavranılması sonucu; gök cisimleri, toplumlar tarafından tanrılaştırılmaya başlanınca, bu kavramlar adına putlar yapılmaya başlanmış ve nihayet ayın, güneşin, yıldızların birer tanrı oldukları ve bunlara tapınılması görüşü o devir toplumlarına yerleştirilmiştir..
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Böyle bir akış içinde iken insanlar, bu defa İBRAHİM Nebî gerçekçi düşünce yoluyla bu yıldızların, ayın, güneşin tanrı olduğu yolundaki iddiaların üzerinde derin düşünceye girmiş ve bunların tanrı olamayacağı gerçeğine ulaşmıştır..

Bu eriştiği gerçek neticesinde de hâlini şöyle dile getirmiştir:

-İnni veccehtu vechiye lilleziy fatIres semâvati vel ardı HANİFen ve ma ene minel müşrikin!.. ( 6-79 )

-VECHİMİ O VECHE DÖNDÜRDÜM Kİ, YERYÜZÜNÜN VE GÖKTEKİLERİN HEPSİNİN FÂTIR’IDIR!.. HANÎF OLARAK... ŞİRK EHLİNDEN DEĞİLİM!.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
astroloji yıldız falı mıdır? yoksa gerçek ilim mi?
İnsanlığın oluş düzeni ve sistemi, Astroloji ilminde mevcuttur. Nitekim Muhyiddin A’râbî de bu yüzden burçların tesirleri hakkında:

“Dünyada ve cennetlerde oluşan her şey burçların tesirleriyle meydana gelir” ifadesiyle konuya işaret etmiştir.

Bu tesirleri farkedip, ancak genel nizamı ilâhî içindeki yerini değerlendiremeyen insanlar geçmişte ancak Ay’a, Güneş’e ve diğer yıldızlara tapınma durumuna girdikleri için, daha sonraki devrelerde bu konu kapatılmaya gidilmiştir.

Oysa... İlâhî düzen içinde yağmurun rüzgârın, yenen yemeğin yeri ne ise, bu takımyıldızların ve onların ışınımlarının yeri de odur!. Her biri ne görev için varedilmiş ise, o görevi yerine getirmektedirler. Onların bu tesirleri dahi ilâhî irade içinde kudreti ilâhî ile meydana gelmektedir.

Burada anlaşılması gereken en önemli olay şudur:

Nasıl, yediğimiz yemek, içtiğimiz su, belli bir enerjiyi oluşturup bedenimize yararlı oluyor diye bunlara tapınmak gerekmiyorsa ve tapınılmıyor ise; aynı şekilde beyinlerimizin çalışma düzeni üzerinde ilâhî takdir ve tedbir gereği olarak tesirli olan bu burçlara ve planetlere de asla tapınılmaz ve onlar ilâh düzeyinde mütalâa edilemez!. Halbuki, bu gerçeğe rağmen dünya üzerinde bugün güneşin oğluna tapıp, bayrak edinenler mevcuttur.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
‘’ALLAH’ım beni doyuran sensin!’’ dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır!.

Bedene nisbetle yenen yemeğin, içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur!.

Varlıkta mutlak hüküm süren-tasarruf eden, ALLAH azze ve celledir!.

Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile meydana getirmiştir.



BÜTÜN YILDIZLAR DA

O’NUN EMRİNDEDİRLER!


Evrendeki tüm varlıklar, varedenin sayısız özelliklerinin âşikâre çıkmasına vesile olmak gayesiyle ve sanki o özelliklerin yoğunlaşması suretiyle oluşmuştur. Bir diğer ifade ile; tüm takım yıldızlar, yıldız birikimleri olan galaksiler hep vareden mutlak varlığın sayısız isimlerinin ve vasıflarının yoğunlaşmış halleridir gerçekte!. Ve bunların yaydıkları sayısız kozmik ışınım dahi kendilerini oluşturan mânâların tüm varlığa yayılmasından başka bir şey değildir.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
İnsana bakıp, “bu, etten-kemikten ibaret basit bir hayvandır!. Ruhu yoktur!!! Ebedî bir hayatı yoktur!. Değişime girer ve tükenir!.” demek ne kadar ilkel ve dargörüşlü bir anlayış ise;

Galaksilere, takım yıldızlara, burçlara, Güneş sistemindeki planetlere bakıp da, onlar için. “bunlar basit yıldızlardır. Doğar, ölürler. Canlılıkları yoktur, cansızdırlar!. lâf olsun diye oluşmuş ve oluşmaktadırlar!. Ne etki alırlar ne de etki verirler.” demek de o kadar ilkellik ve dargörüşlülüktür!.

“HİÇBİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE, HER ŞEY ALLAH’I TESBİH VE HAMD ETMEKTEDİR ANCAK SİZ ONLARIN TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ” (İsrâ – 44)

Âyeti dahi onların canlılığına ve bir görev îfa etmekte olduğuna işaret etmektedir.

Böylece olayı izah şartlarından mahrum olan eski kemâl ehli de, bu yıldızlarda yaşayan meleklerden sözetmişlerdir ki esasen aynı şeydir. Bir kısmı da yıldızların ruhunu ifadeye çalışmıştır ki; bu da aynı şeydir.

Nahl sûresinin 16’ncı âyetinde;

“YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR”

denmektedir.

Bu apaçık bir gerçeğe işarettir!. Ancak ne var ki, sürekli olarak tapınma duygusu ile gözünün gördüğü bir takım şeylere tapınma arzusu içinde olan insan, yıldızlarda takılıp kalmasın ve onlara tapınmasın diye bu gerçek örtülmüştür.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
“Onlar yıldızla yollarını bulurlar” şeklinde, bu âyet anlatılmak istenmiştir. Ve elbette ki âyetin sadece bu mânâsına şartlanmış olan kişiler bizim bahsettiğimiz yönünü şimdi inkâr etmeye çalışacaklardır.

Oysa yıldızların yaydığı kozmik ışınımlar, onların beyne ulaşması, ‘’hidâyet’’ dediğimiz olaya yol açan beyin devrelerini açması ve o kişinin takdîri Hüda ile böylece hidâyet bulması hiç de yadırganacak bir olay değildir!.

‘’ALLAH’ım beni doyuran sensin!’’ dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır!.

Burada anlaşılması gereken en önemli olay şudur:

Bedene nisbetle yenen yemeğin, içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur!.

Nasıl ekmeğe suya havaya tapınılmıyorsa, böyle bir şey ilkellik ise, aynı şekilde yıldızlara tapınmak da o derece ilkelliktir!.

Varlıkta mutlak hüküm süren-tasarruf eden, ALLAH azze ve celledir!.

Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile meydana getirmiştir.

Eğer biz aklımızı kullanır, kâinatın nasıl tümüyle bir mekanizma şeklinde işlediğini idrâk edebilirsek; ALLAH’a karşı kulluk görevimizi çok daha geniş boyutlarda îfa etmiş oluruz!. Elimizden gelmiyorsa, muhakkak ki kişi kapasitesi dışında kalandan mesûl değildir!.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
“GECEYİ VE GÜNDÜZÜ, GÜNEŞİ VE AYI SİZLERE TESHİR BUYURDU. BÜTÜN YILDIZLAR DA O’NUN EMRİNDEDİRLER!. ELBETTE BUNDA AKLI OLAN KAVİM İÇİN, İBRETLER VARDIR (Nahl – 12)

ALLAH, yeryüzünde “Halife” olarak insanı meydana getirmek istedi. Onda, kendi özelliklerini izhar etmeyi diledi. Ve onu meydana getirecek muhteşem kozmik fabrikayı, yâni kâinatı yarattı!. Sonra onun içinde, kudretiyle insanı yarattı ve nihâyet onu kendine ayna kıldı!. Tâ ki sayısız özellikleri onlarda her birinde ayrı ayrı yansısın!.

“ALLAHû Teâlâ yaratıklarını karanlık içerisinde yarattı ve sonra onlara NÛRUNDAN SAÇTI. O NURDAN KİME İSABET EDERSE HİDÂYET BULUR. Ve her kime isabet etmezse dalâlette kalır”. (Tırmizî)

“VE YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR” (Nahl – 16)

Bu anlayışla eğer araştırırsak, bu hususa işaret eden daha nice âyet buluruz.

Evet, “Yıldızla hidâyet bulurlar”.

Kimler?.

Hidâyet bulanların tümü!.

Çünkü, âyeti kerîmede sınırlayıcı hiçbir hüküm yok!.

Oysa, maalesef bu yönünden haberdar olmayanlar tarafından, âyetin mânâsı son derece dar kapsamlar içinde mütalâa edilmiş ve kısmen de âdeta zorlanarak; “Çölde yollarını kaybedenler, yıldızlara bakarak yollarını bulurlar” şeklinde bir mânâ ile sınırlanmıştır!.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Evet... Hâdi, Cenâb-ı Hak’tır!. Dilediğine hidâyet eder, dilediğini dalâlette bırakır!. Dilediğine nûrunu isabet ettirir, hidâyet denilen çalışma o yönde, onu çalışmaya kolaylaştırır. Dilediğine de isabet ettirmez!.

Diğer taraftan “YILDIZLAR DA ONUN EMRİNDEDİRLER. AKLI OLAN İÇİN BUNDA İBRET VARDIR!” şeklindeki açıklama dahi, yıldızların O’nun emri ile birtakım işler yapmak üzere varedildiğini; cansız, işe yaramaz, süs olsun diye yaratılmış şeyler olmadığını anlatmaktadır.

Ancak bütün bunları değerlendirebilmek için “AKLI OLANLARDAN” olmak lâzımdır. Ki, geniş boyutlarda konuyu ihâta edip; bütün sistemi tüm ihtişamıyla kavrasın ve ALLAHû Teâlâ’nın azâmetine birazcık olsun yaklaşabilsin!.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
KAZA VE KADER’İN “SİSTEM”DEKİ İŞLEYİŞ ŞEKLİ

ASTROLOJİ İLMİYLE ANLAŞILABİLİR ANCAK!


Kaza ve kader konusunu elbetteki bir sistem şeklinde anlatabilmek mümkün değildir; bunun sistemdeki işleyiş şekli, “Astroloji İlmi”yle yani eski ifadesiyle “Burçlar İlmi”yle son derece yakında ilgilidir. Esasen astroloji insanın yapısıyla iç içedir veya insanın yapısına temel teşkil eden bir daldır.

Bilim mi değil mi???

Ben bunun tartışmasına girmiyorum… Çünkü buna bilim değil diyenler, taş devrindeyken uçaktan bahsedenleri hayalcilikle suçlayanlar gibi kalıyor.

Dolayısıyle bunun bilim olduğunu, eğer önümüzdeki asır içinde insanlık evrenin bir üst boyutunu teşkil eden mikrodalga âlemi değerlendirebilecek duruma gelirse tesbit edebilecektir.

Kader konusunun kuvveden fiile çıkıp yani kader konusundaki nazari bilgilerin tatbiki bir biçimde anlaşılır hale gelmesi astroloji ilmiyle ancak anlaşılabilir olmaktadır.
 

kariyb

Doçent
Katılım
10 Şub 2008
Mesajlar
688
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
ALLAHÛ TEÂLÂ’NIN KADERİ,

“HER AN” NASIL UYGULANMADA?


Hemen burada şu mânâya gelen hadîs-i şerîfi hatırlatalım:

Enes radıyALLAHu anh naklediyor:

Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

-Cenâb-ı Hakk bir kazasını yerine getireceği zaman o kulun aklını başından alır, o kul bu halde o işi işler; sonra o kulun aklını iade eder de bu defa o kul pişman olup, ben bu işi nasıl yaptım der. (Deylemî)

Evet, KADER nasıl hükmünü yerine getirir, önce onu görelim;

Normal akıllı bir insan.. Ama ne çare ki kaderin hükmü geldi çattı. Mars, Güneşinin üzerinden geçerken, Ay da yükselen burcundaki bir planetin üzerine düştü. İşte o anda ne olduysa oldu, son derece sudan bir sebeple karşısındaki kişiye karşı içinde âniden bir şiddet uyandı ve çekip bıçağını saplamaya başladı!. Aklı başına geldiği zaman ise karşısındaki 12 yerinden bıçaklanarak ölmüştü!. Sonra şöyle konuştu: “Bir anda aklım başımdan gitti, vurdum vurdum... Aklım başıma geldiğinde ise iş işten geçmişti!.”

İşte sık sık gazetelerde gördüğünüz bu satırlar bilinçsiz olarak anlatılan “kader” hükmünden başka bir şey değildir!.

Nitekim yukarıda nakletmiş olduğumuz hadîs-i şerîf de bu söylediklerimizi aynen teyîd etmektedir. Böyle olunca, biz kimseyi suçlamayacak mıyız?. Bu sorunun cevabını ileride “kadere iman” bölümünde vermeye çalışacağız.
 
Üst