Aşkımdan Alıntılar

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
di-NVLX.jpg


Ve sen, çöl kızı Leylâ!… Seni yüreğimden koparmak isteyenlere
karşı Nevfel’in ordularınca savaşmaya hazırım.
Bu şehir ki bu kadar güzeldir, sen buraya yakışırsın!
Ah izini bir bulabilsem!”

Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk / İskender Pala
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Aşk Dediğin Üç Harf, Beş Nokta…

di-QNS7.jpg


Aşk dediğin elif gibi olmalı, dümdüz, dosdoğru…

Aşk dediğin şın gibi olmalı, şeksiz, şüphesiz ve üç noktası özü, sözü, gözü anlatmalı…

Aşk dediğin kaf gibi olmalı, kaf dağı gibi ulaşılmaz erişilmez olmalı, iki zirvesi iki nokta gibi göğe uzanmalı, biri can biri canan olmalı… Hem kaf aşkın kalbidir onu çıkarınca gariye aş kalır mide kalır…

Aşk gönül işidir; gıdası cananın tebessümü, bir tatlı sözüdür…

Alemin var olma sebebi Aşk’tır, dünya Aşk ile döner, güneş her sabah Aşk’a gülümser, yıldızlar kara gecede Aşk’ı aydınlatır, yağmur bile Aşk’ı yeşertmek için yağar aleme…

Gülün nazı, bülbülün niyazı hep Aşk içindir…

Şairlerin yazdığı, ressamların çizdiği hep Aşk değil midir?

“… Aşk sözcüğü zaten sözlükte sarmaşık demekmiş. Bir sarmaşık çınarları servileri nasıl sarmalarsa Aşk da öyle sarıp sarmalarmış çınar gibi yiğitleri, servi boylu dilberleri ve her sarmaşık sardığı ağacı kuruturmuş; sonunda dıştan yemyeşil ve güzel gösterirmiş ama içten içe kurutur, çürütür, çökertirmiş… ”

“ … sevmenin tabakaları muhabbet, Aşk ve dert olmak üzere üç derecedir;

- muhabbet odur ki; mahbubunu görürse memnundur, görmezse kaydında değildir,

- Aşk odur ki; mahbubunu görürse memnundur, görmezse mahzundur,

- dert odur ki; mahbubunu görürse de mahzundur, görmezse de mahzundur… ”

Aşk hüznün dostudur, hasretin yoldaşı… Gurbettir hep aşkın mekanı… Hep biri ister, biri gözler, birden başkası düşmanıdır aşkın…

Aşkın tek gıdası, ekmeği, aşı, aşığın gözyaşıdır. Aşkın bayramı maşuğun bir tek tebessümüdür…

Aşk; görebilmektir, binlerce kişi içinde onu görebilmek, ama bazen de görmezden gelebilmektir.

Aşk dua etmektir; “Yarabbi ona da benim sevgimi ver” gibi dualar aşığın duası değildir, çünkü aşkta karşılık beklemek yoktur. Aşığın duası her an “Yarabbi onun hakkında hep en hayrlısını nasip et, ona gelecek dertler, üzüntüler bana gelsin” diyebilmektir. Ya da “Ben öleyim o kalsın, ben ağlayayım o gülsün” …

Ama en önemlisi Hz.Ebubekir’in duası gibi dua etmektir. Hani diyor ya “Yarabbi benim vücudumu o kadar büyüt ki cehennemde benden başka kimseye yer kalmasın.” İşte Aşık en azından diyebilmeli ki “Yarabbi benim vücudumu iki kişilik yap eğer onun cezası varsa onun yerine de ben yanayım, yer kalmasın cehennemde o dışarda kalsın.”

Hatırlamak; unutanlara has bir özellktir. Aşk dediğin unutmak tükenmektir diye bilip hiç unutmamaktır…

Aşk; herşeyi, her anı, her zamanı, her mekanı O ve diğerleri diye ayırmaktır. Onsuz bir geçmişi buruşturup çöpe atabilmek, onsuz bir geleceği hayal bile etmemektir.

Aşk, Nazdır. Tüm sevdaların olmazsa olmazı naz.. Türk’ün ta Türkistan’dan çıkıp geldiği, İstanbul’un Fatih’e ettiği naz… Naz anlayana niyazdır. Bilesin!

Aşk en çok da haddini bilmektir…

Ve aşk susmayı bilmektir, susabilmektir…

Aşk dediğin…

Neyse…

Mustafa Türkarslan
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar, Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar. Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar, Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar. Hadi git, benden sana dilediğince izin, Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin. Kahrımın nedenini söylesem irkilirler; Çünkü herkes beni Kays, seni Leylâ bilirler. ....

aşk'dan alıntı...
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63

di-UGZ0.jpg


kaysı, mecnun etmeye lazım olan bir leyla imiş ... kayslar çok olur elbet leyla bulunmaz imiş ...​
 

Yüzde bir

Doçent
Katılım
18 Haz 2011
Mesajlar
711
Tepkime puanı
356
Puanları
63

[İhvan Forum'un tüm üyelerine göstermiş oldukları teveccühden ötürü müteşekkiriz ... aşkımdan alıntılar konusunda müsadenizi isteyerek, sözü aslına “aşk” a bırakıyoruz … gitmedik/ayrılmadık, beraberiz … sürçü lisan ettiysek affola ...]

di-U3YF.jpg


Gül gülsün gonca açılsın bana sen gül yeter
Ağlasa bülbüllerin ey gonca tek sen gül yeter.
[Zati]
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Aşk koyar mısın bu masalın adını?


Aşk koyar mısın bu masalın adını?

Aynı ayın farklı hilalleriyiz, aynı duyguların Allah bilir kaçıncı sahibiyiz.

Yastığa konduğunda uyku tutmayan başlar, hayallere konduğunda keder tutmayan onlar.

Onların, onlar gibilerin, onlara benzeyenlerin, onlarla bezenenlerin ve bizim için diyelim ki:

Ey gönül!

Sessiz kalma, susma çok konuşan var diye, içinde salınan çocukluğu haykır önce, korkma geç kalırımda annem azarlar diye, daha okunacak, okuyacak çok ezanımız var üzülme, mecnun ol, kapa gözlerini, bir salıncakta hayal et kendini, kuşlar kıskansın uçmaya yeltenen hayallerini, bağır hiç olmadığı kadar, gül çürük dişlerine inat, çekinme ve merak etme beğenilmem diye, sen önce bir sev gerisi gelir yeni pabuçların gibi yürüye yürüye.

Yine diyelim ki; ey gönül!

Eğme başını yürürken, kaç bahar gördüysen o kadar genç olmalısın şimdi, duymuyor musun, sana sesleniyor gül, karanfil, nilüfer, lale, orkide, menekşe, senin için ötüyor tüm kuşlar, vuslata ersin göz kapakların, ciğerlerin doysun çiçeklerin hoş rengine, kollarını bırak iki yanına, kaldır başını, seyret masmavi göğü, bulutları, sevdaları, mutlulukları, sensin bu mutluluğun kaynağı ve sen olmalısın sevda yolculuğuna çıkmış bu geminin yegâne kaptanı.

Bir daha diyelim ki; ey gönül!

Utanma ve sıkılma söyleyemediğin şeyler için, sen değilsin bir tek ve sen yaratılmadın bir tek, boş ver rüzgâr dağıtsın saçlarını, sarıl hayallerine sımsıkı, beklemekten sıkılma unutma ki kışında yazında var bir baharı, senin dilinle dillenecek, busenle kıymetlenecek, kafiyenle hecelerine bölünecek bir yazın, yazgınla yaza dönecek geçirdiğin tüm baharların. Bitsin bu hasret, öyle ya bitmeli artık bu hasret, Ferhat ölmemeli bu hikâyede, Yusuf gözyaşı dökmemeli bu öyküde, ayrılık çizmedim bu dünyaya, resmetmedim hiçbir hüznü bu masalda.

Önce heceler birleşmeli, sonra çocukluğum yeşermeli, gençlik görünmeli karşı tepeden, bir kulaç yanında Leyla’sı bitmeli, geceye çalmamalı bu gündüz, dillere destan olmalı nâmı.

Sevdayla ve ayın’la ve kaf’la ve şın’la söylenmeli ve aşk konulmalı bu masalın adı.

Sahi.

Aşk koyar mısın bu masalın adını?

Mahmut Sayar
 

garip70

Ordinaryus
Katılım
30 Kas 2009
Mesajlar
2,779
Tepkime puanı
309
Puanları
0
Baktım testereyle biçiyorlar, rende ile yontuyorlar:sweatingbul::sweatingbul:
Sonra başladılar çekiç vurup çivi çakmaya işkence altında sıkıştırılmaya:swoon:
Hop n'oluyor ben yokum bu işte diyecek oldum:(
Sen bilirsin dediler. Ya bunlara katlanır güzel bir mobilya olur bir yerleri süslersin:flw
Ya da bir kış günü odun olarak sobada yanar bir yerleri ısıtırsın.:confused1:
Sustum...:ppty
 

yusufsaid

Profesör
Katılım
17 Şub 2011
Mesajlar
873
Tepkime puanı
407
Puanları
0
Konum
Ankara
Dudaklarımızın susuzluğu, sinemizin soluksuzluğu ve yüreklerimizin O'nsuzluğu seni bana beni sana 'eş' eden. Gaye kana kana O'nu yudumlamak, nefes gibi içine O'nu çekmek, kor diye yüreğe O'nu basmak... Bizimkisi Yitik Maşuk'unu arayan iki sevdalının yoldaşlığı. İzleri paylaşan iki yol avaresiyiz, bizi tanış eden O, o kadar...
 

yusufsaid

Profesör
Katılım
17 Şub 2011
Mesajlar
873
Tepkime puanı
407
Puanları
0
Konum
Ankara
Birileri 'aşk'tan sual etti:
Birileri dedi 'Yusuf ile Züleyha'
Bilir misin en değerlisi nedir eşyanın?
Bir gömlek...
Maşuktan aşığa giden,
Aşığın 'ayn'ına değen...
Ey Nefs!
Aşk bilmeceni Yusuf'ta çözme,
Kendini de aşık bilme!
Bileceksen aşkı Yakup'ta bil!
Aşk dediğin,
Uğruna Yakubu nazarından edendir
Yusuf ile Züleyha değil...​
 

garip70

Ordinaryus
Katılım
30 Kas 2009
Mesajlar
2,779
Tepkime puanı
309
Puanları
0
Leyla bir yemekte konuklara yemek dağıtmaktadır. Herkese bir kepçe yemek koyar. Tam Mecnunun önüne geldiğinde ona yemek koymaz...
Sadece kepçe ile tabağına cilveli bir şekilde vurur...
Tık tık...
Mecnun mutluluktan uçuyor...
Ya hu... derler. Sana hiç bir şey vermedi. Mutluluktan uçuyorsun. Deli misin?
Mecnun mutlu bir şekilde şöyle der:
Ya bana da size verdiğinin aynısını mı verseydi... :)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
di-5WNZ.jpg


Ne zaman aklım yönetip, beden hizmette olsa,

hayırlara varmadım
Ne zaman gönlüm yönetip,

akıl hizmette kalsa, gerçek oldu muradım
Akıl ile çöl içinde yol bulup kurtulmaya,

boşa çalışmaktansa
Aşk, bütün çölleri bana, gümüş tepsi içinde getirirmiş, anladım​

alıntı...
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Aşk Nedir?

di-VE2M.jpg


Gizem dolu bahçede, güzel olan bir kuş var… Gül kırmızı… Kırmızı gülün aşkı…
Benim aşığı olduğum âlemde ise, kırmızı gülden daha güzel kokulu gül var.
Sufî Gülü: Bütün güllerden daha güzeldir…
Servi aşkıdır o…

Aşk; ısınmadır, orada erime var.
Aşk, istektir. Orada kelimeye geçit vermiyorlar…
Ne mutlu Muhammed’e! Allah’ın nezdinde ağladı ve dedi ki:
“Senin kelimelerin, vahiy ayetlerin, yeşil Kur’ân’ın kalbime yetmiyor. Beni bir bineğe bindir, yolculuğuna götür, göster?…”
“Bu kelimeler perdesinin arkasında, görüşme hasretiyle ölüyorum…”
“Bu Arapların, bedevîlerin, ateşli ve susuz çöllerin insanlarının sözlerinin ağır yükünü çekemiyorum. Bana yardım et, beni götür…”
Allah, yıldızlı bir gece yarısı Habib’ini şevk refrefine bindirdi. Kâbe’den Mescid-i Aksa’ya götürdü. Sonra yukarı çağırdı, kendi özel halvetine gitti; gitti gökler, tabakalar ve yeşil nur, mor nur, menekşe renkli nur ve huzura erişme nişanesi!
Ah! Ne kadar korkunç ve ağır! Kalbimi sıkıyor, sinemi boğuyor…
Cebrail, “Yanarım” deyip gidemiyor…

Ne kadar gerçek, ne kadar güzel destanlar!…
Ne kadar güzel bir dinim var!… Ne kadar nazlı, zarif, güzel bir İslâm!
Bu fasit, bozuk ve şaşı gören kâfirler ne anlarlar?!
Benim her zaman bir ayağım bu dünyada, bir ayağım diğer dünyadadır. Bazen burada, bazen orada.
Hayır, her zaman oradayım…
Ama her zaman için burada kalmayacağımı biliyorum.
Oraya gidince de, bu âleme gizli olan sonsuz gayb ülkesine gidiyorum.
Orada hiçbir şey yok. Hiç kimse yok. Toz, toprak, çamur belli değil…
İnsanların şekilleri, belirtileri, görüntüleri yok. Hiçbir küstah kahkaha, çirkin bakış, kokulu geğirmeler, korkunç esnemeler, ensesi kalın bedenler, develer, çakallar, kurtlar, tilkiler, yük taşıyan öküzler, uydum kalabalığa koyunlar, artık her şey hiç… Dünya bitmiş.
Bir ben varım, bir de mavi gökler ve odam…

Sabah, penceremin dibinden içeri girip beni görülmeyen ebedî sahillerine götürmek istiyor…
Şakacı, oyuncu ve tatlı meltem ile beraber…
Ne güzel bir yolculuk!
Ve sen…
Nerdesin? Benim gecelerdeki yolculuklarımın yoldaşı!…
Ey hatırası şevkimin refrefi olan ve her sabah beni Allah’ın melekut dergâhına kadar götüren miracım!
Nerdesin?…
Ey hikmetin kaynayan pınarı!
Ey irfanın yanan güneşi!…
Ey ümidin şefkatli mehtabı!…
Ey iman!
Ey aşk!…

Neden hırsızlık, haset, namertçe komplolar kötü olmuyor da, iman ve aşk kötü oluyor?…
Neden para, mide, şehvetperestlik, çirkin zevkler, uşaklık, korkaklık ve diğerleri kötü olmuyor da, iman kötü oluyor?
Neden aşk ve tapınma suç oluyor, neden?
Bu akıllı ve aşka susamış genç nesilleri bu imandan mahrum etmek istiyorlar, neden?…
İlim ve akıl sahibi insanların aşka yabancı olmasını, tapınmaktan vazgeçmesini istiyorlar, neden?…
Aşksız ilim, tapınmasız akıl, imansız bir gençlik…
Aşksız genç, tapınmadan mahrum nesil…
İmansız, mesuliyetsiz ve hedefsiz ilim ve akıl…
Nedir yapılmak istenen?…

Eyvah! Dertsiz olan âlim, tapınmaktan uzak bilginin düşünceleri, iman olmayan genç nesil…
Ne kadar korkunç ve ne kadar uğursuz, ümitsiz ve soğuk bir bahar!…
Ne kadar acı ve dert verici!…
Allah’ı tanımayan dertsiz ve hissî yetkiler, ilâhî yaratılış sahibi olan genç nesilleri zincirlere vurmak, uçmaması için toprağa bağlamak istiyorlar.
Ruhları kendilerine cezp eden o âleme ayak basmasınlar, cennetlere girmesinler diye ayaklarına pranga vuruyorlar ki kaçamasınlar…
Mihraptan mumu kaldırmak, kelebeği mumdan uzaklaştırmak, kitapları defterler içinde kurutmak istiyorlar.
Özgürlüğü kafese koymak (zindan), kalpleri tabiat ötesine olan aşktan uzaklaştırmak, kısacası içini şehvet, menfaat, haset, zilletle doldurup, düşüncelerini uçmaktan alı koymak, göklerden indirmek; aşşağılık pazara, dükkanlara sokmak, ticaret komisyoncuları kılmak istiyorlar.
İnsanı düşünen hayvan yapmak, onu değiştirmek, şehri vebalı kılmak, hayatı bir kusuntu hâline getirmek ve sonuçta varlığı hayalî lafızlar hâline getirmek istiyorlar.
Kanaati de, teslimiyeti de ters yüz ettiler ki nesillerimiz geldikleri acı sonu görmesinler…
Hâlbuki eski insanların kanadı çok güzeldi: “Bedenin ihtiyaç duyduklarından azıyla yetinir, ruhun ve kalp gözünün ihtiyaçlarında ise kanadı terk ederlerdi…”
Günümüz insanını ise, toprağı altın yapmanın derdine düşürmüşler…
Oysa eski insanlar topraktan, ruhu altına çevirmenin derdine düşmüşlerdi.

Allah; imanım, takvam, dertlerim, sadakatim, gece yarısı dualarım sebebiyle bana koruyucu bir ruh verdi…
Niye vermesin ki? O isterse, kim engel olabilir ki? O değil mi beni yolcu yapan, miraca götüren ve geceler veren? Ki ne geceler içinde ne çırpıntılar, ne endişeler, ne arzular, ne mehtaplar, ne tahtlar, ne denizler, ne çöller, ne zirveler, ne ateşler, ne kelimeler ve daha neler ve neler…
Ne zamana kadar?… O isterse, ebede kadar…
O Allah değil mi İskender’e hayat suyu, Âdem’e Havva, İbrahim’e Zemzem, Musa’ya asa, İsa’ya İncil, Muhammed’e Kur’ân, Ali’ye güzel hurmalıklar, yalnıza arkadaş, garibe vatan, nehre deniz, muma kelebek, Mecnun’a Leyla, susuza su veren?…
O isterse verir, hem de hesapsız…
Keşke bana da bir gece verse!…
Allah: “O bir gece, bin aya bedel bir gece.” demiş.
Keşke o geceyi kıyamet sabahı bana verseydi de, hikâyemi ona başım eğik anlatmazdım!…


Cafer Yalnızyaşar
 

garip70

Ordinaryus
Katılım
30 Kas 2009
Mesajlar
2,779
Tepkime puanı
309
Puanları
0
Aşk, senin susman ve artık onun konuşmasıdır...
 

garip70

Ordinaryus
Katılım
30 Kas 2009
Mesajlar
2,779
Tepkime puanı
309
Puanları
0

Ebu Hureyre (ra), peygamberimizden 2 ilim aldım, birini size açıkladım. Diğerini açıklayacak olsam beni taşa tutardınız demiş.
Taş da laf mı, Hallacı Mansuru doğradılar.
Dinin terkedenin küfürdür işi
Bu ne küfürdür îmandan içeri


Nereye bakar isem dopdolusun
Seni nere koyam benden içeri

 

garip70

Ordinaryus
Katılım
30 Kas 2009
Mesajlar
2,779
Tepkime puanı
309
Puanları
0
Ne zamanları içersin diye sordular:
Dedim: Akşamdaaaaaaaaaan akşama
Bilmiyorlar ki ben aşkına sarhoşum. Akşamları ayıldığım zaman içiyorum…

Ne zamanları namaz kılarsın diye sordular:
Dedim: Bayramdan bayrama, bayramdan bayrama
Bilmiyorlar ki ben deliyim. Bana her gün, her an bayram… Daimi namazı nasıl anlatsam…
 
Üst