Aşk kutsal mı?

gumus_Tesbih

Paylaşımcı
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
382
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
van
Aşk kutsal mı?

Zehirli bala benziyor aşk. Tadı bir, sancısı bin.
Maşukunu kıskanıyor âşık. "Kan tükürsün adını candan anan dudaklar" diyor, derin acılarla kıvranıyor.
Araya ayrılıklar giriyor, ateşler içinde yanıyor âşık.
Bazen karşılık bulamıyor aşkına, keder uçurumlarına yuvarlanıyor.
Ardından büyük bir boşluk!
Hayat azap oluyor, dünya zindan!
Gözyaşları, içine kapanmalar, 'kendini intihar ederim'ler...
Şiirlerden, şarkılardan acı dolu çığlılar damlıyor hayata.
Aşk karşı cinse duyulan arzunun his ve edebiyat versiyonu gibi geliyor bana.
Onu şiirlerle, şarkılarla, romanlarla, filmlerle 'ulvileştirme' çabası gerçeği perdeliyor.
"Aşk kutsaldır!" yalanını uyduruyorlar.
Bu şiirleri, öyküleri okuyanlar, sinema perdelerine dalıp gidenler, bir an önce aşık olmak arzusuyla yanıp tutuşuyorlar.
"Herkes âşık, ben niye aşık olamıyorum acaba?" diye soruyor insanlar yalnız başlarına kalınca.
Ardından, "Bende bir eksiklik var galiba" diyor, kendilerinden kuşku duyuyorlar.
Âşık olmak için fırsat kolluyorlar âdeta.
Sonra, tanıdık birine duydukları arzuyu yüceltiyor, filmlerde gösterilen rolleri oynamaya başlıyorlar.
Kızlar Leyla, Aslı, Jülyet, Şirin, Zühre ve Türkân oluyor.
Erkekler ise, Mecnun, Kerem, Romeo, Ferhat, Tahir ve Ayhan.
Ve bu trajik oyuna iyice kaptırıyorlar kendilerini!
Zindanlarını kendi elleriyle yapıyor, çıkış kapılarını kilitliyor, anahtarları da fırlatıp atıyorlar, kayıp denizlere taş atar gibi.
Hadi itiraf edelim... Biz biraz da âşık olmak için âşık oluyoruz!
Özellikle, dini içerikli, ya da din kokulu bazı kitaplarda 'mecazî' aşkın yüceltilmesi ve bir kutsal gaye gibi gösterilmesi, önce nefsi harekete geçiriyor, sonra da kalbe tesir ediyor.
Yazar, belki de mecazî aşkı basamak yapıp ilâhî aşka ulaştırmak istiyor okuyucusunu. Ama tehlikeli bir yol bu. Çünkü perdeyi delip ilâhî aşka ulaşanlar pek az.
Şiirsel bir üslupla yazılmış dinî kitaplara, manevi feyizlerle ruhunu beslemek için yöneliyor okuyucu. Fakat önündeki sayfalarda aşkın ulviyetini okuyor, bir fetva almışçasına içi rahat, aşk ateşine atıyor kendisini.
Sonra da roller geliyor ardından; özlemler, beklentiler, acılar, sitemler geliyor.
Nereye kadar? "Artık benimsin diyene kadar".
Her türlü visal öldürüyor bu aşk heyulasını.
Kabuk kırılır kırılmaz, istek ve beklentiler çıkıyor içinden, azgın nefis hayvanı fırlıyor dışarıya.
Bunu, Yusuf Kıssası ne güzel anlatır...
Züleyha, evinde büyüyen güzel gence 'âşık'tır.
Yanar tutuşur Yusuf için.
Onu tanıyanlar hemen sezerler bu durumu. Şehrin sosyetesi dedikodu eder, "Aşkından kalbinin zarı yırtılmış kadının" derler.
Ne yapar Züleyha?
Evde yalnız kalır kalmaz, ilk fırsatta, bütün güzelliği ve cazibesiyle Yusuf'a yönelir, "Hadi gel!" der.
İşte kutsallaştırılan aşkın meyvesi.
Yusuf reddeder onu, ama nafile, kadın bırakmaz peşini.
İffetini yırtamayınca, Yusuf'un gömleğini paralar.
Sonra zindan yılları başlar Yusuf için.
Kıssa sürer gider bu minval üzere.
Biz hisseye bakalım!
Kur'an'ın aşkı anlatışı da budur işte!
 
A

ada

Guest
doğrudur ne denilirki Allah razı olsun.Ama ben hala merak ederim beşerin gerçek aşkı var mıdır diye.
 

özzey

♥özlemzeynep♥
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
3,120
Tepkime puanı
93
Puanları
0
gerçek aşk Allah'a ulaştıran aşktır, ve beşere duyulan sevgi de böylece Allah rızası için beslenir, büyür.

sırf aşık olmuş olmak için sevenlerin sonu da ortada
karşılaşılan, beklenenin altında bir mutluluk ve isyanla başlayan ani çöküş
 

malik ejder

Profesör
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,582
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
yalnızlıklar ülkesi
doğrudur ne denilirki Allah razı olsun.Ama ben hala merak ederim beşerin gerçek aşkı var mıdır diye.

olmaz mı ?...demek geldi içimden..
yalnız aşk ile tutkuyu..
aşk ile sevgiyi
aşk ile bağımlılığı
aşk ile şıpsevdiliği
vb
birbirine karıştırmamak gerekir..derim.
ve de görüşlerinizi beklerim.
 
S

SaLtan

Guest
şimdi arkadaşlar aşk ile sevgiyi birbirine karıştırıyoruz galiba..kişiler, şahışkar ve objelere kutsallık atfedilir. herşey de kutsal olabilir ,.. kişiye göre değişir.
bana öyle geliyorki sevgi amaç, aşk ise araçtır. aşkın pek manevi boyut kattığı söylenemez insanlara. en azından kutsallığın kavramını idrak edebilmişlere!..
sevgide bir duygu çeşididir. aşkta. aşkta sadece güzel olan karşı cinsden hoşlanırsın ve geçiçidir. sevgide kulağa, göze, gönle hoş gelen her şey vardır. dolayısı ile bana göre aşk kutsal bir durum ve duygu değildir..
 

Byrocktar

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
2,500
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Konum
RoCk CiTy
bence deil bgn en sevdiim iki arkadaşım kavga etti sadece XXXXX bi kız için...
 

malik ejder

Profesör
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,582
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
yalnızlıklar ülkesi
şimdi arkadaşlar aşk ile sevgiyi birbirine karıştırıyoruz galiba..kişiler, şahışkar ve objelere kutsallık atfedilir. herşey de kutsal olabilir ,.. kişiye göre değişir.
bana öyle geliyorki sevgi amaç, aşk ise araçtır. aşkın pek manevi boyut kattığı söylenemez insanlara. en azından kutsallığın kavramını idrak edebilmişlere!..
sevgide bir duygu çeşididir. aşkta. aşkta sadece güzel olan karşı cinsden hoşlanırsın ve geçiçidir. sevgide kulağa, göze, gönle hoş gelen her şey vardır. dolayısı ile bana göre aşk kutsal bir durum ve duygu değildir..

katılmıyorum...
aşk insana olan aşkla başlar gerçek aşksa kutsal olana yönelir...
aşk insanın bilerek ve proğramlayarak yaşadığı bir duygu değildir..
aşkta insanın elinde fazla bir şey yoktur...
sevgi aşkın yanında biraz daha basit ve planlı proğramlı kalır..diyor görüşlerinizi bekliyorum..konuyu açan arkadaşa tebriklerimi sunuyorum..
 
M

Murat Sâki

Guest
bence deil bgn en sevdiim iki arkadaşım kavga etti sadece o....u bi kız için...

senin o gördüğün fani sevgililere duyulan belki zahiri bir aşktır ama bazı arif-i billah kişiler vardır-ki bu kişilere aşk dedinmi mevla derler.

Örnek mevlanaya (rumiye) sormuşlar aşk nedir ''ben olda gör'' demiş.
 

Enes

İhvan Forum Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
14,127
Tepkime puanı
1,240
Puanları
113
Konum
bâbil...
Aşk bir vişne otur ye kişne :)

aşk güzel şey ya...
 
S

SaLtan

Guest
katılmıyorum...
aşk insana olan aşkla başlar gerçek aşksa kutsal olana yönelir...
aşk insanın bilerek ve proğramlayarak yaşadığı bir duygu değildir..
aşkta insanın elinde fazla bir şey yoktur...
sevgi aşkın yanında biraz daha basit ve planlı proğramlı kalır..diyor görüşlerinizi bekliyorum..konuyu açan arkadaşa tebriklerimi sunuyorum..

her şey bir yana afedersin ama aşk cins.l ben merkezlilik durumudur.
aşkta insanın elinde hem bi şey yoktur hemde çok şey gelir elinden. bu durumu faydaya çevirmek kişinin elinde zira aşk beynin işlevidir. duygudan kayan elektiriklenmelerin beyne akıp davranış ve beyin kıvrımlarını değişitirme olayıdır. biraz daha açayım isterseniz.beynin kendi kendine salgıladıgı çesitli sıvılara bagımlılık geliştirmesi durumu. yani aşk bir vakka olarak pek de karmaşık değil. asıl karmasık olan bu sıvıların salgılanmasına sebep olan olay, aşık olunan kişi. çözülemeyen şey neden ona aşık olduğumuz. fakat meseleyi çözüp farkındalığı kazanmak gerçek ve dengeli bir aşka götürür. zira dengeli olan bir şeyede, biresyel duygu ve fizyolijik durumlarda kutsallık mefhumu söz konusu olamaz.. sanıyorum. neden onu gorunce beynimiz bu sıvıları salgılıyor ve onu tekrar tekrar görmek istiyoruz?
dolayısı ile aşk teknik bir hadisedir. zira etkilenen tek unsur bilumum katkılarıyla beden ve bedenin simyasıdır.
manevi aşk dediğimiz durum ise sevginin daha içten ve yoğun halidir. eğer bu duygu eylemlere dökülemiyorsa durum doğallıkla cismaniliğe kayıyor. hastalık belirtisidir.
tıpkı inancın yoğunlaşmış halinin iman olduğu gibi..
aşk sevginin bir üst mertebesi olamaz zira sevdiğiniz bir cisme tutkunuz müptelalık dolayısı ile sevginin özüne ait olmayan bilinçaltı koşullanmaları meydana getirir.
insan yaşamında emniyet (yani özgüven) ve denge çok önemli unsurlardır. büyümek için bu özellikleri kararlarla beslemek şart. bir söz hatırıma geldi eğer yeterince severseniz dünyanın en güçlü insanı olursunuz. çünkü kozmik boyutlarda düşünüldüğünde hiç bir şeyin hiç bir diğer şeyden farkı yoktur..
 

gumus_Tesbih

Paylaşımcı
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
382
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
van
DÖRDÜNCÜ SUAL: Mahbublara olan aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılab ettiği gibi, acaba ekser nâsda bulunan dünyaya karşı olan aşk-ı mecazî dahi bir aşk-ı hakikîye inkılab edebilir mi?

Elcevap: Evet. Dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fena çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbub arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esma-i İlahiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmağa muvaffak olursa, o gayr-ı meşru mecazî aşk, o vakit, aşk-ı hakikîye inkılaba yüz tutar. Fakat bir şart ile ki, kendinin zâil ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını, haricî dünyaya iltibas etmemektir. Eğer ehl-i dalalet ve gaflet gibi kendini unutup âfâka dalıp, umumî dünyayı hususî dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer boğulur. Meğer ki hârika olarak bir dest-i inayet onu kurtarsın. Şu hakikatı tenvir için şu temsile bak. Meselâ:

Şu güzel zînetli odanın dört duvarında, dördümüze ait dört endam âyinesi bulunsa, o vakit beş oda olur. Biri hakikî ve umumî, dördü misalî ve hususî... Herbirimiz kendi âyinemiz vasıtasıyla, hususî odamızın şeklini, heyetini, rengini değiştirebiliriz. Kırmızı boya vursak, kırmızı; yeşil boyasak, yeşil gösterir. Ve hakeza.. âyinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz; çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz. Fakat haricî ve umumî odayı ise kolaylıkla tasarruf ve tağyir edemeyiz. Hususî oda ile umumî oda hakikatta birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar. Sen bir parmak ile odanı harab edebilirsin, ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsın.

İşte dünya süslü bir menzildir. Herbirimizin hayatı, bir endam âyinesidir. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır. Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz, bir sahifedir. Hayatımız bir kalem.. onunla sahife-i a'malimize geçecek çok şeyler yazılıyor. Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki: Dünyamız hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi zâil, fâni, kararsızdır, hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz, o hususî dünyamız âyine olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esmâ-i İlâhiyeye döner; ondan, cilve-i esmâya intikal eder. Hem o hususî dünyamız, âhiret ve Cennet'in muvakkat bir fidanlığı olduğunu derkedip, ona karşı şedid hırs ve taleb ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sünbülü olan uhrevî fevaidine çevirsek, o vakit o mecazî aşk, hakikî aşka inkılab eder, nefsini unutup, hayatın zevalini düşünmeyerek, hususî kararsız dünyasını, aynı umumî dünya gibi sabit bilip, kendini lâyemut farzederek dünyaya saplansa, şedid hissiyat ile ona sarılsa, onda boğulur gider. O muhabbet onun için hadsiz bela ve azabdır. Çünki o muhabbetten yetîmâne bir şefkat, me'yusâne bir rikkat tevellüd eder. Bütün zîhayatlara acır; hattâ güzel ve zevale maruz bütün mahlûkata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden bir şey gelmez, ye's-i mutlak içinde elem çeker. Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedid şefkatin elemine karşı ulvî bir tiryak bulur ki; acıdığı bütün zîhayatların mevt ve zevalinde bir Zât-ı Bâki'nin bâkî esmâsının daimî cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâkî görür; şefkati, bir sürura inkılab eder. Hem zeval ve fenaya maruz bütün güzel mahlûkatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakş ve tahsin ve san'at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i daimîyi görür. O zeval ve fenayı tezyid-i hüsn ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san'at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.

اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Said Nursî​
 
Üst