Elimizde Arapça nüsha dahil 3-4 tane tercümesi var, Mektubat-ı Rabbani'nin. İttiba kardeşimizin dediği gibidir. İmam Rabbani Hz.leri, Muhiddin İbnu Arabi Hz. düşmanı değildir. Onu Büyük Velilerden bilir.
Bunlar manevi haldir. Ve tasavvuf ilminde bunların hepsinin Şeriat-ı Muhammediyye'ye uygun açıklamaları vardır. O ilimden habersiz olanlara, bu ilimler, bu sözler küfür görünür; haşa küfür değildir.
Bir misal: "Her nesne Allah'tır", ifadesi... Alemde ne varsa hepsi Allah'tır demek.
Bakınız: Allah'ın isimleri (zikri, tesbihi) bütün mükevvenattadır. Yani cisim gösteren ne kadar cansız canlı var ise hepsi Allah'ı zikir ile tesbih ederler. Haberimiz olmasa da bizim vücudlarımız dahi...
Bununla beraber, aynı anda, elan, Allah Tealanın sıfatlarının nurları alem-i imkanı yani bu gördüğümüz görmediğimiz varlıkları, nesneleri, yeri göğü, semayı cenneti; her tarafı bir derya gibi ihata etmiştir. Kalb gözü açılan bir Müslüman; bu tesbihleri, varlıkların zikirlerini aşikar işitmeye başlar. Her taraftan, her yüzden, her nesneden Allah'ın sıfat nurlarını görür hale gelir. Bakar ki kendisi de ol deryanın içindedir. Sıfat nurlarını kastederek, her yüzden görünen O'dur der. Her şey Hak imiş meğer der. Kendi cismine bakar ben de Hak imişim der...
Fakat dikkat ediniz hiç biri Allah Tealanın Zat-ı Şerifi değildir. İsim ve sıfatlarıdır. Allah Tealanın isimleri isimlerden görünür. Sıfatları da cisimlerden. Zat aleminde ise ne isim vardır, ne cisim! Neye Allah derseniz, o Allah'ın Zat-ı Şerifi değildir, o ancak Allah'ın isimlerine ve sıfatlarına bir aynadır. Allah Teala, isimlerinin ve sıfatlarının ötesindedir.
Dikkat edelim, Allah'ın isimleri ve sıfatları da Zat-ı Şerifinden uzak ya da Zatına yabancı da değildir. Zat-ı Şerifine bir vasıta, bir köprü, bir duraktırlar. O Müslüman, ehil ve yetkili bir Mürşidin tasarrufu ve yol göstermesiyle, ayakların sürçebileceği bu manevi hallerden daha ileriye götürülür, ilerler. Allah'ın zatına yaklaştırırlar. Yaklaşınca, manevi sarhoşluk, her şey Hak imiş düşünceleri asıl makamına oturur, sakinleşir. Kaybolur. Yıldızlar yerine gelir. İsmin isim. Sıfatın sıfat olduğu belirginleşir. Hadis-i Şerifte gelen "Allah'ım beni gayrınla meşgul etme" ifade-i şerifini, Tasavvuf büyükleri Allah'ım beni isim ve sıfatlarının görüntülerinde oyalama; Zat-ı Şerifinin nuruyla doğrudan meşgul et diye tefsir etmişlerdir.
Uzatmayalım; hal ehli isim ve sıfatların nurlarını gördüğünde geçici bir süreliğine onları hak ya da Allah diyerek anar. Her şey O'dur sözleri o zaman ağzından dökülür. Kendinde de o nuru gördüğünden Hak benim, Hak benim cübbemin altında gibi sözler de eder. Dışarıdan olanlar o hali bilmediklerinden, ne anlama geldiğini de anlamadıklarından, o hal sahibini küfür işliyor sanırlar. Haşa. Halbuki o nurları müşahade küfür değil, marifettir. Nitekim Ayet-i Kerime'de buyruldu "Her nesneyi Hak ile yarattık"... "Yerde ve gökte, semada ne var ise hepsi Allah'ı tesbih eder"...
Velhasıl; Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerinin "suç olmayan" o kelamlarını o halleri yaşamayanlar okumasınlar da söylemesinler de... Muhyiddin İbnu Arabi Hz., hallere tercüman olmuştur. O ilimleri izah etmiştir. Kendisi büyük Velilerdendir.
Fakat, yaşamayan, Allah aşkıyla sarhoş olmamış; kulağıyla bütün alemin zikrini işitmemiş, gözüyle o nurları, o sıfatları müşahade etmemiş birinin; kuru taklid ile edeceği o kelamlar ayağını kaydırır. Anlamaz, anlatamaz da... Kendine ve çevresine de zarar verir. Kimini dinden soğutur. Kiminin nefsini besler. Kendi felaketini hazırlar.
Bu neye benziyor biliyor musunuz: Nemrud da Ene'l Hak demiştir. Mansur da Ene'l Hak demiştir. Birisi nefsinden, kendini kastederek söyledi. Diğeri ruhundan Allah Tealayı kastederek, kendi fenasını yokluğunu anlatmak için söyledi. Nemrud, kafir olup reddedildi. Mansur, mesrur olup mükafata kavuştu.
Hissemiz şudur: Ehli Sünnet ulemasının icma ile kabul ettiği Tasavvufu kötü bilmeyelim. Manevi yolculuk vardır. Onu yapmasak da en azından inkar etmeyelim. Ehli anlatmadan, açıklamadan, bir takım Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerinin kelamları gibi kelamları küfür sanmayalım. Onların hale ait olduğunu ve bir manası olacağını; sadece bu kadarcığını bilsek yeterlidir. O kelamları kuru kuruya taklid de etmeyelim. ves'selam.