Asırların Kavgası:İbn-i Teymiye

Cevad

Profesör
Katılım
4 Ocak 2012
Mesajlar
826
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Bunları Şiiler mi söylemiş? Sen ciddi misin?

Hâfız İbni Hacer el-Askalânî, Ed-duraru’l-kâmine isimli kitabında, İbni Teymiyye'nin sahabenin büyükleriyle ilgili sözleri hakkında alimlerden bazı nakiller yapmaktadır:

“İbni Teymiyye Ömer ibnu’l-Hattab’a üç talak meselesinde ve Hazret-i Ali'ye de on yedi meselede Kur'anın nassına muhalefet etti diye isnadda bulunmuştur. Hazret-i Ebu Bekir ne dediğini bilen yaşlı birisi olarak müslümanlığı kabul etti, ama Hazret-i Ali çocukken İslamiyeti kabul edip bir kavle göre çocuğun İslamiyeti sahih değildir, demesi ve yine Hazret-i Ali hakkında, kendisi Ebu Cehil'in kızını istemiş ve ölünceye kadar onu severek unutmamıştır, demesi üzerine alimler ona münafıklığı isnad etmişlerdir. İbni Teymiyye Hazret-i Osman hakkında (Osman malı severdi) demiş ve (Peygamberden -aleyhisselam- istigasede bulunulmaz) dediği için ona zındıklık isnad etmişlerdir.” (Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, s.410.)

İbn Hacer el-Askalânî (v. 852/1448) İbn Teymiyye’nin, İmâmiyye Şîası’nın otoritelerinden olan İbnü’l-Mutahher el-Hıllî’nin (v. 726/1325) Minhâcü’l-kerâme fî ma’rifeti’l-imâme (Tebriz 1286, Tahran 1298, Kahire 1962) adlı eserine reddiye olarak yazdığı Minhâcü’s-sünne en-nebeviyye fî nakzı kelâmi’ş-şîa ve’l-kaderiyye isimli kitabı üzerine yaptığı değerlendirmede diyor ki:

Telif esnasında kaynağını hatırlayamadığı bazı makbül/sahih hadisleri veya senedi zayıf da olsa bazı mevcut/sabit rivâyetleri mevzu olduğu gerekçesiyle reddetmiştir. İbn Teymiyye, İbnü’l-Mutahher el-Hıllî’nin kullandığı hadislerin büyük bir kısmı mevzu ve çok zayıf olmakla birlikte, onun sözünü çürüteyim (tevhîn) derken bazan Hz. Ali’yi küçük düşürmüş, ifrat ve teşeddüde düşmüştür. (İbn Hacer, Lisân, VI, 319-320; a.mlf., Dürer, I, 71; Leknevî, Ecvibe, s. 174-176.)

***

Hazret-i Ali'yi kötüleyen sözlerin Şiilerden iktibas olduğunu söylemek gerçekten tuhaftır. Benim bunlara cevap vermeye vaktim yok.

Kastım o değil. ibn teymiyyenin hz.aliyi öven sözü çok buraya asayım...

mesela şiiler hz.osmanı eleştirirler ibn teymiyyede der sizin mantığınıza göre hz.alide eleştirilmesi lazım.

o kısım kesilince de öyle anlaşılır.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Teymiyyeci olan İbn Ebi'l-İzz'in fena-i nar görüşünü "Ehl-i sünnete uygun" gibi göstermeye çalıştığı iyi biliniyor. Şimdi bazı modern yazarların da bu görüşü yaymaya çalıştıklarını görüyoruz. Süleyman Ateş bunlardan biridir. Mustafa İslamoğlu da bu görüşü dolaylı olarak destekleyen sözler yazmıştır.

Gerçekleri tespit edelim ki, insanlar fena-i nar görüşünün "kabul edilebilir" bir fikir olduğunu sanmasınlar:

Kâdîzâde Ahmed Efendi rahimehullah diyor ki:

"Cennet ve Cehennem ve içlerinde bulunanlar sonsuzdurlar. Bunun aksini söylemek küfürdür. Allahü teâlâ bizi bundan korusun." (Birgivî Vasiyetnâmesi Şerhi, Bedir Yay., s. 124)

Zahid el-Kevseri rahimehullah diyor ki: "Cennet ve Cehennem'in ya da bunlardan birisinin baki olduğunu inkar edenlerin tekfiri, Ehl-i Hakk'ın icmâ'ına dayanır." (Makalat, 377) "Cennet ve Cehennem'in baki olduğu hususu Kur'an, sünnet ve yakini icma ile sabittir." (Makalat, 450)

Muhammed Hadimi rahimehullah diyor ki: "Küfrün gailesi yani en büyük mefsedeti [zararı], Cennet'e girmekten mahrumluk ve Cehennem'de müebbed [sonsuz] azabdır. Kat'i naslarla [ayet ve hadislerle] ve Ehl-i sünnetin hepsinin icmâiyle böyledir." (Berika, Kahraman Yayınları, c.2, s.466)

İmam el-Eş'arî rahimehullah şöyle yazıyor: "Ehl-i İslam bir bütün olarak şöyle demiştir: "Cennet ve Cehennem'in sonu yoktur. Bu ikisi baki kalmaya devam edecektir. Aynı şekilde cennetlikler Cennet'te nimetlenmeye, cehennemlikler de Cehennem'de azap görmeye sürekli olarak devam edecektir. Bunun bir sonu yoktur. Allah'ın malumat ve makduratı için de bir son nokta ve sınır mevcut değildir." (el-Eş'arî, Makâlâtu'l-İslâmiyyîn, 164 - İnkişaf Dergisi no:7'den naklen)

İmam-ı Şarani rahimehullah diyor ki: "Her kim (Cehennem fani olacak) derse, o kimse sahih senedle nakledilen hadisin iktiza ettiği mananın dışına çıkmıştır ve Peygamberin (aleyhisselam) getirdiği ayet-i kerimeler ile Ehl-i sünnetin, adil imamların ittifak ettikleri şeye muhalefet etmiştir. (Resule karşı gelip, mü'minlerin yolundan başka bir yola gideni, o yönde bırakır ve Cehennem'e sokarız; orası ne kötü bir yerdir.) [Nisa 115]" (Muhtasaru Tezkiretil Kurtubi, Bedir Yay., s. 302)

İmam-ı a'zam Ebu Hanife rahimehullah, Fıkhu'l-Ebsat'ta diyor ki:

-Eğer Cennet ve Cehennem fâni olacaktır derse? diye sordum.-Ona Allahü teâlâ Kur'ân'da cennetin nimetlerini "Kesilip tükenmeyen, yasak da edilmeyen" (el-Vakıa, 32) olarak vasfetmektedir, de. Cennetlik ve Cehennemlikler girdikten sonra Cennet ve Cehennem yok olacaktır diyen kimse de orada ebedî kalışı inkâr ettiği için, kâfir olur.
 

Cevad

Profesör
Katılım
4 Ocak 2012
Mesajlar
826
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Ebubekir es-Sıddık (r.a.) namaz ve orucunun çokluğuyla ashabı geçmiş değildir. Belki o kalbine yerleşmiş olan şeyle -çok kuvvetli iman- onları geçmiştir, diyor. Müslim'de olan ve Ebu Musa'dan rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) başını semaya kaldırarak şöyle buyurdu:
“Yıldızlar semanın emniyetidir. Onlar dökülüp yok olunca sema için va'dedilen gerçekleşecektir. Ben de ashabımın emniyetiyim. Ben gidersem ashabıma va'dedilen gelecektir. Ashabım da ümmetimin emniyetidir. Onlar giderse ümmetime va'dedilen gelecektir.”
(Yani Rasulullah vefat ederse, fitneler, savaşlar ve irtidatlar başlayacaktır. Ashab vefat eder giderse bidatlar, fitneler v.s. tehlikeler doğacaktır. Bu izah Müslim'den alınmıştır. Mütercim)
Müslim'de rivayet edilen bir başka hadiste de Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyorlar:
“Bir zaman gelecek ki, insanlar cemaatlar halinde savaşacaklardır. Onlara:
“İçinizde Rasulullah'ı gören var mı? diye sorulacaktır. Evet dediklerinde onlara fetihler müyesser kılınacaktır. Tekrar bir zaman gelecek ki, insanlar cemaatlar halinde savaşacaklardır. Onlara: içinizde Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabını gören var mı? diye sorulacaktır. Evet, gördük diyeceklerdir. Onlara da fetihler müyesser kılınacaktır. Yine bir zaman gelecek ki, insanlar cemaatler halinde savaşacaklardır. Onlara:
Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabının ashabını gören var mı? diye sorulacaktır. Evet diyeceklerdir ve onlara fetihler müyesser kılınacaktır.” ( Müslim Fedail: 215)
Yukardaki hadisten de anlaşıldığı gibi Rasulullah bir çok hadislerinde ilk üç tabakayı medhetmiştir. Bunda ittifak vardır. Dördüncü tabaka hakkında da bu istikamette bazı hadisler mevcuttur.
Hülasa amellerin faziletli ve makbul olmaları yalnız şekillerine bağlı değil, aynı zamanda onların yapılmasını isteyen kalbteki niyyetin ihlasına bağlıdır.


ŞİA.YA Şİİ iBNÜL MUTAHHARA KARŞI OLAN REDDİYE IBN TEYMIYYE
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Bu arada şunu ilave edeyim. İbni Teymiyye'nin Şiilere karşı faydalı reddiyeleri mevcuttur. Yukarıda "Cevad"ın nakil yaptığı kitap bunlardan biridir. İbni Teymiyye de tabii kendisinden evvel gelen alimlerden öğrendiklerini yazmaktadır. İlim ehli istifade edebilir. Ama araya gerçekten tehlikeli fikirler de karıştırmıştır. Şevahidü'l-Hakk'da diyor ki:

"İbni Teymiyye, dalgaları kıyıyı döven gürültülü bir deniz gibidir. Bazen sahile inci ve mercan bırakır; bazı zamanlarda da taşları ve midye kabuklarını attığı, pislikleri ve hayvan leşlerini bıraktığı olur." (s.46)

"İbni Teymiyye'nin kitapları basılmış bulunduğundan ve onların içinde Ehl-i sünnet inançlarına aykırı meseleler mevcut olduğundan dolayı, alimlere bu meseleleri açıklamaya yönelmek ve bu hususta halkı uyarmak lazımdır" (s.203)

"İbni Teymiyye'nin kelamındaki çekişme ve çelişmeye delalet eden şeylerden birisi de, kitaplarından bir kısmında söylediğinin, diğer eserlerinde ifade ettiğini nakzeder mahıyette olmasıdır. Bu, ya inançlarında hata edip dönüş yapmasından veya ilminin geniş ve eserlerinin çok olup fetvalarını ve ibarelerini yayıp dağıtması sebebiyle, daha evvelki kitaplarında yazdığını unutmasından meydana gelmektedir." (s.222)

Bu kitabın tercümesi mevcuttur, Fazilet Neşriyat'tan tedarik edilebilir.
 

Cevad

Profesör
Katılım
4 Ocak 2012
Mesajlar
826
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Ben yanlış düşüncelerını kabul etmem ban agöre bir alimdir her dediği doğrudur diye birşey yok.hatalarıda vardır.ama sahbeye asla saygısızlığı yoktur tum gucuyle onları savunmuştur.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
ama sahbeye asla saygısızlığı yoktur tum gucuyle onları savunmuştur.

Hafız İbn Hacer el-Askalânî'nin sözlerini yukarıda nakletmiştim. Böylesine bir hadis hafızının sözüne itimad esastır.

Ama, İbni Teymiyye'nin sözlerinin detaylı dökümü ve bunlara cevaplar merak ediliyorsa, Bedir Yayınevi'nin tercüme ettirip bastığı Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin isimli esere bakılabilir. Kitabın ikinci yarısının büyük kısmı bu konuya ayrılmıştır.

25830_115036901844607_114499488565015_302088_2801663_n.jpg
 

Cevad

Profesör
Katılım
4 Ocak 2012
Mesajlar
826
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Bende sahabeyi öven sayısız sözü var ve onları tüm gücüyle savunuyor madem niye öyle savundu ?
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
asırların kavgası: ibni teymiye işte..

ibni teymiyenin nefis tezkiyesini okumuştum süper bir kitaptı yani
videoyu dinlemedim her dönem alim olsa da hata eden olmuştur tabi ki
biz beşeriz nakısıyetimiz ezelden..

kalp amelleri'ni okumuştum bende. :gl
 

fedaye

Üye
Katılım
27 Şub 2013
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
0
nureddin yıldızı uzun zamandır takib ederim, kimseyle uğraşmayacak kendi halinde bir tiptir, kendisi galiba arabistanda öğrenim görmüş bir süre ordakilerden etkilenmiş olabilir, bu sözüm kesinlikle vehhabidir gibi bir anlam taşımıyor, kıt ilmim ile ehli sünnet dışı bir fetva gibi icraatini görmedim ben, birkaç yerde yanlış konuştuğu(üslup vs.) söylenince de cevap olarak insanız hata yaparız gibi makul cevaplar verdi. ama şu var ki ehli sünnet dışı oluşumlara hemen hemen hiç taş atmıyor sadece biz kendi işimize bakalım diyor. uzun ibni teymiyye sohbetini ben de dinledim, itiraf etmek gerekirse sohbeti çok da hoşuma gitmişti, ama şu var ki birilerinin ibni teymiye ye isnad ettiği dinden çıkartıcı eylemlerden neredeyse hiç bahsetmedi hatırladığım kadarıyla, hatta sohbeti dinledikten sonra çok üzülüp pişman olmuştum zira o ana kadar ibni teymiyye için sapık kafir gibi ifadeler kullanıyodum. kendisi bu sohbetinde durumu belirsiz olan insanlara kafir dememem gerektiğini öğrenmeme vesile olmuştur. ibni teymiyye için isnad edilen ifadeler gerçekten çok çok tehlikelidir ama belki de bunlar iftiradır belki de çeviri hatasıdır araya insani hatalar girmiştir vesaire. kaldı ki ifadeler doğru olup ibni teymiyye kafir olsa ben bunu dillendirdiğimde bunun bana ne faydası olacak tam tersine imanlı birine imansız dediğimiz zaman o imansız lafı dönüp bize isabet etmiyor mu, kendimizi tehlikeye atmaya hiç gerek yok bence, ha kitaplarında ters ifade varsa çıkar dersiniz şu şu kitaplarını sakın okumayın. bunun dışında herkes kendi hayatından sorumlu olacak kendimize bakalım biz. Allah Nureddin hoca nın yolunu ehli sünnet vel cemaatten ayırmasın, kaç defa sohbetlerini dinlerken gözlerimden yaş geldi nerdeyse, kendi bile ağlama sınırına dayandı kaç kere.
ben kötü niyetli biri olmadığına şahidim.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Elimizde Arapça nüsha dahil 3-4 tane tercümesi var, Mektubat-ı Rabbani'nin. İttiba kardeşimizin dediği gibidir. İmam Rabbani Hz.leri, Muhiddin İbnu Arabi Hz. düşmanı değildir. Onu Büyük Velilerden bilir.

Bunlar manevi haldir. Ve tasavvuf ilminde bunların hepsinin Şeriat-ı Muhammediyye'ye uygun açıklamaları vardır. O ilimden habersiz olanlara, bu ilimler, bu sözler küfür görünür; haşa küfür değildir.

Bir misal: "Her nesne Allah'tır", ifadesi... Alemde ne varsa hepsi Allah'tır demek.

Bakınız: Allah'ın isimleri (zikri, tesbihi) bütün mükevvenattadır. Yani cisim gösteren ne kadar cansız canlı var ise hepsi Allah'ı zikir ile tesbih ederler. Haberimiz olmasa da bizim vücudlarımız dahi...

Bununla beraber, aynı anda, elan, Allah Tealanın sıfatlarının nurları alem-i imkanı yani bu gördüğümüz görmediğimiz varlıkları, nesneleri, yeri göğü, semayı cenneti; her tarafı bir derya gibi ihata etmiştir. Kalb gözü açılan bir Müslüman; bu tesbihleri, varlıkların zikirlerini aşikar işitmeye başlar. Her taraftan, her yüzden, her nesneden Allah'ın sıfat nurlarını görür hale gelir. Bakar ki kendisi de ol deryanın içindedir. Sıfat nurlarını kastederek, her yüzden görünen O'dur der. Her şey Hak imiş meğer der. Kendi cismine bakar ben de Hak imişim der...

Fakat dikkat ediniz hiç biri Allah Tealanın Zat-ı Şerifi değildir. İsim ve sıfatlarıdır. Allah Tealanın isimleri isimlerden görünür. Sıfatları da cisimlerden. Zat aleminde ise ne isim vardır, ne cisim! Neye Allah derseniz, o Allah'ın Zat-ı Şerifi değildir, o ancak Allah'ın isimlerine ve sıfatlarına bir aynadır. Allah Teala, isimlerinin ve sıfatlarının ötesindedir.

Dikkat edelim, Allah'ın isimleri ve sıfatları da Zat-ı Şerifinden uzak ya da Zatına yabancı da değildir. Zat-ı Şerifine bir vasıta, bir köprü, bir duraktırlar. O Müslüman, ehil ve yetkili bir Mürşidin tasarrufu ve yol göstermesiyle, ayakların sürçebileceği bu manevi hallerden daha ileriye götürülür, ilerler. Allah'ın zatına yaklaştırırlar. Yaklaşınca, manevi sarhoşluk, her şey Hak imiş düşünceleri asıl makamına oturur, sakinleşir. Kaybolur. Yıldızlar yerine gelir. İsmin isim. Sıfatın sıfat olduğu belirginleşir. Hadis-i Şerifte gelen "Allah'ım beni gayrınla meşgul etme" ifade-i şerifini, Tasavvuf büyükleri Allah'ım beni isim ve sıfatlarının görüntülerinde oyalama; Zat-ı Şerifinin nuruyla doğrudan meşgul et diye tefsir etmişlerdir.

Uzatmayalım; hal ehli isim ve sıfatların nurlarını gördüğünde geçici bir süreliğine onları hak ya da Allah diyerek anar. Her şey O'dur sözleri o zaman ağzından dökülür. Kendinde de o nuru gördüğünden Hak benim, Hak benim cübbemin altında gibi sözler de eder. Dışarıdan olanlar o hali bilmediklerinden, ne anlama geldiğini de anlamadıklarından, o hal sahibini küfür işliyor sanırlar. Haşa. Halbuki o nurları müşahade küfür değil, marifettir. Nitekim Ayet-i Kerime'de buyruldu "Her nesneyi Hak ile yarattık"... "Yerde ve gökte, semada ne var ise hepsi Allah'ı tesbih eder"...

Velhasıl; Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerinin "suç olmayan" o kelamlarını o halleri yaşamayanlar okumasınlar da söylemesinler de... Muhyiddin İbnu Arabi Hz., hallere tercüman olmuştur. O ilimleri izah etmiştir. Kendisi büyük Velilerdendir.

Fakat, yaşamayan, Allah aşkıyla sarhoş olmamış; kulağıyla bütün alemin zikrini işitmemiş, gözüyle o nurları, o sıfatları müşahade etmemiş birinin; kuru taklid ile edeceği o kelamlar ayağını kaydırır. Anlamaz, anlatamaz da... Kendine ve çevresine de zarar verir. Kimini dinden soğutur. Kiminin nefsini besler. Kendi felaketini hazırlar.

Bu neye benziyor biliyor musunuz: Nemrud da Ene'l Hak demiştir. Mansur da Ene'l Hak demiştir. Birisi nefsinden, kendini kastederek söyledi. Diğeri ruhundan Allah Tealayı kastederek, kendi fenasını yokluğunu anlatmak için söyledi. Nemrud, kafir olup reddedildi. Mansur, mesrur olup mükafata kavuştu.

Hissemiz şudur: Ehli Sünnet ulemasının icma ile kabul ettiği Tasavvufu kötü bilmeyelim. Manevi yolculuk vardır. Onu yapmasak da en azından inkar etmeyelim. Ehli anlatmadan, açıklamadan, bir takım Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerinin kelamları gibi kelamları küfür sanmayalım. Onların hale ait olduğunu ve bir manası olacağını; sadece bu kadarcığını bilsek yeterlidir. O kelamları kuru kuruya taklid de etmeyelim. ves'selam.
Her nesne Allah'tır", ifadesi... Alemde ne varsa hepsi Allah'tır demek.
Haşa böyle bir sözü ne Muhiddin Arabi Kuddisusirruh Hazretleri nede başka bir vahdeti vucut mertebesindeki diğer evliya söylemiştir.İşin aslı şöyledir.
Vehhabiler, (Vahdet-i vücutçular, La mevcûde illallah yani Allah'tan başka varlık yoktur. Ne varsa Allah'tır, her şey Allah'ın bir parçasıdır diyorlar. İ. Arabi Füsûsul-Hikem’de bu küfür olan görüşü savunuyor) derken, bazıları da, (İbni Arabi, sonra o itikattan dönmüştür. Fütuhat-ı Mekkiyye’ kitabında bu itikadından döndüğünü açıkça ifade etmiştir. Ancak, vahdet-i vücud düşmanları bunu gizliyorlar) diyorlar. Vahdet-i vücut nedir? İbni Arabi, nasıl birisidir?
CEVAP
Ne varsa Allah’tır, Allah’ın parçasıdır demek yanlıştır. Ancak La mevcûde illallah = Allah’tan başka varlık yok demektir. Bu ifade Ehl-i sünnete aykırı değildir. İbni Arabi hazretlerini şiddetli şekilde tenkit eden İmam-ı Rabbani hazretleri de aynısını çeşitli mektuplarında uzun uzun bildiriyor. Yalnız Allah vardır, âlem hayal mertebesinde yaratılmıştır buyuruyor. Şu sual, âlimler tarafından İmam-ı Rabbani hazretlerine soruluyor:

Sual: Âlimler diyor ki, Allahü teâlâ, bu âlemin içinde ve dışında değildir. Âleme bitişik de değildir. Ayrı da değildir. Bunun açıklanması nasıl olur?

İmam-ı Rabbani hazretleri buna şöyle cevap veriyor:
İçinde, dışında olmak, bitişik ve ayrı olmak gibi şeyler, var olan iki şey arasında düşünülebilir. Halbuki sualde, iki şey mevcut değildir ki, bunlar düşünülebilsin. Çünkü, Allahü teâlâ vardır. Âlem, yani Ondan başka her şey vehim ve hayaldir. Âlemin var görünmesi, Allahü teâlânın kudreti ile devamlı olup, vehim ve hayalin kalkması ile yok olmuyor. Ahiretteki sonsuz nimetler ve azaplar bunlara oluyor. Fakat, âlemin varlığı vehim ve hayaldedir. [Yani dışarıda var olmayıp, vehme ve hayale var görünmektedir.] Vehim ve hayalin dışında bir varlık değildir. Allahü teâlânın kudreti, vehim olunan, hayal olan bu görünüşleri devam ettirmektedir. Var gibi göstermektedir.

Hayalde bulunan bir şey, dışarıda var olan bir şeyle bitişiktir, onun içindedir denemez. Fakat, var olan, mevcud olan bir şey, hayalde olan şeyin içinde de, dışında da ve ayrı da değildir, bitişik de değildir. [Bunu nokta-i cevvale ile açıklıyor.
 
Katılım
14 May 2008
Mesajlar
2,994
Tepkime puanı
93
Puanları
0
Allah Teala, isimlerinin ve sıfatlarının ötesindedir.
Aynı da, gayrı da değildir
Sual: Sıfatları Allah’ın aynı da, gayrı da değildir ne demektir?
CEVAP
Allahü teâlânın sıfatları, kendisi gibi ezeli ve ebedidir, yani zatından ayrılmazlar. Eğer sıfatlar, Allahü teâlânın gayrıdır, yani kendisinden ayrıdır, başkadır denirse; sonradan oldukları söylenmiş yani ezeli oldukları inkâr edilmiş olur. Allahü teâlânın aynıdır, yani kendisidir denirse de, sıfatların varlığı inkâr edilmiş olur.
 

Ahi Evran

Profesör
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
1,695
Tepkime puanı
14
Puanları
38
Yaş
45
Şeyhul İslam İbn Teymiyye'de, Şeyhul Ekber Muhyiddin İbn Arabi'de istifade edilecek büyük alimlerdir...
 
Üst