Bir seferinde evlatlarından birisi gelmiş, ve vazifelerini yapamadığını haber vermişti. Bu vazifeyi kendisinden almasını rica etmişti. Bunun üzerine evladının vazifesini de kendi üzerine alıp, o evladını da bırakmamıştı. Çok kısa bir süre sonra vefat eden evladının, bu zor ve sıkıntılı halinde de manen yardımcı olmaya çalışmışlardı.
Bir gün, damatları merhum Ömer Kirazoğlu Bey'e:
"-Çoban sürüsünü güzel gütmelidir. Hasta ve cılız koyunları gerekirse sırtlanmalı ve sürüye yetiştirmelidir. Bizler de sürünün koçu olup, öne çıkanlardan, yol açanlardan olmalıyız." buyurmuşlardı.
Bir gün kardeşlerden bir tanesi, kendi kendine "ne kadar boşum!" diye içinden geçiriyor. Mevzuyu bir anda oraya getiren Mahmud Sami Efendi:
"-Bir tren düşünün. Bir yerden bir yere giderken vagonlarının bir kısmı boş, bir ksımı doludur. Ama o trenden kopmayan vagonlar er-geç maksuda erişir." buyururlar.
Bu yolda "terakki" etmenin lüzumuna işaret ederek:
"-Bu yolun basamakları var, biraz ilerleyelim. Elifba'da kalmayalım, Kur'an'ın hakikatine erelim." buyurmuşlardı.
"Kalbin saflaşması" hakkında şöyle misal verirlerdi:
"-Bir sanat eseri, düz zeminde belli olur. Karma karışık bir duvara asılan bir tablo yeteri kadar takdir edilmez. İşte kalb de böyledir. Gillu guştan, fuzuli şeylerden arındırmadıkça onda zikrin nuru görülmez."
"Bir bahçe, ayrık otlarından, dikenlerden temizlenmeden, gübrelenip, çapalanmadan bir şey vermeyeceği gibi kalb de fanilerden, masiyet, maddiyat ve dünya muhabbetinden temizlenmedikçe semere alınmaz."
Bu yolun rehbersiz geçilemeyeceği ile ilgili de:
"-Önünü görmeyen bir ama, buna rağmen bir asa veya kılavuzun yardımına da müracaat etmiyor ve yalnız gitmek için inat ediyorsa, nihayetinde bir merdivenden yuvarlanması, bir çukura düşmesi mukadderdir." buyururlardı.
Nasihat dinlemek istemeyen evlatlarına şu beyitleri okurlarmış:
Sen bu gaflet uykusundan ne acep uyanmadın
Serseri gezdin cihanda, ey deli, uslanmadın
Bunca yıldır ömrünün sermayesini ettin talan
Bir kez olsun bu aşkın şarabına parmağını banmadın
Bazı günler, ellerini açar:
"-Ya Rabbi! Bilmiyorlar da yapmıyorlar, hiçbir evladımdan geçmem! Onları afv et." diye göz yaşı döker, niyazda bulunurlarmış. İşte nebevi ahlak!..
Kalp tasfiyesi için,
1. Daimi zikrullâh hali,
2. İlim meclislerinde bulunmak,
3. Ölümü çokça anmak,
4. Salihlerle, sadıklarla beraber olmayı tavsiye ederlermiş.
Nefis tezkiyesine ulaşmak için de:
-Helale dikkat etmenin,
-Az yemenin,
-Az uyumanın,
-Az konuşmanın,
-Az gezmenin gerekli olduğunu anlatırlarmış.
Bir kişi televizyon hakkında soru sormuş, Sami Efendi ise kısa ve açık olarak şöyle buyurmuşlardır:
"-Kalbi meşgul eder, huzura manidir!"
Baha bey isminde bir doktor vardı. Bir sohbet esnasında ayağa fırlamış ve:
"-Siz zamanın Abdulkadir Geylanisi'siniz." diye bağırmıştı.
Hazret, yanlış söylememek ve tevazuyu korumak üzere, cevap vermemişler ve "bir aşr-ı şerif okuyun" buyurarak mevzuyu değiştirmişlerdir.
Vefatına yakın zamanlarda validemiz odaya girdiklerinde çok güzel kokular hissetmiş ve mübarek yüzleri pür-neşe, şöyle buyurmuşlar:
"-Halil İbrahim -aleyhisselam- ve Cebrail -aleyhisselam- tebşîrât için geldiler." Bu sözden yaklaşık 20 gün sonra dar-ı bekaya irtihal etmişler. 10 Cemaziyelevvel 1404 (12 Şubat 1984) yılında, sabaha karşı 04:30'da Rabbini zikrederek O'na kavuşmuştur.
Ömrünce ayağını uzatarak oturmadığı ve sırtını bir yere dayayarak bir lokma yemek yemediği gibi, vefatından sonra bacaklarını uzatmamış, cenazesi bu halde yıkanmış, kefenlenmiştir. Namazı Ravza'da kılınıp Cennetü'l-Baki'ye gelinceye kadar yine ayaklarını uzatmayan bu mübarek zat, kabre yerleştirenlerin şehadetiyle, ancak kabre konulurken ayaklarını uzatmışlardır.
Allâh rahmet eylesin. Şefaatinden bizleri de hissedâr eylesin.
Ruhuna bir Fatiha-i şerife, üç ihlas-ı şerif okuyalım...
Şebnem Dergisi