Arifler Sultanı Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s) Hazretleri

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ömer Nasuhi Bilmen Hazretlerinin Sami Efendi Hazretlerinden Tarikat Dersi Alması

Konya'da ihvandan emekli bir albay anlatıyor:

İstanbul'da Alemdarzade'nin dükkanına gittim. Baktım yaşlıca bir zat var, için için ağlıyor. Kim olduğunu, neden ağladığını bilmiyorum. Bende de subay elbisesi var. Biraz durduk. Derken Sami Efendimiz onu çağırdı ama o zatı gülümseyerek kucakladı. Ona çok tazim ve hürmet gösterdi. Ama adam hala ağlıyor. Bir yandan da "Efendim, ben küstahlık yaptım" diye özürler diliyordu. Sami Efendimiz;

"Yok yok biz affettik, yok bir şey" diyordu.

Meğer o zat iki sene Sami Efendi'nin sohbetlerine gitmiş ama ne var ne yok tetkik için gitmiş. Yani araştırma yapmak için. Sami Efendi hemen ona orada maneviyat dersini verdi. Benim yanımda ders aldı. Dışarı çıkınca merakla sordum;

"-Amca siz kimsiniz?"

"-Ömer Nasuhi Bilmen, evladım..."

Ulemaya zorlukla aşk kemendi bağlanır
Aşk ile ulemanın gönül evi nurlanır
..........................................Bismillâhî

Allah Dostları 5, Ethem Cebecioğlu
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Allah razı olsun, Allah Ethem hocamızdan da razı olsu, hayırlı uzun ömürler nasib etsin ona.
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
tedkik etmek kötü bişeymiymiş talib kardeş gelir gelmez sevimsiz görünmek istemem ama ne diye suçluluk hissediyor ki :) bir de asıl meseleyi; dersini nasıl vermiş onu yazmıyorsunuz da adam nasıl mahcub oldu onu yükseltiyorsunuz :)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Tedkik etme niyetini, tedkik edip tanıdığı hazrete bakınca sıkıntılı görmüş olacak ki, gelmiş özür dilemiş hocaefendi. Maneviyat dersi almaktan maksat tasavvuf/tarikat yoluna girmektir, Sami Efendi hz.lerinin rehberliğine başvurmaktır.

Mahmud Efendi'nin şeyhi Ali Haydar Efendi hz.leri zamanında tarikat aleyhinde olan biriymiş. Alim olduğu için üst perdeden eleştirir, verip veriştirirmiş. Veriştiği yerde pek çok muhterem zevat vardı ama hilafet bu sonradan gelen, evvelinde atıp tutan zata kalmıştır. Nasip meselesidir bunlar. İlk mesajdan bu yana okursanız, Sami Efendi kimdir belki daha iyi anlarız :) O mahviyet ve mahfiyet hali içerisinde yaşadı ama bugün sevip saydığımız pek çok mübarek o hazretten feyz almışlardır.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Çocuk yaşlarında muhterem anneleri kendilerini akrânlarıyla oynamak üzere dışarı gönderdiklerinde Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendimiz ellerini dizlerinin üzerine koyup “tahiyyât” oturuşundaki gibi oturup, uzaklara gözlerini diker, devâmlı olarak düşünür, tefekkür ederler. Çünkü Allâh (c.c.)’ün Resûlü (s.a.v.) Efendimiz, Mi‘râc’da tahiyyâtta gibi oturmuşlardı. Bu sünneti ömürleri boyunca hep böyle sürdürdüler. Hiç bir zaman kendilerini bunun dışındaki bir şekilde otururken gören olmamıştır. “Neden arkadaşları ile oynamayıp oturduğu” sorulduğunda:

“-Biz oyun için yaratılmadık.” buyurmuşlardır.

İşte hadîs-i şerîfi telmîh; işte sünnete ittibâ.

Doğumlarından i‘tibâren bütün hayatları boyunca bu müjdenin şanlı izlerini taşıyan bu zâta “Âlî makâm sâhibi” ma‘nâsına gelen Sâmî ismi konur. Her hâlleri büyük, yüksek makâm sâhibi oluşlarının dışarıya tezâhürüdür.

Hakk idâresinin kaldırılıp, halk idâresinin müslümânlara da sevdirilmeğe çalışıldığı şu cehâlet asrında; ekseriyetin İslâm dışı davranışlarına; “Bugünkü şartlarda ancak bu kadar olur.” diyerek kılıf bulup, İslâm’ın bazı şartlarda tam olarak yaşanamayacağı iddiâsını hâlleri ile çürütmüştür. Asra yakın ömürlerinin, doğumundan i‘tibâren tamâmını, sünnete harfiyyen riâyet ederek geçirmişlerdir. İslâm, fitnenin zirveye çıktığı devirlerde bile sünnete tam olarak ittibâ edilerek yaşanabilir ve kıyâmete kadar da yaşanacaktır diye hayatı ile bunu isbât etmiş bir âlî kadîrdir Hazret-i Sâmî (k.s.).

Allâh (c.c.) dostlarının büyüklerinden bir zâtın ifâdesi ile “Asırların nâdir yetiştirdiği bir büyük velîdirHazret-i Sâmî (k.s.).
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Yetiş İmdada Sami Sultanım Benim

Okuyan: Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu Hocaefendi

 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Bu ay ki Keşkül Dergisini tavsiye ederim. Nakşibendilik konusu ele alınmış. Orada Sami Efendi'nin tanıtılığı yazıda Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu aynen şunları yazmış:

"Sami Efendi'nin Medine'ye gidişiyle ilgiliı olarak, uzun yıllar kenisine hizmet eden ve geriye emaneti bıraktığı en kamil, tek varisi olan Musa Efendi..."

"Vefatından sonra yerine tam yetkili irşad için sadece Musa Topbaş Efendi'yi bırakmıştı."

İki ayrı yerden alıntı getirdim siz ihvana ki, ikisinde de çok açık bir biçimde ifade etmiş muhterem hocaefendi.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Hocam Gönenli Mehmed Efendi hz.leri, Mahmud Sami Efendi hz.lerinin vefatından sonra, yerine manen vekalet eden Musa Topbaş (Sâdık Dânâ) Hz.leri için "Rey'im onadır" demişti.

Gönenli Mehmet Efendi, İzzet AY, Yağmur Yayınları
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
talib musa topbaş efendi galiba vefat etti.
yerine kimi halife bıraktı?
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Yerine muhterem mahdumları hizmet etmektedir, elhamdülillah...

Ve bu ismi daha yüzyıllarca çok duyacağız, bu da büyüklerden birinin işareti olarak nakledelim..
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
bu normalmi.Ömer radiyallahu anh'ı hatırlıyorumda.ahirete irtihalinden önce gelip biz sizden çok memnun kaldık emir verin sizden sonra abdullahı seçelim dediklerinde bir evden bir kurban yeter demişiti.gerçi bu hilafetti ama diğer makamlar daha mı az sorumluluk ister?
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
bu normalmi.Ömer radiyallahu anh'ı hatırlıyorumda.ahirete irtihalinden önce gelip biz sizden çok memnun kaldık emir verin sizden sonra abdullahı seçelim dediklerinde bir evden bir kurban yeter demişiti.gerçi bu hilafetti ama diğer makamlar daha mı az sorumluluk ister?

Aynı cevabı hazret de vermiştir.. Sizin hatırlamanızdan ziyade onlar o büyüklerle yaşıyorlar gibi bir hayat sürdüler. Meselenin yanlış örnekleri olduğu için, ilk bakışta bu tepki verilebilir ama gayet normaldir. Liyakat olduktan ve manevi bir emir olduktan sonra...

Peygamberlikte bile akrabalıklar göze çarpar, yine büyük mürşidlerin halifeliklerinde de. Ki bu zatlar da bu büyüklerdendir.

İşin detayına girmiyorum ki ehline malumdur.
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Musa Topbaş hocaefendi yerine icazetle halife olarak Osman topbaş hocayı mı bıraktı ? buna dair bilgi aradım pek bulamadım..Sanki cemaat başıboş kalmasın diye Osman topbaş hoca hizmet ediyor gibi gözüküyor..Mahmud Esad Coşanın oğlunun hizmeti gibi..Bu konuda aydınlatırsan seviniriz..
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Buna dair bilgiyi nerede aradınız da bulamadınız bilemiyorum ama yaşayan zatlar hakkında bu konular daha gizlidir. Zira Musa Efendi hz.lerinin icazeti bile yeni yayınlandı. Muhterem Üstaz hz.lerine gelince, Musa Efendi'nin özellikle son 2 senesinde almıştır emaneti ve artık yük onda idi. Sonradan Medine'de tüm halifelerin bulunduğu bir mecliste hazrete hilafet verildi. Başka yerler gibi değil durum. Sami Efendi irşad yaparken daha Üstaz hz.lerine işaret etmişlerdi. Daha söz çok da gece kısa, blgi isteyen özelden yazarsa sevinirim, burada detaylara girmek olmayabilir..
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,059
Tepkime puanı
1,751
Puanları
113
Buna dair bilgiyi nerede aradınız da bulamadınız bilemiyorum ama yaşayan zatlar hakkında bu konular daha gizlidir. Zira Musa Efendi hz.lerinin icazeti bile yeni yayınlandı. Muhterem Üstaz hz.lerine gelince, Musa Efendi'nin özellikle son 2 senesinde almıştır emaneti ve artık yük onda idi. Sonradan Medine'de tüm halifelerin bulunduğu bir mecliste hazrete hilafet verildi. Başka yerler gibi değil durum. Sami Efendi irşad yaparken daha Üstaz hz.lerine işaret etmişlerdi. Daha söz çok da gece kısa, blgi isteyen özelden yazarsa sevinirim, burada detaylara girmek olmayabilir..

Aynen dediğiniz gibi olmuştur kendim bizzat bu halifelerden birinin ağzından duymuşumdur.

İş ehline verilir...
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Aynen dediğiniz gibi olmuştur kendim bizzat bu halifelerden birinin ağzından duymuşumdur.

İş ehline verilir...

Elhamdülillah, Asrın Kutbul İrşadına teslim edip öyle gittiler evlatlarını. Kutbul Aktab olduğunu da duyduk büyüklerden.

Manevi emaneti alma hadisesini anlatan büyüklerden birisi, iki kişi hariç tüm vekiller o toplantı da hazır idiler diyor. Birisi Samsunlu Hüseyin Efendi hz.leri olsa gerek. Çok yaşlı olduklarından teşrif edememişler. O da çok muhterem bir zat idi. Bilenler bilir. Benim yanımda Tekirdağ müftüsü ile bir müftü efendi daha vardı diyor. İlim ehli, manen yüksek dereceli pek çok zevat.

İnsan bilmediğinin cahilidir tabi. Dışarıdan bakan, dışarda olduğu kadar yanlış benzetmeler yapabilir. Dinlere sathi bir bakışla bakan bir insan da 3 din de ben hakkım der, al birini vur ötekine der, kendince. Bu misal gibidir.

Çok yakın zamandan 3 örnek.

1. Peygamber Efendimiz'in işareti ile Cidde'den muhterem bir zat gelip hazrete teslim oldular.

2. Hz. Ebubekir'in işareti -sizi evlatlarımızdan birine göndereceğiz demeleri- ile yabancı bir prof. geldiler hazrete teslim oldular.

3. Mahmud Sami Ramazanoğlu Hz.lerinin manevi işaretleri ile Konya'dan mühim bir zat, talebeleri ile birlikte gelip hazrete teslim oldular.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
SAMİ EFENDİ HZ.LERİNİN ŞER’Î MÜKELLEFİYYET HASSASİYETİ

Muhterem Üstaz (k.s) hazretlerinin şer’î mükellefiyyetler konusundaki hassasiyyet ve titizliği müsellemdir. O, sevenlerini hep takva üzere yaşamaya ve her konuda şer’î mükellefiyyetlerini yerine getirmeye teşvik etmiştir.

Muhterem Üstaz (k.s) hazretlerinin bu hususta çok dikkat çekici ve ibret verici bir hatırası vardır.

Merhum Şefik Can Beyefendi’den naklen muhterem Abdullah Sert bey bu hatırayı şöyle anlatır:

“-Bir ziyaretlerinde Sâmi Efendi (k.s) Şefik Can Bey’e bir emanet yüklüyor ve:

“-Falan zâta söyleyin Hacca gitsin!” buyuruyor.

Şefik Can Beyefendi bu emaneti tebliğ için derhal o zâtın ziyaretine gidiyor. Sâmi Efendi hazretlerinin selamları ile birlikte tebligatını bildiriyor. Söylediklerini aynen naklediyor ve şu mesajı ulaştırıyor:

“-Sâmi Efendi hazretleri sizin hakkınızda, söyleyin Hacca gitsin!” buyuruyor diyor.

O zat da hürmetle selamları alıyor ve mukabeleten: “-Sâmi Efendi benim manen hacca gittiğimi bilir” diyor.

Şefik Can Bey bu cevab üzerine tekrar Sâmi Efendi hazretlerinin devlethanesine geliyor. Huzura çıkarak o zat ile aralarında geçen muhavereyi şöyle naklediyor:

“- Efendim! Selamlarınızı ve tebligatınızı aynen aktardım. Söylediklerinizi o zata ulaştırdım. Hacca gitme konusundaki emrinizi kendilerine bildirdim.

Fakat o zat bana: “-Sâmi Efendi bizim manen Hacca gittiğimizi bilir” dediler diyor.

Muhterem Üstaz (k.s) hazretleri Şefik Can Bey’e tebessüm ederek:

“-Evet, onun manen gidişi Allah Teala hazretlerinin ona özel bir ikramıdır.

Fakat o şekilde gidişi şer’î mükellefiyetini düşürmez. Pasaportunu vizesini alsın, bir vasıta ile herkesin gittiği gibi tabii yoldan gitsin
” buyuruyor.

Asla şer’î yoldan taviz vermiyor. Şer’î mükellefiyetlerin ciddi ve tabii şekilde yaşanmasını istiyor.

---

Anlatılan zat, tayyi mekan ile Allah'ın bir lütfu olarak pek defa Hacc yapmışlar. Tabi Asrın Kutbu Sami Efendi hz.leri bundan haberdardır. Ama bununla şeriatın emrinin yerine getirilmiş olmayacağına dikkat çekmişler.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Mahmud Sami Efendi Hazretlerini, Konya'da bulunduğum senelerden, 1930'lardan itibaren işitir idim. Gerek pederim ve gerekse diğer büyüklerim, ''Şeyh Es'ad Efendi'nin, halifeleri içinde yalnız Sami Efendi için, Şeyh Sami Efendi dediğini'' söylemişlerdir. Bu hâdise, Sami Efendi'nin uluvv-i kadrini ve Şeyh Efendi'nin gönlünde ihraz ettiği yüksek makamın derecesini gösterir.

Senelerce simasına, suret ve sîretine âşık olduğum bu zatı ilk defa 1949'da Mekke-i Mükerrime'de görmüştüm. O sene amcam da hacca gelmişti.

Kendisini ilk gördüğümde, Bâb-ı Ciyâd'dan Harem-i Şerif'e girmekte idi. Beyaz bir entari, beyaz bir takke, nârin, zayıf bir beden... Dünyanın kesafesini, yükünü üzerinden atmış; ruh olmuş, nur olmuş; zikrin aşkında, fikrin şevkinde, ruhun semalarında nur olmuş bir insan... Onu böyle gördüm.

O kadar sevimli bir sima, o kadar tatlı bir tebessüm, o kadar güzel, derin ve derûnî bir selâmlaşma... Elini öpmek istediğimde,

''Musafaha kâfidir, musafaha kâfidir.'' dediler, elini fakire vermediler.

Tam bir teslimiyet, edep, tavâzu, kibarlık...

Kendilerini ilk gördüğüm o anda, Resul-i Zîşan Efendimiz'in,
''Evliya nasıl olur? Veli kimdir?'' sualine verdikleri cevap gönlüme doğdu. Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurdular:

''Evliya, yani Allah dostu olanlar, veliler; kendisini gördüğünüzde, size Allah'ı hatırlatan kimselerdir.''

Evet velilik alâmeti, ne taçtır, ne hırkadır, ne kisvedir, ne alkıştır, ne de şan ve şöhrettir. Veli, kendisini gördüğümüzde kalbimizdeki aksi, uyandırdığı intiba, duygu nedir, ona bakılacak...

Sami Efendi'yi ilk gördüğümde bu hadis-i şerifin mealin, aynen gönlüme doğdu.

''Veli, Allah dostu, kendisini gördüğünüzde, size Cenab-ı Hakk'ı hatırlatan kimsedir.''

Fakir, bunu merhum Şıh Sami Efendi'de gördüm.

[M. Ertuğrul Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-3, sayfa 313-314]

Mülâkatımızın sonunda kerem buyurdular, bendenizi sokak kapısına kadar teşyi ettiler. O zaman kendilerine,

''Efendim, 1949'da hacca geldiğinizde sizi ziyaret ettiğimde, musafaha kâfidir buyurup, elinizi öptürmemiştiniz. Bugün müsaade edin de öpeyim.'' demiş ve elini öpmüştüm. O da benim yüzümü, gözlerimi öpüp,

''Her gün Ravza-i Tahire'ye, Şebeke-i Saadet'e bakan gözlerinden öpeyim.'' demişti.

Bundan sonraki yıllarda, artık Sami Efendi hazretleri hemen hemen her sene hacca geldiler. 1963'de fakirhanemizde kaldı. Birkaç defa da Arif Hikmet Kütüphanesi'nde Şıh Mahmud'a ait evde kaldılar. Beş vakit namazı Harem- Şerif'te kılar, akşamla yatsı arasında, her akşam Kütüphane'ye gelir abdest tazelerdi. Kütüphane'yi yaptıran, merhum Şeyhülislam Arif Hikmet Bey'e rahmet okur, beni de duasına dâhil ederdi.

Şıh Mahmud'a ait evde sohbetler yapardı. Sohbetlerini devamlı olarak yazılı yapar, kitaptan okurlardı.

1960'tan sonraki yıllarda Türkiye'ye gittiğimde, İstanbul'da kendisini ziyaret ettim; sohbetlerine katıldım. Gerek Ahmed Atasayar Bey'in evinde gerek Kayserili demir tüccarı Mustafa Dedeoğlu Bey'in evindeki sohbetlerinde, Şeyh Sünusi hazretlerinin en-Nûru'l-lâmi' ismindeki kitabından okuyup sohbet ettiklerini gördüm.

Kitap, âlem-i İslâm'ı birliğe kardeşliğe davet etmek üzere kaleme alınmış, çok mühim bir eserdi.

Müslümanların en önemli vasfının ''kardeşlik'' olduğu üzerinde duruyor; tevhid bayrağı altında toplanmaya muhtaç ve mecbur olduklarını anlatıyor; Müslümanların en mümeyyiz vasfının, onları diğer din, kavim, millet ve dernek mensuplarından ayıran en birinci özelliğin, aralarındaki ''kardeşlik bağı'' olduğunu ısrarla belirterek, onları birlik ve beraberliğe, birbirlerini sevmeye çağırıyordu.

Müslümanların bu vasfının, Kur'an-ı Kerim'de, Hucurat suresinde, ''İnneme'l mü'minûne ihvetun'' ayetiyle ilan edildiğini söyleyerek; buradaki ''inneme'l'' kelimesinin, Müslümanlar arasındaki ''kardeşlik'' bağının, ne kadar önemli, özel ve farklı olduğuna işaret ettiğine dikkati çekiyordu.

Çünkü bu kelime ''kardeşlik''i, ''ancak, sırf, yegâne'' olarak vasıflandırmakta idi.

Sami Efendi Hazretlerinin, bu eserle ilgili bir de kerametlerine şahid oldum:

O yıllarda bir sene böbreklerimde rahatsızlık vardı. Konya'ya geldiğimde, Doktor Ali Kemal Bey, Ankara'nın Ayaş'ında kum döken kaplıcalara gitmemi tavsiye etti. İçmeceler diyorlardı. Oraya gittim. Burada iken, üç gece üst üste Sami Efendi'yi rüyamda gördüm.

Efendi Hazretleri, rüyamda 'en- Nurû'l-lâmi'' kitabını fakire veriyor ve şöyle diyordu:

''Bu kitabı çok feyizli buldum, davamızı ele almış. Âlem-i İslâm'ın, bilhassa vatanımızın en çok muhtaç olduğu bir derdi teşhir ediyor, devasını gösteriyor, Müslümanlara birlik tavsiye ediyor. Binaenaleyh bu eseri, sevdiğim bu mübarek eseri, sizin tercüme etmenizi istiyorum.''

İlk günün sabahı kalktım, tuhafıma gitti. Ertesi gece yine aynı rüya ve aynı sözü söylüyorlar. Allah, Allah!.. Üçüncü geceki rüyamda şu cümleyi ilâve ettiler:

''Ben sizi bir taaşşuk hâlinde seviyorum.''

Bu rüyalar beni rüyamda mestetti. Teheccüd vakti imiş; manevi bir feyz deryası içinde yüzerek uyandım.
Konya'ya döndüğümde, rüyayı Ali Kemal Bey'e anlattım.
Doktor,

''Ömer Bey bugün geliyormuş. Kendisiyle görüşelim. Hem bu rüyayı söyleyelim.'' dedi.

Ömer Kirazoğlu Bey'e gittik. Hoş geldin dedik. Konuşurken, daha biz rüyadan bahsetmeden, şunları söyledi:

''Efendi Hazretlerinin selâmı var, duası var, himmetleri var. ''en- Nurû'l-lâmi''i tercüme etmenizi istiyor...''

Biz hayret içinde kaldık. Ali Kemal Bey, Ömer Bey'e,

''Ağabey, dedi, ağabeyimiz de üç gecedir, İçmeler'de bu rüyayı görmüş...'' ve hadiseyi anlattı.

İstanbul'a gidince, kendilerini Erenköy'deki evlerinde ziyaret ettim. Bizzat elleriyle istinsah ettikleri nüshadan, Konya'da oturdum tercüme ettim. 1963 yılında yayınlandı. Sonra iki kere daha basıldı.

[M. Ertuğrul Düzdağ, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-3, s. 317,318,319]
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Bediüzzaman Hazretlerinin Tarikat Alması

Piri Ekmel Efendimiz Es’ad Efendi Hazretlerinin hulefasından bir zat anlatıyorlar:

“-Es’ad Efendi Hazretleri bir gün sabah namazından sonra bana dedi ki:

‘Evladım bizim doğu taraflarından bir Kürt Mollası gelecek bugün kuşluk vaktinde. Tekkenin önüne çık, şurasında bir kaması bulunan, bıyıklı, iri-yarı, başında serpuş olan, cübbeli vs özellikleri olan, ismi Said olan birisi. Onu karşıla.’

‘Adınız Said mi?’ diye sor. ‘Evet’ derse yanıma getir. ‘Efendi, seni bekliyor, buyurun yukarı’ de.

‘Olur Efendim!’ deyip kuşluk vakti çıktım dışarı. Çok geçmeden, Efendi hazretlerinin tarif ettiği şekilde bir zat geldi, sağa sola bakarak.

‘Selamun aleyküm’ dedi.

‘Aleyküm Selam. Sen Molla Said misin?’ dedim.

‘Evet, ben Molla Said’im, nereden bildin?’ dedi.

‘Senin geleceğini Efendimiz haber vermişti. Seni içeride bekliyor’ dedim. Said Efendi şaşırmış. İstanbul’da bütün ulemayı dolaşmış, derdine deva hoca bulamamış. On tane kelam ilmine ait soru hazırlamış ama cevaplayan biri çıkmamış. Ona demişler, Es’ad Efendi Hazretlerine git, o senin derdine çare olur. O da randevu almadan, kimseye demeden çıkıp dergâha gelmiş ama bakmış onu kapıda karşılayan birisi var ve adıyla da kendisine hitap ediliyor, bu keramete şaşırmış.

Molla Said kafasındaki bazı soruları soruyor ve en doğru şekilde cevabını alıyor, Allahu Ekber deyip ayağa kalkıyor her seferinde. “Tamam Efendim, ben tüm cevaplarımı aldım” diyor. O sırada Es’ad Efendi Hazretleri başını kaldırıyor:

‘Molla, senin kafanda üç soru daha var” diyor ve o daha sormadan hepsini cevaplıyor. Sonrasında yemek yenildi, namaz kılındı, Bediüzzaman tam gideceği sırada, Es’ad Efendi Hazretleri kulağına eğilerek:

‘Evladım sen itikada dair bir kitap yazıyorsun. 167. Sayfada alt tarafta şöyle bir cümlen var. Bu cümle yanlış. Bunu değiştir, yoksa azâba dûçar olursun.”

O sırada Bediüzzaman hazretleri herkesten gizli bir kitap yazarmış. Bir kendi, bir Allah biliyor. Bir de bakıyor ki, Es’ad Efendi Hazretleri bilmekte. Ve kendisine intisab edip Kadiri tarikatı üzerine süluk çıkarıyor.

Bediüzzaman Hazretleri, doğudan gelen hemşerilerinin tasavvuf yoluna intisap etme arzularını izhar ettiklerinde, onlara adres olarak sadece Sami Efendi Hazretlerini gösterir ve eklerdi: “İrşadla görevli kişi Sami Efendi’dir, ona gidiniz; biz sadece iman hakikatlerini yazmak ve yaymakla memuruz."

Musa Topbaş Efendi hazretleri de gençliğinde Bediüzzaman hazretlerine İstanbul’a geldikleri vakit hizmet ederlermiş. Bakıyor ki Bediüzzaman hazretleri kendisinden tarikat isteyenleri yalnız ve yalnız Es’ad Efendi Hazretleri’nın halifesi Sâmi Efendi hazretlerine yönlendirmekte. Musa Efendi hazretleri de ilk etkiyi oradan alıyor ve daha sonra Sâmi Efendi hazretlerine intisab ediyor. Sâmi Efendi’ye intisabından sonra diyor ki, ‘Anladım ki bu iş başka imiş.’

"Risale-i Nurlardaki Kadîrî feyzinin kaynağı Es'âd Efendi'nin Kadîrî soluğudur."


"Cümle aleme beşik oldu Erbilî ocağı
Nurun ilk parladığı yerdi Kelâmî Dergahî"

"Nurlar Kelâmî Dergahînda tulû eyledi
Çok geçmeden nur risalesi zuhur eyledi"

"Kelâmî Dergahının kuluydu Bedîuzzaman
Esâd-ı Erbili'ye bendeydi Bedîuzzaman"

"Sonunda şakirdler dökülüp gelecek
Üstadlarının girdiği yere girecek
Küllî kaide budur, daima sürecek
Her şey sonunda mutlak aslına dönecek
."
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
talib saol geçenlerde bir arkadaşıma bediüzzaman hz.leri kadiridir demiştim inanmamıştı. şimdi detayıyla öğrenmiş oldum.daha iyi anlatırız senin vesilenle.
 
Üst