Arafat: Vuslat saati...

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
ARAFAT: VUSLAT SAATİ... Yüzünle ve kalbinle dönmek Allah’a… Bugün Bilmek günü, Fark etmek günü, Yönelmek günü. Bugün aşağılardan yukarılara bakmak günü, yerden göğe ağaçlar dikmenin günü. Hatırlayışın yıldönümü bugün. Gitmeye dair özlem, buluşma, vuslata dair umut, içimizde birikmiş vedaların, ayrılıkların, hüzünlerin, visal kapısını çalma vakti… Tüm toplu iğnelerin koşarak yapıştığı büyük mıknatıs; Arafat Dağı…
Bugün dua günü, tefekkür günü, hamd günü. Bugün ruhların, dünyaya düşmeden evvelki ev’lerini hatırlama günü. Bugün eve mektup yazma günü. Çok özledim, çok üşüdüm, çok ağrıyor, çok sızlıyor diyerek her biri de birer çocuğa dönüşmüş hacıların, kanayan parmakları arasından süzülen ince ince dualar… Mırıl mırıl hasretler… Pırıl pırıl yakarışlar… Şırıl şırıl kanayan kalpler… Bugün mektup günü… Arafat: Balıksırtı. İpince bir ipin üzerine dizilmiş trapezler. Arafat, iki aranın, iki denizin, yerle göğün arasındaki ince çizgi, varoluş ufku… Var edilmişlerin, Var edene akımı, kaçışı. “Allah’a kaçış”ın had safhası…
Arafat, gurbette oluşun yangısı. Arafat, yerle göğün arasında ipince bir teselli çizgisi. Arafat, Esma’nın çiçekler halinde yeryüzünden kendine çevrilmiş yüzlere serpilişi… Arafat, bahar yağmuru, fenadan bekaya geçişin sırlı arsası, ölüp de dirilişin basübadelmevtin bahçesi…
Milyonlarca hacının dünden beri akarak yığıldığı Mina Vadisi’ni şunca uzaklıktan, şunca gariplikten, şunca tevbenin arasından, hasretle hatırlıyorum. Burnumun direği sızlayarak Mina’ya sesleniyorum; güzel vadi, senin aşktan ve mihnetten yarılarak şerha şerha olmuş yarıklarına ne zaman varacağız? Senin bembeyaz harmaniler giyinmiş sevda yolcularının arasına ne zaman karışacağız? Ne zaman yamaçlarına uzanıp, çöllerinde rüyalar göreceğiz? Yıldızlarla bezeli gecelerinin içinden sabahlara kadar devam eden o Müzdelife yürüyüşlerine ne zaman akacağız?
Arafat, düşler seraplar çölü, dualar yakarışlar yolu, insanı insan kılan dağ… Her dilden, her renkten seslenişin, mektubun atıldığı büyük yeryüzü posta hanesi… “Buyur Allah’ım, Buyur, huzurundayız, emrindeyiz, geldik Ya Allah! Emrinle toplaştık. Emrinin güzelliğine, mükemmelliğine geldik. Sürgünden çıkar gibi, gurbetten sılaya varır gibi geldik. Buyur Allah’ım. Lutfet. Rahmetinle Nazar et ki pişmanız. Eksiğiz, kusurluyuz, Şanı büyük olansın, ne olur bağışla, affet. Buyur Allah’ım Buyur. En küçüklerin geldi, en sonların, en arta kalanların, en parçalanmışların, en pişmanların, en cahillerin, en şaşkınların, en öteden, en uzaktan, en arkadakilerin geldi… Sen almazsan kim alsın bizi? Nereye gidelim? Kime sığalım? Nerede bekleyelim? Ne olur al bizi Afvına, ne olur sığdır bizi Rahmetine, ne olur beklet bizi de şanı Aziz Kereminde… Sen’den başka İlah yoktur, Senin kulun ve Elçin Olan Muhammed’e (sav) şahitlik ederiz, ki O, didarımız, göz nurumuz, umudumuz, örneğimiz, rehberimiz, hasretimiz, sevdiğimiz, merhametine güvendiğimiz, rikkatinden emin olduğumuz, şefaatine bin canımızı feda edeceğimiz, yüzünü görmeden sevip, sesini işitmeden hayran olduğumuzdur… Bizi bu Arafat Günü’nde; Nur-u Muhammedi’ye ilhak olarak Sana kavuşanlardan eyle…


Sibel Eraslan
 

mü'HÜR

Ordinaryus
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
2,563
Tepkime puanı
422
Puanları
0
Yaş
37
Amin,

Sibel Eraslan'ın yine muhteşem bir yazısı.

Teşekkürler mostar.
 
Üst