Anneler ve oğulları

durmuş göktekin

Paylaşımcı
Katılım
16 Ağu 2009
Mesajlar
185
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
88


ANNELER VE OĞULLARI

Ayağı taşa çarptı: “Vay anam” diyerek birkaç adım attı. Sonra tretuvar taşına oturup acısının geçmesini bekledi. Annesi, evde oğluna çorba karıştırıyordu. O anda anne, yüreğine de bir sızı ulaştı.
Oğlunun “vay anam” demesi, annenin ruhunu sızlattı. Oğlu annesine yaptığı hakaretlerle sevme fırsatı vermiyordu. Ne var ki anne yüreği kötülükleri emiyor. Aldığı gıdayı sevgiye, şefkat ve merhamete dönüştürüp, yine oğluna vermeyi yeğliyordu. Fakat oğlu vefasız, nadan ve nankörlük ediyordu. Oğlunu doğurması en büyük suçuydu sanki!
Geçen zaman içinde anne gerçek suçunu hatırladı ve terennüm etmeye başladı. “Allah’ım bana bir erkek evlat ver deyip, hayırlı sözünü ilave etmemişim” diyerek suçlu olduğunu düşünüyordu.
Bu hikayede hepimizi ilgilendiren mühim bir taraf; Allah’tan bir şey isterken hayırlısını istemeliymişiz. Amellerin sağlıklı olması niyetlerin sağlıklı olmasına bağlıdır. Sağlıklı niyetlerle sağlıklı ameller yapılır.
Hayırlısını istemek doğru olanıdır. Hayırlı olan her şeyde sevgi vardır. Sevgi kalbin dinlendiği mutluluk yuvasıdır. Sevginin peşinden koşan yorulmaz. Mecnunu çöllerde koşturan Leyla değil sevgiydi. Sevgi boş yere bir çırpınış değil. Sonsuza kanat açmaktır. Sevgiden mahrum olanlar bahar yüzü görmeyen, hep kışta yaşayanlardır.
Dünyada yaşanan bu hayat oyununun birinci perdesi kapandığı zaman perdenin ikincisi açılır. İkinci perde birinci perdenin ne olduğunu anlatır. İnsan ektiğini biçer. Buğday ekip, arpa biçen görülmemiştir.
Dünyaya getirdiği oğlunu doya doya sevmeyi isteyen annenin sevgisi yüreğinde toprağa karıştı. Bugün gördüğümüz pek çok çiçek; dün toprağa ekilen sevgi tohumlarının çiçekleşmiş halidir.
Gelibolu Yarımadasındaki şehitliklerde açan çiçeklere bir bakın! Onlar da binlerce sevgilinin baharı bekleyen çiçekleriydi. Oraya bir tohum gibi düştüler ve bugün yeryüzüne çiçek olarak çıktılar. Şimdi gelen ziyaretçilerini selamlıyorlar. Pek çoğu; anneye, babaya, yare ve yarana hasret gittiler. Onların yaşayamadığı baharı çiçekler yaşıyor.
Annelerini horlayanlar, göz ardı edenler, arkasını dönenler, ellerinin tersiyle annelerine git diyenler; bugün şöyle bağırıyorlar:
“Çok günah işledim anne! Korkuyorum…Ayaklarının altına al beni. Ben de cennete gitmek istiyorum!!!”
Bugün kaç oğul var ki anne ve babaya yar olmuş. İyi günde, kötü günde yakınında bulunmuş. Amma yine de anneler bir erkek evlat isterler. İstemek hakları. Fakat neyi nasıl isteyeceği önemli!
Evladından çile çekmeyen yoktur. Allah verdiği nimetlerle kulunu imtihan ediyor. Sağlığımız, evlatlarımız, mallarımız ağır imtihan sorularıdır.
Allah, soruları sorularla imtihan ediyor. Her şey bir sınama sebebidir.
Çeşme başında, üç anne erkek çocuklarını övüyordu. Birinci anne; oğlunun maharetlerini sayarken onun ip üzerinde cambazlar gibi yürüdüğünü. İkinci anne; oğlunun bülbül gibi sesiyle çok güzel şarkılar söylediğini anlatıyordu. Üçüncü anne, susup duruyordu. Sen neden oğlunu övmüyorsun dediklerinde: “Oğlumun üstün tarafı yok ki, niçin olmayan bir şeyi söyleyim” diyordu.
Testilerini doldurup eve dönerlerken durup dinleniyorlardı. Çünkü ağır testiler bellerini ve sırtlarını ağrıtıyordu. Böyle bir zamanda çocukları karşılarına çıktı. Birinci çocuk, elleri üstüne kalkıp, çeşitli marifetler göstermeye başladı. İkincisi, bülbül gibi sesiyle söylediği şarkılarla kadınları ağlattı. Üçüncü çocuk, annesinin elinden testiyi alıp eve kadar taşıdı. Sevgili okuyucularım; çocukların yaptıklarını değerlendirmeyi size bırakıyorum. Hangi çocuğun yaptığı daha doğru olanıydı?

26. 12. 2010
Durmuş Göktekin
 
Üst