"Amentüde ittifakımız" kimlerle var ?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
"Amentüde ittifakımız" kimlerle var ?
Yazar Dr. Emin Şimşek
Soru: “Amentüde ittifakımız var” cümlesi Ehl-i Sünnet anlayışına ters değil midir?
El-Cevab: Bahse konu 'Amnetüde ittifakımız var' ifadesini, muhterem Ahmet Şahin Hocamız, 17.04.2000 tarihli Zaman Gazetesindeki Köşe yazısında şu şekilde beyan etmişti:

” Zaten dikkatlice bakıldığında görülecektir ki ehl-i kitapla temel noktalarda birlikteyiz. Daha meşhur ifadesiyle amentüde ittifakımız vardır. Çünkü Allah'ın gönderdiği kitapların hemen hepsinde tekrarlanan amentüdür: Allah birdir. Peygamberler haktır. Melekler vardır. Kitaplar gönderilmiştir. Ahiret vardır. Ölen insanlar bir gün dirilecek, yaptıkları iyiliklerin mükafatını, kötülüklerin de mücazatını göreceklerdir.

Bu temel noktalar bir amentüden başkası değildir ve biz ehl-i kitapla bu amentüde müttefikiz. Garip olan şudur ki ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da ihtilaf ettiğimiz teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. “

Aslında bu yazısında ki gayet makul ve doğru tesbitlere rağmen, Bardağın sürekli boş kısmını görmeye alışmış bazı Yazarların yanlış anlaşılmalarını bertaraf etmek için, değerli Hocamız yine Zaman Gazetesinde 15.03.2005 tarihli Köşe yazısında konuyu daha net bir şekilde açmıştır:

“Bakara Suresi ayet 4’te, müminler tarif edilirken, “Hem Kur’an’a, hem de Kur’an’dan önceki İlahi kitaplara iman ederler.” diye tarif ediliyor.

Bu sebeple biz müminler de hem Kur’an’a, hem de Kur’an’dan önceki İlahi kitaplara iman ediyor, onları tebliğ eden tüm peygamberleri de tasdik ediyoruz. Çünkü o peygamberlerin tebliğ ettikleri kitaplarda tüm insanlığın değişmeyen doğruları vardır. Bu değişmeyen doğrular: “Allah’a iman, peygamberlere iman, meleklere iman, öldükten sonra tekrar dirilerek ahirette hesap vermeye iman.” Bunlar semavi kitapların ittifak ettikleri bir bakıma amentüleridir....

Bizler de bu amentüde müttefikiz. “Ehli kitapla Amentüde ittifakımız var.” derken de bu değişmeyen doğruları saymıştım geçmişteki bir yazımda. Çünkü biz de Allah’a, peygamberlere, meleklere, ahirete iman ediyoruz. Yani ehli kitapla bu değişmez doğrularda ittifak ediyoruz. Ancak ehli kitabın bazılarının bu doğruları tarif ve tavsif ederken yanlışa düştüklerini de görüyor, Allah’a babalık, peygambere de oğulluk ve krallık sıfatını isnat etmeleri gibi yanılgılarına da şahit oluyoruz. Onlardan bazılarının bu gibi yanlış tarif ve tavsiflerinin doğrusunu anlatma görevi de yine bize düşüyor. Uzaktan seyirci kalma yerine yaklaşıp kendi doğrularımızı anlatma imkanı aramamız icap ediyor. Bunun için de diyaloğa, konuşmaya ihtiyaç oluyor. Zaten atasözünde, “İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlar, hayvanlar da vuruşa vuruşa uzaklaşırlar.” deniyor. Bizler konuşa konuşa anlatmayı tercih ediyoruz, vuruşa vuruşa uzaklaşmayı hizmet telakki etmiyoruz. “Siz konuşa konuşa bir şey anlatamazsınız! ” diyenlere de “Siz de konuşmaya konuşmaya bir şey anlatın öyle ise...” diyerek kendi mantıklarıyla baş başa bırakıyor,”

SONUÇ:
Muhterem Ahmet Şahin Hocamız,

1-) Hz.Adem’den günümüze gelen tüm peygamber ve Kitablara İman noktasında Ehl-i Kitab ile Amnetüde bir birlikteliğe vurgu yapmaktadır, ki bu Kur’anın bir emridir!

2-) Bu İttifakın, günümüz Tahrif olmuş Hz.İsa (AS) mı Allah’ın oğlu kabul eden Hıristiyanlık veya yine tahrif olmuş yahudilik ile değil, Asılları ile olduğunu beyan etmiştir! Dolaysıyla bundada itiraz edilecek bir husus yoktur!

3-) Ayrıca, Amentüde İttifakımız olduğunu beyan ederken, bu hususu vesile yapıp, Allah’ın sıfatlarında yanlışa düşen Ehl-i Kitab ile bir konuşma zemini oluşturduklarını ve bunu başardıklarını yazının devamında görmekteyiz.

Tüm bu açık ve nezih yaklaşımlara rağmen, “Amnetüde ittifakımız var “ ifadedesinden sanki günümüz tahrif uğramış Ehl-i Kitab ile bir ittifak şeklinde anlamak, en hafif tabiri ile Anlayış Kıtlığı ile telif etmek mümkün olabilir!

 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
AMENTÜDE İTTİFAKIZ AMA İTİKADDA İTTİFAK DEĞİLİZ.

Ehli kitapla itikadda elbette ittifak diye birşey yok. Ama amentü de ittifakız...
Bunu anlamak için amentü ile itikadı ayırabilmecek bilgiye sahip olmak gerekir.

İTİKAD : Kişinin Allah, insan, hayat ve kâinat hakkındaki anlayışlarını kapsayan, olaylara bakış tarzını belirleyen düşüncesine denir.

AMENTÜ : Âmentü billâhi ve melâiketihi ve kütübihî ve rusulihî ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'lkaderi hayrihî ve şerrihî mine'llâhi teâlâ".
Amentünün Türkçe karşılığı şöyledir: "Ben, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere, hayır ve şer her şeyin Allah'ın yaratmasıyla olduğuna inandım."

Şimdi tut kolundan bir hristiyanı getir ve sor...
Allah a inanıyorum sen de inanıyormusun? , Evet
Meleklere inanıyorum sen de inanıyormusun? , Evet
Kutsal kitaplara inanıyorum sen de inanıyormusun? , Evet
Peygamberlere inanıyorum sen de inanıyormusun? , Evet
Ahiret gününe ve kadere inanıyorum sen de inanıyormusun? , Evet
Hayır ve şerrin Allah tan geldiğine inanıyorum sen de inanıyormusun? , Evet

Bunların hepsi amentü ile ilgili sorular. Ama bir ateisti getirsen hepsine Hayır diyecekti.... Demekki ateistin amentüsü ile bizimki farklı.

Şimdi diyeceksin ki onlar Allah a inanıyor ama bizim gibi inanmaz. Meleklere inanıyor ama bizim gibi inanmaz. Kutsal kitaplara inanıyor, Peygamberlere v.s. senin gibi inanmaz.

Bunlar amentünün konusu değil, bunlar itikadın konusuna girer. Amentüde sadece inanç esaslarını söylüyor ama nasıl inanacağını itikad belirliyor. yani Allah ın evlad edinme meselesi Allah a inanmanın ötesindeki bir mevzudur.

Elbette onlarla amentüde ittifak içinde olmamız ne onların hak din üzerinde olduğu anlamına gelir ne de ehli necat yani kurtulan zümreden olduğu anlamına gelir. Onlarla amentüde ittifak içinde olmamız itikadı konuları konuşup kabul ettirebilmek için bize kapı açar. Ancak bir ateiste tebliğde bulunmak için önce amentü konularından başlamanız gerekir, ancak ehli kitaba tebliğde bulunurken bir adım önden başlarsınız. Yani Ehli kitaba Allah ı, melekleri, kitapları, kaderi, peygamberlerin varlığını kabul ettirmek zorunda değilsiniz.

Sanırım anlaşılmıştır.

Ayrıca aşağıdaki konularıda okursanız daha iyi anlaşılacaktır.

Bediüzzaman'a göre Kafirlerin hepsi bir değildir!
http://www.gencadam.net/content/view/179/57/

Bediüzzaman Hazretlerine göre "Îsevî rûhânilerle ittifak" keyfiyeti
http://www.gencadam.net/content/view/140/57/
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
"Allah katında hak din, İslâm'dır.” Ayeti Ne Anlama Geliyor?


Emin Şimşek “Dinlerarası Diyalog” tabiri ile diğer dinler meşrûlaşmış oluyor şeklinde gelen eleştiriler oluyor. Bu konudaki düşüncelerinizi arz eder misiniz?


İTİRAZ :

"İnne’d-dîne indellâhi’l-İslâm” (Âl-i İmrân, 19) “Allah katında hak din, İslâm’dır.” âyetinden hareketle din deyince İslâm dini akla gelir, öyleyse diğer dinlere “din” denmez. Siz dinlerarası diyalog diyerek, diğer dinleri de hak din, meşrû din kabul etmiş oluyorsunuz? diyorlar.

CEVAP :

Böyle diyenler kendilerine göre diyalog aleyhinde çok önemli bir delil buldukların ve çok önemli bir şey söylediklerini zannediyorlar. Halbuki; İlâhiyat Fakültelerinde “Dinler Tarihi” diye bir anabilim dalı var, bu işin bir sürü profesörü var. Bu meslektaşlarımızın hiçbirisi, dinler tarihi deyimi yanlış, çünkü tek din vardır, o da İslam’dır demiyorlar. Evet o işin uzmanları dinleri, semavî-gayr-i semavî, hak dinler-bâtıl dinler, ilkel dinler, çok tanrılı dinler vb. çeşitlere ayırıyorlar. Bazıları buna da itiraz edip, o profesörler de hata ediyor diyebilirler. Ama bu tenkidi yapanlar katiyyen şartlanmışlar ve Kur’an âyetlerini de bilmiyorlar. En azından herkesin ezbere bildiği Kâfirûn suresini dikkatle okusalardı, böyle bir itirazda bulunmazlardı. Evet bu sûrede bizzat Allah, Mekkeli putperest müşriklere-kâfirlere, “leküm dîniküm veliye dînî” “O halde sizin dininiz size, benim dinim bana.” buyuruyor. Yani Allah o kâfirlerin dinine bile “din” diyor. Öyleyse, diyalog yapanlar, aslı hak olan, ama bugün tahrif edildiğine inandıkları dinlerin mensuplarıyla görüşmelerinde ve onların dinlerine din demelerinde ne mahzur olsun. Veya onlarla görüşmelere “dinlerarası diyalog” demekle onları nasıl ve niçin meşrulaştırsınlar ki!?

Dinlerarası diyalog yapanlar, biz sadece meşrû veya hak dinlerle diyalog yapıyoruz diye bir iddiada bulunmuyorlar. Diyaloğun gayesine uygun olarak, dünyada barışın gerçekleşmesi için meşrû ve -gayr-i merşrû demek doğru değil- bir Müslüman için hak olmayan dinlerle de, yani din mensuplarıyla da diyalogda bulunur. Ve bu diyalog, hak olmayan dinleri hak din kabul etme demek değildir. Diyalog yapanlar, her dini olduğu gibi kabul eder. O dini olduğu gibi kabul eder ve bu diyalog neticesinde kendi dinini birinci elden doğru bir şekilde anlatma imkânı elde eder.

Prof.Dr.Davut Aydüz
http://www.gencadam.net/content/view/742/69/
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Emin Şimşek Dinlerarası Diyalog" ifadesi dinen uygun mudur ?


Soru : “Dinler arası Diyalog” tabiri dinen uygun mudur ? “Allah katında tek din İslam” (Ali İmran:19) değil midir ?



El-Cevab : İfade şayet “Hak dinler arası Diyalog” olsaydı , o zaman buna itiraz mümkün olabilir ve bu ifadenin dinen uygunsuzluğundan bahsedilebilinirdi.

Ancak , İslam Fıkhında “Dinler” denince , 3 şekilde bir tasnif söz konusu olmaktadır :

1-) Hak din ,semavi din (İslam)

2-) Aslı bozulmuş dinler (Hırsitiyanlık , Yahudilik gibi asılları semavi olmakla beraber günümüzda tahrif olmuş dinler)

3-) Batıl dinler (asılları itibariyle de semavi olmayan Budism , Mecusilik gibi dinler)

Dolaysıyla “Dinlerarası Diyalog” tabiri ile “Allah katında tek din İslamdir” Hakikatı birbiri ile çelişmemektedir. “Okullar arası yarışma” ifadesi ile nasıl ki okul mensubları arası bir yarış kastediliyor ise , aynen dinlerarası diyalog tabiri ile din müntesibleri arası bir diyalog kast dilmektedir. Hakdin İslam ile diğer dinler arası diyalog , hem Kur’anın hemde Efendimiz (SAV) min bir emri olduğu unutulmamalıdır.

Yazar Dr. Emin Şimşek
http://www.gencadam.net/content/view/626/48/
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
“ Allah katında tek hak din İslam’dır” ayeti, aslında bütün hak dinleri ihtiva etmektedir. Yani İslam dini, Hz. Adem’den Hz. Muhammed(a.s.m)’e kadar gelen bütün semavî dinlerin –manen/zımnen- ortak adıdır. Çünkü bütün hak dinler, Allah’ın gönderdiği hak ve hakikati ifade eden dinlerdir. Zaman ve mekânların farklılığıyla teferruatta/Füruatta farklılık göstermelerine rağmen, dinin temel inanç esaslarında hep aynı dersi vermişlerdir. Bütün semavî dinlerin hakikî varisi, mükemmili ve mütemmimi/tekmil edicisi, tamamlayıcısı olan son din bizzat İslam dini olarak anılır olmuştur.


Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Değerli Kardeşimiz;


Allah katında din İslamdır ifadesindeki din Hak din anlamındadır. Dinler çeşitlidir. Hak din ise İslamdır. Nitekim Kuranı Kerimde de batıl inanışlar için din kelimesi kullanılmıştır.

Sen, onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir.

Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih, İsa ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir.

Bu ayeti kerimeler gibi bir çok ayette de batıl inanışlar için din ifadesi kullanılmıştır.

KAYNAK : http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=show_qna&id=40091
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0

Rabia Sultan Ayetleri islam alimlerinin tefsirlerine uymayacak şekilde cahilce tefsir etmek ayetleri iptal etmek demektir. Bunu diyalog karşıtları yarışırcasına yapıyorlar....
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
İDDİA : Ehli kitap; Allahü Tealayı bir kabul edip yalnız onun rasülüne gönderdiği incile veya tevrata ( tahrif olmuş değil ) iman eden, kendi peygamberini sadece peygamber olarak kabul eden ( tanrılaştırmayan ) din mensuplarına denir.

CEVAP : Hristiyanların teslis anlayışları Peygamber efendimiz zamanından öncesine aittir. Buna rağmen Kuran-ı Kerim onlar için aynı ayetlerde ehl-i kitap tabirini kullanır. Bu nedenle teslis inancına sahip olanlar ehl-i kitaptır, kestikleri yenilir ve ehl-i kitap kadınla evlenmek de helaldir.

Ey ehl-i kitap, İsa, Allah’ın peygamberidir. Tanrı üçtür demeyin. Allah, ancak tek bir ilahtır. Çocuğu olmaktan münezzehtir. (Nisa 171)
-> Yani Allah Tanrı 3 tür diyenlere bile “Ehli Kitap” diyor.

Ali İmran 11. ayette "Ehl-i kitabın hepsi bir değildir" demektedir. Ehli kitap olarak sadece teslis inancını kabul etmeyen hristiyanları kabul etmek bu ayetede zıt bir düşüncedir. Hatta Bazı alimlere göre, Mecusiler bile Yahudi ve Hıristiyanlık dininden bazı şeyler almış olduğundan ehl-i kitap kategorisinde zikredilmştir. (bk. Ebu Suud efendi, ilgili ayetin tefsiri).

Hz Muhammed (s.a.v.) gelmeden önce Hz İsa yı peygamber kabul eden bir hristiyan Kitap ehlidir ve islam dini üzerindedir yani ehli necattır. İslam dini, Hz. Adem’den Hz. Muhammed(a.s.m)’e kadar insanlığı kurtuluşa ulaştırmak için gelen bütün semavî dinlerin ortak adıdır. Çünkü bütün hak dinler, Allah’ın gönderdiği hak ve hakikati ifade eden dinlerdir. Aslı bozulmuş dinler (Hırsitiyanlık , Yahudilik gibi asılları semavi olmakla beraber tahrif olmuş dinler) e inananlarda kitap ehlidir.

Onları kitap ehli kabul etmek artık hak olmayan dinlerini hak din kabul etme demek değildir. Onları ehli kitap kabul etmek onları ehli necat kabul ettiğmiz anlamına gelmez. Ehli Kitap olmak ehli necat olmaya yetmiyor. Hatta müslüman olmak dahi cennete girmeye yetmiyor ki... Cennet ucuz değil.

Hristiyanlardan teslis inancını kabul edenlere Allah ehli kitap demesine rağmen Kafir demektedir.
İsa’ya, Allah diyenler kâfir olmuştur. Halbuki Mesih, "Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin" demiştir. "Allah üçün üçüncüsü" diyenler de kâfirdir. (Maide 72, 73)

Teslis inancına sahip olan hristiyanlar ehl-i kitap mıdır?
http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=show_qna&id=13930
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Kafirlerin hepsi bir değildir !

Bir insana karşı muhabbet beslerken , o kişinin Zatına karşı değil , ahlaki sıfatlarına veya Sanatına karşı bir muhabbet beslenildiği belirten Bediüzzaman Hazretleri , “Nasıl ki her Müslümanın her sıfatı müslüman olmadığı gibi , her bir kafirinde her Sıfatı ve San’atı kafir olması gerekmez “ diyerek , bir Kafirin Müslüman bir sıfatına veya bir San’atına karşı muhabbet beslenmesinde bir sakınca olmadığını belirtmiştir. (109)
Bediüzzaman Hazretleri , Kur’anı Kerimde geçen “Kafir” hitabına muhatab olan iki zümreden bahsetmektedir :
1-) Allah’ı inkar eden dinsiz Kafir : “Bu anlam ile Ateistler kast edilmektedir”. Çünkü Ameli yönden Küfre düşmüşlerdir.
2-) Peygamberimiz ve İslamiyeti İnkar eden Kafir : “Bu anlam ile Ehl-i Kitab kast edilmektedir. Çünkü İtikat yönü ile Küfre düşmüşlerdir.
Kafir olan bir kişiye kafir diye hitab edilmesini doğru bulmayan Bediüzzaman , örnek olarak : “Kör adama, hey kör demediğiniz gibi… Çünkü eziyettir. Eziyetten nehiy var. “Kim zimmî olan birine eziyet ederse…” Hadis-i şerifin devamı “Ben onun hasmı olurum ; şeklindedir.” (110) diyerek İslamiyetin tahkir ve eziyet dini olmadığını vurgulamıştır. Geleneksel olarak , Kafir dendiğinde akla hemen birinci tasnifteki kafir geldiğinden , özellikle Ehl-i Kitaba karşı kafir deyiminin kullanılmasının , mana itibari ile doğru olsa bile , yüklediği anlam itibari ile tahkir içerdiğinden bu şekilde hitab edilmesini doğru bulmamaktadır! (111)
Aynı tasnifi , Avrupa içinde yapan Bediüzzaman Hazretleri , sert bir dil ile hitab ettiği Avrupa’dan bahsederken :
“Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum. Bil, ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakîm ve dalâletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup dâvâ edersin ki, beşerin saadeti bu ikisiyledir , senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek! “diyerek , hakiki Hıristiyanlıktan feyizlenen ve toplumsal Hayata gerek San’at gerek adalet ve gerekse Hakkaniyeti uygulayan , ve bu doğrultudaki Fen İlimlerini kendine Rehber edinen Avrupaya bu sert mülahazalarının dışında tutmuştur ! (112)
Yine ikinci Avrupa’ya seslendiği bir başka yerde : “Ey sefahet ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa! Deccal gibi birtek gözü taşıyan kör dehân ile ruh-u beşere bu cehennemî hâleti hediye ettin. “ şeklinde hitab etmiştir. (113)
Bediüzzaman Hazretleri , bu tasnife delil olarak İslam Fıkhından örnek getirmiştir : “Onun için, İslâmiyet, fâsıkı hain bilir, şehadetini reddeder. Mürtedi zehir bilir, idam eder. Hıristiyan bir zimmîyi ve kâfir muahidi ibka eder (olduğu gibi kabullenir) . Hanefî mezhebi zimmînin şehadetini kabul eder”. (114)
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Said Nursi Hazretlerine göre "Ahirzamanda İsevi ruhanilerle İttifak" keyfiyeti ...

--------------------------------------------------------------------------------

DİYALOGTAN ÖTE : “İTTİFAK”





Bediüzzaman Hazretleri kendi yaşadığı dönemden sonraki bir dönemde, Hristiyan – Müslüman Diyaloğunun ötesinde , bir ittifaktan , Risale-i Nurlarda tam 8 yerde bahsetmektedir :



1-) "Hattâ, hadis-i sahihle (67.a.) , âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar. (67.b.)"



Ahirzaman ile ilgili Sahih bir Hadisi tefsir eden Bediüzzaman Hazretleri , Hristiyanların Hakiki Dindarları ile Müslümanlar , İnkar-ı Uluhiyet güden Ateizme karşı İttifak'a muhtaç olduklarından , değil sadece müslümanlar ile , hakiki dindar İsevi Ruhaniler ile bile gereksiz münakaşa ve münazara konularına girilmemelidir demektedir. Bediüzzaman hakiki Hristiyan Ruhaniler derken , İslama düşman olmayan , belki İslamın Ana kaidesi olan Allahın "Birliği” ve Hz.Muhammed (SAV)’in Peygamberliğini kabul etmeye yatkın veya kabul eden İsevilerden bahsetmektedir ki , günümüzde bir çok İsevi Ruhaniler artık , Allah’ın üç değil "Bir" olduğuna , ve Hz.İsa (AS) mın Allah’ın oğlu değil , Allah’ın bir peygamberi ve Hz.Muhammed’in (SA) tarihi açıdan son peygamber olduğunu kabul etmektedir. Bunların başında , İstanbul’un Vatikan Temsilcisi Mr. Monsenyör George Marovitch gelmektedir. Kendileri yapmış oldukları bir mülakatta (67.c) , Allah’ın üç değil bir olduğunu , Hz.İsa’(AS) mın bir oğul değil , peygamber olduğunu , ve Hz.Muhammed’in peygamberliğini kabul ettiklerini Vatikan pratikteki bir yaklaşımı olmasına rağmen şimdilik bunu ilan edemediklerini belirtmiş olması , Dinler arası Diyalog faaliyetlerinini nekadar doğru bir çizgide seyrettiğini tescil etmektedir.
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
2-) "Alem-i İslamın tam intibahiyle ve yeni dünyanın, Hıristiyanlığın hakiki dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve alem-i İslamla ittifak etmesi ve İncil, Kur’ân a ittihad edip tabi olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavi bir muavenetle dayanıp inşaallah galebe eder." (68.a.)



Bediüzzaman Hazretleri , yine Haristiyanların Hakiki dindarları ile bir ittifaktan bahsediyor ve bu ittifakın neticesi olarak , İncil’in Kur’ana tabi olacağını beyan ediyor. Allahu Alem bissevab , bunun gerçekleşmesi için , bahse konu aslına uygun İncilin bulunması gerekirki , buda Asrımızda yeni bulunmuş olan Barnaba İnciline bir işaret olsa gerek. Bu İncil'in bir nüshası yıllar önce bulundu ve Arapça ve Farsçaya da tercüme edildi. Barnaba İncil'inin içerdiği kıssalar , Genel olarak Kur'an'ın Meryem oğlu İsa Mesih ile ilgili olarak aktardığı kıssalarla örtüşmekte (68.b.) ve dört İncil' den ayrıldığı en önemli noktalar şunlardır:



a- Barnaba İncili, Hz. İsa'nın ilâh veya Allah'ın oğlu olduğunu kabul etmez.

b- Hz. İbrahim'in kurban olarak takdim ettiği oğlu Tevrat'ta belirtildiği ve hristiyan inançlarında anlatıldığı gibi İshak değil, İsmâil (a.s.)'dır.

c- Beklenen Mesih(Son Peygamber) Hz. İsa değil Hz. Muhammed'dir.

d- Hz. İsa çarmıha gerilmemiş, Yahuda İskariyoth adında biri ona benzetilmiştir. (68.c.)

Ayeti Kerimede geçen : “ Onların Tevrat’taki misâli buna benzer; İncil’deki misallerine gelin*ce...” (Fetih, 48/29) diyerek Tevrat’ta ve İncil’de Resûlul*lah’tan (s.a.s) ve O’nun ashâbından bahsedildiğini ha*ber vermekle beraber,bir gün gereken tetkikler yapıldığında -inşaallah- sahih olduğu ortaya çıkacak olan Barnabas İncili’nde zaten apaçık Efendimiz’in (s.a.s) isminden bahsedilmektedir.(68.d.) Yapılan Karbon tahlillerinde 16.-17.Asır öncesinin olduğu kesinleşen bu İncilin , bir gün bulunan bu İncil nüshası gün yüzüne çıktığında, tarihin yeniden yazılması da kaçınılmaz olacak.. (68.e.)
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
3-) "Misyonerler ve Hıristiyan ruhanileri, hem Nurcular, çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü, herhalde şimal cereyanı, İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslam ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak."(69)



Bediüzzaman Hazretleri , Şimal cereyanı diye nitelendirdiği o dönemki İnkar-ı Uluhiyetin (Ateismin) temsilcisi olan Kominizmin , kendinini korumak ve rejiminin ömrünü uzatmak maksadıyla, Müslümanların ve Hristiyanların ittifak etmelerini önlemek istiyebileceğini , bir uyarı mahiyetinde beyan ediyor !
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
4-) "Risale-i Nur’un İhlas Lem alarında denildiği gibi, şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyanın dindar ruhanileriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf meseleleri nazara almamak, niza etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor." (70)



Mutlak Küfür olan Ateismin hücumlarına karşı mukavemet edebilmek için , değil sadece Müslümanların , Hakiki dindar Hristiyanların ruhanileri ile bile ittifakın gerekliliğine işaret etmektedir. Bu , ittifakın zedelenmesini önlemek için, bir takım ihtilaflı meseleleri dahi gündeme getirmemek , getirilmişse şayet konuyu derhal kapatmanın gerekliliğine işaret var ! Üstadın Risalelerde kullandığı “belki” kelimesi ,çoğu yerde kesinlilik arz etmektedir.
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
5-) "O Zatın üçüncü vazifesi, hilafet-i İslamiyyeyi, ittihadı İslama bina ederek, İsevi ruhanileri ile ittifak edip din-i İslama hizmet etmektir." (71)



Bediüzzaman , kendisinden sonra gelecek olan Zat’ın , bir takım vazifelerinden bahsettikten sonra , üçüncü vazifesi olarak , Sahabeyi Kiram veya Osmanlı dönemindeki Devleti idare şekli olan Hilafet Sistemini rehber edinmiyeceğini , bunun yerine İslam Birliğini (belki Osmanlı Milletler Birliği benzeri bir teşekkülü ) kurmayı hedefliyeceğini belirtmiştir. Bu Hedef doğrultusunda , İsevi ruhanilerle ittifakın gerçekleşeceğini ve bu ittifakın İslam dinine Hizmet şeklinde semerelerini vereceğini söylemektedir.
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
6-) "İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlâhiyenin semâsından nüzul edecek, halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semâvatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır." (72.a.)



Ateismin Dünyada çok güçlü olduğu bir dönemde , Allah’ın Rahmeti ile Hristiyanlık Dini tahriflerden sıyrılarak aslına dönecek ve Hz.İsa (AS)’mın şahs-ı manevisini temsilen , İslamın hakikatleri ile birleşerek , bir nevi İslamiyete inkılap etmiş olacaktır ! Demekki , Hz.İsa’mın (AS) Şahs-ı Manevisinin oluşması , Hristiyanlığın aslına dönüp Müslümanlarla birleşmesine bağlı ! Hak Din olan İslamiyete tabi olan Hristiyanlık dini, bu birleşme ile , büyük bir güçlenme dönemine girmiş olacak. Dinsizlik fikrine karşı ,ayrı ayrı mücadele ettiklerinde muvaffak olamayan İsevilik ve İslamiyet , ittihat sonucu dinsizliği yenecek istidada kavuşmuş olacaktır. İşte tam bu sırada , Cismaniyeti ile 3.Hayat Tabakasında bulunan (72.b.) Hz.İsa (AS) güç kazanan Hak Dinin başına geçeceğini , Allah Resulu (SAV) herşeye Kadir olan Allah( C.C.) ‘nun vaadine istinaden haber vermiştir. Madem vaad etmiş ,elbette yapacaktır !
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
7-) “Şahs-ı İsa Aleyhisselâmın kılınciyle maktul olan şahs-ı Deccalın, teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı mânevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhânileridir ki, o ruhâniler din-i İsevînin hakikatini hakikat-i İslâmiye ile mezc ederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, "Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur" diye rivayeti (73.a.), bu ittifaka ve hakikat-i Kur’âniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder." (73.b.)



Hz.İsa (AS) mın Şahsı manevi kılıncı ile öldürülecek Deccalın Şahs-ı manevisi sonrasında , dehşetli ve güçlü olan Materyalizm ile Dinsizlik Fikride öldürülmüş olacaktır. Bunu (Ateism fikrininin öldürülmesini) hakiki Dindar İsevi Ruhaniler gerçekleştirecektir. Bu Ruhanilerin o güce ulaşması ve bunu başarması , ancak Hrıstiyanlık Dinini İslam Hakikatleri ile inkılab ettirmeleri neticesinde olabilir ! Hz.İsa (AS) mın , Ahirzamanda Hz.Mehdiye namazda tabi olacağı Hadisi şerifide , bu İttifaka ve İsevi ruhanilerinin Kur’ana tabi olmalarına işaret etmektedir.
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
:cool: "Ey Câmi-i Emevîde kardeşlerim! Ve yarım asır sonraki âlem-i İslâm camiindeki ihvanlarım! Baştan buraya kadar olan mukaddemeler netice vermiyor mu ki: İstikbalin kıt’alarında hakikî ve mânevî hâkim ve beşeri, dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnız İslâmiyettir ve İslâmiyete inkılâp etmiş ve tahrifattan ve hurafattan sıyrılacak İsevîlerin hakikî dinidir ki, Kur’ân’a tâbi olur, ittifak eder." (74.a.)



Bediüzzaman Hazretleri , Hicri 1327 (M. 1909 ) ‘de Şam'da Emevi Camii'nde içlerinde 100 Alim olmak üzere toplam on bin kişiye verdiği hutbesinde, Hicri 1371'den (M.1952) sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmıştır (74.b.) İfadelerde geçen , yarım Asır sonrasındaki (Hicri 1421 - M.2001) İslam alemine hitab ederken , bu yıllarda İslamiyetin dünyada Hüküm sürme eğilimine gireceğini , hem Dünya hemde Ahiret Saadetine vesile olacağına , aynı zamanda Hrıstiyanlığın tahrifatten ve hurafelerden sıyrılıp , İslamiyete inkılab etmeye başlıyacağına , bunu yaparkende Kur’ana tabi olmayı kendilerine Rehber edinip , İslamiyet ile İttifak edeceklerine işaret etmiştir. Cay-ı Dikkat bir diğer husustur ki , Bediüzzaman Hazretleri “Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, Allah da razı olmuyor. Fakat kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlamayı diliyor.” (Tevbe /9:32) Ayetinin tefsirinde , Hicri 1324 senesine işaret ettiğini beyan ettikten sonra , bir vecihle eğer şeddeli “lam”lar ve “mim” ler ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdînin şakirtleri olabilir. “ (74.c.) diyerek , Hicri 1424 ( M.2003 ) yılına remzen parmak basıp , bahse konu İsevi Ruhanilerinin Kur’ana tabi olup , İslamiyetle ittifak etmelerine vesile olacak Şahs-ı manevinin , Mehdinin şakirtleri olduğu izlenimini vermektedir.






--------------------------------------------------------------------------
67.a. Buhari, 4:205, Müslim, 1:136, Fethul kebir, 2:235
67.b. Lem'alar, Haşiye, Sayfa 155
67.c. M. İsmail TEZER, Yeni Asya gazetesi, 31.03.2005 tarihli Röportaj.
68.a. Emirdağ Lahikası, Sayfa 53
68.b. Bu İncil, İtalyanca el yazması olarak bulundu. 1907'de Oxford Üniversitesi matbaasında basıldı ve yayımlandı. İngilizce çevirinin hemen tamamı aniden ve gizemli bir şekilde piyasadan kayboldu. Bu çeviriden yalnız ikisinin varlığı bilinmektedir: Biri British Museum'da, diğeri de Washington Kongre Kütüphanesi'ndedir. (Muhammed Ataurrahim, Jesus Prophet of İslâm, England 1977, s. 42) . Son zamanlarda ülkemizde de İncil'in izlerine rastlandığı ve üzerinde bazı çalışmaların yapıldığı bilinmektedir: Bunlardan biri, Abdurrahman Aygün'ün 'İncil-i Barnaba ve Hz. Peygamber Efendimiz Hakkındaki Tebşîrâtı' isimli basılmamış eseridir. Eser 1942'de yazılmıştır. (bk. Osman Cilacı, 'Barnaba İncili Üzerine Bir Türkçe Yazma ', Diyanet Dergisi, Ekim-Kasım-Aralık,1983, cilt:19, sayı: 4, s. 25-35) Yine 1984'te Hakkari civarında bir mağarada, Ârâmî dilinde ve Süryânî alfabesi ile yazılmış bir kitap bulunduğu ve bunun Barnaba İncili olduğu, yurt dışına kaçırılmak istenirken yakalandığı da bilinmektedir. (bk. İlim ve Sanat, Mart-Nisan 1986, sayı: 6, s. 91-94) . Ayrıca, 'Barnaba İncili' adıyla Mehmet Yıldız tarafından İngilizce'den dilimize çevrilen bir eser de 1988 yılı içerisinde Kültür Basın Yayın Birliği tarafından neşredilmiştir.

68.c. (Muhammed Ebu Zehre, Hristiyanlık Üzerine Konferanslar, Trc. Âkif Nuri, İstanbul 1978, s. 105-107) .
68.d. M.Fethullah Gülen, Sonsuz Nur
68.e. M.Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla – II,
69 Emirdağ Lahikası, Sayfa 139
70 Emirdağ Lahikası, Sayfa 179
71 Sikkeyi Tasdiki Gaybiyye, Sy.11
72.a. Mektubat, Sayfa 60
72.b. Mektubat, Sayfa 12
73.a. Buhari, Enbiya: 49; Müslim, İmân:244, 245, 247; İbn-i Mâce, Fiten: 33; Müsned, 2:336, 3:368
73.b. Şualar, Sayfa 506
74.a. Hutbe-i Şamiye, Sayfa 38
74.b. Hutbe-i Şamiye, Sayfa 28 (Haşiye)
74.c. Şualar, Sayfa 620


Derleyen : Dr.Emin Şimşek


http://www.delikanforum.net/dini-bi...-isevi-ruhanilerle-ittifakquot-keyfiyeti.html
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Ehl-i kitabın hepsi bir değildir. Onların içinde öyle dosdoğru bir cemaat vardır ki, Gece saatlerinde Allah’ın âyetlerini okuyarak secdelere kapanırlar.

Bunlar Allah’ı ve âhireti tasdik eder, iyiliği yayar, kötülükleri önler ve hayırlı işlere yarışırcasına koşarlar. İşte onlar salihlerdendirler.

Yaptıkları hayır ve iyiliklerden, mükâfatsız kalan bir tek iyilik bile bulunmayacaktır. Allah günahlardan korunan takvâ ehlini pek iyi bilir. (Ali İmran 113-114-115)

bakın VATİKAN İSTANBUL TEMSİLCİSİ MOROVİÇ NELER NELER DİYOR,İMANLIMI İMANSIZMI?


http://www.facebook.com/video/video.php?v=1079052503952&ref=share#/video/video.php?v=1017691249959&subj=1455464128
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
“Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” AYETİNİ MEALDEN OKUYANLARA CEVAP
Sadece ayetin meailini yazıyorlar,tefsirini ise kendilerine göre yapıyorlar.Bütün tefsir alimlerine göre Ehl-i Kitâb'ın kendileri ile değil,dini ile dost olmak yasaklanmıştır!Yahudi ve Hristiyanlarla dost olmaya men değil,tahrif olan yahudilik dini ile yine tahrif olan hristiyanlık dinine dost olmaya men olduğunu belirtmektedir.Şayet böyle bir anlam verilmemiş olunursa,“Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!”ifadesinde Ehl-i Kitab hanımları ile evlenmeye ruhsatı belirten(Maide5)ayeti ile çelişir.

Haram olan dost olmakla Helal olan dost olmak karıştırılmamalı. Çağdaşlaşmak gibi batı taklitçiliği haram olan dost olmaya girerken, Helal olan dost olmak değişik ırklardan müteşekkil bir milletin saadet ve selamet için dost olmaktır, Bunun ölçüsü de; mütezellilane (alçalarak) dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhafaza ederek, müsafaha elini uzatmaktır.

Çünkü ‘Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez.’ (Mümtehine, 60/8 ) buyurulmuştur.


Merhum Elmalı Hamdi Yazır bu Ayeti Kerime için bakın Tefsirinde ne diyor
“Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” nedemek ?
http://www.facebook.com/topic.php?uid=29243736675&topic=5122


Bediüzzaman'a göre "Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin" (Maide:51) ne demek?
http://www.facebook.com/topic.php?uid=29243736675&topic=12273


Yahudi ve Hıristiyan kadınlarla evlenmek, gayr-i müslimlerden mal almak ve “Kafirleri dost edinmeyiniz” ayeti?
http://www.facebook.com/topic.php?uid=29243736675&topic=11080
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst