Alp Er Tunga Destani

dilhuba

Profesör
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
2,630
Tepkime puanı
20
Puanları
0
Konum
Manisa
Web sitesi
mustafababuroglu.sitemynet.com
ALP ER TUNGA DESTANI (Divan-ı Lügati't Türk'ten Tam Metin _Çiğil ve Karluk dilinden nakledilmiştir)


Alp Er Tunga öldü mü
Issız acun kaldı mı
Felek öcün aldı mı
Şimdi yürek yırtılur

Alp Er Tunga öldü mü
Issız acun kaldı mı
Felek öcün aldı mı
Şimdi yürek yırtılur.

Beyler atını yorup
Kaygı onları sarıp
Benizlerin sararıp
Sanki safran sürtülüp.

Erler kurt gibi ulur
Yırtıp yaka haykırır
Ağlar çığlık koparır
Gözü yaşla örtülür.

Felek fırsat gözetti
Gizli tuzak uzattı
Beğler beğin azıttı
Kaçsa nasıl kurtulur.

Felek eri gevretti
Miskinleri davrattı
Fazileti savurttu
Acun beğu çürütülür

Felek günü hızlatur
İnsan gücün gevşetir
Erden acun boşatur
Kaçsa dahi aratulur.

Bilge bükü kırıldı
Acun iti ısırdı
Erdem otu kavruldu
Yere değip sürtülür.

Böyle dünya işi çok
Bundan ayrı çare yok
Atsa zaman değen ok
Dağlar başı kertülür.

Gönlüm için yandırdı
Yaramı uyandırdı
Geçmiş devri andırdı
Dün gün geçen aranır.
 

dilhuba

Profesör
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
2,630
Tepkime puanı
20
Puanları
0
Konum
Manisa
Web sitesi
mustafababuroglu.sitemynet.com
TARİHİ KAYNAKLARDA ALP ER TUNGA (AFRASYAB)


Geniş coğrafi illerde ve bir çok milletin tarihinde kendinden söz edilen Alp Er Tunga’nın yaşantısı ile ilgili olarak, Türk edebiyatında,

TARİHİ KAYNAKLARDA ALP ER TUNGA (AFRASYAB)

Geniş coğrafi illerde ve bir çok milletin tarihinde kendinden söz edilen Alp Er Tunga’nın yaşantısı ile ilgili olarak, Türk edebiyatında, diğer destanları da etkileyecek bir destan teşekkül etmiştir. Fakat bu Türk hakanının hayatı ile ilgili ayrıntılar, çeşitli milletlerin tarihinde yer almasına rağmen, Alp Er Tunga’nın gerçek kişiliği aydınlığa kavuşturulamadığı gibi, destanı da bir bütün halinde tespit edilememiştir:

Eski Yunan, İran ve Hind kaynakları birbirine yakın bilgiler kaydetmelerine rağmen, bunlardan bir bütün meydana getirmek mümkün olmuyor. Türk kaynaklarında ise Divan-ı Lügati’t Türk’te (1077) ve Kutadgu Bilig’teki, çok kısa bilgiler, İran kaynaklarındaki mevcut bilgileri Türk kültürüne bağlamaktadırlar. Şurasını da esefle belirtelim ki, mevcut kaynaklar incelenerek bütün halinde birleştirme denemesi yapılmamıştır. Türk edebiyatında bu hususta Zeki Velidi Togan’ın araştırmalarını aşan bir tanıtma da mevcut değildir.

Alp Er Tunga’nın hayatı ile ilgili olayların en eski kaydını Heredot tarihinde görmekteyiz. Sakalar M.Ö 653-625 yıllarında en güçlü devrelerini yaşadılar, bu dönemde Ön Asya’ya buyruk olarak, İran üzerinden Mısır’ın kapılarına kadar ilerlediler. Doğuda Çin’e, batıda Tuna ovalarına kadar uzanan topraklar üzerinde buyruk olarak bir kağanlık geliştirdiler. Sakaların Asya’ya buyruk oldukları bu dönemde Başbuğları MODOVA idi. (Heredot, Heredot Tarihi, 46-1973)

Heredot’un, Sakaların Başbuğu olarak gösterdiği MODOVA, İran kayıtlarında Efrasyab adı ile geçer. M.Ö 653-625 yıllarında, İran tarih ve destanında anlatılan savaşlar, bilhassa İran ve Türkistan üzerinde yapılanlar, İran ve Turan savaşları adını almaktadır. İran kaynakları ise Turan Başbuğunu Efrasyap adı ile tanıtmaktadır. 12. yüzyılda yaşamış Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig’te, Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lügati’t Türk’te “İranlıların Efrasyap dedikleri Türk Beyi’nin (Turan Padişahı) Ulu Türk Beyi Alp Er Tunga” olduğunu kaydederler.

Divan-ı Lügati’t Türk, İstanbul nüshasında “Tona Alp Er” şeklinde yazılı olan Türk Başbuğu, Arapça tercümesinde ise “Türk Beyi Afrasyab” adıyla yazılmıştır. (İslam Ansiklopedisi Afrasyab (Efraseyab) maddesi). Yusuf Has Hacib’in ve Kaşgarlı Mahmut’un bu kayıtları, İran kaynaklarında Türklerin ulu padişahı olarak gösterilen Afrasyab’ın, Türk Başbuğu Alp Er Tunga olduğunu açıklamaktadır. Heredot tarihinde kaydedilen Kyrus, İran hükümdarı Keyhüsrev’dir. Şehname’de ise İran’ı korumak üzere Turan Başbuğu Afrasyab’a karşı uzun süreli savaşalar yaptığı anlatılmaktadır. İranlılar 49 yıl devam eden Med Savaşları’nı (M.Ö 633-584) idare eden İran hükümdarı Kyrus, Heredot tarihinde İskitlere karşı da İran’ı savunmuştur. Med ve Pers Savaşlarından önceki tarihi olayları kaydeden Heredot, YURCAE adlı bir urugdan bahseder ki bu kelime Türk adını vermektedir. M.S I. asırda yaşamış olan POMPENIUS, Mela, tarihi eserinde Heredot’u tamamlayıcı bilgiler kaydetmektedir. İdil (Volga) ve Yayık (Ural) nehirleri boylarında yaşamış budunu, TÜRKİA adıyla tanıtmaktadır. (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Bölüm I, Turan bahsi, İst. 1946). Çin tarihlerinde ise M.Ö 1328-433 tarihleri arasında Çin’in kuzeyinde uzun süre yaşamış TİK adıyla bir uruğdan bahsedilir. Avesta’nın Sanskritçe tercümesinde TURA ve TURUSKALI adıyla bir uruğ kaydedilmektedir. İran destanlarında sıkça geçen Turan ülkesi ile Heredot’ta ki YURCAE (Türk), Pompenius Mela’nın yer göstererek tanıttığı TURKİA (Türk) hep aynı budundur. Yani Türk budununu tanıtmaktadırlar. İran kaynak ve destanlarında, görülen Turan kelimesi ile, Avesta’daki “Tura” kelimesi, Türk adıyla aynı kökten gelmektedir. (a.g.e). Hatta bazı alimler Hazer’in doğusunda, Aral Gölü’nün etrafında TURAN adlı bir budunun uzun süre bu bölgelere hakim olduğunu kaydederler. (İbrahim Kafesoğlu, Tarihte Türk Adı, R.R Arat için, 1966). Bu kayıtlar ve sıra ile vereceğimiz Afrasyab ile ilgili bilgiler bu görüş etrafında birleşmektedir. M.Ö 7-5. yüzyıllarda İskitlerin bir kolu olan Sakalar Asya üzerinden İran’a inerek, İranlılarla uzun süre savaşmışlardır. Bu savaşlarda İran ülkesini İskitlere karşı, yukarıda da bahsettiğimiz gibi Keyhüsrev (Kyrus) korumaktadır. Turan ülkesi diye bahsedilen yerlerde yaşayan Yurcae Uruğu, Avesta’da Tura, Turuşkalı, Heredot tarihinde İran’ı Mısır’a kadar istila ettikleri kaydedilen İskitlerin Başbup,ğu (M.Ö 625) Afrasyab’dır. Yine Zent Avesta’da Medya padişahını yenen Frasyak veya Franrasyar adıyla HunHakanı olarak kaydedilen Başbuğun Afrasyab olduğu açıkça anlaşılmaktadır. DARMESTADER, Zent Avesta’da ki kayda göre, Turan Padişahı Afrasyab, Keykavus’un (Kyrus) tutsak olduğu bir devrede, İran’ı istila eden Arap zalimi (Samih) Zainigao’yu ortadan kaldırarak, İranlıların kurtarıcısı olmuştur. Turan Başbuğu Afrasyab’ın sarayında kısrak sütünden yapılmış kımızla doldurulmuş havuzlar bulunuyordu. Bu saray o kadar mükemmel aydınlatılmıştı ki, orada geceler gündüz gibi aydınlıktı. İçinde sudan, şaraptan, sütten, kımızdan dört ırmak akardı. (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 160; Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi, 79). Bu kayıttan, anladığımıza göre Afrasyab, Keyhüsrev’i tutsaklıktan İran’ı da Samilerin istilasından kurtarmış, fakat Heredot’taki kayda göre de sonradan Keyhüsrev ile Afrasyab uzun süre devam eden bir üstünlük savaşına tutuşmuşlardır.

“İskitlerin bir kolu olan Sakalar, Kafkasları aşarak M.Ö 6 yılında İran’ı istila ettiler. Keyhüsrev ile birkaç defa savaşarak ordularını mağlup ettiler.” (Heredot, Heredot Tarihi, 40-160). Heredot’un bu kaydı ile bahsettiği Sakaların başbuğu, Modova idi. Heredot devamla “Sakalar Mısır’ın kapılarına varınca Ön asya’yı işgal ederek 28 yıl bu bölgede buyruk oldular.” (demektedir, Avaracoi-Giriş sf. 168-167-417-418). Bu dönemde Sakalar en güçlü devrelerini yaşadılar. Doğuda Çin’den, batıda Tuna’ya, güneyde Sina Çölü’ne kadar bu büyük topraklar üzerinde ulu ulu bir devlet kurdular. (a.g.e. 60, 160-178’deki Kayıtlar). Afrasyab İran’ı dört defa istila etmişse de elde tutamamıştır. İran hükümdarı Keyhüsrev, Modova’yı (Afrasyab, Alp Er Tunga) savaş meydanında yenemeyeceğini anlayınca, onunla dostça geçinme yolunu denemiş ve bundan faydalanarak hileye baş vurmuştur. M.Ö 625 yılında Sakaların Başbuğu Modova’yı ve buyruk beylerini Urmiye Gölü yakınlarında düzenlediği bir şölene çağırarak aşırı derecede içki ikramı ile onları fazla sarhoş etmiş ve Modova’yı arkadaşları ile beraber öldürtmüştür. (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İskitler Bölümü ve Bu Bölümle İlgili Notların Gösterdiği Siyasi Yapı, İst. 1946). Başbuğlarını ve buyruk beylerini kaybeden Sakalar bu tarihten sonra siyasi güçlerini kaybetmeye başlamışlardır. İran ülkesinde bu olaylar gelişirken, doğuda da Çinlilerle hiçte iyi olmayan çekişmeler meydana gelmiştir. Sakaların bir kolu olan Su’lar (Su-Yunkları, Yunklar, Su, Saka) Şansi ilini idare eden Çin hükümdarlarından Mu (M.Ö 659-620) ile arası açılınca, Su’ların 8 memleketini Mu işgal etmişti. (M.Ö 626). Su’lar (Su-Yunklar) yanlarında bulunan Yu-u adındaki bir Çinliyi Tsim hükümdarına elçi olarak gönderince, Yu-u, Tsim hükümdarı Mu’ya, Su-Yunkların (Su, Saka) iç durumunu anlatarak, memleketlerini işgal etmenin yollarını ve imkanlarını öğretmiştir. Hükümdar Mu, M.Ö 623 yılında büyük bir sefer düzenliyor. Suların 12 memleketini buyruğu altına aldı. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’a göre, İran ülkesinde Sakaların Başbuğu Alp Er Tunga’nın (Modova, Afrasyab) ölümü sonunda, Sakaların siyasi yapısında görülen çöküntünün sonucu olarak, doğuda da Çinliler, Sakaların ülkesini buyrukları altına aldılar. De Groot’a göre, Tsular zamanında Türkistan’ın idaresi bölgesel hanlardan meydana gelen büyük bir Kağanlık şeklinde İskit teşkilatıydı. M.Ö 623 yılında Tsim hükümdarı Mu’nun buyruğuna aldığı 12 memleket İskitlere bağlı 12 Hanlıktı. (a.g.e. 418). İran tarihçilerinden Asadi Tusi’nin kaydına göre çoğunluğu Yugurlar (Uygurlar) ın oluşturduğu, merkezi Orta Tiyanşan sahalarında Acuna buyruk bir devlet, çok eski çağlarda yaşamıştır. Bu devletin kağanına Kağan-ı Yugur, yani “Yugur Kağanı” adı verilmektedir. Burada bahsedilen Uygurlardır. Bu ifadede Oğuz destanının izlerini de görmek mümkündür. Çünkü Oğuz, topluma hitaben “Ben Uygurların kağanı oldum” demektedir. Yine Dagigi, Firdevsi, Ebu Mansur, Balkhi Asya’ya buyruk bir devletten bahsederler. Bu devletin asıl yapısını ise Çiğil ve Karluklular meydana getirmektedir. Devletin merkezi ve yığınak yerleri “Kocunkarbaşı”, Zerefşan kıyısındaki Bakırkole (Ruyindiz), Beykent, Ordukent (Kaşgar) olarak kaydedilmektedir. Bu devletin başbuğu ise Afrasyab’dır. Afrasyab İranlılarla yaptığı savaşlarda, tarihi ve destani kayıtlarında, İranlılara karşı başarılar kazanarak şimdiki Siistan’ın güneyindeki Haman Gölü taraflarında ve İran’ın içlerinde düşman ordularını birkaç defa mağlup etmiştir. Devam ettirdiği savaşlarda başarı kazanamadığı zamanlarda, İran kuvvetlerince takip edildiğinde (Kimak memleketine) Altaylara, Altayların arkasında veya doğusundaki büyük göllerden “Koşo Göl ve Baykal Gölü taraflarında, Ruyindiz şehrine çekiliyordu”. Son olarak kaybettiği savaşta memleketinin batı kısmı olan Azerbaycan’a geldiğinde İranlıların eline düşerek öldürüldü. Alp Er Tunga’nın ölümü ise, İran destani kaynaklarında şöyle anlatılmaktadır:

“Bu hükümdar yer altında sihirli bir saray yaptırmıştı. (Bu saray İran kaynaklarında daha sonra mağara içine oyulmuş bir oda şeklinde gösterilir). Afrasyab yenildikten sonra buraya sığınmış, Müghom (Haoma) kendisini buradan çıkararak Keyhüsrev’e teslim etmiştir. (Firdevsi, Şehname_ N.Lügal Tercüme_ c.4, bk. özet, İst. 1974)Şehname’ye göre, Turan padişahı Afrasyab, “Saekasta” (Sakak, Çizest) Gölü yakınındaki mağarada yer altı sarayına sığınmıştı. Eskiden Feridun’u kurtaran Ham (Haoma) adlı bir keşiş dağda dolaşırken bu mağaradan iniltiler işitmiş ve aşağıya inerek mağaraya girmiş, belindeki kutlu kuşakla Afrasyab’ı bağlayarak getirmiş ve Keyhüsrev’e teslim etmiştir. (a.g.e.) “Keresevaz” (Gersivaz) Turan padişahı Afrasyab’ın kardeşidir. Siyavuş’a iftirada bulunarak onun idam edilmesini başarmıştı. Keresevaz da yine Haoma tarafından bulunarak Hüsrev’e getirilmiş ve Keyhüsrev de iki kardeşi birlikte öldürmüştür. Bundahişt’teki kayda göre Saka Gölü Hüsrev Gölü’nden (Urmiye Gölü) 250 km. uzaklıktadır. Sakas-Saka Gölü Hüsrev Gölü’ne 50 fersenk yani 250 km. mesafede olduğuna göre, Avesta’daki Saka Gölü (Saekasta) Gökçe Göl olmalıdır. Afrasyab’da bu gölün yakınlarında İranlıların eline düşmüştür. (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 160, İst. 1946)

Afrasyab’dan sonra İranlılarla yaptığı savaşlarda yenilerek Türküstan içlerine çekilen Afrasyab’ın oğlu Ercasp, İran destan kayıtlarında HİYUN’ların Başbuğu olarak tanıtılıyor. Hiyun ise Asya budunlarından HUN, Türk ve bilhassa Hunların bir kolu olan Ak Hunlar demektir. (a.g.e. 160) XIII. yüzyıl Süryani tarihçisi Bar Hebracus’un “Abdasyab” şeklinde kaydettiği Afrasyab ise Hunların ilk hakanı olarak gösterilmektedir. (Ebulferec Tarihi, I, 335 _T.T.K yayını, 1945).

Ercasp, M.Ö 563 te ölen Zerdüşt’ün çağdaşı olarak gösterilmektedir ki, İranlıların doğuda Horasan ve Maveraünnehir illerinde Türklerle yaptıkları savaşlar, destani nitelikte anlatılan Ercasp’la ilgili savaşlarla uygunluk göstermektedir. M.Ö 625 yılında öldüğü kabul edilen Afrasyab’dan sonra Sakaların Ön Asya’daki varlıklarının silindiği ve doğuya Türkistan’a çekildikleri, destani kayıtlarda olduğu gibi tarihi kayıtlarda da doğrulanır. (Heredot, Heredot Tarihi, B 1, 4, 160-172).

Firdevsi’den (1010), Prof. Dr. Zeki Velidi Togan şu kaydı vermektedir: “İran destani ve efsanevi devirlerinde, İran-Türk hududunda Türk önderi olarak Karluklulardan bahseder. Balk (Belh) yanında Amuderya’yı geçerek bunların ülkesine gidilirmiş. Oradan Talas iline kadar olan iller bunların yurdu imiş. Bu rivayetlerde Semerkant ve Buhara yanında Ramitan şehrini, kuran ve Çin’in gelişmesine de etkide bulunan Afrasyab ve oğlu Ercasp’ın buyruğundaki budun Türk-Çiğil olarak tanıtılıyor. Destani mahiyette anlatılan İran savaşlarında, Türk-Çiğil budununun 100 bin askerle bu illerden İran’a saldırdığı kaydedilmektedir. (Zeki Velidi Togan, Türk İli Tarihi, 48) Firdevsi’nin bu kaydı ile Afrasyab’ın (Alp Er Tunga) buyruğunda gösterilen Sakalar, Uygurlar, Hunlar arasında Karluk ve Çiğillerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Daha sonraki asırlarda siyasi varlıkları ile tarih sahnesine çıkan Karluk ve Çiğillerin, etnik yönden Sakalara bağlılığı anlaşıldığı gibi, destani yönden de Afrasyab’ın kişiliği ile de birleşmektedir.

Bağdatlı Mesudi (Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, I., 80, İst. 1960), Türklerinilk padişahı olarak kaydettiği Afrasyab’ın iki Zap Suyu arasını ele geçirerek, buraları tahrip ettiğini ve sonradan Şahi Kirşab’ın bu bölgeyi eline geçirerek şenlendirdiğini anlatmaktadır. (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 162-417-418; Heredot Tarihi, 60, 168, 417-418). Mücmelü’l-tevarihi’l-kısas’ın İranlı yazarı, Arap Himyeri hükümdarlarından Rais’le ilgili destani olayları naklederken, Rais’in geldiği zamanlarda bu yerin Afrasyab ve Türklerin buyruğunda olduğunu anlatır. Mesudi ise, Afrasyab’la ilgili olarak şu kaydı verir: “Türklerden, Türk hakanlarından, Çin ve Horasan arasında oturan ve birçok şehirlere sahip bulunan, çeşitli Türk kavimlerinden OĞUZ, Dokuzoğuz, Karluk, Gimek, Hazar ve Barskamların, Fergana ve Taşkent bölgesinde oturan uzun boylu, güzel Karlukların sözü ediliyor. Afrasyab bu Türklerin hükümdarı ve hakanlar hakanı olup Türk illerine buyruk idi. Diğer hanlar ona bağlı idi. İran’a buyruk olan Afrasyab bu hakanlara mensup idi. (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 127, İst. 1946). Ahmed-i Tusi’nin kaydı, Mesudi’nin verdiği bilgileri tamamlamaktadır. “Afganistan’ın ortasında, Gürcistan’daki ordasından (karargahından) dünyayı idare etti, acunu devletlere böldü, Türkleri yürüttü.” (Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 182, Ankara 1971). Çin kayıtlarında ise M.Ö 625 yılında Orta Asya’da bir cihangirin öldürüldüğünden bahsedilir. (Zeki Velidi Togan, Türk Destanlarının Tasnifi, Atsız Der. s.5-6.) Cüveyni ise Afrasyab’dan şöyle bahsetmektedir: “Ozgan Han, Dağ Han, İlak Han, Kimerihan gibi kardeşler birleşerek Ruyin Han üzerine yürüdüler. Sekiz gün yol alarak Haras Dağı’na ulaştılar. Ruyin Han’a, Kimmer Han yaklaşarak babalarının öğüdünü hatırlattı. Ve Ozgan’ı nasıl bey yaptığını, baba sözünü dinlemenin gerektiğini söyledi, ve böyle anlaşarak Ruyin Han da Ozgan Han’ın buyruğuna girdi. Ruyin Han Afrasyab’ın oğlu idi. Kızına aşık olan İran kahramanı Bijen’i yakalayarak yedi sene bir kuyuda hapsetmişti. Sonradan Bijen pehlivan bu kuyudan çıkarak Ruyin Han’ı öldürdü. “Cüveyni’ye göre bu kuyu Cengiz ve daha önce Uygur kağanlarının ordası Karakurum’da bulunuyordu.” (a.g.e.) Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Afrasyab’ın (Alp Er Tunga) ulu atası Türk’ün İzik Art dağlarında bir dişi kurt tarafından beslendiğini ve bunun Çiğil, Barshan, Tung (Tütek veyaTürk-Tüzek) ve Irak adında 4 oğlu olduğunu destani mahiyatteki kaynaklardan vermektedir. Tüng ilk defa tuzu buluyor. Bunun oğlu Buka Han’dır ki Tunga Alp adı ile ünlüdür. Türk soylarının ulu atasıdır. İran tarihlerinde Afrasyab, Franrasyab veya Karnamak adı ile anılır. Bunun ordası Kaşgar idi. Barsgan, Kuçkar, Balasagun, Semerkant, Demethan, Beyken, Merv, Siraks ise diğer şehirleri idi. (İbrahim Kafesoğlu, Tarihta Türk Adı, R.R Arat için, 307)

Keyhüsrev’in, Alp Er Tunga ile yaptığı savaşlarda başkentine kadar ilerlediğini ve onu Urumiye Gölü civarında yakalayarak öldürdüğünü, Heredot da kaydeder. Cüveyni ve Mesudi’nin verdiği ayrı ayrı kayıtlar, Orta Asya’da oturarak Asya’yı idare eden Afrasyab’ın tarihi kişiliğine aydınlık getirdiği gibi, Çin kayıtları da bu durumu doğrulamaktadır.

Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati’t Türk’te açıkça Afrasyab’a Türklerin, Alp Er Tunga dediklerini yazarak, acunun başbuğu olduğunu kaydeder. Ölümü üzerine matem (yuğ) ayinlerinin düzenlendiğini, bu yuğlarda onunla ilgili sagular (destan parçaları) söylediğini anlatır. (Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati’t Türk, c.I, 44, 164, 403; c.2 31). İslam alimlerinden Gazali (Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, 80-85) ve Niğdeli Kadı Ahmet de Afrasyab’a Türklerin Alp Er Tunga dediklerini kaydederler. (a.g.e. 81, not 22). Göktürk Kitabelerinde adına yuğ yapıldığı kaydedilen Tonga Alp’in (Tonga Tigin) Alp Er Tunga olabileceğini Thomsen ileri sürmüştür. Thomsen’in bu görüşünün doğru olabileceğini Uygurlar devrinden kalma Bezeklik Budist Mabedi’nin duvarında bulunan Tunga Alp’e ait resimle, yuğ ayininde ismi geçen Tunga Alp’in aynı şahıs olduklarını kabul edebiliriz. Çünkü Uygurlar Tunga Alp (Alp Er Tunga) soyundan gelmiş olduklarını kabul ederler. Ve bu sebeple Göktürk Kitabelerinde Tunga Alp adına Dokuzoğuzların (Uygurlar) yaptıkları yuğ, Alp Er Tunga’nın hatırasını anmak için düzenlendiği gibi, duvarda görülen şehit edilmiş Alp Er Tunga’yı anmak için yapılmış olabilir.

1. Heredot tarihinde Ön Asya’ya buyruk olarak gösterilen Kayaksar’la sürekli savaşlar yaptıktan sonra, M.Ö 625 yılında öldürülen Sakaların başbuğu Modova’dır. İran’ın diğer tarihi kaynaklarından anlaşıldığı gibi, Kayaksar, Şehname’de adı geçen Keyhüsrev’dir. Yine Şehname’de İran padişahı Keyhüsrev ile Asya üzerinde uzun süre savaşlar yapan Turan padişahının adı Afrasyab’dır. (Firdevsi, Şehname, Bk. Afrasyab Destanı “özet”, İst. 1974). Tarihi kayıtlarda ise Sakaların M.Ö 7-6. yüzyıllarda Asya üzerinden İran’a girdikleri bilinmektedir. Bu asırlarla ilgili İran tarihleri ve destani kayıtları ise Hazer’in doğusundaki illerde Afrasyab’ın oğlu Ercasp’la da savaşlar yaptıklarını belirtmektedirler. Yukarıda verdiğimiz Bağdatlı Mesudi’nin, Ahmet Tusi’nin bahsetmiş oldukları Afrasyab’ın buyruk olduğu devletle ilgili kayıtlar bir birine yaklaştırılınca hep aynı şahıs üzerinde, yani Alp Er Tunga üzerinde olaylar birleşmektedir.

Hazar’ın kuzey ve doğusunda, M.Ö 5. asırlarda buyruk olan bir Turan devletinden Heredot (M.Ö 421) ve Pompenius Mela (M.Ö 1-11 asır) haber vermektedirler. Ayrıca Hazar’ın doğusunda M.Ö 5. ve 6. asırlarda buyruk olmuş bu devlete Türk adı da verilmektedir. (İbrahim Kafesoğlu, Tarihta Türk Adı, R.R Arat için, 1966). Bu bölgede yaşamış devlete TURAN adı verilir. (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Turan Bölümü, İst. 1946). Afrasyab’ın Sakaları da M.Ö 7. yüzyılda Hazar’ın kıyılarından, yani doğudan İran’a girmişlerdir. Afrasyab’ın oğlu Ercasp da Şehname’de Hazar’ın doğusundaki illerde buyruk olarak gösterilmektedir. (Firdevsi, Şehname, Afrasyab Destanı “özet”,_Necati Kenan Akyüz Lügat_ İst. 1974). Hazar’ın doğusunda TÜRKİA, TURAN adıyla tarih kaynaklarında yer alan devletin veya budunun SAKALAR olabileceği kendiliğinden aydınlığa kavuşuyor. Hatta, İran destanı Şehname’ye göre Feridun’un üç oğlundan TUR (Türk) Afrasyab’ın ulu babasıdır. Tarihlerde kaydedilen TUR veya TURAN bu addan gelmektedir. Turan kelimesi de Farsçaya göre Türk adının çoğuludur. (İbrahim Kafesoğlu, Tarihta Türk Adı, R.R Arat için). Zeki Velidi Bey de Türk adı ile Turan adının aynı kökten geldiğini kabul eder. (a.g.e. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Turan Bölümü, İst. 1946). Bu sonuçla, Sakaların, TUR-TURCİA-TURAN adı ile tanıtılan budunla aynı budun olduğu, Sakaların Başbuğu MODOVA’nın da Afrasyab olduğu anlaşılıyor.

2. Eski Hind kaynaklarında ise Afrasyab doğrudan doğruya Sakaların Başbuğu olarak kaydediliyor ki, böylece Heredot’un bahsettiği Sakaların başbuğu Modova’nın da Afrasyab olduğunu ifade eden görüşü, Hind kayıtları da doğrulamaktadır.

3. İran tarihçilerinden, Ebu Mansur Balkhi, Dakiki, Asadi Tusi’nin, başkenti Kaşgar olarak haber verdikleri asya’ya buyruk devletin çoğunluğunu Çiğil ve Karluklar meydana getirmektedir. Yine bu devletin başbuğu da Afrasyab’dır.

Yunan kaynaklarında TUR-TURKİA, İran kaynaklarında TURAN ve Hind kaynaklarında SAKA-HUN (HUNA)-TÜRK adı ile tanıtılan budun veya kağanlık M.Ö 7. yüzyılda Asya’ya buyruk olan ve İran’ı istila (M.Ö 623) eden Sakaların hep aynı budun olduğu anlaşıldığı gibi, yukarıda Türk kaynaklarındaki bilgilerden de anlaşılmaktadır. Kaşgarlı Mahmut, Afrasyab’ın, Alp Er Tunga olduğunu ve bu beyin acuna buyruk olduğunu kaydettiği gibi, Taciklerin de Alp Er Tunga’ya AFRASİYAB dediklerini ve kitaplarında yazılı olduğunu Yusuf Has Hacib de kaydetmektedir. Sakaların güçlü oldukları devrelerin hatırası olarak İran tarihlerine veya destani kayıtlarına Afrasyab adı ile geçen (Kötülük İlahı) Madova, Türk destanlarına belki de asıl adı Alp Er Tunga şeklinde geçmiştir. Orta Asya ve çevresinde kurulan bütün Türk kağanlıkları da etnik yapı bakımından Sakalardan birçok unsurlar almış olmaları sebebi ile Alp Er Tunga’nın kişiliğine, Kağanlar soylarını bağladıkları gibi, millet gelenek ve duygusunda da hatırası asırlar boyu yaşamıştır. Alp Er Tunga’nın buyruk olduğu devletin (Kağanlığın) vatanı olarak Maveraünnehir, Batı ve Doğu Türkistan olarak şekillenmekte ve bu topraklar üzerinde yaşayan, devlet kuran Türk boyları arasında Göktürklere, Karahanlı ve Selçuklulara kadar hatırası yaşatılmıştır.
TÜRK YAŞANTISINDA ALP ER TUNGA’YA AİT ANILAR

Azerbaycan ve Türkistan bölgelerinde Alp Er Tunga’nın yaşantısı ile ilgili hayli anılar vardır.

Zekeriya Kazvini’nin kaydına göre “Şabaran” şehri Alp Er Tunga’nın (Afrasiyab’ın) başkentidir. (Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi, 80). Arran’daki Seng-Şurakh, Alp Er Tunga’nın, Keyhüsrev’le yaptığı savaşların sonunda mağlup olunca son sığındığı yerdir. (a.g.e. 80). Alp Er Tunga’nın kafası, Tebriz kapılarından birine defnedildiği için burası “Dervaze-i Ser” (Başın Kapısı) adı ile anılmaktadır. (İslam Ansiklopedisi, c.2, 97). Urmiye Gölü ise Alp Er Tunga’nın gark olduğu göl olarak kabul edilir. Maraga yanında, bazı yerler ve bir köprünün Alp Er Tunga tarafından yapıldığı söylenir. (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 168, İst. 1946). Evliya Çelebi ise Seyahatname’sinde Kars, Nahçıvan ve Malatya bölgesinde söylenen, Alp Er Tunga ile ilgili bazı anılar tespit etmiştir. Nahçıvan için “Bu şehir, zaman-ı kadimde Şah Afrasiyab tarafından bina edilmiştir. Bugün de atalarının defnedildiği kubbeler mevcuttur.” (Evliya Çelebi, Seyahatname, c.2, 236-329). Bu şehir için Amasyalı Strabon “Sakasan” (İranlılar Si-sakan) adını vermektedir. Karabağ’da Alp Er Tunga’nın oğlundan gelen sülalesi yatmakta olduğunu da söylemektedir. (Fahrettin Kırzıoğlu, Kars Tarihi, 80). Evliya Çelebi, Malatya için de şu rivayeti kaydetmiştir: “Malatya’ya Türkmenler ‘Malatya’ derler, amma, şehrün, ayan ve kibarlarının kanaati üzere şehrimizin adı Mal-Atiya’dır. Afrasiyab’a Türkmenler “Mal geliyor!” (Mal-Atiya) dediler. Afrasiyab da bu şehre ‘Mal Atiya’ der idi. Afrasiyab’ın türbesi Mal-Atiya’nın yakınındaki Aspuzan Dağı’ndadır.” (a.g.e. 81)

Evliya Çelebi, bu anıları halk ağzından tespit etmiştir. Afrasiyab’la ilgili bu anıların tarihi gerçeğe ne kadar yakın olduğu tahmin edilemez. Fakat Pers sınırları içinde bulunan Malatya bölgesinde Afrasiyab olaylarının izlerine rastlanması, ayrıca Şehname’de görülen Afrasiyab’ın ölüm yeri ile farklılık göstermesi, Afrasiyab’la ilgili anıların çeşitli bölgelere yayılışını anlatmaktadır.

Alp Er Tunga ile ilgili anılara Göktürk kitabelerinde de rastlıyoruz. Göktürk Kağanı 714 yılında Uygurlar üzerine yaptığı seferden bahsederken “Tonga Tigin” in, Alp Er Tunga olabileceğini kabul edenler vardır. (Radlof, Moğolistan’da Eski Türk Kitabeleri, Türk. Mec. 3; Köprülüzade Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, 57). Kitabelerde adına “yuğ” yapıldığı anlatılan Tunga Tigin gerçekte Alp Er Tunga ise onun anısının Türkler arasında uzun asırlar yaşadığı anlaşılmaktadır. Bunun bir dereceye kadar doğru olması da muhtemeldir. Çünkü ilerde göreceğiz ki, Türk kağanlarının çoğu, Alp Er Tunga soyundan geldiklerine inanırlar. Böyle bir inancı devam ettiren Uygur kağanları, Afrasiyab’a bağlılıklarını ifade için “yuğ” yapmaları mümkündür.

Uygurların Bezeklik kentindeki Budist mabedinin ön duvarında ise, Alp Er Tunga’nın ölümü resimle tasvir edilmiştir. Bu (kabartma) resimde, ağzından ve giysisinin çeşitli yerlerinden kan damlaları akar vaziyette gösterilmiştir. Bu resmin bir yerinde “Tunga Tekin” adı yazılmış olduğu gibi, diğer bir yerinde de “TUNGA OL” adı yazılıdır. Bu duvar resminde adı açıkça yazılan “TUNGA TEKİN”, Göktürk Kitabeleri’nde adına yuğ düzenlenen “TUNGA TİGİN” dir. Muhtemeldir ki, Uygur Budist rahipleri “Tunga Tekin” in (Alp Er Tunga) İranlılarla sürekli olarak yaptığı savaşların halk arasında yaşayan anılarından faydalanarak, İran’ın Zerdüşt inancına karşı Manihaizm’i koruyan veya yaşayan bir başbuğ olarak kabul etmişler ve bu inançla onu mabedin önündeki duvara işlemişlerdir. Bu mabedin duvarlarında Alp Er Tunga’nın yaptığı savaşların da resmi görülmektedir. (Emel Esin, Türk Kültürü El Kitabı, 223).

Penc-Kent’te bir yuğ ayinini canlandıran duvar resminin, Alp Er Tunga ile ilgili bir yuğu tasvir ettiği kabul edilmektedir. (H. Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, c.I, 50-51, İst. 1936). 7. ve 8. yüzyılda da buyruk olan Halac (Kal-ac, Göktürk boyu) hakanları, Sirderya boylarında kullanılan Halac ordu damgasını kullanıyorlardı. Bu dönemde yapılan resimlerde de bir Türk yuğ ayini canlandırılmaktadır. Resimde, ölen bir Alp’in matemi tutulmaktadır. Matem tutanlar, Türkler gibi uzun saçlı olup, yüzlerini bıçakla çizmekte ve yıpar (meşale yakmak) yapmaktadırlar. Taberi’nin kaydettiği, 728-738 de ölen Türk Beyi ve Türgiş Kağanı için yapılan yuğ ayinini hatırlatmaktadır. (Emel Esin, Türk Kültürü El Kitabı, 223). Taberi’nin kaydıyla, ölen Türgiş Kağanı için yuğ ayininde bir yapı yıkılmıştır. Bu yapı yıkma işini anlatan bir resimde, canlandıracak bir kubbe, Penc-Kent yuğ resminde görüldüğü gibi, yine bu resimde bir de “yuğ yıpar” (matem meşalesi) vardır. Resimde görülen ölmüş Alp, Türk kıyafetinde ve uzun saçlıdır. Prof. Zeki Velidi Togan’ın görüşü ile, bu resim Alp Er Tunga’nın ölümünü canlandırmaktadır. (Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 88, İst. 1946).

Uygur Kağanlarının Afrasiyab soyundan geldiklerine inandıklarını Mesudi kaydettiği gibi, 13. asırda Karakurum’a bir gezi yapan Cüveyni, Karabalasagun bölgesinde adı geçen bir kişiyi “Bu Uygur Hakanı Afrasiyab Cacugu’dur” diye tanıtır. Bu tanıtma Afrasiyab adının bu bölgelerde “Tunga Tigin” şeklinde yaşadığını doğruladığı gibi, Uygur hakanlarının, Afrasiyab soyundan geldiklerine inandıklarını da doğrulamaktadır. Çinliler, Göktürkleri Şu (Su) ların nesli olarak bilirler. Bizans tarihçisi Menander de Göktürklere eskiden Saka dendiğini kaydeder. Bu tarihi kayıtlarınyanı sıra, Göktürk kağanlarının Afrasiyab soyundan geldiği de Türkler arasında kabul edilir. Büyük Selçuklu Devleti’nin ulu atası Selçuk’un da Afrasiyab soyundan geldiğine dair inanç, Nizam-ül Mülk’ün Siyasetname isimli eserinde kaydedilmiştir.

Türk tarihinde kağanların kendilerini soyca Afrasiyab’a (Alp Er Tunga) bağlamaları gerçeğe ne kadar yakındır? Bunu bilmek mümkün değilse de, Alp Er Tunga’nın Türk tarihinde yaşayan değerini anlamak mümkündür. Bunun elle tutulur örneğini Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig’de vermiştir:

“Bu Türk beglerinde adı belgülüg
Tonga Alp Er idi kutı belgelüg
Bedüg bilgi birle öküs erdemi
Biliglig, ukuşluk Budun ködremi…
Ne ördüm, ne kördüm, ne ersig eren,
Acunda tetig eryidi bu cihan
Tacikler ayur ani Afrasiyab,
Bu Afrasiyab tuttu iller talap

Tacikler bitigde bitimiş munı
Bitigde yok erse kim ukgay munı” (Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig R.R Arat Tercümesi, II, 31)

“Bütün Türk Beyleri içinde Alp Er Tunga geniş bilgisi ile birçok fazilet sahibi idi. Bilgindi, anlayışlı idi. Ne kadar seçkin meziyetli kahramanları bu cihan yedi, mahvetti. Farslar (İranlılar) ona Afrasyap derler. Bu Afrasyap, elleri, talan tuttu.”

“Bunu Tacikler kitapta yazmışlar, kitapta yok olsaydı kim anlar(dı) bunu”

Yusuf Has Hacip’in bahsettiği kitabı bilmek mümkün değildir. İran-Turan savaşları ve Afrasiyap’tan çokça bahseden. Şehname’nin, sözü edilen kitap olup olmadığı bilinmiyor. Bu kaydın yanı sıra Kutadgu Bilig’de Alp Er Tunga ile ilgili bazı vecizeler de vardır. Öğdülmüş hükümdar ile konuşurken şöyle der:

“Negü der eşitgil Tonga Alp Erig
Bilip söylemiş kör bu öt sav erig
Et ol bu kişi kangü artar yıdır
Anı ked küdezgü ay kıldı kader” (Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig R.R Arat Tercümesi s.581)

“Alp Er Tunga’yı dinle, ne diyor? Bak, o bu öğüdü bilerek söylemiştir. İnsan kalbi ettir, bozulur, kokar. Ey iradeli insan onu çok iyi kolla.”

Kutadgu Bilig’de bu mısraları takip eden sözlerin arasında, daha başka vecizlerin de Alp Er Tunga’dan alınmış olabileceğini kabul edebiliriz.

12. yüzyıl tarihçilerinden Fahreddin Mübarek Şah da Afrasiyab’ın Türklerle ilgili görüşünü belirten şu vecizeyi kaydeder:

“Türk denizde bir inciya benzer, orada iken kıymeti bilinmez, lakin denizden çıkarıldıktan sonra padişahların ve gelinlerin tacına süs olur.” (Zeki Velidi Togan’ın rivayetine göre)

“Arge at andak kim gökte ay” (Gökte ay ne ise, er için at da aynıdır.) vecizesi de Alp Er Tunga tarafından söylenmiştir.

Alp Er Tunga ile ilgili bu vecizeler, onun Türkler arasında yaygın şöhretini açıkladığı gibi, değerlendirme gücünü de Kaşgarlı Mahmut’un, Alp Er Tunga ile ilgili kayıtları onu Şehname ile birleştirdiği gibi, tarih açısından da kişiliğine ışık tutmaktadır. Han, açıklarken şöyle der:

“Han, Türklerin en büyük başbuğu Afrasiyab’ın oğullarına da “HAN” denir. Afrasiyab’ın adı HAKAN’dır. Bu adın verilmesinde uzunca tarihi bir hikaye vardır.” (Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lügati’t Türk, III, 167, Ankara)

Şehname’de, Siyavuş’la evlenen Afrasiyab’ın kızı MÜNİJE için şu kaydı verir:

“Kaz, Afrasiyab’ın kızının adı, Kazvin şehrini de kurmuştur. Aslı Kaz aynıdır, çünkü Afrasiyab’ın kızı orada oturur, orada oynarmış. Türklerden bir takımları Türk ülkesinin sınırını Kazvin’den sayarlar. Kum şehri de sınır sayılır, çünkü Kum kelimesi de Türkçedir. Afrasiyab’ın kızı burada avlanırmış. Bir takımları da Türk sınırını Mervüş Şah-ı Can’dan başladığını söylerler. Çünkü Kaz’ın babası Alp Er Tunga (Afrasiyab demektir), Merv şehrini yapan zattır. Afrasiyab burayı Tahmures tarafından şehrin iç kalesi yapıldıktan 300 sene sonra kurmuştur. Yeni Kent’in bir adı da “Diz Ruyin” dir. Buhara’ya yakındır. Afrasiyab’ın kızı olan Kaz’ın kocası Siyavuş burada öldürülmüştür. Ateşe tapanlar her sene bir gün buraya gelirler, Siyavuş’un öldüğü yerin etrafında ağlarlar, kurbanlar keserler.” (a.g.e. 271-272-1943)

Kaşgari’nin verdiği bu kayıtlar, Şehname’deki destan olaylarının çekirdeğini vermektedir. Siyavuş, Afrasiyab’a sığınmış, onun kızı ile evlenmiştir. Daha sonra da Afrasiyab tarafından öldürülmüştür. Şehname’deki İran ve Turan savaşları çoğunlukla bu olay etrafında gelişmiştir. Şehname, Türkler arasında yazılmıştır. Firdevsi muhakkak ki, halk arasında yaşayan anılardan faydalandığı gibi, destan özelliği taşıyan eski tarihlerden de faydalanmıştır. Kaşgari’nin, Alp Er Tunga için “Afrasiyab demektir. Türklerin ulu hakanıdır, bu adı alışının uzun bir hikayesi vardır” derken, Şehname’deki İran ve Turan savaşlarını hatırlatıyor.

Divan-ı Lügati’t Türk’de, Barsgan şehrinin, Afrasiyab’ın oğlu Barsgan tarafından kurulmuştur, kaydı, Firdevsi’de Afrasyab’ın oğlu olarak, Ramitan şehrini kurduğu ve buyruğundaki boylara Türk-Çiğil denildiği, şeklindeki kaydı hatırlatır.

Geniş Türk illeri ve Türk boyları arasında Afrasyab ile ilgili aldığımız bu anılar, onunla ilgili anıların hepsi demek değildir. Dağınık vaziyette çeşitli kaynaklarda olan ve bunların dışında kaynaklara geçmemiş, Kaşgarlı’nın da kaydıyla daha birçok anının unutulup gittiğini söylemek mümkündür.

ALİ ÖZTÜRK, ÇAĞLAR İÇİNDE TÜRK DESTANLARI, ALİOĞLU KİTABEVİ, 2000
 
Üst