Allah'a Giden Yolda Neler Görür İnsan (Bu Risale Başka)

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
MURAKABE KİTABI ( Risale-i Murakabe)

Es- Seyyid Muhammed Nuri Şemseddin Nakşibendi Hz.

Giriş

Rahman Rahim Allah'ın adı ile..

Alemlerin Rabbı Allah'a hamd olsun. Salat ve selam, Resulümüz Muhammed'e ve onun tüm aline olsun.

Şimdi..

Bu fakir Muhammed Nuri Şemseddin Nakşibend, işbu değerli risaleyi; Yusuf Suresi’nin 108. Ayetinde, Allah Teala'nın buyurduğu:

« Şöyle söyle: ‘İşte yolum.. Basiret üzere Allah'a davet ederim. Ben nasıl böyle isem, bana tabi olanlar da böyledir. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim; ben müşriklerden değilim’ »

Emirle belirtilen ilahi ihsanın tasdiki olarak yazmıştır. Bu ilahi emri tutarak; Resulullah ile Hak yola davetçi bulunan evladıma irşad işini kolaylaştırmak için, bundakileri derleyip bir araya getirdim. Bu risaleye şu ismi verdim:

“Risale-i Murakabe.. (Murakabe Risalesi)”

Okunması, anlaması kolay olması için Türkçe açıklanmıştır. Bu risale, şu şekilde düzenlenmiştir:

a) Mukaddime..
b) Beş bab..
c) Bir tenbih..
d) Hatime..
e) Faide..

MUKADDİME

Konusu: Tarikat-ı Aliyyenin usulünü beyan eder.

Değerli kardeş, bilmiş olasın ki:

Ruhani tarik ile nefsani tarik; iki imam olan Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin tarikatıdır ki Allah yoludur. Her ikisinin de soyu tertemizdir. Onlar, cennet ehli gençlerinin efendileri, Ehl-i Sünnet'in gözbebeklerinin; Allah, ikisinden de razı olsun.

Hak yol, bunların yoludur.

On iki tarikat, bunlardan zuhur etmiştir. İnşallah, onların ayrıntıları, ikinci faslın altıncı nevi’nde açıklanacaktır.

Sözü edilen tarikatlardan özellikle Halvetiye, Nakşiye ve diğerlerinden tarikat piri çıkmış; Hak yolcusu salike kolaylık olması için, her bir usulü de göstermişlerdir. Ne var ki hemen hepsinin varacağı yer birdir; cümlesinin gayesi de birdir.

Sonra, bunların usulleri, her ne kadar başka başka olsa dahi, gittikleri yollar ikiye ayrılır. Onların birine:

Nefsani ..

Derler, diğerine de:

Ruhani..

derler.

“Nefsani Tarik” denildiği zaman, nefsi terbiye ederek, gidenlerin yolları anlaşılır. “Ruhani Tarik” denilince de, ruha safiyetini kazandırarak gidenlerin yolu anlaşılır. Her ikisi de Hak yoludur. Allah Teala, Enbiya Suresi’nin, 93. Ayetinde şöyle buyurdu:

«Hepsi de bize dönecekler..»

Bu emir doğrultusunda, bu tarikat sahiplerinin istedikleri ve varacakları yerleri birdir.

Nefsani tarik, zordur; zira onlar öncelikle nefsi terbiye ederler. Ederler ki:

Nefis terbiye edilmedikçe, ruh felah bulup ruhani zevki tadamaz.

Bunun için, nefsani yolda bulunana, uzun zamanda Hakka ulaşmak nasib olur; çoğunun da ömrü yetmez. Bu yolun güç olmasının başlıca sebebi de budur. Meğerki bu yolda götüren mürşid, kamil ve pek mükemmel ola.. Eğer mürşid böyle olursa, yolundaki müridi, bir nazarda Allah'a ulaştırmaya gücü yeter. Böyle olan zat ise, her asırda bir tane olur; iki olması mümkün değildir.

Ruhani tarike gelince, bunda kolaylık vardır. Zira bu yola girenler, öncelikle ruhu tasfiye ve tezkiye ederler. Ruh, asli temizliğini, safiyetini bulunca, nefis ister istemez, ruha tabi olur; her emrine itaat eder.

1 . BAB

Konusu: Nefsani tariki (yolu) ve onun şartlarını, mertebelerini, zikir ve isimlerini, her makamın işaretlerini yedi fasılda açıklar.

NEFSANİ TARİK

1. FASIL : Nefsani tarikin şartlarını açıklar.

Değerli kardeş, şunu bilmiş olasın ki;

Nefis yolundan giden değerli zatlar, nefsi yedi mertebeye ayırmışlardır: Emmare, levvame, mülhime, mutmainne, razıye, merzıye, safiye..

İşbu anlatılan yedi mertebedeki nefsin, her birini bir isimle terbiye ederler.

Bu yoldaki zatlara bir Hak yolcusu salik gelip inabe edeceği zaman, başta ona on şart koşup aralarında bu şartlarda anlaşırlar. O şartlar, sırası ile şöyledir:

1. Yalan söylememek..
2. Gıybet etmemek ve iftira atmamak..
3. Onun bunun aleyhinde bulunmamak..
4. Namazları vakitlerinde kılmak..
5. Vakitlerinde kılamayıp kaçırdığı namaz, tutamayıp yediği oruç varsa, bunları kaza etmek..
6. Cümle dostlardan ayrılmak, halvet halini sürdürmek ve erbain (kırk, çile) çıkarmak..
7. Gayet az uyumak..
8. Riyazete devam etmek..
9. Daima, nefsin arzu ettiğinin aksini yapmak..
10. Daima, kendisini ölmüş gibi görmek..

Hak yolcusu salik, bu şartları kabul ederse, o salike; istiğfar, salat ü selam okumak emrini verirler ve elini tutarlar.

EMMARE NEFİS

Bu vakitte, Hak yolcusu salikin nefsi; Yusuf Suresi’nin 53. Ayetinde buyrulan:

«Nefis, bütün şiddeti ile kötülüğü emreder

Mana uyarınca, emmare nefistir.

Bu durumda bulunan Hak yolcusu salik, mürşidin şartlarına göre; zikrine devam eder. Sonunda kendisine, Resulullah efendimiz manada zuhur edinceye kadar istiğfar ve salat ü selamla meşgul olur; Allah ona salat ve selam eylesin.

Bundan sonra, o Hak yolcusu salike, “kelime-i tevhidi” telkin ederler. Kelime-i tevhide, önceleri, Hak yolcusu salikin vereceği mana şudur:

Allah'tan başka ibadet edilecek zat yoktur.

Buna göre, tevhidin tesiri ile Hak yolcusu salik, olduğu yerlerde, devamlı kalbinden: “Allah'tan başka ibadet edilecek zat yoktur.” deyip gezer..

Ancak, bulunduğu yer, emmare nefis makamı olduğundan, işlediği masiyetler gözüne görünmez; kendisini yüksek makamda bir salik görür.

LEVVAME NEFİS

2. FASIL : Nefs-i levvameyi, onun zikrini ve işaretlerini açıklar:

Bundan sonra, Cenab-ı Hakkın ihsanı gelir; Hak yolcusu salikin nefsi, emmare sıfatından kurtulur; levvame ile değişir.

Emmareden, levvameye geçmiş olmanın işareti şudur: Hak yolcusu salik rüyasında, yeşil çimenler, sahralar, ağaçlar, akar çeşmeler görmeye başlar.

Hak yolcusu salik, bu makama gelince, kendisine celal ismi (Allah lafzı) telkin edilir:

Levvame nefis makamında bulunan Hak yolcusu salikin devamlı zikri, celal (Allah) ismi olur. Bu mübarek isminin tesiri ile Hak yolcusu salik işlediği masiyetlere (günah ve isyanlara) pişman olup istiğfar eder. Her an, nefsini ayıplayıp ağlar. Gözlerinin yaşı kaynar su gibi olup gayet acıdır.

Ancak, bu Hak yolcusu salikten ara sıra isyan hali çıkar. Ama İşlediği anda, pişman olur ve istiğfar eder. Sonra yine isyan eder. Levvame nefsin bir gereği olarak, o Hak yolcusu salik, kendisini levm edip (kınayıp) ayıplamaktan kurtaramaz.

Levvame halinde nefis, daima emre boyun eğer durumdadır. İçten de bir zulmaniyettedir (karanlıkta, nursuzluktadır). Ah ederek, inleyerek yoluna devam eder. Açıkçası, okuduğu zikirden ve tefekküründen bir tad alamaz. Bu levvame makamında Hak yolcusu salik kelime-i tevhide:

Allah'ın zatından başka bir gaye yoktur.

Manasını verir. Buna göre de, her bulunduğu yerde: “Allah'ın zatından başka bir gaye yoktur..” diyerek okur.. Zat (Allah) isminin ateşi kalbine tesir eder. O zaman veled-i kalb (kalb çocuğu) zuhur eder.

MÜLHİME NEFİS

3. FASIL : Mülhime nefsi ve onun zikrini işaretlerini açıklar.

Bundan sonra Hak yolcusu salike, Cenab-ı Hakkın ihsanı yardıma gelir; o da levvame nefisten kurtulur, mülhime nefis ile değişir. Bunun oluşunun işareti odur ki: Hak yolcusu salik, rüyasında bağlar, bahçeler, ırmaklar görmeye başlar. Bazen da kuş gibi uçar. İşte o zaman, bu Hak yolcusu salike şu isim telkin olunur:

— Hu.. (O..)

Bu mülhime nefiste olan Hak yolcusu salikin devamlı zikri: “Hu..” ismidir. Kelime-i tevhide verdiği mana da şudur:

Allah'tan başka sevgili yoktur.

Bu hale geldiği zaman salikin hali önce anlatılan on şartı, layık olduğu şekilde yerine getirmektir. Ettiği masiyetlere de, bir daha dönmemek üzere tevbe edip Allah'ın yasak ettiklerinden bütünüyle kaçmak. Allah'ın verdiği emirleri de yerine getirmektir.

Emirleri tutmakta (ve yasaklardan kaçmakta) artık sebatlıdır (sabırla dayanır ve kararlıdır).

Aşk ateşi kalbinde yanmaya başlar. Ettiği zikrin lezzetini de duyar. Her an: “Allah'tan başka sevgili yoktur” diye okur. Dost yüzünü gözler ve ağlar. Bu vakitte Hak yolcusu salikin gözyaşı, ılık su gibidir; biraz da kekremsi olur.

Arkadaşları arasında bu salike sevgi duyulur; hakkında iyi düşünürler. ...

Zikrin ısısı, vücud iklimine tesir eder. Bu durumda, salikin cümle azası zikreder. Salik de azasının zikirlerini işitir. Cümle mevcudatın zikirlerini de duyar. Kendisine, kabirdekileri görmek, kalbdekileri anlamak, içten geçenleri okumak yolu açılır.

Bundan sonra bu makamda: İsimlerin tecellileri, fiillerin tecellileri zuhur eder. Bunun işareti odur ki Hak yolcusu salik ; rüyasında denizleri yürüyerek geçer gider, kuş gibi havada istediği yere uçar.

Anlatılanlardan başka, biraz da nurani berzahlar (tüneller) zuhur eder.

Hak yolcusu salik, bu mertebeye geldiği zaman, nefsi önüne çıkıp onu azdırmaya bakar. Açıkçası şöyle der: “Sen, artık işini tamamladın. Büyük bir zat oldun. Bu mertebeye, binde bir salik dahi varamaz. Ama Allah sana ihsan eyledi.” Bunlardan başka, türlü sözler edip azdırmaya ve yoldan çıkarmaya çalışır.

Eğer Hak yolcusu salikin mürşidi kamil olursa, o berzahlardan (tünellerden) alıp ötelere geçirir. Eğer mürşid kamil olmaz ise, durum zordur; varlığa kapılıp helak olur.

Allah Teala bizi de, sizi de korusun.

İşte mülhime nefsin hali de budur.

MUTMAİNNE NEFİS

4. FASIL : Mutmainne nefsi, onun zikirlerini ve işaretlerini açıklar.

Değerli kardeş, bilmiş olasın ki;

Bundan sonra, Cenab-ı Hakkın ihsanı ile Hak yolcusu salikin nefsi, mülhime durumundan kurtulur; mutmainne derecesi ile değişir. Böyle olmasının işareti odur ki: Hak yolcusu salik, denizleri yürüyerek geçe, istediği yerlerde kuşlar gibi uçarak gitmeye başlaya.. Bazen da, semalara çıkar; meleklerle sohbet eder.

Bundan sonra Hak yolcusu salike, “Hayy” ismi telkin olunur. Bu mutmainne nefiste bulunan Hak yolcusu salikin devamlı zikri, Hayy ismi olur. Kelime-i tevhide vereceği mana ise, şudur:

Allah'tan başka mevcud yoktur.

Bu makamda bulunan salik, hal itibarı ile gayet cömert olur. Açıkçası dost yolunda cümle mülkünü vermeye söz verir. Hatta: “Dost yoluna canını ver..” deseler, hemen boynunu uzatır. Şeyhine teslim olurken, yıkayıcı eline teslim olan ölü gibi olur.

Bu makamda, kalb yufkalığı hasıl olur. İlahi aşk, gün gün artar. Ne var ki anasır perdesini geçemez, her an dost izini gözler ah edip inleyerek ağlar. Gözyaşı adeta su gibi akar.

Rüyasında göklere kadar çıkar; sidre-i müntehaya kadar varır. Meleklerle sohbet eder.

Yeryüzünü de kaftan kafa gezer. Cümle mahlukatın ve mevcudatın kimini hali ile, kimini dili ile anlar; onlarla konuşur. Bunlar gibi daha çok keşif ve keramet zuhur eder.

Bütün bunlar birer büyük berzahtır ki: Eğer Hak Yolcusu salik bunlara kapılırsa, bir adım bile ileri gidemez, Zulmette kalır. Allah, bizi de sizi de korusun.

Eğer o gördüklerine iltifat etmeden: “Allah’ım, tüm gayem sensin; isteğim rızandır” cümlesini tekrarlayarak giderse, bundan sonra, yokluk murakabesi zuhur eder. Hemen ardından da, nurlu bir şekilde sıfatların tecellileri zuhur eder. Bazılarına bu tecellide; Fecir Suresi’nin 27 - 30. Ayetlerinin ihsanı olur:

«Ey mutmainne nefis, Rabbına dön; hoşnut olarak, hoşnut olunarak.. Kullarımın arasına katıl; cennetime gir

Hak yolcusu salike hitap dahi zuhur eder.

Ancak, bazı kimselere, bu makamda şeytan zuhur eder. Kimine kürsü üzerinde, kimine yerle sema arası bir yerde, kimine de yanan bir ateş içinde.. Onlara şöyle hitab eder: «Ben, en yüce Rabbınızım.» (Naziat Suresi’nin 24. Ayetidir.) Daha başka sözler de söyler.. Mülhime nefiste olduğu gibi, türlü azdırıcı sözler etmeye başlar.

Eğer bu makamdaki salikin şeyhi kamil olursa, bu tehlikeli durumlardan kolayca kurtulur. Eğer şeyhi kamil değilse, Allah korusun, dalalete düşüp helak olur.

RAZIYE NEFİS

5. FASIL : Raziye nefsi ve onun zikirlerini, işaretlerini açıklar.

Değerli kardeş, şu da bilinmiş olsun ki;

Mutmainne nefis tehlikelerinden kurtulup Cenab-ı Hakkın ihsanı ve keremi ile salik, razıye nefis sıfatına geçer.

Bu makamın işareti odur ki: Hak yolcusu salik, cümle mevcudatı, yok olmuş görür. Bir beyaz veya kızıl yahut daha başka bir renkli nur içinde kalır. Bazılarına, bu hal içinde; Rahman Suresi’nin şu 26. 27. Ayetleri zuhur eder:

«Yeryüzünde bulunan her şey fena bulacak; celal ve ikram sahibi Rabbın yüzü kalacak..»

Bu ayet-i kerimedeki mana ihsan olunur, hitap zuhur eder.

Bundan sonra, Hak yolcusu salike: “Ya Hak..” İsmi telkin olunur. Razıye nefis makamında bulunan salikin devamlı zikri “ya Hak” olur. Kelime-i tevhide verdiği mana ise, mutmainne makamında olduğu gibi:

Allah'tan başka mevcud yoktur.

Cümlesi olur.

Salikin, bu makamdaki hali ise, gayet halim selim, yumuşak başlı olmaktır. Cümle mahlukat, bu kimsenin elinden ve dilinden emin olurlar. Halk arasında sevilir. Her nereye gidecek olsa, ellerinde olmadan, kendisine tazim ederler.

Kendisi ise, kaza ve kaderinde olan işlerin tümüne razı olur. Bir an dahi, Allah'ın rızasından, ayrılmaz. Dünya ve ahiret için olan cümle gayelerinden geçer: “Allah’ım, tüm gayem sensin, isteğim rızandır” cümlesi, bu mertebede kendisine hal olur. Buna göre, bu mertebede olan Hak yolcusu salik, kendisine zuhur eden keşif ve kerametin cümlesinden geçer. Her gördüğü şeyden kendisine bir müşahede hali zuhur eder. Daima gezip durduğu yerlerde, kalbinden: “Allah'tan başka mevcud, gaye, sevgili yoktur..” diye çağırır.

Ne var ki Hak yolcusu salik, bu makamda ikilikten kurtulamaz. Her an ölümünü niyaz eder ağlar. Gözünün yaşı yine adeta su gibi akar.

Bundan sonra, Hak yolcusu salike, Allah'ta yok olma hali zuhur eder; peşinden de Allah'ta var olma hali zuhur eder.. İşbu makam, hilafet makamıdır.

Bundan sonra, nefis ve şeytanın şerlerinden emin olur: “Ben Hak, ben Hak..” diye çağırır. Eğer mürşidi kamil olursa, bu berzahtan (tünelden) dahi kurtarıp daha ileriye geçirir. Eğer mürşidi kamil olmazsa, mahcubiyette perdeli kalır.

Eğer daha önce, Fecir Suresi’nin 27 - 30. Ayetlerindeki:

«Ey mutmainne nefis, Rabbına dön; hoşnut olarak, hoşnut olunarak.. Kullarımın arasına gir; cennetime gir..»

Manalar zuhur etmemiş ise, bu makamda zuhur eder.

MARZİYE NEFİS

6. FASIL : Marziye nefsi ve onun zikirlerini ve işaretlerini açıklar.

Ey değerli kardeş, şu da bilinmiş olsun;

Bundan sonra, Hak yolcusu salikin nefsi, Raziye sıfatından Marziye sıfatına geçip değişir. Bu geçişin işareti odur ki: Cenab-ı Hak ile, bir şekli olmadan müşahede hasıl olur ve konuşma meydana gelir. Bunun için: “Sıfatların tecellisi, zatın müşahedesi..” diye isim verilir.

Bundan sonra salike: “Ya Kayyum..” (Ey gökleri, yeri ve her şeyi tutan) İsmi telkin edilir. Marziye nefis makamında bulunan Hak yolcusu salikin devamlı zikri şu olur: “Ya Kayyum..” (Ey gökleri, yeri ve her şeyi tutan) olur. Kelime-i tevhide verdiği mana ise, Muhammed Suresi’nin şu 19. Ayetidir:

— «Allah'tan başka ilah olmadığını bil..»

Bu makamdaki Hak yolcusu salikin hali ise, pak şeriatın emrine boyun eğmektir.

Onun emrini yürütmektir. Her davranışı ve duruşu, Resulullah efendimizin emrine boyun eğmektir.

«Allah'ın huyları ile huylarıma güzelleştiriniz, Allah'ın güzel sıfatlarına bürününüz

Hadis-i Şerifinin sırrına göre, Resulullah'ın sünnetini icra eder; Resulullah'ın güzel huyunu benimser. Allah ona salat ve selam eylesin.

Bu makamda bulunan Hak yolcusu salikin kalbi gayet yufkadır. Merhameti, şefkati gayet çoktur. Kendisi, daima, Allah'ın huzurunda olur. Açıkçası: Marziye nefis makamında olan zat: Her an, her nefes müşahede üzeredir; kendisine isimlerin, fiillerin, sıfatların tecellileri ve zat müşahadesi zuhur eder. Allah'ın zatına dalma hali dahi zuhur eder.

Hali anlatıldığı gibi olan değerli zatta; keşif, keramet, olağanüstü haller zuhur eder. Ama kendisi, asla bu gibi şeylere değer vermez; bir an bile Allah'ın huzurundan ayrılmaz.

Kendisinin güzel meclisine gelen konuklara karşı: «İnsanlara akıllarının alacağına göre konuşun» emrine göre konuşur; ziyaretine gelenlere karşı da hallerine uygun sohbet eder. Eğer bu gelenler arasında kabiliyetli kimse varsa, o kimsenin içinde olan şeyi haber verir. Bu haber verişi de, onun teslimiyetini kuvvetlendirmek içindir.

Bu makamda bulunan zat, Allah'a hizmetle memurdur. Ya irşad vazifesini yapar, ya da ülkeleri yönetir.

Kamil sayılan Allah'ın veli kullarının cümlesi, Marziye nefis makamındadırlar.

Bu makam, vahdet makamıdır. Herkes, bu makama ulaşamaz. Bu makamda bulunan değerli zatın davranışı ve duruşu:

«Gözlerim uyur, kalbim uyumaz»

Hadis-i Şerifinin manası uyarınca, uyuması, ayık durması aynı olur. Hemen her halde ayıktır; huzurludur. Açıkçası: Her halde, her anda, her nefeste, müşahede eder ve konuşur. Müşahede mertebesi, fena içinde bekadır.

Daha açığı:

«Ölmeden evvel ölünüz»

Hadis-i Şerifinin sırrına mazhar olmuş ve yokluk alanında, tam bir yokluk bulmuştur. «Fena bulup yok olunuz, sonra yok olunuz.» manasının sırrına zuhur yeri olmuştur. Sıfatların tecellisinde, Allah'ın zatına dalıp gidenlerden olmuştur.

Bundan ilerisi, safiye nefis makamıdır. Bu makamda olan değerli zat ise, her asırda ya bir, ya iki, ya üç olur.

SAFİYE NEFİS

7. FASIL : Safiye nefis, safiye nefis makamını bulmayı başaran değerli zatın mertebelerini açıklar.

Ayrıca burada, bu yoldaki sulukünü tamamlayıp: “Fatiha” diyenlerin makamları, hilafet makamları, irşad makamları (Kutbu’l İrşadlar), Gavs-ı Azam makamları, Kutbu’l Aktab (kutuplar kutbu) makamları da kısadan anlatılacaktır.

Ey değerli kardeş, bilinmelidir ki;

Safiye nefis makamında bulunan değerli zat; sıfatlarla beraber isimleri de özünde toplamış, zat tecellisine zuhur yeri olmuştur.

Açıkçası: «Fena buldular (yok oldular), sonra yine fena buldular, sonra yine fena buldular; bundan sonra beka buldular (var oldular), sonra yine beka buldular, sonra yine beka buldular» cümlesindeki mana sırrına göre; üçüncü derecede Allah'ta yok olmuş, üçüncü derecede Allah'ta var olmuştur. Tecelli-i zatta dahi, Allah'ın zatına dalıp gidenlerden olmuşlardır.

Bu safiye nefisde bulunan değerli zatlar; daha önce de anlatıldığı gibi, her asırda üç tane olur. Şöyle ki:

a) İrşad kutbudur (Kutbu’l İrşad) :

Her ne kadar irşada memur olan, Allah ona salat ve selam eylesin Resulullah efendimizin halifesi olsa dahi, irşad kutbu olan değerli zatlar, o halifelerin cümlesinden üstündür.

İrşad kutbu olan zatın kendisi doğuda bulunsa, müridi de batıda bulunsa; bulunduğu yerden o müridini terbiye ve irşad eder; Allah'a ulaştırır. Bunlar için uzak, yakın aynıdır.

b) Gavs-ı Azam :

Bu zat da, bütün cihanı içine almıştır ve alemde tasarruf sahibidir. Ama Kutbu’l Aktab'ın (Kutuplar Kutbunun) yanında ve emrinde bulunduğundan, tasarrufa karışmaz, daima kendi halinde olur.

c) Kutbu’l Aktab (Kutuplar kutbu) :

Bu, bütün alemi özünde toplamış, zamanında tektir; arifler sultanıdır. Resulullah'ın esas halifesi de budur.

Bu değerli zatın mübarek makamı hüviyette olduğu sebepten cümle yaratılmışlar ve varlıkların yiyip içmeleri, davranışları ve duruşları, kaza ve kaderleri; hasılı; dünyada olup biten işlerin cümlesi tasarrufu altında olup dilemesi ile meydana gelir.

Safiye nefis makamı sahibi olmak, burada anlatılan üçlere hastır. Bu, değerli zatlar, asli safiyetini bulmuşlar ve nefissiz olmuşlardır. Bu manayı iyi anlamaya çalış.

«Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu» (Kendinden arif olan Rabbından arif olur. ‘Kendini bilen Rabbını da bilir’ diye söylenip gelmektedir)

Hadis-i Şerifi, bu makamları anlatır. Zira bu değerli zatları, akıllar idrak etmekten yana acizdir; anlayışlar da şaşkındır.

Bazı asırda, Kutbu’l İrşad (irşad kutupluğu), Gavs-ı Azam makamı, Kutbu’l Aktab (Kutuplar Kutbu) ayrı ayrı birer zata ihsan olunur. Bazı asırda da bu üç ilahi mertebe, tek zata ihsan olunur. Yani: Kutbu’l Aktab (Kutuplar Kutbu) olma, Gavs-ı Azam olmak, hilafet sırrının (kutbu’l irşadlık) üçü de Allah'a bir hizmet olarak tek zata verilir.

***​

Bu risalenin başından buraya kadar anlatılan nefis derecelerini bir daha gözden geçirelim. Şöyle ki:

a) Emmare nefis ve Levvame nefis : Bu nefis makamları, Hak yolcusu salikin ilk halleridir.

b) Mülhime nefis : Bu da, Hak yolcusu salikin orta derecesidir.

c) Mutmainne nefis : Bu da Hak yolcusu salikin son halidir.

Açıkçası: Nefsaniyet yolundan yola çıkan Hak yolcusu salikin nefsi; mutmainneye varmadıkça, hiç bir şekilde vuslat sırlarını duyamaz.

Bu nefsaniyet yolundan giden Hak yolcusu salikin sulukünü tamamlaması ve fatihasının okunması, bu mutmainne derecesinde olur. Ne var ki bu dereceyi bulmak, uzun zaman alır. Eğer mürşid, kamil olur da; Hak yolcusu salik de ona yıkayıcıya teslim olan ölü gibi teslim olursa durum değişik olur; herkes, kabiliyetine göre nasib alır: Kimi dört, kimi sekiz, kimi on iki, kimi on altı, kimi de yirmi senede.. Hasılı: Her birine, kabiliyetleri ve tecelli durumlarına göre vuslat ihsan olunur.

Eğer mürşid kamil olur da, Hak yolcusu salikte noksanlık olursa, o zaman otuz, kırk, elli, altmış sene sonra ancak, mutmainne nefse geçebilir. Bunun için, nefsaniyet yolundan gidenlerden pek çoğunun ömrü yetmemiş, yolda kalmışlardır.

Şayet mürid kabiliyetli, şeyhi de noksan olursa, bu mürid, keşif keramet tehlikesine düşüp varlık berzahında (tünelinde) kalır. Bunun için Yüce Allah'a sığınalım..

Bu mutmainne nefis makamı: Hak yolcusu salikin son durağı. Allah'ın veli kullarının da ilk basamağıdır. Bundan sonrası. Allah'ın yardımına kalmıştır ki: Çalışmakla elde edilecek bir şey yoktur.

d) Raziye nefis : Bu da, hilafet makamıdır. Açıkçası, razıye nefis makamına ulaşan bir Hak yolcusu salike hilafet, bir hak olur.

e) Marziye nefis : Burası da, irşad makamıdır; kutupluk makamıdır. Daha açığı: Marziye nefis makamında bulunanlar, Resulullah'ın halifeleridir: Allah ona salat ve selam eylesin. Bunların cümlesi, Allah'ın hizmetinde bulunurlar.

f) Safiye nefis : Bu makama gelince; hilafet sırrına sahib olanlara, Gavs-ı Azama, Kutbu’l Aktab’a (Kutuplar Kutbuna) göredir ve bu üç üstün zata hastır.

Dua makamında, Araf Suresi’nin 43. Ayetini okuyalım:

«Allah'a hamd olsun ki bunu bize hidayet eyledi; eğer Allah bize hidayet eylemeseydi, biz kendiliğimizden bunun yolunu bulamazdık..»

(Devam edecek inşallah)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
2 . B A B

Konusu: Ruhani tariki (yolu) ve onun şartlarını, mertebelerini, her makamın zikirlerini, teveccüh usulünü yedi fasılda açıklar.

RUHANİ TARİK

1. FASIL: Ruhaniyet tariki (yolu) şartlarını ve faydalarını açıklar.

Ey değerli kardeş, bilinmelidir ki..

Nefsaniyet yolu ve onda yola girenlerin halleri bundan önceki babda açıklandı. Ama yolların en yakını, yolların en şereflisi, yolların en kolayı ruhaniyet yoludur. Bu da Nakşibendiye yolu olup burada açıklanacaktır.

Ruhaniyet yolunda olan değerli zatların; Hak yolcusu saliki, ruh yolundan götürmeleri, Hak yolcusu salikler için büyük bir nimettir. Zira burada asla mücahede yoktur. Çünkü mücahede nefis tarafında olur. Bunlar nefse bakmadan, ruhu temize çıkarmaya çalışırlar. Ruh temize çıkıp aslına dönünce; nefis, bütün kötü huyları ile gelir ruha teslim olur. Ruh dahi nefsi esir eder, her emrine itaatkar ve boynu eğik eyler. Bunun için, ruhani yol, gayet kolaydır.

Bu ruhani yolun büyük pirleri, ruhu yedi mertebeye ayırmışlardır; şöyle ki:

a) Kalb..
b) Ruh..
c) Sır.. .
d) Hafi..
e) Ahfa..
f) Nefis latifeleri..
g) Külli latifeler..


Burada anlatılan latifelerde, birer nur işareti vardır. Ruh temize çıkıp bu temize çıkması da gerçek oldukça, bu latifelerde nurlar zuhur eder. Sonunda ruh, külli latifelere varır. Bu makamda da tezkiye (temizlenme) gerçekleşince; ruh, vücud ülkesine şah olur. Bütün kötü huyları ile nefis de gelir, ruha teslim olur. Ruhun, her bir emrine itaatkar esiri olur. Her ne kadar nefis, ruhun esiri olsa da yine de kötü huyları başına toplayıp türlü türlü hilelerle daima ruhun yolunu kesmeye çalışır. Ne var ki. ruh Hakkın ihsanı ile o hilelerin nefisten geldiğini bilir. Her ne taraftan önüne çıksa, durumu anlar:

Allah’ım, tüm gayem sensin; isteğim rızandır.” (İlahi ente maksudi ve rızake matlubi)

der, zikri ile, fikri ile meşgul olur.

Ruhaniyet yolunda olan bir Zata, bir Hak yolcusu salik gelip inabe etmek (günahları terk ederek bir Mürşid vasıtasıyla Allah’a yönelmek) istediği zaman; eğer o Zat, kamil ve Mükemmil (kemale erdiren) bir kimse ise; o gelen kimseye istihare emrini verir. Bundan sonra, adını ve ne iş yaptığını sorar. Bu arada onun haline tavrına da bir göz atar.

Bundan sonra, Resulullah'a doğru teveccüh eder ve huzurda o gelen kimseyi adıyla şekliyle anlatır; inabe vermek için izin ister.

Resulullah efendimiz de meleklere emir verir; o kimsenin ruhunu huzura getirtir. Onun için ezeldeki bilgiye göre vurulan mührüne bakar. Eğer o gelen kimsenin bu tarikattan yana nasibi var ise, alnına: “Sadıktır..” diye mührünü basar; eğer nasibi yok ise, yine alnına: “Yalancıdır..” diye mührünü basar.

Bundan sonra, o inabe etmek isteyen kimse, huzura geldiği zaman bakılır; eğer yalancı mührü ile mühürlenmiş ise, gönlünü alır, yumuşaklıkla savar. Eğer sadık mührü ile mühürlenmiş ise, o saliki, halvet yerine getirir, yüz yüze oturtur. Bundan sonra, onun için, beş şartı yerine getirmesini emreder. O şartlar, sırası ile şöyledir:

1. Yalan söylememek..
2. Gıybet etmemek, başkalarının aleyhinde bulunmamak..
3. Abdestsiz gezmemek..
4. Beş vakit namazını vaktinde kılmak..
5. Kazaya kalan namazları ve oruçları varsa, tümünü kaza etmek..

İşte, Hak yolcusu salike ilk bildirilecek beş şart budur.

Bundan sonra, o Hak yolcusu salike; ölümü düşünmek, teveccüh, rabıta tarif edilir

Eğer o Hak yolcusu salikin kabiliyeti kıt ise, kendisine biraz istiğfarla salavat okuma emri verilir. Eğer o salikin kabiliyeti yeterli ise, hemen o anda zikir telkini yapılır. Yani: Salike, kalb yerlerini, inabe almaya geldiği zat, hemen gösterir.

Zikir, kalbi olarak; o kimsenin istidadına göre lafza-i celal (Allah lafzıyla zikir) telkin edilir.

Bundan sonra, kamil mürşid olan zat, o saliki karşısına alır; diz dize oturtur. Baş başa gelir, alnını alnına dayar. Bundan sonra, salikin haline bakar.

Eğer Hak yolcusu salikin halinde ilahi ,sevgi, rabbani aşk, samedani cezbe orta halli ise, onu çok güzel bulur. Salikin kalbini, kendi pak kalbinin içine alır. İlahi feyiz çeşmelerinden bir çeşme açar, teveccühe memur olan meleklere de emreder ki: Salikin kalbinde bulunan haset, kin, kibir ve benzeri kötü huyların dağlarını Allah sevgisi külüngü (kazması) ile darmadağın edeler.. Onlar da bu emri yerine getirmeye hemen başlarlar.

Ayrıca, masiva (Allah’tan gayrı arzular), dünya sevgisi ve benzeri karışık işler de, Allah sevgisi ocağına atılır; aşk ateşi ile yakılır.

Bundan sonra, onun kalbini ilahi feyizle yıkamaya başlar. Kendi güzel halinden o salike bir elbise giydirir.

Eğer salikin kalbinde olan Allah sevgisi ocağına ilahi aşk ateşinden bir kıvılcım bırakıp yine kendi halinden bir elbise giydirdikten sonra anlatılan şekilde yıkar ise, o anda salikin hali değişir; kalbinde ilahi aşk zuhur eder.

Eğer salikte, ilahi aşkın ağır basması, cezbenin aşırılığı bulunursa, yine salikin kalbini kendi kalbinin içine alır. Allah sevgisi ocağında bulunan aşk ateşine sadakat, şefkat çeşmelerinden bir çeşme açar; o aşkın ateşini dindirir. Cezbe (Allah sevgisiyle gayri ihtiyarı ses ve hareketler yapma) halini de salikten alır. Allah'ın inayeti ile cezbe hali salikten gider.

Bundan sonra, yine ilahi feyizle, yukarıda anlatıldığı gibi, salikin kalbini yıkamaya başlar; çünkü cezbenin aşırılığı, saliki meczub eder.

Salikte cezbe ziyade olur ise, o salik cezbesinin harareti ile latifeleri göremez; aşk ateşinin ağır basması ile vuslat sırları zuhur eder; kendisi ilahi bir meczub olur.

Eğer cezbeden ve ilahi sevgiden yana hiç bir eser olmaz ise, o salik de, Allah sevgisinden bir koku alamaz ve tarikat-ı aliyyeden de bir şey duyamaz. Onun için kamil mürşidler, hali olmayana hal ihsan ederler. Hali ziyade olanın da halini alırlar.

Ne var ki anlatılan işleri yapabilmek, kemal sahibi ve kemale erdiren Zatlara mahsustur. Bunlar da, kibrit-i ahmer (değersiz cisimleri değerli hale getiren) gibidir. Bunlar, anlatılan usulde, saliklere daima teveccüh eder, feyiz verirler..

LATİFELERİN ZİKRİ

2. FASIL: Yedi latife ve onların zuhuratını açıklar.

Değerli kardeş, bilinmelidir ki..

Hak yolcusu salik, bundan önceki fasılda anlatılan beş şarta devam etmelidir. Kendisine tayin olunan mürşidinin emirlerini ve uyarılarını dikkate almalıdır. Tam manası ile de teslim olmalıdır; tıpkı, yıkayıcı eline teslim edilen ölü gibi.. Bundan sonra, zikir ve fikirle meşgul olursa, kısa zamanda o salikin kalbi, asli sıfatını bulur.

Açıkçası odur ki: Anlatılan işleri yaptıktan sonra; Cenab-ı Hakkın ihsanı, mürşidinin güzel himmeti ile kalbindeki karışıklık, kötü zanlar yıkanır. Zikir nuru ile nurlanır, kalb çocuğu (Veled-i Kalb) zuhur eder. Bundan sonra ruha, asli hil'atından (süslü, temiz ve parlak elbisesinden) kırmızı bir hil'at giysisi giydirilir. Anlatılan işin alameti odur ki: Hak yolcusu salik, zikir ederken bir kırmızılık yahut yanan ateş gibi bir şey görür. Güneş doğarken, ortaya çıkan kırmızılık gibi de olabilir.

Anlatıldığı gibi, kırmızıya meyilli bir renk zuhur ederse, o zaman salikin zikri ruha aktarılır. Yani: Kalbine okuduğu zikirden başka, ruhun da yeri gösterilir; bir miktar zikir de ruha telkin edilir. Hak yolcusu salik, bu şekilde devam edip gider. Sonunda, ruh latifesi de aslına döner. O zaman, ruha da, asli hil'atından sarı bir hil'at giysisi giydirilir. Bunun alameti odur ki; Hak yolcusu salik, ruhu için zikrettiği zaman, ruhun yerinde sarı bir renk görür.

Bundan sonra, Hak yolcusu salikin zikri, sırrına telkin olunur. Bu durumda, sırrın yeri, Hak yolcusu salike haber verilir, önceki zikirlerden ayrı olarak, bir miktar zikir de sırra telkin eder. Hak yolcusu salik, bu zikrine devam eder ve sebatkar olursa, o zaman sır da aslına döner. Bu durumda ruha, asıl hil'atından beyaz hil'at giysisi giydirilir. Bunun alameti odur ki; Hak yolcusu salik, sırrı için zikrederken, sırrın yerinde bir beyaz nur, yahut bir beyaz renk görür.

Bundan sonra, Hak yolcusu salikin zikri, hafiye aktarılır; kendisine hafi için zikir telkin edilir. Salike, hafi latifesinin yeri haber verilip önceki zikirlerden ayrı olarak, bir miktar zikir de hafi için yapılması telkin edilir. Hak yolcusu salik de, bu hafi için telkin edilen zikre sebatla devam eder, zikrinde ve fikrinde olursa, hafi latifesi de aslına döner. Ruha da, asli hil'atından yeşil bir hil'at giysisi giydirilir. Bunun alameti odur ki: Hak yolcusu salik, hafi için zikrini edip giderken, hafi latifesinin yerinden yeşil bir nur yahut yeşil bir renk görünür.

Ta-Ha Suresi’nin 7. ve 8. ayetlerinde buyrulan:

«Çünkü o, sırrı da bilir; gizlinin gizlisini de.. O, öyle bir Allah'tır ki ondan başka ilah yoktur. »

Ayet-i kerimenin manası gereğince bu son anlatılan hafi zikri makamında bulunan Hak yolcusu salike, yakin ilmi hasıl olur.

Anlatıldığı gibi, yeşil nur ortaya çıkınca, Hak yolcusu salikin zikri ahfaya aktarılır. Hak yolcusu salike, ahfanın yeri tayin edilir, önceki zikirlerinden ayrı olarak, bir miktar zikir de, ahfa için kendisine telkin edilir. Hak yolcusu salik, öncekinden daha fazla, burada, zikir, fikir işinde devamlı ve sebatlı meşgul olursa, Cenab-ı Hakkın ihsanı ile ahfa latifesi dahi, aslına döner. O zaman da, ruha asli hilatinden iki hil'at giysisi giydirilir. Bunun biri siyahtır; biri de beyaz.. Bunun alameti odur ki: Hak yolcusu salik ahfa için zikri ile meşgul olursa, kendisine bir siyah nur, bir de beyaz nur zuhur eder. Hak yolcusu salik, bunu görür.

Bundan sonra, Hak yolcusu salikin zikri, nefis latifelerine aktarılır. Nefis latifelerinin yeri, Hak yolcusu salike haber verilir, önceki zikirlerinden ayrı olarak, bir miktar zikir de nefis latifeleri için telkin edilir. Burası, fenafişşeyh (şeyhte yok olma) makamıdır. Hak yolcusu salikte Allah sevgisi orta halli olur; fenafişşeyh (şeyhte yok olma) hali de burada zuhur eder. Yine bu makamda, Resulullah efendimizi görür ve kendisi ile konuşur; Allah ona salat ve selam eylesin.

Bazılarına bu haller (Fenafişşeyh ve Resulullah Efendimizle görüşür olma gibi haller), ahfa latifelerinde zuhur ettiği de olmuştur.

Mürşid kuvveti ile: salik ruhta, sırda, hafide iken, bunlardan önce dahi kalb zuhur etmeden anlatılan hallerin zuhur ettiği olmuştur.

Hak yolcusu salikte Allah sevgisi yükselir; daima zikrin, fikrin zevki, ve şevki ile olur.

Eğer Hak yolcusu salikin sevgi hali ifratta veya tefritte (çok ileride veya çok geride) olursa, şeyhte yok olmak ve Resulullah Efendimizi müşahade etmek murakabede veya daha sonra zuhur eder. Zira sevginin ifratı ve tefriti, saliki oyalar ve işini erteler: geri bırakır.

Eğer salikte Allah sevgisi, daha ziyade olur ise, o zaman da, cezbenin aşırısı zuhur eder. Bu durumda, Hak yolcusu salike. Resulullah'ı görmek nasib olmaz; ilahi bir meczub olup çıkar. Eğer Hak yolcusu salikte, Allah sevgisinden yana bir belirti olmaz ise, kötürüm olur. Açıkçası: Hem latifelerden, hem de murakabe seyrinden yana habersiz olur. Meğerki, bu salikin mürşidi kamil ola; zira, anlatılan hallerin cümlesi, kamil mürşide göre eşittir. Yani: Sevginin ifratı ve tefriti onun için önem taşımaz, saliki vuslata erdirir.

Her neyse..

İşbu nefis latifelerinde Hak yolcusu salik devam edip gider ise, nefis latifeleri dahi aslına döner. Yine ruha, asıl hil'atından turuncu bir hil'at giysisi giydirilir. Bunun alameti odur ki: Hak yolcusu salik, nefis latifeleri için zikrini yaparken, o yerde kendisine turuncu bir renk görünür.

O vakitte, salikin zikri, külli latifelere aktarılır. Salike, külli latifelerin yeri tarif edilir; bunun için kendisine bir miktar zikir telkin olunur. Bundan sonra, Hak yolcusu salik, devam edip gider ise, külli latifeler de aslına döner.

Kalb latifelerinden, külli latifelere varıncaya kadar; hemen her birinde ruh tezkiye (temizlenir), tasfiye (arınır) olur. Hemen hepsinde, tasfiye oluşu gerçeğe dayalı olduğundan, birer hil'at (rütbe veya özel giysi) ile latifeler ruha teslim edilmiş olur. Sonra, külli latifelerde dahi, ruhun tezkiyesi gerçek olunca, Hak yolcusu salikin alnının ortasına sadakat mührü ile mühür vurulur; vücud iklimine padişah olur. Sonra da, bütün latifeler kendisine teslim olurlar.

Bundan sonra, vücud ikliminin yönetimine başlar; zikrin harareti, vücuda bütün olarak tesir eder, cümle duygular, ruhla birlikte zikrederler. Onların zikirlerini, Hak yolcusu salik, bu ten kulağı ile işitir. Saliklerden bazısı, anlatılandan başka, cümle varlıkların zikirlerini de bu ten kulağı ile işitir. Zira, İsra Suresi’nin 44. Ayetinde:

«Her şey, Allah'ı hamd ile tesbih eder.»

Buyrulan mananın gerçek aydınlığında bakılınca, cümle eşya tesbih ederler. Ne var ki anlatılan makama yetişmeyen kimseler, bu tesbihi duyamazlar. İşte, külli latifelerin işareti de budur.

Bundan sonra nefis, vücud iklimine eğlenecek yer, karar edip kurtulacak bir mahal bulamaz. İşin sonunda nefis, cümle kötü huyları başına toplayıp gelir, ruha teslim olur; her emrine itaat etmeye başlar. Ama, nefis ve kötü huyları ruhun fırsatını kollarlar; onu düşürmeğe çalışırlar. Allah Teala esirgesin ve korusun.

(Devam edecek inşallah)
 
Üst