Allah (s.v.t.) Kimleri Sevmez?

kodoo

Asistan
Katılım
17 Mar 2012
Mesajlar
478
Tepkime puanı
80
Puanları
28
Konum
Elaziz
vahhabiler.jpg


Allah (c.c.) Kimleri Sevmez - Siyaset Mektebi

Bir önceki yazımızda Allah (c.c.) kimleri sevdiğini ayetler ışığında incelemeye ve sevilmeye layık olanların bazı özelliklerine değinip neden sevildiklerini izah etmeye çalışmıştık. Bu yazımızda da Allah’ın (c.c.) kimleri sevmediğini ve kimlerden nefret ettiğini yine ayetler ve hadisler ışığında ele almaya ve günümüzde ümmeti ya zerle, ya zorla ya da türlü psikolojik yöntemlere adeta hipnoz edenlerin Allah (c.c.) katındaki değerlerinin ne olduğuna değinmeye çalışacağız. Malumunuzdur ki ahir zaman olduğu artık apaçık olan bu çağda, ümmeti haktan saptırmak için, şeytanlar tarafından İslam rengine boyanmış o kadar çok hareket ve lider türetilmiştir ki, ümmet birinin ağından kurtulduğunda diğerinin ağına düşmekte ve eğer yeterli bir bilgi birikimine sahip değilse ve gönül gözünün ayarları bozulmuşsa, basiretin kaynağından uzaklaşmışsa kendine sunulan süfyaniyi Allah (c.c.) rızası için destekleme yanlışına düşmektedir. Veya küfre karşı tek bir hamle yapmayıp, ümmetin fertlerine kin kusan ve yakaladıkları mazlumları ve masumları gözlerinin yaşına bakmadan katleden vahşilere, halife ünvanını yakıştırabilmektedir. İşte bu yüzden Allah’ın (c.c.) dostlarının ve düşmanlarının simaları netleşmeli ve kendini Allah’ın (c.c.) sevgili kulu gibi lanse edenlerin fiiliyatlarına bakılarak karar verilmelidir. Bu meyanda, bir önceki yazımızda Allah’ın (c.c.) Hizbullah olanları sevdiğini ayetlere dayanarak ortaya koymuştuk ve bugün hizbuşşeytanların simalarını yine Allah’ın (c.c.) buyruklarına göre ortaya koymaya çalışacağız.


Yarattığı alemin, gönderdiği buyruklarla idare edilmesinin zaruretini ve alemin nizamının ve ayakta kalmasının bu kanunlara bağlı olduğunu bizlere bildiren Allah (c.c.), “indirdikleriyle hükmetmeyenlerin kafirler olduğunu” (Maide 44) beyan ederek bu kafirlerin kendisinin düşmanları ve şeytanın dostları olduğunu ve onlarla savaşılması gerektiğini (Nisa 76) açıklamıştır. “Şüphesiz O, kafirleri sevmez” (Rum 45), çünkü bu kafirler kendi heva ve heveslerini Allah’ın (c.c.) kanunlarına tercih etmiş ve “yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmaya çalışmışlardır” (Şu’ara 183). Zulm ile abad olmaya çalışan küfür ehli, adaleti ve iyiliği ortadan kaldırıp, zulmü ikame ederek dengesini bozdukları dünya yaşamında, kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımayarak canlara kıymış, ülkeleri viran etmiş ve iktidara geldikleri yerlerde “ekini ve nesli bozmaya çalışmışlardır” (Bakara 205). Mazlumların gözyaşlarını katık edindikleri için katılaşan kalpleri taştan daha beter hale gelmiş (Bakara 74), yaşamlarının son bulmayacağını düşünerek Allah’a(c.c.) isyan etmekte bir beis görmemişlerdir. Batılın sancaktarlığı görevini üstlenen ve bu sancağı mazlumların bulunduğu her coğrafyada dalgalandırmak isteyen büyük şeytan ve dostları, bu hedeflerine ulaşmak için her türlü hileye, desiseye, yalana ve oyuna başvurmaktan geri durmadıkları için ilahi düzenin yeryüzünde bozulmasına neden olmuşlardır. “Bozguncuları sevmediğini” (Kasas 77) belirten Allah (c.c.), bu bozguncularla aynı safta bulunanları ve bunların ardından gidip te her türlü küfrü bilerek veya bilmeyerek onaylayanları da doğal olarak sevmeyecektir.


Küfürlerini açıktan izhar eden büyük şeytan ve avanelerinin dışında bir de bunlara gönüllü uşaklık eden ve küfürlerini sinelerinde gizledikleri için ümmetin kendilerini teşhis etmede güçlük çektiği münafıklar vardır. Ümmet açısından en tehlikeli grup olan münafıklar, “müminler ile karşılaştıklarında biz de iman ettik derler ama şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise: biz sizinle beraberiz, biz onlarla sadece alay edicileriz derler.” (Bakara 14). Bu yüzden bu grubun şerri çok daha fazla tehlikelidir ve ancak amelleri ile kime ve neye hizmet ettiklerine bakılarak teşhis edilebilirler. Bugün ümmetin çoğunluğunu peşlerinden sürükleyen ve onları siyonizmin emelleri doğrultusunda birbirine düşüren ağzı iyi laf yapan münafıklar, ümmetin cehaletini saltanatlarının direği kılmışlardır. Dünyevi meşgalelerle ümmeti meşgul edip ahiretleri hakkında bilgilenmeleri engelleyen ve dini kendi tekellerine alıp kendi dinlerini ümmete hak diye anlatan münafıkların düzeni ancak cehaleti ortadan kaldırarak yok edilebilir. Ve bu görev tüm müminlerin önceliğidir. Müminler dünyalarına verdikleri değeri ahiretlerine de vermedikleri sürece Allah’ın (c.c.) sevgisini kazanamazlar. Çünkü “Allah (c.c.) dünyayı bilen ve ahireti konusunda ise cahil olan kimseden nefret eder” (Resulullah s.a.a.). Üstelik böyleleri münafıkları takip ettikleri için onlarla aynı akıbete düçar olurlar. Ve “elbette Allah, münafıkları ve kafirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa 140)


Allah’ın (c.c.) düşmanlarının dostu oldukları için Allah’ın (c.c.) kendilerini de sevmediği münafıklar, öyle maskelerle meydana çıkmaktadırlar ki müminler bunları sevebilmektedir. Oysa Allah (c.c.) “işte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında “İnandık” derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden geberin! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.” (Al-i İmran 119) buyurarak bunların maskesini düşürmüş ve hakka olan kinlerini açığa çıkarmıştır. Bunlar, bulundukları beldelerde burunları havada dolaşır, sefih gördükleri halk gibi iman etmekten sakınırlar. Yaşantıları ve tavırları kibir üzerine kurulu bu güruh, şeytanın “ben ateşten yaratıldım o topraktan” demesi gibi ümmetten üstün oldukları hissini taşırlar, kendilerine yöneltilen en ufak bir soruya dahi tahammül göstermez ağızlarından salyalar akıtarak “ananı da al git” diyebilirler. Uşaklarına kendilerini ilan ettirirler, bağrı yanan halka bizatihi kendileri yumruk dahi atabilirler.


Her hücrelerine yerleşen kibir, bakışlarına ve duruşlarına sirayet eder ve kendileri de kendilerini Nemrut ve Firavun gibi Rab zannederek “rahmetlerinin gazaplarını geçtiğini” beyan ederler. Oysa “Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez” (Lokman 18).Bu kimseler kendilerine azgınlıkları daha fazla artsın ve cehennemi daha fazla hak etsinler diye, kendileri hakkında sabreden Allah (c.c.) tarafından verilen ve aslında bela mahiyetinde olan nimetlere bakarak şımarırlar. Ama “bilin ki Allah şımarıkları sevmez” (Kasas 76). “(Dünyada) ailesi içinde (mal-mülk sebebiyle) şımarmış” (İnşikak 13) olanlar ellerinde bulunan güce bakarak mağrurlaşmakta ve kendilerini her şeyden müstağni görmektedirler. Bu yüzden maddi gücün devamı için dünyanın en büyük zalimleri ile işbirliği yapmayı var oluşlarının olmazsa olmaz şartı görürler ve batıl üzerine kurdukları bu dostlukları onların büyüklük taslamasına ve isyan etmesine neden olur ki Allah (c.c.) “büyüklük taslayanları asla sevmez” (Nahl 123).


Bu münafıkların bir de alnı secdeden kalkmayan bir türü daha vardır ki, bunlar secde ettikleri halde secde ehline savaş açmış ve yaratılan en vahşi yaratıklar olduklarını ispat etmişlerdir. Bunlar bidatlere karşı olduklarını söyledikleri halde küfürle anlaşma yaparak en büyük bidati gerçekleştirmiş ve küfrü yeryüzünden silmek için gelen Resulullah’ın (s.a.a.) sünnetini değiştirmişlerdir. Bunlar, “insanlardan Allah’ın en çok nefret ettiği kimse, İslam’da cahili bir sünneti icad eden ve kanını dökmek için haksız yere birinin peşine düşen kimsedir” hadisi ile Resulullah’ın (s.a.a.) haber verdiği güruhtur. Her hareketleri ile haddi aşan ve var olan hiçbir kurala veya kaideye saygıları bulunmayan bu vahşiler, sadece öldürmek üzerine kurulu inançlarını, kafa keserek ve ciğer yiyerek tebliğ etmektedirler. En ağır savaş şartlarında bile haddi aşmamayı öğütleyen İslam’a aykırı hareket ederek, tekbirler eşliğinde zulmün en habis örneklerini sunan bu güruh Allah’ın en nefret ettiği kimselerdir zira “Allah haddi aşanları (A’raf 55) ve aşırıları sevmez”(Bakara 190).


Bu güruh işbirliği yapmaktan imtina etmedikleri ve açıktan var oluşunu destekledikleri siyonistlerin, ömürlerinin uzaması için ümmeti sırtından vurmuş hainlerdir. Hak cephesinin vahdeti oluşturmaya yönelik tüm çabalarını boşa çıkarmak için, kafirlerin ve bu yazımızda kendilerinden önce bahsettiğimiz mütekebbir münafıkların desteği ile tefrika tohumlarını yüreklere saçan ve ümmeti birbirine düşürerek kanını akıtan bu hainler, çekirge sürüsü gibi girdikleri ülkelerde taş üstünde taş bırakmamış, ma’mur beldeleri viraneye çevirmişler ama asla zalimlere ve kafirlere karşı tek bir ses dahi çıkarmamışlardır. Bunlar ümmetin hainleridirler ve “Allah, hainleri sevmeyeceğini”(Enfal 58) bizlere bildirmiştir.


Konu detaylara girdiğimizde çok daha fazla uzayacaktır ama her yazımızda az çok değindiğimiz meseleler olduğu için ve söz daha fazla uzamasın diye konuyu burada bitirmek istiyoruz. Bu yazımızda ve önceki yazımızda vermek istediğimiz mesaj gayet açık ve nettir. Allah (c.c.) hizbullah olanları ve ümmetin izzetini, onurunu, şerefini korumaya çalışan direniş cephesinin erlerini ne kadar çok seviyorsa, hizbuşşaytan olanlardan, kafirlerden ve onların uşağı olan mütekebbir, münafık, müsrif, kindar, hadsiz, hain, süfyani alçaklardan da o kadar nefret ediyordur. Bu bizim şahsi görüşümüz değil, ayetlerinin ortaya çıkardığı hakikattir…


http://www.siyasetmektebi.com/allah-c-c-kimleri-sevmez.html
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Ahbab , kusurumuza bakma da şu (svt) harfleri ile ne anlatmak istiyorsun?
 

kodoo

Asistan
Katılım
17 Mar 2012
Mesajlar
478
Tepkime puanı
80
Puanları
28
Konum
Elaziz
Muhterem, oradaki kısaltma; "Subhanehu ve Teâla" anlamındadır. İsra 43, Nahl 1, Rum 40 gibi ayetlerde bir tenzih ve ululama ibaresi olarak Rabbimizin adından sonra geçer. "Celle Celaluhu" gibi, kullanılan başka bir tenzih ve ululama ibaresidir. Selametle.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Muhterem, oradaki kısaltma; "Subhanehu ve Teâla" anlamındadır. İsra 43, Nahl 1, Rum 40 gibi ayetlerde bir tenzih ve ululama ibaresi olarak Rabbimizin adından sonra geçer. "Celle Celaluhu" gibi, kullanılan başka bir tenzih ve ululama ibaresidir. Selametle.


Bizim bu ülkedeki müslümanlar "Celle Celâluhu" ve "Azze ve Celle" gibi saygı ve yüceltme tabirlerine aşinadır. Bahsettiğiniz ibare pek bilinmez-bilinmiyor. Şu halde sizin adetininz bu ise,tamamını yazmanızda fayda var diye düşünüyoruz.
 
Üst