Malumunuzdur ki;
Islamın ilk nesve buldugu zamanlarda, putlara tapan anne ve babalarini terk edip, ocagindan, yurdundan ve hatta corcocugundan ayrilan nice Musluman vardi.
Onlar, batildan kacinip, Hakk'a vuslat etmislerdi, gozlerine hic bir sey gelmeden. Onlerine sadece Allah ve Rasulunu alip, istikbal derdine dusmeden, gecmiste kalan mallarina, varliklarina bakmadan Allah icin hicret etmislerdi.
Ana baba, yar, cocuk, yurt, mal sevgisini bir anda Islam icin, Allah icin birakmis, en buyuk misal olmuşlardir bize.
Onlara muhacir denildi.
Allah icin terkedenlere, kucak acan , ayni anadan olma kardasi olsa yapmayacagi ihsanlari onlara yapan, evini, yurdunu, malini, her seyini o kardaslarinin hizmetine dokenlere de ensar denildi.
Bu zatlarin arasinda kan bagliligi yoktu. Muhacir Mekkeden, Ensar ise Medine'dendi. Ve hatta cok uzak ellerden gelme Selman Farisi gibi zatlar da vardi aralarinda.
Bu zatlarin birbirine bu kadar sevgili olmasini saglayan inanis, kan bagindan cok daha buyuk bir sevgiyi kusatiyordu.
Allah icin sevgi.
Oyleki onlar Rasulu Muhterem aleyhisselam'dan bahsederken ' Anam babam sana feda olsun ey Allahin Rasulu ' diye hitapediyorlardi ve laf olsun diye de bunu demiyorlardi. Zira yeri gelince onlarin kism-i azamisi canlarini dahi Allah Rasulunun yoluna feda etmislerdi.
Iste boylece,
dunyevi menfaatleri, kaygilari, elem ve sevincleri sarf-i nazar edip,
sevgi ve nefret duymakta sadece Allah icinlik mihenk olmadikca hayatimiza gercek iman - kamil iman - soz konusu olmuyor.
Cunku bu anlayis ile, savas meydaninda Musluman ogul, musrik babasina karsi savasmistir.
Iman budur.
Bugun ise, bizim onlari kendimize ornek almamiz icab eder.
Bu din, bir tercih ve hicret dinidir.
Kimin hicreti Allah'a ve Rasulune ise , o muhakkak umduguna erecek ve kimin hicreti dunyaya ise o da umdugunu bulacaktir.
Selmân-i Pâk Fârisî radiyallahu anh Acem oğullarından idi. Fakat cahilliyye devrinde de anasını, babasını ve vatanını bıraktı, Allah için bir dostu aradı, muhacir oldu, köle oldu. Allah Teâlâ da onu mükafatlandırdı.
Şöyle ki Îsâ Peygamber'in ümmetinde tâbiîn, bu ümmette de sahabîlikle mükafatlandırıldı.
Gerçek şu ki, Allah için insan en yakının terk etmelidir, Selman gibi; en uzağı sevmelidir, ahiret için.
Öyle ya, bir kâmil mü'minin etrafı, yakınları cehennemde kalırlarsa, kendisi tek başına cennette kiminle beraber olacaktır? Düşünmelidir.
" Sizden biriniz Allah için sevinceye kadar ve Allah Subhânehu için buğuzedinceye kadar, (mesela neseb, ırk ve kabile olarak ) en uzağı sevinceye kadar ve ( nesebden en yakın âsi oldukları takdirde ) en yakınından buğuz edinceye kadar imanın lezzetini tadamaz." mealindeki hadîs-i şerîfte, kasdettiğimiz mana tasrih olunmuştur.
Şeyh Mahmud el-Âlûsî diyor ki:
Allah Teâlâ'nın lütuf ve inayeti ona ulaşan müstesna çok kimse bu lezzeti bilemez. Rabb'imiz bize yardım etsin...
Bu hadîse binaen şu hüküm çıkarılmaktadır:
Namazı terk eden bir evlad terk edilmezse - kotulukler savunulur ve goz yumulursa - iman noksanlaşır. Onda küfür alâmeti bariz görülmüş evlad terk edilmezse iman gider. Çünkü fâsıkı sevmek fısk, kafiri sevmek küfre sirayet eder. Maalesef zamanımızda böyleler çok enderdir.
Buna ilaveten bizim zamanımızdaki ana babalardan çoğu fâsık ve kafir evladlarını severler; günah işlemez, uslu ve takva evladlarını reddederler.
Dehşet!..
Bu düstur, zikir ve rabıtadan daha mühim bir düsturdur. Çok mühim... Şu dua ile iktifa edelim:
" Allahumme! (Bâise ve fâile kuvvetimi hırsa, hasede, zâhirî beden ve duygularımı başkaya mağlub edecek ) İnsanların kahır ve tasallutundan , ( dimağımdaki müdrike ve âkile kuvvetimi kedere, şaşkınlığa sevk edecek ) borcun ağırlığından , ( cesaretimi kıracak gazabî kuvvetimin ) korkaklığından, (ilim ve malı hak yolunda harcamaktan beni menedecek ) cimrilikten, ( bedenimin sıhhatini bozacak ) tembellik ve gevşeklikten, ( manevi kuvvetimi kıracak ) acizlikten, ( şuurumu bozacak yahud aklımı elimden alacak, vehmiyye, mütehayyile kuvvetlerime zarar getirecek bütün ) üzüntü ve kederden San'a sığınırım."
Islamın ilk nesve buldugu zamanlarda, putlara tapan anne ve babalarini terk edip, ocagindan, yurdundan ve hatta corcocugundan ayrilan nice Musluman vardi.
Onlar, batildan kacinip, Hakk'a vuslat etmislerdi, gozlerine hic bir sey gelmeden. Onlerine sadece Allah ve Rasulunu alip, istikbal derdine dusmeden, gecmiste kalan mallarina, varliklarina bakmadan Allah icin hicret etmislerdi.
Ana baba, yar, cocuk, yurt, mal sevgisini bir anda Islam icin, Allah icin birakmis, en buyuk misal olmuşlardir bize.
Onlara muhacir denildi.
Allah icin terkedenlere, kucak acan , ayni anadan olma kardasi olsa yapmayacagi ihsanlari onlara yapan, evini, yurdunu, malini, her seyini o kardaslarinin hizmetine dokenlere de ensar denildi.
Bu zatlarin arasinda kan bagliligi yoktu. Muhacir Mekkeden, Ensar ise Medine'dendi. Ve hatta cok uzak ellerden gelme Selman Farisi gibi zatlar da vardi aralarinda.
Bu zatlarin birbirine bu kadar sevgili olmasini saglayan inanis, kan bagindan cok daha buyuk bir sevgiyi kusatiyordu.
Allah icin sevgi.
Oyleki onlar Rasulu Muhterem aleyhisselam'dan bahsederken ' Anam babam sana feda olsun ey Allahin Rasulu ' diye hitapediyorlardi ve laf olsun diye de bunu demiyorlardi. Zira yeri gelince onlarin kism-i azamisi canlarini dahi Allah Rasulunun yoluna feda etmislerdi.
Iste boylece,
dunyevi menfaatleri, kaygilari, elem ve sevincleri sarf-i nazar edip,
sevgi ve nefret duymakta sadece Allah icinlik mihenk olmadikca hayatimiza gercek iman - kamil iman - soz konusu olmuyor.
Cunku bu anlayis ile, savas meydaninda Musluman ogul, musrik babasina karsi savasmistir.
Iman budur.
Bugun ise, bizim onlari kendimize ornek almamiz icab eder.
Bu din, bir tercih ve hicret dinidir.
Kimin hicreti Allah'a ve Rasulune ise , o muhakkak umduguna erecek ve kimin hicreti dunyaya ise o da umdugunu bulacaktir.
Selmân-i Pâk Fârisî radiyallahu anh Acem oğullarından idi. Fakat cahilliyye devrinde de anasını, babasını ve vatanını bıraktı, Allah için bir dostu aradı, muhacir oldu, köle oldu. Allah Teâlâ da onu mükafatlandırdı.
Şöyle ki Îsâ Peygamber'in ümmetinde tâbiîn, bu ümmette de sahabîlikle mükafatlandırıldı.
Gerçek şu ki, Allah için insan en yakının terk etmelidir, Selman gibi; en uzağı sevmelidir, ahiret için.
Öyle ya, bir kâmil mü'minin etrafı, yakınları cehennemde kalırlarsa, kendisi tek başına cennette kiminle beraber olacaktır? Düşünmelidir.
" Sizden biriniz Allah için sevinceye kadar ve Allah Subhânehu için buğuzedinceye kadar, (mesela neseb, ırk ve kabile olarak ) en uzağı sevinceye kadar ve ( nesebden en yakın âsi oldukları takdirde ) en yakınından buğuz edinceye kadar imanın lezzetini tadamaz." mealindeki hadîs-i şerîfte, kasdettiğimiz mana tasrih olunmuştur.
Şeyh Mahmud el-Âlûsî diyor ki:
Allah Teâlâ'nın lütuf ve inayeti ona ulaşan müstesna çok kimse bu lezzeti bilemez. Rabb'imiz bize yardım etsin...
Bu hadîse binaen şu hüküm çıkarılmaktadır:
Namazı terk eden bir evlad terk edilmezse - kotulukler savunulur ve goz yumulursa - iman noksanlaşır. Onda küfür alâmeti bariz görülmüş evlad terk edilmezse iman gider. Çünkü fâsıkı sevmek fısk, kafiri sevmek küfre sirayet eder. Maalesef zamanımızda böyleler çok enderdir.
Buna ilaveten bizim zamanımızdaki ana babalardan çoğu fâsık ve kafir evladlarını severler; günah işlemez, uslu ve takva evladlarını reddederler.
Dehşet!..
Bu düstur, zikir ve rabıtadan daha mühim bir düsturdur. Çok mühim... Şu dua ile iktifa edelim:
" Allahumme! (Bâise ve fâile kuvvetimi hırsa, hasede, zâhirî beden ve duygularımı başkaya mağlub edecek ) İnsanların kahır ve tasallutundan , ( dimağımdaki müdrike ve âkile kuvvetimi kedere, şaşkınlığa sevk edecek ) borcun ağırlığından , ( cesaretimi kıracak gazabî kuvvetimin ) korkaklığından, (ilim ve malı hak yolunda harcamaktan beni menedecek ) cimrilikten, ( bedenimin sıhhatini bozacak ) tembellik ve gevşeklikten, ( manevi kuvvetimi kıracak ) acizlikten, ( şuurumu bozacak yahud aklımı elimden alacak, vehmiyye, mütehayyile kuvvetlerime zarar getirecek bütün ) üzüntü ve kederden San'a sığınırım."