Aliya İzzet Begoviç

iskender

Üye
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
62
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Aliya İzzetbegoviç: Hayatı ve Mücadelesi

24 Ekim 2003 Cuma, Cuma dergisi
Giriş

Bosna Hersek'in lideri, bu ülkedeki bağımsızlık mücadelesinin önderi ve İslam aleminin yakından tanıdığı Aliya İzzetbegoviç vefat etti. Yüce Allah kendisine rahmet eylesin, mekanını cennet eylesin. İslam dünyasında özellikle Irak'ta ve Filistin'de yine önemli gelişmeler oluyor. Ancak okuyucularımızın elinde bir kaynak olması için bu haftaki yazımızda önemli bir siyaset ve fikir adamı olan Aliya İzzetbegoviç'in hayatı, mücadelesi ve yaşadığı dönemde vuku bulan, onun mücadelesiyle bağlantılı siyasi gelişmeler hakkında özlü bilgiler vermek istiyoruz.
İsrail işgal devletinin Filistin'de son günlerde iyice azgınlaşan vahşi saldırıları hakkında ise gerek Web sitemizde yayınladığımız haberlerde gerekse Vakit gazetesi için yazdığımız yazılarda ayrıntılı bilgiler vermeye çalışıyoruz. Değerli okuyucularımızdan bu saldırılara karşı bigane kalmamalarını, en azından duyarlı olmalarını, saldırılara karşı gösterilebilecek tepkilere katkıda bulunmalarını, işgal devletinin temsilciliklerine protesto mesajlarını iletmelerini, Filistin'de mağdur edilen ve her taraftan kuşatmaya alınan mazlum halka yardım ellerinin ulaştırılabilmesi için bir şeyler yapmalarını rica ediyoruz.
Aliya İzzetbegoviç'in Hayatı ve Mücadelesi

Doğumu ve Yetişmesi

Aliya İzzetbegoviç, 1925'de Bosna-Hersek'in kuzey batısında bulunan Bosanska Krupa şehrinde dünyaya geldi. Ailesi İslami duyarlılığa sahip bir aileydi. Ancak İzzetbegoviç, İslam karşıtı ve Müslümanları Avrupa'ya dışarıdan girmiş kimseler olarak gören bir çevrede yetişti. Saraybosna'da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Bilime önem veren ve disiplinle çalışan bir öğrenci olarak tanındı. Lise çağında üstün kabiliyetleriyle ve İslami konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde bazı arkadaşlarıyla birlikte dini konuları tartışmak amacıyla Meladi Muslumani (Müslüman Gençler Kulübü) adını verdikleri bir kulüp kurdu. Bu kulübü kurduğunda henüz 16 yaşındaydı, fakat oldukça etkin ve üretken bir düşünce kabiliyetine sahip olduğu gözleniyordu. Bu yüzden kurduğu kulüp bir düşünce kulübü olmaktan çıkarak aktivite kulübüne dönüştü. Dolayısıyla birtakım eğitim ve hayır faaliyetlerine öncülük etmeye başladı. Ayrıca genç kızlar için de ayrı bir birim oluşturdu. İkinci Dünya Harbi esnasında da ihtiyaç sahiplerine yardım etti.
II. Dünya Savaşının Zorlukları

İzzetbegoviç'in kurduğu Müslüman Gençler Kulübü oldukça önemli faaliyetler gerçekleştirdi. İkinci Dünya Harbi esnasındaki faaliyetleriyle de herkesin dikkatini çeken gözde bir oluşum haline geldi. Ancak bu savaş esnasında tüm Yugoslavya, Almanların işgaline geçmişti. Bu savaş esnasında Sırp Çetnikler Alman işgalcilerin desteğinden yararlanarak Bosna'da 100 bin Müslümanı öldürdüler.
Komünist Rejimin Baskıları

13 Ocak 1946'da ülke yeniden bağımsızlığına kavuştu. Ancak bu bağımsızlık hareketinde Komünist Parti yanlıları önemli bir rol üstlendiklerinden bağımsızlık sonrasında da ülkede yönetimi ele geçirdiler. Ülkenin resmi statüsünü de federal cumhuriyetler birliği olarak belirlediler. Buna göre Yugoslavya altı federal cumhuriyet ile iki özerk bölgeden oluşacak, cumhuriyetlerden biri de Bosna Hersek Cumhuriyeti olacaktı.
Komünist rejimin ülke yönetimini ele geçirmesiyle birlikte dinlere özellikle de İslam'a karşı bir savaş başladı. İzzetbegoviç, İslami faaliyetleriyle tanındığından ve ateizme karşı olduğundan komünist baskının en önemli hedeflerinden biriydi. Bu sebeple 1949'da "İslamcılık" suçlamasıyla hapse girerek beş yıl hapis cezası çekti.
İzzetbegoviç'in sıkıntıları 1953'te iktidara gelen Tito zamanında daha da arttı. Fakat o bütün baskılara rağmen İslami konularda kafa yormaya, fikirler üretmeye, etrafını aydınlatmaya devam ediyordu. Bu arada sistemin Müslümanların meseleleriyle ilgilenmesi üzere görevlendirdiği Hasan Duzu ile ilişki kurarak onunla irtibat halinde çalışmalar yürütmeye başladı.
Tito'nun 1974'te yeni bir anayasa hazırlamasından sonra yönetim Müslümanlar üzerindeki baskıyı kısmen hafifleterek bazı geleneksel İslami kurumların yeniden işlev kazanmasına imkân sağladı. Bu yumuşama üzerine bazı camiler ve medreseler yeniden açıldı. Küçük çapta da olsa bir yumuşamayla bazı dini kurumların yeniden hayata geçirilmesi Müslümanlar arasında hızlı bir İslami uyanışa zemin hazırladı.
Tito'nun Ölümü Sonrası ve İzzetbegoviç'in İslami Manifestosu

1980'de Tito ölünce federasyon cumhurbaşkanlığı konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Bunun üzerine altı federal eyaletin her birinin cumhurbaşkanının sırayla bir yıl federasyon cumhurbaşkanlığı yapması üzere anlaşma sağlandı. Bu gelişmeyle birlikte ülkede kısmen bir demokratikleşme sürecine girilmiş oldu. Çünkü federal eyaletlerde yönetime geçmek isteyenler siyasal partiler vasıtasıyla faaliyetler yürütebiliyorlardı. Buna bağlı olarak hürriyetlerde de bir genişleme oldu. İzzetbegoviç'in oğlu bu ortamdan yararlanarak babasının makalelerini bir kitapta toparlayıp, 1983'te "İslami Manifesto" adıyla yayınladı. İzzetbegoviç'in daha önce 1970'te de bu adla bir kitabı yayınlanmıştı. 1983'te söz konusu kitabın yayınlanması epey bir yankı uyandırdı. Hakim sistem bu gelişmeye tahammül edemeyerek İzzetbegoviç'i Avrupa'nın ortasında radikal İslami bir cumhuriyet kurmak için çalışmakla suçladı ve tutuklattı. İzzetbegoviç, mahkeme önüne çıkarılıp hakim sistemi değiştirmek ve Bosna - Hersek'i İslami devlete dönüştürmek için çalışmakla itham edildi. Göstermelik bir yargılamadan sonra 14 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Fakat bu mahkumiyet onun kitabının bütün Bosna'da duyulmasını ve tesirini göstermesini sağladı. Müslümanlar muhtelif yollarla onun söz konusu kitabını temin etmeye çalışıyorlardı. Kitabın yazarının bu kitaptan dolayı zindanda olması okuyanların ruhlarındaki tesirinin daha da artmasına sebep oluyordu.
Zindan Hayatı

Yargıtay kararıyla daha sonra mahkumiyet süresi 11 yıla indirildi. 1988'de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı.
Bu beş yıllık zindan süresi İzzetbegoviç'in hayatında önemli etkiler yaptı. Zindanda düşünmeye, fikir üretmeye, daha önce üretilmiş fikirlerden istifade daha çokça fırsat buldu. Bunun yanı sıra önemli bir fikri eserinden dolayı zindana atılması olması, onun fikirlerinin çevrede daha çok yankı uyandırmasına sebep oldu. Ayrıca onun zindanda olduğu dönemde yıllarını verdiği "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı meşhur kitabı yayınlandı. Bu kitabını bir arkadaşı neşretti ve çok kısa zamanda geniş bir kitleye ulaşarak büyük yankı uyandırdı. O, bu kitabıyla İslam'ı sade ve öz bir şekliyle yetişen nesillere kazandırmayı hedefliyordu.
Kısacası zindan hayatı onun fikir adamlığı sıfatına bir karizmatik lider sıfatının da eklenmesine sebep oldu. Bu sıfatı sebebiyle zindandan çıkmasından sonra Bosna - Hersek'in kendi kimliğine ve özgürlüğüne kavuşturulması için siyasi hayata atılmaya karar verdi.
Siyasi Mücadele

İzzetbegoviç, zindandan çıktığında dünyada komünist rejimler çöküş dönemine girmişti. Yugoslavya'da da eski federatif yapının korunması konusunda çok fazla bir duyarlılık kalmamıştı. Bunun yerine bağımsızlık yanlısı fikirler etkisini göstermeye başlamıştı. Ayrıca eyaletlerde yönetime geçme konusunda etkin siyasal yarışlar başlamıştı. Aliya İzzetbegoviç de Bosna - Hersek eyaletinde Demokratik Eylem Partisi (SDA) adı verilen bir siyasi parti kurdu. Bu parti Bosna-Hersek'te Aralık 1990'da gerçekleştirilen genel seçimleri kazanarak lideri Aliya İzzetbegoviç cumhurbaşkanı oldu. Bu seçim SDA'nın girdiği ilk seçim olmasına rağmen büyük bir başarı gerçekleştirdi ve cumhurbaşkanlığını kazanmasının yanı sıra parlamentoda da 86 sandalye elde etti.
Bağımsızlık Dönemi

1990'lı yıllara girildiğinde Yugoslavya Federasyonu içinde bir bağımsızlık hareketi baş gösterdi. Eyaletler birbiri ardından bağımsızlıklarını ilan ediyor ya da bu yönde niyetlerini ortaya koyuyorlardı. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Çünkü yapılan referandumda halkın % 62,8'i bağımsızlığı tercih etmişti. Ancak Sırplar hemen arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak yeni bir katliam hareketi başlattılar. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD ise Bosna-Hersek'i Sırp vahşeti karşısında yalnız bıraktılar. Bosna-Hersek Müslümanlarını en çok sıkıntıya sokan da, Avrupa'nın üçüncü büyük ordusu Yugoslavya Federal Ordusu'nun Sırp çetnikleriyle birlikte hareket etmesi, onlara destek vermesiydi. Müslümanlarsa herhangi bir askeri destekten yoksun ve silah yönünden çok zayıftılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek'in önemli şehirlerini işgal ettiler. Bu işgal hareketi bir milyona yakın Müslümanı göçe zorladı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı. Özellikle camileri ve İslâmi izler taşıyan tarihi eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı. Bosna-Hersek meselesinin çözümü için değişik tarihlerde gerçekleştirilen görüşmeler ve arabuluculuk çalışmaları da bir sonuç vermedi. 1994'ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek'teki iç savaşın aldığı can sayısı 250 bini, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı.
İşte böyle zor bir dönemin yaşandığı, Bosna-Hersek Müslümanlarının en zor şartlarla karşı karşıya oldukları dönemde Aliya İzzetbegoviç bu ülkenin cumhurbaşkanıydı. Zulüm ve vahşetle karşı karşıya olan Müslümanların ve büyük bir yıkımla karşı karşıya olan ülkesinin lideri konumundaydı.
Bosna-Hersek Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç çok büyük askeri güce ve imkana sahip olan Sırplarla, her türlü askeri imkandan yoksun ve hiçbir dış desteğe sahip olmayan Bosna-Hersek halkını karşı karşıya getirmemek için önce oldukça temkinli bir politika izledi. Fakat saldırganlıkta sınır tanımayan Sırp çentiklerine karşı Müslümanların haklarının ve bağımsızlıklarının savunulması için direnişten başka bir yol da yoktu.
Dayton Anlaşması

Bosna-Hersek Müslümanlarının direnişlerine Müslüman halklar sahip çıktı. İslam dünyasının muhtelif bölgelerinden gençler direnişe katılmak için bu ülkeye gitti. Direniş ve cihad aynı zamanda Bosna - Hersek Müslümanları arasında İslami bilinçlenmenin artmasını da sağladı. Ancak ülke yönetimleri Bosna - Hersek Müslümanlarını büyük ölçüde yalnız bıraktılar. Buna ek olarak Avrupa ve ABD, ezilen ve katliamlara maruz kalan Bosna - Hersek halkına hiçbir şekilde destek çıkmayarak, Sırp çentiklerin cüretlenmelerine yol açtı. Zulüm ve katliamın son raddesine vardığı sırada da Sırpların isteklerini kabul etmeleri için Müslümanlara baskı yaptılar. İşte bu siyasi baskılar ve eşit olmayan savaş şartları karşısında İzzetbegoviç'in, önüne konulan anlaşmayı kabul etmekten başka bir seçeneği kalmamıştı. Çünkü savaşın devam etmesi Bosna Müslümanlarının tam bir soykırımla karşı karşıya gelmeleri gibi sonucun doğmasına sebep olabilecekti. Neticede 1995'te ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona erdi. Anlaşma Bosna - Hersek topraklarının % 51'ini Müslümanlara ve Hıristiyan Hırvatlara, % 49'unu da Bosna - Hersek Sırplarına (veya bu ülkeye yerleşmiş Sırplara) veriyordu. Yönetimin de bu üç halk arasında paylaşılmasını şart koşuyordu. Anlaşmayla Amerika aynı zamanda Müslümanlara ellerindeki silahları imha etmelerini ve ABD patentli silahları, yedek parçasız bir şekilde satın almalarını şart koştu.
Bosna - Hersek Savaşı, ABD ve Avrupa'nın haçlı kimliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bunu bizzat Avrupalı tarihçiler ve yorumcular da itiraf etmiş ve bu savaşta Batılıların 19. yüzyıldaki sömürgeci kimliklerine geri döndüklerine dikkat çekmişlerdir.
Sonuç

Her insanın doğruları ve yanlışları vardır. İzzetbegoviç'in de doğrularının yanında mutlaka yanlışları da olmuştur. Resulullah (s.a.s.) ölülerimizi hayırla anmamızı tavsiye ettiğinden biz de onu hayırla anacağız. Ancak şu kadarını ifade edelim ki o, imani değerlere sahip çıkmada, Bosna halkının Müslüman kimliğine önem vermede samimiyetinden şüphe etmediğimiz bir insandı. Ömrünü kutsal bildiği değerlere ve Yüce İslam davasına adadı. İçinde yaşadığı topluma ve tüm İslam alemine ışık saçmak için gayret etti. Allah rahmet eylesin.
 

çeçenfedai

Profesör
Katılım
23 Haz 2007
Mesajlar
1,192
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Konum
tüm dünya
Web sitesi
www.cihaderi.net
Bilge Kral "Aliya İzzet Begoviç"

7905.jpg

Aliya İzzetbegoviç'in Hayatı ve Mücadelesi
Doğumu ve Yetişmesi
Aliya İzzetbegoviç, 1925'de Bosna-Hersek'in kuzey batısında bulunan Bosanska Krupa şehrinde dünyaya geldi. Ailesi İslami duyarlılığa sahip bir aileydi. Ancak İzzetbegoviç, İslam karşıtı ve Müslümanları Avrupa'ya dışarıdan girmiş kimseler olarak gören bir çevrede yetişti. Saraybosna'da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Bilime önem veren ve disiplinle çalışan bir öğrenci olarak tanındı. Lise çağında üstün kabiliyetleriyle ve İslami konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde bazı arkadaşlarıyla birlikte dini konuları tartışmak amacıyla Meladi Muslumani (Müslüman Gençler Kulübü) adını verdikleri bir kulüp kurdu. Bu kulübü kurduğunda henüz 16 yaşındaydı, fakat oldukça etkin ve üretken bir düşünce kabiliyetine sahip olduğu gözleniyordu. Bu yüzden kurduğu kulüp bir düşünce kulübü olmaktan çıkarak aktivite kulübüne dönüştü. Dolayısıyla birtakım eğitim ve hayır faaliyetlerine öncülük etmeye başladı. Ayrıca genç kızlar için de ayrı bir birim oluşturdu. İkinci Dünya Harbi esnasında da ihtiyaç sahiplerine yardım etti.

II. Dünya Savaşının Zorlukları
İzzetbegoviç'in kurduğu Müslüman Gençler Kulübü oldukça önemli faaliyetler gerçekleştirdi. İkinci Dünya Harbi esnasındaki faaliyetleriyle de herkesin dikkatini çeken gözde bir oluşum haline geldi. Ancak bu savaş esnasında tüm Yugoslavya, Almanların işgaline geçmişti. Bu savaş esnasında Sırp Çetnikler Alman işgalcilerin desteğinden yararlanarak Bosna'da 100 bin Müslümanı öldürdüler.

Komünist Rejimin Baskıları
13 Ocak 1946'da ülke yeniden bağımsızlığına kavuştu. Ancak bu bağımsızlık hareketinde Komünist Parti yanlıları önemli bir rol üstlendiklerinden bağımsızlık sonrasında da ülkede yönetimi ele geçirdiler. Ülkenin resmi statüsünü de federal cumhuriyetler birliği olarak belirlediler. Buna göre Yugoslavya altı federal cumhuriyet ile iki özerk bölgeden oluşacak, cumhuriyetlerden biri de Bosna Hersek Cumhuriyeti olacaktı.

Komünist rejimin ülke yönetimini ele geçirmesiyle birlikte dinlere özellikle de İslam'a karşı bir savaş başladı. İzzetbegoviç, İslami faaliyetleriyle tanındığından ve ateizme karşı olduğundan komünist baskının en önemli hedeflerinden biriydi. Bu sebeple 1949'da "İslamcılık" suçlamasıyla hapse girerek beş yıl hapis cezası çekti.

İzzetbegoviç'in sıkıntıları 1953'te iktidara gelen Tito zamanında daha da arttı. Fakat o bütün baskılara rağmen İslami konularda kafa yormaya, fikirler üretmeye, etrafını aydınlatmaya devam ediyordu. Bu arada sistemin Müslümanların meseleleriyle ilgilenmesi üzere görevlendirdiği Hasan Duzu ile ilişki kurarak onunla irtibat halinde çalışmalar yürütmeye başladı.

Tito'nun 1974'te yeni bir anayasa hazırlamasından sonra yönetim Müslümanlar üzerindeki baskıyı kısmen hafifleterek bazı geleneksel İslami kurumların yeniden işlev kazanmasına imkân sağladı. Bu yumuşama üzerine bazı camiler ve medreseler yeniden açıldı. Küçük çapta da olsa bir yumuşamayla bazı dini kurumların yeniden hayata geçirilmesi Müslümanlar arasında hızlı bir İslami uyanışa zemin hazırladı.

Tito'nun Ölümü Sonrası ve İzzetbegoviç'in İslami Manifestosu
1980'de Tito ölünce federasyon cumhurbaşkanlığı konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Bunun üzerine altı federal eyaletin her birinin cumhurbaşkanının sırayla bir yıl federasyon cumhurbaşkanlığı yapması üzere anlaşma sağlandı. Bu gelişmeyle birlikte ülkede kısmen bir demokratikleşme sürecine girilmiş oldu. Çünkü federal eyaletlerde yönetime geçmek isteyenler siyasal partiler vasıtasıyla faaliyetler yürütebiliyorlardı. Buna bağlı olarak hürriyetlerde de bir genişleme oldu. İzzetbegoviç'in oğlu bu ortamdan yararlanarak babasının makalelerini bir kitapta toparlayıp, 1983'te "İslami Manifesto" adıyla yayınladı. İzzetbegoviç'in daha önce 1970'te de bu adla bir kitabı yayınlanmıştı. 1983'te söz konusu kitabın yayınlanması epey bir yankı uyandırdı. Hakim sistem bu gelişmeye tahammül edemeyerek İzzetbegoviç'i Avrupa'nın ortasında radikal İslami bir cumhuriyet kurmak için çalışmakla suçladı ve tutuklattı. İzzetbegoviç, mahkeme önüne çıkarılıp hakim sistemi değiştirmek ve Bosna - Hersek'i İslami devlete dönüştürmek için çalışmakla itham edildi. Göstermelik bir yargılamadan sonra 14 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Fakat bu mahkumiyet onun kitabının bütün Bosna'da duyulmasını ve tesirini göstermesini sağladı. Müslümanlar muhtelif yollarla onun söz konusu kitabını temin etmeye çalışıyorlardı. Kitabın yazarının bu kitaptan dolayı zindanda olması okuyanların ruhlarındaki tesirinin daha da artmasına sebep oluyordu.

 

çeçenfedai

Profesör
Katılım
23 Haz 2007
Mesajlar
1,192
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Konum
tüm dünya
Web sitesi
www.cihaderi.net
devamı...

Zindan Hayatı
Yargıtay kararıyla daha sonra mahkumiyet süresi 11 yıla indirildi. 1988'de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı.

Bu beş yıllık zindan süresi İzzetbegoviç'in hayatında önemli etkiler yaptı. Zindanda düşünmeye, fikir üretmeye, daha önce üretilmiş fikirlerden istifade daha çokça fırsat buldu. Bunun yanı sıra önemli bir fikri eserinden dolayı zindana atılması olması, onun fikirlerinin çevrede daha çok yankı uyandırmasına sebep oldu. Ayrıca onun zindanda olduğu dönemde yıllarını verdiği "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı meşhur kitabı yayınlandı. Bu kitabını bir arkadaşı neşretti ve çok kısa zamanda geniş bir kitleye ulaşarak büyük yankı uyandırdı. O, bu kitabıyla İslam'ı sade ve öz bir şekliyle yetişen nesillere kazandırmayı hedefliyordu.

Kısacası zindan hayatı onun fikir adamlığı sıfatına bir karizmatik lider sıfatının da eklenmesine sebep oldu. Bu sıfatı sebebiyle zindandan çıkmasından sonra Bosna - Hersek'in kendi kimliğine ve özgürlüğüne kavuşturulması için siyasi hayata atılmaya karar verdi.

Siyasi Mücadele
İzzetbegoviç, zindandan çıktığında dünyada komünist rejimler çöküş dönemine girmişti. Yugoslavya'da da eski federatif yapının korunması konusunda çok fazla bir duyarlılık kalmamıştı. Bunun yerine bağımsızlık yanlısı fikirler etkisini göstermeye başlamıştı. Ayrıca eyaletlerde yönetime geçme konusunda etkin siyasal yarışlar başlamıştı. Aliya İzzetbegoviç de Bosna - Hersek eyaletinde Demokratik Eylem Partisi (SDA) adı verilen bir siyasi parti kurdu. Bu parti Bosna-Hersek'te Aralık 1990'da gerçekleştirilen genel seçimleri kazanarak lideri Aliya İzzetbegoviç cumhurbaşkanı oldu. Bu seçim SDA'nın girdiği ilk seçim olmasına rağmen büyük bir başarı gerçekleştirdi ve cumhurbaşkanlığını kazanmasının yanı sıra parlamentoda da 86 sandalye elde etti.

Bağımsızlık Dönemi
1990'lı yıllara girildiğinde Yugoslavya Federasyonu içinde bir bağımsızlık hareketi baş gösterdi. Eyaletler birbiri ardından bağımsızlıklarını ilan ediyor ya da bu yönde niyetlerini ortaya koyuyorlardı. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Çünkü yapılan referandumda halkın % 62,8'i bağımsızlığı tercih etmişti. Ancak Sırplar hemen arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak yeni bir katliam hareketi başlattılar. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD ise Bosna-Hersek'i Sırp vahşeti karşısında yalnız bıraktılar. Bosna-Hersek Müslümanlarını en çok sıkıntıya sokan da, Avrupa'nın üçüncü büyük ordusu Yugoslavya Federal Ordusu'nun Sırp çetnikleriyle birlikte hareket etmesi, onlara destek vermesiydi. Müslümanlarsa herhangi bir askeri destekten yoksun ve silah yönünden çok zayıftılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek'in önemli şehirlerini işgal ettiler. Bu işgal hareketi bir milyona yakın Müslümanı göçe zorladı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı. Özellikle camileri ve İslâmi izler taşıyan tarihi eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı. Bosna-Hersek meselesinin çözümü için değişik tarihlerde gerçekleştirilen görüşmeler ve arabuluculuk çalışmaları da bir sonuç vermedi. 1994'ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek'teki iç savaşın aldığı can sayısı 250 bini, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı.

İşte böyle zor bir dönemin yaşandığı, Bosna-Hersek Müslümanlarının en zor şartlarla karşı karşıya oldukları dönemde Aliya İzzetbegoviç bu ülkenin cumhurbaşkanıydı. Zulüm ve vahşetle karşı karşıya olan Müslümanların ve büyük bir yıkımla karşı karşıya olan ülkesinin lideri konumundaydı.

Bosna-Hersek Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç çok büyük askeri güce ve imkana sahip olan Sırplarla, her türlü askeri imkandan yoksun ve hiçbir dış desteğe sahip olmayan Bosna-Hersek halkını karşı karşıya getirmemek için önce oldukça temkinli bir politika izledi. Fakat saldırganlıkta sınır tanımayan Sırp çentiklerine karşı Müslümanların haklarının ve bağımsızlıklarının savunulması için direnişten başka bir yol da yoktu.

Dayton Anlaşması
Bosna-Hersek Müslümanlarının direnişlerine Müslüman halklar sahip çıktı. İslam dünyasının muhtelif bölgelerinden gençler direnişe katılmak için bu ülkeye gitti. Direniş ve cihad aynı zamanda Bosna - Hersek Müslümanları arasında İslami bilinçlenmenin artmasını da sağladı. Ancak ülke yönetimleri Bosna - Hersek Müslümanlarını büyük ölçüde yalnız bıraktılar. Buna ek olarak Avrupa ve ABD, ezilen ve katliamlara maruz kalan Bosna - Hersek halkına hiçbir şekilde destek çıkmayarak, Sırp çentiklerin cüretlenmelerine yol açtı. Zulüm ve katliamın son raddesine vardığı sırada da Sırpların isteklerini kabul etmeleri için Müslümanlara baskı yaptılar. İşte bu siyasi baskılar ve eşit olmayan savaş şartları karşısında İzzetbegoviç'in, önüne konulan anlaşmayı kabul etmekten başka bir seçeneği kalmamıştı. Çünkü savaşın devam etmesi Bosna Müslümanlarının tam bir soykırımla karşı karşıya gelmeleri gibi sonucun doğmasına sebep olabilecekti. Neticede 1995'te ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona erdi. Anlaşma Bosna - Hersek topraklarının % 51'ini Müslümanlara ve Hıristiyan Hırvatlara, % 49'unu da Bosna - Hersek Sırplarına (veya bu ülkeye yerleşmiş Sırplara) veriyordu. Yönetimin de bu üç halk arasında paylaşılmasını şart koşuyordu. Anlaşmayla Amerika aynı zamanda Müslümanlara ellerindeki silahları imha etmelerini ve ABD patentli silahları, yedek parçasız bir şekilde satın almalarını şart koştu.

Bosna - Hersek Savaşı, ABD ve Avrupa'nın haçlı kimliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bunu bizzat Avrupalı tarihçiler ve yorumcular da itiraf etmiş ve bu savaşta Batılıların 19. yüzyıldaki sömürgeci kimliklerine geri döndüklerine dikkat çekmişlerdir.

Sonuç
Ömrünü kutsal bildiği değerlere ve Yüce İslam davasına adadı. İçinde yaşadığı topluma ve tüm İslam alemine ışık saçmak için gayret etti. Allah rahmet eylesin.
 

İbrahim Tevhidi

Profesör
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
765
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
41
Web sitesi
www.rebeze.com
ALİYA;"Çakır Gözlü, Boşnak Bilge…"

“Ben, İslam’ı ve mücadele şuurunu Mevdudi, Seyyid Kutup, Hasan el-Benna ve Fazlurrahman gibi alimlerin kitaplarından öğrendim.” Diyordu. Aslına bakarsanız İslam’ı öğrendiklerine bakınca bu dava şuurunun, bu direniş şevkinin nereden geldiğini de anlıyorsunuz.

Aliya, 10 Eylül günü evinde düşerek kaburgalarını kırmış ve tüm sevenlerinin yüreğini ağzına getirmişti. Tedavi süresince sevenleri hastane önünde bekleyip şifa bulması için dua etmişlerdi. Ancak Aliya'nın yorgun kalbi dayanamadı ve 19 Ekim günü sevgilisine kavuştu.

Aliya’dan Bilge Krallık sözler;

“Ben, her zaman ülkemi sevdim ve severim. Fakat, otorite söz konusu olunca hiçbir otoriteyi, hiçbir zaman sevmem. Otoriteye sadece riayet edebilirim. Çünkü ben, bütün sevgimi özgürlüğe adadım.”

“Evet ilerlemiş yaşıma rağmen, inanıyorum ki, halkımın özgürlüğe ve kurtuluşa ulaştığını görecek kadar yaşayacağım. Ya da daha doğrusu, bunu görecek kadar yaşamayı diliyorum. Çok mu bencilce bir istek bu? Belki de öyle, ancak size hayatım ve ölümüm hakkında hiç de takıntılı olmadığımı söylediğimde bana inanmalısınız. 70 yaşındayım ve daha uzun bir yol var önümüzde. Bireyler ölür, halklar yaşar. Mücadeleler bana bağlı değil. Önemli olan da bu. Sancağı binlerce insan taşıyor. Bunu sürdürecekler.”

“Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa, onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına.”

“Hayat kısa değil, ben onu uzun buluyorum.”

Aliya'nın SDA'nın Genel Kurulu'ndaki veda konuşmasından;

'Selam sana ey halkım!'

"Bu günleri gösteren yüce Allah'a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennet'de buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın."




Ebrar Pınar Kaya yazısından alıntıdır...
 
Katılım
20 Eki 2009
Mesajlar
41
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
42
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç Rahmetle Anıldı

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç Rahmetle Anıldı

resim.asp


Bonsa Hersek Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneğinin 4 Ekim 2009 tarihinde gerçekleştirdiği olağanüstü genel kurul toplantısında, Mahmut Demirtaş’ın Başkanlığında göreve getirilen yeni yönetim tarafından, geçtiğimiz Pazartesi akşamı Boşnak Camiinde yatsı namazını müteakip, ölümünün 6. yıldönümü münasebetiyle Aliya İzzetbegoviç’in ruhuna mevlit okutuldu.
Bosna Kahramanı, Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç için okutulan mevlidi şerife kalabalık camii cemaatinin yanı sıra Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Saadet Partisi İlçe Başkanı Bahri Urgun, AK Parti İlçe Yöneticilerinden Adem Demirel, SP Belediye Meclisi eski üyesi Cemalettin Salih, Bonsa Hersek Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Onursal Başkanı Cafer Peşteli ile Tarihi Mehter Derneği Başkanı Mehmet Semiz de katıldı.
Çamaşırlık Camii Müezzini Bayram Eren, Boşnak Camii İmamı İsmail Çığal ve İnegöl İmam Hatip Lisesi Öğretmenlerinden Celalettin Genç’in okuduğu mevlidi şerifin ardından Bosna’dan gelerek, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde tahsil görmekte olan Boşnak öğrenciler Boşnakça ilahiler söyleyip, Kur’an-ı Kerim tilavetleri sundular.
Bosna Hersek Müslümanlarının sembol lideri olmayı başaran ve felsefi yönü itibariyle Müslümanlık âlemi tarafından ‘Bilge Kral’ adıyla anılan Aliya İzzetbegoviç için ilk defa mevlit okuttuklarını belirten Bonsa Hersek Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneğinin yeni başkanı Mahmut Demirtaş, okutulan mevlidi şerifi her yıl tekrarlayarak geleneksel hale getirmek istediklerini kaydetti. Başkan Demirtaş, 6 yıl önce hayata gözlerini kapayan Aliya İzzetbegoviç’i rahmetle andıklarını belirtirken, okutulan mevlidi dinleyen herkese teşekkür etti.
Düzenlenen mevlidi şerifin ardından Cami çıkışında cemaate, Dernek yönetimi tarafından hazırlanan irmik helvası ikram edildi.

Bursa-İnegöl
 

arifan yolcusu

Profesör
Katılım
9 Ağu 2010
Mesajlar
1,303
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Dergah-ı Mualla
Bilge insan, bilge lider aliya.

BİLGE İNSAN, BİLGE LİDER ALİYA.
19-10-2010 11:23

Aliya İzzetbegoviç (8 Ağustos 1925, Şamats - 19 Ekim 2003, Saraybosna), Boşnak lider. "Bilge Kral" lakabıyla tanınır

Kendisi aynı zamanda birçok felsefî kitap yazdığı için, kendisine bu lakap layık görülmüştür. Boşnaklar arasında Bilge Kral kullanımı İzzetbegoviç için yaygındır. Kendisinin krallıkla hiçbir ilgisi olmadığının, Bosna-Hersek halkının % 90`ından fazlasının oyuyla cumhurbaşkanı seçildiğinin bilinmesi gerekir.

Aynı adı taşıyan dedesi Aliya İzzetbegoviç, Üsküdar`da askerlik yaparken tanıştığı Türk kızı Sıdıka Hanım ile evlenmiştir. Dede İzzetbegoviç, Sıdıka Hanım ile evlendikten sonra Şamats`a geri döner. Bu evlilikten beş erkek çocukları dünyaya gelir.

Aliya İzzetbegoviç, 8 Ağustos 1925`te Şamaç`ta ( Bosanski Šamac ) doğduktan 2 yıl sonra ailesi Saraybosna`ya taşınır. Aliya İzzetbegoviç anılarında, "6 yaşındayken Kur`an kursuna başladığını ve çocuk olmasına rağmen sabah namazlarını camide kıldığını" anlatır.

II. Dünya Savaşı sırasında Handschar SS Birliğine katıldı. Bu birlik hem anti-komünist hem de faşist yanlısı bir yapıdaydı. Bunun yanında İzzetbegoviç Mladi Müslümani(Genç Müslümanlar) üyesiydi; bu örgüt 1928`de Afganistan`da kurulan Müslüman Kardeşler örgütü ile eş zamanlı kuruldu. Bu eylemleri yüzünden, Komünist Parti başkanı Josip Broz Tito, Aliya`yı Yugoslavya devletinin kuruluşundan sonra, 1946 yılında 3 yıl sürgün hapsine gönderdi . Serbest kaldıktan sonra Sarayova`da hukuk okumaya başladı ve siyasi faliyetlerini sürdürdü.

Aliya İzzetbegoviç 1990`dan 1992`ye kadar Bosna-Hersek Sosyalist Cumhuriyeti`nin Cumhurbaşkanlık görevini üstlendi. 1992 yılında uluslararası tarafsız gözlemcilerin kontrolü altında yapılan bir serbest referandum sonucunda Bosna-Hersek Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etmiştir. 1992-2000 yılları arasında 7 kişilik Ortak Devlet Başkanlığı Konseyi`nin başkanlığını yaptı.

Sevenleri tarafindan "Bilge Kral" lakabı verilen İzzetbegoviç, 24 yaşında iken komünist dönem Yugoslavyasında İslamcılık suçlaması nedeniyle 4 sene cezaevinde yatmıştı. Cezaevi yıllarının sağlık problemlerinin artmasına yol açtığı belirtiliyor.

Aliya İzzetbegoviç Bosna Savaşı`nda (1992-1995) anahtar bir rol oynamıştır.

* 14 Aralık 1995 – Aliya Îzzetbegoviç, Slobodan Milošević ve Franjo Tuđman, Dayton Antlaşmasını imzadılar. Bosna Savaşı sonuçlandı.

Bazı eserleri

* Doğu ve Batı Arasında İslam
* İslâm Manifestosu
* Tarihe Tanıklığım

Rahmetle anıyoruz
 

arifan yolcusu

Profesör
Katılım
9 Ağu 2010
Mesajlar
1,303
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Dergah-ı Mualla
BOSNA HERSEK MİLLİ MARŞI...


Bosna Hersek ' in Şanlı Marşı,
Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç' e Aittir Sözleri ;
Ben Senin Oğlunum ! ...

"Allah'ın mavi arşına,
Mabetlerden tekbirler yükseliyor,

Bunlar ülkemin şarkılarıdır,
Tüm ovalar, dağlar bunu haykırıyor.

Kanlı toprak üzerine kurulmuş,
Sevgili Bosnam benim.

İki gözüm gibi korurum seni,
Çünkü ben senin oğlunum, senin..

Tuna'da altın tohum,
Drina'da mavi şafak..
Neretva' da güneş batarken,
Sava ovalara yayılır.

Kanlı topraklar üzerine kurulmuş,
Sevgili Bosnam benim.

İki gözüm gibi korurum seni,
Çünkü ben senin oğlunum, senin..."
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
"Düşmanlarımıza bir tek borcumuz var: Adalet!"





"BİLGE KRAL"DAN HALKINA TAVSİYELER


-''Bize yapılan soykırımı unutursak bunu bir daha yaşamaya mecburuz, size asla intikam peşinden koşun demiyorum, ama yapılanları da asla unutmayın.''
-''Bizler insan olmaya ve insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu onlardan (Sırplardan) dolayı yapmadığımızın altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı değil. Onlara hiçbir şey borçlu değiliz. İnsan olmak ve insan kalmak, Allah'a ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Onlara karşı değil."
-''Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.''
-''Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım. Hukuk benim için sadece meslek değil inancım, yaşam tercihim ve hayat felsefem. Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.''
-''İlerlemiş yaşıma rağmen, ümit ediyorum ki, halkımın özgürlüğe ve kurtuluşa ulaştığını görecek kadar yaşayacağım. 70 yaşındayım ve önümüzde daha uzunca bir yol var. Kişiler ölür, halklar yaşar. Mücadelemiz bana bağlı değildir. Önemli olan da bu, sancağı binlerce insan taşıyor...''
-''Bu günleri gösteren yüce Allah'a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennette buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın."
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
Hayatımın anlamını kaybetmişsem ölmeliyim...Alija izzet Begoviç
 
K

Kaçak

Guest
Bu arada yeni öğrendiğim bir bilgi ilgili bilgili arkadaşlar teyid ederse sevinirim ...
"Düşmanımıza tek bir borçumuz var ; Adalet" sözü Bilgekrala değil , Hz Ali ye ait imiş ...
Miş diyorum cünkü sadece dinledim ...
 

HaZiRuN

Revizyonda
Katılım
15 Ara 2010
Mesajlar
2,591
Tepkime puanı
354
Puanları
0
Aliya İzzetbegoviç Unutulmadı

37462.jpg

Aliya İzzetbegoviç
Bosna'nın bağımsızlığının kurtuluşunda en büyük rolü oynayan Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'in Dar'ul Beka'ya irtihalinin 8. yıldönümü...
"Ben bir Müslüman'ım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da öyle hissedeceğim. Çünkü İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı..."
Gözlerinden salıncaklar kuruludur gökyüzüne... Ufka ayarlı bakışlarından yarınlara adanmış zaferler tüter. Sessiz bir çığlıktır o... Kuşatılmış duyguların, hapsedilmiş hayallerin özgürlüğe açılan kapısıdır. Yalnızlığı sürgün etmeye meyilli olanların yanı başındadır. Ümidi tükenenlerin ümididir o... Barışa inananların gönül yıldızıdır... Kendi kaderini seçmeyi bilmeyen bir milleti ayağa kaldırandır... Bir hayali binlerle bölüşen gönüllerin fatihi Aliya İzzetbegoviç'tir o...
Yıldızların rengini seçememişti hiç kimse... Bulutların gökyüzünü gölgelemesine engel olunamamıştı... Karanlığa alışmıştı herkes ve her şey siyahtı... Rüyaları prangalıydı insanların bu ülkede... Hayalleri çalıntı... "Yeryüzünün öğretmeni olmak için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım" diyen Aliya'ya ayarlıydı saatler... Zaman ona meyilliydi. O olmasaydı karanlığı güneş sanacaktı herkes... Esareti özgürlük... Acıları halkıyla göğüsleyendi o...
Adını aldığı dedesi Üsküdar'da askerlik yaparken tanıştığı Türk kızı Sıdıka hanım ile evlenerek Şamats'a dönmüş ve bu evlilikten beş erkek çocukları olmuştu. Aliya'nın babası Mustafa da Şamats'da doğmuştu. 8 Ağustos 1925'de Bosanski Şamats'da doğan Aliya iki yıl sonra ailesi ile Saraybosna'ya taşındı. Artık onun için vazgeçilmez bir tutkuya dönüşecek sevdanın tohumları da yüreğinde kök salmaya başlamıştı.
II. Dünya Savaşı sırasında Mladi Müslimani ( Genç Müslümanlar) birliğine katılmıştı. Henüz on beş yaşındaydı bu birliğe katıldığında... Anti komünist ve anti faşist olan bu birliğin amacı Balkanlarda müslümanlığı tekrar diriltmekti. Ne var ki savaş sonrası Yugoslavya'da kurulan komünist yönetim bu birliği yasadışı sayacak ve örgüte üyelik suçundan 1946'da Aliya'nın 3 yıl sürecek mahkumiyet süreci başlayacaktı.
Hapisten çıkan Aliya Saraybosna'da 1956'da Saraybosna Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra uzun yıllar avukatlık ve hukuk danışmanlığı yapacak bir yandan da siyasi faaliyetlerini sürdürecekti. 1960'lı yıllarda İslam Deklarasyonu adıyla kaleme aldığı kitabıyla yeniden mahkumiyeti başlamıştı. 1983 de başlayacak ikinci hapis hayatı ise 1988 de son bulacaktı. 1950'lerden 1990'lara kadar geçen bu uzun süreçte komünist yönetim altındaki Bosnalı Müslümanların umudu olacak ve Yugoslavya'nın dağıldığı bir dönemde halkına önderlik yapacaktı. Müslüman halkın kararan günlerinin ardında yüreklerinden doğacak bir güneşin var olduğunu hep hatırlatacaktı.
Bosna'da tarihe dipnot düşülecek günler Aliya ile başlamıştı
26 Mayıs 1990 tarihinde Demokratik Eylem Partisi'nin kurucusu olmuş, ilk genel başkan olarak siyasi bir kimlik kazanmıştı. Partisi 18 Kasım 1990'da ilk girdiği genel seçimde ülke genelinde birinci çıkmış, 6 Ocak 1991'de Bosna-Hersek'in ilk cumhurbaşkanı seçilmişti. Bu seçim Demokratik Eylem Partisi'nin (SDA) girdiği ilk seçim olmasına rağmen büyük bir başarı gerçekleştirmiş ve cumhurbaşkanlığını kazanmasının yanı sıra parlamentoda da 86 sandalye elde etmişti. Artık Bosna'da tarihe dipnot düşülecek günler Aliya ile başlamıştı.
1990'lı yıllara girildiğinde Yugoslavya Federasyonu içinde bir bağımsızlık hareketi baş göstermiş, eyaletler birbiri ardından bağımsızlıklarını ilan etmeye ya da bu yönde niyetlerini ortaya koymaya başlamışlardı. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Çünkü yapılan referandumda halkın % 62,8'i bağımsızlığı tercih etmişti. Ancak Sırplar hemen arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak yeni bir katliam hareketi başlattılar. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD ise Bosna-Hersek'i Sırp vahşeti karşısında yalnız bırakmıştı.
4 Nisan 1992'de Sırplar saldırıya geçip insanlık tarihinin en kanlı savaşlarından birini başlattıklarında Aliya İzzetbegoviç parlamento kararıyla kurulmaya başlayan Bosna-Hersek ordusunun ilk başkomutanı olmuştu. Cephede Bosna halkına karşı uygulanan akıl almaz katliama karşı ordusuyla direnirken aynı zamanda savaşı durdurmak için yapılan uluslararası konferanslarda aktif bir diplomasi yürütmüştü.
Bosna'da ölüm yaşamın ta kendisiydi
Yalnızlığı koynunda beslemişti Bosna Hersek'in dağları... Yıl 1995 Temmuz'uydu. Srebrenika'da birkaç gün içinde sadece yedi sekiz bin kişiyi katletmişti Sırplar... Bunun adı soykırımdı. Aliya ve halkı bin iki yüz gün kuşatma altında kalırken dünya bu olaya seyirci kalmıştı. Ölüm bir o kadar yakındı. Çocukların gözlerinde korku, kadınların bedenlerinde öfkenin izi vardı. Özgürlüğün diğer adı ölümdü... Bosna'da ölüm yaşamın ta kendisiydi... Ayakta kalmanın en cesur bedeliydi. Işıklarının söndürülmek istendiği yerdi Saraybosna... Ölmeye ve öldürmeye hazır bakışlar devasa bir inançla besleniyordu. Ölüme yürüyen Bosna'nın kadınları ve çocuklarıydı.
Saraybosna'da on binden fazla insan öldü ve bunun 1300'ü çocuktu. Ölülerini gömecek mezarlık kalmadığından parklar bile mezarlık haline getirilmişti. 1993'ün Kasım ayında Mostar Köprüsü bombalanırken Bosna halkı savaşın üçüncü kışına giriyordu. Müslümanlarsa herhangi bir askeri destekten yoksun ve silah yönünden çok zayıftılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek'in önemli şehirlerini işgal ettiler. Bu işgal hareketi bir milyona yakın Müslümanı göçe zorlamıştıı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı. Özellikle camileri ve İslâmi izler taşıyan tarihi eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı. Bosna-Hersek meselesinin çözümü için değişik tarihlerde gerçekleştirilen görüşmeler ve arabuluculuk çalışmaları da bir sonuç vermemişti. 1994'ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek'teki iç savaşın aldığı can sayısı 250 bini, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı. Ama Bosna halkına yorulmak yasaktı. Onlar yılmayacaktı. Rüzgarlardan ve fırtınalardan kendilerini koruyacak bir yuvaya sahip olmaya kararlıydı onlar... Hiç kimse onlara nasıl yaşayacaklarını söylemeyecekti. Bosna halkının direnişine hayran kalacaktı dünya... Kuşatma altında ateşle imtihanı zaferle bitiren azimli bir halk olarak tarih sahnesindeki yerlerini alacaklardı.
"Hayatımda en zor attığım imza olmuştur"
Savaş sonrası bir ay süren Dayton Görüşmeleri ile usta bir diplomat olduğunu da kanıtlamıştı Aliya... Ölümünden kısa bir süre önce hastanede Aliya'yı ziyaret eden Dayton Barış Antlaşması'nın mimarı Richard Holbrooke onun için şöyle diyecekti: "Eğer Aliya İzetbegoviç ve onun kararlı tutumu olmasaydı, bugün Bosna-Hersek diye bir devlet olmayacaktı". Hungtington'un medeniyetlerarası fay hatlarında yer alan Bosna'nın bölünüklüğü Dayton Anlaşması ile onaylanmış, adaletsiz bir barış olan Dayton Antlaşması'nı imzalamak Begoviç için "savaş içre bir savaş" olmuştu. Bu anlaşma, Bosnalılar'ın azimli ve onurlu direnişlerinin Batı'nın baskısıyla tutsaklaştırılmasıdır. Aliya, bu antlaşma için "Hayatımda en zor attığım imza olmuştur. Ne yazık ki bütün ideallerimizin yok olmaması için bu anlaşmayı imzalamak zorundaydık."diyecektir.
"Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennette buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada her şey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüz binler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın." diyordu Aliya İzzetbegoviç... Bosna Hersek'in asil lideri, bilge kralı... Tevazu sahibi kişiliğiyle, tarihe yöne veren karizmatik yapısıyla akıllardan silinmeyecek izler bıraktı. Yüreklerimiz sevmeyi öğrendi. Kirlenmiş ve kirletilmiş duygular karşısında arınmayı öğrendi onu severken...
"Ey Boşnaklar! Bu savaşta sizden daha çok sıkıntı çeken insanlar var. Onlar dağa çıkıp size kurşun yağdırmak yerine sizinle birlikte yaşamayı tercih eden Sırp komşularınızdır. Onlara merhamette, saygıda kusur etmeyin" sözleriyle de geniş bir vizyona sahip olduğunu gösteriyordu bizlere... Savaş hukukunun nasıl olmasının gerektiğini hatırlatıyordu belki de savaşmayı katliam zannedenlere...
Ey teslimiyet senin adın İslam'dır
Aliya bütün dünyanın bilge kralıydı. Zihinlerde ve gönüllerde hep böyle anılacaktı. Çağımıza damgasını vuracak büyük liderlerin belki de son temsilcisi olacaktı. Halkı için ve dünya barışı için verdiği onurlu mücadele ile aslında sadece Bosna'nın değil barışı unutanların, özgürlüğü tanımayanların, soykırımı demokrasi zannedenlerin de gönüllerinin lideriydi o... Hayatı üç mücadele arasında geçmişti. İslâm'ı anlama ve yaşama mücadelesi, komünist dönemde hapishanelerdeki özgürlük mücadelesi, komünizmin yıkılışından sonra ise Sırp ve Hırvat katliamına karşı halkının başında verdiği ölüm kalım mücadelesi...
"Ben bir Müslüman'ım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da öyle hissedeceğim. Çünkü İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı..."diyordu ardında yetiştirdiği vasıflı insanlar bırakırken Aliya... Hiçbir zaman liderlik hırsı taşımadı, siyasi makamlara kendiliğinden talip olmadı. Hayatı boyunca İslam ve batı kültürlerini anlamak için çabaladı. Eşsiz bir sentez kurarak dünyaya entelektüel bir bakış açısı kazandırdı. Kendi toplumu için bir okuldu o... Bosna halkının en büyük şansıydı... Bizim şansızlığımız onu erken kaybetmek olmuştu.
"Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız. Devamını sizlerden bekliyorum."sözleri Bosna halkına vasiyetiydi adeta... "Ey teslimiyet senin adın İslam'dır." diyen Aliya ruhunu teslim ettiğinde tarihler 19 Ekim 2003'ü gösteriyordu. Onun cenazesi Bosna halkını İslam ve batı ülkeleriyle buluşturan bir törene sahne olmuştu. Sevenlerinin gözyaşları aralıksız yağan yağmurlara karışıyordu. Bosna halkı kendisine vefa gösteren Aliya'ya vefasını göstermişti. Aliya ardında özgürlüğü taç yapan bir halk bırakmıştı. Sevgi dolu bir eş ve iyi yetişmiş üç değil binlerce vatan evladı bırakmıştı ardında... Tarih onun onurlu mücadelesini ve onu hiç unutmayacak... Ufka ayarlı bakışlarında tüten zafer coşkusunu, sessiz bir çığlık oluşunu ve hapsedilmiş hayallerin özgürlüğe açılan kapısının yine kendisi, Aliya İzzetbegoviç olduğunu... Rabbim rahmetini üzerinden ve onurlu Bosna halkından eksik etmesin... Mekanın cennet olsun Bilge Kral... Hz. Peygamberin liva-ı hamd sancağı altında gölgelenmen için dua ediyoruz şimdi. Bir hayali binlerle bölüşen gönüllerin fatihi Aliya İzzetbegoviç ruhun şad olsun.
dunyabulteni
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Paylaşım için teşekkürler kardeşim,
Ruhu prangalardan kurtarıp,
İslamın neferliğinde özgürlüğe kucak açanlara selam olsun!!!
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Aliya İzzetbegoviç Unutulmadı


Bosna-Hersek'in ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, ölümünün 8'inci yılında mezarı başında anıldı.

19 Ekim 2003'te hayata gözlerini yuman Aliya İzzetbegoviç'in mezarı başındaki anma törenine çok sayıda kişi katıldı.
Törende İzzetbegoviç için dualar edildi. Bosna Hersek'in ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç, 1925 yılında dünyaya geldi.
Ülkenin 1992'de bağımsızlığını kazanmasının ardından cumhurbaşkanı seçilen İzzetbegoviç, acı dolu savaş yıllarında halkına önderlik etti.
Siyasi kimliğinin yanısıra entelektüel kişiliği ile de öne çıkan İzzetbegoviç, bu yönünden dolayı 'bilge kral' olarak anılıyor.
Murat Kayacan’ın Haksöz dergisinin Kasım 2003 (153. Sayı) sayısında yayınlanan araştırması:
Bilge Lider Aliya İzzet Begoviç ve Bosna Hersek
Murat Kayacan

Boşnak Müslüman lider Aliya İzzet Begoviç 8 Ağustos 1925'te Bosna'da doğdu. Avukat olan Begoviç'in siyasete ilgisi büyüktü. Savaş sonrası yıllarda Müslümanlar kendi kimliklerini açıkça duyurmak amacıyla Miladi Muslimani (Genç Müslümanlar) adlı bir grup oluşturduklarında bu grubun önemli üyelerinden birisi de oydu. 1941'de oluşturulan bu grubun amaçları İslâmi düşüncenin ve kültürün, aslını kaybetmemiş ve dinamik formuyla ihyası, Müslümanların, tarihleri ve dini geleneklerine uygun olarak yeniden eğitilmesi ve Müslüman mültecilerin, yetimlerin ve savaş mağdurlarının ilgilenileceği sosyal ve hayır kurumlarının gelişimiydi. Terörist bir teşkilat olmakla suçlanan bu grup yasaklandı ve üyeleri keyfi bir biçimde hapse atıldı. Hapse konanlar içinde İslâm Birliği (Pan-lslamic) faaliyetlerinden dolayı üç yıl cezaya çarptırılan 21 yaşındaki Aliya İzzet Begoviç de vardı. 1949'da da dört Miladi Muslimani liderine ölüm cezası verildi.1
Aliya izzet Begoviç, İslâm birliğine yönelik çalışmaları nedeniyle 1946-1948'de olduğu gibi 1983-1988 yılları arasında da Yugoslavya'da ki totaliter rejim tarafından hapis cezasına çarptırıldı. Yugoslav medyası onu ve diğer Müslüman liderleri Osmanlı işgalcilerinin hayaletleri ya da İmam Humeyni'nin Balkan versiyonları olarak tasvir ettiler.2
Hapisten çıktıktan sonra, siyasi çalışmalarını SDA (Demokratik Eylem Partisi) çatısı altında sürdürdü. 1990'da partinin başkanlığına getirilen Begoviç, aynı yıl Bosna'nın başkanlığına seçildi. Demokratik Eylem Partisi (SDA) Aliya İzzet Begoviç ve arkadaşlarının siyasi arenada Müslüman kimliğini vurgulamak amacıyla kurduğu bir partidir. Bu teşkilat da şeriat amaçladığına dair bir emare göstermemiştir. SDA, Bosna'daki Müslümanları, Sırpları ve Hırvatları ortak menfaatler için bir araya gelmeye teşvik etmiştir.3 Bu nedenledir ki, SDA, 240 sandalyeli Bosna Meclisi'nin 87'sini yani oyların %37,8'ini almayı başarmıştır.4 Bu parti ılımlı bir çizgi takip etmiştir. Aliya İzzet Begoviç İslâmi Deklarasyon adlı kitabıyla her ne kadar fundamentalistlikle suçlansa da bu kitabında ne Bosna'da bir İslâm devleti kurmak istediğini belirtmiş ne de böyle bir şeyi lideri oldu SDA'nın programına koymuştur.5
Begoviç, 1940'lardan bu yana Avrupa'nın gördüğü en büyük barbarlık eylemi olan Müslümanlara yönelik bu zulümler karşısında halkından ayrılmadı ve onları kum çuvallarının ardındaki ofisinde örgütledi. İhtilaflı olduğu Sırp ve Hırvat siyasetçilerle 1995'te Dayton Barış Anlaşması'nı imzaladı. Eylül 1996'da da Bosna'nın üçlü başkanlık yönetiminin liderliğine oturdu. 2000 yılında da başkanlığı bıraktı.
Begoviç, uzun süredir kalbinden rahatsızdı ve Slovenya'da, Suudi Arabistan'da tedavi görüyordu. İki defa kalp krizi geçirdi ve en son geçirdiği krizde yere düşerek kaburga kemiklerini kırdı. 19 Ekim 2003'te iç kanama sonucu hastanede hayatını kaybetti.
Bosna tarihi boyunca kişisel yolculuğunun sonunda Begoviç, "Tekrar hayata dönmem teklif edilseydi, reddederdim. Tekrar dünyaya gelmek zorunda olsaydım, kendi hayatımı tercih ederdim." diyordu. Aliya, baba, filozof, eylemci, siyasetçi, devlet adamı ve çoğuna göre de tarihin göz kamaştırıcılığından uzak bir hayat yaşamaya çalışan hırstan uzak bir kahramandı.6 O, Tito yönetimine isyan eden liderlerden birisiydi.7 O, "Amacımız, Müslümanların İslâmlaşmasıdır. Yöntemimiz inanmak ve mücadele etmektir." diyordu.8
Eserlerine Kısa Bir Bakış
Aliya, politikacı olduğu kadar saygın bir bilgin ve yazardı. İslâmî Deklarasyon (Islamic Declaration, adlı eser ilk olarak 1970'de basıldı), İslâm Rönesansının Sorunları ve Özgürlüğe Kaçışım (Problems of Islamic Renaissance and My Escape to Freedom) ve Doğu ve Batı Arasında İslâm9 (İslam Between East and West) bazı eserleridir. Ancak en iyi eseri yukarıda zikrettiğimiz eserlerin sonuncusudur. Yazar Doğu ve Batı Arasında İslâm adlı eserinde sanat, ahlâk, kültür ve hukuk konusunda, seküler ve İslâmi medeniyetlerin ayrıldığı ve birleştiği noktaları gösterir. Bu eseri 1984'te henüz kendisi komünist Yugoslavya iktidarı döneminde hapisteyken yayınlanmıştır. Bu kitap Fransa'da yasaklanmış olmasına rağmen 1980'lerde Avrupa'da en çok satan eserler arasına girmiştir.
Begoviç'in en çok tartışma konusu olan eseri ise İslâmi Deklarasyon adlı çalışmasıdır. Bu eser Müslüman toplumların İslâmlaşması gerektiğini ve Müslümanların manevi muhtaçlık içinde ve maddi ve siyasi olarak bağımlı olduğunu vurguluyordu.
Bu kitabın I. bölümünde Begoviç, Müslümanları yakın bir gelecekte yok olmaktan kurtarmak için İslâmi yenilenmeye ve Kur'an-ı Kerim'i daha sıkı bir okumaya tabi tutmaya ve onu tatbik etmeye çağırıyordu. O, Batı'yı günah keçisi yapmak yerine en sert eleştirilerini tutucu veya modernist olan Müslüman liderlere yöneltiyordu. Çünkü onlar İslâm'ı dünyayı yönetme tarzı yerine salt bir din olarak görüyorlardı.10
Ona göre tutucu şeyhler çağdaş dünyayı anlamaktan uzaktı.11 Çoğunlukla hükümette bulunan modernistler de Batı'da eğitim almış ve döndüğünde İslâm konusunda bir alçaklık kompleksi sorunu yaşayan kimselerdi. Bunlar Avrupa ve Amerikan değerlerini kendi toplumlarını kurtarmak ve reformize etmek için çabalamaktadır. Tabii Begoviç her ne kadar modernist Müslüman liderleri Batı'nın büyüsüne kapılmakla suçlasa da o Batılı değerlere toptan karşı değildir. Modernistlerin sandığı gibi Batı'nın gücü, yaşam biçiminde değil, nasıl çalıştığında; kuvveti modada, ateistlikte, gece kulüplerinde, kontrolden çıkmış genç nesilde değil; insanlarının olağanüstü sabır, bilgi ve sorumluluk duygusundadır.12 Begoviç'in Batı'yı övmesi, yoksulluk ve az gelişmişlik gibi Müslümanların karmaşık sosyal problemlerine aceleci çözümler bulmaya çalışan modernistlerin göreceli tembelliğini ve dar görüşlülüğünü göstermek içindir. Daha iyi bir topluma ulaşmak Müslümanların büyük kararlılığını ve Kur'an'ın disiplinli okunmasını ve uygulanmasını gerektirir.
Kitabın II. bölümünde yer alan "İslâmi Düzen", Begoviç'i çoğunlukla dünya politik arenasında zor durumda bırakmak amacıyla şiddeti destekleyen kısım olarak lanse edilir. Begoviç'e göre İslâmi yönetimin en kısa tanımı onun bir inanç ve yasa bütünlüğü, terbiye ve güç, idealler ve maslahatlar, maneviyata sahip bir toplum ve devlet, özgür irade ve kuvvet oluşu şeklindedir. Bu bileşenlerin sentezi olarak İslâmi düzen şu iki temel üzerine kuruludur: İslâm toplumu ve İslâm otoritesi. İslâm toplumu İslâmi iktidar olmadan eksik ve zayıftır. İslâmi otorite İslâm toplumu olmadan ya ütopya ya da şiddetin kendisidir.13 Bu sözler bağlamından koparıldığı zaman Yugoslavya'daki Müslüman olmayan insanları korkutmakta kullanılabilir ancak Begoviç'in bu sözleri modernist ve tutucu İslâm" liderliğin kurumlaştığı siyasi ve sosyal sistemlere sahip İslâm ülkeleri ile ilgilidir. O Batı ülkeleri hakkında konuşmamaktadır. İslâmi yönetim sadece Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerde icra edilebilir. Aksi takdirde yönetim şiddete dönüşür.14
III. bölüm "İslâmi Düzenin Günümüzdeki Problemleri" ise İslâmi yenilenmenin reçetesi niteliğindedir. Begoviç'e göre güce dayalı olarak kısa yoldan İslâmi düzene geçiş bir sapmadır. Doğru olan, eğitim ile ve ahlaki ilkelerin tebliği edilmesiyle yapılacak bir geçiştir.15 Cihadın zor olanı insanın kendisini kontrol edebilmesine yönelik olanıdır.16 Dikkatli bir okuma Begoviç'in Müslümanların azınlıkta olduğu (eski Yugoslavya gibi) ülkelerde siyasal değil kültürel bir devrimi desteklediğini gösterir.
Begoviç, bu eserinde İslam'ın bireyin kişisel hayatının tüm alanlarında, ailede ve toplumda pratiğe dökülmesi gerektiğini vurgular. İslami düşünce yenilenmeli ve Fas'tan Endonezya'ya kadar yek vücut bir İslam toplumu oluşturulmalıdır.17 Begoviç, İslâmi Deklarasyon kitabında Atatürk'ün reformlarına da büyük eleştiriler getirmiştir.18 Ona göre İslâm, tüm Müslümanların birleşip manevi, kültürel ve siyasi tek bir toplum oluşturmaları eğilimindedir. İslâm bir ulus değil, uluslar üstü bir dindir.19 İslâm'ı kabul eden bir ulus ya da birey başka bir ideal için artık hayatını feda edemez. Bir Müslümanın, adı ne olursa olsun bir yönetici için ya da herhangi bir ulusun, partinin şerefi için kendisini feda edemez. Bir Müslüman sadece Allah'ın adıyla ve İslâm'ın onuru için ölebilirdi.20 Müslüman milletler İslâm'a karşı olan hiçbir şeyi kabul edemezler, İslâm'a karşı gelenler direnişle karşılaşacaklardır.21 Tek çıkış yolu İslâm'a uygun düşünen ve hisseden yeni bir zihniyetin oluşturulmasıdır. Bu zihniyet İslâmi düzenin bayrağını yükseltecektir ve Müslüman kitleler de bunu pratiğe geçireceklerdir.22 Müslüman, genelde birey olarak var olamaz. Müslüman olarak yaşamayı arzuluyorsa, bir çevre, toplum ve düzen oluşturma gayreti içinde olmalıdır. Dünyayı ve kendisini değiştirmelidir. Ulusun yetişmesi ve özellikle yazılı basın, tv ve film sektörü İslâm' ahlâka ve bilgi birikimine sahip insanlar sahip olmalıdır. İslâmi uyanış siyasi devrim olmaksızın hayatiyetini başarılı bir şekilde sürdüremez.23 İslâmi düzen için mücadele cinayet hariç her yöntemi benimseyebilir. Hiç kimsenin kontrolsüz ve aşırı güç kullanımıyla İslâm'ın güzel adını ve bu mücadeleyi lekelemeye hakkı yoktur.24 İslâmi hareket ahlâki ve sayısal olarak yeterli güce kavuştuğunda mevcut gayr-i İslâmi yönetimi yeni inşa edilecek bir İslâmi otoriteyle değiştirmelidir.25
Günümüzde İslâm" düzen için mücadele ve İslâm toplumunun yeniden inşası sadık ve homojen bir organizasyonda teşkilatlanmış deneyimli bireylerle başarılı bir şekilde tesis edilebilir. Bu organizasyon siyasi bir parti değildir. O, net bir ahlaki ve ideolojik kritere sahip İslâmi ideoloji üzerine kuruludur. İkinci olarak, İslâmi düzen için mücadele İslâm'ın temel unsurlarını icra çabasıdır. Bu, pratikte bir Müslümanın insanların dini ve ahlâki gelişimini garanti altına alması ve sosyal adalet için temel unsurları tedarik etmesi anlamına gelir. Üçüncü olarak İslâm cumhuriyetinin işlevi, temelde salt insanların ve Müslümanların kardeşliğini deklare etmek değil, bu yüksek ahlâki ilkeleri pratiğe geçirmektir. Uyanan İslâm daha adil bir düzen için her toplumda bayrağı eline almalıdır. İslâmi mücadele aynı zamanda cahilliğe, haksızlığa, yoksulluğa karşı bir mücadeledir.26 İslâmi yönetimin tabii fonksiyonu tüm Müslümanları dünya ölçeğinde bir araya getirmektir. Günümüz şartlarında bu Fas'tan Endonezya'ya tropikal Afrika'dan Orta Asya'ya bir İslâm federasyonu kurmak anlamına gelir.27
Begoviç, kitabında Kudüs meselesiyle de ilgilenir. Ona göre Siyonistlerin Filistin'deki politikası dünyadaki tüm Müslümanlara yönelik bir provakasyondur. Kudüs ne salt Filistinlilerin ne de Arapların problemidir. O, tüm Müslüman ulusların meselesidir. Yahudiler Kudüs'ü almak istiyorlarsa İslâm'ı ve Müslümanları yenilgiye uğratmak zorundadır. Hamdolsun bu onların takatinin üstündedir.28 Siyonist Yahudiler istikbar yolunu seçerlerse İslâm hareketi ve tüm Müslümanlar için tek çözüm vardır: Günden güne, yıldan yıla verilen kurban ve harcanan zamanın miktarı ne olursa olsun savaşa devam etmek, mücadeleyi güçlendirmek ve yaymaktır. Bu mücadele işgal edilen toprakların her karışının alınmasına kadar sürebilir: "Bu temel konuda Filistinli kardeşlerimiz için, her müzakere ve her uzlaşma dünyamızın ahlâkı" sisteminin özünü yok edebilecek bir hiyanet olacaktır."29
İzzet Begoviç'in bu eseri, Sırp ve Hırvat ulusçular tarafından stratejik olarak düşmanı tanımlamak için kullanıldı. Aynı zamanda 1983'teki yargılama esnasında ve sonrasında Sırbistan ve Hırvatistan'da ayrıca 1980'li yılların sonlarında ve savaş boyunca yurt dışında yaşayan göçmen Sırp ve Hırvatlar'a İslâmi tehdidin delili olarak dağıtıldı.30
Geçmişten Günümüze Bosna
Yugoslavya'da Müslümanlar bir 'kesim' olarak kabul edilmiyordu, 1961'de nüfus sayımında resmi olarak ilk defa etnik Müslümanlar tabiri kullanıldı. Önceleri ise onlar İslâm inancına sahip Sırplar ve Hırvatlar olarak kabul ediliyor ve bir ulus olarak tanımlanmıyorlardı. Halbuki ülke, ulus temeli üzere olan bir federal yapıya sahipti. Bu nedenle ulusal statüsü olmayan Müslümanlar doğrudan LCY (Yugoslav Komunist Lig) içinde temsil ediliyordu.
1970'li ve 1980'li yıllarda Bosnalı Müslümanlar Müslüman teriminin ne anlama geldiği konusunda pek az ittifak edebiliyorlardı. 1970'li yıllarda bu konu temelde içsel bir tartışmaydı. 1980'li yılların başında sosyal ve ekonomik emniyetsizliğin yüksekliği ve İran devriminin ve Kosova'nın imgesi zihinlerde tazeyken, Bosnalı Müslümanların ulusal kimliği meselesi ulusal güvenlik tehdidi seviyesine çıkarıldı. Fırsatçı liderler de siyasi destekçilerini sağlama almak için İslâm fundamentalizmi hayaletini inşa ettiler. Sırp milliyetçilerine göre Begoviç'in yargılanması Müslümanların ulusal kimliğe dair tezlerini itibardan düşürmek için iyi bir fırsattı.31
Yugoslavya 1971'de Uluslararası Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni (ICCPR) ve Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'ni imzaladı. Begoviç'in tutuklanması ve yargılanması ICCPR ile korunan temel İnsan haklarını ihlal ediyordu. Devlet destekli basın mahkeme öncesinde, "Bosna Hersek'i bir İslâm devletine dönüştürmek ve Yugoslavya Federasyonu'ndan ayrılmayı amaçlayan gizli bir örgütün 13 üyesi 18 Temmuz'da Sarayevo'da mahkemeye çıktı." diyerek sanık olan Begoviç ve arkadaşlarını suçlu bulmuştu bile. Ancak yargıç Hadzic, suçu dini değil kardeşlik ve birlik karşıtı cürüm işlemek olarak tespit etti. Bir yıl geçmedi ki, 30 Mayıs 1984'te Bosna Hersek Yüksek Mahkemesi "Asliye mahkemesinde suçlu bulunan sanıkların işledikleri, suç sayılan eylemlerin özelliklerini taşımamaktadır." şeklinde yeni bir karar alınca Begoviç'in cezası 12 yıla indi ve arkadaşlarının cezalarında da indirime gidildi. Yugoslav basınına göre zaten bu, dinin değil siyasal bir sistem olan İslâm'ın yargılanmasıydı. Suçlu bulunan İslâm'dı. Ve bu korku Yugoslavya'yı bir arada tutmak isteyen sosyalistler ve ulusçular tarafından kullanıldı.32
Bosna Müslümanları etnik olarak Slav kökenli ve en az Şıplar ve Hırvatlar kadar bölgenin yerlileri olmalarına rağmen dinlerinin ırklarına üstün geldiği kimseler olarak algılanır. Sırp ve Hırvat Ortodoks kiliseleri etnik yönlerine sıkı sıkıya bağlıyken İslâm, tarihi ve kültürel yönleri İslâm birliğine feda edecek tüm Müslümanları çeken küresel bir güç olarak görülür. Kosova'nın Osmanlılar tarafından alınmasından beri Sırp ulusçular İslâm'ı, işgal dini ve çağdaş Müslümanları da Türk işgalcilerin torunları olarak algılarlar.
1980'li yıllar boyunca Yugoslav gazetelerinde Sırpların İslâm'a saldırıları dört esas üzerine kuruluydu:
1. Fundamentalizmin Yugoslavya'da yükselişi Tito'nun Arap dünyasıyla iyi ilişkileri ve Yugoslavya'daki Müslümanlara karşı liberal bir tavır sergilemesiyle ilişkilidir.
2. Arap Müslümanların tek bir İslâm devleti kurmak gibi küresel bir strateji belirlemelerinde Yugoslavya büyük oyunlarının bir parçasıdır.
3. İslâm temelde inanmayanların imhasına izin verir. Bu sebepten Yugoslavya'da güvenliği tehdit etmektedir.
4. Bosnalı Müslümanlar Osmanlıların torunudur, bu nedenle onlar 500 yıl önceki ataları gibi kabul edilebilirler.
Mayıs 1991'de Yugoslavya dağılmaya başladı. Hırvatistan ve Slovenya, Sırp ağırlıklı Belgrad merkezi yönetiminden bağımsızlığını ilan etti. İzzet Begoviç, Bosna'nın bağımsızlığı konusunda bir referandum düzenledi. Sırplar referandumu boykot etti. 3 Mart 1992'de Begoviç, Bosna Hersek'i bağımsız bir cumhuriyet olarak deklare etti.
Bağımsızlık ilanının ardından Bosna'daki Sırp azınlık isyan etti ve ülkede bir silahlı mücadele patlak verdi. Askeri donanımı yüksek olan Sırplar Bosna'yı Müslümanlardan arındırmaya yöneldiler. Müslümanları topraklarından sürgün ettiler, toplu tecavüzlerde bulundular. Temerküz kamplarında topladılar ve soykırım yaptılar.
Begoviç ve diğer Bosnalı entelektüeller İslâmî Uyanış tabirini komünist sınırlamalardan ve Sırp, Hırvat ulusçularının iddialarından uzak bir şekilde kendi kültürel miraslarını sürdürmek ve geliştirmek olarak tanımlıyordu. Onlara göre komünist Müslümanlar33 ve komünistlerin seçtiği dini liderler uysal ve kurallara bağlı kimselerdi ve diğer Müslümanlara karşı yabancılaşmışlardı.
Sonuç
Aliya İzzet Begoviç birikimli ve ferasetli bir lider olarak Bosna'da Müslüman kimliğin ortaya çıkmasında ve şekillenmesinde arkadaşlarıyla birlikte önemli bir rol üstlenmiştir. Boşnaklar karşılaştıkları insanlık dışı saldırıların ardından Kur'an ile ve İslâm ümmetine aidiyet duygusuyla tanışmış ve Kur'ani anlamda hızlı bir İslâmlaşma sürecine girmişlerdir. Şu anda Bosna Boşnak, Sırp ve Hırvat unsurların gevşek bir federasyonu halindedir. Avrupa'da bu seviyede bile olsa temsil imkânına kavuşmuş olmalarında Begoviç ve arkadaşlarının rolü kadar dünya Müslümanlarının da işgale karşı gösterildiği duyarlılığın büyük payı vardır.

Dipnotlar:
1- http://www.ciaonet.org/conf/iec03/iec03_04-96.html 20/10/'03
2- A.w.s. (-Aynı web sayfası)
3- A.w.s.
4- A.w.s.
5- http://www.ciaonet.org/wps/brl01/brl01.html. 20/10/'03; Lee Bryant, "Betrayal of Bosnia" Centre for the Study of Democracy, University of Westminster, Autumn 1993.
6- http://www.angeifire.com/dc/mbooks/inescapablequestions.html 20/10/'O3
7- http://kosovo99.tripod.com/alija.htm 20/10/'O3
8- http://www.angelfire.com/dc/mbooks/izetbegovic-book.html 20/10/'O3
9- Bu eser Nehir Yayınları tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir.
10- Izetbegovic, Alija, The Islamic Declaration ("Islamska Deklaracija"), Sarajevo, 1990, s. 8.
11- A.e-, s. 9.
12- A.e., s. 11.
13- A.e., 19.
14- A.e., 37.
15- A.e., 53.
16- A.e., 54.
17- http://www.balkan-archive.org.vu/kosta/iicnosti/izetbegovic.2.html 20/10/'03; A.e., 3.
18- http://www.srpska-mreza.com/library/facts/alija.html 2O/1O/'03
19- A.e., 27.
20- A.e., 4.
21- A.e., 17.
22- A.e., 18.
23- A.e., 32.
24- A.e., 37.
25- A.e., 43.
26- A.e., 45-46.
27- A.e., 46.
28- A.e., 53.
29- A.e., 53-54.
 

z£LaL

Börtecine
Katılım
12 Eki 2009
Mesajlar
3,828
Tepkime puanı
561
Puanları
0
Konum
izmit/istanbul
Bosna' da savaş öncesi Bilge Kral; sırp haydutların silahlandığını, aynı şekilde Bosnalı müslümanların da silahlanıp kendilerini koruyacak güce kavuşmalarını defalarca dile getirmesine rağmen, hiç kimse savaş olasılığını göz önüne almamıştı.
Eminim ki öngördüğün olayların olmaması için çok çabaladın ama maalesef hain batı ve amerika, yeraltı ve yerüstü zenginliği olmadığı ve insanları Müslüman olduğu için ülkeni gözgöre göre vahşi sırtlanların önüne attı.
Seni rahmetle anıyoruz bilge kral
Mekanın cennet olsun...
 

z£LaL

Börtecine
Katılım
12 Eki 2009
Mesajlar
3,828
Tepkime puanı
561
Puanları
0
Konum
izmit/istanbul
Savaş zamanı Aliya İzzetbegovic kentte yürürken Sırplar tarafından bombardıman başlar.Yere yatan bir kadın "-Başkanım yatın lütfen bombardıman başladı" der.Cesaretiyle tanınan Aliya "-Bu düşünülmüş ve uzun bir yürüyüştür" diyerek yürümeye devam eder.
 

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
TİMETÜRK / Haber Merkezi

Gözlerinden salıncaklar kuruludur gökyüzüne... Ufka ayarlı bakışlarından yarınlara adanmış zaferler tüter. Sessiz bir çığlıktır o... Kuşatılmış duyguların, hapsedilmiş hayallerin özgürlüğe açılan kapısıdır. Yalnızlığı sürgün etmeye meyilli olanların yanı başındadır. Ümidi tükenenlerin ümididir o... Barışa inananların gönül yıldızıdır... Kendi kaderini seçmeyi bilmeyen bir milleti ayağa kaldırandır... Bir hayali binlerle bölüşen gönüllerin fatihi Aliya İzzetbegoviç'tir o...

Yıldızların rengini seçememişti hiç kimse... Bulutların gökyüzünü gölgelemesine engel olunamamıştı... Karanlığa alışmıştı herkes ve her şey siyahtı... Rüyaları prangalıydı insanların bu ülkede... Hayalleri çalıntı... "Yeryüzünün öğretmeni olmak için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım" diyen Aliya'ya ayarlıydı saatler... Zaman ona meyilliydi. O olmasaydı karanlığı güneş
aliya%201.jpg
sanacaktı herkes... Esareti özgürlük... Acıları halkıyla göğüsleyendi o...

Adını aldığı dedesi Üsküdar'da askerlik yaparken tanıştığı Türk kızı Sıdıka hanım ile evlenerek Şamats'a dönmüş ve bu evlilikten beş erkek çocukları olmuştu. Aliya'nın babası Mustafa da Şamats'da doğmuştu. 8 Ağustos 1925'de Bosanski Şamats'da doğan Aliya iki yıl sonra ailesi ile Saraybosna'ya taşındı. Artık onun için vazgeçilmez bir tutkuya dönüşecek sevdanın tohumları da yüreğinde kök salmaya başlamıştı.

II. Dünya Savaşı sırasında Mladi Müslimani (Genç Müslümanlar) birliğine katılmıştı. Henüz on beş yaşındaydı bu birliğe katıldığında... Anti komünist ve anti faşist olan bu birliğin amacı Balkanlarda müslümanlığı tekrar diriltmekti. Ne var ki savaş sonrası Yugoslavya'da kurulan komünist yönetim bu birliği yasadışı sayacak ve örgüte üyelik suçundan 1946'da Aliya'nın 3 yıl sürecek mahkumiyet süreci başlayacaktı.

Hapisten çıkan Aliya Saraybosna'da 1956'da Saraybosna Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra uzun yıllar avukatlık ve hukuk danışmanlığı yapacak bir yandan da siyasi faaliyetlerini sürdürecekti. 1960'lı yıllarda İslam Deklarasyonu adıyla kaleme aldığı kitabıyla yeniden mahkumiyeti başlamıştı. 1983 de başlayacak ikinci hapis hayatı ise 1988 de son bulacaktı. 1950'lerden 1990'lara kadar geçen bu uzun süreçte komünist yönetim altındaki Bosnalı Müslümanların umudu olacak ve Yugoslavya'nın dağıldığı bir dönemde halkına önderlik yapacaktı. Müslüman halkın kararan günlerinin ardında yüreklerinden doğacak bir güneşin var olduğunu hep hatırlatacaktı.

Bosna'da tarihe dipnot düşülecek günler Aliya ile başlamıştı

26 Mayıs 1990 tarihinde Demokratik Eylem Partisi'nin kurucusu olmuş, ilk genel başkan olarak siyasi bir kimlik kazanmıştı. Partisi 18 Kasım 1990'da ilk girdiği genel seçimde ülke genelinde birinci çıkmış, 6 Ocak 1991'de Bosna-Hersek'in ilk cumhurbaşkanı seçilmişti. Bu seçim Demokratik Eylem Partisi'nin (SDA) girdiği ilk seçim olmasına rağmen büyük bir başarı gerçekleştirmiş ve cumhurbaşkanlığını kazanmasının yanı sıra parlamentoda da 86 sandalye elde etmişti. Artık Bosna'da tarihe dipnot düşülecek günler Aliya ile başlamıştı.

1990'lı yıllara girildiğinde Yugoslavya Federasyonu içinde bir bağımsızlık hareketi baş göstermiş, eyaletler birbiri ardından bağımsızlıklarını ilan etmeye ya da bu yönde niyetlerini ortaya koymaya başlamışlardı. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Çünkü yapılan referandumda halkın % 62,8'i bağımsızlığı tercih etmişti. Ancak Sırplar hemen arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak yeni bir katliam hareketi başlattılar. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD ise Bosna-Hersek'i Sırp vahşeti karşısında yalnız bırakmıştı.

4 Nisan 1992'de Sırplar saldırıya geçip insanlık tarihinin en kanlı savaşlarından birini başlattıklarında Aliya İzzetbegoviç parlamento kararıyla kurulmaya başlayan Bosna-Hersek ordusunun ilk başkomutanı olmuştu. Cephede Bosna halkına karşı uygulanan akıl almaz katliama karşı ordusuyla direnirken aynı zamanda savaşı durdurmak için yapılan uluslararası konferanslarda aktif bir diplomasi yürütmüştü.

Bosna'da ölüm yaşamın ta kendisiydi


Yalnızlığı koynunda beslemişti Bosna Hersek'in dağları... Yıl 1995 Temmuz'uydu. Srebrenika'da birkaç gün içinde sadece yedi sekiz bin kişiyi katletmişti Sırplar... Bunun adı soykırımdı. Aliya ve halkı bin iki yüz gün kuşatma altında kalırken dünya bu olaya seyirci kalmıştı. Ölüm bir o kadar yakındı. Çocukların gözlerinde korku, kadınların bedenlerinde öfkenin izi vardı. Özgürlüğün diğer adı ölümdü... Bosna'da ölüm yaşamın ta kendisiydi... Ayakta kalmanın en cesur bedeliydi. Işıklarının söndürülmek istendiği yerdi Saraybosna... Ölmeye ve öldürmeye hazır bakışlar devasa bir inançla besleniyordu. Ölüme yürüyen Bosna'nın kadınları ve çocuklarıydı.

Saraybosna'da on binden fazla insan öldü ve bunun 1300'ü çocuktu. Ölülerini gömecek mezarlık kalmadığından parklar bile mezarlık haline getirilmişti. 1993'ün Kasım ayında Mostar Köprüsü bombalanırken Bosna halkı savaşın üçüncü kışına giriyordu. Müslümanlarsa herhangi bir askeri destekten yoksun ve silah yönünden çok zayıftılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek'in önemli şehirlerini işgal ettiler. Bu işgal hareketi bir milyona yakın Müslümanı göçe zorlamıştıı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı. Özellikle camileri ve İslâmi izler taşıyan tarihi eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı. Bosna-Hersek meselesinin çözümü için değişik tarihlerde gerçekleştirilen görüşmeler ve arabuluculuk çalışmaları da bir sonuç vermemişti. 1994'ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek'teki iç savaşın aldığı can sayısı 250 bini, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı. Ama Bosna halkına yorulmak yasaktı. Onlar yılmayacaktı. Rüzgarlardan ve fırtınalardan kendilerini koruyacak bir yuvaya sahip olmaya kararlıydı onlar... Hiç kimse onlara nasıl yaşayacaklarını söylemeyecekti. Bosna halkının direnişine hayran kalacaktı dünya... Kuşatma altında ateşle imtihanı zaferle bitiren azimli bir halk olarak tarih sahnesindeki yerlerini alacaklardı.

"Hayatımda en zor attığım imza olmuştur"

aliya%202.jpg
Savaş sonrası bir ay süren Dayton Görüşmeleri ile usta bir diplomat olduğunu da kanıtlamıştı Aliya... Ölümünden kısa bir süre önce hastanede Aliya'yı ziyaret eden Dayton Barış Antlaşması'nın mimarı Richard Holbrooke onun için şöyle diyecekti: "Eğer Aliya İzetbegoviç ve onun kararlı tutumu olmasaydı, bugün Bosna-Hersek diye bir devlet olmayacaktı". Hungtington'un medeniyetlerarası fay hatlarında yer alan Bosna'nın bölünüklüğü Dayton Anlaşması ile onaylanmış, adaletsiz bir barış olan Dayton Antlaşması'nı imzalamak Begoviç için "savaş içre bir savaş" olmuştu. Bu anlaşma, Bosnalılar'ın azimli ve onurlu direnişlerinin Batı'nın baskısıyla tutsaklaştırılmasıdır. Aliya, bu antlaşma için "Hayatımda en zor attığım imza olmuştur. Ne yazık ki bütün ideallerimizin yok olmaması için bu anlaşmayı imzalamak zorundaydık."diyecektir.

"Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennette buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada her şey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüz binler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın." diyordu Aliya İzzetbegoviç... Bosna Hersek'in asil lideri, bilge kralı... Tevazu sahibi kişiliğiyle, tarihe yöne veren karizmatik yapısıyla akıllardan silinmeyecek izler bıraktı. Yüreklerimiz sevmeyi öğrendi. Kirlenmiş ve kirletilmiş duygular karşısında arınmayı öğrendi onu severken...

"Ey Boşnaklar! Bu savaşta sizden daha çok sıkıntı çeken insanlar var. Onlar dağa çıkıp size kurşun yağdırmak yerine sizinle birlikte yaşamayı tercih eden Sırp komşularınızdır. Onlara merhamette, saygıda kusur etmeyin" sözleriyle de geniş bir vizyona sahip olduğunu gösteriyordu bizlere... Savaş hukukunun nasıl olmasının gerektiğini hatırlatıyordu belki de savaşmayı katliam zannedenlere...

Ey teslimiyet senin adın İslam'dır

Aliya bütün dünyanın bilge kralıydı. Zihinlerde ve gönüllerde hep böyle anılacaktı. Çağımıza damgasını vuracak büyük liderlerin belki de son temsilcisi olacaktı. Halkı için ve dünya barışı için verdiği onurlu mücadele ile aslında sadece Bosna'nın değil barışı unutanların, özgürlüğü tanımayanların, soykırımı demokrasi zannedenlerin de gönüllerinin lideriydi o... Hayatı üç mücadele arasında geçmişti. İslâm'ı anlama ve yaşama mücadelesi, komünist dönemde hapishanelerdeki özgürlük mücadelesi, komünizmin yıkılışından sonra ise Sırp ve Hırvat katliamına karşı halkının başında verdiği ölüm kalım mücadelesi...

"Ben bir Müslüman'ım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da öyle hissedeceğim. Çünkü İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı..."diyordu ardında yetiştirdiği vasıflı insanlar bırakırken Aliya... Hiçbir zaman liderlik hırsı taşımadı, siyasi makamlara kendiliğinden talip olmadı. Hayatı boyunca İslam ve batı kültürlerini anlamak için çabaladı. Eşsiz bir sentez kurarak dünyaya entelektüel bir bakış açısı kazandırdı. Kendi toplumu için bir okuldu o... Bosna halkının en büyük şansıydı... Bizim şansızlığımız onu erken kaybetmek olmuştu.


ALİYA ORDUSUNU SELAMLARKEN!




"Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız. Devamını sizlerden bekliyorum." sözleri Bosna halkına vasiyetiydi adeta... "Ey teslimiyet senin adın İslam'dır." diyen Aliya ruhunu teslim ettiğinde tarihler 19 Ekim 2003'ü gösteriyordu. Onun cenazesi Bosna halkını İslam ve batı ülkeleriyle buluşturan bir törene sahne olmuştu. Sevenlerinin gözyaşları aralıksız yağan yağmurlara karışıyordu. Bosna halkı kendisine vefa gösteren Aliya'ya vefasını göstermişti. Aliya ardında özgürlüğü taç yapan bir halk bırakmıştı. Sevgi dolu bir eş ve iyi yetişmiş üç değil binlerce vatan evladı bırakmıştı ardında... Tarih onun onurlu mücadelesini ve onu hiç unutmayacak... Ufka ayarlı bakışlarında tüten zafer coşkusunu, sessiz bir çığlık oluşunu ve hapsedilmiş hayallerin özgürlüğe açılan kapısının yine kendisi, Aliya İzzetbegoviç olduğunu... Rabbim rahmetini üzerinden ve onurlu Bosna halkından eksik etmesin... Mekanın cennet olsun Bilge Kral... Hz. Peygamberin liva-ı hamd sancağı altında gölgelenmen için dua ediyoruz şimdi. Bir hayali binlerle bölüşen gönüllerin fatihi Aliya İzzetbegoviç ruhun şad olsun.

aliya%203.jpg



Fatih Sultan Mehmed'in 1463 yılında Bosna-Hersek'i fethi ile kısa sürede kitleler halinde İslam'ı kabul eden Boşnaklar, 1877-78 Berlin Antlaşmasıyla Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun egemenliği altında yaşamak zorunda kaldılar. Bosna-Hersek, sırasıyla Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı ve ardından Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetleri idaresi altında kaldı. Bu idareler altında Boşnaklara yapılan zulüm ve katliamlar nedeniyle çok sayıda insan ülkesinden göç etmek zorunda kalırken, kalanları ise çok daha kötü günler bekliyordu.

Ancak Boşnaklar hiçbir zaman iki seçenekli durumlara razı gelmediler ve hep bir ''üçüncü yol'' buldular. Bu üçüncü yol ise onların ayakta kalabilmesi, tarih sahnesinden silinmemesi için inançlarına ve bağımsızlıklarına sarılmaları oldu. 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı ve 1992-1995 yıllarındaki savaşta nüfusunun önemli kısmı katliamlara maruz kalan Boşnaklar, şimdi dünya sahnesinde tanınan bir bağımsız devletlerine ve bayraklarına sahip olmanın gururunu yaşıyor. Zor ve büyük acılar sonucu kazanılan bu özgürlüğün mimarı olarak, ''Bilge Kral'' diye anılan Aliya İzzetbegoviç görülüyor.



Aliya İzzetbegoviç, 1970'li yıllarda yayımladığı ''İslam Manfiestosu (Bildirge)'' ile Cezayir'den Bosna'ya, Fas'tan Endonezya'ya, Türkiye'den Pakistan'a uzanan İslam coğrafyasındaki tüm Müslümanlara hitap ediyordu. Öncelikli olarak özgürlük, İslami düşüncenin çağımızda yeniden canlandırılması ve yaygınlaştırılması, günümüz Müslümanlarının vahim durumunun iyileştirilmesi, Batı ile İslam dünyasının ilişkisi, İslam ile diğer dünya dinleri arasında bağlantı kurulması, yeni bir medeniyetin nasıl inşa edileceği gibi konuları bu bildirgesinde işleyen Aliya İzzetbegoviç, bir anda bütün dikkatleri de üzerine çekmişti.
aliya%204.jpg


Bosna-Hersek'in batısındaki Bosanska Kruba şehrinde 1925 yılında dünyaya gelen ve babaannesi Üsküdarlı bir Osmanlı kadını olan Aliya İzzetbegoviç, Saraybosna'da 1943 yılında Alman Erkek Lisesi'ni bitirdi. Aliya İzzetbegoviç, II. Dünya Savaşı boyunca faşist ve Çetnik ideolojiye, daha sonra ise komünist ideoloji ve uygulamalarına karşı çıkarak Mladi Müslümani (Genç Müslümanlar) isimli, kolej ve üniversite öğrencilerinden oluşan, Bosnalı Müslümanları II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan biyolojik soykırımdan, savaş sonrasında ise manevi soykırımdan kurtarmak amacını güden teşkilatın kurucusu oldu.

İlk kez 1946 yılında tutuklandı ve 1949 yılına dek hapiste kaldı. İzzetbegoviç daha sonra 1970'li yıllarda kaleme aldığı ''İslam Manfifestosu'' nedeniyle 12 Bosnalı aydınla birlikte 1983 yılında yargılanarak 14 yıl hapis cezası aldı.

Zor koşullarda hapis hayatını sürdüren Aliya İzzetbegoviç, 1988 yılının sonunda Yugoslavya hükümetinin ''sözlü muhalefet sebebiyle cezalandırılan bütün mahkumların serbest bırakılması'' kararıyla hapisten çıktı ve "ateşten gömleği" giyme hazırlığı başlattı.

Bosnalı Müslümanların, silahsız bir şekilde savaşla yüzleştikleri II. Dünya Savaşı'nda tecrübe edilen durumun tekrarını önlemek için Aliya İzzetbegoviç, 27 Mart 1990 tarihinde Demokratik Hareket Partisi'ni (Stranka Demokratske Akcije-SDA) kurdu.

Yugoslavya'yı oluşturan 6 Cumhuriyetten biri olan Bosna-Hersek'te 18 Kasım 1990 tarihinde yapılan ilk çok partili seçimlerde Aliya İzzetbegoviç'in genel başkanlığını yaptığı SDA, parlamentodaki toplam 240 milletvekilliğinden 86'sını ve Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin başkanlığını kazanmıştı.

Aliya İzzetbegoviç, önce Slovenya'nın ardından Hırvatistan'ın Yugoslavya'dan bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, ya bağımsızlığı tercih edip bir bedel ödeyecek ya da o zamanki Yuoslavya'nın devlet başkanı olan Slobodan Miloşeviç'in ''ırkçı'' yönetimi altında kalacaktı. Aliya İzzetbegoviç, bu zor durumu her zaman büyük saygı duyduğu halkının tercihine bıraktı ve 29 Şubat ile 1 Mart 1992 tarihlerinde ülkede referandum yapıldı. Halkın yüzde 63'ü referanduma katıldı ve Bosna-Hersek'in özerkliği ve bağımsızlığı lehine oy kullandı. Referandumu baz alan AB, 6 Nisanda, ABD ise 7 Nisan 1992'de Bosna-Hersek'in bağımsızlığını tanıdı.

Aynı gün, Bosnalı Sırpların siyasi lideri ve halen Lahey'deki uluslararası savaş suçları mahkemesinde yargılanan Radovan Karadziç ile Lahey'de yargılanırken 2006 yılında ölen Miloşeviç, uluslararası arenada tanınan Bosna-Hersek'e karşı savaş başlattı.

aliya%205.jpg


CEHENNEME ÇEVRİLEN ÜLKEYİ DÜNYA SEYRETTİ

Hızla gelişen savaş sürecinde, Bosna-Hersek Başkanlığı, Bosna-Hersek Cumhuriyeti ordusunu ve savaş hükümetini kurma kararı aldı. Aliya İzzetbegoviç, 2 Mayıs 1992 günü, Başbakan Yardımcısı Zlatko Lagumdzija ve kendisinin resmi tercümanı olan kızı Sabina ile Lizbon'da yapılan barış görüşmelerinden dönerken Saraybosna Havaalanı'nda Yugoslav ordusu (JNA) askerlerince esir alındı. Ancak Bosna ordusunun başarılı operasyonları sonucu esir alınan çok sayıda Yugoslav askerine karşılık İzzetbegoviç ve beraberindekiler salıverildi.

Dünyanın gözleri önünde, ekmek sırasında, su sırasında, pazarda bulunan insanlar kitlesel şekilde katlediliyordu. Evler, camiler, tarihi eserler yıkılıyor, dünya güçleri bu olanları ancak izliyordu. En korkunç savaş günlerinde ülkesi her gün çocuklarını kaybederken, ülkesi kanlar içindeyken İzzetbegoviç, başkalarının ibadet yerlerine, sivillere, kadınlara asla dokunulmaması yönünde birliklerine emir veriyordu.

Birleşmiş Milletler'in koruması altındaki Srebrenitza'da 8 bin insan bir gecede katledilirken Aliya İzzetbegoviç, ''dünyanın sağır ve dilsiz'' haline isyan ediyor, ancak bu isyanını dışarıya ve halkına asla yansıtmıyordu.

En zor günlerinde halkının etrafında kenetlendiği ve bir ''baba'' olarak gördüğü Aliya İzzetbegoviç, yaşanan olayları, "Her şeye kadir olan Allah'a andolsun ki; köle olmayacağız. Ben Avrupa'ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa, onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı'nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına. Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna'nın özünü de zedeliyor'' ifadeleriyle özetliyordu.

Avrupa'nın en büyük 4'üncü silahlı gücüne sahip Yugoslav ordusuna karşı 3 yıl boyunca el yapımı silahlarla direnen Bosnalıların arasında Sırplar, Hırvatlar da bulunuyordu. Bosnalılar, Aliya İzzetbegoviç önderliğinde 21 Kasım 1995 tarihinde imzalanan Dayton Antlaşması ile devletlerini devam ettirmeyi başardı. Halkına uluslararası arenada tanınan bir devlet bırakan Aliya İzzetbegoviç, dünya güçleri tarafından imzalanan bu anlaşma ile bir kez daha, Bosna-Hersek'in siyasi sınırlarını korumayı başardı.

Ömrünün sonuna kadar, ülkesini, ülkesinin kurumlarını kuvvetlendirmek, mültecilerin dönüşünü sağlamak, işlenen savaş suçlarının mahkemeye taşınmasını sağlamak, daha iyi uluslararası ilişkiler kurmak ve insan haklarının yayılması için mücadele eden Aliya İzzetbegoviç, sağlık durumu kötü olmasına rağmen, savaştan sonraki dört yıl boyunca da ülkenin kalkınmasına önemli katkılarda bulundu.

Sağlık durumundan dolayı, Ekim 2000'de, Bosna-Hersek başkanlığı görevinden çekilen Aliya İzzetbegoviç, 19 Ekim 2003'te vefat etti. İzzetbegoviç'i hastanedeki odasında vefatından önce son ziyaret eden devlet adamı olarak ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kayıtlara girdi.

aliya%204(1).jpg



"BİLGE KRAL"DAN HALKINA TAVSİYELER

-''Bize yapılan soykırımı unutursak bunu bir daha yaşamaya mecburuz, size asla intikam peşinden koşun demiyorum, ama yapılanları da asla unutmayın.''

-''Bizler insan olmaya ve insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu onlardan (Sırplardan) dolayı yapmadığımızın altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı değil. Onlara hiçbir şey borçlu değiliz. İnsan olmak ve insan kalmak, Allah'a ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Onlara karşı değil."

-''Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.''

-''Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım. Hukuk benim için sadece meslek değil inancım, yaşam tercihim ve hayat felsefem. Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.''

-''İlerlemiş yaşıma rağmen, ümit ediyorum ki, halkımın özgürlüğe ve kurtuluşa ulaştığını görecek kadar yaşayacağım. 70 yaşındayım ve önümüzde daha uzunca bir yol var. Kişiler ölür, halklar yaşar. Mücadelemiz bana bağlı değildir. Önemli olan da bu, sancağı binlerce insan taşıyor...''

-''Bu günleri gösteren yüce Allah'a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennette buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın."
 
Üst