Akşam akşam nereden takıldı dilime.....

  • Konbuyu başlatan ummuhan
  • Başlangıç tarihi
U

ummuhan

Guest
Akşam akşam nereden takıldı dilime, nerden geldi aklıma bilmem..... paylaşmak istedim sizinle......
ACZ ' den ( Allah Rahmet Eylesin, Mekanı Cennet Olsun.....)


Daralan Vakitler
Yanakları, saçları, gözleri yanmış,
Zehirli gaz bombaları
Yılan gibi sokmuş, yalamış gövdelerini
Ağızları, küçücük dilleri yanmış
Bütün Beyrut sapsarı kalmış
Sanki ağlamak imkansız
Başları
Paletlerle ezilmiş babaları,
Yahudi doğramış analarını,
Binlerce çocuk topların, betonların altında.

Beyrut'un gözyaşları şimdi,
Kudüs'ün yanıbaşında,
Müslümanlarsa uzakta,
Sanki başka,
Gelinmez bir dünyada.

Acın, bir vadi,
Zehirli çiçekler, bir ova gibi karşımda.

Gözüm baksın sadece,
Ayrıntıları,
Kıvrılıp kırılmış bilekleri,
Kemikten yakılmış etleri,
Kuma serilmiş cesetleri,
Büyük ajansların yaydığı resimleri,
Bir seyirci gibi görsün dursun,
Bir kadın gibi ağlasın..

Beyrut yengeç kıskacında,
Çoğu müslüman kafir yanında,
Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin.

Sen Filistin, hokkaları doldur kanla,
Şairler eğer ahın varken
Uzanırlarsa tomurcuklara güllere
Herbiri kanlı bir ateş gibi korku
Bir azar, bir şamar olsun.

Filistin, sen işine bak, kar toprağını,
Yoğur gazabını Yaradanın..

Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde?
Çam ormanlarının salınışında,
Kuşların cıvıldayışında,
Otların serin tenlerinde.
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini,
Bir ateş bulutu var en bildik yerde,
En emin yerde.

Ve bak, asıl ölen yaylalar, villalar, tok karınlar
Hissiz dudaklar, gayretsiz kalpler,
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar.

Farzet körsün, olabilir,
Elele tut,
Taş al ve at,
Kafiri bulur.

Hani ceylanların,
Hani cihat marşın?

Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın?
En arka safta bile kalmadın,
Cengi attın, dünyaya daldın,
Tezeğe konan sinekler gibi.

Dönüyor burgaç,
Dünya üstten, yanlardan daralıyor.
Ovalardan,
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi,
Bir gün ister istemez,
Karşısında olacaksın kaçtıklarının.

Dua et,
O gün henüz mahşer olmasın...

Ahmet Cahit Zarifoğlu (1940 - 1987) (ACZ)
 
H

hiç

Guest
akşamdan akşama gelir zaten akıllara
o da hafif uyku mahmurlugunda
yarı uyku arası hafif kafa uçmuş iken..
sonra unutula gide...

şiirden söz etmiyorum "içerikten":crying:
çogunluk müslüman hissiyatı hali bu deel mi be abla..
içinde sen-ben-bizler varız ötelere bakma hiç..
 
U

ummuhan

Guest
akşamdan akşama gelir zaten akıllara
o da hafif uyku mahmurlugunda
yarı uyku arası hafif kafa uçmuş iken..
sonra unutula gide...

şiirden söz etmiyorum "içerikten":crying:
çogunluk müslüman hissiyatı hali bu deel mi be abla..
içinde sen-ben-bizler varız ötelere bakma hiç..

.....
 

SULTAN

Paylaşımcı
Katılım
12 Ara 2006
Mesajlar
114
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Dönüyor burgaç,
Dünya üstten, yanlardan daralıyor.
Ovalardan,
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi,
Bir gün ister istemez,
Karşısında olacaksın kaçtıklarının.

Dua et,
O gün henüz mahşer olmasın...
 
U

ummuhan

Guest

HÜSRAN



Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,

İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım.

Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak,

Ben zaten uzunboylu düşünmekten uzaktım!

Haykır! 'Kime, lâkin? Hani sâhibleri yurdun?

Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;

Feryâdımı artık boğarak, naş'ını tuttum,

Bin parça edip şi'rime gömdüm de bıraktım.

Seller gibi vâdîyi enînim saracakken,

Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.

Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;

İnler 'Safahat'ımdaki hüsran bile sessiz!



M.Akif Ersoy
İstanbul, Teşrinievvel 1335 (1919
 
U

ummuhan

Guest



AN GELİR


an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
Attila ölür
 
U

ummuhan

Guest
RUVEYDA
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
bir güvercin uçurup kıtalar arasından
çağırdın beni
geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana
koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına

adını söylemek istemiyorum
her hecesi amansız bir kor dudaklarımda
her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım
zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım
adını söylemek istemiyorum
rüveyda dediğim zaman
anla ki, senin için yürüyor kelimeler
çığlığımın atardamarlarından

hangi yıldızdır bilmem, gözlerin
kayar da üzerime rüveyda
önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime
sonra açılır önümde ıstırab vadileri
silik renkleriyle adımlarıma
çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir
hayalin bittiği menfeze doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda
oysa rüveyda
baştanbaşa ben
kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim.

kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasıl utandığımı
bir doğrulsam eğildiğim yerlerden
ağarır tanyeri nilüferlerin
alaca bir at koşar içimde
ezer toynakları ile anılarımı

sular köpürmemeliydi rüveyda
kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin
ben zehire alışkınım, şerbete değil
rüyalar hefret eder avare duruşumdan
kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
ben her gece bir Mehdi türküsüyle çilekeş
yargılamak için zeval kayıtlarını
inkılab bekliyorum

hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin
uzanır da gönlüme rüveyda
derinden bir ok saplanır bağrıma
beynimi çağıran bir sese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru


varlığın cinayettir memleketimde işlenen
akıtır kanını en asil pehlivanların
yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi
varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın

artık eskisi gibi bakamıyorsun
göklerinde bir belkıs otururdu rüveyda
binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin
güneş bir anne gibi dururdu başucunda
artık dokunamıyor kakülün bulutlara
karalara bürünmüş saçlarında dolunay
ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda

hangi ressamı vurur bilmem, endamın
sarar da benliğimi
ben beni tanımam kaldırımlarda
kafesleri yutan kafese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına
duydun mu orkideye dua eden birini
bu ısmarlama yüzler yok mu rüveyda
bu yapmacık bebekler
gözyaşı akıtırken gülenler yok mu
beni kahrediyor geceler boyu

hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün
soluk bir dünyanın mezarlarına
gömerek gurbetimi
kapadı karanlığa Yesrip, kapılarını
meydan okuyuşun çağın ordularına
bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır
doruklardan öte hevese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru

yasını tutuyorum kararttığım düşlerin
yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda
amansız bir ütopya üfleyen pencereler
lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi
önümde, haksızlığın hesaba çekildiği
hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer
arkamda, kare kare ömrümü belirleyen
hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler

söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
yeniden bir nil olup taşar mıyım çöllere
kim giydirir başıma tacını nihayetin
kim takar bileğime hürriyet künyesini
karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle

rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı
ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı
asırlardır köhne barınaklarda
küflenen, çürüyen çığlıklarımı

at vuruldu; içim paramparça rüveyda
gölgelerin ardına sakladım kusurumu
sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akıyorum
yine de, çiğnetemem kimseye gururumu
istenmediğim yeri sessizce terkederim
hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim


NURULLAH GENÇ
 
H

hiç

Guest
-kar tanesi-

sessizliği bozan bir ezelden buyruk
sabah ezanı,
birde kalbimde geceden kalma
ecelden tını...
mülteci geldim yüreğine
haydi bu defa tanı...
orta yol cehennem bedduası,
ya soldan savur,
kaderimce yanayım;
yada bas bağrına,
cenneti unutayım...

gözyaşları bedel ödemeye yetmedi,
yetmeyecek...
ben bir bedevi,
sen avucumda kar tanesi,
ha eridin,
ha eriyecek...

kerem misali
www.zemheriedebiyat.com
bu şiiri çok begendim daha nice güzel şiirleri var bu şahsın abla sayfana ekledim umarım sorun olmaz..:)
 

EGELI EFE

Doçent
Katılım
12 Haz 2006
Mesajlar
1,390
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Konum
İzMiR
Sizi buralarda daha sık görmek isteriz efendim ;) (muhalefet ve tecrübesizüye :))..

Şiirler çok güzel..
 
H

hiç

Guest
-yuvarlagın köşeleri-

Aşka gönül ile düşersen yanarsın.
Zeka ile düşersen kavrulursun.
Akıl ile düşersen çıldırırsın.
Duygu ile düşersen gülünç olursun.
Aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin.
Sersem sersem bakınıp durma bir yol seç.

özdemir asaf:)
 
U

ummuhan

Guest
-kar tanesi-

sessizliği bozan bir ezelden buyruk
sabah ezanı,
birde kalbimde geceden kalma
ecelden tını...
mülteci geldim yüreğine
haydi bu defa tanı...
orta yol cehennem bedduası,
ya soldan savur,
kaderimce yanayım;
yada bas bağrına,
cenneti unutayım...

gözyaşları bedel ödemeye yetmedi,
yetmeyecek...
ben bir bedevi,
sen avucumda kar tanesi,
ha eridin,
ha eriyecek...

kerem misali
www.zemheriedebiyat.com
bu şiiri çok begendim daha nice güzel şiirleri var bu şahsın abla sayfana ekledim umarım sorun olmaz..:)


Çok güzeldi oohhh iyi geldi sabah sabah :)... bu benim üzerime sayfa değil isteyen yazabilir.... Hiç kardeş devamını dilerim :)

Egeli efe her gün geliyoruz ya aaa siz bizi ne sanıyosunuz :):O
 
H

hiç

Guest
-Gönül Sarayına Bir Sitem-

kendine güven
ununu eleyip bulgurunu savdın mı yani
bu eğreti duruşlar içinde kendi ruhuna yer bulamıyorsun düzgün olarak.
sen de eğiliyorsun ruhunu büzüp çöpe atarak
her şey yerli yerinde iken ruhuna yer yok.
her şeyi yok etmeye de takatin
ruhsuz yaşamaya devam diyorsun.
devam et.
onarmaya çalış…
ama ruhunu da koltuğunun altına sıkıştır.
onsuz olmaz.
onu inkâr ederek asla…
aşkın yüceliğinde bir marazi durum yok tecelli gerçeğine ram olmadıktan sonra.

nefessiz kalabilemeyen vücudu taşıyan ruha nefes ver ki o da nefes alsın
yırt…
başına geçirilen
naylon torbayı.
terini sil…derin bir nefes çek…
kendini tanı.
amade ol her hücrene.
ve tekrar ek kendini…
çok nadasta kalınca ölür toprak.
biraz uğraşınca düzelir
içinde eğer varsa sana dair kalıntılar.
o ilk bakışlar ilk heyecanlar…
ilk tebessümler kadar yeninden
hatta daha sızıyla ama daha hoş gelir
nevi bahar ruh hanene.
çok odaların var sarayında
her odana herkesi doldurmuşsun.
en arka odanı kendine sakla.
orayı tekrar dizayn et.
ve dilediğin kelimelerin şifrelerini çözen anahtarla aç bazı zamanlarda.
mis kokusu yayılsın açıldıkça o odadan sarayına.
ve revnaklarından gelen bahar kokuları
tekrar güzellik getirsin sayarına.
tüller uçuşsun ruhunda yıldızlı gecelerde.
hayalin zahmete dönüşmemiş bir ince mızdıraptı.
çal ki makamı sen
çal ki makamı sen olasın.
ne fatura belası ne servis parası ne ucu bitmiş kalem derdi
ne başkaları başkaları başkaları…
sadece sen dinlen orada.
sarayın çok büyük…
keşfet gözlerini kapatıp onun çinilerini,
Renklerini,
Boyalarını,
tatlarını…
eğer Ferhatsız delinmeyen dağsız ise Şirin olmak, sana ilahi sanat seni orda belki küçük bir vav harfinin oyasında bulur
-ya hoyrat bir el bu güzelliği bozarsa?
sen han değil konak sunarsan olacağı bu.
bir kere yıkıldın mı bir kere bir kere daha olsun istemiyorsun.
rüyamdaki o hamam kokusuna benzer nemli yosun kokusu gibi odan.
sadece başında ızbandut gibi ruhların beklediği.
baksalar dışarıdaki
temaşaya
kaçabileceğin bir geda bir ürperti alıyor içini.
yarım yalın ayak.
bence havalandır.
perdelerini
yeniden dik.
biraz boya.
sedirlerindeki işlemeleri düzelt.
çok tozlu ve nemli kalmış
gözyaşlarıyla bu oda.
eğer dışardan biri dağıtıyorsa gelip
o halde.
bu odayı ona terk et.
ikinci bir oda aç kendine.
sadece senin olduğun.
dinlen sadece kendi odanda.
sonra mücadeleye devam
sarayın çok büyük.
hep bir çıkış noktası vardır.
sonuna kadar.
kendinle tokalaş.
kendini sev.
aynaya bak.
ve gör kendini.
seni senden başka mutlu kılacak bir şey yok.
yaslanma ve bahane bulma hiçbir şeye
senin mutsuzluğun kimseyi mutlu etmez ki.
kendini alemden soyutla ve dön kendine.
kendinde ara mutluluğu.
bak gör neler bulacaksın avanende.
ama öyle dedi.
ama böyle olmalıydı.
bunlar hep kendi yapamadığımız açılımların düşsel maraziyetleri.
un da sensin
su da.
Şeker de,
Helva da...
yap kendini maharetli ellerinle.
ve tat kendini göreceksin nasıl dağılıyorsun ve lezzet oluyorsun kendinde.
bahaneler tükeniyor sen oldukça kendinde.
ince bir musiki gibi .
fa diyezden
ta en ince si bemole atlayan notalardasın oysa.
ben bunları yapmaya çabalıyorum.
kendi odam var.
ve kendi tayınım.
dilek benim
istek benim.
ruh benim orada.
sessiz kelimeler ile konuşuyorum.
uzakta iken dahi olabiliyorum .bazen hüzzam.
bazen peşrev makamında.
ve hep!
Rab ,kul ve boyun eğmek makamında
doygunlaştırmazsan ruhunu.
aç kalır ve ölür.
orda besle onu.
Nebi ikliminde sözünde
içsin abı hayat suyunu en güzel
ibriklerden.
ve sazendenin udunda yetişsin.
ikliminde büyüsün yeşersin
gönlün.
ki her dem taze ve tebessümkar olasın
belki.
senin bahar şenliklerine davet edersin beni.
gülşen kokan gül kokusunda bir ahsen i suret hükmünde
görünmeden sana.
dolanırım rüzgarınla.
ve giderim zahmetsizce.
sessiz ve sitemsiz.

-MURAT ÇAVGA-
 
U

ummuhan

Guest

Mona Rosa siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah senin yüzünden kana batacak
Mona Rosa siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Rosa bugün ben de bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Rosa seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Rosa ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Ben de çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatır her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mum ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli olur bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat on ikidir, söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları
Konarlar bahçemin incirlerine
Kiminin rengi ak, kiminin sarı
Ah beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O sakin bakışlar bir su kenarında
Ki ben Mona Rosa bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle bir saza
En güzel türküyü bir kuşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa

Artık anla beni muhacir kızı
Anla ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı etrafımı
Artık anla beni muhacir kızı

Yağmurdan sonra büyürmüş başak
Meyveler sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurdan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler, o korkulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir gülümsemene
Bir tüy ki kapalı geceye güne
Altın bilezikler, o korkulu ten

Mona Rosa siyah güller, ak güller
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah senin yüzünden kana batacak
Mona Rosa siyah güller, ak güller


Sezai KARAKOÇ
 
H

hiç

Guest
-zamanı anlama çabası-

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Boyumdan büyük işlere karıştım,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bir zürafaya selam verdim mesela.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Yürüyen merdivenlerde geri adım atarken,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Hızara sürüklenen ağaç kütüğü gibi kaldım.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Çocuklarla isim bitki şehir oynamaya kalktım,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]B harfiyle bulduğum şehri bombalamışlar,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]S harfiyle bulduğum ismi asmışlar.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Anlamıyor bu dünya beni ,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Anlamıyorum dünya hallerini…[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Zemheri ayından sonra gelirdi baharın yenisi,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ve susunca yürürdü fakirin peynir gemisi.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Çocuklar büyümüş gibi konuşurlardı,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Büyükler anlamsız şekilde koşuşurlardı.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]En talihsiz sancı üşümekti,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ve üşümek yananları düşünmekti.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Üşüdüğüm için ayıplandım,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Üşüttüğüm için alkışlandım.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Anlamıyor zaman beni,[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Anlamıyorum zamane hallerini…[/FONT]

-Mimarsami-
www.zemheriedebiyat.com
 
U

ummuhan

Guest
ANSIZIN

Ben sensiz olanlara seni aratıyorum,
Ben sensiz kalanlara seni yaratıyorum,
Seni saklayacağım, seni yazıp-andıkça
Kendimi çoğaltıyor, seni kuşatıyorum.

Unutturmayacağım, seni yaşatacağım,
Kendimi çoğalttıkça, seni kuşatacağım,
Her zamanda, her yerde sen bende yaşadıkça...
Sen evreninde sana seni aratacağım.
Ö.A
 

Hanne

Doçent
Katılım
3 Kas 2006
Mesajlar
1,366
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Bu yalnızlık artık yetmeli değil mi?

Nerdesin ey dost ? Nerdesin ey sevgili?

Gel ve söktür karanlık gecelerimin şafağını!...

Gel kurtar, son nefesini vermeden bu öksüz sevdalını!...

Gel ey meçhul,ben can çekişen bir bedenim!...

Gel ki yalnızlığın boğazındaki son nefesim!...

Takatim kalmadı umut kalesini korumaya, kapıdaki son neferim...

Güreş meydanında yenik düşmüş bir pehlivan gibiyim...

Ve bu düzene yenilmek üzereyim...

Gel ey dost!

Son bir gayret, son bir umutla sana uzattım ellerimi..

TUT ELLERİMDEN VE SONSUZA KADAR BIRAKMA BENİ...
 
Üst